Kategori: Nigar Ögeday

  • Herkes anne ve kadın olamaz!

    Herkes anne ve kadın olamaz!

    Her çocuk doğuran anne her etek giyinen kadın değildir. - received 2301120233545716Her çocuk doğuran anne her etek giyinen kadın değildir.

    Bu yazımı uzun yıllar önce yazmıştım. Arşivimde gezerken tesadüfen karşıma çıktı. Yeniden paylaşmak istedim. Bugün daha çok günceldir bu mevzu. İnanıyorum ki okuyucularım da benimle aynı düşüncededir.

    Kadın demek hem bir anadır
    ana demekde bir vicdan aynasıdır.

    Maalesef şahsi menfaatlerimiz o büyük vicdanımızı yok etmiş, derdimiz sadece para pul olmuş.
    Eşinin aşkını değil parasını tercih edenlere, zorda kalırken çocuğunu babasına bırakıp keyfini çekenlere, çocuk büyüdükten sonra ben anneyim değip oğlunun kızının karşısına çıkanlara, parasızlık yüzünden kocasını terk edip, sonra para kazandığını duyar duymaz geri dönmek için bin bir takla atanlara, “Anne” demek zoruma gidiyor. “Kadın” demek ağrıma gidiyor, çünkü bende bir kadınım.
    Kadın demek Anne ve anne adayı demektir. Anne ve anne adayı demek dünyanın tüm zorluğunu aşabilen kuvvet demektir. “Cennet annelerin ayakları altındadır” sözünü bugün duymayan yoktur. Ne yazık ki, son 25 yılın çoğu anneleri bu sözün anlamını anlamıyorlar.

    Çocuk doğurup, en iyi halde babalarının başına, en kötü halde çöp kutusunun içine atıyorlar.
    Tek tesellileri ise “ayaklarının altında kalacak cennetin kapısını açmalarıdır(!)”

    Oysa bu zavallılar anlamıyor ki, doğuşta çektiği acılarla cennet kapısı açılmıyor.

    Bu cahiller düşünmüyorlar ki, çocuk doğurmakla anne olunmaz!

    Bu iğrenç yaratıklar anlamıyorlar ki, annelik başka bir histir. Bunun için 9 ay karnında çocuk taşımak, sancılarla doğurmak gerekmiyor.
    Yine diyorum bana göre Anne olmak; çocuk doğurmak değil, bana göre annelik; öyle kutsal bir görev ki, bunu anlatsamda o yaratıklar anlamazlar.

    Annelik doğurduğu çocuğuna, eşine, kaynanasına, tüm büyüklerine saygılı davranmaktır. Ailesine, hangi zor şartlar altında olur olsun, sahip çıkmaktır.
    Bana göre annelik gerektiğinde evin erkeği, gerektiğinde evin hanımı olmaktır.

    Bana göre annelik, dışarıda ki zor şartlardan korkmamaktır.
    Bana göre annelik kadın olmaktır. Kadın dediğin zarifliği ile zorlukları aşabilendir, zarifliğiyle kolaylığı seçen değil!

    Bana göre kadın alkolik eşine çevresine saygılı olmaya davet edendir. Vezir kocasını rezil eden değil.

    Bana göre kadın yuva kurandır. Evinin büyüğünü çocuklarına sevdirendir.
    Evlilik programına çıkıp, 2 çocuğum var babasında ben çöpsüz üzümüm diyebilen değil.

    Bana göre kadın ne giysisiyle, ne saçının rengiyle, ne ezile büzüle konuşmasıyla, kadın olmaz.
    Bana göre kadınlık belden aşağısını kullanmakla olmuyor. Onu bu gün cinsi azlıklarda yapıyor.

    Kadın olmak of demeden zor olana gülerek el sallamaktır.

    Kadın büyük kuvvettir…
    Boşuna dememiş dahiler…
    Birde bunu anlayanlar olsa…

    Nigar Ögeday
    Gazeteci-Yazar

     

  • BÜTÜN SANATÇILAR OYA ERGÜN GİBİ OLSA…

    BÜTÜN SANATÇILAR OYA ERGÜN GİBİ OLSA…

    Oya Ergün. O kelimenin tam anlamıyla bir sanatçı.
    Oya Ergün aslında sadece bir sanatçı da değil. Türkiye’nin yurt dışında önemli bir kültür, sanat ve müzik elçisi. Mükemmel bir anne, örnek bir eş….
    Kendisiyle Bakü’de tanıştık. Eşi Hakan Tanrıverdi bir doktor. Oya Ergün, İstanbul Üniversitesi’nde ögretim üyesi iken eşine gelen teklif üzerine Bakü’ye taşındı.

    Türkiye’nin Bakü Büyükelçiliğinde 2011 yılında tanıştık bu harika çiftle.
    Dostluğumuz da hızla gelişti. Tanıdıkça daha çok sevdim bu çifti.
    Eşi Hakan Bey, iyi bir doktor olmasının yanısıra, eşsiz bir baba ve bizim deyimimizle olağanüstü bir “hayat yoldaşı”…

    Oya Hanım eğitimini Hollanda’da almış. Avrupa’nın bir cok ulkesinde konser vermiş, İstanbul’da kariyerini zirveye taşımış. Ancak Bakü’nün yabancısı… Eşinin desteği ve azmiyle sıfırdan başlamış sanat yaşamına…
    Billur sesi, harika kulağı, zarafeti çok geçmeden Bakü’de adindan söz ettirmeye başlamiş.

    Oya Ergün. O kelimenin tam anlamıyla bir sanatçı.Oya Ergün aslında sadece bir sanatçı da değil. Türkiye'nin yurt dışında önemli bir kültür, sanat ve müzik elçisi. Mükemmel bir anne, örnek bir eş....Kendisiyle Bakü'de tanıştık. Eşi Hakan Tanrıverdi bir doktor. Oya Ergün, İstanbul Üniversitesi'nde ögretim üyesi iken eşine gelen teklif üzerine Bakü'ye taşındı. - 15b660d0 68f2 40c5 ba47 98c846def735

    Bir kac yil sonra artık Türkiye’nin bir kültür elçisi olmuştu. Türkiye’nin Bakü Büyükelçiliğinde düzenlenen her resepsiyonda sesi ve muzigiyle davetlileri büyülüyor, Azerbaycan devletinin önemli davetlerinde ayakta alkışlanıyor, basında yer aliyor, televizyonlara konuk oluyordu. Bu arada art arda albümler çıkarıyor, şarkılarına klipler çekiyordu.

    Oya birgün bana “Azerbaycan’ın O muhteşem müzik kültürü ve geçmişi bana çok şey kattı .O kadar değerli müzisyenlerle tanıştım ve çalışma fırsatım oldu ki çok mutluyum” dedi.
    Bu mutluluk O’na sanatını, kültür elçiliği misyonunu zirveye taşıma fırsatı verdi.
    Biricik oğlunu da ihmal etmiyor egitimi icin büyük bir sevgi ve çoşkuyla çaba harcıyordu Oya Bakü’de geçirdiği 7 yıl içinde biri Azerbaycan Türkçesi olmak üzere 3 CD çıkardı.

    Oya Ergün. O kelimenin tam anlamıyla bir sanatçı.Oya Ergün aslında sadece bir sanatçı da değil. Türkiye'nin yurt dışında önemli bir kültür, sanat ve müzik elçisi. Mükemmel bir anne, örnek bir eş....Kendisiyle Bakü'de tanıştık. Eşi Hakan Tanrıverdi bir doktor. Oya Ergün, İstanbul Üniversitesi'nde ögretim üyesi iken eşine gelen teklif üzerine Bakü'ye taşındı. - b18c4ca5 2c89 42c3 8992 36168d09f451


    Ruhum
    Sevgilim (Azerbaycan Türkçesi)
    Baroque Lace
    Ancak Avrupa’da ve Türkiye’de unutulduğunu da düşünmüyor değildi.
    O’na en büyük moral ve destek ünlü gazeteci Ertuğrul Özkök’ten geldi.
    Özkök, köşesinde O’nunla ilgili şu satırları kaleme aldı.

    Oya Ergün. O kelimenin tam anlamıyla bir sanatçı.Oya Ergün aslında sadece bir sanatçı da değil. Türkiye'nin yurt dışında önemli bir kültür, sanat ve müzik elçisi. Mükemmel bir anne, örnek bir eş....Kendisiyle Bakü'de tanıştık. Eşi Hakan Tanrıverdi bir doktor. Oya Ergün, İstanbul Üniversitesi'nde ögretim üyesi iken eşine gelen teklif üzerine Bakü'ye taşındı. - 07d4f007 8753 4160 a47b 8ee7ea431180

    Oya Ergün tebrik ediyorum…Artık sanatını, kültür elçiliği unvanını gerek Avrupa’da, gerek Azerbaycan’da gerekse çok sevdiğin anavataninda daha bir onur ve gururla yerine getirebilirsin. Tebrikler dostum, tebrikler Tanrıverdi ailesi.
    Nigar Ögeday

  • İsyan

    İsyan

    <p>Son günlerde dürüst, vatanperver insanlarakarşı bir karalama kampanyası furyası başladı.
Kimlere karşı mı? Hemen söyleyeyim.
Millet icin mücadele veren, halktan yana olan insanlarımıza, siyasetçilerimize, iş adamlarımıza karşı...</p>
<p>Çok doğaldır ki hedefdekiler bu durumdan oldukça rahatsız, üzgün hatta bazen çaresiz...
Ömrünü milletine hizmet etmeye adamış iş adamlarımızdan Mübariz Mensimov kalemini satan, sözde gazetecilere resmen isyan etmişti.
İçim sızlayarak okudum. Ve bunun üzerine bir şeyler yazmak istedim.</p>
<p>Özgür basın diye bir şey yok artık. Ey benim değerli gazeteci arkadaşlarım, azda olsa saf kalan siyasetdeki abilerim, milletine, devletine hizmet etmeyi şeref bilen Mübariz gardaşım.
Bunu siz de ben de bilirim.</p>
<p>Özgürlükler ülkesi dediğiniz ABD'de bir gazeteci 70 sene önce yazmış gerçekleri.
John Swinton'un yazısını olduğu gibi aktarıyorum.
"Sadece Aramızda gönülden inandığı şeyleri yazmak cesaretini gösterecek bir tek kişi bile yok; eğer yazarsak basılmayacağını önceden biliriz.
Çalıştığım gazete inandığım şeyler yazmayayım diye ...doğruyu yok etmek, açıkça çarpıtmak, yalan söylemek, olayları çarpıtmak, kara çalmak, para denen putun önünde diz çöküp tapınmak ve günlük ekmeği için ülkesini pazara çıkartmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Biz arkada saklanan zenginlerin buyruğundaki paralı (…)askerleriz. Kuklayız hepimiz; onlar ipleri çeker, biz de oynarız. Bizim bütün yeteneklerimiz, bütün yaşamamız, becerilerimiz başkalarının malı. Biz entelektüel fahişeleriz!”
John Swinton.
New York Times Yazı İşleri Müdürü.
Yıl: 1953
Yer: New York Basın Kulübü"</p>
<p>Her kelimenin altına bir gazeteci olarak imzamı atarım.
Böyle olmasaydı işsiz kalmazdım. Sosyal şebekelerde bile özgürce düşüncelerimizi yazma fırsatımız yok.
Hemen engelleniyoruz. Şahsen benim her ay facebookda engel yemem gibi.
1 aydır duvarım engellidir. Açılacak, 2 gün sonra yine aynı engel gelecek.
Üstelik bize bu engeli getirenler de bacım, gardaşım dediklerimizdir. Bizi durmadan şikayet eden onlardır.
Yani anlaşılan artık bize bu alanda yer yok. Meydan siyasi ve entelektüel fahişelerindir.</p>
<p>Biz ise nesli tükenmekde olan, kırmızı kitaba adı yazılan sadece kendi kendine özgür düşüncelerini söyleyen insanlarız.
İşte bu sebeplerle, işsiz ve açız...
Yüzümüze bakan yok, derdimize çare bulan da...
Yani sürünmeye mahkumuz.
Kadere boyun eğmişler diyorlar bize.
Sahip çıkanımız yok. Durum öyle içler acısı ki 200-300 tl ye bile bizi çalıştırmak isteyen yok.
Bu yazdıklarım gözlemlerim değil, bizzat yaşadıklarım.
Aylardır işsizim.Arada bir Rusça çeviri ve satranc dersi vermekle ayakta durmaya calışıyorum.</p>
<p>Tam bir yerden ışık geldi, kurtulacağım bu karanlıktan diyorum, kendi insanlarımız var gücüyle o ışığı kapatıyor.
Kaç kere başka iş yapacağım, bırakacağım yazmayı, çekib gideceğim dedim kendi kendime. Gittimde.
Ancak 3-5 adımdan sonra olmadı, bırakamadım yazmayı. Artık anlıyorum ki, ben bu dünyaya sadece yazmak icin gelmişim.
6'cı kitabımı da bitirdim.
Ama eminim ki, hiç bir zaman bu kitapların basıldığını göremeyeceğim.
Yazı da, kitap da bir yazarın evladıdır.
Ne yazık ki, ben evlatlarımı doğurmadan gömeyenlerden olacağım.
Tek tesellim var...
Ben tek değilim. Benim gibi binlerce özgür düşünceli, ama dostu az, düşmanı çok insan var.
Bizde kafası millet, vatan, devlet, bayrak için calışanlara, kalbi Türk davası icin çarpanlara asla yer yoktur.
Bizde şahsi çıkarları icin savaşan, millet, vatan, devlet umurunda olmayan, yalaka, her dönemin insanı olmayı başaranlar içindir her türlü imkanlar.
Aslında yazacak o kadar çok şey var ki....
Yazmıyorum.
Zaten kimse anlamayacak. Anlayanların da umurunda olmayacak!
İsyanım sadece kendime...</p>
<p>Neden ben de her kes gibi olamadım?
Neden?.</p> - 21c2ddc8 320e 453d b11a 360ccea2d036

    Son günlerde dürüst, vatanperver insanlarakarşı bir karalama kampanyası furyası başladı.
    Kimlere karşı mı? Hemen söyleyeyim.
    Millet icin mücadele veren, halktan yana olan insanlarımıza, siyasetçilerimize, iş adamlarımıza karşı…

    Çok doğaldır ki hedefdekiler bu durumdan oldukça rahatsız, üzgün hatta bazen çaresiz…
    Ömrünü milletine hizmet etmeye adamış iş adamlarımızdan Mübariz Mensimov kalemini satan, sözde gazetecilere resmen isyan etmişti.
    İçim sızlayarak okudum. Ve bunun üzerine bir şeyler yazmak istedim.

