Etiket: Zeytindalı-Harekatı

  • Dünya görmezden geliyor…

    Dünya görmezden geliyor…

    NECDET BULUZ

    Terör, ne var ki çocuk, kadın, yaşlı dinlemiyor. “Terörle mücadele” adı altında Suriye ve bölgeye yerleşen Amerika ve diğer dış güçlerin de çıkarları için terör örgütleriyle işbirliği içine girmeleri de ayrıca düşündürücüdür.
    Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Suriye’nin kuzeyindeki Afrin bölgesi terör örgütü YPG/PKK’dan arındırmak için başlattığı “Zeytin Dalı Harekatı” başarı ile sürüyor. Mehmetçiğin kahramanca mücadele ettiği YPG/PKK terör örgütü ise her türlü hile ve sahteciliği ortaya koymaktan çekiniyor.

    Günün konusu şu:
    Terör örgütü YPG/PKK’nın hain planlarını gerçekleştirmek için 13’lü yaşlardaki çocukları kullandığı, belgelerle ispatlandı. Afrin bölgesinde ele geçirilen fotoğraf makinelerinin hafıza kartlarındaki görüntüler, okul çağındaki çocukların terörist olarak yetiştirildiğini ortaya koydu.

    Afrin bölgesinde çocuk, kadın, sivil gözetmeden saldırı gerçekleştiren teröristler, ailelerinin elinden zorla aldıkları çocukları da çatışma sahalarına sürmekten geri durmuyorlar. Sağ ele geçirilen çocuk teröristler de sorgulamalarında bu durumu açıkça dile getiriyorlar.
    Bölgede ele geçirilen belgeler ve sağ yakalananların açıklamaları, terör örgütünün kirli yüzünü bir kez daha ortaya çıkardı. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) tarafından da daha önce defalarca gündeme getirilen YPG/PKK’nın savaştırdığı çocuklar, bu kez PKK/YPG’li teröristlerin kendi çektikleri fotoğraflarla belgelendi.

    Afrin’de etkisiz hale getirilen teröristlerin üzerilerinde ve barınma yerlerinde ele geçirilen fotoğraf makinelerinden çıkan hafıza kartları ile belgeler, terör örgütünün küçük yaştaki çocuklara verdiği silah eğitimlerini ve dağdaki yaşamlarını ortaya koyuyor. Ele geçirilen fotoğraflar ve belgelerde, yaşları 13 ile 17 arasında olduğu tahmin edilen çocuklara ait görüntüler bulunuyor.
    Bu çocuklar şimdi okul sıralarında oturup, ellerinin kalem tutması gerekirken, terör örgütlerince silahlandırılıp sahaya sürülmesine başta Amerika olmak üzere, dış güçler seslerini çıkarmıyor, tepki vermiyorlar.
    Burada bütün hedef, Türkiye olarak görülüyor.

    Dünyanın görmezden geldiği “çocuk savaşçılar” konusu insan hakları örgütleri tarafından da belgelenerek zaman zaman kamuoyunun dikkatine sunulmasına rağmen, halen bu konuda tepki verilmemesi ve ses çıkarılmaması da bunu doğrulmaktadır.
    Kaldı ki, bu durum uluslar arası hukukun ihlalidir.
    Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) gibi kuruluşlar, PYD/PKK’nın çocukları savaştırarak uluslararası hukuku ihlal ettiğini kayda almıştı.

    HRW’nin Suriye’nin kuzeyinde yaşanan insan hakları ihllalerine ilişkin raporunda, terör örgütü YPG/PKK’nın özellikle bölgedeki küçük yaştaki çocukları savaştırması, ihlallerin ilk sırasında yer aldı. BM tarafından “Çocuk Askerlerin Kullanımına Karşı Uluslararası Gün” ilan edilen 12 Şubat’ta yazılı bir açıklama yapan BM Genel Sekreteri Çocuklar ve Silahlı Çatışma Özel Temsilcisi Virginia Gamba, Suriye’nin çocukların en fazla savaşçı olarak kullanıldığı ülkeler arasında yer aldığını açıklamıştı.
    Türkiye’nin gösterdiği tepkilere rağmen YPG’yi desteklemekten vazgeçmeyen ABD’nin bu konuda ne diyeceğini gerçekten merak ediyoruz. Ancak bu güne kadar ABD’nin YPG’ye destek vazgeçebileceğine dair hiçbir tepkinin gelmediğini de görüyoruz. Tam aksine desteğin devam ettiği ve ABD’li yetkililerin de her fırsatta bu desteğin devam edeceğini vurgulamaktan da geri kalmadıklarını görmekteyiz.
    Dost ve müttefik olarak gördüğümüz Amerika, aslında Türkiye karşıtı çıkışları ve eylemleri ile de bize dost değil, düşman olduğunu gösteriyor.

    İşte son örnek:
    ABD Savunma Bakanlığı Pentagon Sözcüsü Albey Robert Manning, terör örgütü YPG/PKK’nın ana omurgasını oluşturan SDG’nin sözde komutanı Ferhat Abdi Şahin (Kod adı: Mazlum Kobani) için “General Mazlum” ifadesini kullanmıştı.
    ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Joseph Votel de Şubat’ta PKK’nın Suriye kolu YPG’nin de yer aldığı Suriye Demokratik Güçleri’nden (SDG) “Sahadaki ortağımız SDG” sözleriyle bahsederek terör örgütüne destek vermeye devam edeceklerini duyurmuştu.

    ABD yönetimine yakınlığıyla bilinen Amerikan İlerleme Merkezi adlı düşünce kuruluşunda Türkiye uzmanı Michael Werz, 2 yıl kadar önce bir analizinde “YPG’nin Suriye’de DEAŞ’a karşı mücadelede ABD’nin askeri müttefiki olduğunu” ve bundan sonra da öyle olmaya devam edeceğini belirterek, “Türkiye’nin buna alışması gerekiyor” ifadelerini kullanmıştı.
    Yorumu sizlere bırakıyoruz.
    necdetbuluz@gmail.com
    www.facebook.com/necdet.buluz

  • Güvenlik Konseyi’nin Suriye’de Ateşkes Kararı

    Güvenlik Konseyi’nin Suriye’de Ateşkes Kararı

    Güvenlik Konseyi’nin Suriye’de Ateşkes Kararı

    Alaeddin Yalçınkaya

    BM Güvenlik Konseyi, 24 Şubat 2018, 2401 sayılı kararıyla Suriye’de Doğu Guta için 30 günlük ateşkes kararı aldı. Dünya gündemine bir anda düşen haberlere göre son bir haftada saldırılarda 400 civarında insan hayatını kaybetmiş, yaralılar ilaçsız, tedavisiz kalmıştır. Halk elektriksiz, susuz, yiyeceksiz… Doğudan batıya önde gelen medya bültenleri bu haberlerle çalkalanırken Konsey’deki oturumda acıklı raporu sunan diplomatlar da gözyaşlarını zor tutmaktaydılar. Medya ve uluslararası kuruluşlar harekete geçince nihayet oybirliği ile sözkonusu karar çıktı ve rahat bir nefes aldık; zannediyoruz!

    Öncelikle bültenleri ve oturumdaki konuşmaları izlerken bir parça da olsa rahatlamadığımı belirteyim. Çünkü anlatılan olaylar çok daha şiddetli boyutlarıyla bu coğrafyada 7 yıldır yaşanmakta. Günü gününe bültenler, fotoğraflar, videolar paylaşılmaktaydı. Haftalık ölü sayısının çok daha fazla olduğu haberler dahi bültenlerde pek yer bulamamaktaydı. Sadece dekoratif haber ve istatistik olarak görülmekteydi. Nedense sözkonusu kuruluşların insanlık damarını harekete geçirecek aşamaya bir türlü gelinemiyordu. Son haftada 400 civarında insan hayatını kaybetmiş! Hangi 4000, hangi 40000? Ve neden şimdi, diye sormak gerek! Halen Myanmar’daki katliam bütün şiddetiyle sürmekte ve katledilenlerin sayısı milyona yaklaşmakta, ancak BM ve medya seyirci kalmakta! Suriye’de cami tıklım tıklım iken ABD’nin bombardımanıyla yüzlerce insan öldü ve yaralandı, bir özürle herşey bitti! Buradaki ölüler, yaralılar, dullar, yetimlerle ilgili hemen hiçbir haber, fotoğraf servise girme kapasitesine sahip olmadı. Kimseye ekmek, aş, ilaç tedavi ulaştırılmadı. Çünkü bu camiye gelenler ÖSO dahil hiçbir savaşan gruba yüz vermiyorlar, işleriyle, ibadetleryiyle meşgul oluyorlardı.

    Bu girişten sonra Konsey kararı ile ilgili “neden şimdi?” ve “arkasından neler gelebilir?” sorularını kurcalamak gerekmektedir.

    1. Astana süreci ve Zeytindalı hareketi, başta ABD olmak üzere batı ve İsrail’in
      Güvenlik Konseyi’nin Suriye’de Ateşkes Kararı - political 322462 640
      Suriye

      inisiyatifi dışındaki gelişmelerdir. Bunun önüne geçmek gerekmektedir. Rusya’nın arka kapı diplomasisi ile ikna edildiğini okuyoruz. Bu süreçte vaatler olabileceği gibi kritik süreç sebebiyle tehditler de gündeme gelmiştir. Tillerson’ın Ankara’da neler konuştuğunu da zamanla öğreneceğiz.

