Osman Bucukoglu
Röportaj ve demeçlerinde f tipi örgüte, cemaate itinayla değinmekten kaçınan Emine Ülker Tarhan’ı daha önce analiz etmiştim. )
Son açıklamasında kanaatimi çürütecek bir tespiti, ifadesi yok.
ve
Osman Bucukoglu
June 29 ·
KARNINDAN KONUŞAN EMİNE ÜLKER TARHANIN MİSYONU NEDİR?
Demokrat Yargı Derneği’nin önemli isimlerinden Faruk Özsu’nun Emine Ülker Tarhan’la ilgili iddialarını dillendirmeden önce, kısaca kendilerini tanıtmakta fayda var. AKP’nin kapatılma davasında türban yasası konusunda Anayasa Mahkemesi raportörü olan, kemalizme muhalif görüşleriyle bilinen Osman Can’ın kurduğu Demokrat Yargı Derneği, AKP ve cemaat muhalifleri arasında pek kabul görmeyen bir liberal oluşum.
Cemaat ve AKP arasındaki iplerin kopmasıyla birlikte, her ikisine de muhalif bir perspektif belirlediler. Ama meşruiyet zemininde hareket ederek, cemaatin yarattığı tehlikenin farkında olmayanları uyardıkları söylenebilir(http://www.radikal.com.tr/radikal2/biz_neredeyiz-1178971 ve http://www.radikal.com.tr/radikal2/cemaatin_yolu-1173873). Demokrat Yargı’yla yolları ayrılmış olan Osman Can, daha keskin ifadelerle cemaati hedef almaktan çekinmemektedir(http://www.aksam.com.tr/yazarlar/osman-can/ihanetin-basari-sansi-yok/haber-295781).
Gelelim Emine Ülker Tarhan’la ilgili Faruk Özsu tarafından dillendirilen iddialara;
1) “2009′DA EMİNE ÜLKER TARHAN, CEMAAT’E YAKIN YARGIÇLARIN DESTEĞİYLE ÖMER FARUK EMİNAĞAOĞLU’NU YARSAV BAŞKANLIĞINDAN İNDİRDİ. TARHAN, YARGIDAKI DURUMU EN İYİ BİLENLERDEN BİRİ OLMASINA RAĞMEN, YARGIDAKI CEMAAT VARLIĞINA DAİR TEK KELÂM ETMİYOR, ONUN YERINE, DOĞRU OLMAMASINA RAĞMEN “AKP YARGIYI ELE GEÇİRDİ!” DİYE FEVERAN EDİYOR. Bu hal sadece Cemaat’e duyulan minnet duygusuyla izah edilemez. Asıl sebep, Cemaat’le Kemalistlerin “hâkim vasatı”nda buluşmalarındaki kolaylıktır. Öyle ki, BUGÜN YARSAV YÖNETİMİNDE CEMAAT AĞIRLIKTA OLDUĞU HALDE, YARSAV’IN TUTUM ALIŞINDA ÖNEMLİ BİR FARK GÖRÜLMÜYOR VE KAMUOYU MEVCUT YARSAV’I ESKI KEMALİST YARSAV SANIYOR. Cemaat ile yargının geneli arasındaki uyumu göstermesi açısından önemli bir örnektir bu. Sorunuza dönersek, Cemaat yargıyla bütünleşmiştir. Ana karargâhtan, yani HSYK, yargı bürokrasisi ve yüksek yargıdan başlayarak başsavcılıklar, komisyon başkanlıkları ve müfettişler aracılığıyla yargının kılcal damarlarına yayılmış ve tüm vücudu ele geçirmiştir. YARGININ RUHU, BEYNİ VE İRADESİ HALİNE GELMİŞTİR. HÜKÜMETİN TASFİYE ETMESİ BU NEDENLE ÇOK, AMA ÇOK ZORDUR. Cemaat siyasal alanda ve toplum nezdinde büyük bir itibar kaybı yaşayıp “marjinal” hale gelmediği ve yargı içi “muktedir” konumunu kaybetmediği sürece bu durum değişmeyecektir. Cemaat “yargı içi muktedir” konumunu kaybettiği anda, aynı yargı eliyle ve ışık hızıyla bir “terör örgütü” soruşturmasına bile dahil edilebilir.” (Express Dergisi Ağustos – Eylül 2013
Emine Ülker Tarhan’ın “AKP yargıyı ele geçirdi” şeklindeki feveranını Faruk Özsu doğru bulmadığını ifade etmiş. Bu farklı bir kanaatin ifadesi. Ama kanaatin ötesinde çok ciddi 2 itham var. Birincisi cemaatin desteğiyle YARSAV başkanlığına Ömer Faruk Eminağaoğlu’na karşı yarıştığı YARSAV genel kurulunu cemaatin desteğiyle kazandığı. İkincisi, yargıdaki cemaat varlığına dair kelam etmiyor olması.
2) “Yargı sorunlarına geleneksel vesayet gerekçeleri ile yaklaşan YARSAV, politikayı imâ eden her siyasal girişime blok koydu: 367, türban kararı, kapatma davası gibi birçok bürokratik ‘muhalefetin’ ya içinde oldu ya da destek verdi. Hükümetin ‘gidici’ olduğu zannıyla hakim-savcı alımlarının iptallerine çabaladı. Lâkin kurucuları, – bugün de sözlerini anlamsızlaştıran- bir gerçeği gözardı etti: -Geleneksel iktidarın ‘bürokrat vasatı’ ile zihinsel ortaklığı da olan- ‘Hakim vasatı’nı. Yani apolitik, toplum ve siyaset karşıtı, bürokratik bir siyasal kültür ile anti-entelektüel, taşralı ve sokağın parçası olan yargı kültürünü… ‘VASAT’, ÖN PLANA ÇIKMIŞ OLAN EMİNAĞAOĞLU VE EKİBİNİ ‘SİYASET YAPMAKLA’ SUÇLAYARAK ‘CEMAATİN YARDIMIYLA’ (‘NAYLON ÜYELERLE’) DEVİRİP YERİNE ‘HAKİM VASATI’NIN EN KRİSTALİZE ÖRNEKLERİNDEN OLAN EMİNE ÜLKER TARHAN’I GETİRDİ. TARHAN DÖNEMİ VE DEVAMI OLAN ŞİMDİKİ YÖNETİM, YARGININ ‘YENİ SAHİBİ’ OLAN KLİKLE DEVLETÇİ, BÜROKRATİK VE APOLİTİK YARGI KÜLTÜRÜ ZEMİNİNDE KOLAYCA UYUM SAĞLADI. (18/12/2011 Radikal 2,
Bu makalede, Ağustos-Eylül 2013 Express dergisinde bahsedilen cemaat desteğinin bir örneği verilmiş: “NAYLON ÜYE”. Eminağaoğlu’na karşı gelişen ve kendisinin başını çektiği muhalefetin Eminağaoğlu’nu siyaset yapmakla itham etmiş.