    Özgür basın diye bir şey yok artık. Ey benim değerli gazeteci arkadaşlarım, azda olsa saf kalan siyasetdeki abilerim, milletine, devletine hizmet etmeyi şeref bilen Mübariz gardaşım.
    Bunu siz de ben de bilirim.

    Özgürlükler ülkesi dediğiniz ABD’de bir gazeteci 70 sene önce yazmış gerçekleri.
    John Swinton’un yazısını olduğu gibi aktarıyorum.
    “Sadece Aramızda gönülden inandığı şeyleri yazmak cesaretini gösterecek bir tek kişi bile yok; eğer yazarsak basılmayacağını önceden biliriz.
    Çalıştığım gazete inandığım şeyler yazmayayım diye …doğruyu yok etmek, açıkça çarpıtmak, yalan söylemek, olayları çarpıtmak, kara çalmak, para denen putun önünde diz çöküp tapınmak ve günlük ekmeği için ülkesini pazara çıkartmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Biz arkada saklanan zenginlerin buyruğundaki paralı (…)askerleriz. Kuklayız hepimiz; onlar ipleri çeker, biz de oynarız. Bizim bütün yeteneklerimiz, bütün yaşamamız, becerilerimiz başkalarının malı. Biz entelektüel fahişeleriz!”
    John Swinton.
    New York Times Yazı İşleri Müdürü.
    Yıl: 1953
    Yer: New York Basın Kulübü”

    Her kelimenin altına bir gazeteci olarak imzamı atarım.
    Böyle olmasaydı işsiz kalmazdım. Sosyal şebekelerde bile özgürce düşüncelerimizi yazma fırsatımız yok.
    Hemen engelleniyoruz. Şahsen benim her ay facebookda engel yemem gibi.
    1 aydır duvarım engellidir. Açılacak, 2 gün sonra yine aynı engel gelecek.
    Üstelik bize bu engeli getirenler de bacım, gardaşım dediklerimizdir. Bizi durmadan şikayet eden onlardır.
    Yani anlaşılan artık bize bu alanda yer yok. Meydan siyasi ve entelektüel fahişelerindir.

    Biz ise nesli tükenmekde olan, kırmızı kitaba adı yazılan sadece kendi kendine özgür düşüncelerini söyleyen insanlarız.
    İşte bu sebeplerle, işsiz ve açız…
    Yüzümüze bakan yok, derdimize çare bulan da…
    Yani sürünmeye mahkumuz.
    Kadere boyun eğmişler diyorlar bize.
    Sahip çıkanımız yok. Durum öyle içler acısı ki 200-300 tl ye bile bizi çalıştırmak isteyen yok.
    Bu yazdıklarım gözlemlerim değil, bizzat yaşadıklarım.
    Aylardır işsizim.Arada bir Rusça çeviri ve satranc dersi vermekle ayakta durmaya calışıyorum.

    Tam bir yerden ışık geldi, kurtulacağım bu karanlıktan diyorum, kendi insanlarımız var gücüyle o ışığı kapatıyor.
    Kaç kere başka iş yapacağım, bırakacağım yazmayı, çekib gideceğim dedim kendi kendime. Gittimde.
    Ancak 3-5 adımdan sonra olmadı, bırakamadım yazmayı. Artık anlıyorum ki, ben bu dünyaya sadece yazmak icin gelmişim.
    6’cı kitabımı da bitirdim.
    Ama eminim ki, hiç bir zaman bu kitapların basıldığını göremeyeceğim.
    Yazı da, kitap da bir yazarın evladıdır.
    Ne yazık ki, ben evlatlarımı doğurmadan gömeyenlerden olacağım.
    Tek tesellim var…
    Ben tek değilim. Benim gibi binlerce özgür düşünceli, ama dostu az, düşmanı çok insan var.
    Bizde kafası millet, vatan, devlet, bayrak için calışanlara, kalbi Türk davası icin çarpanlara asla yer yoktur.
    Bizde şahsi çıkarları icin savaşan, millet, vatan, devlet umurunda olmayan, yalaka, her dönemin insanı olmayı başaranlar içindir her türlü imkanlar.
    Aslında yazacak o kadar çok şey var ki….
    Yazmıyorum.
    Zaten kimse anlamayacak. Anlayanların da umurunda olmayacak!
    İsyanım sadece kendime…

    Neden ben de her kes gibi olamadım?
    Neden?.

  • Türk Mitolojisi

    Türk Mitolojisi

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır'a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar'ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk'e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk'ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk'ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi. - nigar odegay

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır’a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar’ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk’e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk’ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk’ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi.

    Dün ressam Sevinc Hüseynova’nın sergisiyle ilgili paylaştığım davetiyesine verilen tepkiye cevap olarak bu yazıyı hazırladım.

    Biz kimiz?

    Türklerin taş kitabelerden günümüze gelen Tanrıları hakkında ne biliriz? Büyük ressamların dünya sergilerinde en pahalı değere sattığı Türk mifologiyasın kendinde bahsettiren ikonlara neden düşmanız?
    Aslında bunun tek cevabı var, bilgisizlik! Arap ve Yahudi kaynaklarından başka kaynak okumuyor, araştırmıyoruz. Beynimiz tamamen programlaştırılmış. Özellikle Türkiye ve Azerbaycan’da, birinci Arap ve Yahudi, ikinci; Fars ve Rus kaynaklarını ilahi olarak kabullenerek buradan uzağa gitmiyor. Ve Türklere ait olan ne mukaddes şey varsa ondan korkar hale geldiler. En tehlikeli olan ise aydın kesimin bilirim, okudum değip siyonistlerin uydurduğu yalanlarla yetinmeleridir. Oysa mezar evine kadar araştırmamız lazım. Tek kaynak bizi ön yargıya götürür. Ön yargı ise sonradan pişmanlık demektir. Dün Sevincin davetiyesine olan tepki ve bu araştırmamdan sonra olacaklar bunu bir daha kanıtlayacak. Belkide birileri ısrarla uydurulan kaynaklarda kalacak ama onlara da kızmayalım, delilerin ve cahillerin zaten düşüncesi değişmez.

    AK Ana
    Henüz hiçbir şey yaratılmamışken ve yalnızca uçsuz bucaksız bir su varken, sonsuz sulardan çıkarak, Tanrı Ülgen’e yaratma ilhamını vererek sulara tekrar dalmıştır. Işıktan (cisimsel olmayan) bir bedeni vardır. Başında gücü simgeleyen ve taca benzeyen zarif boynuzları bulunur. Hayatın başlangıcına dair ne varsa hepsine ruh vererek yaşam döngüsünü başlatmıştır. Akdeniz’de yaşar.

    UMAY Ana
    Umay, çocukları ve hayvan yavrularını koruyan bir tanrıçadır.

    Arkeologların Altaylarda buldukları seramik ürünler üzerindeki resimlerde Umay ana üç boynuzlu olarak betimlenir.Orta Asya da bazı arkeolojik buluntulardan anlaşıldığına göre Umay ana motifi, beyaz saçlı ve beyaz giyimli olarak, insanbiçimci bir görünüm sergilemektedir. Kuş kılığında kanatlı bir kadın görüntüsü de vermektedir. Altay Türkleri onu göklerden inen gümüş saçlı, güzel yüzlü bir kadın olarak düşünmüşlerdir.

    AYIZIT
    Ayzıt güzelliğin sembolüdür. Bu anlamda Sümer ve Yunan mitlerindeki İştar ve Afrodit’e (Venüs) benzer. Süt gölünden getirdiği damlayı çocuğun ağzına damlatır ve çocuğa ruh verir. İnsan yavrularını, kadınları, hayvanları ve hayvan yavrularını korur. Simgesi, Kuğu kuşlarıdır. Ayısıt’ı simgeleyen kuğular kutsal sayılır ve dokunulmaz. Kuğu aslında kutsal bir kızdır. Bu kız kuğunun beyaz tülünü üzerine giyince kuğu, çıkarınca kız olur.

    Ayızıt gökten gümüş tüylü bir kısrak suretinde iner. Yele ve kuyruklarını kanat gibi kullanır. Ayızıt şaman dualarında şöyle tarif edilir. “Başında ak gökten ak bir kalpak, çıplak omuzlarında ak gökten bir atkı, baldırına kadar siyah bir çizme. Bu şekilde bir kayaya yaslanarak uyumuştur veya ormanda dolaşmaktadır”.

    AYIZITIN kızları
    Ayızıt’ın sarayının kapısında ellerinde gümüş bakraçlar olan yasakçıları vardır. Yazın şamanlar ak elbise, kışın kara elbise giyerek Ayzıt bayramını kutlarlar. Eliade’ya göre yasakçıların ellerinde gümüş kamçıları vardır ve kötü insanları içeri almazlar.

    OĞUZ Kağanın eşleri
    Efsanede, Oğuz kağan, ava gider. Bir gölün ortasında, önünde bir ağaç ve ağacın oyuğunda bir kız vardır. Kız muhteşem bir güzelliğe sahiptir. Saçları akarsular gibi, gözleri maviydi ve inci gibi dişleri vardır. Oğuz kağan bu kızı alır ve “gök”, “dağ”, “deniz” adında üç oğlu olur. Günlerden bir gün gökten mavi bir ışık düşer. Bu ışık, güneş yada aydan daha parlaktır. Oğuz Kağan yaklaşır ve bu ışığın ortasında bir kız olduğunu görür. Kız olağanüstü güzelliktedir. Başının tepesinde, sanki kutup yıldızı gibi ateşten bir ışık demeti vardır.. Oğuz kağan kızı görünce sever ve onu alır. “gün”, “ay”, “yıldız” adında üç oğlu olur.

    SU İyesi (perisi)
    Su iyelerinin hepsi sularda yaşar. İnsanlara zarar vermezler. Onların yaşadıkları sarayın girişi, nehirlerin derinliklerinde bir taşın altındadır. Su sahiplerine Kazaklar, “su perisi”, Türkmenler “suv adamı”, Özbekler “su alvastisi” derler.

    Pınarlarda yaşayan peri kızları, beyaz giyimlidirler ve cisimsiz varlıklardır. Kuş ve yılan kılığına girebilirler.

    KÜBEY Hatun
    Altay Türklerine göre, ağaç, ulu ananın yaşadığı ve kahramanlara memesinden süt verdiği yerdir. Yakut Türklerine göre Doğum tanrıçası Kübey-hatundu ve ağacın içindeydi. Kökünden hayat suyu akıyordu.

    Er Sogotoh destanında mitolojik bir ağaç tasviri şöyledir. “Yarı beline kadar çıplak, alt tarafı ağaç kökleri gibi,Orta yaşlı ciddi bakışlı bir kadın kabaran göğüslerinden süt verir.”

    Mitlerde çoğunlukla ağaç, ışık temasıyla ilişkilendirilir. Şaman dualarında ağaç, altın yapraklı, yetmiş yapraklı mübarek kayın olarak anılır. Kübey hatun yani doğum tanrıçası da bu kayın ağacının içinde yaşar.

    KARTAL Ana
    Yakut Türklerinin inanışlarına göre Şamanlar yeryüzüne kartal ana tarafından getirilmişlerdir. Er-Töştük destanında da kartal dişi olarak görünür. Kartal Yakutlara göre Güneşin sembolüdür. Yakutlar analarının bir kartaldan geldiğine inanırlar. Bundan dolayı Kartal “güneş kuşu” olarak da nitelendirilir. Kendi küllerinden doğan phoenix daha genç olarak dünyaya gelir. Bu nedenle yeniden doğuşu, ebedi hayatı, ölümsüzlüğü ve güneşin doğuşunu simgeler. Çin mitolojisinde de ateşi, sıcaklığı, hasat mevsimini ve güneşi sembolize eder.

    ASENA
    Oğuz Kağan’a yol gösteren ve liderlik yapan kurt erkektir. Türeyiş destanındaki kurt ise dişi olarak gösterilmiştir.

    Göktürklerin kurttan türeyişi ile ilgili destan Bahattin Ögel’in Türk Mitolojisi adlı eserinde şu şekildedir:
    “Göktürkler eski Hunların soylarından gelirler ve onların bir koludurlar. Kendileri ise Aşina (A-shih-na) adlı bir aileden türemişlerdir. Sonradan çoğalarak ayrı oymaklar halinde yaşamaya başladılar. Daha sonra Lin adını taşıtan bir ülke tarafından mağlup edildiler. Mağlubiyetten sonra Göktürkler, soyca yok edildiler. Tamamen öldürülen Göktürkler içinde, yalnızca on yaşında bir çocuk sağ kalır. Lin memleketinin askerleri, çocuğun çok küçük olduğunu görünce, ona acırlar ve öldürmezler. Çocuğun el ve ayaklarını keserek bir bataklığa bırakırlar. Bu sırada çocuğun etrafında bir dişi kurt peyda olur ve çocuğu besler. Bir süre sonra kurt hamile kalır ve bir mağaranın içinde on çocuk doğurur. Zamanla bu on çocuk büyür ve evlenir. Zamanla her birinden bir soy türer. Göktürk devletinin kurucularının geldikleri Aşina ailesi de bu on boydan biridir.