    2. Doğu Guta’da yaşananların sorumlusunun gerçekte rejim güçleri mi yoksa siparişle iş yapan taşeron gruplar mı olduğu ayrı bir konudur. Rejim güçlerinin önceden olduğu gibi içsavaş sürecindeki zulmü de tartışılmaz. Ancak Şam’ın arkasındaki en büyük desteğin Rusya olduğu da herkesin teslim ettiği bir gerçektir. Moskova, Şam’a sadece silah vermiyor, hareketin her aşamasında istihbarat, taktik, strateji belirliyor. Bu durumda Konsey kararındaki hedef, rejimden ziyade ABD’nin dolayısıyla İsrail’in uzun vadeli başka planlarıdır.
    3. Konseyin benzer durumlardaki kararlarına baktığımızda derin stratejik hazırlıklar sözkonusu olabilir. Örneğin 1999’da Belgrat’ın bombalanması, böyle bir sürecin ürünüdür. Rusya, bu yüzden Kosova’daki insancıl suçları incelemek üzere AGİT heyetinin tahkikatı yönündeki kararı veto etmemesine bin pişman olmuş, daha sonra suyu üfleyerek içmiştir. Benzer durum 2011’de Libya’ya müdahale için de sözkonusudur. Göründüğü kadarıyla ABD veya NATO’nun mevzi bir saldırısı ve uygun bir arazide İncirlik üssüne ihtiyaç duyulmayacak bir ABD-İsrail askeri şehrinin altyapı hazırlıkları için düğmeye basıldı. Muhtemelen Rusya, Esed’i satmayıp kendi üslerini de garanti altına alarak Şam merkezli küçük bir Suriye’ye onay verme aşamasında.
    4. Fırat Kalkanı ve Zeytindalı coğrafyasında emniyet bölgesi garantisi ile Türkiye’den istenenler alınmış olabilir ki bu Suriye’nin Ankara’nın da onayıyla hukuken parçalanması, yeni felaket senaryoları yolunun açılması demektir.

    Önümüzdeki aylarda sözkonusu ihtimaller kapsamındaki tereddütler aydınlacaktır. Dileğimiz Tillerson’ın son Anakara ziyareti ile yeni bir aldanma sayfasının açılmamış olmasıdır. Üç saati aşkın görüşmeden sonra 14 şeker fabrikasının ihaleye çıkarılması tamamen tesadüf olabilir, ancak bazı gerçekleri de hatırlamakta fayda var: ABD, Cargill üzerinden Türkiye’nin pancar bazlı şeker üretimini bitirmek ve üretim fazlası mısırını satmak için on yıllardır büyük mücadele vermiş ve yasama-yürütme-yargı âdetâ bîzar olmuştur. Bu ısrarın arkasındaki ekonomik, stratejik, sağlık boyutlarını herkesimin değerlendirmesi gerekmektedir. Pancar, en sağlıklı (en az zararlı) bir şekerin hammaddesi olduğu gibi fabrika işçisi ve pancar üreticisiyle milyonlarca insanımızın ekmek kapısıdır. Ve bu sektör hâlen kâr etmekte, devlet bütçesine katkıda bulunmakta, gelecek yılların üretilecek şekeri dahi satılmaktadır. Küspe, hayvan yemi, et ve süt sorunlarını da bu kapsamda unutmayalım. Özelliştirilen fabrikaların yerlerine yeni sahipleri muhtemelen AVMler ve siteler yapmayı daha kârlı bulacaktır. Ancak belirtilen zararlardan dönüşün maliyeti çok daha ağır olacaktır. Ekonomik konular, “alçak siyaset” kapsamında sayıldığı halde etkinliği ve kalıcılığı çok daha güçlü olabilmektedir. Biz Tillerson’ın, “yüksek siyaset” kapsamındaki Ankara menüsüne dönelim.

    Ziyaretin, Zeytindalı hareketi başarıyla sürerken gerçekleştiği ve tam da bu günlerde Doğu Guta gediğinden sürece müdahale edildiğini görmek gerek. Türkiye için, mülteciler için, Suriye halkı ve bu ülkenin geleceği için bugün ortak zemin bu devletin parçalanmamasıdır. Fiilen bölünmüş olan Suriye’nin hukuken birliği sürmektedir. Yaşananlardan sonra hukuki birliği, daha demokratik, daha kontrol edilebilir yöntemlerle fiiliyata çevirme konusunda Türkiye büyük bir fırsat yakalamıştır. Bunun gelecekteki garanti merkezinde ise Ankara-Şam işbirliği bulunmaktadır.

    Rusya ve İran da bu süreci desteklemektedir, en azından karşı çıkmamak konusunda önemli gerekçeleri vardır.. Ancak temel eksende 2011 öncesinde fiilen entegrasyonu gerçekleştirmiş olan bu iki komşu yer almalıdır. Başta ABD olmak üzere İsrail lobisi, komşuları parçalama hedefinden vazgeçmeyecekler, ancak en azından her şeye güçlerinin yetmediğini görecekler, görmüşlerdir. Türkiye’nin beka gerekçesiyle sahaya inen silahlı kuvvetlerinin gücü ile, Suriye ile işbirliği sayesinde Uluslararası Hukuk sorunu halledildikten sonra, akan kanın ve gözyaşının durması, mültecilerin evlerine dönmesi önündeki engeller daha kolay aşılacaktır. Yeni aldanma süreçlerinin faturası ise çok daha ağır olacaktır.

    Öncevatan, 26.02.2018

    alaeddinyalcinkaya@gmail.com

  • SİYASİ HEDEFLER FARKLI İSE BAŞARI İMKANSIZDIR!

    SİYASİ HEDEFLER FARKLI İSE BAŞARI İMKANSIZDIR!

    Türker Ertürk [erturkturker@gmail.com]

    Türker Ertürk - Siyasi Hedefler Farklı İse

    Başlangıç olarak Afrin olduğu söylenen, Suriye’nin kuzeyine yönelik Zeytin Dalı Harekâtı başlayalı yaklaşık olarak 35 gün oldu. Bu süre içinde, harekât öncesinde tespit edilen askeri hedeflerin ne kadarına ulaşıldığı adeta bir muamma. Konu hakkında sağlıklı bir haber almak ülkemizde gerçekten mümkün değil. Otoriter rejimin her geçen gün kendini daha çok hissettirdiği Türkiye’de, farklı sesleri ve muhalif düşünceleri merkez akım medyada duymak da imkansız. İktidarın ağır baskısıyla medyada Savaş Propagandası uygulanıyor.

    Bu ortamda sağlıklı düşünebilmek, Türkiye’nin güvenliğini ve bekasını esas alan analizler yapabilmek, yapılabilse bile kitle iletişim araçlarından halkı bilgilendirebilmek mümkün değil. Bu dönemin kriterleri; söylenenlerin iktidarın güvenliği ve bekası ile örtüşüp örtüşmediği ve iktidarın 2019 seçimlerini esas alan Savaş Propagandasını destekleyip desteklemediğidir.

    Savaşı Kazandıklarını Sanıyorlardı!

    Bugün iktidarın çok ağır baskısı ile oluşan ve gerçeklerin görünmesini ve algılanmasını engelleyen sis yarın kalktığında ülkemiz için felaket olacak, manzarayı umumiye çok açık olarak gözükecektir ama iş işten geçmiş olacaktır. Vatanseverlik; iktidara şakşakçılık yaparak ve şirin gözükerek kişisel çıkarlarını çoğaltmak değil, görebilen için ülkemizi felakete taşıyan bu büyük resmi yazabilmek ve anlatabilmektir.

    1.Dünya Savaşı’nın (1939-1945) son günlerinde, savaşı kaybettikleri ve Ruslar Berlin’in kapısına kadar dayandıkları halde Almanlar savaşı kazandıklarını sanıyorlardı. Çünkü Hitler’in kontrolünde bulunan medya; halka nesnel doğruları değil, Savaş Propagandasının yalanlarını enjekte ediyordu. Ne yazık ki bugün Türkiye’de de olan budur!

    İktidarın Gizli Gündemi Var!

    Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde icra ettiği bir askeri harekâtta çıkarları, güvenliği ve bekası için sahip olması gereken siyasi hedefi; Suriye’nin toprak bütünlüğü, egemenliği ve merkezi hükümetin ülkenin tamamında kontrolü sağlıyor olması ve vekil terörist grupların temizlenmesidir. Çünkü Suriye’nin toprak bütünlüğü Türkiye’nin toprak bütünlüğü, Suriye’nin bekası Türkiye’nin bekası demektir. Çünkü Suriye’deki yangının durdurulması, Türkiye’ye de kısmen sıçrayan yangının söndürülmesi demektir.