3) “Bu strateji ve taktik son on yıllık dönemde en vulger örneklerini Cemaat’te gördüğümüz bir yöntem. Kendi varlığıyla ortaya çıkıp (Hüseyin Gülerce bile “Hizmet’ten tanıdıklarım var” diyor) İNANDIKLARI FİKİR, DÜŞÜNCE VE ÜSLUP NEYSE TOPLUMSAL SINAMAYA TABİ TUTMAK YERİNE, BAŞKASININ KİMLİĞİNE BÜRÜNÜP, SÜTRE GERİSİNDE BAŞKA KILIKLARLA VE BİR HAYALET OLARAK MÜCADELE EDİYORLAR. KENDİLERİ VAR OLMUYOR AMA, KENDİLERİYLE İLGİSİZ GÖRÜNEN KİŞİLİKLERLE İTTİFAK YAPIP, SÖZ VE EYLEMLERİNE KARŞIT GÖRÜNEN KİŞİ YA DA GURUPLAR ÜZERİNDEN TOPLUMSAL MEŞRUİYET SAĞLAMAYA ÇALIŞIYORLAR. Taraf gazetesi, bugün teşhir olsa da bu yöntem ve işbirliğinin en kristalize örneğidir. Ve tüm Ergenekon sürecinin meşruiyeti bu gazetenin kadrosunun farklı bilinen yapısı sayesinde sağlanmıştır. Yine yeni HSYK TARAFINDAN YARGITAY’A SEÇİLEN VE SÜREKLİ BLOK OY KULLANAN 160 (sonradan 15 kişi daha eklendi) ÜYENİN 20’DEN FAZLASI YARSAV ÜYESİ (bir kısmı yönetici, hatta kurucularından) İDİ. BU DURUMDA YA CEMAAT MENSUPLARI KENDİLERİNİ SAKLAYARAK İDEOLOJİK KARŞITLIKLARI DÜŞMANLIK DERECESİNDE OLAN BİR DERNEĞE KATILMIŞLARDI. YA DA YARSAV SANILDIĞI GİBİ “DÜŞMAN” BİR DERNEK DEĞİLDİ. YARSAV’IN ESKİ BAŞKANI EMİNAĞAOĞLU’NUN AYAĞINI KAYDIRIP YERİNE EMİNE ÜLKER TARHAN’IN GETİRİLMESİ İÇİN YÜZLERCE NAYLON ÜYE KAYDI YAPMAK BU GURUBUN “DAHİYANE” FİKRİ OLDUĞUNA GÖRE BİRİNCİ İHTİMAL DAHA GÜÇLÜ GÖRÜNÜYOR. (TABİİ İKİNCİ İHTİMAL DE BİRİNCİSİ GERÇEK OLSUN OLMASIN HİÇBİR HALDE YADSINMAMALI. Ö. F. EMİNAĞAOĞLU VE İLHAN CİHANER’I ATTIĞINIZDA YENİ YARGI İKTİDARI İÇİN YARSAV BİR SORUN OLMAKTAN ÇIKAR.) Bugün -bırakın hakim-savcıyı- adliyeye alınacak bir odacı bile Cemaatten referans aradığı halde ve SON YARGITAY SEÇİMLERİNDE OLDUĞU GİBİ CEMAATİN DESTEKLEDİĞİ SÖYLENEN (BKZ VATAN GAZETESİ) ADAYIN AÇIK ARA BİRİNCİ, AKP’NİN DESTEK VERDİĞİ SÖYLENEN (BKZ AYNI GAZETE) ADAYIN İSE %10 OY OLARAK SONUNCU OLDUĞU BİR AHVALDE (“HANİ YARGIYI AKP ELE GEÇİRMİŞTİ!?), YARGIDAKI VE ÖZEL OLARAK YARGITAY’DAKI DURUMU EN İYİ BİLMESİ GEREKENLERDEN BİRİ OLAN EMİNE ÜLKER TARHAN’IN YARGIDAKİ CEMAAT VARLIĞININ BU BOYUTUNA İLİŞKİN TEK LAFINI DUYMADIK. AKSİNE CHP’NİN VE KAMUOYUNUN DİKKATİNİ BAŞKA YERE YÖNLENDİRMEKLE TÜKETİYOR TÜM ENERJİSİNİ. (ACABA TARHAN “CEMAATE OLAN DİYET BORCUNU MU ÖDÜYOR?” -YA DA HİÇ BİLMEDİĞİMİZ BİR BAŞKA SEBEP Mİ VAR?- DİYE MERAK EDİYOR İNSAN). Tüm bu hadiselerdeki karanlık noktalar insanı şizofreninin kucağına itebilir. Zira, son zamanların yaygın usulü olan bu üslup, Kafkaesk bir ortam yarattı. Böyle devam ederse, hiçbir “sabit noktası, gerçeklik algısı ve güven duygusu kalmayan” toplum da hızla şizofreniye sürüklenecek gibi duruyor.” (Bu makale Demokrat Yargı Derneği’nin sitesinde yayınlamıştı. (Express Dergisi Haziran 2012,
Faruk Özsu cemaati yakından tanıyan, onlar üzerine araştırma yapmış ve bu araştırmalar başlarına bela açmış olan bazı yazarların (Hanefi Avcı, Ahmet Şık, Nedim Şener, Necip Hablemitoğlu vb.) vurguladığı bir hususa değinmiş. Genel olarak halk arasında cemaat, gülen cemaati, fethullahçılar vb. isimlerle anılsa da, karşımızdaki bir cemaat örgütlenmesinden ziyade bir istihbarat yapılanması. Sızdıkları bünyelere kendi kimlikleriyle değil, söz konusu bünyede takdir gören kimlikleri bir mantolama olarak kullanmak suretiyle sızmaktalar. Temizlenmelerinin çok güç olmasının temel nedeni, kullandıkları bu mantolama stratejisi. Yani TSK’ya sızarken herkesten keskin kemalist, MHP’ye sızarken herkesten keskin ülkücü, AKP’ye sızarken herkesten daha fanatik RTE hayranı, CHP’ye sızarken pek kemalist. Bu nedenle tespit edilmeleri ve ayıklanmaları çok ama çok güç. Onlara karşı yürütülecek bir mücadele bir süre sonra paranoyaklaşmaya mahkum!