    AL Karısı
    Bazı edebi metinlerde çirkin, saçları dağınık, avurtları çökmüş, güçlü kuvvetli ve uzun boylu olarak tasvir edilir. Bazı mitolojik metinlerde ise, dünyadaki en güzel kadından bin kat daha güzel olduğu anlatılır. Kazaklarda “cadı kadın” “küpe giren karı” anlamında kullanılır. Baş al bastı, iri gözlere sahip, baştan aşağı demir giyimli ve erkektir. Ulu ana yani ana tanrıça arketipinin olumsuz türevidir.Kazak metinlerinde alnında tek gözü olan, iğrenç görünüşlü bir mahluk olarak tasvir edilir. Albastı, Al karısı, genellikle kırmızı siyah uzun elbise giyer. En çok sevdiği şey atların yelesini örmektir. Onu yakalamak için elbisesinin yakasına bir iğne saplamak gerekir.

    Loğusalara musallat olan bu kötü ruh, al karısı, albastı, albis, almis, adlarıyla da anılır. Albastı iki surette görülür. Sarı albastı ve kara albastı. Sarı albastı sarışın bir kadın suretindedir. Bazen keçi ve tilki suretine de girer. Kara albastı daha ağırbaşlı, ciddi, sarı albastı hoppa ve şarlatandır.

    ÖTÜKEN Yer Tanriçası
    Roux’a göre, etügen / itügen yer tanrıçasına verilen bir isimdir. Seyidov’a göre de Ötügen, devleti ve hakimiyeti koruyan bir ilahedir. Cengiz han Ötügen’e “ötügen anamız” der. Ayrıca bazı araştırmacılar, bir şaman ismi olan “utagan” kelimesinden türediğini ve bu kelimenin Türkçe “döl yatağı” anlamına geldiğini söyler.

    İtügen, hayvanları ve toprak ile ilgili tüm ürünleri koruyan bir tanrıçadır. Aslında yer tanrıçası, ile doğum ve üretim arasındaki bağ neredeyse evrenseldir.

    ATEŞ Tanriçası (Od ana)
    Yakut Türkleri ateş tanrıçasını ak saçlı bir kadın olarak görürler. Buryatlar ise, kırmızılar giymiş yaşlı bir kadın olarak veya ateşin yalımıyla dalgalanan yeşil veya kırmızı ipekten kaftan giymiş bir kadın olarak da düşünmüşlerdir. Bir başka şaman duasında da şöyle tasvir edilir. “sen karanlık gecelerde, genç kızlar gibi saçlarını dalgalandırarak oynuyorsun! Kırmızı ipekli kumaşlar sallayarak, genç al kısrak üzerinde geziniyorsun”.

    Ocak ruhu dişildir. Evin tam ortası “evin kalbi”dir ve ocak yeri buradadır. Orta Asya da Hunlara ait, üç ayaklı ve kutlu kabul edilen kazanlar bulunmuştur. Yakutlara göre ilk ocağı Ülgen’in üç kızı yakmıştır. Yakutlarda ateş tanrıları yedi kardeştir

    DENİZ Tanriçası (Geyik)
    Göktürklerle ilgili bir mitoloji de, Göktürklerin atalarından birinin, (ki ataları kurttur) bir mağarada, ak geyik kılığına giren bir deniz tanrıçası ile ilişkisi olduğu anlatılır. Göktürkler nesillerinin kurttan geldiğini söylemekle beraber efsanelerinde dişi geyikte rol oynar. Dişi geyik bir ilahedir ve vücudundaki lekeler yıldız işaretleri olarak görülür. Dişi geyik eski Hun anlatılarında yol gösterici rolü oynar.

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır'a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar'ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk'e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk'ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk'ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi. - 1 1

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır'a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar'ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk'e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk'ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk'ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi. - 2 1

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır'a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar'ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk'e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk'ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk'ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi. - 3 1

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır'a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar'ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk'e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk'ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk'ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi. - 6

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır'a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar'ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk'e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk'ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk'ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi. - 8

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır'a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar'ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk'e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk'ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk'ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi. - 9

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır'a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar'ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk'e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk'ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk'ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi. - 10

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır'a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar'ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk'e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk'ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk'ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi. - 11

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır'a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar'ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk'e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk'ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk'ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi. - 12

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır'a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar'ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk'e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk'ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk'ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi. - 13

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır'a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar'ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk'e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk'ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk'ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi. - 14

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır'a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar'ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk'e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk'ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk'ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi. - 15

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır'a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar'ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk'e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk'ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk'ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi. - 16

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır'a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar'ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk'e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk'ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk'ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi. - 17

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır'a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar'ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk'e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk'ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk'ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi. - 18

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır'a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar'ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk'e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk'ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk'ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi. - 19

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır'a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar'ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk'e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk'ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk'ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi. - 20

    Turkishnews/Mitoloji dediğimiz zaman hemen aklımıza Yunan veya Antik Mısır'a ait Tanrılar, Tanrıçalar ve yaratıklar gelir. Oysa çoğumuzun bilmediği Türk Tanrı ve Tanrıçaları hep olmuştur. Ve ne yazık ki, bunu bilmemekle beraber Tanrı ve Tanrıçalar'ın resimlerine bağlıda farklı düşüncede olduğumuz olur. Mesela Umay Ana, Ak Ana, Ülgen Ata, Ayaz Ata ve diğerleri ile ilgili ön yargılı oluruz. Onları şeytan, İlluminatinin, siyonizmin, noele benzetip bunda ısrar edenlerde var. Çoğu zaman bunu eğitimli insanlarımız yapıyor. Sadece bir kaynağa dayanıp, Türk'e ait olanları araştırmadan her şeyi bilirim demekle bu işler olmaz arkadaşlar. Ne olursa olsun her bildiğimizin mutlak doğru olmadığını kabullenip ön yargılı olmamalıyız. Unutmayın Türkler, Türk'ün inancı, manevi değerleri dünya var olduğu günden beri var. Sizin mutlak kabul ettiğiniz siyonist, mason, ne bileyim ne sonlar birkaç yüzyılın oyunudur. Ve Türk'ün sembolleri üzerinde hangi oyun oynayacaklar diye biz kendimizin olanlara düşman olmamalıyız. Ergenekon bayramı, sonradan Bahar ve Nevruz bayramı olarak kutladığımız günlerimizi kendi elimizle aidiyyatı olmayan halklara bıraktığımız gibi. - 21

  • Öğrendiğimiz öğretmenler

    Öğrendiğimiz öğretmenler

    "Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nice nesiller yetiştirmektir gayemiz" kelimesi sanki onun için söylenmiştir. - nigar odegay

    “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nice nesiller yetiştirmektir gayemiz” kelimesi sanki onun için söylenmiştir.

    Mustafa Kemal Atatürk’ün
    “gelecek gençlerin,
    gençler ise öğretmenlerin eseridir!” fikirlerini her hatırladığımda Prof. Dr. Aygün Attar hocam gelir gözlerimin önüne.
    Ben bir öğretmen ailesinde doğdum. Dedem, nenem, halalarım, teyzem, dayım, amcam ve nihayet annemde öğretmen idi. Belkide bu sebebtendir ki, ben hep öğretmenleri farklı olarak görmüşüm. Malesef günümüzde çoğu “öğretmen” o düşüncelerimizi bile tamamen alt üst ettiler
    ama şükürler olsun ki, her şey bitmiş değil.

    Öğretmenin değerinin düşmesi için projeler hayata sürülen dünyamızda hala sözün hakiki anlamında değerli Öğretmenlerimiz var.

    Dedem rahmetlik derdi ki; “öğretmen olmak sadece 45 dakika ders boyunca çocuklara nese öğretip ay sonunda maaş almak değildir. Öğretmen olmak çocuklara ders anlatmanın yanında onların sorunlarını dinlemek, gerektiğinde kendi cebinden sorunu çözmek icin çocuğu rencide etmeden para harcamak, milletin evlatlarına vatan, millet, devlet sevgisini aşılamak demekdir.”

    Her çocuğa ilim öğretmekle onu bilim adamı yapamazsın ama her çocuğa sözün hakiki anlamında vatandaşı olmayı öğretmek mümkündür fakat bunu da her hoca yapamaz. Bunun için önce o öğretmenin Vatandaşı olması lazımdır.
    İşte Vatandaşı olan öğretmenlerimizden birisi değerli “Aygün Hocam”dır. Onun kendi alanındaki başarıları herkesin malumudur. Hele genç yaşından doğduğu ülkeden uzaklarda elde ettiği başarı bir Türk kadınının başarısıdır. Odur ki, bu değerli hanımın Prof. Dr. olarak bilim dalındaki araştırmalarından konuşmayacağım. Onun diğer profesörlerden, bilim adamlarından farklı bazı yönlerini anlatmak isterim.

    Cesurdur!
    Birileri akiller adı altında Pkk’nın ekmeğine yağ sürerken Attar hocam tüm dünyayı karşısına alarak PKK’nın siyasi sözcüsü olan HDP’ye meydan okuyarak milletvekillerini mahkemeye verdi.

    Korkusuzdur!
    Avrupa’da bineceği uçağa bomba konulduğu uyarısına rağmen yolundan dönmemiştir.

    Cumhuriyetçidir!
    Çoğunluğu Fetö’ye “Hoca Efendi”(!) değip Cumhuriyyet’in aleyhinde bulunurken, Atatürk ilke ve inklaplarına sonuna kadar sahib cıkarak mücadele vermiştir. Bu sebepten dolayı işinden bile olmuştur ama ona rağmen yolundan dönmemiştir.

    Hayırseverdir!
    Bir öğrencimizin kansere yakalandığını yazdık. Anında ilk yardımı o yaptı ve sonuna kadar o qardaşımızın durumuyla ilgilendi. Hala bana soruyor, “kardeşimizin son durumu nasıl?” diye.

    Bu günler içersinde bir kardeşimizin Bakü’den beni arayarak ağlaya ağlaya “bacım ve ailesi İzmir’e çocuğunu götürmüşler. Şu an çok zor durumdalar yardım ede bilirmisiniz?” demesi üzerine aileyle buluştum. Adam durumunu bana anlatırken göz yaşlarımı tutamadım. İstedikleri paraya gücümün yetmeyeceğini bilsem de karşımda boynu bükük oturan genç babaya “hallederiz” dedim. O kalkıp gittikten sonra “nerden bulacam?” deyip çaresizce üç kişiye mesaj atarak yardım istedim. Her üçü zengin, Azerbaycanlılardı. Hatta borç vermelerini istedim ama bir kaç bahaneyle reddedildim. Vakit daralmıştı.
    Birden Aygün Attar hocam aklıma geldi. Çünkü benimle her görüştüğünde, konuştuğumuzda; “bak Nigar biliyorum açta kalsan sen kendin için bir şey istemezsin ama lütfen olurda zora düşersen bir mesaj atman yeterli” dediğini hatırladım. Hemen Hocamıza mesaj attım. 11 dakika sonra beni aradı. Cümlesi şöyle idi; “Niquş kızım whatsappa bak” Baktım ve yazılan şuydu; “hesap numarasını bana yaz.” Yazdık…
    7 dakika sonra para hesaptaydı. Sevinçten ağladım…
    Hasta çocuğun babasına halledildi dedim. Önce inanmadı. Para hesapta değince sesi titreyerek “ohhhh, çok şükür!” dedi.

    Ve o gün benim elektiriğimi kesmiştiler. İki gün olmuştu ışıksızdım ama umurumda değildi.
    Çünkü 28 yaşında ümitsiz bir babanın yüzünde Aygün hoca sayesinde bir ışık yansımıştı. O ışık bana yeterdi…

    Aygün hocam benim ışığımı ömürlük yansıtmıştı.

    Aslında bu değerli öğretmenle ilgili çok şey yazabilirim ama öğretmenler gününde tebriğin kısası makbuldur derim. Nasib olarsa “Üç farklı kadın” kitabımda hocamla bağlı daha geniş yazacağım.

    Başta eli öpülesi Aygün hocam olmak üzere, başarılı bir eğitim sisteminin temel belirleyicisi olan tüm öğretmenlerin 24 Kasım öğretmenler günün kutlarım.

  • Bir bitmediniz

    Bir bitmediniz

    Boşuna bu algıyı yapmaya çalışmayın. Anlıyorum hizmetkarı olduğunuz siyasi partilerin bu ülkelerle bir işbirliği olabilir ama unutmayın dünyada hiçbir güç, siyasi çıkar Türk'ün milli çıkaralarından ve kardeşlerinden değerli değildir. - nigar odegay

    Medya dünyasının çoğu yerinde zulme maruz kalan Türklere kardeşlerinin sahiplenmesinden resmen rahatsız olmaya başladı. Arkadaş bu nasıl bir zihniyet. Söz konusu Türkler olunca altından illa bir siyasi çıkar arıyorsunuz. Çin milyonlarca Uygur’a zulüm ederken sesimizi çıkarınca Amerikancı diyorsunuz. İran 40 milyon Türk’ü esir ettiğinde sesimizi çıkarınca ABD’li oluruz. Ama PKK’ lı, Filistin, Kobani için sesini çıkaranlara ABD, İsrail uşağı demiyorsunuz.
    Geri zekalılar siz bizi bununla yolumuzdan döndürebileceğinizi mi sandınız?