    Türkiye’yi gayrimeşru ve gayrihukuki olarak yöneten iktidar iradesinin kafasında ise karanlık ve yoz fikirler içeren, ülkemizin güvenliği ve bekasıyla örtüşmeyen gizli bir gündem var. İktidar, ülkemizin çıkarına olmadığı halde hala Beşar Esad’a düşmanlık etmekte ve Suriye’nin kuzeyinde, yaklaşık yedi yıldır emperyalizmin bu ülkede süregelen vekâlet savaşında taşeronluk yapan radikal grupların bir kısmı ile işbirliği yapıp, egemenlik alanı yaratma ve barış masasında yer bulabilme peşindedir.

    İktidar Kendisi İçin Tehlikenin Farkında

    Suriye’deki savaş sonrası oluşacak barış masasında güçlü bir şekilde yer alabilmek; iktidarın bekası için hayat memat meselesi. Çünkü Suriye’de sağlanacak barışla birlikte, aynen II. Dünya Savaşı sonunda olduğu gibi “savaşa sebep olmak, insanlık ve savaş suçları” gibi iddiaları yargılamak için kurulan Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi benzeri bir mahkeme kurulacağının emareleri var. Suriye’deki vekâlet savaşının ateşine odun taşıyan ve yanlış işler yapmış olan iktidar, bu tehlikenin farkında.

    “Efendim, aynı yanlış işlerin peşinde Amerika da oldu!” diyebilirsiniz. Ama biliniz ki o, Amerika! Ayrıca onların Suriye’de yapılan yanlış işleri eski yönetime (Obama) fatura etme şansı da var, zaten öyle yapıyorlar. Ya siz kime fatura edeceksiniz? Hala işbaşındalar!

    Amerika’ya Karşı Yaygara Yalandan

    Bakmayın siz iktidarın Amerika’ya karşı yaptığı yaygaraya! Bunlar hep halkı kandırmak için! Havuç ve sopa taktiği ile Amerika hala kontrolü elde tutuyor. En son ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’un ziyaretinde yapılan pazarlığı halkın gözünden kaçırmak ve devletin arşivine sokmamak için görüşmeler kayıt altına alınmadı. Çünkü Tillerson’ın verdiği havuçların yanında yaptığı ağır şantaj duyulmamalıydı!

    Şantaj yapan yalnız Amerika mı? Tabii ki hayır! Dün ortada dişe dokunur bir neden olmadan uçağını düşürdükleri, kısa bir dayılanma sürecinden sonra korkudan NATO’yu yardıma çağırdıkları Rusya’nın şimdi yanındalar ama şantajına da açıklar. Çünkü Rusya, 2016’nın ilk üç ayında Türkiye’yi yöneten iktidar iradesi için dört klasörlük suç dosyası hazırladı ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne sundu. Bunlar; Irak’ta IŞİD’le birlikte yürütülen petrol ticareti, Suriye’ye yönelik olarak yabancı teröristlerin sınırdan geçmesine kolaylık sağlanması, Suriye’deki teröristlere silah tedariki ile Suriye’de IŞİD’le birlikte tarihi eser kaçakçılığıydı.

    Hukuksuzluğun Hukuki Alt Yapısı

    İktidar bugün mecburiyetten Rusya’nın yanında gözüküyor olsa da gönlü ABD’den yana! Ama her iki tarafın da şantajına tabi durumda. İktidar bugün mecburiyetten Rusya’nın yanında gözüküyor olsa da gönlü ABD’den yana! Ama her iki tarafın da şantajına tabi durumda. Türkiye’yi yöneten irade için iktidarda kalmak, kendi bekası için yaşamsal derecede önemli! Bu yüzden iktidarı bırakmamak için her şeyi yapar ve yapıyor, aklınızın ve havsalanızın alamayacaklarını bile!

    Cumhur İttifakı kapsamda teklif edilen 26 maddelik yasa tasarısı; 2019’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmak ve şansa bırakmamak için yapılması planlanan hukuksuzluğun alt yapısını oluşturmaya çalışan hukuki bir metindir.

    E.Hava Albay Ercan Sedefoğlu’nun “Kartalın Başını Kopardılar-ABD ve AB Projesi Olan AKP ve Cemaat” adlı kitabını okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Sedefoğlu, 15 Temmuz Darbe Girişiminden en az 8 yıl önce “Hava Kuvvetleri elden gidiyor” ve “Ülkemizin geleceği tehlikededir” dedi ve komutanlarına anlatmaya çalıştı ama ciddiye almadılar. Çünkü bazıları FETÖ’cüydü!

    Türker Ertürk

    E. Amiral, Araştırmacı – Yazar

  • ABD Yönetimine Karşı Terör Suçu Davaları

    ABD Yönetimine Karşı Terör Suçu Davaları

    Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya - mahkeme

    Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya

    Zeytin Dalı hareketi askeri ve diplomatik boyutuyla derinleşerek sürerken çevremizde ve dünyada başka gelişmeler de var. Myammar’da ve Filipinler’de Müslümanlara karşı uygulanan soykırım, muhtemelen bir aşama sonra Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşınacaktır. Tıpkı Yugoslavya veya Ruanda için olduğu gibi tetikçiler cezalanacak, ancak onları yönlendiren, teşvik eden, en azından sessiz kalan başta BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri olmak üzere dünya bir bakıma günah çıkarmış olacaktır. Halen bu soykırımın sürdüğünü, âcilen yapılması gereken çok şey olduğunu, harekete geçmek için soykırımın tamamlanması gerekmediğini belirtelim.

    Genelkurmay başkanımız, hem Suriye’de hem Ege’de savaşabiliriz demiş. Buna Ermenistan ve Kıbrıs cephelerini de ekleyebiliriz. Elbette sulh hayırlıdır. Ancak mecbur kalınca bundan kaçınmayacağımızı dost-düşman bilmelidir. Öte yandan Ege’de sadece Kardak için değil, 18 ada için de savaşabileceğimiz deklare edilmelidir.

    Türk dünyasında memnuniyet verici gelişmeleri, Özbekistan’ın başta Kırgızistan olmak üzere komşuları ve diğer Türk cumhuriyetleriyle dostane ilişkileri geliştirmesini, kapanan kapıları açmasını başka haftaya bırakıyorum. Türkistan’ın merkezi, aynı zamanda ekonomik ve nüfus bakımından en büyüğü olan bu kardeş cumhuriyetten sevindirici haberleri paylaşma, yeni başkanın başarılı girişimlerini takdir etme borcumuzu kabul ediyoruz. Vefatının 100. Sene-i devriyesini yaşadığımız Sultan II. Abdülhamid Han ile ilgili yazacaklarımızı da erteliyoruz.

    Başta Afrin’e müdahale dahil PKK terörünün ortaya çıkmasından beri yaşanan katliamlar, bombalanan şehirler ile harabeye dönen işyeryerleri sahiplerinin, yetim kalan çocukların, dul kalan kadınların, bu örgütü her fırsatta destekleyen, silahlandıran ABD’ye (ve diğerlerine) karşı hukuk mücadelesi başlatabileceklerini doğrusu düşünmemiştim. Halbuki mevcut Uluslararası Hukuk sistemi bu alanda önemli düzenlemeler getirmektedir. Bu kapsamda birçok mahekeme kararı da yol gösterici olabilir.

    Öncelikle suçun niteliğine bakmamız gerekmektedir: Türk insanını, ekonomik ve kültürel varlıklarını hedef alan ve büyük tahribat yapan örgütler ile ABD’nin ilişkileri ortadadır. Bu örgütlerden PKK ve IŞİD, ABD tarafından resmen terör örgütü olarak tanınmıştır. PYD ise terörist olarak tanınmadığı halde bu örgütün PKK ve IŞİD ile işbirliği ve ilişkileri konusunda yeterli delil, şahit, belge ve dosya bulunmaktadır. Bu durumda, nereye kimler dava açabilecektir?

    1990’larda İncirlik’ten kalkarak PKK’ya silah bırakan ABD uçakları konusunda zengin fotoğraf, şahit, belge dosyaları bulunduğu halde zamanaşımı sözkonusu olabilir. Ancak Suiye ve Irak’ta yaşananlar sürecinde ABD silahlarının bir şekilde PKK’ya aktarılmasında böyle bir sorun sözkonusu değildir. Afrin sürecindeki şehit ve gazilerin de sorumluluğunun resmen ABD’ye ait olduğu açıktır. Bu durumda ilk akla gelen mevcut sözleşmeler ışığında Milletlerarası Adalet Divanı’nda (MAD) ABD’ye karşı dava açarak tazminat istemektedir. Bunun için öncelikle ABD’nin de böyle bir dava konusunda MAD’nın yetkisini kabul etmesi gerekmektedir. Eldeki delillerle diplomatik yoldan talepler iletilir, bu sürecin tıkanmasıyla ABD’ye, yargıya gitme önerisinde bulunulur. ABD, bunu kabul ettiği takdirde yargılamalar başlar, redderse prestij kaybına uğrar.

