Olağanüstü hal kapsamında yayımlanan Kanun Hükmünde Kararnameye göre, Basbakan yardımcıları, Adalet Bakanı, Dışisleri Bakanı ve İçişleri Bakanı da Yüksek Askeri Şura YAŞ üyesi oldu.
BANU AVAR
Olağanüstü hal kapsamında yayımlanan Kanun Hükmünde Kararnameye göre, Basbakan yardımcıları, Adalet Bakanı, Dışisleri Bakanı ve İçişleri Bakanı da Yüksek Askeri Şura YAŞ üyesi oldu.
BANU AVAR
Eshabil Üstündağ
adanams@gmail.com
Yazılış 01.02.2010
Ekleme 28.7.2016 21:03
ŞİİR JPG (metin kısmı alttadır)
BÜYÜTEÇ
1)
Ortalığı kepçe kazan Sen karıştırdın
Kamplumbayla Tavşanı Sen yarıştırdın
Sanki hidayete erdin halk barıştırdın
BİLÂ-HİCAP TARAFSIZ GÜZEL GAZETEM
2)
Kargaşadan kaostan hep medet umdun
Ölmeden mezar kazıp toprağa gömdün
Oysa abd karşısında iki-büklümdün
BİLÂ-HİCAP TARAFSIZ GÜZEL GAZETEM
3)
F klavye seneryoları hep pompaladın
Gizli tanık deyip Sen kakaladın
Hıyanete baş çekip el tokaladın
BİLÂ-HİCAP TARAFSIZ GÜZEL GAZETEM
4)
Kiralık aydınlarla taşa tuttunuz
İnançlıyız deyip nefret kustunuz
Kurdu saklayan o kuzu postunuz,
BİLÂ-HİCAP TARAFSIZ GÜZEL GAZETEM
5)
Her kargaşa Size elektrik su yol
Her çıkışı kapatın, bırakmayın yol
Nasılsa iftira tertip Sizde de pek de bol…
BİLÂ-HİCAP TARAFSIZ GÜZEL GAZETEM
6)
Önce pilot haber salmak taktiğin
Ardından hücum hamle Senin yaptığın
Dilerim âmâ ola iki baktığın
BİLÂ-HİCAP TARAFSIZ GÜZEL GAZETEM
7)
…Nedir derdiniz müstemleke mi?
Beşikteki çocuğa ol fezleke mi!
Din iman taptığın Şu Mezdeke mi
BİLÂ-HİCAP TARAFSIZ GÜZEL GAZETEM
8)
Düşmanla işbirliği edensin Sen
İftirada hîlede başı çekensin
Kul hakkından beslenir Ahkâm Kesersin
BİLÂ-HİCAP TARAFSIZ GÜZEL GAZETEM
9)
YaLNıZ’ım der ki Hepinize çıkın meydâne!
Yorganı kalınlar ol dâne dâne
Hepinizi toplasam etmez bir tane
BİLÂ-HİCAP TARAFSIZ GÜZEL GAZETEM
Geçen haftalarda Yalvaç’la ilgili yazdığım yazının o denli ilgi çekeceğini tahmin etmemiştim. Onlarca mesaj ve mail aldım Yalvaç aşıklarından. Ne de çok seveni varmış Yalvaç’ın. Kimi beğendi ve destekledi, kimi az yazmışsın diyerek tatlı tatlı sitem etti, kimi de benim unuttuğum veya da bilmediğim özelliklerini aktardı Yalvaç’ın bana.
Bence Yalvaç bir efsane. Zaten uluslararası tanınmışlığı da neredeyse Hazreti İsa ile birlikte, Hristiyanlığın kuruluş günlerinden başlıyor. Kuruluşuna ait ilk belgeler M.Ö. 6. Yüzyıla dayanıyor. Sonrasında Roma egemenliği var.
Bence Yalvaç’la ilgili en önemli konulardan bir tanesi, M.S. 1 yüzyıl başlarında Aziz Paul ve Aziz Barnabas’ın Hristiyanlığı yaymak için Anadolu’ya yapmış oldukları üç önemli misyoner seferinin ilkinde Antiocheia’yi merkez seçmeleri ve sonra da bana göre Apostolik olduğunu düşündüğüm St.Paul Kilisesi’nin burada inşa edilmesi. Dünya üzerinde Apostolik olan kilise sayısı çok az ve sayı olarak da bu kiliselerin en çok Anadolu’muzda yer almaları da çok ilginç. Japonlar Yalvaç’taki St. Paul kilisesinde hacı olduklarına inandıkları için burayı yoğun bir şekilde ziyaret ediyorlar.
Geçen yazımda neler unuttuğuma gelince; Neler unutmadım ki…
1200 Yıllarında dikildiği tahmin edilen ve yaklaşık 800 yaşında bir anıt gibi şehrin meydanında yükselen Ulu Çınar ağacı, yerel ismi ile “Çınaraltı”, ilçenin kalbi ve turistler ile Yalvaç’a gelen ziyaretçilerin ilk uğrak ve dinlenme yeri. Çınaraltı’nın doğal bir kliması var adeta. Tam karşısında da tarihi Devlethan camisi yer almakta. Ne zaman yapıldığı resmen bilinmemekle beraber bana mimarisi ve yapım tarzı, 15. Yüzyılda yapıldığını söylemekte.
