Yaşam başka düzensizlikleri harcayarak kendi iç düzensizliğini korumaya çabalayan sistemlere denir.
Öldüğümüzde sistem artık çalışma, ve dokularımız, beden, sistem, hücre içi faaliyetlerimiz durur, ve entropiye teslim olur.
Artık beyni, organları, dokuları düzensiz olarak tutabilecek pompa durmuştur.
Ve hepsi de yavaş yavaş dağılmaya başlar.
Yaşama konu olan organik yapı ve bileşikler artık organik değil inorganik olur.
Çürüme, ve diğer spontan kimyasal reaksiyonlar ile bir zamanlar bizim bilincimizi, ruh algımızı yaratan organlar tıpkı çaya atılan bir şeker gibi cesedimizin bulunduğu yerdeki ortama dağılır,
Yaşam pompası yerine göre önemli bir düzensizlik kaynağı olan güneşten gelen ışınımlar ile fotonsentez yapar.
Bu enerji değişimi sistemi hücrenin bütünlüğünün, üremesinin, faaliyetlerinin korunmasına harcanır.
Özetle hücre ya da organizma düzensizliğini dışarıdan aldığı düzensizliği harcayarak sürdürür.
Eğer bir gün bütün maddesel varlıkların, partiküllerin bozunarak evrenin durağan bir enerji çorbasına dönüşürse,
artık zamandan, ve yaşamdan bahsetmek anlamını yitirecektir.
Çünkü artık evrende herşey homojenize olmuştur, mutlak bir düzen oluşmuştur, düzensizlik tükenmiştir
M.Eğitim Bakanlığı okullarda, biyoloji derslerinde, YARATILIŞ KURAMINI okutacakmış.
Laiklik ile bağdaşmayan zorunlu din dersleri size yetmiyor mu?
Adem ile Eşinden türemek kuramı bir inançtır. Bilimle sorgulanmaz.İnanan inanır,inanmayan inanmaz.
Bununla birlikte bu inancı bilimlik gerçek gibi okullara sokar, biyoloji dersinde anlatmağa kalkarsanız, işte o zaman bilim açısından sorgulama başlar.
Bilimlik bulgulara göre insanın yeryüzündeki varlığı milyon yılı aşmışken, Adem’in yaratılışı yedibin yıl öteye götürülmezken, bu iki bilgi derste nasıl bağdaştırılacak?
Bırakın Yaratılış Kuramı ibadet yerlerinde, Evrim de okullarda anlatılsın. Evrim bilimlik bilgidir. Tartışılır da değişir de gelişir de…
Adem ile Eşi Kuramı ise inanç konusudur. Tartışılmaz,değiştirilemez.
Okullarında dayatılan inançlar ile bilimin önünü kesen toplumlarda ise ne bilim alanında gelişme , ne yeterli buluş ne de gerçek gelişme olur.
Laiklik bu bakımdan da çok önemlidir.
Biz ATA PARTİ olarak bunun için AKP’nin kapatılması için Yargıtay Başsavcılığıma başvurduk.
Kapatılma gerekçelerinin başında M.Eğitim Bakanlığının söylemleriyle eylemleri geliyordu.
Görüyorum mi M.Eğitim Bakanı kapatılma dosyasına yeni belgeler koymak konusunda kendisiyle yarışıyor.
Günü gelince AKP kapatılacak, sorumlular başta M.Eğitim Bakanı olmak üzere yargılanıp, siyaset yapmaları yasaklanacak.
Kimsenin kuşkusu olmasın. Keser dönecek sap dönecek, yanlış hesaplar da dönecek.
ATA PARTİ TÜRK DEVRİMİNİ ÇAĞA TAŞIYARAK YENİDEN TÜRK DEVRİMİ YAPACAK. Türkiye naslarla değil TÜRKLÜK bilinci içinde BİLİMLE yönetilecek.
TÜRK DEVLETLER BİRLİĞİ KURULACAK.
TÜRKLÜK YENİ BİR GÜNEŞ GİBİ DOĞACAK.
N.Kemal ZEYBEK ATA PARTİ Genel Başkanı #AtaParti /TURKİSHFORUM- ABDULLAH TÜRER YENER
Laboratuvarda yaşamın ortaya çıkması için hangi karışıma ihtiyaç vardır? Ünlü Miller-Urey deneyinden yaklaşık 70 yıl sonra deneysel kimyagerler basit yaşam yaratmaya giderek yaklaşıyor.
Yaşam Dünya’da yaklaşık 3,5 milyar yıl önce ortaya çıktı. O dönemde basit bakteriler gelişti. Bunun tam olarak nasıl gerçekleştiği insanları ilgilendiriyor. Muhtemelen var olduğundan beri. 20. yüzyılda insanlar yardım etti ve yaşamı kendileri yaratmaya çalıştılar: yapay olarak ve laboratuvarda.
