Etiket: Yurdagül Atun

  • Kıbrıs birleşirse Türklerin hakkı ne olacak?

    Kıbrıs birleşirse Türklerin hakkı ne olacak?

    Aramızda belli bir kesim, KKTC’nin lağvedilerek 4 Mart 1964 günü BM’de, ABD, Rusya ve AET’nin desteği ile Rumların gaspettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’ne katılmak için her türlü çalışmayı yapıyor. Hedefleri sözümona “Euro maaş almak, özgürlüğümüzü ve egemenliğimizi önce Rumlara sonra da AB’nin kontrolü altına vermek, AB içinde azınlık olarak, sözde mutlu bir şekilde yaşamak.”

    Bu hedeflerini halkımıza kabul ettirmek için de kurdukları dernekler vasıtası ile AB’den, faaliyetlerine katkı kisvesi altında paralar alıyorlar ve Rumlarla birleşilirse neleri kazanacağımızı allayıp pullayarak vatandaşlarımızın önüne koyuyorlar. Okullarımızda bazı öğretmenler minicik çocuklarımıza, milli mücadelemizi ve uğradığımız soykırımı anlatacaklarına, Rumlarla birleşirsek bir şeyler kazanacağımız hayalini anlatıyorlar ama asla özgürlüğümüzü ve egemenliğimizi kaybedeceğimizi, Rumların yönetimi altında aynen Batı Trakya’da olduğu gibi her haktan yoksun “azınlık” statüsünde yaşayacağımızı söylemiyorlar.

    Kendi kişisel yaşanmışlıklarım ve deneyimlerim bana Birleşik Kıbrıs’ta nelerin yaşanacağının ip uçlarını vermekte. Olması mümkün değil ama şayet olursa Rumların, neredeyse 2 asırdır dile getirdikleri “çoğunluk biziz, adayı yönetmek bizim hakkımızdır” görüşlerinin, acı bir şekilde hayata geçeceği kesin.

    Anlatacaklarım, benim yaşadıklarım. Yorum sizin;

    1970’li yılların başında Mağusa Limanındaki serbest bölgede, tahminen 20 kadar Gümrüksüz Mal satışı mağazası “Duty Free” vardı.  Bunların tamamına yakını Rumlara aitti. Tek bir dükkanı Türk işletiyordu. Tüm mağazalarda fiyat aynıydı zira toptan fiyatı 20 Şilin, perakende fiyatı 22 Şilin olan bir karton sigarayı, kâr marjı çok düşük olduğu için hiçbir mağazanın daha düşük fiyata satması mümkün değildi.

    Türk mağaza sahibi birden Türk gemilerin bile kendisine hiç gelmediğini fark etti. Şaşırdı. Biraz araştırınca Çikko Manastırı’nın, Rum mağaza sahiplerine aradaki farkı ödeyerek perakende fiyatını 20 Şiline düşürmeleri talimatını verdiğini öğrendi. Müşteri kaybı nedeni ile Türk soydaşımızın dükkanı battıktan ve meydan kendilerine kaldıktan sonra da sigara fiyatları 24 Şilin olmuş, Çikko manastırının sübvansiye ettiği 2 Şilinler manastıra geri ödenmişti. Türk’e ait bu mağazayı batırmak ve iflas ettirmek için bizzat Rum Ortodoks Kilisesinin merkezi olan Çikkos Manastırı’nın müdahale etmesi, Rumların Türklere ekonomik hayatta da ne denli gaddarca davrandıklarının göstergesiydi.

    ***

    Barış Harekatı öncesi Mağusa’da İnşaat mühendisi olarak çalışırken, Maraş’taki Ordu Evi’nin karşısındaki, günümüzde yurt olarak kullanılan 10 katlı binanın statik hesaplarını yapmış, inşaat süresince de kontrol mühendisliğini yürütmüştüm. İnşaatı üstlenmiş olan müteahhit Meşşios usta ve işçi sıkıntısı çektiğinde benden yardım isterdi. Ben de Mağusa’da yaşayan Türklerden usta ve işçileri işe aldırıp, iş gücü sıkıntısının azaltılmasına yardımcı olurdum. Zaman içinde inşaatta çalışan Türklerin sayısı belirgin şekilde artmış, işler de hız kazanmaya başlamıştı. Bir sabah inşaata, EOKA’nın Mağusa bölgesi sorumlusu geldi ve müteahhit Meşşios’a bütün Türkleri işten atması talimatını verdi. O gün tüm Türkler işten atıldı, bana da inşaatı kontrole gerek olmadığını ve inşaata gelmemem söylendi. Kovulmuştum…