    Kerkük’te, Musul’da, Halep’te öldürülen Türkleri unuttuk mu sandınız?
    Afganistan’da Türklere yapılan zulmü Amerika’nın, Rusya’nın, İran’ın, Batı’nın, Suudi Arabistan’ın yaptığını bilmiyor muyuz sandınız?
    Türk milletinin zekası gelişmemiş milletlerle karıştırmayın!
    Türk milleti sizin medyadan tanıdığınız değil, O medyadan tanıdıklarınız “Türk” olarak halkın karşısına çıkarılan çakma “Türklerdir”. Türk damarında asil kanı taşıyanlardır. Onlarda “düşmanının düşmanı benim dostumdur”demez “Türk’ün Türk’ten başka kardeşi ve dostu yoktur” der.

    Bizim beynimizi böyle saçma şeylerle dolduramazsınız. ABD’li, Rus, İran, Çin taraftarı diyeceksiniz diye ben kardeşimin sesi olmaktan asla geri adım atmam. İstediğinizi söyleyin siz bize…
    Amerikan, Rus ne bileyim şucu – bucu diyeceksiniz diye, Doğu Türkistan’ın, Güney Azerbaycan’ın davasından asla vazgeçmem.

    Boşuna bu algıyı yapmaya çalışmayın. Anlıyorum hizmetkarı olduğunuz siyasi partilerin bu ülkelerle bir işbirliği olabilir ama unutmayın dünyada hiçbir güç, siyasi çıkar Türk’ün milli çıkaralarından ve kardeşlerinden değerli değildir.

    Benim kardeşlerim Çin’in toplama kamplarında zulüm görürken, İran’da binbir bahaneyle ipe götürülürken, Türkmeneli; Amerikan’ın ve İsrail’in desteğiyle “Kürdistan” yapılması için bombalanırken, Rusya Halep’te kardeşime “teröristtir” değip bomba dökerken, Amerika’nın desteklediği Taliban, Güney Türkistan’da ki kardeşime katliamlar yaparken, Amerika, Rusya ve Fransa’nın AGİT adıyla 26 yıldır Azerbaycan insanını oyalayarak Karabağ’ı Ermeniler’in işgalinde kalmasına zaman kazandırmasına susarsam hain olurum ey Vatan hainleri!
    Bir bitmediniz…
    Defolun gidin!

    Artık Türk milleti uyandı. Böyle saçma oyunlarla bizi durduramayacaksınız. Nerede bir Türk varsa kardeşimdir, ona yapılan bana yapılır. Et tırnaktan ayrılmaz…
    Bunu Türk’ü yolundan döndüreceğini sanan salaklar iyice boş kafanıza sokun. Bize şucu – bucu muamelesi yapmakla yolumuzdan asla döndüremeyeceksiniz. Çünkü bir Türk için söz konusu Vatan ve milletse her şey, tüm siyasi çıkarlar teferruattır.
    Bu ahmak oyunlarınızla başka kapıya!

  • Halkın adamı olmayı başaran Mansimov

    Halkın adamı olmayı başaran Mansimov

    Okuyucularımız için bildirim ki Mansimov Palmali Şirketler Grubunun sahibidir. Dünya sularında yüzlerce gemisi var. Ve hemen hemen tüm gemilerinin üzerinde Azerbaycan'ın ve Türk dünyasının kahramanlarının isimleri yazılır. Aslında biz ona işadamı demiyoruz. Atalarımızın dili ile hayırsever bir Türkoğludur. Maalesef iş adamı demek sadece bir kesimi yanında çalıştırıp maaş verenlerdir. Mensimov ise sadece yanında çalıştırdıklarını değil ona ihtiyacı olan herkese yardım eder. - nigar odegay

    Mübariz Mansimov…
    Bu ad Azerbaycan’da sade insanlarımızın, şehit ailelerinin, Karabağ gazilerinin, fakir insanların severek, halka zulmeden, millete yukarıdan aşağı bakan, Türk milletine düşman olan kişilerin ise üzülerek kullandığı bir isimdir.

    Okuyucularımız için bildirim ki Mansimov Palmali Şirketler Grubunun sahibidir. Dünya sularında yüzlerce gemisi var. Ve hemen hemen tüm gemilerinin üzerinde Azerbaycan’ın ve Türk dünyasının kahramanlarının isimleri yazılır. Aslında biz ona işadamı demiyoruz. Atalarımızın dili ile hayırsever bir Türkoğludur. Maalesef iş adamı demek sadece bir kesimi yanında çalıştırıp maaş verenlerdir. Mensimov ise sadece yanında çalıştırdıklarını değil ona ihtiyacı olan herkese yardım eder.

    Onun bugüne kadar yardım ettiği, yeniden hayatta kalması için para harcadığı insanların hakkında yazsak belki de binlerle kitaba sığmaz…

    Bu değerli Türkoğlu ile bağlı ikinci kez köşe yazısı yazıyorum. Zengin iş adamından, memurlardan, ya da bir tanınmıştan güzel bir yazı yazmak benim karakterime tamamen zıttır.

    Amma aylar önce Mübariz beyle bağlı Azerbaycan’daki bazı memurların başlattığı iğrenç kampanyaya bir gazeteci olarak cevap vermek istemiştim ve bu benim belki de sonuncu yazım olacaktı…

    Songüller baş verenler benim onunla bağlı yeniden yazı yazmama teken verdi.
    Onun ingiliz dili bir dergiye verdiği röportajında: “birisi bundan hoşlanmayabilir ama ben ırkçıyım, bir Türk’üm, işini seven bir Türk oğluyum.
    Rahmetli babam Majid, bana her zaman Türkiye ile olan sınırı gösterip: “Bizim gerçek topraklarımız bu dağların ötesindedir. Biz türküz derdi. Babam bana, Türklüğün sevgisini anlatıyordu. ” demesi, Azerbaycan’da iri boynuzlu bir memurun şehit ailesine yaptığı iğrenç davranışına tepki vererek bu aileye sahip çıkması bir gazeteci olarak beni bu hakda yazı yazmaya itti ama nedense farklı anlaşılır değip vazgeçtim. Sadece başkalarının yazdığı statuslarda teşekkür ederek görevimi bitmiş hesap ettim. Kendi sayfamda bile status yazmadım.

    Ama dün baş veren bir muhteşem olaydan sonra kim ne düşünürse düşünsün bu adama layık olan değer vermek biz yazarların borcudur değip bu köşemi yazdım.

    Türk dünyasının büyük oğlu Profesör Doktor Firudin Celilov Facebook sayfasında Kadim Türk tarihi ile bağlı 4 yıl önce yazdığı 3 ciltlik kitabının hala çap edilmediğini paylaşmıştı. Acaba bunun için işadamı Mensimova müracat mı etsem, tanıyan varsa bana yardım etsin yazmıştı.

    Facebook’ta arkadaşım olan Mübariz Beyi etiketleyerek görürse mutlaka yardım eder ben buna inanıyorum diye bir yorum yazdım. Aslında benimle beraber yorum yazan insanların her biri hiç tereddüt etmeden mutlaka yardım eder diye yazmıştı.
    Aradan birkaç saat geçti milletimin değerli oğlu statusa olumlu cevap yazdı. Bir Türk kız olarak, gazeteci olarak bu beni çok duygulandırdı.

    Mansimov bütün işadamlarına memur psikolojisinden uzak olmayı iş adamlarının en önemli tarafının halktan biri olup Millete hizmet etmek olduğunu bir daha gösterdi. Zaten o yıllardır bu yolda devam ediyor. Başkaları gibi paralarını sevgililerine, sesi olmayan tırnak arası sanatçı değilenlerin okuduğu bayağı şarkılarına klip çektirmelere değil milletine harcadı ve bunu hiçbir zaman da reklam etmedi. Duyduklarımız ise yardım ettiği insanların dilinden oldu.
    Işte böyle olduğu için cebinden ve ailesinden başka kimseyi düşünmeyenler tarafından hiçbir zaman sevilmedi. O halkı için para harcarken, onu sevmeyenler paraların Mensimov’un aleyhine yalan yazılar yazdırmağa harcadı.

    Bu işte iri boynuzlu memurlarımız da çok “emek” harcadılar. Ama hiçbir şey bu değerli Türk oğlunu tuttuğu mukaddes yoldan geri döndüremedi. Halkımızın büyük ekseriyeti onu seviyor ve destekliyor. Hayatında bir kere olsun yüzünü görmediği, sadece resimlerinden tanıdıkları bu vatan oğluna milyonlarla anne ismi gelen de “Allah yardımcısı olsun, çok fakiri sevindirdi” diyerek kendi evlatları gibi dua ederler.
    Halkın gözü terazidir…

    Onu da diyeyim ki bu tip insanları halkımız da aynı zamanda tarihimizde asla unutmaz. Bazen insanlar unutsada tarih asla unutmaz.
    Tarih insanlar gibi nankör değil!

    Hacı Zeynalabdin Tağıyevi unutmayan tarih değerli Vatan oğlunu da asla unutmayacak. Aradan yüzyıllar geçecek parası pulu şöhreti olup halkı hatırlamayan memurları kimse hatırlamayacak. Mübariz ve onun gibi mukaddes yolda olan insanları ise bizden sonra gelenlere tarih her fırsatta hatırlatacak.

    Yani bu tip insanlar ebediyen yaşar kalacaklar. Onları ölüm bile öldüremeyecek .
    Ölümsüzlüğü emeli ile kazanan kardeşim yolun açık, Tanrı sana yar olsun…

  • Cumhur ittifakında Amerikan izi

    Cumhur ittifakında Amerikan izi

    Hain dediler, satıldı dediler, devleti için her sokaktan gecenin ağzına söz oldu. Amma asla devletçiliğin korunması için tuttuğu yoldan vazgeçmedi. Yıllarca omuz omuza yürüdüğü elini öpenler bile ona arka döndü. Bu yetmedi sosyal şebekelerde medyada çok çirkin laflar söylediler. Dağ olsa çatlardı. Ama o Türk milleti için bir gün bile taviz vermedi. Türkiye devletinin ayakta durması Türk milletinin varlığı için bütün değerlerine küfür edilmesine göz yumdu. - nigar odegay

    Hain dediler, satıldı dediler, devleti için her sokaktan gecenin ağzına söz oldu. Amma asla devletçiliğin korunması için tuttuğu yoldan vazgeçmedi. Yıllarca omuz omuza yürüdüğü elini öpenler bile ona arka döndü. Bu yetmedi sosyal şebekelerde medyada çok çirkin laflar söylediler. Dağ olsa çatlardı. Ama o Türk milleti için bir gün bile taviz vermedi. Türkiye devletinin ayakta durması Türk milletinin varlığı için bütün değerlerine küfür edilmesine göz yumdu.

    Elçibey ne derdi?
    Zaman en güzel ilaçtır. O ilaç bugündür. Dün Devlet Bahçeli’yi itham edenler bugün olanları düşünür belki. Satıldı dediğiniz lider bütün dünyanın Türk’ün üzerine geldiği bir günde tek başına siper oldu.

    Işte Vatanı, Devleti, milli davası için ölümüne savaşmayı göze almak buna derler.
    100 yıldır Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etmek isteyen emperyalistlerin hayata geçirmek istediği 15 Temmuz darbe planına karşı yaratılan Cumhuriyet itfağı bitti bitecek.
    Yani düşmana karşı yaratılan bu ittifakın çöküşü sadece yağının işine yarar.
    Görünen o ki, malum darbeye açıkça destek veren ABD taktik değiştirdi. İmperialis kuvveler gördüler ki, Erdoğan devletin başında olduğu sürece Türkiye’deki planladıkları çirkin oyunlarına varamayacaklar. Erdoğan’ı da göndermek için önce ülkedeki milli şuuru ondan uzak tutmak lazımdır. Dolayısıyla akıllı ve sinsi düşman Milli şuur var oldukça Türkiye’de planları işlemiyeceyine emin oldular.

    50 senedir “solcu” , “kürtçü” , “İslamcı”, teşkilatlara ayırdıkları paraların boşuna gittiğini fark ettiler. Ellerinde bu kadar media olmasına, ülkenin en büyük ünversitelerinin akademisyen ve öğrencilerinin bunlarla beraber yürümesine bakmayarak İstediklerinin olmadığını Gezi olaylarında anlayan Amerika ve Batı son kozunu 15 Temmuz’da oynadı.
    Fiyasko!
    Odur ki Erdoğanı göndermek için, düşman taktik değiştirdi. Ne edip edip Türk milliyetçilerinin onun yanından uzak tutmalıydılar. İlk hamle MHP’ni bölmekle başlandı. Baktılar olmadı daha hassas noktayı, Türk milletinin hassas damarına bastılar. Andı gündeme getiren ABD, Batı, Suudi Arabistan, İran ve Rusya yönlülere aynı ağızdan Türk kelimesine saldırma emri verildi. Dün birbirini yiyenler bugün Türk’e karşı birleştiler. Aslında bu birleşmek Erdoğan’ı yıkmak için atılan adımdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisinin And la bağlı ortaya koyduğu yumuşak tepkide yazdıklarımı kanıtlıyor. Bir sözle 15 Temmuz’dan sonra Recep Tayyip Erdoğan’ın Türk dünyasında hızla artan nüfusu, turan’la bağlı verilen mesajlardan korkuya düşen büyük devletler, iktidara gele bilmeyeceklerini anlayan içerideki bazı siyasetçiler ve onların taraftarları bu oyunun en aktif oyuncu oldular. Attılar gol oldu. Hakim ofsayt deyip bu golü saymazsa durum iyi olmayacak.
    Bir sözle Türkiye büyük bir oyuna çekilir..