Haklarında kuvvetli şüphenin uyanması için tek ölçüt, egemen oldukları makam ve/veya kurumda F tipi örgütün canını sıkacak hamlelerden kaçınıp kaçınmadıklarını gözlemlemek. Faruk Özsu da, tam olarak bunu yapmış. Anayasa referandumu sonrasında HSYK tarafından Yargıtay’a seçilen 185 kişiden 20 tanesi YARSAV kökenli. Bu grubun blok oy kullanmasını, F tipi örgütle olan ilişkinin bir kanıtı olarak sunmuş. Blok oy kullanmanın F tipi örgütle bağlantıyı ortaya koymayacağını düşünebilirsiniz, ama 2012 Yargıtay seçimlerinin dinamikleri sizi teyit etmemekte! Faruk Özsu, yargıyı ele geçirenin AKP değil, F Tipi örgüt olduğuna kanıt olarak 2012 Yargıtay seçimlerininin sonuçlarını göstermiş. F tipi örgütün desteklediği adayın açık ara birinci olduğunu, AKP’nin desteklediği adayın %10 civarı oy alabildiğini iddia etmiş, kaynak olarak da Vatan gazetesini göstermiş. Aydınlık Gazetesi’nde çıkan bir haberden F Tipi örgütün Ali Alkan’ı, AKP’nin Kemalettin Yüksel’i desteklediğini tespit ettik(http://www.aydinlikgazete.com/index.php?option=com_content&view=article&id=10828%3Ayargtay-secimlerinde-erdoan-f-tipi-cekimesi&catid=35%3Ajoomla&Itemid=204). F tipi örgütün desteklediği iddia edilen Ali Alkan’ın 201, Ahmet Ceylani Tuğru 92, AKP desteklediği iddia edilen Kemalettin Yüksel 39 oy almış(http://www.sabah.com.tr/Gundem/2012/05/07/iste-yargitayin-yeni-baskani). Faruk Özsu, 2012 Yargıtay seçimleriyle ilgili Aydınlık ve Sabah gazetelerinden bizim de teyit ettiğimiz tespiti sonrasında, esas canevinden herkesi vuracak iddiasını dillendirmiş. Yargıdaki bu dengeyi herkesten iyi bilmesi gereken Emine Ülker Tarhan’ın bu konuda sessiz kalmasını, hatta kamuoyunun dikkatini başka yöne yönlendirmesini cemaatle olan ilişkisinin işareti olarak ortaya koymuş. Cemaate muhalefetleri aşikar olan Ömer Faruk Eminağaoğlu ve İlhan Cihaner bir kenara konduğunda, YARSAV’da F tipi yargı iktidarınının tadını kaçıracak bir isim bulunmadığını vurgulamış.
Faruk Özsu’nun tespitleri kurşun gibi ağır. Kendisi ulusalcı/cumhuriyetçi çevrelerin pek sempatiyle baktığı bir isim de değil. Ama farkeder mi? TSK’de f tipi örgüt aleyhine ilk soruşturmayı yürüten Ahmet Zeki Üçok’un varlığından 2014 senesinde bahsettiği F tipi örgütün paramiliter kanadı Ötüken’i bizlere ilk fısıldayan 2011 senesinde PKK yöneticisi Murat Karasu değil miydi? ) Elbette Faruk Özsu’yu bir PKK yöneticisiyle aynı düzleme indirgememek gerekir. Ama ideoloji, siyasi kanaat vb. değil, bir fizik realite konuşuluyorsa; kelam sahibinin bizlerin takdirine sahip olması gerekmediğini anlatmaya çalışıyorum.
Peki Faruk Özsu’nun iddialarını olduğu gibi sahiplenmek mi gerekir? Elbette hayır. Bu iddiaları, mümkün mertebe teyit etmekte fayda var. Yargıtay seçimlerinin sonuçlarına ilişkin iddiaları Aydınlık Gazetesi’nin seçim öncesi haberi ve seçim sonuçlarına ilişkin Sabah Gazetesi haberiyle teyit ettik. Bunun dışında 2 temel iddia daha var. Birincisi, 2009 YARSAV seçimlerinde Ömer Faruk Eminağaoğlu’na karşı aday olan Emine Ülker Tarhan’ın seçimi kazanması için F tipi örgütün destek verdiği, yüzlerce naylon üye kaydının da bu desteğin bir parçası olduğu iddiası. Bu iddiayı Emine Ülker Tarhan’a sorarak teyit etmeye çalışmak safdillik olurdu; ama pekâla Ömer Faruk Eminağaoğlu’na sorulabilirdi. Faruk Özsu’nun kendisiyle ilgili kefaleti bir yana, Ömer Faruk Eminağaoğlu AKP tarafından uçan tekme yiyecek kadar AKP muhalifiydi, yargıya ait bir yasa tasarısının görüşüldüğü komisyon toplantısından atılmasına F tipi örgütün güdümündeki CHP’den nazik bir protesto bile gelmemişti. Teyit edilmesi gereken ikinci iddia, Emine Ülker Tarhan’ın F Tipi örgütün yargıdaki gücünü vurgulamaktan itinayla kaçındığı iddiası. Bu iddianın teyidi de kendisinin röportajlarına bakılarak yapılabilirdi. Açıkçası ikinci iddiayla ilgili yerleşik bir kanaatim vardı, ama kesin emin olmak için son dönem röportajlarına göz atmak faydalı olabilirdi.
BİRİNCİ İDDİANIN TEYİDİ:
Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun facebook hesabındaki bir duyuruya aşağıdaki soruyu sordum:
“Ömer Bey merhaba! Fenerleaks sitesinde Faruk Özsu’yle yapılan bir röportaja denk geldim. Roportajda ilginç bir tespit vardı. 2009 senesinde Emine Ülker Tarhan’ın sizinle yarıştığı YARSAV seçimlerinde cemaatin desteğini aldığını iddia ediyordu! Emine Hanım’ın yargıda yaşanan kepazeliğe sadece AKP üzerinden muhalefet geliştirmesini de, o tarihte aldığı destek çerçevesinde yorumluyordu. Araştırınca Faruk Özsu’nun Radikal Gazetesi’ndeki bir yazısında aynı iddiayı dillendirdiğini, hatta cemaat desteğinin naylon üyelerin oylarıyla beraber vurguladığını gözlemledim. Bir başka makalesinde naylon üye kaydı fikrinin cemaate ait olduğunu vurgulamış. Açıkça söylemek gerekirse bu konuda aynı iddiayı savunan bir başkasına rastlamadım. Sadece Faruk Özsu! Ama açıkça söylemek gerekirse Emine Hanım’ın cemaat, Fethullah Gülen konusunda çok nadir demeç veriyor olması nicedir dikkatimi çekiyor. Sadece Emine Hanım da değil, CHP’nin içinde “Atatürkçü” sıfatıyla ön plana çıkan bazı başka vekillerde de benzeri durumu gözlemlenmekte! 2009 senesindeki YARSAV seçimlerine dair Faruk Özsu’nun iddialarıyla ilgili kanaatinizi kamuoyuyla paylaşabilir misiniz? Eğer daha önce paylaştıysanız ve benim gözümden kaçtıysa affola! Sadece o demecinizin, röportajınızın linkini paylaşmanız yeterli olur!”