Ulu Çınar’ın etrafında bulunan Devlethan Camii, Medrese ve Hamam, Yalvaç’ın Selçuklular Dönemi’nde Türklerin yerleşim merkezi olduğuna işaret etmekte. Söylenene göre adını da Selçuklular döneminde bölgeye topluca yerleşen “Yalvaçlılar” adlı Oğuz boyundan almış. Bizim de atalarımızın Oğuz boyundan olması nedeni ile Yalvaç’ta duyduğum bazı kelimelerin Anadolu’nun başka yerlerinde kullanılmamasına rağmen Kıbrıs Türkçesinde kullandığımız kelimelerle birebir benzer olması, aynı boydan geldiğimizi işaret etmekte.
Yalvaç’ta neredeyse her sokakta içi tamamen taş ile örülmüş bir mahalle fırını var. Bu fırınlarda kullanılan un, binlerce yıldan beri yörede üretilen ve GDO’su ile oynanmamış buğdaydan yapılmış yerel un ve tamamen doğal. Yalvaçlı kadınlar yıllar içinde hamur mamullerinin ustası olmuşlar. Börekler, çörekler, ekmekler süper kalite ve tatta. “Hamursuz” dedikleri bir tür ekmek-çörek-pide arası bir ürünleri var ki nefis. Özellikle de Haşhaş’lı olanı. Kıtır kıtır, tabirle “yeme de yanında yat” türünden. Yalvaçlılar bu “Hamursuz”u, manda kaymağı ve bal ile birlikte yiyorlar ve bence de bu nedenle, hepsi de çok sağlıklı insanlar. Keşkek’leri, bişi’leri, kıymalı su börekleri ve damat baklavaları var. Tabii damat olduğum için ben de yedim “damat baklavası”ndan. Merak eden, Yalvaç’a damat olur, tadına bakar.
Tarla ve bahçelerde üretilen her ürün Yalvaç’ta çok ucuz. Genelde dükkanlardaki etiketler de diğer illere ve ilçeler kıyasla çok daha düşük. İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlere kıyasla yarı yarıya denebilecek düzeyde. Meyve ve sebzeyi kurutma, havasından dolayı burada çok yaygın, çok da leziz oluyorlar. Özellikle de kurutulan meyvelerden yapılan pestiller. Dericilik ise yüzyılların sanatı Yalvaç’ta. Hala daha ayakta kalmayı başarmış durumda, makineleşmenin ve fabrikalaşmanın tüm ekonomik baskılarına rağmen.
Yalvaç’ta kadın-erkek ayırımı yok. Halka açık her yerde kadınlı erkekli oturmayı günlük yaşam tarzına dönüştürmüş Yalvaçlılar. Ramazan ayında Yalvaç’ın içinden geçen küçük çayın kenarına kurulmuş çay bahçesinde Yalvaçlılar, sahura kadar kadınlı erkekli oturup sohbet edip, birlikte zaman geçiriyorlar. Sokakta ise kadına çok saygılılar.
Yalvaç Belediyesi ise herhalde en eskilerden, 1864 yılında kurulmuş. Daha ortalıkta Belediye kavramı yokken, Yalvaç’ta bundan 150 sene evvel Belediye hizmet vermeye başlamış…
Gitmemiş olanlara tavsiye derim. Gidin görün, medeniyetin baştan çıkarıp, geleneğini, göreneğini, mimarisini ve insanını bozamadığı, Avrupa’nın “Yavaş Şehir” –Citta Slow- tescilli Yalvaç ilçemizi.
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
Facebook: Ata Atun
29 Temmuz 2016
DÜNYAYI HÜKMETMEK İÇİN BAŞKA MİLLETLERLE KARDEŞ OLMAMIZA GEREK YOK TÜRKLER BİRLEŞTİĞİ AN ZATEN DÜNYAYI HÜKMEDECEK GÜCÜMÜZ ZATEN HER ZAMAN VAR.
Biz TÜRK milleti olarak Türkiye Cumhuriyeti resmi rakamlarına gore 2222 yıllık resmi Ordusu 4650 yıllık Devlet geleneği olan tarihinde en az 16’sı (aslında 24 tür bizdeki kayıtlara gore 16 dır) İmparatorluk 200 ün üzerinde Devlet beyliklerle birlikte topl...amı 800 e yakın bayrağa sahip olmuş bir milletiz. Biz Türk milleti olarak sadece Ordusu olan bir Devlet’e sahip değil Biz Türk milleti olarak Devle’tleri olan çok büyük bir Ordu’yuz
Ne kimsenin kardeşliği ne Halk’ların kardeşliği nede Din kardeşliği gibi saçma sapan söz ve düşüncelerle başka milletlerin kültürüne girmeyi asimile olmaya başka milletlere tabi olmaya ihtiyacımız yoktur.
Eğer bize kardeş gerekiyorsa istediğimiz kadar kan gen soy akraba olarak kardeş zaten çıkartırız. Kardeşliğimizin sınırlarıda bellidir Göktürk’ler deriz yetmezse Hun’lar deriz yetmezse Ergenekon çıkışı deriz yetmezse Uygur’lar deriz yetmezse Turan ırk deriz biz o kadar köklü bir milletizki insanlığın var oluşuna kadar gideriz.
Din kardeşliği Halkların kardeşliği denilen Türk’lüğü asimile etme yok etme yalanları ile Türk milletini asimile etmeye çalışanlar, kanı bozuk devşirme hain veya ajan yada mankurtlaşmış bualalardan başkası değildir.
Her kavim kendi özellikleri ile farlı ve farklılığı ile güzeldir, Din zaten bir kavim veya millet değildir. Halk deyimide zaten bir millet veya kavim demek değildir, Halkların kardeşliği veya Din kardeşliği diyenlere inceleyin göreceksinizki soyu bozuk bir melez veya globalizmin acımasız şerefsiz bir ajanıdır yahutta geri zekalı kavmin milletin ne olduğunu bilmeyen mankurtlaşmış akıl yoksunu bir budaladır.
