Etiket: Turkish Forum

  • YAZIKLAR OLSUN! ERMENİ ÇETESİ PKK VAN’I VURDU GEÇTİ!

    YAZIKLAR OLSUN! ERMENİ ÇETESİ PKK VAN’I VURDU GEÇTİ!

    44877

    Bu OHAL kime OHAL ey Hükümet!

     

    VAN’ın İpekyolu İlçesi’ndeki 2 Nisan Polis merkezi ve polis evine PKK’lı teröristler tarafından bomba yüklü araçla saldırı düzenlendi. Saldırıda ilk belirlemelere göre 3 sivil hayatını kaybetti, aralarında polislerin de bulunduğu 40 kişi de yaralandı.

    Olay, saat 23.00 sıralarında İskele Caddesi üzerinde bulunan ve Emniyet Müdürü Suat Ekici’nin makam olarak da kullandığı 2 Nisan Polis Merkezi ve polis evin yönelik gerçekleştirildi. PKK’lı bir terörist, bomba yüklü aracı, polis merkezi ve polis evinin yakınına park edip olay yerinden uzaklaştıktan sonra uzaktan kumanda ile infilak ettirdi.

    Kentin birçok noktasından da duyulan patlamada, ilk belirlemelere göre 3 sivil hayatını kaybetti, aralarında polislerin de bulunduğu, çoğu sivil 40 kişi de yaralandı. Patlamanın şiddetiyle birlikte çevredeki birçok binanın camları kırıldı, aracın parçaları ise metrelerce uzağa dağıldı.

    Bu arada patlamadan hemen sonra, bölgeden silah sesleri duyuldu. Saldırının ardından olay yerine çok sayıda ambulans sevk edildi. Yaralılar, çevredeki hastanelere kaldırılarak tedaviye alındı.

    Saldırının ardından geniş güvenlik önlemi alan polis, caddeyi trafiğe kapatıp, kaçan teröristi yakalamak için bölgede hava destekli operasyon başlattı.

    VALİLİK: 3 ÖLÜ, 40 YARALI

    Van’ın İpekyolu İlçesi’ndeki 2 Nisan Polis merkezi ve polis evine yönelik düzenlenen saldırıyla ilgili Valilik açıklama yaptı. 3 sivilin hayatını kaybettiği, 2’si polis, 40 kişinin yaralandığı saldırıyla ilgili yapılan açıklamada şöyle denildi:

    “17.08.2016 günü saat 23.15 sıralarında ilimiz İpekyolu İlçesi Sıhke Caddesi İki Nisan Polis Merkezi önünde bölücü terör örgütü mensupları tarafından bombalı araçla yapılan hain saldırı sonucu meydana gelen patlamada, ilk belirlemelere göre 3 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 2’si polis memuru, 38’i sivil olmak üzere, toplamda 40 vatandaşımız yaralanmıştır. Yaralılar en yakın hastanelere sevk edilmiş olup, bölücü terör örgütü mensuplarının yakalanması için güvenlik birimlerince başlatılan operasyon büyük bir titizlikle sürdürülmektedir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”

    EMNİYET MÜDÜRÜ SALDIRI SIRASINDA MAKAM ODASINDAYDI

    Van’ın İpekyolu İlçesi’ndeki 2 Nisan Polis merkezine ve polis evine PKK’lı teröristlerin bomba yüklü araçla düzenlediği saldırıda, Van Emniyet Müdürü Mehmet Suat Ekici’nin de polis evindeki makamında bulunduğu ortaya çıktı. Emniyet Müdürü’nün makam odası da saldırıda hasar gördü. Saldırıya da polis ekiplerine ilk duyuran Emniyet Müdürü Ekici oldu(DHA).

  • Küresel politika ve uluslararası ilişkiler … Prof. Dr. Ata ATUN

    Küresel politika ve uluslararası ilişkiler … Prof. Dr. Ata ATUN

    Küresel politika ve uluslararası ilişkiler

    Rusya devlet başkanı Vladimir Putin içinde Türkiye’nin de yer aldığı Kafkaslarda ve Orta Doğu’da, geçmişteki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin özellikle 1945’den sonra uyguladığı politikalara nispeten bölgeye çok farklı yaklaşıyor ve farklı bir politika uyguluyor.

    Bu politika değişikliğinin arkasında büyük bir olasılıkla Putin’in KGB’de harcadığı yıllar ve edindiği küresel bilgiler yatmakta.

    Geçen hafta Rusya’ya bir çalışma ziyareti için giden Ermenistan Cumhurbaşkanı Serge Sarkisyan, 10 Ağustos günü Rusya Başkanı Putin ile bir görüşme yaptı. Bu görüşmedeki konuşmalar, anlaşmalar ve serzenişler gerçekten ilginç boyutlarda.

    Ermenistan, Rusya’nın Kafkaslardaki en güvenilir müttefiki ve stratejik ortağı, tabirle iyilerin en iyisi olan ortağı. Her ikisi birlikte “Avrasya Birliği” ve “Bağımsız Devletlerin Ortak Refah Topluluğu” için bayağı çalışıyorlar. Bu ziyarette Putin, 2008 yılında iktidara gelen ve bu süre içinde kendisi ile dostluğunu iyice geliştiren meslektaşı Sarkisyan’ı el üstünde tutup, üst düzeyde ağırlamaya çok özen gösterdi. Rusya’nın silah envanteri içinde bulunan bir çok silaha ilaveten sofistike silahları da vermeye devam edeceğini söylerken Ermenistan’ın can düşmanı olan Azerbaycan’a da silah satmaya devam edeceğini belirtmesi Sarkisyan’ı düş kırıklığına uğrattı.

    Ermenistan’ın serzenişleri asıl bu cümleden sonra Serkisyan’ın ağzından dökülmeye başladı. Sarkisyan, Ermenistan halkının, Rusya’nın çok sofistike olan ve bir çoğu da Ermenistan’ın elinde olanlardan çok daha gelişmiş havadan-havaya ve karadan-havaya füzeleri Azerbaycan’a satmasından dolayı Rusya’ya karşı çok büyük öfke duyduğunu belirtti. Ermenistan’daki muhalefet partilerine bağlı siyasiler de Putin’i, Azerbaycan’a sürekli olarak silah satışı yapması nedeni ile Rusya-Ermenistan ilişkilerini tehlikeye sokmakla suçladılar.

    Her ne kadar Azerbaycan 25 yıl önce bağımsızlığını ilan edip Rusya’dan kopmuş gözükse de Rusya ile bağları halen çok güçlü bir şekilde devam ediyor. NATO üyesi olmaması nedeni ile Rusya’dan silah alabilirken, Azerbaycan milletvekillerinin Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi olmaları nedeni ile de Batı ile ilişkilerini üst düzeyde sürdürüyor.

    Putin ve Rus yetkililer, Ermenilerin bu suçlamalarını kabul etmeyip, büyük bir pişkinlikle Ermenistan ile daha evvel üzerinde mutabakata varılan program çerçevesinde işbirliği yapmaya devam ettiklerini, uluslararası silah pazarının kurallarına göre davrandıklarını, Ermenistan’ı desteklemekten hiçbir zaman vazgeçmediklerini ve asla da bu bağları zayıflatmak niyetinde olmadıklarını belirterek konunun ciddiyet düzeyini aşağıya çekmeye çalıştılar.

    Ermenistan ile yapılmış olan anlaşmaya körü körüne sadık kalacağını belirten Putin, Azerbaycan’ın petrol ihraç eden bir ülke olduğunu, hazinesinde büyük miktarlarda altın rezervi ile nakit olarak ABD Doları bulunduğunu, Azerbaycan hükümetinin nereden isterse oradan silah alabileceğini belirterek, Ermenistan ile olan dostluklarının, stratejik ortaklığın ve güvenilir müttefikliğin, ticaret ile karıştırılmaması gerektiğini vurgulayarak Serkisyan’ı yatıştırmaya, Ermenistan halkının da gönlünü almaya çalıştı.

    İşte küresel politikada ve uluslararası ilişkilerde, dostluklar, stratejik ortaklıklar ve müttefiklik böyle bir şey. Önce ulusal çıkarlar, sonra da dostluk, ortaklık ve müttefiklik geliyor. Ulusal çıkarlar gerektiriyorsa, dostluklar, ortaklıklar ve müttefikler bir çırpıda elin tersiyle silinip bir kenara atılabiliyor.
    İşte Türkiye’nin yapması gereken de bu. Kendine yeterli olmak ve dostlarını, ortaklarını ve müttefiklerini iyi tanımak ve seçilmek yerine kendisi seçecek konuma gelmek…

    Ata ATUN
    e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com

    Facebook: Ata Atun

    17 Ağustos 2016

  • (iddia):  “APO 1 yıl önce serbest kalıp  Yunanistan’a mı gitti?”

    (iddia): “APO 1 yıl önce serbest kalıp Yunanistan’a mı gitti?”

    774022

    Eshabil Üstündağ
    adanams@gmail.com

    16.8.2016

     

    Konu: Şu, Sosyal Medyada çalkalanan iddia.
    Altta haber lingi ve paint fotosu vardır.
    (Bazı yerlerini bantladım).