Chicago Üniversitesi’ndeki iki araştırmacı, bir tür yıldırım olan enerjiyi ekleyerek ilkel bir çorbaya hayat vermeye çalıştı. İşe yaramadı. Bugün deneysel kimyagerler laboratuvar yaşamının yakında gerçeğe dönüşeceğinden eminler.
Her şey zaman meselesi
“Gelecek 20 yıl içinde laboratuvarda basit bir yaşam yaratmak mümkün olacak.” Nobel Ödülü sahibi ve ETH Zürih’teki astrofizikçi Didier Queloz da bunu söylüyor. Kendine olan güveninin nedeni: “Biyomoleküler kimyada on yıldır gerçek bir devrim yaşanıyor ve ilerleme çok büyük.” Diğer araştırmacılar da onun güvenini paylaşıyor. Örneğin Heidelberg’in yaşamın kökenini araştırma girişimini koordine eden astrofizikçi Thomas Henning. Hatta şöyle diyor: “Grubumuzdaki kimyagerler muhtemelen önümüzdeki beş yıl içinde laboratuvarda ilk ilkel hücreleri oluşturabilecekler.”
İlkel çorba ile deney
Stanley Miller ve Harold Urey’in 1950’lerde yaptığı deney bugün hala efsanedir. Chicago Üniversitesi’nde 5 litrelik bir kapta ilkel bir atmosfer yeniden yaratıldı: metan, amonyak ve hidrojen karışımı. Bunu, suyu buharlaştırdıkları ikinci bir kaba bağladılar. Miller ve Urey, ilksel çorbayı yıldırımı simüle eden elektrik yükleriyle etkinleştirdiler. Bunun sonucunda yaşamın önemli bileşenleri olan basit amino asitler ortaya çıktı. Ama hayat yok.
Hâlâ bir gizem: Yaşam nerede ortaya çıktı?
Daha önce araştırmacılar, yaşamın siyah sigara içenlerde, derin denizlerdeki kaplıcalarda ortaya çıktığından şüpheleniyorlardı. Münih’teki Maximilians Üniversitesi Sistem Biyofiziği Profesörü Dieter Braun, laboratuvardaki deneysel deneyimlerin artık farklı bir yöne işaret ettiğini söylüyor: “Tatlı suya, daha alkali pH değerlerine ve ara sıra kuruluğa ihtiyacımız var.” Bu, başka yerlerin aniden yaşamın ortaya çıkması için sıcak adaylar olarak görülmesi anlamına geliyor: örneğin İzlanda veya Hawaii gibi volkanik adalar.
70 yıl sonra, araştırmalar çok daha ileri düzeyde ve teknik olanaklar çok daha iyi. ABD, İngiltere ve Almanya’daki çeşitli gruplar arasında laboratuvarda ilk önce kimin yaşamı yaratabileceği konusunda bir yarış yaşanıyor.
Heidelberg’li araştırmacılar, meteor örnekleri içeren bu kavanozda yaşamın ilk yapı taşlarını oluşturuyor.
Hayat tam olarak nedir?
Hayattan söz edebilmemiz için işleyen (çalışan) bir hücreye ihtiyacımız var.
Braun, “İyi bir ilerleme kaydettik” diyor, “RNA dizileri birbirini mükemmel şekilde kopyaladığında üremeden ve dolayısıyla yaşamdan bahsedebiliriz.” Ancak herkes bunu bu şekilde görmüyor. Heidelberg grubundan Thomas Henning, “Hayattan söz edebilmek için işleyen bir hücreye ihtiyacımız var” diyor. İnsanın hayattan tam olarak ne zaman bahsettiği bir tanım meselesidir.
İsviçre geride kaldı
Nobel Ödülü sahibi Didier Queloz, İsviçre’nin bir zamanlar bu araştırma dalının ön saflarında yer aldığını söylüyor. Ancak bu arada geride kaldı. “Bunun değişmesi gerekiyor” diyor Queloz, “sonuçta ETH dünyanın en iyi on üniversitesinden biri.” Queloz, yaşamın kökenleri ve dağılımına yönelik yeni kurulan araştırma merkeziyle genç ve parlak bilim adamlarını çekmeyi umuyor. ETH’nin bu kervana katılıp katılamayacağını zaman gösterecek.
Bu konuda farklı araştırma grupları
Heidelberg Initiative for the Origins of Life – HIFOL (Almanya)
Ludwig-Maximilians-Universität München CRC 235 Emergence of Life (Almanya)
Logo of ETH Zurich, to homepage Centre for Origin and Prevalence of Life (İsviçre)
Dünyadaki ilk yaşam, İzlanda gibi tatlı suyun ve kuraklığın da olduğu volkanik bölgelerde ortaya çıkmış olabilir.