    Sosyal şebekelerde taraf olanların geçmişine baksak görünen dağa beletci gerekmiyor.
    Odur ki bütün olanlara cevap vermeden önce kaderi satranç tahtasında oynanan Türkiye Cumhuriyeti için kalemi kuracağız, mat mı olacağız?

    Bunu düşünmek lazım. Aksi takdirde kazananlar bellidir…
    Belli olan bir konu daha var ki; eğer 15 Temmuz veya benzeri bir plan, oyun yada tuzak (Allah korusun) hazırlanacak olursa Devlet Bahçeli ve Partisi yine aynı çizgide duracaktır. Çünkü onlar için devletçilikte Türk milleti gibi kırmızı çizgidir.

    Dilerim bu oyunda Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti kazanır.

  • And

    And

    Andımız, ilk kez 1933 yılında büyük ATATÜRK'ün emriyle okutuldu. - nigar odegay

    Andımız, ilk kez 1933 yılında büyük ATATÜRK’ün emriyle okutuldu.

    O zamanki hali şöyleydi:

    Türküm, doğruyum, çalışkanım.

    Yasağım, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir.

    Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun!

    29 Ağustos 1972 tarih ve 14291 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan ilkokullar yönetmeliğinin 78 Maddesinde ANDIMIZ’a eklenen bölüm

    Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk; açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.

    ”Ne mutlu Türküm diyene”

    72’de ‘budunum’, ‘milletim’e çevrildi ve Ne Mutlu Türk’üm diyene bölümü eklendi.1997′ de bugünkü halini aldı.

    Ta ki; 8 Ekim 2013 yılında kaldırılan kadar…

    Ve bir gün birileri bu And’tan rahatsız olduğunu söyleyerek kaldırılmasın talep etdi. İtiraf edelim ki, MHP hariç meclisteki tüm partiler buna ciddi bir tepki vermedi. Aksine coğu kürdün, lazın, arabın, çerkezin, ermeninin varlığının Türk’e neden ermağan olması gerektiği bahaneleri oldu. Fetöcülerin de desteğiyle bu amaçlarına ulaştılar. Türk kelimesinden duyulan rahatsızlık, iktidarı ve bir kısım muhalefeti maalesef birleştirdi. Ve 8 yıl sonra ANDIMIZ okunmaz oldu.

    Danıştay’ın 8 ekim 2013 de kaldırılan öğrenci andının yeniden okutulmasına karar vermesine yine karşı çıkıldı.

    Oysa, Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan yüzbinlerce laz, çerkez, kürt ANDIMIZI okumaktan gurur duyuyor. Onlar biliyor ki, Türk olmak bir etnik köken değildir, devleti oluşturan milletin adıdır. Bu yüzden ANDIMIZ’da “Ne mutlu Türk’üm diyene” denir, Türk doğana değil.

    Bu ülkeye gönül vermiş amaç birliği içinde&nbsp; ortak maziye sahip olan herkese Türk milleti denir. Vatandaşlık bağınızda Türk olarak geçer.

    Aslında buna itiraz edenler de iyi biliyor. Sadece

    Türk’ün Türklüğüyle övünmesi rahatsızlık veriyor itirazcılara.

    Oysa milli kimliğinden haberi olanlar bu tip şeylerden rahatsız olmaz. Her hangi bir milletin mensubu 7/24 soyuyla övünse bana batmaz çünkü övündüklerinden kıskanacağım bir nokta olamaz. Bunu hoşgörüyle karşılarım.

    Bizim bu tavrımızı ırkcı, faşist olarak değerlendirenlere hatırlatmak isterim. Milliyetçilik milliyeti olmayanlar icin faşizmdir.

    Bu arada ANDIMIZ’a itiraz edenler isterseniz Fetö’ye sorun…

    Andımızın bir benzeri Amerika’da da var. Her sabah okullarda okunur. Ülkede yüzlerce millet olmasına rağmen…Derdi olana da anında kapıyı gosterirler.

    Oradaki Ant aynen şöyle;

    “Amerika Birleşik Devletleri bayrağına, tanrının izinde tek millete, bölünmezliğe, özgürlüğe ve herkes için adalete sadakatla bağlı kalacağıma ant içerim.

    Buna karşı çıkan olursa Amerikan kanunlarıyla o ülkeden cıkarılar. Yine hatırlatırım isterseniz terörist Fethullah Gülen hocanıza sorun.

    Bu arada Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu CHP nin Medya organı olan Halk TV de calışan, ANDımızın kaldırılması kompanyasın başlatan Cağlar Cilara kücük bir hatırlatma.

    Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran halka Türk Milleti denir.

    -Gazi Mustafa Kemal Atatürk

    Eyy Çağlar efendi; bugün arkasına sığındığın Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözleri sana bir şeyler hatırlatmıyor mu?

    Tarih hic bir zaman sizin gibi hainleri unutmaz. Hele hele Mustafa Kemal Atatürk gibi bir şahsiyettir Hitler ile kıyaslama anı asla affetmez.

    Bu gün binlerce Atatürkçü senden acıklama bekliyor. Sen en iyi halde kandırıldım diyebilirsin. Ama samimiyetine asla inanmam. Benim için senin Fetöden, PKK’ lılardan, Türkiyeyi bölüp sözde Kürdüstan kurmak isteyenlerden farkın yok. Sadece son olarak bir şeyi de hatırlatayım dedim. Bu tek sana değil, Türk sözünden korkan, bu kelimenin battığı her kesedir..

    Bilmiyorsan söyleyeyim Anayasanın 8’inci maddesi : Türkiye Cumhûriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür.

    Bu saatten sonra Danıştay’ın kararı ister uygulansın ister uygulanmasın ANDIMIZ Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halkın torunlarının yüreğindedir. Bunun için sosyal medyaya bakmanız yeterlidir.

    Anda itiraz edip, Türk kelimesine karşı çıkarak ırkçılık olarak adlandırılan, Mehter Marşından yana olan A haber Sunucusu Erhan Tana birileri anlatsın ki, ay zavallı bir akşamda Mehter Marşını dinle. Orda bir tek Allahu Ekber demiyor.

    Ceddin deden, neslin baban
    Hep kahraman TÜRK Milleti
    Orduların, pek çok zaman
    Vermiştiler dünyaya şan.
    TÜRK Milleti, TÜRK milleti
    Aşk ile sev milliyeti
    Kahret vatan düşmanını
    Çeksin o mel’un zilleti.

    Diyerek geçen Mehter Marşını da bizim “ırkçı,” Osmanlı Atalarımız yazdırmıştır. Ne mutlu biz Türklere ki, Hep kahraman Türk Milleti diyen Osmanlı Atalarımız, Ne Mutlu Türküm diyen Mustafa Kemal Atatürk gibi atalarımız var. Bence Osmanlı torunuyum diye böbürlenip, milli kimliğin gizleyenler kendilerine ırkçı olmayan Ata arasınlar. Bizim atalarımızı çalmaya kalkmasınlar. Bir yerden mutlaka patlak verip, Türk damarı ortaya çıkacak. Sabahları Andımızla başlayıp, akşamı Mehter Marşıyla kapatan “ırkçı” Türklere güzel bir pazar günü dilerim.

  • Zulmün yapamadığını “Seni deyirler” yapacak

    Zulmün yapamadığını “Seni deyirler” yapacak

    Şah İsmail Hatai döneminde topraklarımız ikimilyon sekizyüzbin km2 iken şimdi bu topraklarımız nerde? Bizim Nizami gibi şairimiz, Fuzuli gibi beşeri sarsan klasiklerimiz olmuştur. Peki nerde bugünün Nizamileri, Fuzulileri . - received 18070564360475551081407362

    Bir zamanlar İtalyanın sosyal hayatında meydana gelen bunalımlar halkın tamamını ilgilendiren bir konu değildi.
    Ülkeyi etkisi altına alan Amerikan filmleri, eğlenceleri, edebiyatı ve hatta sigaraları bile doğrudan İtalyanın milli duygularını tehdit ve tehlike altına almıştı.
    O zamanlarda halk, İtalyanın içtimai ve milli yaşayışında meydana gelen hoşlanmadıkları durumları görüyor ancak yine de bu konu hakkında konuşmak bile istemiyorlardı .

    Muhakkak ki, o yıllarda besteci Toto Ktunyo İtalyalı şarkısını yazarak onu ifa etmek için şarkıcı Adriano Çelentona’ya verdi. Çelentona bu şarkıyı okumaktan çekindi. Şarkıcının bu şarkıyı okumamasının sebebi şarkının sözlerinde saklıydı. Çünkü şarkı sözleri İtalya devletinin gücünün, O’nun medeniyetin, hiç de Amerikalılardan geri olmadığını anlatan sözlerden oluşmaktaydı.
    Gerçekten de o yıllarda böyle bir şarkıyı seslendirmek her sanatçı için kolay değildi. Çelentona kariyeri adına bu şarkıyı okumaktan çekindi ve okumadı.
    Bütün İtalyayı sarsacak İtalyalı şarkısının kaderi böylece tehlikeye girerken; Besteci Ktunyo son anda bir şarkıcı gibi sahneye çıktı, aslında çıkmak zorunda kaldı. Besteciyi sahnede şarkıcı gibi gören İtalyan halkı olayı önce tuhaf karşıladı. Ktunyo İtalyalı şarkısını orkestra olmadan tek başına okuduktan sonra bütün İtalya şok içindeydi. Bestekar şarkıyı öyle samimi, öyle milli duygularla okumuştu ki sadece İtalya değil tüm dünya bu şarkıdan etkilendi. Bestekar halka gereken mesajı vermişti. Bu şarkıda İtalyan halkı ülkelerinin geleceğini ve mutluluklarını gördü. Ve bu şarkı İtalyanların benliklerine dönmesine vesile oldu. Ben bu sözleri asla ve asla İtalyan bestekarın reklamını ve İtalya devletinin propagandasını yapmak için söylemiyorum. Maksadım tamamen başkadır. Şöyleki; bugün öyle geliyor ki, bizimde medeniyetimiz, dilimiz, dinimiz, ahlakımız, tehlike altındadır. Maalesef görüyoruz ki şuurumuzda yer eden şuursuzluk bizi nereye götürecek ? Nedense bu durum bizi hiç rahatsız etmiyor. Ülkemiz kapılarını açtığından bu yana yarımız Doğuya yarımız Batıya yöneldik. Peki bizim soy kökümüze ne oldu ?

    Şah İsmail Hatai döneminde topraklarımız ikimilyon sekizyüzbin km2 iken şimdi bu topraklarımız nerde? Bizim Nizami gibi şairimiz, Fuzuli gibi beşeri sarsan klasiklerimiz olmuştur. Peki nerde bugünün Nizamileri, Fuzulileri .

    Niçin bugün toprağımızı, tarihimizi, ahlakımızı koruyamıyoruz. Bu durumda ben Ktunyo gibi çocukları olan bir millete nasıl gıpta ile bakmayayım.

    Peki nerde bizim sanat, medeniyet, siyaset bilimcilerimiz? Nerede onların yetiştirdikleri? Ama onlar şimdi iyi durumda olduklarından sesleri çıkmamakta. Bir de milletvekilliği aldıktan sonra kendi öz işlerine devam etmekteler. Biz bugün kendi kendimizin tarihine kara lekeler bırakıyoruz. Kendi kendimizi sömürgeye çevirdik. Bugün bu konu ülkemizin kanayan yarasıdır. Bu konu mutlaka en kısa zamanda masaya yatırılmalı ve tedbirleri alınmalıdır. Yoksa yarın çok geç kalmış olacağız.

    Bu yazıyı 10 yıl önce yazmıştım. İranın işgalinde olan Azerbaycan topraklarında son bir haftadır çığ gibi büyüyen “Seni deyirler” şarkısını dinledikden sonra bu yazımı yeniden yayımlamak kararını aldım.

    Güney Azerbaycanda Fars rejiminin Türk değerlerine olan baskısına İbrahim Elizadenin okuduğu bu şarkı sadece İran işgalindeki 40 milyon Türk tarafınndan değil, aynı zamanda Türk Dünyası tarafından da ilgiyle karşılandı. Tanınmış satırlık şair Mirze Sakitden tutun, Ebülfez Elcibeyin silah arkadaşları ve sıraradan insanlar da bu medeni inkılaba destek verdi. Yani 200 yıldır, zülmün ayağa kaldıramadıği bir toplumu medeni bir cağrı bir araya getirip ayaklandırma arefesindedir.
    İşte bu yüzden düşmanlarımız medeni yeniliklerden korkarak Türkün eğitimden, medeniyyetden.yeniliklerden uzak olmasına calışırdı.

    Büyük Hüseyin Cavid ise 100 sene önce;

    “Turana kılıçtan daha keskin ulu kuvvet,

    Yalnız medeniyet, medeniyet, medeniyet.. “diyerek adeta bugünlari görmüştü…

  • Çelebi: Türk Birliği kurulmasının vaktinin geldiğini söyledi.

    Çelebi: Türk Birliği kurulmasının vaktinin geldiğini söyledi.