    1111a

    En son Kenya’dan getirildiğini biliyorum, Bundan 3 seneki önce yazımda da “APO DA TUTUKLANSIN” demiştim. 🙂 Ama ben mîzahçıyım ve en uç şeyleri yazarım.. 🙂 Örn. “Hocaefendi de tutuklansın,” 10 Oca 2012
    Bilahere; “Apo da tutuklansın,” 16-02-2013
    ve akla gelen gelmeyen her konuda!.. 🙂
    Ve hatta şöyle bir yazım vardı, eğer tıklarsanız görürsünüz (aylar önce yazdığım);
    “Ne zaman şaka yapsam gerçek oluyor..” 🙁
    Çünkü ben bunu (Apo’nun)
    (yahu kaçırılması mı diyeyiiiim, getirilmesi mi diyeyiiim …valla aklım karıştı.
    O da bir türlü dötünün üstüne oturmuyor, bir Suriye, bir Yunanistan, bir Rusya ve bir İmralı. 🙁 Neyse..) 🙁
    Şimcik şöyle 🙂
    Ben o yazımda, yani 16-02-2013 tarihli yazımda şöyle bir ibare kullanmıştım, o an içimden geldi.. ( Aslında içimden gelen değil, APO’nun  öyle  ..taaa 2007’den beri serbestçe Örgütünü yönetmesi ..Beni bu düşünceye sevketti. Hatta 2011’de düşünmüştüm!).
    Şuydu cümle:

    ***Biraz pişirelim mi?
    ..işin aslına bakarsanız aslında Ben İnanmıyorum Orda öyle birinin olduğuna.. 🙁
    Bunu iki yıl önce söylemiştim ve “O Adam İsrail Yakınlarında bir yaylada”.. ***

    ……

    Bundan sonrasını yazmıyorum, merak edenler “hem Feto, hem Apo, yani ikisinin de tutuklanmasını hâvî temennîm Şu linklerde;”

    …Hatta Oba’maya gelmişti ki sıra, benim başka işler çıktı, yani ülke gündemi ve kaynadı gitti 🙁 (Keşke yazaymışım gara gâvuru) 🙁

    (yine) Hatta fuatavni‘yi bile yazmıştım sikeç444b (skeç yani).  ..aha Şu: https://www.turkishnews.com/tr/content/2015/10/17/bir-mizah-da-bizden-fuat-avni-bombaladi/

    ..şu da yukarda bahsettiğim, “Ne zaman şaka yapsam…”
    https://www.turkishnews.com/tr/content/2015/09/25/ne-zaman-saka-yapsam-gercek-oluyor/

    Sahi, bir iki sene önce okumamışmıydık, hani Konya’dan kalkan bir jet, Apo’yu …taaaa şeye götürdü, yani bilmem ne mutabakatı diyorlar ya (Valla ismi aklıma gelmiyor, bir Avrupa ülkesiydi) ve Leydi Hazretlerinin de çay servisi yaptığını filan yazmıştı… 🙁 (Belki iftiraydı 🙁 Neyse) 🙁

    ..Şunu da bir saat önce okudum, valla aklım karıştı. 🙁 (Aslında aklım karışmadı TAM OTURDU)0044aBecause, alttaki kırmızı linge bakınız, My yazı 🙂
    22222ahttps://www.turkishnews.com/tr/content/2016/08/10/fetullah-gulen-iade-edilecek/

     

    (Darbeden saatler sonra yazılmıştır)
    https://www.turkishnews.com/tr/content/2016/07/16/darbeyi-gizleme-darbesi/

    ..Neyse belki çarşı iznine çıkmıştır, Geri döner.. 🙂 Apo’yu diyorum! 🙂
    Kalın Sağlıcakla. 🙂

    Yeni aklıma geldi, valla;
    ..Sahi bir ara İmralı’nın güvenliği İsrail’e mi verilmişti? Belki de yalan haber 🙁

    33333a
    Tekrar Kalın Sağlıcakla. 🙂

     

    ..Şu da Hedâyesi 🙂 https://www.turkishnews.com/tr/content/2016/08/11/benim-yorumlamam-bugadar/

     

  • Türkiye-Rusya ilişkileri ve Batı …

    Türkiye-Rusya ilişkileri ve Batı …

    24 Kasım 2016 tarihinde Türkiye-Suriye sınırında hava sahası ihlali yaptığı gerekçesiyle bir Rus uçağının düşürülmesinden bu yana kopan Türkiye-Rusya ilişkileri, Türkiye’nin akılcı bir atağı sonucunda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında bu hafta gerçekleşen görüşmeden sonra hedefi ve içeriği geçmiştekinden çok daha farklı yeni bir kulvara girdi.

    Konuların başında enerji, politik işbirliği, ekonomik işbirliği, nükleer teknoloji, savunma sanayinde işbirliği ve Suriye konusunda kurulan mekanizma yer alıyor. Her bir konu başlığı bir diğerinden daha önemli.

    15 Temmuz darbe girişimine İncirlik Hava Üssünün de müdahil olması, Suriye’ye yönelik bazı gruplara karşı yapılacak müdahalelerde Türkiye-Rusya işbirliğinin kapısını açtı. Gerçekte Türkiye’nin ve Rusya’nın Suriye politikalarına bakılırsa üst üste örtüşen konu Suriye içinde kanton ya da başka devletin kurulmasına her ikisinin de karşı olması, uyuşmayan görüşleri ise Esad’lı bir geçiş dönemi. Rusya Esad’ın başında olacağı yeni bir hükümet ile sınırlı bir zaman dilimi içinde geçiş dönemi isterken, Türkiye geçiş döneminin Esad’sız olmasını istiyor. Politikanın hiçbir somut kuralı bulunmayan bir al-ver sanatı olmasından dolayı, Türkiye ile Rusya’nın bu aşamadan sonra Suriye konusunda ortak bir noktada buluşacakları kesin. Kesin olan bir başka konu da, Suriye’ye birlikte askeri, siyasi ve ekonomik müdahalede bulunacakları. Türk ve Rus savaş uçaklarını yan yana ortak bir harekatta görmek kimseyi, özellikle de Batıyı şaşırtmamalı bundan sonra. Bu paralelde Rusya’nın PKK ve PYD konusundaki tavırları değişikliğe uğrarken, Türkiye de Suriye’deki cihatçı gruplarla olan ilişkisini gözden geçirecek.

    Savunma Sanayiinde, Türkiye 3 yıl önce 2013 yılında açtığı füze savunma sistemi ihalesini Çin kazanmıştı. İhaleye göre Çin ve Türkiye ortak üretim yapacaktı. NATO ve ABD hemen itiraz ettiler. Gerçekte Türkiye o ihale ile Batı’ya bir mesaj vermiş, kendileri ile birlikte savunma füzeleri üretmek istediğini ortaya koymuştu. Yıllardır Türkiye’yi sömürülecek bir devlet olarak gören Batı, hiçbir zaman Türkiye’ye kendi savunma sistemini kurmasına ve üretim yapmasına sıcak bakmadı ve savunma teknolojisinin ana unsurlarını vermek istemedi. Bu nedenle de Türkiye’nin bu isteğini görmezlikten gelmeyi, daha doğrusu halk tabiri ile “aptalı oynamayı” tercih etti yıllarca. Şimdi gündemde Rusya ile savunma sanayiini geliştirme ve uzun menzilli füze savunma sistemleri gibi kritik projelerde Rusya ile işbirliği var.

    Türkiye ve Rusya bölgenin en güçlü iki ülkesi. Birbirleri ile dayanışma ve fikir birliği içinde olmadan her ikisinin de münferit olarak çok fazla bir şey yapmaları mümkün değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Başkanı Putin bu gerçeğin farkındalar. Bu nedenle de 10 Ağustos günü gerçekleşen St. Petersburg zirvesi bölgenin geleceği ve Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde durmak çabaları açısından çok önemli. Yıllardır Türkiye’nin gelişmesini önlemek için her tür tuzağı kuran, düzenbazlığı yapan, zamanı geldiğinde enflasyonu tetikleyen, Kıbrıslı Türkleri yok olmaktan kurtardığı için silah ambargosu uygulayan, ekonomisi gelişmesin diye PKK belasını yaratan ve halen besleyen, teknolojik işbirliği yapmayıp sömürmeyi tercih eden, kalkınmaması için her tür sorunu yaratan ve Türkiye hükümetlerinin kendisine karlı tutumu işine gelmediği zaman darbeler planlamaktan ve düzenlemekten çekinmeyen Batı’ya şimdi Türkiye “Ben artık yıllardır gelişmemesi için elden geleni yaptığınız ve çelimsiz addettiğiniz Türkiye değilim” diyor…
    Tabii anlayana. Anlamayana zamanı gelince anlatırlar….

    Ata ATUN
    e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com

    Facebook: Ata Atun

    17 Ağustos 2016

  • Feto banhanesiyle TSK’yı dağıtmıyorlar,    “..RESMEN ELE GEÇİRİYORLAR!!!”