O esnada bir başka polemiğe cevap yetiştiriyordu. Diğer pek çok soruya cevap verip, benim sorumu pas geçmişti. 2 olasılık vardı. Ya birtakım hassas dengeler nedeniyle soruyu cevaplamaktan kaçınıyordu ya da soru gözünden kaçmıştı. Gözünden kaçtıysa ısrarcı olmak, özel nedenlerle cevap vermek istemiyorsa en azından bir “yorum yok” talep etmek gerekirdi. Öyle de yaptım:
“ÖMER BEY TEKRAR MERHABA! (caps’i dikkatinizi cekmek icin kullandim, umarim saygisizlik olarak gormezsiniz.) Yukarida 10. sırada olan “yorum”da, 2009 senesinde size karşı bir cemaat komplosu iddiasini paylastim. İddia Emine Ülker Tarhan’la da ilgili ağır bir itham içeriyor. Bu konudaki görüşünüzü bizimle paylaşmanızı rica etmiştim. 1) gözünüzden kaçmış olabilir 2) farkettiniz ama yorum yapmamayı tercih ettiniz. 1. seçenek geçerliyse size bir hatırlatma yapmanın, 2. seçenek geçerliyse en azından bizlere “yorum yok” demenizi rica etmenin uygun olacağını düşündüm. Saygılarımla…”
Ömer Faruk Eminağaoğlu’nu görmezden gelerek benden kurtulamayacağını farketmiş. Kendisini Emine Üker Tarhan’la şahsi bir gerginlik içine sokmaya çalıştığım gibi hatalı bir izlenim edinmiş. O esnada Metin Feyzioğlu’yla ilgili bir polemiğin içinde olduğu için benim sorumu da o polemiğin içinde değerlendirmiş; o polemiğin ortasında 2009 YARSAV seçimlerine dikkat çektiğim için kısmen benim hatam.
“Sayin Bucukoglu. Kisilere odaklanmiyor, onlara kilitlenmiyor, bu anlamda onlari hedefe koymuyoruz. Ilkelerimiz icin dim dik mucadele edersek zaten kazanan bizler olacagini biliyoruz. Bireyci mucadelenin disindayiz. Orgutsel mucadeleyi esas aliyor, bu mucadele icinde ben degil biz diyor, biz olabilmeyi onemsiyoruz. Bu durum zaman kaybettirsede gunluk degil kalici cozum icin sart. EVET 2009 GENEL KURULUNDA BİR CEMAAT DALGASI YASANDI. BUNUN ICIN KIMSEYI SUCLAYAMAM, ASIRI GUVEN, ORGUTE HAKIM OLAMAMA, ORGUTUN BASKALASMASI YA DA ORGUTUN TETCIHI… NE DERSENIZ…. Biz oraya hapsolmadik, hapsolsaydik orada kaybolurduk… O ORTAMDA O YAPI ICINDE MUCADELE KOSULLARI DENENDI, OLAMADI… AYNI MUCADELEMIZI BIRAKMADAN, EKSIKLERIMIZI GOREREK AMA ZAMAN KAYBI ILE SURDURDURDUK, KENDIMIZE YOL BULDUK VE DEVAM EDIYORUZ, EDECEGIZ DE. Bizler kisilere odaklanmiyoruz. Burda tartisma anlamsizca Metin Feyzioğlu tartismasina donmus. Biz yaptiklarimizla variz. O kisileri ise kisisellikle degil, kurumlarini BLOKE ediyorlarsa elestirmek hakkimiz, herkesinde hakki. Elestirilmekten kacmiyorum, kacmiyoruz. Ozellikle aleyhime orgutumuzun aleyhine olan yazilari gormek bilmek istiyoruz ki nerede ne eksigimiz olmus ya da kendimizi nerede anlatamamisiz bunu anlamak istiyoruz. Sonradan bunlarin birikip orgutumuz onune konmasini istemeyiz, orgutsel mucadeleye engel yaratilmasini istemeyiz. Biz birimiz eksilse de yolumuza devam ediyoruz. Kendimizi hic bir yerde farkli ifade etmeden…”
Öncelikle Emine Ülker Tarhan’la şahsi polemikten kaçınıyordu; ama 2009 YARSAV seçimlerinde kendisi aleyhine ve Emine Ülker Tarhan lehine bir F tipi örgüt hareketliliğini teyit ediyordu. YARSAV bünyesinde mücadele etmek mümkün olmayınca, zaman kaybı pahasına yeni bir oluşumu(“Yargıçlar Sendikası”) tercih ettiğini söylüyordu.
(Ömer Faruk Eminaoğlu’na yöneltilen sorula ve gelen cevap için bknz.
YARSAV seçimlerinden hemen sonra çıkan bir haberde favori adaylardan olan Eminağaoğlu’nun onca aday arasında sonuncu olmasının garipliğine dikkat çekilmiş. )
İKİNCİ İDDİANIN TEYİDİ:
İkinci iddiayı, yani Emine Ülker Tarhan’ın yargıdaki f tipi yapılanmanın gücüne yönelik kelam etmediği iddiasını teyit etmek için röportajlarına bakmak gerekiyordu. Google taramasıyla ulaştığım ilk 5 gazete röportajını ve 2 TV programını inceledim. Milletvekili seçildiği 2011 genel seçimlerinin arifesinde biri Zaman Gazetesi’nden Nuriye Akman’a verilmiş röportaj olmak üzere 2 röportaj. 2 tane 213 senesi röportajı, 2 tane 2014 senesi röportajı! Kronolojik sıraya uygun şekilde önce gazete röportajlarını, sonra TV programını analiz edelim.
1) Nuriye Akman’la 22 Mayıs 2011 tarihli röportaj, )
“Kadrolaşma eskiden de vardı. Ama son sekiz yıldır yaşadığımız kadrolaşmayı hiç yaşamadık. Özellikle referandum sürecinde kamplaşmanın derinleştirilmesi, bundan adeta rant sağlanmaya çalışılması son derece rahatsız ediciydi. Ardından yeni HSYK’da kadın temsilinin bir yıl önce yüzde 36 iken, bir yıl sonra yüzde 1,63’e düşmesi, adli yargıda yüzde 2’de kalması, totalde yüzde 3’ün altında kalması inanılmaz bir şey. Bu tam bir darbeydi.” demiş, ama darbeyi yapanın kim olduğunu ifade etmemiş. Röportajın ilerleyen dakikalarında söz Ergenekon davalar zincirine geldiğinde “Hakikaten öyle bir örgüt var mı bir öğrensek fena olmaz. Sekiz buçuk yıldır iktidarda olan bir parti, yüzde 90’a varan oranda yargıyı kendi mensuplarıyla doldurmuş bir parti, çıkarsın ortaya.” deyivermiş, yani yargıda kadrolaşan F tipi örgüt değil AKP!? Yukarıda farklı kaynaklara (Faruk Özsu, Aydınlık, Sabah) dayanarak incelediğimiz 2012 Yargıtay seçimlerinin sonuçları, Emine Ülker Tarhan’ın fizik realiteyi dezenforme ederek toplumda bir illüzyon kurguladığını ortaya koymakta! 2010 Anayasa referandumuyla şekillenen yeni HSYK’nın seçtiği 185 üyenin (20 tanesi YARSAV kökenli) blok oy kullandığı iddia edilen 2012 Yargıtay seçimlerinde toplam 332 oy kullanılmış. AKP’nin desteklediği aday 39 oy alabilirken, f tipi örgütün desteklediği aday 201 oy almış. ve 2009’da YARSAV başkanlığına Ömer Faruk Eminağaoğlu’nu devirerek gelen Emine Ülker Tarhan, yargıdaki bu denklem bilmiyor olabilir mi? Bilip de susmanın ötesinde, bir de dezenforme etmekte!!!