    Aramızda belli bir kesim, KKTC’nin lağvedilerek 4 Mart 1964 günü BM’de, ABD, Rusya ve AET’nin desteği ile Rumların gaspettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’ne katılmak için her türlü çalışmayı yapıyor. Hedefleri sözümona “Euro maaş almak, özgürlüğümüzü ve egemenliğimizi önce Rumlara sonra da AB’nin kontrolü altına vermek, AB içinde azınlık olarak, sözde mutlu bir şekilde yaşamak.” - 01.03.22 Kibris birlesirse Turklerin hakki ne olacak

    ***

    Yaşadıklarım bitmiyor ki…

    1972 senesinde Mağusa (Rum) Belediyesi bayındırlık işlerinde görev yapmak üzere bir inşaat mühendisi veya Mimar münhali açınca, ben bütün koşullara uygun vasıfları taşıdığım için başvurumu yaptım. Kıbrıs Cumhuriyeti Mühendis ve Mimarlar Odasına kayıtlıydım, imza hakkım vardı, İngilizce ve Rumca biliyordum ve Mağusa’da ikamet ediyordum. Benden başka aranılan vasıflara uygun bir tek kişi daha vardı: Ünlü Lordos ailesinin oğlu Mimar Constantinos Lordos.

    Kıbrıs’ın en zengin ailelerinden birisinin oğlu olan Constantinos Lordos’un böylesi bir işe ihtiyacı olmadığı için, başvuru da yapmamıştı.

    Münhalin kapanış gününden sonraki ilk iş gününde, işe alındığımdan emin olarak yapacağım işin detayını ve koşulları Belediye Başkanı ile görüşmek için Belediye binasına gittim. Yaklaşık 4 buçuk saat (Türk olduğum için) kapıda bekletildikten sonra Başkan Bambos beni kabul etti. Ben aklımdaki soruları sorduktan sonra Belediye Başkanı ayağa kalktı, iki elini yana açarak bana doğru geldi ve “Griye (bay) Atun, sen tam aradığım adamsın. Tüm koşullara da uyuyorsun. Seninle çalışmak bizim için büyük bir mutluluk olacaktır. Bak, Glafkos Klerides ile Rauf R. Denktaş, Kıbrıs konusunu müzakere ediyorlar. Müzakereler anlaşmayla bitsin, hemen ertesi gün gel ve işine başla” diyerek beni kapının önüne koydu. Aradan tam 50 yıl geçti. Müzakereler halen daha devam etmekte. Eğer Rum olsaydım, aynı gün işe alınacaktım. Ama ahtım var, müzakerelerin anlaşmayla bittiği gün hayatta isem Bambos’un mezarına gidip “Bana söz verdiğin işime başlamak için ben geldin Griye Bambos” diyeceğim. 

    İşte “Birleşik Kıbrıs”ta bizi bekleyen gelecek, bu olayların benzerlerini yaşamak, her koşul ve yerde azınlık konumunda olmak…

    Bu yazım, Rumlarla ve AB ile Kıbrıs’ın birleşmesi hayalinin gerçekleşmesi için işbirliği yapan kişi, kuruluş ve Sivil Toplum Örgütlerine ithaf olsun…