    Feto banhanesiyle TSK’yı dağıtmıyorlar, “..RESMEN ELE GEÇİRİYORLAR!!!”

    4-6222

     

    Eshabil Üstündağ
    adanams@gmail.com

    13.8.2016 08:47

     

    Konu: Şu, “..İşid’le Pekaka’yla mücadele ediyoruz deyip (arsızıca ordunu dağıttıkları yetmez gibi) …el altından Amerikan direktifi gereği,
    (Çünkü Amerika afişe ve aşifte oldu ve yüzü yok ..Irak vârî olayları yapmaya),
    Yerine Rusya’yı görevlendirme cinliği!
    Daha önce yazılarımda söyledim, Bu işin başçavuşu Rusya (2015) ve alttaki lingi tıklarsanız yani ekindekileri görürsünüz.. (Rusya B.Elçisinin “PKK’yı terör örgütü olarak görmüyoruz” dediğini Tıpkı Bizimkiler gibi.) 🙁

    ……

    ..İşin ortağı RUSYA, HANİ ŞU “İSRAİL KURULURKEN ..EN ISRARLI OY’U KULLANAN VE “SICAK DENİZLERE İNECEĞİZ DİYEN DELİ PETRO HAYALİ.” 🙁

    Türk Milleti;
    Ordun ele geçirilmek üzere ve şu an Amerika’nın rolünü Rusya aldı ve Amerika, “Rusya’ya TAŞERONLUK GÖREVİNİ VERDİ,
    SENİ BU HALE GETİRENLER DE GİDİP EL SIKIŞTI!
    İŞTE DURUM APAÇIK!”
    Anlamak için geçmiş yazılarıma bak en altta.. 🙁

    “İşid ve Pekaka mücadelesi bir mizansen ..ve baştan beri!” (Hep yazdım!)
    Zaten muadil örgütleri Kuran Amerika ve Bizdeki kâhyası da tepenizdeki! Silah yardımı yapan ve her 3 ayda bir Türkiye’de Toplantı Yaptıran, Eleman Temin Eden, Kandil’e krito telefon veren ve İmralı’yı karargâh haline getiren,
    İmralı’nın Güvenliğini 2012’de İsrail’e veren..”

    Şu habere bak ve (iki ayrı haber) Türk Milletini Aptal yerine koyuyorlar! 🙁

                  ↓

    111-a

     

    111-b

     

    (İşid zaptediyor gibi yapıp, İşid’in elinden kurtarıp Pekaka’ya veriyorlar, tam bir tiyatro! Süleyman Şah da aynı tiyatroydu, yani DOĞUDAKİ TAVİZİN PROVASI. Yazım içine bakarsanız görürsünüz, Geçen yıl yazmıştım)
    ..Şu link seni heryere götürür, sadece tıklayıp resimlerine bak yazıyı ditmir et..
    Sadece yazı içindeki habere bak. Allah aşkına daha delile gerek var mı!!! 🙁

    668841

    ……

    Yukardaki Şu kırmızı çerçeve habere bak;
    “Bizimki soruyor, yani yukardaki saydıklarımı yapan, PYD’nin Rusya’da ofisi varmış;”
    Aynı saflıkla putin cevap veriyor,
    “Valla haberimiz yok, yeni öğreniyoruz…” (meâl benimki).
    Oysa Alttaki lingi tıklayın …neler göreceksiniz;
    Dedim ya, sadece resimlerine bakın!!! 🙁

    “Sizin,” Feto veya FETÖ’den farkınız ne? (Biri çalıyor biri oynuyor)!

     

     

  • Fıkra: “AKP ve Fetullah örgütü Amerikan’nın sızamadığı tek oluşumdur  veya “iki!”

    Fıkra: “AKP ve Fetullah örgütü Amerikan’nın sızamadığı tek oluşumdur veya “iki!”

    44-87

     

    Eshabil Üstündağ
    adanams@gmail.com

    13.8.2016 05:35

     

    Konu:

    AK Akepe Vekili Cahit Özkan’nın Basında Çıkan Şu Beyanı; Fetö terör örgütünün sızmadığı tek parti AKP’dir. Bu anlamda en temiz parti bizim partimizdir”

    33-02557

     

    ..Bu küfrü AYNEN İADE EDİYORUM! / T.C. Vatandaşı Eshabil Üstündağ. 🙁

    Bunun,
    “AKP / Fetullah örgütü Amerikan’nın sızamadığı tek oluşumdur veya “iki,” ..Demekten hiç bir farkı yok!..

    Bu kadar.

    Biraz eğlenin (Veya Yas Tutun) 🙁

                          ↓

    https://www.turkishnews.com/tr/content/2016/08/11/benim-yorumlamam-bugadar/

     

  • “FUZULÎ ŞÂGİL” ve KIBRIS

    “FUZULÎ ŞÂGİL” ve KIBRIS

    imagesH6W7PPAV

    “FUZULÎ ŞÂGİL” ve KIBRIS

    Hüseyin MÜMTAZ

    Türkler DEVLET olalı…

    Türk Ordusu da, Türk ordusu olalı böyle rezalet görmemiştir.

    Dokuz general ve amiral firarda…

    Bir tümamiral Amerika’dan; iki general görevli oldukları Afganistan’dan Dubai’ye kaçıp, Almanya’dan; iki ataşe Albay Yunanistan üzerinden feribotla kaçtıkları İtalya’dan; sekiz subay, helikopterle kaçtıkları Yunanistan’dan “sığınma” talep ettiler.

    Hatay Valisi 15 Temmuz öncesi 8 zırhlı araç ve 200’e yakın askerin devir teslim töreni bahanesiyle birliklerine çekildiğini, durumdan darbe girişimi sonrası sınırda yaşayan halkın ihbarı ile haberdar olduklarını, yaklaşık bir hafta boyunca sınırın belli kesimlerinde kontrol sağlanamadığını söylüyor.

    Yuh…

    Siz silah ve bayrak üzerine el basıp ne yemini etmiştiniz?

    Özel efendi diyor ki; “Yüreğim yanıyor, ömrüm oldukça da yanacak, ben artık böyle bir yürekle yaşayacağım. Millet hepimizi affetsin. Asker-sivil sorumluluk makamındaki herkes milletten özür dilemeli”.

                   

                    Sanki bahsettiği zaman aralığında kendisi Hawaii’de balıkçılar kooperatifi başkanıydı.

    “Millet hepimizi affetsin” diyor.

    “Millet” göreceli bir kavramdır, çeşitli katmanlardan oluşur ve her katman kendi meşrebine göre olaylardan farklı etkilenir… Hele sanal algı logaritmalarının böylesine yoğun kullanıldığı çağdaş âlemde (Pokemon go?) “Millet” belki affedebilir ama “tarih”, yaptığınız-yapmadığınız her şeyi mutlaka kaydetmiştir Necdet efendi…

    Tarih’ten nasıl özür dileyeceksiniz?

    Tarih affetsin sizi.

    Hem askerî öğrenciliğinizin ilk dersinde size “Birliğinin/astlarının yaptığı/yapamadığı her şeyden komutan sorumludur” kuralı öğretilmemiş miydi?

    O derste neredeydiniz?

    Sade asker mi?

    İçişleri Bakanı diyor ki; “Şu an itibarıyla görevden uzaklaştırılan personel sayısı 76 bin 100 civarında. Gözaltına alınan, şu anda gözaltı işlemleri devam eden 5 bin 171, tutuklu sayısı ise 16 bin 899. Adli kontrol şartıyla serbest bırakılanlar 7 bin 173, serbest bırakılanlar ise 3 bin 601 kişi. Askerlerden 9’u general 190 personel firari. Firari polis sayısı ise 96, bunların 47’si müdür seviyesinde…Çok ağır bir ihanetle karşı karşıya kalındı. Bu konuyla ilişkileri tespit edilenler görevlerinden uzaklaştırıldı. Tutuklananlardan 3 bin 83’ü polis, 7 bin 248’i asker, 2 bin 288’i hakim-savcı, 119’u mülki idare amiri, 4 bin 161’i de sivil”.

                   

                    Bitmedi..

                    YÖK üniversitelerde terör örgütüne yönelik yapılan işlemler kapsamında, toplamda 6 bin 792 akademik ve idari personel hakkında işlem başlatıldığını, bunlardan 5 bin 342 personel hakkında ise görevden uzaklaştırma kararı alındığını açıklıyor.

                    Rus haber ajansı Ria Novosti, TSK’daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin ardından Türkiye’nin Ankara’ya çağırdığı üç diplomattan birinin Bangladeş’ten Rusya’ya kaçtığını iddia ediyor.

                    Dışişleri Bakanı 15 Temmuz gecesinden bu yana Ankara’nın geri çağırdığı 208 diplomattan 32’sinin Türkiye’ye dönmediğini duyuruyor.