Y-CHP’yle ilgili olarak “sosyal devletin derinleştirilmesi yolundaki bu yeni anlayışın ben çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Toplumsal yansımalarını da gittiğim varoşlarda, dolaştığım sokaklarda görebiliyorum. Ben yeni CHP’nin kurucu felsefe ile ilgili bir yenilikten değil, sosyal devletin derinleştirilmesi anlamında bir yenilik getirmekten söz ettiğini biliyorum.” demiş, yani bütün analistler ve toplum Y-CHP’nin tanımında yanılıyormuş.
Oysa laiklik vurgusu yüksek olan politik perspektife ilişkin ifadesi Y-CHP’ye ilişkin genel kanaati tasdik etmekte: “Her ülkenin bir kurucu kahramanı vardır. Emperyalizme karşı verilen savaşın güçlü başkanıdır. Ben onun getirdiği değerlere son derece saygı duyuyorum. Ancak salt laiklik söyleminin, laikliğin içini boşalttığını, her gün laiklik laiklik diyerek onu değerli hale getiremeyeceğimizi düşünüyorum. Sadece laiklik için değil, bunu sosyal devlet için de söyleyebiliriz. Bir kavramı ne kadar çok kullanırsanız, onu o kadar sıradanlaştırırsınız.”
Ergenekon davalar zincirine yönelik “Ben bazı şeylerin bahane edildiğini ve bazı muhaliflerin de o çuvalın içine atılarak yakılmaya çalışıldığını düşünüyorum. Statüko ile kendilerince veya darbecilerle mücadele ediyor görüntüsü verilerek, bunun içinde doğrular vardır belki, ülkenin geçmişinde, derin devletiyle belki hesaplaşma güdüsü de olabilir, bu mümkündür, ancak bunun artık çok inandırıcı olmadığını düşünüyorum.” demiş. İçeriğine katılmamak mümkün değil, ama yine f tipi örgütlenmenin ayak izlerine değinmemiş ve politik muhaliflerin hedef olduğunu ederek adres olarak AKP’yi ima etmiş. Oysa hedef alınan sadece politik muhalifler değildi, çeşitli torba davalarda merkez bankasından TSK’ya kadar bütün kurumlarda F tipi örgüte ayakbağı olacak bürokratlar da hedef halindeydi. Askeri casusluk davasında AKP’li bürokratlar da hedefti. İsterseniz filmi en başa saralım, Refah Partisi’ne yakınlığıyla bilinen AKP döneminde yıldızı parlayan, 2001 senesinde daha AKP kurulmadan önce önüne gelen Ergenekon dosyası açması talebini geri çeviren Emniyet İstihbarat Şube Müdürü Sabri Uzun’a f tipi pusu atılmadan, Ergenekon operasyonu başlatılamamıştı. O davalara “torba dava” denmesinin temel nedeni de buydu, f tipi örgütün canını sıkan herkes içine doldurulmaktaydı. TSK’da en sert hedef alınan kuvvet komutanlığının Deniz Kuvvetleri Komutanlığı olmasının nedeni, f tipi yapılanmaya karşı yıllardır en katı, en tavizsiz olan kuvvet komutanlığı olmalarından kaynaklanmaktaydı. Bugün emekli askerler arasında F tipi örgütlenmeye karşı en şahin kişinin eski Deniz Harp Okulu Komutanı emekli tuğamiral Türker Ertürk olması boşuna değil. Komutanlığını yaptığı okul ve öğrencileri, bir dönem F tipi örgütün TSK’ya karşı açtığı savaşın merkezinde yer aldı.
Emine Ülker Tarhan’ın bu röportajında ne yargı içindeki f tipi yapılanmadan, ne f tipi örgütün ülkedeki hegamon tavrından tek kelime bahsetmemiş.
2) 17 Aralık 2011 Basın toplantısı,
Kendisine ait bir ses kaydı servis edilmiş, bu ses kaydına 2011 HSYK seçimleri arifesinde YARSAV başkanı olarak kafa yoracak, verimli, rapor yazan kişilere DEĞİL; YARSAV militanı olacak kişilere ihtiyaçları olduğunu ifade etmekte. Söz konusu ses kaydının yasadışı olduğu tartışmasız bir realite. Ama bir başka realite, söz konusu HSYK seçimleri ve o seçimlerin direkt etki ettiği Yargıtay seçimlerinde hegamon güç F tipi örgüt! Bu iddiayı destekleyen rakkamları yukarıda vermiştik. Ama Emine Ülker Tarhan böyle olmadığını iddia ediyor. Bu ses kaydının servis edilmesi sonrasında düzenlediği basın toplantısında “Buradan ilan ediyorum bu korkaklara. Biz demokrasi kılığında başka bir düzeni hedefleyen AKP ’ye biat etmek için yargıç olmamıştık. Hukuka düşman BİR İKTİDARIN MUAZZAM İKTİDAR GÜCÜYLE BİR MESLEK ÖRGÜTÜNÜ HEDEFİNE KOYMASININ ardında yatan neden neydi dersiniz, bu hedefe kilitlenen ve önüne çıkan her şeyi devirme, PKK ile yan yana koyarak itibarsızlaştırma, halledeceği tehditlerinin ardında ne yatıyordu.” demiş. Yani yargıyı ele geçiren f tipi örgüt değil, AKP olduğunu ifade etmiş!
Demecinde kendi ses kaydını kaydeden, servis eden F tipi örgüte yine hiç değinmemiş.
3) Serpil Çevikcan’la 12 Mayıs 2013 tarihli röportaj,
Yargı ve siyasete çok yüzeysel değinilen, daha ziyade kendi özel hayatı ve mesleki kariyeri üzerine odaklanılan bir röportaj.
4) Yüksel Şengül’le 14 Eylül 2013 tarihli röportaj,
Yargı ve siyasete çok yüzeysel değinilen, daha ziyade kendi özel hayatı ve mesleki kariyeri üzerine odaklanılan bir başka röportaj.