    Prof. Dr. (İnş Müh), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

    Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi

    KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

  • Krize Rum formülü … Dr. Yurdagül ATUN

    Krize Rum formülü … Dr. Yurdagül ATUN

    Krize Rum formülü
    Dr. Yurdagül Atun
    Ekonomik kriz, üretime dayalı ekonomisi olmayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) Türkiye’den daha fazla etkileyince malum çevrelere gün doğdu.
    Kimi sosyal medya paylaşımlarında ekonomik krizden kurtulmanın tek çaresi olarak “çözüm ve AB’ye katılım” gösteriliyor.
    Sanki Rumlar çözüm istiyormuş, AB kucak açmış, Kıbrıs Türklerini bekliyormuş gibi!
    Hatta fırsatı ganimet bilen bazıları, “federal Kıbrıs da olmaz, tek Kıbrıs olmalı” demeye kadar vardırıyor işi. Çözümden anladıkları da, Kıbrıs adasının yönetiminin tamamıyla Rumlara teslim edilmesi.
    Tez konumdan ötürü Kıbrıs tarihini didik didik eden biri olarak şaşkınlıkla izliyorum bu aymazlığı.
    Geçmişe bakarak, Rumların asla ve kat’a Kıbrıs Türkleriyle ortak bir yönetimi kabul etmeyeceklerini, Türkiye’nin garantörlüğünün kalkmasını talep etmelerinin kökeninde, Kıbrıs adasının tek hakimi olmanın yattığını, AB’nin Türkleri sadece Rum yönetimine geçmeleri kaydıyla kabul edeceğini, federal bir yönetim olsa dahi Türklerin hep ikinci sınıf vatandaş olacağını, söz hakkının Rumlarda olacağını, Kıbrıs Türklerine azınlık haklarından fazla hakların verilmeyeceğini söyleyebiliyorum.
    Hatta daha da ileri gidip, Rumların Kıbrıs Türklerini kandırmak adına uzattıkları havuçları ve bu havuçların Kıbrıs Türk liderleri tarafından halka yutturulduğunu da söyleyebilirim belgelerle. Annan Planı döneminde, dönemin başbakanı olan Mehmet Ali Talat’ın yaptığı bir konuşmayı hatırlayalım; “Halkımızın ‘evet’ demesi, Güney Kıbrıs′ta ‘hayır’ oyu çıksa dahi, çözüm olmasa dahi Kıbrıs AB′ye Rum tarafının temsil ettiği şekilde girse dahi yine de Kıbrıs Türkü dünyayla bağlanacaktır. Diğer taraftan çıkacak karar ne olursa olsun Kıbrıs Türkü dünyayla bağını kuracaktır. Dünyanın, BM ve AB′nin isteklerini olumlu karşılayan Kıbrıs Türkü artık dünyada yalnız olmaktan kurtulacaktır. Halkımız verdiği evet oyunun hem de bundan sonraki dönemde dünyayla bütünleşmenin ve ekonomik gelişmenin tadına varabilecektir.”
    Sonucu biliyorsunuz; AB ve Rum lobisi tarafından adaya aktarılan kaynaklar ve basın kuruluşlarının “cennetten tapu” vaatleri semeresini verdi ve Kıbrıs’ta 24 Nisan 2004’te yapılan Annan Planı referandumuna Kıbrıslı Türkler 64.91 ile “evet”, Rumlar yüzde 75.83 “hayır” dedi.
    Peki sonra ne oldu? AB, kendi müktesabatına uymayan bir kararla, sorunlu ve bölünmüş bir ülkeyi hem de referandumun hemen ardından -1 Mayıs 2004’te- kabul ederken, Kıbrıs Türklerine verdiği hiçbir sözü tutmadı. Ne Talat’ın vaad ettiği gibi izolasyonlar kalktı, ne de dünya ile bütünleşti KKTC. Yani “herşeye evet” diyen cezalandırıldı, “hayır” diyen ödüllendirildi.
    Şimdi kalkmış birileri “ne isterlerse verelim de dünyayla bütünleşelim” diyor Rumların ne istediğini bilmezmiş gibi…