Kısacası Halkların kardeşliği Din kardeşliği deyip soyunu kavmini yok sayanların hepside Hain ihanet içinde asimileci haysiyetsiz şerefsiz bir İt’tir ve asla Türklüğe yok edemeyecekler kendileri bu topraklardan silinip gidecektir.
İsmail Kalay.
Qaynağ:
Alpaya Urmulu
İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz’in Türk-İsrail ilişkilerini normalleştirme anlaşması kapsamında İsrail MEB’indeki yataklardan başlayıp Rum MEB’i içerisinden geçerek Türkiye’nin Güney sahillerine ulaşacak 500 km uzunluğundaki boru hattı yapılacağını ve İsrail gazının en güvenli bir şekilde Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılacağını açıklayınca Rumlar’da şafak attı. Steinitz’in bu açıklaması Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’i, Rum hükümetini ve Rum siyasileri bayağı endişelendirdi. Endişelendirmekten öteye bütün dünyalarını kararttı.
Geçmiş yıllarda İsrail ile yaptıkları birtakım ikili anlaşmalarla İsrail’i Türkiye’den koparabilecekleri hayaline kapıldılar. Zannettiler ki İsrail ne pahasına olursa olsun kendilerini Türkiye’ye tercih edecek, aynen 1 Mayıs 2004 yılında AB’ye giriş nedenleri olan AB’yi arkalarına alıp Türkiye’yi adadan atabilecekleri stratejisini İsrail ile de yürürlüğe koyacaklar ve Türkiye’yi dört bir taraftan düşmanlarla sararak ekonomik, siyasi ve askeri baskı altına alabilecekler. Sonra da Türkiye üzerinde AB, İsrail ve Mısır sayesinde dayanılmaz baskılar uygulayıp adadan atacaklar. Kantara’daki keçiler bile güler bu hayali senaryoya.
İsrail kaçın kurası. Kıbrıs Rum Yönetimi gibi dünyada saygınlığı olmayan devletleri parmaklarında fırıldak gibi oynatırlar. Biraz da diklenirlerse karşılarında susta durdururlar.
Kıbrıs Rum Yönetimi içine düştüğü ekonomik krizi, daha doğrusu iflası önlemek için bu yıl Avrupa Stabilite (Denge sağlamlığı) Mekanizması’ndan 6.3 milyar Avro, Dünya Bankasından da (IMF) bir milyar Avro borç aldı ve o sayede ayakta durabilmeyi başardı. Rumlar, İsrail öksürse yıkılacak acizlikte olduklarının farkında bile değiller. Yurtiçi Toplam Hasılasının yüzde 108.90 kadarı borcu var halen. Yani ürettiklerini yemeyip içmeyip, hiçbir yatırım yapmayıp ve memurlarını ödemeden bir kenara koysalar gene borçlarını ödeyemezler durumdalar. İhracatları ise topu topuna 2015 yılında 5.9 Milyar dolar Dolar (Bakınız:
Rum Yönetimi lideri Anastasiadis apar topar İsrail’e, tüm diplomatik teamüllere aykırı olarak yıldırım bir ziyaret yaptı ve açıkça İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’dan Türkiye ile işbirliği yapmamalarını talep etti. Aklınca Anastasiadis çok kurnaz ve boyuna posuna bakmadan İsrail’i Türkiye ile işbirliği yapmamaya ikna edecek ve Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den çıkarılacak doğalgazdan mahrum edecek!
Kendilerine öyle bir güvenleri var ki bu Rumların, olmayan ve daha yeryüzüne çıkmamış, çıkarılmamış ve çıkarılma olasılığı da halen tartışmada olan doğalgaz ile Rum Enerji bakanı Lakkotripis boyuna bakmadan Türkiye’yi tehdit edebiliyor ve Kıbrıs’taki siyasi sorun çözülmeden Türkiye’yi seçenek olarak bile ele almayacaklarını belirtiyor. Lakkotripis’in bu davranışı tam da “tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok”a uyuyor.
Hayal ve beklentileri şu; İsrail iki paralık Rumları, Türkiye’ye tercih edecek ve Anastasiadis istedi diye Türkiye ile tüm bağlarını koparıp sırtını dönecek!
Gerçekte Ortadoğu’da son bir ay içerisinde yaşanan politik gelişmeler gösteriyor ki, Rumlar çok güvendikleri dağlara karların yağdığının ve soğuktan bir köşede büzüşüp kalacak olanın da yine kendileri olacağının halen farkında değiller.
ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
Facebook: Ata Atun
27 Temmuz 2016
Eshabil Üstündağ
adanams@gmail.com
26.7.2016 21:30
..Olunursa Soyadı da Söylenir, Nasıl ki Herkesin Bir Soyadı Var.
Ama asla “ATATÜRK” diyemiyor ve Çeşitli Slalomlarla İmtinā… 🙁
Olsun. 🙁
Lütfen şu ses kaydının 47. saniyesinden itibaren izleyin ve sadece 25 saniyenizi ayırmış olursunuz.
(..Rahmetli Adolf derdi ki;
“Gerekirse Atatürk’ü canlandır; Papaz elbisesi giy, Her kılığa gir! ..bir süre sonra millet inanır!”… /Kavgam Kitabından.”)
Okumadım ama Şu Sarıoğlan Söyledi kapaktaki.