    İkinci yol ise mağdurların ve mağdur yakınlarının dava yollarıdır ki bu da ancak devletin ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının desteği ile mümkün olacaktır. Bu kapsamda geçen yıl yaşanan şehir savaşları mağdurlarının örneğin Almanya’ya karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) dava açabilmeleridir. Çünkü bu süreçte PKK’yı eğiten, yönlendiren, hatta Alman görevlilerinin bilfiil yer aldığı terör faaliyetleri konusunda yeterli delil bulunmaktadır. ABD ise AİHM’nin yetkisini tanımamaktadır. Buna karşın BM bünyesinde imzalanan insan haklarını garanti eden İkiz Sözleşmeler ile bu kapsamda kurulan İnsan Hakları Komitesi bulunmaktadır ki bir bakıma bu komite Avrupa dışı ülkeler açısından AİHM’nin biraz ilkelidir. Ancak bu sürecin ABD’ye karşı işletilmesinde de sorunlar sözkonusudur.

    Son olarak mağdurların/yakınlarının ABD mahkemelerinde dava açma imkanları bulunmaktadır. Belirtildiği üzere ABD’nin PKK ve IŞİD’e doğrudan ve dolaylı destekleri, ABD yasalarına göre de suçtur. PYD/YPG, terör örgütü olarak kabul edilmediği halde, ABD’nin resmi himayesinde bulunan bu örgütün PKK ve IŞİD’e yardım, destek ve müsamahası dikkate alındığında bu konuda da ABD yönetimine karşı kendi ülkesinde mahkeme yolu görünmektedir.

    Öncelikle mağdurlar, organize edilmelidir. Maddi ve manevi zararlar hukuk literatürü kapsamında tanımlanmalı ve belgelenmelidir. Katliam, cinayet, bombalama dahil her türlü terörist faaliyetler ile adı geçen örgütlerle ABD’nin ilişkileri konusundaki deliller toplanmalıdır. Bu konuda istihbarat kuruluşlarının kabul edilebilir delilleri yanında sıradan vatandaşların bilgi, belge ve şahitliklerinden oluşan dev dosyalar ortaya çıkacaktır ki bu delillerin reddi mümkün olmayacaktır. Bu kapsamda ABD yetkililerinin (Beyaz Saray’dan sahadaki askerine kadar) beyanları da zengin delil kaynağıdır.

    Dava açma ve takibini öncelikle Türk hukukçular yapacaktır. Ancak bu süreçte ABD hukukçularından her aşamada profesyonel yardım ve destek alınacak ve bu konuda hiçbir masraftan kaçınılmayacaktır. Siyaset ve diplomasi de bu sürecin takipçisi ve destekçisi olacaktır. Sürecin her aşaması, başta ABD olmak üzere dünya kamuoyu ile paylaşılacak, belki de bu süreç sebebiyle sahadaki sorunlar çok daha kolay çözülecek, zararlar da tazmin edilecektir.

    Terör mağdurlarının ABD’ye karşı dava açma önerisini ilk defa telaffuz edeni kutluyor ve herkesi bu konuda destek olmaya çağırıyorum.

    Oncevatan, 12.02.2018

    alaeddinyalcinkaya@gmail.com

  • ABD neden Suriye’den ayrılmayacak

    ABD neden Suriye’den ayrılmayacak

    Nurzen Amuran sordu Emekli Tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu yanıtladı

    4.02.2018 08:49

    Nurzen Amuran: Afrin Harekatının meşruluğunu sağlayan BM sözleşmesindeki 51.madde dışında BMGK’nin hangi kararlarına dayanılarak bu harekat  yürütülüyor?

    Naim Babüroğlu: Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından, Afrin bölgesinde, teröristleri etkisiz hale getirmek İçin 20 Ocak 2018 saat 17.00’den itibaren “Zeytin Dalı Harekâtı” başlatılmıştır.

    Operasyon, Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları, BMGK’nin terörle mücadeleye yönelik 1624 (2005), 2170 (2014) ve 2178 (2014) sayılı kararları ve sizin de dediğiniz gibi BM sözleşmesinin 51’inci maddesinde yer alan Meşru Müdafaa Hakkı kapsamında, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı duyularak yürütülmektedir.

    Amuran: Yetkililerin açıkladıkları gibi Afrin harekatının tek gerekçesi Türkiye’nin güvenliği, “PKK/PYD, mensubu teröristlerin etkisiz hale getirilmesi”. Bu Harekatın sonuçlarından  Türkiye dışında daha kimler fayda sağlayacak?

    Babüroğlu: Afrin, Kilis ve Hatay sınırında bulunmaktadır. Ayrıca, doğusunda Fırat Kalkanı harekatıyla kontrol altına alınan Azez yer alır. Hatay ve Kilis illerinin ve Fırat Kalkanı’yla kontrol altına alınan alanın emniyetinin sağlanmasında  Afrin önemli bir bölgedir. Afrin’de bulunan PYD-PKK terör örgütü, sahip olduğu silahlarla Kilis ve Hatay’ı etkili bir şekilde ateş altına alabilmektedir. Yani, Kilis ve Hatay Afrin’deki terör örgütlerinin etkili ateş menzili içinde kalmaktadır.  PYD-PKK terör örgütü Amanoslar Dağları üzerinden Türkiye’ye Afrin’den sızarak terör eylemleri yapmaktadır.

    Afrin’in PYD-PKK’dan temizlenmesiyle;

    – PYD-PKK terör örgütünün Türkiye’ye sızması ve eylem yapması önlenmiş olacak.

    – Doğu Akdeniz’e ulaşacak PKK (Terör) koridorunun Fırat’ın doğusuyla birleşmesi kesintiye uğratılacak.

    – Türkiye-Suriye sınırının batı kenarının emniyeti alınmış olacak.

    – Afrin’de yaşayan Türkiye’deki sığınmacıların evlerine dönmesinin önü açılacak.

    – Türkiye’nin Arap dünyasıyla coğrafi irtibatının kesilmesi engellenmiş olacak.

    Amuran: “Sivillerin zarar görmemesi için de her türlü dikkat ve hassasiyet gösterilecektir” denilmişti. Ancak harekat başladığı anda her zaman yaptıkları gibi terör militanlarının kaçarak yerleşim bölgelerinde sivil halkın arasında karıştıkları söyleniyor. Şimdiye kadar hep bu yolu denediler değil mi?

    Babüroğlu: Evet. PKK bölücü terör örgütü, sivil halkı, kadınları, çocukları kalkan olarak kullanmayı eylemlerinin bir parçası olarak görmüş ve hep uygulamıştır. Afrin operasyonunda da, PKK sosyal medyada çocuk, kadın ve sivil halk paylaşımı yaparak, TSK’nın sivillere zarar verdiği algısını dünya kamuoyunda oluşturmaya çalışmaktadır. Böylece, Türkiye’ye tuzak kurmaktadır.

    ¨Zeytin Dalı¨ operasyonunda, Türkiye tüm dünyaya şu beş mesaja sürekli vurgu yapmaktadır.

    – Türkiye’nin BM 51. Maddesi kapsamında meşru müdafaa hakkını kullandığı,

    – Sivillere zarar vermemek için her türlü tedbirin alındığı,

    – Operasyon sonunda Türkiye’nin Suriye’de kalıcı olmadığı,

    – Operasyonun işgal amaçlı yapılmadığı,

    – Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduğu.

    ABD’NİN BİR PENÇESİ AFGANİSTAN’DA DİĞER PENÇESİ IRAK-SURİYE DE OLACAK VE BUNDAN VAZGEÇMEYECEK

    Amuran: ABD İLE PKK/PYD ortaklığı iki yönde gelişti. ABD’nin, Suriye’de sınır gücü oluşturma, ordu kurma planları, teröristlere  HAWK  füzeleri dahil silah mühimmat verilmesi. Ancak  Türkiye’nin de üstün bir silah gücü var. Neler diyeceksiniz bu konuda?

    Babüroğlu: ABD’nin Ortadoğu’da değişmeyen bir stratejisi var. Aslında, ABD’nin tehdit algılamasında önceliği hiçbir zaman Ortadoğu olmadı. Önceliği Çin, yani Pasifik’tir. Çin, hızla güçleniyor ve jeopolitik etki alanlarını genişletiyor. Ortadoğu’ya gelirsek; ABD’nin bir pençesi Afganistan’da, diğer pençesi Irak-Suriye’de olacak ve bundan vazgeçmeyecek. Afganistan ABD’nin adeta gözetleme kulesi. Hazar’ı ve Orta Asya’yı Afganistan’dan gözetleyecek. Ortadoğu’daki stratejinin üç amacı var. Bunun birinci amacı, petrol ve enerji kaynaklarının kontrolüdür. İkincisi İsrail’in güvenliğini sağlamak; üçüncüsü Irak’ın ve Suriye’nin bölünmesiyle beraber bu bölgede PKK-PYD terör örgütünün de içinde yer aldığı sözde bir Kürt devletini kurmaktır. ABD’nin Ortadoğu stratejisi, kimilerinin dediği gibi askıya alınmış değil. Bu üç hedefe, arada duraklamalar olmasına rağmen, hızla ilerlediğini Büyük Ortadoğu Projesi ve Arap Baharı’ndan görüyoruz. İsrail’e karşı çıkan Irak ve Libya parçalandı. Suriye de fiilen bölündü. Sırada İran ve Türkiye var.