                    Diyanet İşleri Başkanlığı merkez, taşra ve yurt dışı teşkilatında her kademeden 2.560 personelin daha görevlerinden uzaklaştırıldığını açıklıyor. Böylelikle ilk etapta 492, ikinci etapta 620 personel ve son olarak açığa alınanlarla birlikte toplam 3.672 personel görevlerinden uzaklaştırılmış oluyor.

                    Özel sektörde kayyum atanan yüzlerce firma?

                    Kapatılan Üniversiteler ve Öğrenci yurtları?

                    Hastahaneler ve doktorlar?

    Vay ki vay…

    Şimdi…

    Dünyanın dört bir yanını örümcek ağı gibi saran örgütün Türkiye’ye böyle bir travma yaşatırken…

    “Yavruvatan”ı “ihmal etmesi”, boş geçmiş olması düşünülebilir mi?

    Kıbrıs’a hiç mi gelmemişlerdir?

    Yıllardır hangi üniversitede kimlerin/nasıl yuvalandığı bilinmiyor mu?

    Neden bilinmiyor?

    KKTC’de asker kendi temizliğini sessiz sedasız yapmıştır, yapmaktadır.

    Peki polis, şirketler, özel hastahane, yurt, üniversiteler; hepsi Türkiye’den gönderilmiş olan din görevlileri?

    Binlerce öğrenci?

    Ki çoğu öğrenci maskesi altında bilumum kirli işlerle meşgul.

    Kimin kara paralarını aklıyorlar, ne kadarı örgüte gidiyor bağış olarak, uyuşturucu parasını kim alıyor?

    Siyasiler?

    Hepsinin açığa çıkması, görevden alınması için ille de Çavuşoğlu’nun adaya gelmesi mi beklenmelidir?

    Hem gelirse Çavuşoğlu’nun sadece golf oynayacağını mı zannediyorsunuz?

    Bu vesileyle burada çok önemli bir sorun da gün yüzüne çıkmış olmuyor mu?

    KKTC’de devlet otoritesinin kendine bağlı bir haber edinme/değerlendirme birimi yoktur.

    Yetkili organlar ancak “kendilerine verilmesi yeterli görülen” bilgilerle iş yapabilmektedirler.

    Aksi mümkün olsaydı zaten, siyasi iktidarı çaresizlikle/hareketsizlikle/sorumlu davranmamakla suçlayamayacaktık…

    Öyleyse her iki halde de, her iki ülkede de “şerden hayır” çıkarılmalıdır.

    Bu vesileyle ve bu fırsattan istifade cümle yanlışlar düzeltilmelidir.12 Ağustos 2016

     

    Meraklısına Mühim Not: Son birkaç yazımda DEDE KORKUT’a atıfta bulunmuş olmam yoğun ilgi çekti. Dede Korkut Kitabı’nın şimdiye kadar bilinen el yazması iki nüshası mevcuttu, Dresden ve Vatikan kütüphanelerinde. Benim yazılarımda bahsettiğim konular; 2016’da-;) yeni gün yüzüne çıkan üçüncü nüshadan; “Giresun Kuş Dili  Derlemeleri”nden alınmıştır.

     

  • Anastasiadis istediklerini almış … Prof. Dr. Ata ATUN

    Anastasiadis istediklerini almış … Prof. Dr. Ata ATUN

    7 Ağustos Pazar tarihli Kıbrıs Rum tarafında yayınlanan Politis gazetesini “Kıbrıs konusu”na ve “Kıbrıs Müzakereleri”ne ilgi duyan herkesin okumasını tavsiye ederim.

    Müzakerelerin gidişatı ve üzerinde mutabakata varılan konular hakkında uzun bir yazı var. Konuya yakın ve içerikli olan Kıbrıslı Rum ve Türklerden almış yazdığı bilgileri.

    Benim en çok hoşuma giden ve ilgimi çeken bölüm, Rum lider Anastasiadis’in gelinen aşamada “kendini çok iyi hissediyormuş ve geceleri de çok rahat uyuyormuş” içerikli olan kısım. Anastasiadis Türkçe deyimle “dört köşe halde”ymiş ve istediği tavizleri de tek tek alıyormuş.

    Garantiler konusunda, Kıbrıs konusu ile ilgili – ve bence ilgisiz herkese ve- tüm taraflara mektup yazmış ve Garantileri kendisinin asla kabul etmeyeceğini, Kıbrıslı Rumların da Garantileri içeren bir çözüme kesinlikle “OXI” yani Hayır diyeceğini belirtmiş. Hem de altını kırmızı ile çizerek.

    Anastasiadis’in değerlendirmesine göre Annan Planına kıyasla Rumların lehine çok kazanımlar olmuş, Türkler bu defa bonkör davranıp tavizler vermişler. Öncelikle “Dört Özgürlük”, yani Kıbrıslı Rumların ve Türklerin adada istedikleri yerde, herhangi bir kısıtlama olmadan yerleşmesi, dolaşması, iş kurması ve mülk edinmesi konusunda Türk lider Akıncı ile mutabakata varmışlar ve bunu kendisine kabul ettirmiş.

    Kendini çok iyi hissetmesine neden olan ikinci önemli konu ise Kıbrıs Federal Birleşik Cumhuriyeti’nde veya da adı ne olacaksa, nüfus oranının 4 Rum’a 1 Türk olmasıymış. Net yüzdelikle nüfusun yüzde 78.50’si Rum, yüzde 21.50’si de Türk olacakmış. Rakamlarla da Kıbrıslı Rumların sayısı 803 bin, Kıbrıslı Türklerin de 220 bin, toplam nüfus da 1 milyon 23 bin olacakmış. Bu anlaşmanın içinde bir Türkün vatandaşlık alabilmesi için 4 Yunanlının da vatandaşlık alması gerektiği varmış ve de Akıncı ile bu konuda mutabakata varıp el sıkışmışlar.

    Ve bundan daha önemlisi de, 1977 yılında rahmetlik Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş ile Makarios arasında varılan mutabakattan sonra oluşan ve 39 yıldır BM parametrelerinde yer alan “iki bölgeli, iki toplumlu, siyaseten eşit iki kurucu devletten oluşacak Federal devlet” kavramından uzaklaşıldığı, etnik açıdan iki ari, yani mülkiyetin ve nüfusun büyük çoğunluğunun o devleti oluşturan toplumdan olması değil, 1974 öncesi olduğu gibi ülkenin gerçekten yeniden birleştirilmesini, yani adanın tümü üzerinde Rum egemenliğini sağlamakmış.

    İşte zurnanın zırt dediği yer de tam burası, deyimle 4 özgürlük, 4 Rum’a 1 Türk oranı ve 803 bin Rum’a karşın 220 bin Türk’ün olması ve adanın tümünün Rum egemenliği altına girmesi.

    Resmi nüfusumuzun yaklaşık 320 bin civarında olmasına rağmen Cumhurbaşkanı Akıncı’nın nüfusun 220 bin kişi kalacağı konusunda mutabakata varmasının nedeni, Anastasiadis’in geri dönmesini şart koştuğu 100 bin Rum’a yer açılmasını sağlamak amaçlı maalesef. 100 bin KKTC vatandaşı gerisin geriye Türkiye’ye geri gitmeli ki, geri dönüşüne yeşil ışık yaktığı 100 bin Rum, bu geri dönecek kişilerin evine, iş terine, tarlasına yerleşsin. 100 bin Rum’un geri dönüşüne ilaveten 60 bin Rum da içimize gelip yerleşecekmiş. Politis gazetesindeki yazı aynen bunları dile getirmiş.

    Politis’teki bu yazının içeriğinde müzakerelerde, üzerinde mutabakata varıldığını yazdığı çok konular var. Bunlar önem sırasına göre Birincil Hukuk, Avrupa Birliği, Güvenlik, Garantiler, Mülkiyet, Ekonomi, Yürütme yetkisi, Yasama Yetkisi, Yargı Yetkisi, Uluslararası Antlaşmalar, Vatandaşlık-Seçimler-Özgürlükler, Gelir paylaşımı ve diğer konular. Çevirilerini tamamladıkça ve ortama göre, önümüzdeki haftalar içinde teker teker tüm okuyucularıma bu konuları, objektif olarak aktaracağım.

    Ata ATUN
    e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com

    Facebook: Ata Atun

    10 Ağustos 2016

  • ABD Nükleer bombalarını geri istiyor … Prof. Dr. Ata ATUN

    ABD Nükleer bombalarını geri istiyor … Prof. Dr. Ata ATUN

    Türkiye’de demokrasiyi ayaklar altına almak ve çiğnemek için 15 Temmuz gecesi yapılan ve Türk halkının direnci sayesinde önlenen darbeden sonra darbenin organizatörleri olan ABD ve AB, Türkiye ile olan ilişkilerini,- darbe sonrası yaşanan tutuklamaları bahane ederek- adım adım koparmaya başladı.