..Bu kadar.
..Yukardaki videonun, ..Belki silinir diye mp3’ünü de Koyuyorum.
Dipçe:
..Sadece fotoğraflarına Bakın, Yazıyı Boşverin. ..Ama gördüğünüz Tüm Linklere!
Google; ↓
“Sen darbeye isim ararken Darbeciler ülkeni zaptediyor”
Veya,
15 Temmuz’dan bu güne bu milletin CESARETİ, ilgisiz ve umursamaz olmadığı, zamanı gelince hayatını ortaya koyarak elinden geleni yapacağı bir kez daha ispatlanmıştır. Kim ne derse desin!
Yeter ki, milleti kamplara bölerek birbirine kırdırma planları yapanlara uygun zemin hazırlanmasın!
Yeter ki, her türlü terör odaklarına kapıları açanlar unutulmasın!
Yeter ki, MİLLET, tam bağımsız Türkiye için elini taşın altına sokması gerektiğini unutmasın!
Kendi iradesini kendini kandıranlara teslim etmek yerine, denetim mekanizmaları oluştursun!
Kendi hakkını MÜDAFAA etmek için AKLINI kullansın!
Ben, 82 ülkeden raporlar belgeseller hazırlamış bir gazeteci olarak, bu kadar cesur, gözü kara, ve sezgileri kuvvetli bir milletin mensubu olduğum için gurur duyuyorum.
Ne mutlu Türküm diyene!
BANU AVAR
25.7.2016
__
22.11.2014
Kürt kılığında oyun içinde oyun!
Açınız bakınız Türk tarihine…
Osmanlı Devleti’nde ilk siyasi örgütleri kuranlar ve hem Osmanlı’ya hem de Cumhuriyet’e isyan edenler hep aynı kişiler, aynı örgütler…
Türk tarihine iyi bakınız…
1908’le birlikte siyasi kimlik kazanan bu kişiler ve örgütlerin amacı aynı; Anadolu ile Asya arasına tampon bir engel koyup Türk Milleti’nin Asya ile bağını kesmek, yalnızlaştırmak…
Türk tarihi her şeyi anlatıyor…
Bu siyasi proje ilk olarak İngilizler tarafından desteklendi; SEVR…
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ruslar tarafından desteklendi; MAHABAD…
İsrail Araplarla savaşlara başlayınca, şimdi de İsrail- tarafından destekleniyor; YAHUDİ KÜRDİSTAN…
Tarihinden ders almayan bir ulusu bu topraklarda yaşatmazlar…
1991’de Irak’a müdahale sonrası bu sinsi tuzak ABD tarafından destekleniyor; BOP…
2004’de Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ‘Biz Bizans’ın Çocuklarıyız’ dedikten sonra da AB ülkeleri tarafından destekleniyor bu yüzyıllardır Türk Milleti’ne karşı sürdürülen suikast; HAÇLI BİZANS…
Türk Milleti tarihinin en sinsi ittifakıyla karşı karşıyadır…
1908’de başlayan siyasi Kürtçü örgütler, 1927’de Ermeni Taşnak Sutyun çetesiyle ittifaka dönüştü; HOYBUN…
1930 Ağrı’da bu sinsi ittifak isyanlara dönüştü…
1970’den sonra Ermeni ASALA’ya dönüştü…
1984’den sonra KDP-KYB-PKK’ya dönüştü…
1991’den sonra PYD-YPG’ye dönüştü…
Ve şimdi ise hepsi birleşti…
Birleşti, birleşti ve şimdi AKP siyasetine dönüştü…
Ne Yapmalı?
Bu ülkede en büyük güç Türk Milleti’dir!
Türk Milleti’nin kendi gücü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir…
Hedefimiz; kendi gücümüzü fikren ve bedenen yüksek kabiliyete sahip çocuklarımızın yönetmesini sağlayabilmek olmalıdır…
Erdal Sarızeybek
Sarızeybek Haber
Makale özel olaraq Turkishforum (Turkishnews.com) (ABŞ) və “Etnoqlobus” Uluslararası online informasyon ve araştırma merkezi (Ethnoglobus.az ) (Azerbaycan) birge online konfransı için yazılmış. Konfransin konusu: “Türkiyede askeri darbe teşebbüsü- nedenleri, bölge politikası ve ekonomisime etkisi “.
Moderator Turkishnews.com saytının rus bolməsinin redaktoru və“Etnoqlobus” mərkəzinin direktoru ,politoloq Gülnara İnanc.
Makaleler türk, Azerbaycan, ingilis, rus dillerinde ola bilir. Yazılar Turkishnews.com, www.turkishnews.com/ru/content/ və Ethnoglobus.az sitelerinde basılacaq.
Moderator Turkishnews.com saytının rus bolümününeditörü və“Etnoqlobus” merkezinin direktöru ,politoloq Gülnara İnancdır. Arzu edenlər mete62@inbox.ru və facebook sayfaları vasıtasıla ulaşa bilir:
Darbe teşebbüsünün başarı ile önlenmesi hiç kuşkusuz Türkiye ve bölge için çok önemlidir. Eğer böyle bir şey gerçekleşmiş olsaydı neler olurdu? Bölge nasıl etkilenir, ekonomik durum nereye giderdi? Yazımızda kısaca bunlara değinmek istiyoruz. Darbe teşebbüsünün en önemli ayağı devlet yapılaşması içindeki paralel yapının (Fethullah Gülen Cemaatinin) devleti tamamen ele geçirmesi üzerine kurulmuştur. Bizim görüşümüz, bu teşebbüste dış güçlerin mutlak şekilde desteğinin var olduğudur. Buradaki asıl hedef, Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve askeri açıdan tamamen çökertilmesidir. Darbe gerçekleşseydi ülkemiz kan gölüne dönecekti. Darbeye teşebbüs eden darbecilerin ellerindeki listelerden bu açık şekilde anlaşılıyor. Dünyadan kopacaktık. Kürt, Alevi bölünmesi hızlanacak, ekonomi tepetaklak gidecek ve uzun yıllara yayılacak istikrarsız bir ortam doğacaktı. Suriye bataklığı ve Kürtler ile ilişkiler içinden çıkılmaz hale gelecekti. Tam bir muz cumhuriyetine dönüşecektik. Gücü yetenler ülke dışına kaçacaktı.