    ABD, PKK’yla bağlantısını bildiği halde, PYD’ye yardımı artırarak sürdürüyor. Suriye’de PYD-PKK’yı 60 bin kişilik bir ordu haline getirdi. ABD’nin Suriye’de yaklaşık 2 bin askeri ve danışmanı var. Fırat’ın doğusunu Suriye coğrafyasının yüzde 30’unu, enerji kaynaklarının yüzde 50’sini PKK’ya teslim etti. Şimdi Türkiye’de basında az yer bulan ve önemsenmeyen iki önemli husustan bahsedeceğim. Neden bunu yaptı? Çünkü, Suriye’den ayrılmayacak.

    Amuran: Sizce neden Suriye’den ayrılmayacak?

    Babüroğlu: Suriye’de kalmasının şu nedenleri var:

    – İran’ın Suriye ve Irak’taki gücünü zayıflatmak ve ortadan kaldırmak,

    – İran-Hizbullah eksenini engellemek,

    – Rusya’nın etki alanını sınırlandırmak,

    – Olası gelecekte, İran’a yapılacak bir operasyona Suriye ve Irak’taki üslerinden destek sağlamak.

    İşte bu nedenlerle, ABD Suriye ve Irak’ta kalıcı. Suriye’de de, PYD-PKK’yı desteklemeye devam edecek, terör örgütünü hem İran hem de Türkiye’ye karşı kullanacak.

    Amuran: Bu öngörünüzün temel dayanakları neler?

    Babüroğlu: İki dayanağı var:

    Birincisi, ABD Silahlı Kuvvetler Akademisi’nde Temmuz 2017’de 10 yıl içerisinde Türkiye’de bir iç çatışma yaşanacağı senaryosu üzerinde çalışıldı. NATO’da senaryo çalışmalarında, hiçbir zaman gerçek ülke ismi kullanılmaz. Gerçek coğrafya adı yazılmaz. Jenerik harita kullanılır. Türkiye’de 10 yıl içerisinde çatışma senaryosu üzerinde çalışan böyle bir müttefik samimi olabilir mi? ABD’nin Silahlı Kuvvetler Akademisi’nin bu prensibi bilmemesi mümkün değil.

    İkincisi, İsrail ve Suudi Arabistan temsilcileri, 4 Haziran 2015’te ABD’de Washington’da CFR (Council on Foreign Relations-Dış İlişkiler Konseyi) adlı düşünce kuruluşunda Türkiye’nin de bir bölümünü içine alacak bir Kürt devleti kurulması yönünde anlaştıklarını açıkladılar. İsrail’in Suudi Arabistan’la anlaşması demek, ABD’nin anlaşması demektir. Bu iki olayı ele aldığımızda, Türkiye’nin dile getirdiği BEKA sorununu önemsemek gerekir. ABD, hedeflerine ilerlemeye devam ediyor. Oyalama, yanıltma, bazen yerinde sayma taktikleri uyguluyor, fakat stratejik istikamette hiç sapma yok. Büyük Ortadoğu Projesi başarılı bir şekilde gerçekleştiriliyor. Bu nedenle, Fırat’ın doğusundaki 550-600 kilometrelik hat PYD-PKK’nın elinde kaldığı sürece Türkiye’ye yönelen ana tehdit devam eder.

    Amuran: O zaman Batı PYD’ye nasıl bakıyor?

    Babüroğlu: Batı, PYD-PKK örgütünü IŞİD’le savaşan bir örgüt olarak görüyor. Terör örgütüne meşruluk kazandırmaya çalışıyorlar.

    Fazla öne çıkmayan, fakat çok önemli bir ayrıntıdan söz etmek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı’nın Ocak ayında bir Fransa ziyareti oldu. Bu ziyaretten bir gün önce 4 Ocak 2018’de, Fransa hükümet sözcüsü şu açıklamayı yaptı: “Suriye’de PYD elinde bulunan IŞİD’çi Fransız vatandaşlarının PYD mahkemeleri tarafından yargılanmasını saygıyla karşılıyoruz” dedi. Yani Fransa, Suriye’deki PYD’yi devlet gibi görüyor, yargısını kabul ediyor demek. Bu ülkeler, hedeflerini açıklamak için daha ne yapsınlar?

    12 YIL BOYUNCA ÇEKİÇ GÜÇ KUZEY IRAKTAKİ KÜRT DEVLETİNİN KURULMASINA ŞEMSİYE OLDU

    Amuran: ABD bir de 30 km.lik güvenlik kuşağı önermişti. Bu bir tuzak mı, oyalamaca mı, yoksa kabul edilebilir bir öneri miydi?

    Babüroğlu: Güvenlik kuşağının, öteden beri Türkiye’ye kurulan bir tuzak olduğunu düşünüyorum. Daha önce de Türkiye teklif etmişti. Ben hep karşı çıktım. 1991 Körfez Savaşı’ndan sonra, Kuzey Irak’taki Kürtleri o zamanki Irak lideri Saddam Hüseyin’e karşı korumak için ABD liderliğinde İngiliz, Fransız uçak ve helikopterlerinden oluşan kuvvet, İncirlik ve Diyarbakır’daki Pirinçlik üzerinden ‘Çekiç Güç’ denilen harekâtı gerçekleştirdi. 1991 yılında, Irak Hava Sahası’nda 36’ncı paralelin kuzeyiyle 32’nci paralelin güneyi ‘uçuşa yasak bölge’ ilan edildi. Bu bölge, Irak hava kuvvetlerine yasaklandı. Bu uygulama, ABD işgalinin başladığı 2003 yılına kadar sürdü. 12 yıl boyunca ‘Çekiç Güç’, Kuzey Irak’taki Kürt devletinin kurulmasına şemsiye oldu. PKK’nın canlanmasına uygun ortamı sağladı. ‘Çekiç Güç’ten dolayı Türkiye pişman oldu; sonra bilindiği gibi Kuzey Irak’ta bağımsızlık referandumu yapıldı ve Türkiye başarılı bir diplomasi atağıyla bunu önledi.

    Amuran: Bugün aynı kaygıyı taşıyor musunuz?

    Babüroğlu: Evet bugün de aynı kaygıyı taşıyorum. Varsayalım ki Afrin’in kuzeyinde ve Fırat’ın doğusunda 30 kilometrelik bir güvenlik kuşağı ilan edildi. Bununla kalınmaz, ‘uçuşa yasak bölge’ ilan edilir. Böylece, Suriye ve Rusya hava kuvvetlerinin orada uçması engellenir. ABD teklif ettiğine göre, güvenlik kuşağını ABD, İngiltere, Fransa gibi koalisyon ülkeleri koruyacak. Uçaklar, yine Türkiye’deki üslerden kalkacak. Bu da, Kuzey Irak’ta ‘Çekiç Güç’ harekatında olduğu gibi, 30 kilometrelik şeritte PKK-PYD terör örgütünün daha da palazlanmasına ve orada adım adım bir devletçik oluşturmasına neden olacak. Türkiye, ‘Çekiç Güç’ten’ aldığı dersle bu tuzağa düşmeyecektir, düşmemelidir. Tarih, ulusların tarlasıdır ne ekerseniz onu biçerseniz. Cevabımız şu olmalı: Bir, Fırat’ın doğusu ve Menbiç’te bulunan 60 bin kişilik PKK-PYD terör örgütünü dağıtın. İki, IŞİD yeteri kadar zayıflatıldı, Suriye’den çekilin. Üç, PYD’yi terör örgütü listesine dahil edin, silah, eğitim ve danışmanlık desteği vermeyi kesin.

    Amuran: Bazı bölgelerde YPG’nin IŞİD militanlarıyla anlaştığı kendileriyle birlikte mücadeleye ikna ettikleri iddia ediliyor, doğru olabilir mi?

    Babüroğlu: PYD-PKK terör örgütü, operasyon yürüten Türkiye’ye karşı koyabilmek ve TSK’ya zarar verebilmek için her türlü girişimde bulunabilir. Türkiye’ye terörist eylemler yaptırmak için IŞİD’i serbest bırakır, diğer terör örgütleriyle anlaşabilir. Rakka’dan IŞİD teröristlerini serbest bırakan ve onların başka bir bölgeye gitmelerine izin veren ABD ve PYD-PKK’aydı. PYD’nin IŞİD’in militanlarını hapishaneden serbest bırakması sürpriz değil.

    Amuran: Ortadoğu’da kaosu yaratan aktörlerin, Zeytin dalı adı verilen harekata bakışı da önemli. Açıklamalar “hassasiyetinizi biliyoruz veya gelişmeleri endişeyle izliyoruz” çizgisinde. Denildiği gibi ABD’nin Kürt militanlarını sattığı düşünülebilir mi?

    Babüroğlu: Zeytin Dalı operasyonu konusunda Türkiye dünyaya şu mesajları verdi.

    – BM Sözleşmesinin 51. Maddesine vurgu yaptı,

    – Suriye’de kalıcı olmayacağını ve işgalci bir amaç gütmediğinin altını çizdi,

    – Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduğu belirtildi,

    – Sivillere zarar verilmeyeceği yüksek sesle dillendirildi.