    Şimdi ABD ve AB’nin lokomotiflerinden olan Fransa ve Almanya Türkiye’deki darbe girişimi sonrası ortamı çok güvensiz buluyorlarmış ve ilişkileri da adım adım azaltma yönüne gideceklermiş. Digomo’ya kadar yolları var. (Bu bir Kıbrıs Türk deyimidir)

    Oysa Fransa, 2015 yılının Kasım ayında yürürlüğe koyduğu Olağanüstü Hal ilanını (İngilizce- State of Emergency) Ocak 2017’ye kadar uzattığını unutmuşa benziyor. Avrupa Birliği ülkesinde nerde görülmüş 15 ay süreli bir Olağanüstü Hal. Ama bu Fransa, hem kendi bunun uygular, yoldan geleni geçeni gözü kırpmadan tutuklar ve içeri sokar, sonra da Türkiye’yi kınar!

    ABD ise bir başka demokrasi kısıtlayıcısı. Zannedilir ki ABD’de herkes özgürdür ve sınırsız demokrasi vardır. 11 Eylül 2001’de New York’taki İkiz kulelere yapılan saldırıdan sonra “Vatandaşlık ve vatandaşların Hakları” ile ilgili yasada yapılan değişiklikten sonra Polise, gözünün beğenmediği yerli veya yabancı herhangi bir kişiyi sorgusuz sualsiz süresiz tutuklama yetkisi verildi.

    İşe önce AB şemsiyesi altında Fransızlar başladı. Avrupa Birliği tarafından finanse edilen, Avrupa Birliği Bakanlığı’nın yürütülmesinden sorumlu olduğu Jean Monnet Burs Programı 2016 – 2017 akademik yılı için Türkiye uygulaması iptal edildi.

    Bunun arkasında ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’deki ortamı güvenilir bulmadığı için Fulbright eğitim programının Türkiye uygulamasını iptal etti.

    Sıra ABD’nin dünyadaki en büyük ilk 3 üssü arasında yer alan İncirlik Üssünde bulunan 50 adet B61 modeli nükleer bombalara geldi. ABD Türkiye’yi cezalandırmak için bunları geri almanın yollarını hazırlamaya başladı.

    İlk adımda ABD’li basın kartellerinin yönettiği Batı basınında, ABD’li güvenlik uzmanlarına atıf edilen yazılar ile kulaklara “Türkiye’de siyasi istikrar yok. Türklere güvenilmez. İncirlik Üssü’nde bulunan nükleer bombalar tedirginlik yaratmaya başladı, geri alınmalıdır” görüşleri işittirilmeye başlandı. Zaten bundan sonrasında ne olacağını kestirmek güç değil.

    İkinci adımda Türkiye Hükümetine diplomatik bir yazı gönderilecek ve B61 modeli nükleer bombaların İncirlik Üssü’nden kaldırılması konusunda bilgi verilecek. Basının da bir şekilde söz konusu nükleer bombaların geri alındığını duyması ve yazması olasılığında da, “B61 modeli nükleer bombaların revizyondan geçirilmek amacı ile alındıkları” veya da benzer bir gerekçenin yer aldığı bir açıklama ile konu kapatılmaya çalışılacak.

    Güvenilemez devletlerin dostane, yapmacık davranışlarının tavan yaptığı, kendi çıkarları için özellikle Ortadoğu’da acımadan yüzbinlerce insanın ölmesine yol açan girişimlerde bulunmalarından ve de en önemlisi Türkiye’de darbe yapmaya cüret etmelerinden sonraki bu dönem ve ortamda, Türkiye’nin artık önümüzdeki 10 yıl içinde nükleer silah üretme planını yapması ve “Pakistan ve Hindistan’ın yaptığı gibi ne pahasına olursa olsun nükleer silah teknolojisi sahibi ülkeler kulübüne” üye olması gerekmektedir…..

    Ata ATUN
    e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com

    Facebook: Ata Atun

    8 Ağustos 2016

  • TARİHİN BAŞIMIZA ÖRDÜKLERİ

    TARİHİN BAŞIMIZA ÖRDÜKLERİ

    CUrXtmFVAAAxXHCKUT’da HALİL PAŞA ve İngiliz esirleri

     

    TARİHİN BAŞIMIZA ÖRDÜKLERİ

    Hüseyin MÜMTAZ

     

    Tarih, “Dede Korkut”tan beri ak sakallı koca bir ihtiyardır.

    Alabilirsen bıkıp usanmadan ders verir, ödüllendirir; ama bütün çabalarına rağmen hiçbir şey edinemezsen de cezalandırır.

    Başımıza ne zaman ne öreceği pek belli olmaz.

    Çorap da örer, Chuwall da geçirir.

    Bu sene Ağustos alışılmışın aksine, bunaltıcı boğucu sıcaklarla geldi.

    Ben de “askerî tarih”e vurdum kendimi.

    Yok; “Vaka-i Hayriyye”,  “Asakir-i Mansure-i Muhammediye” yahut  “Mühendishane-i Berr-i Hümâyun”, “Mühendishane-i Bahr-i Hümâyun”, “Tayyare Mektebi” veya “Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane”den bahsedecek değilim.

    “Halâskâr Zâbitân”, “Hürriyet ve İtilaf Fırkası”, “İttihat ve Terakki Cemiyeti”ne de bulaşmaya hiç niyetim yok.

    Birçok olayın yüzüncü yılı vesilesiyle yüz yıl önceki “fabrika ayarları”nın tartışıldığı şu günlerde ilginç isimli bir kitapla resmen boğuşuyorum.

    “Kırmızı Kedi”den, “İNGİLİZ GİZLİ BELGELERİNDE YAHUDİ DÖNMESİ İTTİHATÇILAR”. (Türkiye’deki İngiliz Büyükelçiliği Baştercümanının Anıları-Fitzmaurice)

    Çevirmeni Utku Bey, gerçekten umut bulur mu, bulmaz mı bilmiyorum ama cümlelerin karmaşıklığından, anlamsızlığından, gereksiz uzunluğunda bayağı yoruldum. Kaldı ki, orijinalinden farklı olarak kitaba uygun görülen isim sadece merak uyandırıyor; bildiklerimizden ayrı, değişik bir “Yahudi dönmesi İttihatçı ismi” de vermiyor.

    Ama yine de hayli sıcak ve nemli geceleri Lawrence ile Gertrude Bell ile George Lloyd, Mark Sykes ile ve “deli gibi İngiliz yanlısı” Kâmil Paşa ile geçirmemi; Irak-Suriye-Ürdün sınırlarına “tekrar” şekil vermemi sağladığını itiraf etmeliyim.

    Nicole Kidman’ın, Bell’in hayatını canlandırdığı “Oueen Of the Desert”in tesadüfen aynı uykusuz gecelerden birine denk gelmesi de işe ayrı bir tat kattı.

    “Birinci Tercüman”ın anıları Birleşik Krallığın, “üzerinde güneş batmadığı” zamanlarını anlatıyor. Kitapta adı geçen “hariciyecilerin” Uzakdoğu’dan Afrika, Güney Amerika’ya uzanan devamlı görev, senelik izin, hastalık izni gezilerini neredeyse uçakla yaptıkları hissine kapılıyorsunuz. Ortaköy’deki okul ve Tarabya’daki sefarethane bölümlerinde “Krallık Hariciyesi”nin çapını görüyorsunuz. Hele; “Gelecekte… kurumsal bir yapı oluşturulması için –doğuştan- İngiliz tebaası olanlara güvenmeye karar verildi” ifadesi dikkat çekiyor. (S.25)

    “Abdülhamit Avrupalılardan oluşan Düyun-u Umumiye’nin mali sultası altında yıpranmış, ama karşısına gözle görülür bir yerel muhalefet de çıkmamıştı. Adı kötüye çıkmış casusları her yerdeydi; sorun çıkaranlar imparatorluğun ücra köşelerine sürgün edilmişlerdi ve basın en kötü sansürcülükle boğuşuyordu… İstanbul şehri üzerine bir korku perdesi atılmıştı”. (S.82)

    “Türk basını köledir ve Sultan’ın etkili araçlarından biridir. Sultan’ın halifeliğini yücelterek konumunu güçlendirmekte ve gerçek müminlerin derin ve gizli düşmanlıklarını kamçılayarak, özellikle alt sınıflar içinde Batı’ya ve Hristiyanlığa ait her şeyin hor görülmesine yol açmaktadır”.(S.93)

    “Eylül 1914’de…Dışişleri Bakanlığı Osmanlı İmparatorluğu’nda, İngiliz-Türk ilişkileri zamansız bir şekilde zarar görmeden, bir Arap isyanının nasıl çıkartılabileceği üzerine kafa yormaya başladı”. (S.195)

    “Suriye, belki de Türk karşıtı Arap hareketinin yeşerebileceği en verimli alandır ama hareket tarzının nasıl olacağı Fransızların ve Kahire’nin de fikri alındıktan sonra belirlenmelidir”. (S.196)

    “Türkiye’ye karşı ayaklanan Araplar İngiltere tarafından kışkırtılmışlardı…”. (S.216)

    Söz 1914-15’deki Ortadoğu cephesine gelince, Fitzmaurice’den bunaldığım aralar rahatlamak için göz gezdirdiğim; “MEZOPOTAMYA SEFERİM”e (General Charles Townshend. Türkiye İş Bankası Yay) atıfta bulunmamak haksızlık olacak. (Kut-ül Amare mağlûbu)

    “Basra’da bir Rum tacire, Bay Antipas’a ait bir ev tahsisi edildi bana. Bay Antipas çok nâzik ve misafirperver biriydi”. (S.53)

    “Dicle’nin suyu epey artmıştı. Lewis Pelly isimli zırhlı römorkör Kurna’nın 9 km. uzağında üç düşman mayını toplamıştı…. Nehirde mayın bulan her Arap’a dörtyüz rupi ödül verilmesini teklif ettim hemen. Bunun üzerine yüzlerce Arap nehirde Türk mayını aramaya başladı”. (S.66)

    100 yıl önceki “fabrika ayarları”nı görüyor musunuz?