    Nigar Ögeday/Turkishnews - DP3bbhfWkAAbrVe

    Türk Dünyası Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nail Çelebi, Türk Birliği kurulmasının vaktinin geldiğini söyledi.
    Çelebi,Ankara’da düzenlediği toplantıda, 3 Eylül’de Kırgızistan’da yapılan Türk Konseyi altıncı zirvesinin son derece başarılı, samimi ve geniş bir katılımla gerçekleştirildiğini belirtti.
    Çelebi;”Türk Cumhuriyetleri Başkanları’nın Türk Konseyi zirve toplantıları, Türk milletini adım adım Türk Birliği hedefine yaklaştırmaktadır” diye konuştu.
    Bu zirveye kardeş ülke Özbekistan’ın Devlet Başkanı düzeyinde katılmasının önemine dikkat çeken Çelebi; Zirveye Başbakan düzeyinde Macaristan’a gözlemci ülke statüsü verilmesinin büyük önem arzettiğini kaydetti.
    Zirvede bütün liderlerin başta ekonomi, tarih ve ortak kültürel değerler olmak üzere Türk dünyasının bütünleşmesi gerektiğine vurgu yaptığina değinen Çelebi; “vakit Türk Birliği vaktidir” dedi.
    Çelebi Türk Devletlerinin her birinin, bir an önce Türk Birliği Bakanlığı veya Başkanlığı kurması gerektiğini bildirdi.
    Güçlü Türk devleti olma yolunun Dünya devletleri ile rekabetten geçtiğini vurgulayan Çelebi; “Bu da kardeş devletler arasında , işbirliği, dayanışması ve eşgüdüm ile mümkündür” olduğunu dile getirdi.
    Genel Başkan Çelebi Türk Birliği’nin oluşmasında resmî kurumlar kadar sivil toplum kuruluşlarına da önemli görevler düştüğünü işaretle, diğer kardeş cumhuriyetlerde de benzer birliklerin kurulması gerektiğini vurguladı.

    Nigar Ögeday/Turkishnews

  • Köroğlu diyarı Bolu Dörtdivan’ın yırtıcı kuşları

    Köroğlu diyarı Bolu Dörtdivan’ın yırtıcı kuşları

    Nigar Ögeday|Dünyada sadece 4 tür akbaba olduğunu biliyormuydunuz? - img 20180817 wa00031713446236

    Nigar Ögeday|Dünyada sadece 4 tür akbaba olduğunu biliyormuydunuz?

    Peki bu 4 türün bir araya getirilmesinin neredeyse imkansız olduğunu?

    Bolu’nun Dörtdivan ilçesi Belediyesi imkansızı başardı.

    Dörtdivan Belediyesi dünyada 4 tür akbabanın (Kara Akbaba, Kızıl Akbaba, Küçük Akbaba, Sakallı Akbaba) aynı ortamda yaşamasına imkan sağladı.

    Akbaba Besleme İstasyonlarının Avrupa’da örnekleri olsa da, bütün türleri bünyesinde barındırmıyor. Bu yüzden Dörtdivan’daki istasyon, Kuş Bilimciler, fotoğrafçılar ve meraklıları için son derece cazip kılıyor.

    Nigar Ögeday|Dünyada sadece 4 tür akbaba olduğunu biliyormuydunuz? - img 20180817 wa00021093428311

    Bunun farkına varan Milli Parklar Genel Müdürlüğü, incelemeleri tamamladı ve bölgenin Köroğlu Tabiat Parkı kapsamına alınması için çalışmalara başladı.

    İlçe halkı, Akbaba Besleme İstasyonuna “Akbaba Lokantası” adını vermiş.

    Aslında ilk Akbaba lokantası , Ornitofoto Kuş ve Yaban Hayat Fotoğrafçıları Derneği tarafından akbabaları koruma projesi kapsamında 2012 yılında Sorkun Köyü’nde faaliyete geçmişti.

    Nigar Ögeday|Dünyada sadece 4 tür akbaba olduğunu biliyormuydunuz? - img 20180817 wa0001450053346

    DÖRTDİVAN’A İKİNCİ AKBABA LOKANTASI

    Akbaba lokantasına olan yoğun ilgi üzerine, ikinci akbaba lokantası Belediye tarafından açıldı.

    Temmuz ayında bir de “Akbaba Gözlem Merkezi” hizmete verildi.

    Amaç; nesli tükenen bu 4 tür (Kara Akbaba, Kızıl Akbaba, Sakallı Akbaba ve Küçük Akbaba) Akbaba aracılığı ile ilçeyi, tarihi ve doğal güzelliklerini sadece Türkiye’ye değil dünyaya tanıtmak. Zira ilçe Batı Karadeniz Bölgesinin en güzel ormanlarına sahip. Yaylaları, ormanları, buz gibi akan deresinin yanısıra Türk dünyasının efsane Kahramanı Köroğlu’nu da bağrında barındırdı. Köroğlu ilçenin Yukarı Sayık Köyü’nden. Turizm Bakanlığı’ndan tescilli Köroğlu evin restorasyonu için çalışmalar devam ediyor. Yöre halkının organik yiyecekleri de tadılmaya değer.

    Atlas Dergisi yazarı Özkan Üner Bolu’daki doğal güzellikleri ve doğal hayatı şöyle özetlemiş bence az bile;

    “Bolu: Dörtdivan’ın Yırtıcıları

    Sakinler, tacizciler, kavgacılar; güçlüler ve zayıflar… Şahkartal, kızılşahin, kuzgun, kayakartalı, dört tür akbaba, ayılar ve kurtlar… Çekim sığınağında bazen endişe, ama çoğu zaman hayranlıkla görkemli yırtıcıların yaşam mücadelesini izleyen bilim insanları ve fotoğrafçılar. Bolu-Dörtdivan’a bağlı Sorkun köyündeki besleme istasyonu nesli dünya ölçeğinde tehlike altındaki akbabaları korumayı amaçlıyor.

    Nigar Ögeday|Dünyada sadece 4 tür akbaba olduğunu biliyormuydunuz? - img 20180817 wa00001075579096

    İlk etapta kuş gözlemcileri, Kuş ve Yaban Hayatı Fotoğrafçıları çeken lokanta, doğaseverlerin de ilgisini bekliyor.

    Belediye Başkanlığı Lokanta ve gözlem merkezinde Akbabaları görüntülemek isteyen fotoğrafçılar için altın kurallar belirledi.

    Buna göre çekim alanında konuşmak kesinlikle yasak. Fotoğraf çekimi sırasında lens oynatılmamalı.

    Çekim alanında asla sigara içilmemeli.

    Gün doğmadan bir saat öncesinde çekim alanına giriş yapılmalı,

    Kuş gözlemcisi ve kuş fotoğrafçılarının kullanıma açılan bu tesise ait bilgiye ve Rezervasyon için sorumlu personel Tanju Yalçın ile tüm sorularınızı 0 543 725 0125 nolu numaradan cevaplandırıyor.

  • Türkiye’ye destek çağrısı

    Türkiye’ye destek çağrısı

    Türk Dünyası Parlamenterler Birliği'nden Türk İslam ülkeleri Parlamentolarına 8 dilde Türkiye'ye destek çağrısı...Türk Dünyası Parlamenterler Birliği Başkanı Nail Çelebi, "Türkiye Cumhuriyeti ve müslüman Türk milletini hedef alarak ülkeyi zor duruma düşürmek isteyen Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump'ın ahlaki olmayan ekonomik ve siyasi oyunlarını en ağır şekilde kınıyoruz." diye konuştu.Nail Çelebi , Amerika Birleşik Devletlerinin kendini dünyanın sahibi sanarak her ülkeyi sindirmeye çalıştığını belirtti.Tepki verilmemesi halinde sıranın Türk soylu ülkelerin de bu sindirme politikalarina maruz kalabileceğini ifade etti.Çelebi Türk parlamenterlerine çağrısında; "şimdi Türk Dünyasının birlik vakti " dedi.Türk Dünyası Parlamenteler Birliğine üye ülkelerin milletvekillerinden destek mesajları aldıklarını belirten Çelebi; Türkiye Cumhuriyeti, milleti ve soydaş ülkelerin desteği ve duasıyla bu ekonomik savaşı da kazanacaktır" şeklinde konuştu.ABD 'nin yaptırım kararına karşı Türkiyenin gerekli cevapların son derece yerinde olduğunu vurgulayan Çelebi; "cumhurbaşkanımızın ve ekonomi yönetimimizin aldığı kararların sonuna kadar arkasındayız " diye konuştu.Çelebi Birliğin döviz hesaplarının da Tiye çevrildiğini belirterek döviz bozdurma kampanyalarına destek verdi. - img 20180816 wa0005652346650

    Türk Dünyası Parlamenterler Birliği’nden Türk İslam ülkeleri Parlamentolarına 8 dilde Türkiye’ye destek çağrısı…
    Türk Dünyası Parlamenterler Birliği Başkanı Nail Çelebi, “Türkiye Cumhuriyeti ve müslüman Türk milletini hedef alarak ülkeyi zor duruma düşürmek isteyen Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump’ın ahlaki olmayan ekonomik ve siyasi oyunlarını en ağır şekilde kınıyoruz.” diye konuştu.
    Nail Çelebi , Amerika Birleşik Devletlerinin kendini dünyanın sahibi sanarak her ülkeyi sindirmeye çalıştığını belirtti.
    Tepki verilmemesi halinde sıranın Türk soylu ülkelerin de bu sindirme politikalarina maruz kalabileceğini ifade etti.
    Çelebi Türk parlamenterlerine çağrısında; “şimdi Türk Dünyasının birlik vakti ” dedi.
    Türk Dünyası Parlamenteler Birliğine üye ülkelerin milletvekillerinden destek mesajları aldıklarını belirten Çelebi; Türkiye Cumhuriyeti, milleti ve soydaş ülkelerin desteği ve duasıyla bu ekonomik savaşı da kazanacaktır” şeklinde konuştu.
    ABD ‘nin yaptırım kararına karşı Türkiyenin gerekli cevapların son derece yerinde olduğunu vurgulayan Çelebi; “cumhurbaşkanımızın ve ekonomi yönetimimizin aldığı kararların sonuna kadar arkasındayız ” diye konuştu.
    Çelebi Birliğin döviz hesaplarının da Tiye çevrildiğini belirterek döviz bozdurma kampanyalarına destek verdi.

    Nigar Ögeday

  • Türkler kendi göbeğini kendi kesmeli

    Türkler kendi göbeğini kendi kesmeli

    Son 60 yıldır ABD'nin Türkiye'ye yönelik yaptırım, tehdit, şantaj ve ABD ile Türkiye arasında yaşanan krizler hep oldu. Ve siyasetle sosyal şebekeler üzerinde değil derinden meşgul olanlar bunu iyi bilir. O yüzden de dünyanın sonu olmadığını olup bitenlere sakinlikle baktıklarını görüyoruz. Yakın tarihi bilmeyen siyasi gündemi sadece siyasi partilerin dilinden dinleyen ya da Amerikan taraftarlarının yayın kanallarından öğrenenlere hatırlatma! - received 18070564360475551081407362

    Son 60 yıldır ABD’nin Türkiye’ye yönelik yaptırım, tehdit, şantaj ve ABD ile Türkiye arasında yaşanan krizler hep oldu. Ve siyasetle sosyal şebekeler üzerinde değil derinden meşgul olanlar bunu iyi bilir. O yüzden de dünyanın sonu olmadığını olup bitenlere sakinlikle baktıklarını görüyoruz. Yakın tarihi bilmeyen siyasi gündemi sadece siyasi partilerin dilinden dinleyen ya da Amerikan taraftarlarının yayın kanallarından öğrenenlere hatırlatma!

    1962’de Sovyetler Birliği’nin Küba’dan nükleer silahlarını çekmesinin ön koşulu olarak ABD’nin de Türkiye’deki nükleer başlıklarını geri çekmesini istemesi ve ABD’nin Türkiye’ye danışmadan bu kararı alması krize neden oldu. 1964 Johnson mektubu Türkiye ile ABD arasında krize yol açtı

    ABD Başkanı Jonhson, İnönü’ye çirkin hitap ve içerikte bir mektup yolladı. Mektupta Türkiye, Kıbrıs Harekâtı’ndan vazgeçmesi yönünde tehdit edildi. “ABD’den alınan silahlar ABD’den izin alınmadan kullanılmaz” dendi

    1974 Haşhaş krizi…

    1971’de tamamen yasaklanan haşhaş ekimi dönemin Başbakanı Bülent Ecevit tarafından 3 yıl sonra yeniden başlatıldı. Bu karar, ABD ile ilişkilerde gerginlik yarattı.

    Türkiye 1975’te İncirlik Üssü’nü kapattı…

    ABD, Kıbrıs Harekâtı sonrası Türkiye’ye silah ambargosu uygulamaya karar verdi. Türkiye,, bunun üzerine ABD’nin kullanımındaki İncirlik Üssü ve diğer üslerin kullanımını askıya aldı. 1978’de ise ABD Kongresi silah ambargosunu kaldırdı.

    1 Mart Tezkeresi 2003…

    ABD Irak’ı işgal etme hazırlığı yaparken Türkiye’den aktif olmasını istedi. Ancak TBMM, “Türk askerlerin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına ilişkin tezkereyi” reddetti.

    2003 Çuval krizi…

    4 Temmuz 2003’te Irak’ın Süleymaniye kentinde ABD askerleri, Türk Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı subayların bulunduğu karargâha baskın düzenledi. Buradaki Türk askerlerinin başlarına çuval geçirilmesi krize yol açtı.

    2017 Vize Krizi…

    ABD, Türkiye’deki konsolosluk çalışanı Metin Topuz’un FETÖ ilişkisi gerekçesiyle tutuklanması sonrası, Türkiye’den yapılan vize başvurularını süresiz olarak askıya aldı. Türkiye’de vize başvurularını askıya alarak bu karara misilleme yaptı.

    2018 Rahip (ajan) Andrew Brunson krizi…

    Türkiye FETÖ ve PKK ilişkisi gerekçesiyle ajan Brunson’u Aralık 2016’da tutukladı. ABD ise Brunson’ın serbest bırakılmamasını gerekçe göstererek Türkiye’yi tehdit edip İçişleri Bakanı ile Adalet Bakanına yaptırım uygulama kararı aldı.