    **
    Dedim ya, Rumlar asla Kıbrıs Türklerini kendileriyle eşit görmüyor, görmeyecek. Biri geçmişten, biri günümüzden iki örnek;
    “Ethnos gazetesinin 25 Haziran 1959 tarihli sayısında ‘Artık Yeter’ başlıklı yazıda Rumların Türklerden üstün olduklarından bahsederek belediyeler meselesine temas etmekte ve bu konuda Türklerin görüşlerine şiddetle hücum etmektedir. Ethnos gazetesi bu yazısında Rumların Türklerden daha ehliyetli ve daha becerikli olduklarını ve üstünlük sebebinin yalancı idareden himaye görmeleri olmadığını, bu üstünlüğün yüksek kabiliyetlere ve tabiî faziletlere sahip bulunmalarının bir neticesi olduğunu iddia etmektedir. Rumlar karşısında Kıbrıs Türklerinin bir aşağılık duygusundan muzdarip bulunduklarını iddia eden Ethnos gazetesi, değer ve kuvvet bakımından Türklerle Rumlar arasında nisbetsizlik mevcut olduğundan dem vurmaktadır.”
    3 Temmuz 1959 tarihli Nacak gazetesinden bu yazıya “hakaretin bu derecesine artık tahammülümüz yok” başlıklı bir yazıyla kibarca cevap verilmiş. Şöyle deniyor yazıda: “Ethnos gazetesinin Zürih’te temeli atılan ortaklık, iyi niyet ve dostluk kaidelerine asla sığmayan koskoca bir milletin tarihî şerefi ile haysiyetini en kötü kelimelerle tahkire yeltenen bu biçimde bir yazımı hangi bayağı duygularla yayınlandığını bilmiyor, anlamıyor değiliz. Bu bayağı duygular, Kıbrıs’ı menfur emellerine set çekmemizden doğan hüsrandan, acı hayal kırıklığından ileri gelmektedir. Ethnos’un, Rumların Türklerden üstün oldukları şeklindeki gülünç ve meğalomania kokan iddiasını ele alalım. Bu iddia o kadar çürük-çarık havailere istinat ettiriliyor ki Hitler’in ‘Üstün Irk’ derecesinde kokmuş nazariyeden de köhne ve rezil olmuş nazariyesinden daha beter bir rüyadan ibarettir.”
    Bir örnek de günümüzden; Arkadaşımın annesi Güney Kıbrıs’ta bir hastanede yatmakta, kendisi de annesine refakat etmektedir. Annesiyle aynı odada kalan Rum kadının kızıyla arkadaş olup, hasbihal ederler. Rum kadının kızı adanın birleşmesine, Kıbrıslı Türklerle Rumların bir arada yaşamasına karşı olmadığını söyler ama şartını da belirtir: “Ben bir arada yaşayabilirim ama benim patronum asla bir Türk olamaz!”
    Diyeceğim o ki, Güney’deki ahbaplarınca -tamamen duygusal!- bazı enstrümanlarla domine edilen bir grubun ekonomik krizi bahane ederek Rum’u “sığınılacak liman” olarak göstermelerini doğal karşılayabiliyorum da, bir insanın yakın tarihinden dahi bihaber olmasını, asırlardır burada yaşamalarına rağmen, Kıbrıs gerçeğini bilmemelerini, Rum beyniyle düşünüp, Rum ağzıyla beyanat vermelerini hala anlayamıyorum.
    Bugün birilerinin, krizin arkasına saklanıp yüksek perdeden hakaretler yağdırdığı KKTC, içi boş bir oluşum değil, bu milletin dişiyle, tırnağıyla, canını ortaya koyarak hak ettiği bir yönetim. İyi yönetilip yönetilmediğimiz tartışılabilir ancak egemenliğimiz tartışmaya dahi açılamaz. Bizim kümeste beslenip komşunun kümesine yumurtlayanlara sözüm; Kriz bu, gelir geçer lakin egemenlik giderse bir daha gelmez.
    Dr. Yurdagül ATUN