    Kimlerle, kimler için mücadele etmişiz, kimler bizi cenbiye ile sırtımızdan hançerlemiş…

    Bu gerçeklerin ışığında en yetkili resmî ağızlardan nihayet yapılan; “Rusya ile işbirliği içinde Suriye’de siyasi geçişin bir an önce sağlanmasını arzu ediyoruz” açıklamasının tarihe ve coğrafyaya en fazla uyan, ayakları yere basan sağlam bir politika değişikliği olduğunu düşünüyoruz.

    Dede Korkut’tan ders almaya devam… 5 Ağustos 2016

     

    Not: Silah Arkadaşım, Harbiye’den sınıf arkadaşım Hâmit Homriş’in (Top.Kd.Yzb. 1967-35) vefatını çok büyük üzüntüyle öğrendim. 1974-80 arası Kıbrıs ve Ankara’da beraber çalıştık. Yaşadığımız ve paylaştığımız unutulmaz anıları aldı öbür tarafa götürdü…

    Kıymetli kayınpederi babamın sınıf arkadaşı; kıymetli babası da babamın Fransızca hocası idi.

    Çok değerli eşi Selcen Hanımefendiye, sevgili evlâtları Onurhan ve Mine’ye başsağlığı diliyorum.    

    Allah Rahmet Eylesin…

     

     

  • BU HABER AVRUPA’DA OLSA ÖDÜLE LÂYIK GÖRÜLÜRDÜ, AMA ÜLKEMİZDE GÖRMEZDEN GELİNİYOR..

    BU HABER AVRUPA’DA OLSA ÖDÜLE LÂYIK GÖRÜLÜRDÜ, AMA ÜLKEMİZDE GÖRMEZDEN GELİNİYOR..

    775555

     

    e_üstündağ

     

    Eshabil Üstündağ (Turkish Forum / Adana)
    adanams@gmail.com

    5.8.2016 07:15

    Konu: Şu Haber;

    Camîlerimiz..

    ..Bir kez daha “Takdir ve Dikkatinize, Îzānınıza Sunuyorum..”
    (Esas cinliği yazmadım, aslında bu haberi yaptıktan 20 gün sonra filan farkettim ve İNANIN,
    100 YIL DÜŞÜNSENİZ AKLINIZA GELMEZ VE “EN BİLEN KİŞİYİ GÖTÜRÜN, “BURDAKİ GARİPLİK NE’DİR DEYİN” BİLEMEZ!”)
    ..Çok da önemli değil,
    zira, Amerika’nın dayattığı şeyi din sanan insanlar, Bunun gibi yüz tane yaptırsa ne;
    Bugün karşı çıkar, Yarın Boyun eğer). 🙁

    Muhtelif tarihlerdeki tivit paylaşımım;

    6789

     

    (18+)  Web 

     

  • Hrisostomos ve Rumlar hayal içinde … Prof. Dr. Ata ATUN

    Hrisostomos ve Rumlar hayal içinde … Prof. Dr. Ata ATUN

    Osmanlı Devleti 1570-1571 yılları içinde Kıbrıs’ı fethettiği zaman, Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu sürgündeydi. Fetihten sonra Başpiskopos sürgünden Lefkoşa’ya getirildi ve Ortodoks Kilisesi’nin başına geçirildi. Kıbrıs Ortodoks Başpiskoposu’na ilk defa Bizans İmparatoru Zeno (İ.S. 474-491) tarafından verilen, ama Luzinyanlar döneminde kaldırılan kırmızı mürekkeple imza atmak ve asa taşımak hakkı, 1660 yılından itibaren Sultan Dördüncü Mehmed Han tarafından çıkarılan ferman ile yeniden tanındı ve Başpiskopos, Rumların sözcüsü olarak kabul edildi.

    Bab-î Ali bu fermandan sonra Rom Ortodoks Kilisesi Başpiskoposunu Kıbrıs Rum toplumunun dini lideri, siyasi sözcüsü ve temsilcisi olarak kabul etti, makamın adı da “Etnarh” olarak tanımlandı. Bu yetkilendirmeden sonra Kıbrıs Başpikoposlarına şikayet ve görüşlerini doğrudan Padişah’a veya Başvezir’e yapmak hakkı tanındı. Bu durum adada kilisenin gücünün büyük oranda artmasına neden oldu. Ada yönetiminde Osmanlı Devletinin görevlendirdiği Muhassıl’a (vali) yardımcı alan 8 kişilik Divan heyetinden 4’ü Rum, Maronit ve Ermenilerden, 4’ü de Türklerden oluşturuldu.

    İmparator Zeno, Kıbrıs’ta Salamis harabeleri yakınında bir ağacın altında Aziz Barnabas’ın mezarının bulunması ve mezardan çıkarılan Barnabas’ın kendi el yazısı ile yazdığı İncil’in de kendisine büyük bir törenle gönderilmesinden sonra Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesine Otosefal ayrıcalığını verdi. Kıbrıs Otosefal kiliseler, Patriklere ve Patrikhanelere bağlı olmalarına rağmen kilise işlerini ulusal düzeyde herhangi bir Patrikten bağımsız olarak yönlendirebilen, ama Ortodoksluğu bağlayıcı kararlar alamayan kiliseler. Dünya üzerinde Otosefal olan Kiliseler Yunanistan, Güney Kıbrıs, Arnavutluk, Polonya, Gürcistan, Kanada, ABD ve Afrika Metropolitlikleri. Kıbrıs’ta Başpiskoposluğa bağlı 9 adet Metropolit bulunmaktadır. Bunlardan 3 tanesi, Mağusa, Girne ve Güzelyurt Metropolitleri KKTC sınırları içinde.

    Bu nedenle de Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi başı Başpiskopos II. Hrisostomos kendisini tüm adanın Başpiskoposu addetmekte, Rum Ortodoks Kilisesinin hükümranlık alanını da adanın tümü olarak kabul etmektedir. Her fırsatta ve olanakta Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesine bağlı olan tüm papazlar kilisede, özellikle Pazar ayinlerinde ve özel dini günlerde verdikleri vaazlarda Kıbrıs Rum halkına adanın tümüne hakim olduklarını ve ne pahasına olursa olsun adayı tümden ele geçirmek için verilen mücadeleden asla vazgeçilmeyeceğini söylerler ve telkin ederler. Kıbrıs Rum halkı ve siyasileri de ister istemez buna inanırlar ve davranışlarını bu hedefe göre ayarlarlar. Anastasiadis’in müzakerelerde kendine güven duyması ve Türklere “Güzelyurt’u, Karpaz’ı Mağusa’yı, Mesarya’yı isterim, Türk askeri gidecek, Türkiye’nin garantisi asla olmayacak” ve benzeri içeriklerde tehditler savurmasının kökeninde gerçekte Rum Ortodoks Kilisesi yatmaktadır. Zannetmektedirler ki, Hristiyan dünyası şöyle veya böyle şekilde kendi yanlarında yer alacak ve Türkleri bir gün Kıbrıs adasından atacaklar!

    Bu havada ve kafada olan Başpiskopos II. Hrisostomos, CTP’nin iktidar olduğu dönemde Rum Ortodoks Kilisesine, KKTC sınırları içinde kalan kiliselerde istedikleri zaman ayin yapmak yetkisini verince zaman içinde bu iyi niyetli davranışı suiistimal etmeye ve siyasi amaca dönüştürmeye yöneltti. Günümüzde iktidarda olan UBP-DP hükümeti bu suistimal kapısını kapatıp Rumların KKTC’de yapacakları ayinlere bir dizi kriter getirince, Rum Ortodoks Kilisesi başı Başpiskopos II. Hrisostomos tüm geçmişi unutarak KKTC Devletini ve Kıbrıslı Türkleri tehdit etmeye başladı, kendini adanın tümünün hakimi zannederek. Savurduğu “Ayinler yasaklanırsa, Bayram günlerinde Hala Sultan Tekkesine yapılan ziyaretlerin yasaklanacağı” tehdidi ise yenilir yutulur gibi değil. Aramızdaki Rum hayranlarına örnek olacak, gelecekte eğer ada Rum idaresi altına girerse, başımıza nelerin gelebileceğinin işaretini verdi gerçekte II. Hrisostomos. “Cici çocuk olmazsanız, bizim her emrettiğini yapmazsanız, sizi en ağır şekilde cezalandırırız” demek istiyor Başpiskopos II. Hrisostomos.