    Bütün bunları hatırlatmakta maksadım dünyanın sonu olmadığını birilerinin ABD’nin gözlerinde bitmesi hiçbir anlam taşımıyor. Emin olun ki Türkiye’nin dik duruşu karşısında yine geri adım atan ABD olacak. Ortadoğu’da Türkiye değil Amerika Türkiye olmadan yürüyemez. Karşısında Iran ve Rusya ile olan problemler varken herhangi bir terör örgütüne güvenerek bu bölgede yürümek ABD’nin Ortadoğu’da sonu olur. Amerika’yı kendi şirketi sanan Trump’ın siyaseti mafya ile karıştırdığı apaçık ortada… Dolar kaldırmak ya da hansısa terör örgütüne güvenmekle bölgede söz sahibi olacağını düşünen ABD’ni Sovyetler Birliği’nin talihi bekliyor.

    Bu arada rahip Brunson’un Amerika’ya verilmesi ile bağlı ABD’nin ısrarı boşunadır. Türkiye Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, “verin papazımı alın papazınızı” demekle konuya nokta koymuştur. Bu konuda çaresiz kalan ABD çok sürmez her zaman yaptığını yapacak. Ajanlarını öldürme kanunun hayata geçirecek.

    Rahip Brunson’u öldürmekle bir taşla iki kuş vurmuş olacak. Türkiye içindeki ABD oyunlarını deşifre etmemek için ajanını susturacak. Türkiye’nin Rahibini öldürdü görüntüsünü yaratacak. Odur ki devlet gözünü dört açmalı ABD’nin bu oyununu oynamasına izin vermemeli.

    Bu arada bebek katili PKK bir subayın hanımını ve 11 aylık bebeğini şehit etti. Ülkedeki tırnağ arası hümanistler ve insanlık oyunu oynayanlar nedense bebek katili PKK’yı kınamadı bile. Hatta her şeye maydanoz olan Batı, olup bitenleri görmezden geldi. Oysa anne babasının sorumsuzluğu yüzünden Ege Denizi kıyılarına vuran Aylin bebek ve yine de anne babası yüzünden polis kursununa rast gelen Berkin Elvan için tüm dünya ayağa kalkmıştı. Mustafa bebeğin ölümünü ise sadece bir film gibi izlediler. Çünkü Mustafa bebek bir Türk’tü.

    Türk kökenli Rusyalı gazeteci Orhan Cemal, Afrika’da Vagnerler tarafından öldürüldü. Ermeniyanlı Rusya medyasında her zaman Türklerin sesi olan Cemal’in ölümüne de bütün dünya sıradan bir ölüm gibi yanaştı. Oysa onun Rusya kanallarında Putin’e, Rus Devleti’ne ermenilere açıkça Meydan okuduğunu hepimiz biliriz.

    Kırım’ın Tatarların olduğunu, Karabağ’ın Azerbaycan’ın olduğunu, Putin’in zalim olduğunu haykıran Orhan Cemal’in tesadüfen öldürülmediğini hepimiz biliriz. Maalesef Hrant Dink için ayağa kalkan dünya Orhan için bir başsağlığı bile dilemedi.

    Odur ki kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Kenardan bucaktan kendinize dost kardeş aramayın.

    Unutmayın Mustafa Aslan Hoca diyor ki; “Türk Türk’ü korumazsa Tanrı Türk’ü korumaz.”

    Tanrı Türkiye’mizi, Azerbaycan’ımızı, Türk dünyamızı korusun, vesselâm.

  • Çipras’ın siyasi öfkesi Yunanları yaktı.

    Çipras’ın siyasi öfkesi Yunanları yaktı.

    Çipras’ın siyasi öfkesi Yunanları yaktı. - 37789989 1807056439380888 5317842336254787584 nÇipras’ın siyasi öfkesi Yunanları yaktı.

    Yunanistan’da orman yanıyor, günahsız insanlar o ormanda olan bütün canlılar yok ediliyor, Yunan hükümetinin umurumda bile değil. Sadece siyasi çıkarları ve kindar politikaları umurlarında… Yangından hemen sonra Türkiye Cumhuriyeti her zaman olduğu gibi yardım teklifi ile Yunanistan’ı aradı ama karşılığında ise komik bir cevap aldı.

    “Yardımınıza ihtiyacımız yoktur! Nasıl olsa bir iki güne yağmur yağacak!”

    Hemen hemen bütün Yunanistan alevlere gark oldu. Yunanistan ise sadece okyanusun öte yanındaki Amerika’dan yardım istedi. Yardım teklifi eden Türkiye Cumhuriyeti’ni kabul etmeyen Yunanistan hükümeti kınanan yine Türkiye. Türkiye vatandaşı olan bir sürü Türk düşmanı Türkiye Cumhuriyeti’ne saldırmaya başladı.

    Bazıları yazıyor ki neden Türkiye Çipras’ın hayır demesine aldırdı. İlada dinlemeyip yangını söndürmeye gitmeliydi.

     

    Bir başkası değir ki Türkiye illa da bayrakları indirip Yunanistan için matem ilan etmeliydi.

    Kalkıp yazanda ki  arkadaş; bütün Türk ve İslam dünyası kan ağlıyor, Kerkük, Halep, Musul, Türkmen Dağı, Doğu Türkistan, Güney Türkistan, Güney Azerbaycan, Karabağ da her gün yüzlerce insan öldürülüyor. Neden susuyorsunuz, buna ne dersiniz?

     

    Bu sefer de seni hain ilan ederler. Hem de bunu Suriye’de, Filistin’de, Karabağ’da, Irak’ta, Arakan’da milyonlarca insanın katline alkış tutanlar diyorlar. Afrinde bizim ne işimiz var? Bana ne Kerkükden? Deyenler deyir. Daha unuturlar ki onların timsah gözyaşlarına biz inanmıyoruz. Onların bu yaptığı ayrımcılıktır. İc siyasetteki ayrımcılık  kadar dışta da aynı ayrımcılığı yapıyorlar. Eminim ki Yunan Devleti Türkiye’nin yardımını kabul etseydi, Türkiye’yle çok iyi bir ilişkide olsaydı bugün Yunanistan için ağlayanların hiç birinin umurumda olmayacaktı.

     

    Bu sahte oyunbaz timsah gözyaşlı Yunan dostlarından çok yazıp, onları şereflendirmek istemem.

    Sadece Yunanistan’da baş veren yangının altında mutlaka ve mutlaka Yunan hükümetinin bir siyasi çıkarı olduğunu düşünür. Böyle olmasaydı kulağının dibinde ki Türkiye’nin yardımından imtina edip okyanusun ötesindeki ABD den  yardım istemezdi.

     

    Yıl 1988 Aralık ayı, yer Ermenistan. Spitak, Leninakan, Kirovakan illerinde dehşetli bir deprem oldu. 10 binlerce insan enkaz altında kaldı, dünyasını değişti. O zaman da ilk yardım teklifi Türkiye’den geldi ama Ermenistan bunu kabul etmedi. Azerbaycan’dan yardıma giden uçak vuruldu. İçinde yardıma giden 46 kişi şehit oldu. Amerika, Fransa ve Almanya’dan gelen bütün yardımlar kabul edildi. Aradan 5 sene sonra hemen yardımlar ortaya çıktı Karabağ işgal edildi. Akıllı okuyucularım ne demek istediğimi anladılar. Türk’e düşman olanlar ise anlasa da kendini anlamamış gibi gösterecek.

     

    Bir daha Yunanistan’da, Suriye’de, Mısır’da, Filistin’de, Arakan’da, Halep’te, Kerkük’te, Karabağ’da, Doğu Türkistan’da, Güney Türkistan’da, Güney Azerbaycan’da ölenlere başsağlığı veririm. Bu olayların sorumlularının tezlikle cezalandırılmasını istiyorum. Aynı zamanda bugün gündemi olan ormanda can veren bütün insanları bütün canlıların sorumlusu Çipras’ın cezalandırılmasını istiyorum. ABD ile çirkin oyunlarını sürdürecek diye o kadar insanın canına mal olmak hakkını ona kimse vermedi. Onun bu kindar politikasını kınıyorum. Yardımınıza ihtiyacı olmayan Çipras’ın bizim dualarımıza da ihtiyacım yok. Odur ki Yunan halkının tezlikle bu Çipras belasından kurtulmasını diliyor, oynadığı iğrenç oyununda kendisinin yanmasını arzuluyorum. Türk’e kefen biçenin ölümü yaman olur. Çok geçmez Çipras ve onu destekleyen bütün Türk düşmanları bunu görür.

     

    15 Temmuz’da Yunan sınırlarında yerleştiren ordulardan da haberimiz var. Fetö terör örgütünün hain askerlerine Yunanistan hükümetinin verdiği destekten de haberimiz var. Kıbrıs’ta Türklere yaptıklarından da haberimiz var. İzmir’de yaktıkları Türklerden de haberimiz var. Ama bütün bunlara rağmen Türk milleti kindar değil ona ihtiyacı olanlara yardım eli uzatan bir halkız. Biz denize duşmanı tögmesini de biliriz ayağımız altına atılan düşman bayrağını kaldırıp bu bir milletin haysiyetidir demesini de biliriz.

     

    Biz Çanakkale’de savaştığı düşman askerine kısa süreli ateşkes anlarında düşmana su göndermesinde biliriz. Nerede bir mazlum varsa ona yardıma gitmesini de biliriz Zalimin başını ezmesini de biliriz. Gerekirse mazlum Yunan halkını Çipras gibi bir zalimin elinden almasını da biliriz. İçinde Yunanistan’ında olduğu ABD’nin kurduğu bütün oyunları bozmasın da biliriz.

     

    İşte bu yüzden her fırsatta “Ne mutlu Türküm diyene” deriz.

    Bu arada Azerbaycan’da geçirilecek bir Musiki Festivali’ne katılacak Ermeni yalanlarını sahnelere taşıyan Kondarma soykırım yalanlarını okuduğu şarkılarına taşıyan Jara, halkımızın tepkisi sayesinde festivalden uzaklaştırıldı. En azından şimdilik böyle bir haber yayıldı.

     

    Diyorlar ki musikinin dili ırkı olmaz. Evet ben de öyle diyorum ama o müzisyen ki sahnede siyasi şarkılar okuyup birilerinin siyasi meraklarını hizmet edip başka bir ülkeyi soykırımla, katliamla itham ederse artık bu medeniyetten uzaklaşmıştır. Ve o şarkı okuyana da sanatçı değil siyasetçi olarak bakacaksınız. Onun yürüttüğü siyaset, senin ülkenin ve senin kardeş ülkenin aleyhineyse onun senin sahnende işi yok. Bir daha tüm Azerbaycan’ı tebrik ediyor. Birliğimizi, dirliğimizi böyle saklayın.

    Nigar Ögeday

  • Devletle devletçilik oynayanlar hep çöker

    Devletle devletçilik oynayanlar hep çöker

    Yorum/Nigar Ögeday-Suç Örgütü Lideri Adnan Oktar'ın bütün mal varlıklarına el konuldu ve şirketlerine kayyum atandı. Sahte bir kampanya düzenleyerek Türkiye’den milyonlarca insanın kan örneklerini toplayıp ABD’ye sızdıran Adnan Oktar'ın elemanı Oktar Babun ile birlikte kendisi ve yüzlerce elamanı da gözaltına alındı. - 6df03b70 cb0f 486d bd54 836cdec11032

    Yorum/Nigar Ögeday-Suç Örgütü Lideri Adnan Oktar’ın bütün mal varlıklarına el konuldu ve şirketlerine kayyum atandı. Sahte bir kampanya düzenleyerek Türkiye’den milyonlarca insanın kan örneklerini toplayıp ABD’ye sızdıran Adnan Oktar’ın elemanı Oktar Babun ile birlikte kendisi ve yüzlerce elamanı da gözaltına alındı.

    Adnan Oktar ve din sömürgecilerinin temizleneceğine hep inanırdım. Ve yeni dönemde çok beklemeden bununla mücadele verileceğini de hep söylemiştim.

    Ve bizim gördüklerimizi devletinde gördüğünü, bu adamların yabancı istihbaratlar tarafından örgütlendiğini defalarca yazmıştım. Hatta buna göre bana irad bildirerek, her şeyi İsrail’e bu bağlamamayı tavsiye eden dostlarıma küçük bir hatırlatma yapayım.

    İsrail basınında bu gün Adnan Oktar’la ilgili yazılanlara dikkat!

    “The Jewish Press: İsrail dostu Müslüman lider tutuklandı

    The Jerusalem Post: Oktar ve İsrail dostluğu yolun sonuna mı geldi?

    Haaretz: Kedicik haremi kuran Türk İslam cemaati lideri tutuklandı.

    The Time Of Israel: İsraille iyi ilişkiler kuran…”

    Devletin susmasına geldik ise unutmayın; ünlü bir deyim var. Devlet bazen ölü taklidi yapar. Bu süreçte senin bağlantılarını ve tasmanın ipi nereye gidiyor ona bakar. Hatta bu zaman aşamasında bazı kesimler tarafından devlete olan güven kaybolur. Bir sözle devlet zarar gördüğünü bildiği halde uzun zaman sabırlı olup bitenleri gözlemlerken sen ortamı başıboş sanırsın, şımardıkça şımarırsın. Ve bir anda devletin eli tepene çöker öylece kalırsın!

    Azcık aklın varsa arkanda kim durursa dursun vatana hainlik yapma yoksa seni felekte kurtaramaz.

    Adnan Oktar ile birlikte kimler gidecek?

    Siyaset ve bürokraside ‘TASMASINI’ birilerine bağlayan, para, şan, şöhret, şehvet düşkünü bütün namussuzlar ‘ESİR’ alınmıştır muhtemelen. Bir kaç gün bekleyelim…

    Anlayacağınız, devlet “hem temizleyecek, hem ‘TEMİZLENECEK.’