Türk mülteciler dünyanın dört bir tarafında ülkelerine geri dönebilecekleri bir ortamın oluşmasını bekleyeceklerdi. Şayet darbe başarılı olsaydı silahlı kuvvetlerin, polis ve istihbaratın geri kalan kısmını da yanlarına çekmek için her çabayı göstereceklerini, kendilerine katılmayanları katledeceklerini ya da etkisiz hale getireceklerini de söyleyebiliriz. Washington’un darbeye ilk saatlerden itibaren tepki göstermeyip başarısız olacağının anlaşıldığı ana kadar beklemesi de dikkatle not edilmeli. Ekonomide etkisi hemen görülmese de orta ve uzun vadede istikrar, güvenlik ve hukuk devleti ortamı yaratılmazsa çok olumsuz gelişmeler beklenebilir. Nitekim, yatırım derecesinden çıkartılması, kredi notunun düşürülmesi yakın ihtimal dahilinde. Yatırımlar azalacak, kredi maliyetleri yükselecek, zaten çökme noktasındaki turizm daha da gerileyecek.
Ekonomiyi yüzer halde tutamazsak diğer alanlarda ne yapsak boş. Ekonomimize yön verenler açıklamalarında “Her şey yolunda küçük sarsıntılar oldu ve olacaktır ama bunlar iyiye giden ekonomimizi sarsamaz” diyorlar. Ekonomimizi ayakta tutan kurum ve kuruluşların da darbe girişimi karşısındaki olumlu tutumları da ekonomimizde fazla bir sarsıntının olmayacağını gösteriyor. Temennimiz de bu yoldadır. Devlet ile din ilişkilerini birbirinden ayırmak on yıllarımızı aldı. Dini sloganlarla, parti-din bağlantısını öne çıkartarak sokaklara dökülen kitleler, darbenin önlenmesinde cansiperane bir rol üstlendiler, demokrasi bayramının önünü açtılar ama sokaklarda bundan sonra güvenlik ve düzen konusunda ciddi kaygılar da yarattılar.
Cami ile devlet, partiler arasında bu kadar yakın ve doğrudan ilişki kurulması kaçınılması gereken bir durumdur. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: İçinde bulunduğumuz ve de önümüzdeki dönemde karşı karşıya olacağımız güvenlik, ekonomi, adalet bunalımlarını en etkin şekilde yönetmek muazzam bir beceri gerektirmektedir. On binlerce kamu yöneticisinin görevden alındığı, güvenin dip yaptığı bir dönemde bu karmaşık ve tehlikeli durum nasıl yönetilecektir? Hükümet, devletin kurumları ve muhalefeti dışlamadan tek yumruk olmayı sağlayacak bir üslup ve yaklaşım kullanmaya devam etmelidir. Hükümetin tek başına altından kalkamayacağı kadar ağır bir yükün ortada olduğunu görüyoruz. Bu dönemde herkese ihtiyaç var. Fazla gürültü ve korku yaratmadan, yeni dış cepheler ve düşmanlıklar yaratmadan sağduyu ve akıl ile bu zorlu dönemin üstesinden gelmeliyiz. Hep birlikte bunu başaracağımız inancı içinde olduğumuzun altını çizelim.
25.7.2016
Askeri istihbaratı, darbe korkusuyla kapatıp, MİT’e devretti. tELEKOMİNİKASYON İZLEME BİRİMİ KURDU. fF-CİA’ya TESLİM EDİP KENDİNE BAĞLADI. Güvencede olduğunu sandı. Hakan Fidan’ı her sırrına ortak etti.
F-CİA darbe tiyatrosu kurunca, tiyatronun gösterime çıktığını “enişte” den öğrenmiş(!).. Yani, gayri resmi yoldan…
Devlet geleneklerini yok edersen, yasa masa tanımıyorum dersen, emrindekiler de senin yolunu izler… Gider Yenimahalle’de ki konutunda dinlenir…
Belki de oyunun zaten içinde olduğunuzu düşündüğü için, gidip Yenimalle’de ki konutunda dinlenmeye çekilmiştir.
Şahsı Afrika’dan Suriye’ye kadar her boka yolladınız. O da görevinin dış ülkelerle ilgili olduğu kanaatına varmıştır.
Sahi, bu enişte kurduğunuz paralel ak Örgüt elemanımı? Haberi nasıl almış? 22.7.2016
Zahide UÇAR
Kaynak: Zahide Uçar face sayfası, foto google görseller.