5) Ayşe Arman’la 15 Ocak 2014 tarihli röportaj,
Röportaj 17 ve 25 Aralık operasyonlarından 1 ay sonra yapıldığı için F tipi örgüte değinmemesi mümkün değil.
“AKP kavgası diye sıradanlaştırılan tablo, aslında çağdaş bir hukuk devleti için çok ‘ağır’ bir tablo. Bunun adı, ‘paylaşım kavgası’. Yaşanan bu! Birilerini içeri atmak, birilerini de dışarda tutmak uğruna devlet çökertildi. Cezaevleri masumlarla dolup taşarken, hırsızlıklar örtbas edildi! Şu anda ÖZELLİKLE DE İKTİDAR, SUÇLULARIN TELAŞI
İÇİNDE…” Her iki tarafa eşit mesafede konumlanan bir ifade.
Bu savaşın CHP’nin işine yarayıp yaramadığı konusundaki soruya “İşimize yarıyor mu, yaramıyor mu diye bakmak utanç verici olurdu. Böyle bakmıyoruz. Siyaset, bulanık sudan yararlanmak değil ki! Bunu reddederim. Böylesine kirli bir dönemden kimse kârlı çıkmaz! Bence, biz bu çekişmelerden medet ummaktansa, kendi değerlerimize odaklanmalı ve onlar üzerinden politika üretmeliyiz.” demiş, sonra da tam tersini deyivermiş “Bu iyiyle kötünün, doğru ile yanlışın savaşı değil ki… Kirli bir savaş. Ama BU ÇATIŞMA, ÇIKARLARI IÇIN SİYASET YAPANLARI ELEYEBİLİRSE, İLKESİ VE ÜLKESİ İÇİN MÜCADELE EDENLERİN FARKINI ORTAYA KOYARSA, TÜRKİYE NEFES ALABİLİR…” Bu ifadede seçimle iktidara gelmeyen F tipi örgütün nasıl eleneceği muallak; F tipi örgütün yürüttüğü operasyonun “çıkarları için siyaset yapanları” eleyeceği beklentisi aşikar.
F tipi örgütün devlet içindeki teşkilatlanması, F tipi derin devlet ve parallel devletle ilgili sorulara şu cevapları vermiş. “Cemaat 16 Aralık’ı 17 Aralık’a bağlayan bir gecede mi teşkilatlandı devlet içinde dersiniz?”; “’Derin devlet’i engellemekten mi söz ediyorsunuz? Doğrusu şu: Herkes, kendi ‘derin devlet’ini güçlendirmenin derdinde! Hem de ne pahasına olursa olsun!” ve “Paralel devlet kim, hangisi! Hükümete göre, ‘Mutlu mesut yaşıyorduk, bir Cemaat çıktı, hayatımızı kararttı’ öyle mi? Peki, ‘Ne istediler de vermedik, polisi onlara verdik’ diyen Başbakan’ı, hangi devletin, hangi tarafına, nereye koyacağız? Güç verdiği odakları, şimdi kendisi ‘çete’ diye tanımlıyor. Halkın namusunu, can güvenliğini, Başbakan hiç farkında olmadan bir çeteye emanet etmiş öyle mi?! ‘Paralel devlet’ dediğiniz şey, kendi kendini var edemez. İktidar, devletin olanaklarını, ‘karanlık yapılar’ın hizmetine sunmasa, nasıl devlet içinde devlet oluşur ki? Bizler fişlenirken, bunlara kim izin verdi, kim meydanlarda kullandı söyler misiniz? 2010 referandumuyla da, bu yapıyı hiç gitmemek üzere tahkim etmek istediler ama aralarındaki kavga, bizi bu günlere taşıdı” Açık diyeyim, bu ifadelerine katılmamak mümkün değil.
Ama bir konuya da dikkat çekmeden edemeyeceğim. İLK KEZ 2010 referandumu sonrasında yargıda hegamon güç haline yükselenin F tipi örgüt olduğunu kabullenmekte. Bu Emine Ülker Tarhan’da bir kanaat değişikliğinden kaynaklı da değil, sadece o anda RTE’nin söylediklerine cevap yetiştirdiği için inkar edemiyor. Keza aşağıdaki paragraflarda göreceğiniz daha sonraki ifadeleriyle yargıda hegamon güç olarak tekrar AKP’yi göstermeye devam etmiş. “Paralel devlet” konusunda da topu AKP iktidarına atmış, kısmen haklıdır. Ama aynı dönemde kendisi bu konuda en ufak bir eleştiride bulunmamış. Kendi demeçleri “parallel devlet” tehlikesine değil, AKP’nin yükselmekte olan diktasına işaret etmiş. Faruk Özsu’nun dediği gibi, Emine Ülker Tarhan’ın gündeminde f tipi örgüt, cemaat, paralel devlet yokoğlu yokmuş.
Hukuka güven kalmamasının suçlusunun hükümet mi, F tipi yapılanma mı olduğu yönündeki soruya “Yasaları kim çıkartıyorsa o, Anayasa’yı değiştirip yargıyı kendine kim bağladıysa o, atamaları kim yapıyorsa odur sorumlu” diye cevap vermiş. Yani yine başa sarmış, yargıyı ele geçirenin F tipi örgüt değil AKP olduğunu iddia etmiş.
Ergenekon davalar zincirinin mimarı Zekeriya Öz’le ilgili bir soruya, onun adalet tesis edeceğine olan kanaatini de ifade ederek cevap vermekten çekinmemiş: “Heykeli dikilecek bir adam olduğunu düşünmüyorum. Ama YARGIYA MÜDAHALEYİ, BİR YARGIÇ REFLEKSİYLE KARŞILIYORUM VE KABULLENMEM MÜMKÜN DEĞİL. SADECE ADALETTEN YANAYIM. ‘ADALET YERİNİ BULSUN, BIRAKIN KIYAMET KOPSUN!’ DİYENLERDENİM.”
AKP muhalifi pek çok isimin (İlker Başbuğ, Hikmet Çiçek, Dursun Çiçek, İlhan Cihaner, Çetin Doğan’ın kızı ve damadı, Hanefi Avcı, Tuncer Kılınç, Birgül Ayman Güler, Nedim Şener, Ahmet Şık vb.) hemfikir oldukları Erdoğan’ın dillendirdiği F tipi darbe iddialarına “Erdoğan’dan iyi darbe mi olur bu ülkeye? Birileri, darbe yaygarasıyla çoktan darbe yaptılar bile! Demokratik hukuk devletini, kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırmak darbe değil de, nedir?” Yani f tipi örgütün darbe yaptığından endişelenmemiz yersiz olduğunun kefaletini vermiş.