    Ve bu temizlik sadece Adnan’ın örgütüyle bitmeyecek. “Kabir azabından koruyan kefen, Peygamberimizi rüyada gösteren terlik, sihirli zem zem suyu”, cennette yer” satmaya çalışan din tüccarlarına da sıra gelecek.

    Devlet bununla hem İslâm’ı kurtaracak, hem de yabancı güçlerin 500 yıldır Anadolu’da  parçala hüküm sür siyasetini bitirmiş olacak!

    “Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır” Mustafa Kemal Atatürk.

    ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN BUGÜNE IŞIK TUTAN SÖZLERİN hiçbir zaman unutmayalım.

  • Bugün Azerbaycan’da sevgililer günüdür

    Bugün Azerbaycan’da sevgililer günüdür

    Fuzulinin ve Nizami"nin “Leyla ve Mecnun”unu defalarca okudum. Orta okul yıllarından beri bu tür yapıtlara çok rastladım ve okuduktan sonra tüm bunların yazarın hayalinin ürünü olduğu sonucuna vardım. Bu kanaatim 20 Ocak 1990 yılında Rus ordusunun Bakü"yü işgal ederek Azerbaycan"da katliam yaptığı güne kadar devam etmişti. - c383d35c e115 47c4 8470 5930ee042e03

    Fuzulinin ve Nizami”nin “Leyla ve Mecnun”unu defalarca okudum. Orta okul yıllarından beri bu tür yapıtlara çok rastladım ve okuduktan sonra tüm bunların yazarın hayalinin ürünü olduğu sonucuna vardım. Bu kanaatim 20 Ocak 1990 yılında Rus ordusunun Bakü”yü işgal ederek Azerbaycan”da katliam yaptığı güne kadar devam etmişti.

    20 Ocak şehitliğini ziyaret eden herkes orada bir çift mezarın olduğunu görmüştür. Bu İlham ile Ferize”nin mezarıdır. 20 Ocak gecesi Rus ve Ermeni birleşik kuvvetlerinin Bakü”de katliam yaptığı zaman 6 ay önce dünya evine girmiş İlham kendi halkının imdadına yetişmek için sokağa koşmuştu. Bakü sokaklarında yatan yaralıları Rus tanklarının paletleri altından kurtarmak için çabalamıştı. Pek çok yaralıyı güvenli yere taşıyan İlham bir yaralının imdadına koşarken düşman kurşununa gelmişti. 20 Ocak gecesi sevgili eşi Ferize sabaha kadar pencerenin önünden gitmemişti.

    Hatta kayınvalidesinin “kızım pencerenin önünde durma, serseri kurşun isabet ederse İlham”a biz mahçup oluruz” uyarılarına rağmen o, çekilmemiş ve pencerenin önünde sabahı gözüyle açmıştı. Sabah İlham dönmüştü. Fakat kendisi değil, ruhsuz bedeni dönmüştü evine. İşte her şey de bundan sonra başlamıştı. Bir daha İlham”ı göremeyeceğine emin olan Ferize”yi kimse teskin edemiyordu. Akşama kadar sakinleşemeyen Ferize çok yorgun olduğunu söyleyip yan odaya geçiyor. Bir müddet sonra odaya girenler Ferize”nin cansız bedeniyle karşılaşıyorlar. Odada bulunan notta şöyle yazmıştı Ferize “Beni affedin, İlhamsız yaşayamazdım, beni onun yanına gömün”.

    O devirde bu aşkla ilgili çok şeyler konuşuldu, yazıldı, besteler bile yapıldı. Fakat yıllar geçip nesiller değiştikçe destana dönmüş bu aşk unutuldu. 2003 senesinde Azerbaycan”da tek bağımsız gazete olan “Hural”ın başyazarı Evez Zeynallı”ın verdiği öneriye kadar. O sene Evez Zeynallı kendi köşesinde kökeni belli olmayan “14 Şubat Sevgililer Günü”ne bağlı ilginç bir yazı yayınladı. Türk dünyasında bu kabilden günlerin yeterince var olduğunu bildirerek İlham ile Ferize”nin düğün gününün Azerbaycan”da sevgililer günü olarak kutlanmasını önerdi.

    Doğru, o dönemde bu öneriye ironiyle gülenler ve bu önerinin rededilmesi için büyük çaba harcayanlar çok olmuştu. Fakat Evez ve onun çok değerli qrubu pes etmeyerek bunun gerçekleşmesi için işe koyuldular. 30 Haziran İlham ile Ferize”nin düğün günü Azerbaycan”da ilk defa sevgililer günü olarak kutlanmaya başladı. Artık 15 seneden beri Azerbaycan”da 30 Haziran gerçek sevgililer günü olarak kutlanmakta. Fakat üzülerek söylemek gerekir ki, bazı televizyon ve radyolar hala bu konuya kıskançlıkla bakıyor ve hala 14 Şubatı sevgililer günü olarak ilan ediyorlar.

    Fakat bir gün bu ne idüğü belli olmayan marjinallerin de Türk kızının sevgisi karşısında saygıyla eğilerek bu günün önemini kabul edeceklerine inanıyorum. Herkesin önünde Türkün büyüklüğünü itiraf edecek, böylesine bir aşkın hiç bir millette olmadığını, yalnız Türk hanımının eşine böyle bir sevgiyle bağlanabileceğini, uğrunda ölebileceğini itiraf edecklerinden eminim. Tüm dünya Türk kadınının önünde saygıyla eğilecek. Evet Türk milleti, 30 Haziran sevgililer gününüz kutlu olsun. Bu güzel günde her birinize Ferize gibi sevmeği diliyorum.

  • Bu seçimi kim kazandı kim kaybetti

    Bu seçimi kim kazandı kim kaybetti

    Muharrem İnce’yi duruşundan dolayı tebrik ederim. Türkiye’nin bittiğini iddia edenler ve bunun hayalini kuranlara şu soruyu sormak lazım; “bir devlet ne zaman yıkılır bilir misiniz?” - 9f56e6be 3cf8 4bfb 83ec 9b7887a3d1ea

    Muharrem İnce’yi duruşundan dolayı tebrik ederim. Türkiye’nin bittiğini iddia edenler ve bunun hayalini kuranlara şu soruyu sormak lazım; “bir devlet ne zaman yıkılır bilir misiniz?”

    Onun için muhalefeti tamamen yabancı güçlerin elinde olduğunda. Arap ülkeleri gibi… Ama Türkiye’nin sağlam, yenilgisini aslanlar gibi kabul eden, durmak yok diyen, devlet çıkarlarını şahsi çıkarlarında üstün tutan liderleri var. Muharrem İnce  basın toplantısından  ayrılırken bir yabancı  gazeteci, ona bir soru sordu; “Türkiye bölünür mü?” Muharrem İnce geri döndü ve mikrofona şunları söyledi; ‘Hayır, Türkiye niye bölünsün? Yarışıyoruz… Bakın dün görüşlerine hiç katılmadığım Erdoğan bile güzel bir şey söyledi. Dedi ki, bizde katılım yüzde 80’lerin üzerinde. Yüzde 30’larda katılım olan ülkeler bize demokrasi dersi vermesin. Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Hiç merak etmeyin Türkiye bölünmez” İşte buna Türk duruşu derler. İşte buna siyasetçi duruşu derler. Eminim Türkiye üzerinde oynanacak oyunların hayallerini kuranlar bu cevaptan sonra saatlerce kendilerine gelemezler. Çünkü onlar tüm planların iç savaş üzerine kurmuştular. Hayalleri suya düştü. Türkiye her zaman dik duruşlu evlatları sayesinde ayaktaydı, ayaktadır, ayakta kalacak!

    Gelelim secimin kazananına…

    Başından seçimi Erdoğan ve MHP kazanacak yazmıştım. Çünkü olup bitenlere taraf değil, soyut olarak bakmıştım. Algı operasyonu yapan, televizyonlarda boy boy tartışma programlarına çıkarılan partili gazetecilerden farklı olarak ben milletten yana biriydim. Ve defalarca yazılarımda, sosyal medyada hesaplarımda secimin sosyal medyada değil, sandık başında yapıldığını söylemiştim. Ben kendine aydın deyip, onlar gibi düşünmeyenlere yobaz demeyi kahramanlık sanan cahillerden farklı olarak bilirdim ki, bir partiden beş on kişi koparmakla parti kurmak olur ama o partiden aldığın taraftarla iktidara gelmek olmaz.

    Tamam, sosyal medyada birileri gaz verebilir, meydanlarda başka adaya kaymasınlar diye iktidarında desteğiyle kalabalıkta olabilirler ama hiç bir seçki teknolojisi olmayan, bu sahada uzmanlarla çalışmadan başarı elde etmek mümkün değildir. Hele hele aynı ittifakta 3 kişi Cumhurbaşkanı adayıysa başarıdan konuşmak tamamen yanlıştır. Bütün bunları dikkate almayıp, birinci turda kazanacağım, beni YSK önünden jiletle kazıyamazlar demek bu halkla resmen alay etmektir. Tamam, halkın bir kısmı cahil, bir kısmı hislerine yenik düşebilir fakat akılı bir siyasetçinin bunu yapmaması lazımdı. En azından İnce gibi en başında “ikinci tura kalırsam kazanacağız” demeliydi.

    Seçimi yakından izleyen biri olarak bunları net gördüm. Adaylar arasında baya fark vardı. 6 adayın beşi parti başkanıydı ve arkalarında partileri vardı. Sadece biri milletvekili olmuş, parti içinde CHP başkanı Kılıçdaroğlu tarafından kabullenilmeyen, her fırsatta partiden ihraç edilmesi istenilen İnce’ydi. Bu seçimin bana göre kahramanı da Muharrem İnce’ydi. Hem karşısında beş rakibi vardı hem de adayı olduğu partiden CHP başkanı da dâhil çoğunluk onun varlığından rahatsız idi. HDP barajı aşsın bahanesiyle aynı zamanda çoğu CHP’li İnce’ye oy vermedi. Batı’dan Demirtaş’a giden oyları iyice inceleyin. Kılıcdaroğlu’nun memleketinden Demirtaş’a ve İnce’ye giden oyları da inceleyin. O zaman ne kadar haklı olduğumu anlarsınız…

    50 günde tüm baskılara, parti içindeki ayakaltı kazmalarına bakmayarak bileğinin hakkıyla 15 milyondan çok insanın oyunu alan İnce’yi tebrik etmek lazım. Seçim zamanı yaptığı yanlışlar da vardı. Sadece bir askerin “apoletini sökeceğim” demekle “her Türk asker doğar” sözüne ters düşerek, Türk milletinin bir kısmının oyunu kaybetmiş oldu. Eminim ki bunu ona dedirttiren ideologlar bu oy kaybını çok net hesaplamıştırlar.

    Bu seçim Türkiye’deki etniklerinde sayısını net belirledi. Demirtaş’a verilen oy bu ülkedeki gayri Türklerin ne kadar olduğunu gösterdi. Bunu neden yazıyorum,  Anadolu’nun Güney Doğusuna giden her liderin Türk kelimesini kullanmaktan korkmasına gerek olmadığını bilmeleri lazım. Unutmayın ki, Türkiye’nin Güney Doğusunda Kürt ve Ermeni’den çok Azerbaycan, Türkmen, Özbek, Kazak Türkleri var. Sadece PKK’ nın korkusundan yıllarca HDP’ye oy vermek zorunda kalıyorlar. Şimdi Güneydoğu’da Kürtler HDP’yi baraj altında bıraktı fakat Batı’dan gelen oylarla barajı geçmişlerdir ama unutuyorlar ki, PKK işgalinden kurtulup, askerin polisin güvencesine inanan tüm Türk köyleri oyunu rahatça kullandı. Azcık tarihi bilen liderler bu bölgenin yerli halklarını göz ardı etmemeliydi.

    Neyse gelelim secimden sonraya…  

    Erdoğan kazandı. Halkın büyük çokluğu Erdoğan ile devam dedi. 50 günlük maratonda kendinden sonra gelen 4 adayı da büyük farkla arkada bırakan İnce’de kazandı, ortada üye olduğu partisinde aleyhine çalışmalar olmasına rağmen iyi bir netice elde etti. Bu seçimin bir kazananı da MHP oldu. Son bir yılda partisinden kopmalar, hatta MHP tabanından bir parti çıkarıp, o tabanla seçime katılmalarına rağmen, oyu iki yere bölünse de Milliyetçi Hareket Partisi hiç zorlanmadan barajı aştı. Yani 15 Temmuz Fetö’ne karşı tutumu, Afrin operasyonuna Bahçeli ve partisinin verdiği destek Türk milletinin gönlünde taht kurdu. Ben bir Türküm ve milletimin her şeyini elinden al, kes, döv fakat söz konusu vatansa gerisi teferruattır değip seninle gelir. Vatan, millet konusunda Türk milletinin hislerinde yanılması da mümkün değildir. Çünkü Türk önce “Vatan, Millet sonra ana, yar” diyen bir toplumdur. Erdoğan’da, Bahçeli’de bunu diğer liderlerden iyi bilirler.

    Türkiye’miz yeni döneme girdi. Ben bunun Cumhuriyetin bitişi olacağını düşünmüyorum. Bunun Cumhuriyetimizin güçlenmesine, Mustafa Kemal Atatürk’ün hayalini kurup, yapmaya fırsatı olmadığı şeylerin hayata geçirileceğine inanıyorum. İleride Kerkük, Halep ve Afrin ile ilgili güzel şeylerin olacağına inanıyorum.

    Tanrı Devletimize, Milletimize zeval vermesin.