Eski Rum milletvekili Hristos Rotsas’ın “15 Temmuz gecesi ele geçirdiğimiz fırsatı yitirdik. Türklerin zayıf olacağı bir anı yakalayıp hepsini esir alabilmek için 42 yıl boyunca hazırlık yapsaydık, Kıbrıs’taki 43 bin Türk askerini darbe gecesi esir alıp Vasiliko veya Baf’a götürüp, adanın tümünü ele geçirebilirdik” itirafından sonra diğer sıradan Rumlar da içlerindeki kin dolu ve adanın tümünü ele geçirmeye yönelik yıllarca sakladıkları duygularını daha doğrusu ağızlarındaki baklayı çıkarmaya başladılar.
Aşağıda adresini verdiğim “Beyin yıkama ters çevrildi” başlıklı siteye bir göz atarsanız;
Rumca metin üstte, İngilizce çevirisi de altta olarak biz Türkler ve Kıbrıs adasının geleceği ile ilgili neler düşündüklerini ve müzakerelerden neler beklediklerini çok daha iyi anlayacaksınız. Birileri çıkıp “bunlar azınlıktadır, dikkate almayın” diye yorum yapacak ama kazın ayağı hiçte öyle değil. Rumlar arasında bu şekilde düşünen büyük bir çoğunluk var ve bu çoğunluk neredeyse yüzde 90 civarında.
Aşağıda yer alan ve söz konusu sayfadan yaptığım bire bir çeviri, gerçekte neredeyse tüm Rumların akıllarındaki, kalplerindeki üstü örtülmüş duygularını ve düşüncelerini ortaya koyuyor. Bu yazının altına koyduğum ve 1963-1974 yılları arasında Rumların bize uyguladıkları soykırımı dile getiren dört yorumumu ve bu yorumlarımı görsel olarak destekleyen resimleri anında kaldırdı sayfanın moderatörü işine gelmediği için.
Bakın neler yazmış Rum adadaşımız; “Kıbrıs’ı binlerce kişiyi öldürdükten sonra işgal edenlerle Kıbrıs Cumhurbaşkanı Anastasiadis’in görüşme yapmasına Kıbrıslı Rumların pasif bir şekilde izin vermesi gerçeği karşısında şaşkına döndüm. NİÇİN BENİM KARDEŞ KIBRISLILARIM, NİÇİN????? Anastasiadis Türklerin yasal olarak Kıbrıs’ı yönetmesini istiyor!!! Bu işte gerçekte olandır!. Nasıl olur da hepiniz orada oturup bir şey söylemiyorsunuz ve bunun yapılmasına izin veriyorsunuz????? Ülkemizi satacak müzakerelerin olmaması lazımdır!!! Türkler barbarlardır, Türkiye bir İslam devletidir ve halıhazırda bizim olan birşeyin müzakere edilmesi çok TEHLİKELİ ve saçmadır. Çok geç olmadan uyanın benim kardeş Kıbrıslılarım. Tüm topraklarımızı geri alacağımız ve Türklerin de adayı terk edeceği (ve Kıbrıslı Türklerin de tekrar eskisi gibi azınlık olacağı ve adanın kontrolü üzerinde hiçbir yetkileri bulunmayacağı) dışında herhangi bir müzakere, 1974 işgalini ebediyen yasallaştıracak ve Kıbrıs’ı bir Türk İslam Devletine dönüştürecektir. Bunun olmasına izin verme! Sakın hata yapma, Kıbrıslı Türklerin ezici çoğunluğu İslam’a inananlardır ve Hristiyan değillerdir. İŞGAL EDİLMİŞ KIBRIS’ın hayali Kıbrıs Türk Başbakanının medyada söylediği gibi dini inanışları “anavatanları” Türkiye ile aynıdır. UYANIN KIBRISLILAR! ÖZGÜRLÜK İÇİN PROTESTODA BULUNUN.”
1955 yılından başlamak üzere Kıbrıs adasının tümünü ele geçirmek ve adayı Yunanistan’a bağlamak için yolda belde, evde, dükkanında, işyerinde, tarlada ve benzeri yerlerde bulduğu masum ve savunmasız Kıbrıslı Türkleri acımadan öldürmeye başlayan, 1963-1974 yılları arasında insanlık dışı soykırım uygulayan, şimdi de bizlere “Azınlık” olmaktan başka hiçbir hak tanımak istemeyen Kıbrıslı Rumlarla niye müzakereleri devam ettiriyoruz, anlamam mümkün değil.
Birtakım hastalıklı beyinlerin üretimi olan “nüfusumuzu arttırmayalım, vatandaşlığı zorlaştıralım, kimseyi vatandaş yapmayalım, müzakereler sonunda Rumların idaresi altında azınlık olarak yaşayalım” felsefesi nedeniyle resmen bilinçli olarak azınlığa düşürüldüğümüz bu dönemde, Anastasiadis’in dünyaya, bizler Kıbrıslı Türkleri “Azınlık” olarak tanıtması ve müzakerelerde 4 Rum’a, 1 Türk oranının kabul edildiği iddiasını da maalesef, KKTC Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Burcu Barış da 12 Temmuz günü yaptığı açıklamada “mevcut 220 bin KKTC ve 802 bin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi yurttaşının başka herhangi bir kritere bakılmaksızın, otomatik olarak federal Kıbrıs cumhuriyeti vatandaşı olacağı” sözleri ile Anastasiadis’in 4 Rum’a, 1 Türk iddiasının doğruluğunu teyit etmektedir.