  • YALVAÇ’TA 8 ASIRLIK GELENEK: PAZAR BEREKET DUASI … Dr. Yurdagül ATUN

    YALVAÇ’TA 8 ASIRLIK GELENEK: PAZAR BEREKET DUASI … Dr. Yurdagül ATUN

    Dr. Yurdagül Atun
    Kültür yaşatma mı dediniz? Onun bunun adet ve kültürünü alıp, ortaya çıkan çorbayı kültür diye yutturanlara ithaf olunur. Türksek Türk kültürü, Rumsak Rum kültürü… Gerisi etkileşim…


    YALVAÇ’TA 8 ASIRLIK GELENEK: PAZAR DUASI
    Isparta’nın Yalvaç İlçesi’nde Ahilik geleneği hala etkin bir yaşam tarzı olarak sürdürülürken, Pazartesi günleri kurulan pazarda, tüm tezgah ve işyerleri 8 asırdır hayır dualarıyla açılıyor. Yüzyıllardır geleneklerini yaşatmasının Citta Slow (Sakin Şehir) ünvanıyla taçlandırıldığı Yalvaç’ın bu güzel geleneğinin diğer il ve ilçelere örnek olmasını diliyoruz.
    Dr. Yurdagül ATUN

  • ABD’nin vize yasağı KKTC’yi kapsamadı … Yurdagül ATUN

    ABD’nin vize yasağı KKTC’yi kapsamadı … Yurdagül ATUN

    ABD’nin vize yasağı KKTC’yi kapsamadı
    Yurdagül ATUN
    Amerika Birleşik Devletleri Lefkoşa Büyükelçiliği Kuzey Ofisi KKTC’deki vize başvurularında hiçbir değişikliğe gidilmediğini açıkladı. Buna göre Kıbrıslı Türkler vizelerin durdurulması gerginliğinden etkilenmeyecek.
    Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) göçmen olmayan vize hizmetlerini askıya alması, iş dünyası yanında, eğitim, sağlık ve aile bağları nedeniyle ABD’ye gidecek olanları tedirgin etti. ABD Büyükelçiliği’nin Twitter hesabından yapılan açıklamada, ‘Türkiye’deki tüm ABD diplomatik misyonlarındaki göçmen olmayan vize hizmetleri askıya alınmıştır” denirken, gözler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne (KKTC) çevrildi.
    Amerika Birleşik Devletleri Lefkoşa Büyükelçiliği Kuzey Ofisi’nden alınan bilgiye göre, KKTC’den gerçekleştirilecek vize işlemlerinde hiçbir değişikliğe gidilmediği öğrenildi. Yurdagül Atun’a konuşan yetkili, prosedürde hiçbir değişiklik olmadığını, daha detaylı bilginin adresinden alınabileceğini ifade etti.
    ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nin resmi internet sitesinde vize yasağına ilişkin açıklamalara yer verilirken, Lefkoşa Büyükelçiliği’nin resmi internet sitesinde kısıtlamaya dair herhangi bir bilgiye yer verilmedi. Sitede, vize başvuruları için yapılan yönlendirmelerin yayınına devam edildi.
    Süreç nasıl gelişti?
    ABD, geçtiğimiz günlerde beklenmedik bir karara imza atmış, Türkiye’den yapılan vize başvurularını süresiz olarak durdurduğunu açıklamıştı. Ankara’dan da vize başvurularının durdurulmasına karşın mütekabiliyet ilkesi yürürlüğe sokularak jet misilleme gelmişti.
    ABD Büyükelçiliğinin Twitter hesabından yapılan açıklamada ‘son yaşanan olaylar ABD hükümetini Türkiye’nin ABD misyonunun tesisleri ve personelinin güvenliğine ilişkin verdiği güvenlik taahhütlerini yeniden değerlendirmek zorunda bırakmıştır. Gelen ziyaretçi sayısını en aza indirmek amacıyla Türkiye’de yer alan ABD diplomatik misyonlarındaki göçmen olmayan vize hizmetleri askıya alınmıştır’ ifadesi kullanılmış, Türkiye de ABD’nin büyük tepki toplayan kararına karşı Washington Büyükelçiliği aracılığıyla şu benzer açıklamayı yapmıştı: “Son zamanlarda yaşanan olaylar, Türk Hükümeti’ni, ABD Hükümeti’nin Türk misyonlarının tesislerinin ve personelinin güvenliğine ilişkin taahhütlerini yeniden değerlendirmek zorunda bırakmıştır. Söz konusu değerlendirme sürecinde, ABD’deki Büyükelçiliğimize ve Başkonsolosluklarımıza gelen ziyaretçi sayısını en aza indirgemek amacıyla, şu andan itibaren geçerli olmak üzere, ABD’deki tüm misyonlarımızdaki ABD vatandaşlarına yönelik vize işlemleri askıya alınmıştır. Söz konusu uygulama etiket vizenin yanı sıra e-vize ve sınırda bandrol vize uygulamalarını da kapsamaktadır.”
    Yurdagül ATUN

  • Bu yıl Avrupa yerine, Türkiyeli KKTC’ye, KKTC’li Türkiye’ye ….

    Bu yıl Avrupa yerine, Türkiyeli KKTC’ye, KKTC’li Türkiye’ye ….

    Erdoğan’ın sözleri evimizde eşimle konuştuklarımızın geniş kesimlere ulaşmışı. Türkiye’nin 2016 turizm istatistiklerine bakınca eşimle aynı şeyleri konuşmuş, aynı kararı almış olmamız tesadüf değil. Dövizin yükselmesiyle paramızın değerinin düşmesi ve turizmde yaşanan duraklama bizim de mecbur olmadıkça yurtdışına gitmeme kararı almamızın nedeni… - f397702373c12b98d247
    Yurdagül ATUN

    Türkiye Cumhuriyeti Recep Tayyip Erdoğan’ın yurt dışındaki vatandaşlara turizm çağrısı çok önemli.
    “Yurt dışındaki vatandaşlarımızdan sadece kendileri gelmekle kalmayıp, yaşadıkları ülkelerdeki komşularını, dostlarını, arkadaşlarını da ülkemize davet etmelerini istiyorum” diyor Erdoğan. Hatta adını da koymuş: “Komşunu Al Gel Kampanyası.”

    Dış güçlerin Türkiye’yi “güvensiz” ülke konumuna getirip, dışarıdakilere, -terör olaylarının medyada yansıtılış şekliyle- Türkiye deyince Suriye, Irak, Mısır gibi ülkeler tahayyül edilmesini hedefleyen hıyanet planlarına ayak direyen Türk milletine yol haritalarını da sunuyor Cumhurbaşkanı Erdoğan.
    Aklın yolu bir, yapılması gereken de tam da bu…

    Erdoğan’ın sözleri evimizde eşimle konuştuklarımızın geniş kesimlere ulaşmışı. Türkiye’nin 2016 turizm istatistiklerine bakınca eşimle aynı şeyleri konuşmuş, aynı kararı almış olmamız tesadüf değil. Dövizin yükselmesiyle paramızın değerinin düşmesi ve turizmde yaşanan duraklama bizim de mecbur olmadıkça yurtdışına gitmeme kararı almamızın nedeni…

    Kararlıyız; Seminer, konferans gibi mecburiyetler olmazsa Avrupa ülkelerine gitmeyeceğiz. Bunun yerine Türkiye’de görmediğimiz yerleri görmeyi planlıyoruz. Türkiye vatandaşlarının da tatil planlarını kendi ülkeleri ve aynı para birimini kullandıkları, aynı dili konuştukları KKTC’den yana kullanmalarını tavsiye ediyoruz.