    Digomo’ya kadar yolu var Başpiskopos’un. (Kıbrıs Türkçesi deyimidir)
    KKTC hükümeti izin vermezse, ne kendisinin ne de kilisesine bağlı metropolitlerin, papazların ve sivil dini görevlilerin sınırı asla geçemeyeceğini, KKTC sınırları içerisinde hiçbir dini yetkisi olmadığını, izin verilmeyen Rumların Apostolos Andreas Manastırı veya Aziz Barnabas kilisesini bile ziyaret edemeyeceklerini çok iyi bilmesi, hatırlaması ve bu doğrultuda konuşması gerekmektedir. Ya adada Kıbrıslı Türklerin varlığını ve 1963-1974 yılları arasından uğradıkları soykırıma rağmen kurdukları Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kabul ederler, ya da geçmişte olduğu gibi adanın kuzeyine kendi taraflarından dürbünle bakarlar….

    Ata ATUN
    e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com

    Facebook: Ata Atun

    5 Ağustos 2016

  • BU YAZIYI YENİDEN DİKKATLE OKUYUNUZ. 2010’DA ABD’NİN TÜRKİYE’DEN İSTEKLERİ…

    BU YAZIYI YENİDEN DİKKATLE OKUYUNUZ. 2010’DA ABD’NİN TÜRKİYE’DEN İSTEKLERİ…

    44778

    Prof. Dr. Vamık Volkan, ABD psikolojik operatörlerinden biri.. 2010’da “Kürt Açılımı” konusunda çalışmalar yapmak üzere ABD’den Türkiye’ye gönderilmişti..
    27 Ocak 2009’da çalıştaylar yapmaya başladı ve Hakkari, Mersin ve Malatya’dan gelen yerel çekirdek ekiplerin katılımıyla birçok çalıştay düzenledi.
    Volkan’ın moderatörlüğünde yapılan çalıştaya katılan isimlerden bazıları şunlardı: Tarık Çelenk, Murat Sofuoğlu, Avrupa Türk İslam Birliği Kurucu Başkanı ve eski ülkücü Musa Serdar Çelebi, Murat Belge,Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, Muhsin Kızılkaya, Yavuz Arslan Argun, Turan Sarıtemur, Eski Özel Harp Dairesi Subayı Mete Yarar, Ümit Fırat, Altan Tan, Türk Ocakları İstanbul Şubesi Başkanı Cezmi Bayram, Deniz Ülke Arıboğan, Bekir Berkay Türkay, İsris Ağacanoğlu, Halit Yalçın, Tahirhan Taş, Zeynep Besi, Mehmet Alaca, M. Duran Özkan, Metin Aktaş, Yasmina Lokmanoğlu, Yaşar Erdem ve Erdoğan Günal.

    Bu ekiple birlikte hazırlanan “Türkiye’nin demokratikleşmesi” Raporu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sunuldu. İçinde 71 öneri vardı. Amerika’nın Türkiye’den istekleri bunlardı! Bazılarını dikkatinize sunuyoruz..
    • Türklük kavramı yerine Türkiyeli kavramı kullanılmalıdır.
    • Anayasanın özellikle ilk üç maddesinin değişmelidir.
    • Barış sürecinin, çatışmasızlık sürecinin devam edebilmesi için hâlâ devam eden sınır ötesi operasyon ve bombalamalar durdurulmalıdır.
    • Adalet Bakanlığı, örgüt propagandası ve toplantılara muhalefet konusunda 7-8 yıldır devam eden davalar hususunda hızlı adımlar atılması için çaba sarf etmelidir.
    • Özellikle anayasamızda, kanunlarımızda ve diğer mevzuatta Türklüğü ön plana çıkaran, üst kimlik olarak vurgulayan hükümlerin ivedi olarak düzeltilmesi, çıkartılması ve daha kapsayıcı hâle getirilmesi gerekir.
    • Dünyanın en iyi, en kaliteli Kürtçe eğitim veren üniversitesi Siirt ve Mardin’e kurulmalıdır.
    • Öğretmenler günü yılın öğretmeni ödülü Mili Eğitim Bakanımız tarafından Siirt Tillo’da İbrahim Hakkı Hazretleri’nin bulunduğu yerde verilmelidir.
    • Anneler günü Anna Jarvis’in yaptığı eylemle değil, dünyada annesini en iyi seven Veysel Karani Hazretleri’nin türbesinde cumhurbaşkanımızın katılımıyla kutlanmalıdır.
    • Özerlik sistemi de artık tartışılır hâle getirilmelidir.
    • Ekopolitik Misak-ı Milli sınırları ile ilgili çalışma yaptığına göre bu tür toplantıları Erbil’de, Musul’da, Süleymaniye’de gerçekleştirmek için çaba harcamalıdır.
    • Ana dilde eğitim yapılması için demokratik sınırlar içinde düzenlemeler yapılmalıdır.
    • Yerel yönetimlere sosyal problemlere çözüm bulacak yetki verilmelidir.
    • Cem evlerinin yasal statüye kavuşması için Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Yasası ve bunun paralelindekiyasalar yeniden gözden geçirilmelidir.
    • Hükümet, Kürt halkının siyasi partilerini, sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderlerini muhatap alarak açılım konusunda cesaretli davranmalıdır.
    • Dağlara, taşlara yazılan “Ne mutlu Türk’üm!” yazısı ayrışmalara yol açtığı için silinmelidir.
    • Andımız kaldırılmalıdır.
    • YAŞ kararı ile terfi ettirilemeyen askerlerin yanında, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da suça karışmış asker ve polisler de görevden alınmalıdır.
    • Sonradan değiştirilen coğrafya isimleri geri iade edilmelidir.

    Küçük bir not: ABD istihbaratına himet veren bu prof’a ne ödüller ne gurur madalyaları verilmedi ki …Gazetelerde “Kıbrıslı Türk profesör gururumuz” dendi.. Oysa o verilen görevi yapan bir Amerikan vatandaşıydı.

    Banu AVAR

     

  • ABD, Rusya ve Türkiye’deki darbe … Prof. Dr. Ata ATUN

    ABD, Rusya ve Türkiye’deki darbe … Prof. Dr. Ata ATUN

    ABD, Rusya ve Türkiye’deki darbe

    Dün yabancı basında Türkiye ve KKTC ile ilgili haberleri karıştırırken çok ilginç bir yazıya rast geldim. Yazının orijinali Fransızca yazılmış. Yazarı da Hannibal Genseric.

    Yazı La Cause du Peuple’de 27 Temmuz günü yayınlanmış. Yazının orijinal başlığı “Comment Poutine a fait « échec et mat » au coup d’état d’Obama en Turquie” ve yayın adresi de .

    Söz konusu yazının İngilizce çevirisinin başlığı “How Putin was “checkmate” the coup Obama stated in Turkey” ve Türkçe çevirisinin başlığı da “Obama’nın Türkiye’de yaptırdığı darbeyi Putin nasıl Şah-Mat etti”.

    Yazının içeriği çok ilginç. Bu nedenle de önce yazarın kim olduğunu, yazdıklarının komplo teorisi mi yoksa araştırmaya dayalı gerçekleri mi yansıttığını araştırdım. Hannibal Genseric Fransız bir Matematikçi ve Bilgisayar Mühendisi. Yani kafası somut analizler yapan bir yapıya sahip. Fransa da yaşayan ünlü bir araştırmacı ve yazar. Araştırma ve yazı alanı Uluslararası ilişkiler ile dünya politikası. Çok çarpıcı bulguları var. Mesela yazılarından bir tanesinde “Genetikçiler atalarımızın Araplar olduğunu söylüyor. Le Pen ve Claude Gueant’de Arap kökenli” diyor, kanıtları ile birlikte. Jean-Marie Le Pen (baba) ve Marine Le Pen (kızı) Fransa’nın en aşırı sağcı siyasi parti olan Ulusal Cephe’nin eski ve yeni liderleri.

    Hannibal’ın söz konusu yazısında 15 Temmuz darbesi ile ilgili bugüne değin duymadığımız ve Türk basınına yansımamış bilgiler var.

    15 Temmuz Darbesi’nin Amerikan Ordusu ve NATO tarafından organize edildiğini, planlayıcılarının da CIA, MI6 ve Mossad olduğunu ve sonucunun da Türkiye’yi Anglo-Siyonist Eksen’den (Anglo-Sionist Axis-ASA) uzaklaştıracağını ve Şangay İşbirliği Organizasyonu’na (Shanghai Cooperation Organization-SCO) veya da Gelişmekte Olan Ülkeler Grubu olarak tanımlanan BRICS’e (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) yaklaştıracağını belirtmekte.

    Yazıda özetle dikkat çeken bölümler şunlar:

    KGB’nin çok iyi çalıştı ve 15 Temmuz Darbesi ile ilgili bilgileri Rus Başkan Vladimir Putin’e çok önceden iletti. Rusya, Türkiye Hükümetini haberdar etmek için detaylı bilgi topladı ve darbecilerin kullanacakları silahlara karşı bir koruma sistemi oluşturdu.