    ABD ve bazı ülkeler, PYD-PKK’yı yıllardır desteklediklerinden onları saf dışı bırakmaz. Batı’nın bu tutumu sürpriz değil. 14 Ocak 1992 yılında biz bölgede görev yaparken, Cudi dağında sıkıştırılan PKK teröristlerine gıda yardımını, bölgede bulunan ABD helikopterleri yapıyordu. Yıllardır yardım ettikleri bir terör örgütünü bir günde gözden çıkarmazlar. Sadece bir manevra, zaman kazanma ve oyalama amaçlı. Dikkate alınacak, üzerinde durulacak bir konu değil.

    İSRAİL BİR KÜRT DEVLETİNİN KURULMASINI DESTEKLİYOR

    Amuran: Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesinde İsrail’in rolü yadsınamaz. IŞİD’le  İsrail arasında hiçbir sorun çıkmadı. İsrail uluslararası arenada yok görünüyor. Türkiye’nin son harekatına nasıl bakıyor?

    Babüroğlu: ABD’nin Ortadoğu’daki hedeflerini söylemiştim. İsrail’in güvenliği, ABD’nin bu bölgede birinci önceliği. Irak ve Suriye’deki iç savaştan en fazla kazançlı çıkan ülke İsrail. İsrail çok mutlu. Irak bölündü, ordusu zayıflatıldı. Suriye bölündü, iç savaş devam ediyor. İsrail’e yönelen tehditler neredeyse yok edildi. İsrail, IŞİD’i destekledi, IŞİD’in Suriye’de zayıflatılması benim ulusal çıkarlarıma aykırı dedi. İsrail’in Suudi Arabistan’la yaptığı Kürt devletinin kurulması anlaşması da var. İsrail, bir Kürt devletinin kurulmasını destekliyor.

    Amuran: Harekatın bir de sivil boyutu var. Diplomasi sonuna kadar zorlanmalı deniliyor. AB Ülkelerinin çoğundan iyimser yanıtlar aldık. Son zamanlarda terör yüzünden IŞİD’in yol açtığı travmaların etkisi mi var,  ne dersiniz?

    Babüroğlu​: Biraz önce Türkiye’nin operasyona ilişkin verdiği mesajları ve vurgu yaptığı konuları açıklamıştım. Doğru, IŞİD ve radikal unsurlar özellikle Batı ülkelerinde bir travmaya neden oldu. Ancak, Batı’nın operasyona karşı çıkmamasının ana nedenlerinden bir de ABD’nin başkan Trump yüzünden savruluş yaşamasıdır. ABD, Trump’la birlikte sözü dikkate alınmayan bir ülke durumuna geldi. En yakın müttefiki İngiltere’yi bile kendinden uzaklaştırdı. AB ülkelerinin operasyona yönelik iyimser tutumları, operasyon süresi uzadıkça değişecek ve olumsuz bir renge dönecektir.

    Amuran: Bu süreçte Türkiye’nin doğrudan doğruya Esat’la temas kurması gerekmez mi? Çünkü Esat rejimi bugün Birleşmiş Milletlerde Suriye’nin meşru hükümeti kabul ediliyor. Temas kurulduğunda ne gibi kolaylıklar sağlanabilir?

    Babüroğlu​: Fırat Kalkanı Operasyonu, 24 Ağustos 2017’de başlatılmış ve 198 gün sürmüştü. Fırat Kalkanı operasyonuyla Suriye’nin kuzeyindeki Cerablus, Çobanbey ve El Bab bölgelerinden IŞİD/DEAŞ terör örgütü temizlendi. 5 bin kilometrekarelik  alan hedeflendi. Fakat siyasi nedenlerle, El Bab’ın ilerisine geçilememesi sonucu 2 bin 15 kilometrelik alan kontrol altına alındı.

    “Zeytin Dalı” Operasyonu, 20 Ocak 2018 günü saat 17.00’de hava harekatıyla başladı. Başbakan Yıldırım, hedefin Türkiye sınırının 30 kilometre güneyinden geçen bir hat olduğunu açıkladı. İlk aşamada, Afrin’le Türkiye sınırı arasında (Kilis-Hatay sınırı- İdlib sınırına kadar), 130 kilometre uzunlukta, 20-30 kilometre derinlikte güvenli bir şerit oluşturulacağı Başbakan tarafından açıklandı. Fırat Kalkanı operasyonu sonucu kontrol edilen alan, Zeytin Dalı operasyonuyla temizlenen bölgeyle birleştirilmiş olacak. Böylece, terör koridorunun Doğu Akdeniz’e ulaşmasının önündeki engel daha da büyümüş olacak.

    Başbakan toplam 10 bin kilometrekarelik bir alanın kontrol altına alınarak Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) teslim edileceğini belirtti. 10 bin kilometrekarelik alan, Afrin, El Bab ve Menbiç demek. Sırada Menbiç var…

    Afrin operasyonu, Rusya ile koordine edilerek yapıldı. Başbakan, Suriye’yle alt düzeyde görüşme yapıldığını açıkladı. Operasyonun Rusya, İran ve alt düzeyde de olsa Suriye’yle koordine edildiği anlaşılıyor. Türkiye’nin operasyon bilgisini Suriye’ye yazılı olarak bildirmesi de kayda değer olumlu bir gelişme.

    Türkiye’nin birinci siyasi hedefi (amacı), Suriye’de bulunan PYD/PKK terör örgütü tehdidini yok etmek. İkincisi, Doğu Akdeniz’e uzanacak terör koridorunu önlemek; üçüncüsü, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamaktır. Afrin, belirlenen siyasi amaçları tam olarak gerçekleştirebilir mi? Fırat Kalkanı harekatında olduğu gibi PKK koridorunu kesmekle birlikte, Afrin taktik bir hedeftir. Bu açıdan, siyasi amaçları tam olarak karşılayamaz.

    Türkiye için BEKA tehdidini ortadan kaldıracak en kestirme yol, Suriye rejimiyle/Esad’la işbirliği ve ittifaktan geçer.

    TÜRKİYE İÇİN BEKA TEHDİDİNİ ORTADAN KALDIRACAK EN KESTİRME YOL ESAD’LA İŞBİRLİĞİ VE İTTİFAKTAN GEÇER

    Amuran: Sırada Menbiç var,değil mi?

    Babüroğlu​: Evet ama  Menbiç’in kontrol edilmesi de siyasi hedefleri tam olarak gerçekleştiremeyecektir. Fırat’ın doğusunda 550-600 kilometre uzunluğundaki sınır hattında, Suriye coğrafyasının yüzde 30’unu ABD desteğiyle işgal eden PYD/PKK etkisiz duruma getirilmediği sürece, Türkiye’ye olan asıl tehdit devam edecektir. Harekatın ağırlık merkezi, Fırat’ın doğusundaki PYD/PKK’nın yerleştirildiği bölgedir. Kesin sonucun alınacağı yer de bu bölgedir.

    Menbiç ve Fırat’ın doğusunda, Suriye’de kalıcı olduğunu söyleyen bir ABD var. Menbiç’e ve Fırat’ın doğusuna yapılacak bir operasyonda, ABD ile karşı karşıya kalınabilir. ABD, bu operasyon için Türkiye’ye yeşil ışık yakmayacaktır.

    Türkiye, BEKA tehdidinin ortadan kaldırmak zorundadır. Fırat’ın doğusuna el atılmadığı sürece bu tehdit yok olmayacaktır. Türkiye için BEKA tehdidini ortadan kaldıracak en kestirme yol, Suriye rejimiyle/Esad’la işbirliği ve ittifaktan geçer. İttifak ve işbirliğiyle Suriye’deki PKK, çok daha az maliyetle, daha kısa sürede etkisiz duruma getirilir; ABD’nin planı bozulur. Türkiye ve Suriye, ittifak sonucu PYD-PKK terör örgütüyle birlikte mücadele ederek tehdidi yok edebilirler.

    BEKA sorununu yok etmek için Afrin’de operasyona devam eden Türkiye, Rusya-İran-Irak ittifakını sürdürmeli; fakat Suriye’yle doğrudan işbirliğine gecikmeden yönelmelidir.

    Özetle, Türkiye Fırat’ın doğusundaki PYD-PKK’yı etkisiz durma getirmeli, Süleyman Şah Türbesi’ni eski yerine konuşlandırmalı, Menbiç ve Fırat’ın doğusunda ABD’nin operasyona yeşil ışık yakmaması durumunda Türkiye’deki ABD tesis ve üsleri kapatılmalıdır. Fakat, bu adımlar atılmadan Suriye rejimiyle işbirliği ve ittifak büyük önem taşır.

    Amuran: Dışişleri Bakanı “Soçi’deki Suriye Ulusal Diyalog Kongresi toplantısında YPG’nin masada olmayacağını ve farklı Kürt grupların temsil edileceğini” söylemişti. Rusya’nın YPG/PKK’ya mesafe koyduğu yorumu yapılabilir mi? Uluslararası toplantılar (Cenevre Soçi gibi)  işimizi kolaylaştıracak noktada mı gelişiyor?