    KKTC’ye gelin… Yerimiz çok, komşunuzu da getirin. Molehiyamız, magarina bullimiz, bullezimiz, humusumuz, fırın kebabımız, hellimimiz, Kıbrıs köftemiz sizi bekliyor. Biz de buradan komşularımızı alıp Türkiye’ye geliyoruz. Gaziantepli baklavamızı hazırlasın, Ispartalı gül reçellerimizi, su böreğimizi hazırlasın, Karadenizli kara lahana dolmamızı hazırlasın, Konyalı etli ekmeğimizi hazırlasın, Adanalı kebabımızı hazırlasın, Eğirdirli kızarttığı balıkları göl kenarındaki masamıza getirsin, Egeli çiçek dolmamızla birlikte balığımızı sunsun binbir mezeyle. Karslı kaşarımızı, Vanlı kahvaltımızı hazır etsin bize… Aynı anda dört mevsimi yaşayan Anavatanın her bir insanı, Türk misafirperverliğini göstersin cümle aleme.

    ***

    “Övünmek gibi olmasın ama Türküm”
    Türkiye çok zor bir dönemden geçiyor. Belki de tarihinin en zor dönemlerinden biri… Düşmanda plan çok. Binbir entrika ve enstrümanla karşımıza dikiliyor, bir ülkeyi zora sokacak ne kadar hamle varsa hepsini yapıyorlar.

    Terörü tırmandırıyor, ekonomik yaptırımla uyguluyor hainler. Tüm bu hamleler, Türkiye’ye diz çöktürmek, bir korku atmosferi oluşturup, halkı canından bezdirecek noktaya getirmek, Türkiye’yi, Arap Baharı adı altında karıştırdıkları Ortadoğu ülkelerine benzetmek ve bölme planlarına meşruiyet temin etmek için…

    Hesap edemedikleri; Türk milletinin her şarta uyum sağlama, kenetlenme kabiliyeti.
    O yüzden bu milletin belini ekonomik kriz bükemiyor.

    Etkileniyor, sendeliyor elbet ancak ayağını yorganına göre uzatmayı biliyor Türk halkı.
    Son dönem o kadar çok kullanılıyor ki klişe oldu ama ben yine de kullanacağım: Şimdi siyasi farklılıkları bir yana bırakarak kenetlenme zamanı.

    Aynı gemide gittiğimiz Hükümete kızıp, geminin altını delmek pek akıl işi olmadığından, genlerimizde bulunan her sıkıntıdan güçlenerek kalkma kabiliyetinden ötürü bunu da atlatacağız Allahın izniyle. Hem ben size daha İngiltere’deki bakımevlerinde hergün iki bakıma muhtaç yaşlının bakımsızlıktan öldüğünü, bir Afrika ülkesinde tedavi gören 97 akıl hastasının hayatını kaybettiğini anlatmadım. (İngiliz The Sun gazetesi, 2015 yılında hastanelerdeki 297 kişinin açlıktan ve 429’unun da susuzluktan öldüğünü öne sürerken, bakımevlerinde açlıktan ölenlerin sayısının 54, susuzluktan ölenlerin sayısının da 76 olduğunu kaydetmişti.) Bir dahaki sefere ben bunları yazacağım, siz de eminim “övünmek gibi olmasın ama Türküm” diyeceksiniz.
    Yurdagül ATUN