6) Ayşe Arman’la 9 Mart 2014 tarihli röportaj,
Yine başa sarmış: yargıyı ele geçirenin, kadrolaşanın F tipi örgüt olmadığını, AKP olduğunu iddia etmiş. “Önce ağır bir kadrolaşma dönemi, bir anayasa değişikliğiyle yargıyı tamamen ele geçirme. Muhalifleri susturmak için özel yetkili mahkemeleri kullanmalar, sahte kanıtlarla açılan davalarla masumların hayatını karartmalar, medya manipülasyonuyla yargıyı yönlendirmeler, HSYK uygulamaları, baskıları ve telefon trafikleriyle yargı kararları verdirmeler. İhale yasasıyla sürekli oynayarak, Sayıştay ve teftiş denetimlerini engelleyerek iktidarın ve şeriklerin kâr paylarını ve kazançlarını arttırma. Hatta futbol kulüplerine yargı eliyle ders vermeler… Yargı bağımsızlığı kalktı, iktidarın bağımsızlığı geldi. Her konuda bağımsız denetimsiz mutlak bir iktidar yaratmak için yargı kullanıldı, kullanılıyor. Bazı yargıçlar da ne yazık ki, buna alet oldu, oluyor. Bütün pis işleri yargıyı kullanarak yaptılar! ‘Eski darbeci’ler, cesetsiz cinayet teknikleri yani faili meçhullerle ülkeyi yönetiyorlardı. ‘Zamane darbecileri’ ülkeyi bir cezaevi işletmesi gibi yönetmeye soyundular. Yargı kararlarının piyasalara etkisi dışında her şey onlar için önemsiz. Aileler, ölümler umurlarında değil…”
Yargıyı ele geçirenin AKP olduğunu iddia etmekle de kalmamış, Aydın Doğan davasıyla ilgili bir “tape”den yola çıkarak, RTE’nin onay vermenin ötesinde Ergenekon davalar zincirini yöneten kişi olduğunu iddia etmiş. “Tam montaj filan diyecek zannediyorduk ki, Başbakan görüşme yaptığını kabul etti. Hatta ‘Bundan doğal ne olabilir!’ dedi. Yani müdahaleden doğal ne olabilirmiş? Kabulüne göre, Başbakan’ın Adalet Bakanı tarafından bir davanın takibini istemesi, bir dosyanın Adalet Bakanı tarafından Başbakan’a sunulması, Yargıtay Ceza Genel Kurulu Başkanı’na talimat vermek, bir davanın ilgililerini kastederek, ‘Bu konudaki şeyi bayağı hassas. Bunların mahkûm olması lazım’ demek bırakın yargıya müdahaleyi ceza talimatı vermek değildir de nedir? Pek çok siyasi davada, orduya kumpas, Ergenekon, Şike Davası’nda da aynı yöntemi kullanmadıkları ne malum?” Lafı “yok esasında bir F Tipi yapılanma” demeye getirmiş. RTE’nin bahsedilen davaların ciddi bir kısmında siyasi sorumluluğu elbette inkar edilemez, ama yargının içinden gelen bir ismin F tipi örgütün varlığını perdeleme çabası artık fena halde sırıtmakta. Bu iddiasıyla ipe sapa gelmez kanıtlara dayanarak F Tipi örgütün avukatlığına soyunmakta, aklamaya çabalamakta!
Röportajında önce “Başbakan’ın siyaseti hemen şimdi bırakması gerekir! Çok ağır suçlamalar var. Tarihe bırakacağı isme değer veriyorsa, görevden çekilip o suçlamalardan aklanmalı, isterse siyasete sonra dönmeli” demiş. İlk bakışta adalet talep eden bir siyasetçinin talebi gibi görünmekte. Ama bir başka soruya verdiği cevap ürkütücü, keza f tipi bir yargılama umudunu dillendirmekte. Bununla da yetinmemekte F tipi örgütün RTE’ye yaptığı yurtdışına kaçma teklifini bir alternatif olarak sunmakta: “Adaletsizlik, cinayetten farksızdır. Bu cinayete, halk bir yere kadar tahammül edebilir. UMARIM YARGILANIR. HEM DE KENDİ YARATTIĞI ADALET SİSTEMİ TARAFINDAN. YA DA BİR GÜN, YURTDIŞINDAN DÖNÜŞÜ İÇİN BEKLEŞEN ARKADAŞLARINI BOYNU BÜKÜK BIRAKMAYA KARAR DA VEREBİLİR! Bilinmez” Emine Ülker Tarhan’ın bu ifadesini F Tipi örgütün yargılama mantığını bilmeyenler, biriken bir öfkenin patlamasına yorabilir. Ama kendisi vurgulamaktan itinayla kaçındığı o tekniği YARSAV ve yargı geçmişi nedeniyle iyi bilmektedir. Kişiyi ve/veya kurumu asla gerçekten suçlu olduğu konularda hedef almamaktadır. Polis, savcı ve yargıç Bermuda şeytan üçgeninde düzmece delillerle şekillenen ve örgütün medya ayağıyla kamuoyunda algı yönetimi tesis edilen F Tipi davalar, torba davalara dönüştürülmektedir. Hedef aldığını asla kendi başına yargılamamakta, normal koşullarda o kişiyle biraraya gelmesi düşünülemeyecek kişiler de o torbaya dahil edilmektedir. Bir anda Mustafa Balbay’la Veli Küçük’ü, hatta Sedat Peker’i aynı örgütün üyesi sunan iddianamelerle toplum karşı karşıya kalmaktadır. F tipi örgüt, yarattığı korku imparatorluğunu bu torba davalara borçludur. Emine Ülker Tarhan, F tipi yapılanmanın bu torba dava tekniğini gayet iyi bilmekte ve RTE’nin F tipi bir mahkemede yargılanmasına yönelik temennisinin suçsuz insanları da etkileyeceği riskini yok varsaymaktadır.
Analiz ettiğimiz son 2 röportajında yolsuzluklarla ilgili f tipi örgütün ortaya saçtığı “tape”lere değinmiş, o “tape”lerin ortaya koyduğu toplumsal algı nedeniyle RTE’nin istifa edip kendisini f tipi yargıya teslim etmesi gerektiğine vurgu yapmıştır. Oysa o “tape”lerde sadece yolsuzluklar yoktu, düzmece bir “Selam Terör Örgütü” de vardı. Bu örgütün üyesi olan RTE ve bakanlar İran adına casusluk yaptıkları iddiasıyla karşı karşıyaydılar. Yani Suriye’deki akan kanın vebali boynunda olan RTE’nin, aynı zamanda Türkiye’nin Suriye politikası nedeniyle savaş tehdidinde bulunan İran adına casusluk yapmakta olduğuna inanmamız beklenmekteydi. Düzmece “Selam Terör Örgütü” iddiaları ve olası bir yargılamanın Ergenekon davalar zinciri gibi bir torbaya dönüşmesi Emine Ülker Tarhan’ın gündeminde ve umrunda değildi.