Bakınız
Tamamen yanlış yola girmiş bazı siyasilerimiz, sendikalarımız, kuruluşlarımız ve derneklerimiz. Bu iddialarına ve saman altından yürüttükleri çalışmalarını devam ettirmeden önce tavsiyem azınlık haklarının ne olduğunu iyice öğrenmeleridir. Örneği de çok uzakta değil. Batı Trakya’da yaşayan kardeşlerimizle görüşmeleri ve yaşam koşullarını incelemeleri yeterli olacaktır…
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
Facebook: Ata Atun
25 Temmuz 2016
Eshabil Üstündağ
adanams@gmail.com
22.7.2016 16:20
ki biliyorsunuz o akşam (Gündüzden) MGK‘nın toplanacağı haber verilmişti ve gece yarısına doğru Sn eski Başbakan (RTE) Açıkladı.
Şu da OHAL‘den sonra “Sıcağı sıcağına..”
……
..Şunu da dün paylaştım
(*) Şeytanın gizlediği ve AK Ohal’den 17 saat önce;
15 Temmuz gecesinde Türkiye’de yaşananlardan sonra gözümüz kulağımız hep kuzeye, anavatan Türkiye’ye dönük. Adeta nefes almadan Türk medyasını takip ediyoruz Türkiye’de nelerin olup bittiğini anlamak için. Bu günler içinde Kıbrıs Rum tarafı yansa, kül olsa bile pek dikkatimizi çekmeyecek neredeyse.
Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi, Türkiye’de yaşanan darbe olayından sonra Atina’da kendilerine özgü bir “Kriz komitesi” kurdular ve bu komitenin ilk toplantısı da bugün yapılacak olan Atina toplantısı içinde yer alacak. Gerçekte bugünkü toplantının amacı ve ana gündemi “Kıbrıs sorunu ve bölgesel işbirlikleri” idi ama “Türkiye’deki darbe girişimi ve darbe sonrası” İngilizcesi ile “The day after” konusu gündemin içine kondu.
Bugünkü toplantıya, Kıbrıs Rum Yönetiminden Rum Dışişleri bakanı Yoannis Kasulidis ve Rum Hükümet sözcüsü Nikos Hristodulidis, Yunanistan’dan da Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kocias ve Yunanistan Başbakanlığı bürokratları katılıyor.
Kocias Atina toplantısından 3 gün evvel Anasdtasiadis’e kalın bir “Güvenlik Dosyası” gönderdi. Dosyanın bir bölümü Kıbrıs-İsrail-Mısır ilişkileri, diğer bölümü enerji güvenliği, son bölümü de KKTC-Türkiye ile ilgili.
Rum lider Anastasiadis yurt dışına gitmeden önce Türkiye’de yaşanan darbe ile ilgili olarak Jeostratejik Araştırmalar Konseyi’ni Başkanlık Sarayında topladı ve toplantı tam 2 saat sürdü. Toplantının ana konusu “Adadaki Türk askeri, Türkiye’nin bundan sonra Kıbrıs konusunda neler yapabileceği, Türk ordusunun olası saldırısı” ve benzeri konular oldu. Jeostratejik Araştırmalar Konseyi’nin Başkanı Lefkoşa Üniversitesi Rektörü Mihalis Attalidis. Üyeleri arasında Türkiye’de üniversite eğitimini tamamlamış ve Türkçeyi İstanbul aksanı ile mükemmel konuşan Kıbrıslı Rumlar da bulunmakta. Konsey gerçekte bir danışma kurulu ve görevleri de Türkiye’yi aralıksız izlemek ve yorumlamak. Hazırladıkları raporlarla da Anastasiadis’i bilgilendirmek.
Jeostratejik Araştırmalar Konseyinden sonra Savunma Konseyi’ni de topladı Anastasiadis. Belli ki bir paranoya içine girmiş ve fırsattan istifade “Türkiye’yi tekrardan uluslararası camia içinde nasıl suçlarım” modunda.
Rum hükümeti ve Rum lider Anastasiadis, pazartesi günü Rum siyasi parti liderlerini saraya çağırdı ve Türkiye’de yaşanan darbe olayı ile ilgili bir buçuk saat süren bir değerlendirme toplantısı yaptılar. Buna ilaveten Rum Milli Muhafız Ordusuna da talimat verdi ve “Türkiye, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Kıbrıs” konusunda iyi bir araştırma yapmalarını talep ederek, 27 Temmuz Salı günü Rum Askeri Konseyi’ni toplantıya çağırdı.
Rum Askeri Konsey Toplantısı gündeminde Türkiye’deki darbe ilk sırada yerini alırken, Savunma bakanlığı ve Kıbrıs Üniversitesi rektörlüğü işbirliği ile sürdürülen “Profesyonel Ordu kurulması” konusu ikinci sırada. Kıbrıs Rum Yönetimi hızlı bir şekilde Profesyonel Ordu kurulmasını sonuçlandırmak niyetinde. Hedeflerinin içinde Yunanistan’dan adaya paralı asker getirmek ilk hedef.
Rum tarafını iyi takip etmekte fayda var.
Fırsat bu fırsat diyerek şimdiki uluslararası propagandalarını “Güvenlikle İlgili Tezlerimiz Doğrulanıyor” üzerine kurdular, Türkiye’nin Garantörlüğünü ve Garanti Anlaşmasını tekrar öne çıkaracaklar…..
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
Facebook: Ata Atun
22 Temmuz 2016
Son dakika haberleri gelmeye devam ediyor.. OHAL kararı az önce Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, darbe girişiminde bulunan terör örgütünün tüm unsurlarıyla ve süratle bertaraf edilebilmesi için anayasanın 120. maddesi uyarınca 3 ay süreyle olağanüstü hal ilan edildiğini bildirdi. İçişleri Bakanı Ala, “OHAL, vatandaşımızın hayatında hiçbir olumsuzluğa yol açmayacak. OHAL, terörle mücadelede devletin işleyişine hız kazandıracak. Hiç kimse endişe etmesin” dedi.