  • Bu fotoğraflar CTP’nin gözüne sokulacak … Yurdagül ATUN

    Bu fotoğraflar CTP’nin gözüne sokulacak … Yurdagül ATUN

    Muhaceret affını mahkemeye taşıyarak, yargıya da vebal yükleyen Cumhuriyetçi Türk Partisi, (CTP) hükümetin yaptığını itibarsızlaştırma adına kendi adına kolay silinmeyecek bir leke sürdü.
    Türkiye’den muhaceret affı için gelen vatandaşların cezalı nezarete alınmaları ve orada içinde bulundukları şartları ortaya koyan fotoğraf ve video KKTC’nin yüzkarası olarak kayıtlara geçmiş durumda. Ağustos ayında yürürlüğe giren ancak geçen hafta, CTP’nin müdahalesiyle alınan ara emri sonucu durdurulan “af” onlarca insanın bir anda mülteci konumuna geçmelerine neden oldu.
    CTP bu konuda kendini haklı görüyor. Ortaya sürdüğü argüman da “acelesi neydi!”
    Oysa iş dünyası, aileler, KKTC’yi yurt bilmiş kişiler yana yana bu affı bekliyordu.
    Tabi ekonomik faydası da caba.
    İşverenler defalarca bundan duydukları memnuniyeti dile getirdi, aileler kavuştu, işverenin vurdumduymazlığından ötürü kaçağa düşen çalışanların haksızlıkları giderildi.
    Nedense birçoklarının memnuniyeti, muhalefet CTP’yi mutlu etmedi. Hükümetin kar hanesine yazılan bu uygulamada bir açık bulup yargıya taşımalıydı, nitekim yaptı.
    CTP’nin yeni sekreteri sevdiğim, saydığım bir hukukçu. Hatta iyi bir hukukçu. Yasaları iyi biliyor, boşlukları tanıyor. Kendi hükümet ettikleri dönemde de bu affın çıkarıldığını ve insanların “siz de yaptınız, siz yaparken iyiydi de bu hükümet yapınca mı kötü oldu” diyeceklerini bildiğinden “aciliyetini” mahkemeye taşıdı. “Bize danışılmadı” dedi, “Meclis açılsaydı” dedi. “Yasal olmayan bir şeye sessiz mi kalalım” dedi.
    Oysa kendi de çok iyi biliyordu ki bir hafta sonra Meclis açılacak ve yasal süre dolmadan af Meclis’ten geçirilecek.
    Nitekim CTP siyasi teamülleri bir kenara iterek hukuksal yaptırımla devleti tıkadı.
    Tıpkı Türkiye’de bir dönem tıkandığı gibi!
    Geçtiğimiz günlerde açıklama yapan Ulaştırma Bakanı Kemal Dürüst “Her hükümet döneminde aflar çıktı ancak biz bunları gerekli gördüğümüz için itiraz etmedik” demişti. (Ki böyle bir şeye itiraz etmek sağ partilerin fıtratına ters.)
    Neticede bir ülkede af çıkıyor, siz gidiyorsunuz ve sizi kapıdan içeri sokmuyorlar. Sebep: Ara emri!
    Şaka gibi. Devlet ciddiyetini, insan haklarını, kararları, hükümeti bu denli ayaklar altına alan, paçavra eden bir uygulama olamaz.
    Bana göre bu planlı bir uygulama. Belli ki, Ali’nin yaptığını Veli’nin bozduğu bu ülkenin devleti itibarsızlaştırılmak isteniyor.
    Tamam, hukukun evrensel ilkeleri var ancak her ülkenin kendine özgü özellikleri olduğu da inkar edilemez bir gerçek. KKTC gerçeklerine rağmen, kozların ısrarla Anayasa mahkemesi üzerinden paylaşılmak istenmesi, CTP’nin böylesi hayati konuyu ‘taşeronlara’ ihale ederek okları başka yöne çekmeyi hedeflediğinin bir göstergesi.
    Şimdi istedikleri kadar günah çıkarsınlar, öyleydi, böyleydi desinler, bu parti kısmet olurda iktidara gelirse aynı afları çıkaracak.
    O zaman bu halk bu fotoğrafları CTP’nin gözüne sokacak. Zira partileri bir ‘erdem kantarı’na çekmek vatandaş olarak hakkımız.
    Ve CTP’nin değerli sekreteri Tufan Erhürman’a naçizane tavsiyemdir; Değerli kardeşim iyi bir hukukçu ve hatipsin, bilgilisin, partinin şansısın. Büyük bir ihtimalle partinin başına geçeceksin. Lütfen Türkiye’deki bir örnekte olduğu gibi, hukukla siyasi teamülleri birbirine karıştırma. Siyaset kimi zaman pratik çözümler gerektirir. Devleti hantallaştırmak kimseye yarar sağlamaz. Nitekim bu af önümüzdeki haftalarda yine çıkacak, akıllarda bu fotoğraflar kalacak.
    Yurdagül ATUN