7) Enver Aysever’in Aykırı Sorular 29 Ağustos 2012 tarihli röportaj,
1 Mart tezkeresindeki politik tutumları nedeniyle Deniz Baykal ve Önder Sav’ın birtakım kasetlerle devre dışı bırakıldıklarını Enver Aysever, Emine Ülker Tarhan’a soru olarak yöneltmiş. Enver Aysever açık adres göstermemiş, ama Gülen ve ABD ittifakından bahsettiği aşikar. Aldığı cevap, kendisinin siyasetçi olmaktan önce hukukçu olduğu, birtakım komplo teorilerine inanmak için somut veriye ihtiyaç duyduğu, kasetlerle siyasetin ve partilerin dizayn edildiği iddialarına karşı hükümetin hukuku etkin kılması gerektiği olmuş. (30:50 – 33:00) Hükümetin işlevsizliğini, hukuku etkin kılamamasını ortaya koyması açısından Emine Ülker Tarhan’a hak verilebilir; ama kendisinin “hukukun etkin olmamasını” kasetleri servis eden güçle ilgili yorumda bulunmamak için bahaneleştirdiği de aşikar değil mi?
Enver Aysever aldığı yanıta itiraz etmiş. MHP ve CHP’nin itiraz etmeyerek, peşine düşmeyerek, hesap sormayarak sorumlu durumda olduklarını söylemiş. Emine Ülker Tarhan “yargıyı yeterince göreve çağırmamak” noktasında eleştirilebileceklerini söyleyerek cevap vermiş. Bu cevabı verirken, kasedi çekenin, servis edenin, soruşturan savcının, hakimin f tipi olma olasılığını da pek umursamamış. Yani nuh demiş, peygamber dememiş. (33:00 – 35:00)
8) Enver Aysever’in Aykırı Sorular 16 Eylül 2013 tarihli röportaj,
Camii Cemevi projesiyle ilgili kendisine yöneltilen soruya, hükümetin siyasi hamlesi olduğunu söyleyerek cevap vermiş. Alevilerle ilgili fişlemelerin, ayrımcılığın, Sivas Katliamının hesabı sorulmadan projenin bir barış çubuğu gibi sunulmasına itiraz etmiş. Camii cemevi projesi dışındaki tespitlerine hak vermemek mümkün değil, ama Emine Ülker Tarhan bu cevabıyla bir başka fizik realiteyi yine perdelemekte! Projenin altındaki imza Fethullah Gülen’e ait, projenin finansmanını f tipi örgüt legal vakıfları üzerinden üstlenmiş ve bu bir komplo teorisi filan değil, alanen taraflar tarafından beyan edilen bir fizik realite. Emine Ülker Tarhan bu konuda tek kelime etmemekte!(11.10 – 15:48) Ne diyordu Faruz Özsu Express Dergisi’nin Haziran 2012 sayısında “..aksine CHP’nin ve kamuoyunun dikkatini başka yere yönlendirmekle tüketiyor tüm enerjisini”
SONUÇ:
Bu uzunca araştırmaya neden olan Faruk Özsu’nun iddialarını bir an için bir kenara bırakalım. 1) YARSAV seçimlerine yönelik iddialarını, 2) Emine Ülker Tarhan’ın f tipi örgütü röportajlarında perdelemesine ilişkin iddialarını bizzat Emine Ülker Tarhan röportajlarının teyit etmesini 3) 2012 yargıtay seçimlerinin sonuçlarını gözardı edelim. Diyelim ki, YARSAV seçimlerine dönük iddialar asparagas; Emine Ülker Tarhan’ın F tipi yapılanmayı perdeleyen ve adres olarak her daim AKP’yi gösteren açıklamaları da “dahiyane!?” bir stratejinin ürünü; 2012 Yargıtay seçim sonuçları da palavra!
Genel başkanlığa seçildikten sonra pek çok Atatürkçü, ulusalcı, cumhuriyetçi isimlere il ve ilçe yönetimlerinde komple kıyım yapan, bu görüşteki milletvekillerinin çoğunu ilk seçimlerde liste dışı bırakan, milletvekilliğine aday göstermek zorunda kaldığı 3-5 ismi de mecliste pasifize eden Kemal Kılıçdaroğlu’nun, kendisiyle çelişir bir şekilde Emine Ülker Tarhan’ı aynı dönemde grup başkan vekili olarak atamasından da şüphelenmeyelim. Emine Ülker Tarhan’ın bu şekilde görevlendirilmesinin, Kılıçdaroğlu’nun diğer kabahatlerinin perdeleme unsuru haline dönüşmesini farketmemiş olalım. Yıllar sonra görevden alındığında, Kılıçdaroğlu’na yönelik eleştirileri “Sayın genel başkanının takdiridir, saygıyla karşılamak gerekir” demesindeki biat kültürünün izlerini de yadırgamayalım. (33:25 – 33:42
Bütün bu gariplikleri yok varsayarak Emine Ülker Tarhan’ın adaylığına odaklanalım.
Emine Ülker Tarhan, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığına tepki veren laiklik hassasiyeti yüksek çevrelerden oy toplayabileceği aşikar. Ama MHP ve AKP tabanından oy alması mümkün mü? Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığına tepki olarak gösteribilecek başka adaylar, toplumun geniş kesimlerini kucaklama potansiyeli açısından daha makul değil mi? Örneğin İlker Başbuğ, Ahmet Zeki Üçok, Hanefi Avcı, Metin Feyzioğlu, Ömer Faruk Eminağaoğlu, İlhan Cihaner, Türker Ertürk, Nedim Şener vb. isimler Emine Ülker Tarhan’dan çok farklı olarak F Tipi örgüt söz konusu olduğunda karınlarından konuşmayan, lafı doalndırmayan, daha net ve keskin ifadelerle F tipi örgüte karşı tavrını koyan, hatta bu örgüt AKP’yi hedef aldığında bile içsel tutarlılıklarını koruyan isimler. Bu isimler toplumun geniş kesimlerinden oy toplamak noktasında daha doğru isimler değil mi?
Cumhurbaşkanı seçilecek bir Emine Ülker Tarhan’ın, herhangi bir hükümetle, AKP hükümetinin veya arkasından gelecek başka bir hükümetin F Tipi örgütün temizlenmesine yönelik adımlarına karnından konuşarak, bahaneler üreterek engel olmayacağına emin misiniz? Sakın F tipi örgütle mücadele konusunda hevesli olacak bir cumhurbaşkanı adayının gündeme gelmesini engellemek için adı servis ediliyor olmasın? Adının anılmaya başlamasından itibaren kendisinin adaylığına şüpheyle yaklaşanlar, çözümsüzlük üretmekle veya hainlikle itham edilmeye başlandılar bile! Oysa bu Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy isteyenlerin stratejisi değil miydi?
Karnından konuşan Emine Ülker Tarhan’ın misyonu nedir?
Bir yanıt yazın