Bundan tam 42 sene evvel üzerimde Mücahit elbiselerim, ayağımda postallarım, başımda kaskım Mağusa’da havanımın başında mevzideydim. Üzerimize yağan havanların, yanımızdan geçip patlayan dom-dom kurşunlarının haddi hesabı yoktu.
Şaşkınlık dolu, heyecan dolu, korku dolu ilk beş dakikadan sonra Kıbrıs Türkçesinde kullandığımız yerel tabirle herşey frivil, doğru yazılışı “Free Wheel”, Türkçe manası ile “hızla boş viteste gitmek” oldu. Ne korku kaldı, ne heyecan ne de şaşkınlık. Hepsi bir tarafa saçıldı, geriye var olabilmek için savaşmak duygusu ve galip gelmek için elden gelen herşeyi yapmak isteği ve enerjisi geldi. Ölüm korkusu hak getire, ilk beş dakikadan sonra o da uçup gitmişti.
15 Temmuz 1974 tarihinde Yunan Cuntasının gönderdiği subayların komutasındaki Rum Milli Muhafız Ordusunun yaptığı darbe sonrası Makarios devrilmiş, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti lav edilmiş ve yerine de “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti” ilan edilmişti. Dönemin tek TV’si olan Kıbrıs Radyo Yayın Korporasyonu (Türkçe KRYK, İngilizce CYBC) ekranlarına çıkan çiçeği burnunda darbeci Cumhurbaşkanı Nikos Sampson da darbenin 3. günü Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’nin Yunanistan’a bağlandığını dile getirerek “Enosis”i ilan etmişti. Zannetmişti ki Türkiye yaptıklarını seyredecek ve kabul edecek.
Bu gelişmeleri dikkatle takip eden Ecevit-Erbakan Hükümeti ve Türk Silahlı Kuvvetleri, 1955 yılından beri adada yaşananları, 1963-1974 yılları arasında Kıbrıslı Türklere uygulanan “Soykırımı” göz önüne alarak ve “Garantör” olarak 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası Ek I, Madde 4 uyarınca kendisine verilen hakları, uluslararası hukuka uygun olarak kullanıp, aynen söz konusu anayasada belirtildiği gibi “1960 yılında ilan edilmiş Kıbrıs Cumhuriyeti statüsünü tekrardan yerine koymak” için adaya askeri müdahalede bulundu.
Gerçekte TSK’nın müdahalesi öncelikle EOKA’cılar ile Solcular ve Komünistler arasında başlamış olan iç savaşta on binlerce Rum’un birbirlerini öldürmesine mani olmuş, sonra da bizler Kıbrıslı Türklerin toptan Rumlar tarafından yok edilmesini önlemişti.
Rumlara güvenilmemesi ve tatlı dillerine kanılmaması gerektiğini, ele geçen ilk fırsatta bizlere saldırmaktan çekinmeyeceklerini dile getirdiğimiz ve doğruları söylediğimiz vakit, aramızdaki gözleri kör, beyinleri yıkanmış birçok malum kişi bize saldırmaktan hiç çekinmedi bugüne değin.
Neyse ki 18 Temmuz 2016 pazartesi günü, günümüzdeki Rumların lideri Anastasiadis’in ruhani lideri olduğu DISY partisinin eski milletvekili Hristos Rotsas ağzından baklayı çıkarıverdi. Hristos efendi özetle “Makarios’u dinlemeliydik ve hazırlıklı olmalıydık. 42 yıl boyunca böylesi bir fırsat için hazırlık yapmalıydık ve 15 Temmuz gecesi Türkiye’de darbe girişimi yapılırken, biz de adanın kuzeyinde bulunan Türk Ordusuna saldırıp 43 bin Türk askerini esir almalıydık. Yönetimin başında ben olsaydım hepsini Baf ve Vasiliko’ya götürür, kendi bölgemizde garantiye alırdım. Türkiye’yi de bir daha geri dönmemek üzere adadan atardım” dedi.
Bu hayal ürünü megalomanik saçmalığın referans bilgileri aşağıdadır.
Radyo yayını:
İngilizce Açıklama:
Rumca açıklama:
Türkçe özet metin:
Bu sözleri söyleyen de 1999 yılında Rum lider Glafkos Klerides kabineye DISY milletvekili Ouranios Ioannides’i Bakan olarak atayınca, seçimi kaybetmiş olmasına rağmen bu atama nedeni ile boşalan milletvekili koltuğuna mevcut yasalar çerçevesinde Milletvekili olarak oturan, asıl mesleği de Muhasiplik olan Kıbrıslı Rum Hristos Rotsas.
Hem 43 bin Türk askerini esir alacak, hem 8 bin Güvenlik Kuvvetleri mensubunu esir alacak, bunları bir gecede, herhalde 500 vagonluk bir trenle, Kıbrıs’ta Türkiye’nin bilemeyeceği bir yere götürecek ve Türkiye’ye yukarıdan muzaffer bir komutan edasıyla bakarak, istediklerini dikte ettirecek….
Bu adamlarla boşuna müzakere masasına oturuyorsun Sayın Akıncı. Harcadığın zamana yazık.
1974 Barış Harekatında bizleri soykırımdan kurtaran Türkiye Cumhuriyeti’ne, kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerine, Mücahit kardeşlerime teşekkür ederken, şehitlerimizi saygı ile anar, mekanlarının Cennet olmasını diler, gazilerimize şükranlarımı sunarım.
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
20 Temmuz 2016