  • AB’ye girmezsek ölmeyiz

    AB’ye girmezsek ölmeyiz

    Türkiye’nin başına musallat edilen PKK belası, Ortadoğu’ya yönelik bir takım operasyonları gizli ajandasında tutan Batı’nın ‘bilinen’ ama görmezden gelinen çehresinin ürünü.
    Zira Ortadoğu’yu karıştıran güçler uzun zamandır bölgenin lideri Türkiye üzerinde çeşitli planlar yapmakta. Bölgenin, nüfusunun tamamına yakını Müslüman ve fakat laik sistemi benimseyen tek ülkesi olmasının yanında, gerek Balkanlar’daki, gerek Ortadoğu’daki toprakların uzun bir dönem yönetimini elinde bulundurmuş Türkiye. Yüzümüzün Batı’ya dönük olması yanında inanç köklerimiz itibarıyla Doğu’nun ayrılmaz bir parçası durumunda bulunmamız Türkiye’yi kilit ülke haline getiriyor. Bir başka deyişle, Türkiye yeni oluşumun mihenk taşı. Dolayısıyla yeryüzü haritasını silbaştan ele almaya kararlı güçler, bu taşı yerinden oynatmaya niyetlenmiş gibi görünüyorlar. Türkiye bütün manevra alanları daraltılmak suretiyle, köşeye sıkıştırılmak isteniyor. Bu ülkü doğrultusunda, Türkiye’yi farklı yöntemlerle etkisizleştirilme operasyonlarına maruz bırakan Batı, bununla da kalmıyor, etnik bölücülere kol kanat gererek, açık bir şekilde Türkiye’nin iç işlerine karışıyor.
    Yeni bir şey değil Batının bize “hımmm” diyerek parmak sallaması. Kıbrıs’ı bahane ediyor, yasaları bahane ediyor, terörü bahane ediyor, basın özgürlüğünü bahane ediyor, ediyor da ediyor.
    Bizim Avrupa Birliği (AB) hevesiniz batının bize istediklerini yaptırması için en güzel koz. “Şartlarım bu…” diyor. “Ya yaparsın, ya giremezsin…” Şartlar deyince, kimse bu şartları Avrupa ülkelerinde yaşayan insanların yaşam koşullarına erişme olarak algılamasın. Onların kastettiği şartlar, Kıbrıs konusunun siyaseten Rum koşul ve isteklerinde şekillenmesi, Türkiye’yi kana bulayan, nifak sokan PKK’ya karşı yumuşak olunması vs! Yani Türkiye’nin vatandaşlarına sağlık, eğitim, altyapı, barınma ve diğer sosyal koşullarda AB standartlarının çok üzerinde yaşam koşulları sunması, hem de bunları 10 yıl gibi kısa bir sürede içselleştirmesi hiç mi hiç önemli değil! Çünkü AB dedikleri, üç arşınlık Kıbrıs’taki bir avuç insanın, 5 bin yıllık tarihe sahip bir milleti oyum oyum oynattığı bir “Haçlı Birliği.” Yaşam şartları ve AB standartları açısından Türkiye’nin çeyreği kadar olamayan Hıristiyan ülkelerin üye yapılması da bunun en bariz göstergesi.
    Yarın ne olur bilinmez. Zengin dediğiniz ülke fakirleşiyor, fakir dediğiniz -insan gücüyle- zenginleşiyor ancak bugünkü şartlarda Türkiye’yi alma niyetleri yok AB’ye. Bunu onlar da biliyor, biz de. Beş paralık kişilerin peşinden sürüklemenizin ince bir hesap ürünü olduğunun da farkındayız ama sabır sabır, bir yere kadar…
    “Türkiye AB’ye, müzakereleri donduruyorum dese de, Türkiye düşmanı planladıkları ellerinde patlasa” demişliğim var çok kez. Hatta temenni… O anda yüz ifadelerini görmek istiyorum. Ellerinde paketlerle kalakalmalarını… “Limanlar ne olacak, Maraş ne olacak, PKK ne olacak, şu muhbirlik edenler ne olacak, pazarlığımız ne olacak..?”
    Çok şükür; Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da canına tak etmiş olmalı ki AB’nin muafiyet için en önemli şartı olan Terörle Mücadele Yasası’ndaki terör tanımının değişmesi şartına kırmızı ışık yaktı. Erdoğan, AB’nin şart koştuğu Türk yasalarındaki terör tanımının değişmesi konusunda AB’ye “biz yolumuza, sen yoluna” restini çekti, Türk milletinin tüm hesapları gördüğünü ve saf olmadığını dosta düşmana gösterdi.
    Avrupa’nın birçok ülkesini gezmiş biri olarak şunu söyleyebilirim; AB’ye girmezsek ölmeyiz. Sanırım Türkiyeli ve KKTC’li birçok siyasetçimiz de, dünyanın 5’ten büyük olduğunun, AB’nin kocadığının, ballı börek olmadığının ve en mühimi AB’nin bizi almaya niyeti olmadığının ancak bunu şantaj malzemesi olarak kullandığının farkında.

    Yurdagül ATUN