    Babüroğlu: PKK terör örgütü, Rusya’nın terör örgütleri listesinde yer almıyor. PYD’de de Rusya’ya göre terör örgütü değil. Moskova’da ofisleri var. Rusya, PYD-PKK kartını ABD’ye kaptırmak istemez. Ancak, SOÇİ zirvesinde oyun kurucu olduğundan, Türkiye’nin itirazlarına da hayır diyemiyor.

    SOÇİ zirvesi önemlidir. Bu zirvede Türkiye’nin, Suriye’deki varlığından da kaynaklanan bir ağırlığı var. Dolayısıyla, karar alma sürecinde Türkiye’nin ağırlığı söz konusu. Şu anda, PYD terör örgütünün zirveye katılmasını engelleyebiliyor.

    Ben özellikle altını çizerek söylüyorum. Türkiye, stratejik bir adım atarak, Suriye rejimini masaya davet etsin. O zaman hem Suriye’de hem de masada ağırlığımız daha da artacaktır. Bu adım, Türkiye açısından olumlu yönde stratejik sonuçlar oluşturacaktır.

    Amuran: Afrin El Bab gibi değildir. El Bab’da uluslararası uzlaşma vardı.” deniliyor. İki harekatın riskler açısından bir değerlendirmesini yapar mısınız? Afrin terörün hızını keser mi ne dersiniz?

    Babüroğlu: TSK, El Bab harekatında deneyim kazandı, dersler çıkardı. El Bab’ta IŞİD’e karşı operasyon vardı. IŞİD, tüm dünyanın düşman ilan ettiği bir terör örgütü. Bu nedenle, El Bab operasyonunda, Türkiye’ye karşı bir tepki oluşmadı. Afrin’de bu kez PYD-PKK var. PYD, IŞİD’e karşı mücadele ettiği gerekçesiyle özellikle Batı tarafından meşrulaştırılmış bir terör örgütü. Bu açıdan, El Bab’a göre Afrin operasyonuna yönelik olumsuz tepkiler beklenmelidir.

    Ayrıca, Afrin’de en az beş yıldan beri hazırlık yapan, beton korugan, beton hendekler ve mevziler inşa eden bir PYD var. Arazi de El Bab’a göre daha engebeli.

    Afrin operasyonunda püskürtülen YPG/PKK terör unsurları, TSK’yı yerleşim birimlerine çekerek daha fazla zayiat verdirmek isteyecektir. Sivilleri kalkan şeklinde kullanarak, sivil halka zarar verildi algısını yaymak için her türlü girişimde bulunacaktır. ABD, Türkiye’yi yalnızlaştırmak, olası bir Menbiç operasyonunda Türkiye’nin  önünü kesmek için “sivillere zarar verildi algısı”nı dünya kamuoyuna taşımaktan geri kalmayacaktır.

    NATO üyesi ABD’yle Türkiye arasındaki kırılganlığın artacağı ve Türkiye’deki ABD üs/tesislerinin tartışılacağı bir döneme giriyoruz. Bunun NATO’ya yansımaları, Türkiye NATO arasındaki ilişkilerin sertleşeceği bir dönemi de yaşayacağız. Fakat en önemlisi, Rusya ile ABD arasındaki güç mücadelesinin boyutlarını da göreceğiz.

    Amuran: Ülkemizde de duyarlı olmamız gereken konular var. Ne ırk ayrımcılığına izin verelim ne de ve mezhep ayrımcılığına. Bu hassas dönemde halkımıza, yönetenlere siyasete düşen sorumluluk ne olmalı?

    Babüroğlu: Türkiye, dört stratejik sorunla karşı karşıya.

    – BEKA (varoluşsal) sorunu. Coğrafi bütünlüğün korunması sorunu. Çevre ülkelerdeki gelişme ve PYD/PKK’nın geldiği durumun sonucu.

    – Terör sorunu. Eskiden, PKK bölücü terör örgütü vardı. Şimdi, PKK, PYD, IŞİD, El Nusra (El Kaide) ve FETÖ’yle mücadele etmek durumunda olan bir Türkiye var.

    3- Kutuplaşma sorunu. Dış cephede başarılı olmanız için İç cephenizin güçlü olması gerek. Türkiye’de insanlar kutuplaşmış durumda. Bu denli aşırı kutuplaşma, tehditlere karşı koyarken ve sorunları çözerken Türkiye’yi olumsuz etkiler.

    – Liyakat sorunu. FETÖ’nün hain darbe girişimi sonucunda Türkiye’de liyakat sisteminin ağır yara aldığı görüldü. Kumpas davalarla tasfiye edilen başta TSK personelinin ve diğer kurumlardaki insan gücünün boşluğu doldurulamadı. Liyakat sisteminin zedelenmesi, doğru kararların ve uygun adımların atılmasını engeller. Dış ve iç politikada atılan yanlış adımlar, gelecekte giderilmesi mümkün olmayan sonuçlara neden olur.

    Atatürk: “Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün milletin oluşturduğu cephedir. Dış cephe, ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe mağlûp olabilir; fakat hiçbir zaman bir memleketi yok edemez. Memleketi temelinden yıkan iç cephenin çökmesidir” der. Dünya savaş tarihinin en büyük strateji ustasının hükmüdür bu söz…Siyasi iktidar, Türkiye’de kutuplaşmayı yok edici önlemleri almalı ve kucaklama politikasına ağırlık vermelidir.

    Amuran: Daha etkili bir Kamu Diplomasisi’ne ihtiyaç var, değil mi? 

    Babüroğlu: Terör örgütü sosyal medyada paylaştığı fotoğraflarla, ABD danışmanlığında bir algı operasyonu yürütüyor. PKK-PYD terör örgütü, sivilleri, çocukları kalkan yaparak, TSK’nın sivil halka zarar verdiği imajını oluşturmaya çalışıyor. TSK, operasyonun başlangıcından beri sivillere zarar vermemek için her türlü önlemin alındığını her safhada hep dile getiriyor. ABD danışmanlığı ile yürütülen bu algı operasyonu sürecektir. Türkiye Cumhuriyeti devleti kamu diplomasisiyle bu algı yönetimini bozmalıdır. Fotoğraflarla, videolarla kamuoyu aydınlatılmalıdır. Operasyon, düzenli medya brifingleriyle desteklenmelidir. İkincisi Afrin’den, Tel Abyad’dan ve diğer bölgelerden PKK’dan kaçıp Türkiye’ye göç eden Kürt sığınmacılar var. Yaklaşık 350 bin Kürt vatandaşı Türkiye’de sığınmacı. Peki acaba, Tel Abyad, Afrin ve diğer kentlerin sınır hattında, Kürt sığınmacıları, ¨evlerimize dönmek istiyoruz, PYD evimizi aldı, toprağımızı işgal etti¨ sloganlarıyla gösteri yapsa dünya kamuoyunun dikkatini çekmez mi? Bölgeyi işgal eden, demografik yapıyı değiştiren PKK-PYD terör örgütünden zarar gören sığınmacılar var. Türkiye’nin bu tür eylemleri organize edecek kamu diplomasisine özellikle bu dönemde ihtiyacı var.

    Amuran: Harekatı ve sonuçlarını ayrıntılarıyla değerlendirdiniz. Çok teşekkürler.

    Babüroğlu: Ben teşekkür ederim.

    Nurzen Amuran

  • Zeytindalı Harekatı Siyasi bir partinin değil, Halkın harekatı

    Zeytindalı Harekatı Siyasi bir partinin değil, Halkın harekatı

    Yorum|MetinTapmaz Ülkemizde birçok platformlarda şuanda Zeytindalı harekatına destek verenler ve vermeyenler ikileminde kutuplaşmış durumda… - daf76eda 8d4a 4265 a49c 4a828f22614c 1

    Yorum|MetinTapmaz Ülkemizde birçok platformlarda şuanda Zeytindalı harekatına destek verenler ve vermeyenler ikileminde kutuplaşmış durumda…

    Tabi benim fikrimi sorarsanız, ben bu harekatı geç kalınmış bir harekat ve planlanması gereken bir harekat diye düşünüyor, sonuna kadar ordumuzun bu mücadelesine destek veriyorum. Fakat medya kuruluşları bu harekatı, tamamiyle siyasi iktidar ve Erdoğan tarafından yapılmış en önemli bir atılımmış gibi anlatıyorlar. Eğer Zeytindalı harekatı, OHAL olmasaydı da; Referanduma gidilerek halka sorulsa idi; eminim halkın da %90’ı bu harekatın yapılması gerektiğini savunacaktı. Ülkemizdeki neredeyse tüm siyasi partiler bu harekata destek veriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan hala siyasi partilere ortam gerecek açıklamalar yapıyor. Birlik olunması gereken yerde zafer kazanılması kesin olan bir harekat ta zafer sahipleniliyor. Biz yaptık. Biz girdik. Biz vurduk gibi…

    Tüm Dünya’nın yakından takip ettiği bu operasyon kalleş YPG terör örgütünü korkutmuş olsa da Türkiye’nin bu operasyonda yalnız yürüyeceğini herkes iyi biliyor. Alman haber basınında dün yer alan bir haberde ‘’ Alman silahları, Alman silahlarına karşı savaşıyor.’’  cümlesi geçmişti. Daha Önce Almanya, Amerika, Rusya ve birçok Avrupa ülkesinin desteğini alan bu örgüt şimdi kıyıma uğrayınca yardım çığırtganlıkları yapıyor. PYD nin eski lideri Salih Müslim, Bizim komutamızda Türkiye’ye ne roket nede taciz ateşi açıldı. Diye açıklama yaptı. Yine Anha’ya konuşan PYD’nin eski eş başkanı Salih Müslim, olası ‘Afrin operasyonu’na uluslararası güçlerin göz yummayacağını söyledi. Fakat burada en önemli nüans Türkiye’nin,  Suriye’li mültecilerin geri dönüşü için güvenli bölge oluşturuncaya kadar harekatın devam edeceği açıklaması. Bu gerçekten çok önemli bir açıklama ve tüm dünyanın buna ses çıkarmaması gereken bir açıklama.

    Zamanında yapılan yanlışların bir daha yaşanmayacağını ümid ederek, Türkiye’nin bu harekatı alnının akıyla bitireceği kanaatindeyim. Aslında bu bir savaş değil. Zira bir toprak bütünlüğü koruması da değil. Bence halkın iradesi ile terör örgütlerine dur politikasıdır. Elbette bu harekatı yönetenler olacak fakat bu harekatı bir siyasi ideolojiye asla bağlamamak gerekir.

    Peki bunu nerden anlıyoruz?

    Recep Tayyip Erdoğan’ın sürekli destek veren  partilere kürsüden,  birliği,kararlılığı bozucu sözler söylemesinden anlıyoruz. Bu sefer bir CHP’li veya İYİ partili vatandaş bu harekatı sırf bu söylemler yüzünden ters açıdan okuyor ve destek vermiyor. Bilal Erdoğan’ın Komuta Harekat Merkezinde  oturmasından anlıyoruz. Afrin’de olanca gücüyle çatışan, savaşan uzman çavuşların ordu evine bile giremediği, bırakın ordu evini harekat komuta merkezine giremediği yerde maalesef bu görüntüler bu mücadeleyi şaşkınlıkla izlemeye yer bırakıyor. Birlik olup desteklenmesi gereken Zeytindalı harekatını emin olun bu görüntüler ve bu demeçler yüzünden desteklemek istemeyen vatandaşlarımız var ve buna da ülkemiz basını alet oluyor. Bu harekatı gencinden, yaşlısına hepimiz birlik ve dirlik içerisinde sükunetle takip ediyor ve destekliyoruz. Benim bu desteğe inancım tam çünkü bu harekat halkın harekatı, bugün bırakın Afrin’i Amerika’ya karşı bile canla başla savaşacak halkın, Türk halklarının, Azerbaycan’ın, Özbekistan’ın, Türkmenistan’ın tüm Türki illerin harekatı çünkü biz Türk’üz ve bu vatan bizim.

    Operasyonda şehit olan askerlerimize, sivillerimize Allah’tan rahmet, Ailelerine başsağlığı, yaralılarımıza geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.

    Ne Mutlu Türküm Diyene!

  • Yapılması gereken yapılırken…

    Yapılması gereken yapılırken…

    NECDET BULUZ

    Türkiye’nin “PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ’a mensup teröristleri etkisiz hale getirmek ve dost ve kardeş bölge halkını bunların baskı ve zulmünden kurtarmak üzere” başlattığı Zeytin Dalı Harekâtını destekliyor ve “Yapılması gereken yapılıyor” diyoruz.
    Suriye’de terör örgütü PYD/PKK’nın işgalindeki Afrin bölgesine TSK “Zeytin Dalı Operasyonu” başlattı. Herkes ABD ve Rusya’nın ne tepki vereceğini merak ediyor.. Rusya gelinen noktadan dolayı ABD’yi suçlarken, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’nun Amerikan askerleri ile çatıştığı haberleri geliyor.

    Terör örgütü YPG tarafından yapılan açıklamada Afrin harekâtından Rusya’nın da sorumlu olduğu öne sürülerek, “Rusya’nın Türkiye’nin suç ortağı olduğunu vurguluyoruz” açıklamaları geliyor.
    Rusya Federasyon Konseyi Uluslararası İlişkiler Komitesi Başkanı Konstantin Kosaçev, Türkiye’nin Suriye’ye askeri operasyon başlatmasının ABD’nin faaliyetlerinden kaynaklı olduğunu belirtti.

    Facebook hesabından konuyla ilgili açıklama yapan Kosaçev, ”Çok yönlü ve son derece zor olan bu çatışmanın yeni kayıplara yol açmasının yanı sıra bu gelişmeler Türkiye’nin de garantörü olan ve zaten zor geçen barış sürecini baltalayabilir” dedi.
    Ankara’nın Kürtlerle uzun zamandır devam eden anlaşmazlıklarının olduğunu dile getiren Kosaçev, askeri operasyonun Washington’un kışkırtıcı faaliyetlerinden kaynaklandığını savundu.
    Kosaçev şu şekilde devam etti: ”Suriye’de defalarca olduğu gibi bu ülkede çeşitli gruplar vasıtasıyla dış aktörler faaliyet gösteriyorlar, bu da ulusal barış sürecini olumsuz etkiliyor. Rusya bu konuda ihtiyatlı davranmalı ve Suriye’nin resmi yönetiminin yaklaşımına göre hareket etmelidir.”

    Suriye kökenli olan ve bir süre Washington’daki Carnegie kurumunda çalışmış bir uzman, Sami Moubayed, Gulf News’de yayımlanan “Kürtler ile savaş Erdoğan’ın düşmanlarına yarayacaktır” başlıklı yazısında şu yorumu yaptı:
    ‘‘Kürtler ile Rusya ve İran tarafından gizlice kışkırtılan açık savaş, sonunda onu (Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kast ediliyor) zayıflatabilir veya en azından önümüzdeki yıllar boyunca meşgul edebilir. En sonunda, İran ve Rusya onun hemen ortadan kalkması şansının düşük olduğunu ve uzun vadede Kürtleri ezme başarısı gösterebileceğini anlayabilir de. Süreç içerisinde Trump ile ilişkisi yok olduğu gibi NATO üyeliği de muhtemelen olumsuz etkilenecektir. Kürtler ile bitmez tükenmez savaş sadece Erdoğan’ın sayıları çok olan ve hepsi de onun sonunu görmek için bekleşen düşmanlarına yarayacaktır.’’
    Bu noktada yapılan bu açıklamalar ve yazılar, Afrin’de başlatılan operasyonların Türkiye’deki Kürtleri de etkileyebileceği ve bunları Erdoğan’a düşmanlık noktasına getirebileceğine dikkat çekilmiş olunuyor.
    Gazeteci Fehmi Koru da konu ile ilgili olarak yazdığı yazıda “Amerika Türkiye ile savaşır mı?” sorusuna yanıt arıyor. Koru’nun görüşlerinden bir kısmını sizlerle paylaşmak istedik:
    “ABD’nin böyle bir çatışmacı tavrı benimseyebileceğini kimseler düşünmüyor. Sonuçta iki ülke arasındaki ‘ittifak’ ilişkisi son zamanlarda zayıflamış görünse bile, Türkiye ABD için kolay vazgeçilebilecek bir ülke değil.

    Yine de Washington’da Türkiye’ye ciddi bir ders verme yanlısı güçlü bir lobi var ve onlar şimdikine benzer ortamlarda başlarını çıkartabilirler.
    En muhtemel ve Ankara’nın da Afrin harekatını başlatmakla değer verdiğini belli ettiği senaryo, ABD’nin PYD/YPG ile flörtünü Türkiye’nin Afrin harekatıyla birlikte sona erdireceği beklentisidir. Kürtler bir kez daha ABD tarafından kendi hallerine bırakılabilir.
    Şah döneminde, İran’ın, Saddam’ın Irakı’na karşı isyana kışkırttığı ve ABD ile İsrail’den temin ettiği silahlarla desteklediği Molla Mustafa Barzani’nin sonunda yaşadığı hayal kırıklığının bir benzeri bir daha yaşanabilir.
    Molla Mustafa Barzani’nin devletleşerek Irak’tan ayrılma hayali, Şah ile Saddam’ın Cezayir’de anlaşmasıyla (1975) suya düşüvermiş, Amerika desteklediği isyanın sona ermesini seyretmekle yetinmişti.”

    Afrin operasyonu beklenen operasyondu ve yapılması gerekiyordu. Türkiye’nin bekası ve bölünmez bütünlüğü açısından sonuç ne olursa olsun bu operasyon aynı zamanda TSK’nın varlığını,ayakta kalabilecek güçte olduğunu ve milletçe ülkemizin ve ordumuzun arkasında tek yumruk olabileceğimizi de göstermesi açısından önemlidir.
    Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerekse Başbakan Yıldırım “Sırada Menbiç var” açıklamasında bulundu. Afrin operasyonunun tamamlanmasından sonra Menbiç’teki terör örgütlerine karşı da aynı kararlılıkta mücadelenin mutlak biçimde yapılmasının doğru atılmış bir adım olacağını düşünüyoruz.
    necdetbuluz@gmail.com
    www.facebook.com/necdet.buluz