    İncirlik Üssü’nden yöneltilen bu boyuttaki bir darbenin fiyasko ile sonuçlanmasının nedeni Rusya’nın iki tarafa da çalışan ajanları ekarte etmiş olmasıdır. Bu darbede İncirlik Üssü”ndeki yüksek rütbeli subayların kullanılması çok aptalca oldu. Bu hata darbenin CIA tarafından yapıldığını ortaya çıkardı.

    Batı güçleri Erdoğan başta olduğu müddetçe, Yeni Dünya Düzeni (New World Order-NWO) projesinin hedefi olan Dünya Devleti’ni kurmanın mümkün olmayacağını artık anlamışlardı. Erdoğan’ın Orta Asya Türk Devletleri ve bir kısım Orta Doğu ülkeleri ile güçlü bir blok kuracağını anladılar ve bu darbeyi planladılar.

    Kremlin, Türkiye’nin NATO ve AB ile arasının bozulduğunu biliyordu. Başarısız bir darbenin Türkiye’yi Rusya’ya yakınlaştıracağını hesaplayıp, darbe süresince Türkiye Hükümetine yardım etti.

    Rusya, Suriye, İran ve Batı ülkeleri darbe yapılacağını biliyorlardı. Darbe günü Batı dünyası İstanbul ve Ankara’ya canlı yayınla bağlanmış, CNN’in ünlü sunucusu Christiane Amanpour ise darbeden 2 gün evvel tüm kamera ve yayın ekibi ile Türkiye’ye gelmişti, darbe günü canlı yayın yapabilmek için.

    Putin, danışmanı Alexander Dugin’i, Türkleri darbe konusunda uyarması için, Ankara’ya çok gizli bir şekilde gönderdi. Dugin Türk Hükümetine uzun bir darbeciler listesi verdi.
    Darbecilere “karşı darbe” yapılması” bir ay önceden bazı darbecilerin kimliklerinin öğrenilmesi ile başlatıldı. Türk hükümeti 2 bin Türk askerinin (hava ve deniz) tutuklanması için savcıya talimat verdi. Mahkemeler bu talebi reddetti. Feto’cu yargıçlar darbeci generallere bir şeylerin olduğu haberini ilettiler. Bu şekilde, darbe öne alınmak zorunda kalındı.

    24 saat susan Amerikan ve Batı medyası, darbenin başarısız olacağını anlayınca, tipik yanıltıcı propaganda ile ortaya çıktı. Madem Erdoğan’ın uçağını F-16’lar gördü niye vurmadılar; çünkü, darbe Erdoğan’ın “Sahte Darbesi”ydi de ondan demeye başladılar.

    Gerçek ise çok farklıydı.
    Türk F-16’larının peşinde 7 Rus uçağı ve iki S400 füze sistemi de üzerlerine kilitlenmişti. F-16 pilotlarına ihtar edildi: “Erdoğan’ın uçağına en ufak bir atış yaptığınız takdirde yok edileceksiniz.” Bu sebeple, Türk jetleri Erdoğan’ın uçağına ateş edemedi.

    İncirlik ABD Üssünden 42 helikopterin yok olması ilk anlarda izah edilemedi. Sonradan öğrenildi ki, bu helikopterler Türkiye’yi işgal edecek güçlere katılmışlardı. Bu nedenle Türk hükümeti İncirlik üssünü 2500 polisle kuşatmış, elektriğini kesmis ve Amerika’ya “Ne yaptığınızı biliyoruz, Askerlerinizi bu yüzden güvenceye aldık.” Mesajını iletti. Bunun üzerine, Obama işgal güçleri armadasını (bir çok ulustan oluşan ordu) durdurdu…..

    Söz konusu yazının boyutu benim yazdıklarımın neredeyse 3 misli kadar. Sedece önemli gördüğüm yerleri size aktarabildim. 15 Temmuz darbesinin arkasından bilinen ve bilinmeyen birçok neden, etken ve organizatör var anlaşılan. Kesin olan şu ki, Batı artık Türkiye’den ve Türkiye’nin potansiyelinden çok korkuyor….

    Ata ATUN
    e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com

    Facebook: Ata Atun

    3 Ağustos 2016

  • GÖR Dediğim; Orduya Kurulan Kumpas Devam Ediyor…

    GÖR Dediğim; Orduya Kurulan Kumpas Devam Ediyor…

    z_uçar

    Ordunun başına çuval geçirenler, Askerin ayağını da bağladı…

    Jandarma darbe bahanesi ile İçişleri Bakanlığına bağlandı.
    Jandarma NATO’ya bağlı değildi. O nedenle de hedefteydi. AKP 14 yıldır bunu zaten dillendiriyordu. Tepkiler yüzünden gerçekleştirememişti. Şimdi bahane doğdu…
    Terörle mücadeleyi Jandarma yapar. Halkla içli-dışlı olan, kırsalı tanıyan Jandarmadır. Jandarma kır polisi olacak öyle mi? Nedeni asker içindeki F-CİA mı?
    Bu mantıkla bakınca önce AKP’yi, sonra bütün bakanlıkları, bir de muhalefeti kapatmak gerekir değil mi? Çünkü en büyük kadrolaşma bakanlıklar içinde gerçekleşti. Sınavlarda 70-75 puan alan memur adayları beklerken, 60 puan alan F-CİA elemanlarını, devlet kurumlarına asker mi yerleştirdi?
    İyi de, İçişleri Bakanlığı’na bağlı olan polis teşkilatı cemaatin yuvası değil miydi? Yıllarca soruları çalarak emniyette kadrolaştılar. Milli Eğitim Bakanlığını resmen ele geçirdiler. Bu durumu göremeyen İçişleri Bakanlığını da kapatın o zaman.
    Kanun Hükmünde Kararnameyle başlatılan yeni uygulamayla;
    Türk Ordusu dilimlenerek, hızlı hareket kabiliyeti yok ediliyor. Ordu dilimler halinde, farklı bakanlıklara bağlanıyor.
    Kısacası,
    Türk Ordusu’nun başına Irak’ta geçirilen çuvalın ayakları, 2016 yılında Kanun Hükmünde Kararnameler ile bağlanıyor.
    Askeri liseler kapatılıyor. Bu durum bana Köy Enstitülerinin durumunu hatırlattı.
    Cumhuriyetin en iyi projelerinden biri olan Köy Enstitüleri önce siyasallaştırıldı. Sonra kara propaganda ile halkın gözünden düşürüldü. Ve kapatıldı.
    Yıllar sonra CİA adına çalışan bir Amerikalı durumu şöyle itiraf ediyor;
    “Anadolu’yu karış karış gezdim. Köy Enstitüleri hakkında kara propaganda yaptım.”
    Neden diye sorulduğunda, cevabı;
    “2000’li yıllarına gelindiğinde Türkiye’nin çok genç bir nüfusu olacaktır. Köy Enstitüleri açık kalsaydı, bu eğitimle köyden kente donanımlı bir kuşak yetişecekti. Biz o kuşakla baş edemezdik.”(!)?
    Evet, AKP izlediği politikalarla aynı yolu izledi. Ordu içinde F-CİA kadronun büyüyüp, gelişmesine yol verdi. Devletin bütün kurumlarını F-CİA’ya peşkeş çekti. Şimdi F-CİA üzerinden Türk Ordusu hadım ediliyor. Yani, Türk Ordusuna karşı yürütülen asimetrik savaş, bir başka şekilde devam ediyor.
    AKP’nin Kuleli Askeri Lisesi ve birçok askeri yerleşim alanlarında zaten gözü vardı. Şimdi hazır bahane de buldu. Askeri okullar ve yerleşim yerleri rast gele seçilmiş yerler değildir. Ya eğitim açısından, ya da stratejik açıdan önemi olan yerleşim alanlarıdır.
    GATA ve Askeri hastaneler Sağlık Bakanlığı’na bağlandı. Savaşan ordunun hastaneleri, sağlık bakanlığına bağlandı.
    Güneydoğu’da yaralı askerler için;
    “Askeri hastanelere ulaşırsa kurtulur” dediklerini,
    “Bazı sivil sağlık kuruluşlarına gidenlerin sağ dönmediğinin” konuşulduğunu sivil halk nasıl olsa bilmiyor değil mi? Ama Genelkurmay Başkanıyla, Kuvvet Komutanları biliyor…
    Parçalanan, gözünü-kulağını-bacağını kaybeden askerleri tedavi eden, psikolojik destek veren askeri hastanelerin birikimi, donanımı sıfırlanacak öyle mi?
    Ülke sürekli bir kaos üzerinden yönetildiği için, sağlıktaki çöküşü ele alamıyoruz. Bugün hiçbir vaka görmeden, kadavra bile görmeden mezun veren sözde Tıp Fakültelerinin olduğunu biliyor musunuz? Vaka görmeyen doçent ve uzman doktorların olduğunu biliyor musunuz? Özel Hastaneleri öne çıkarmak adına uygulanan politikalarla, ülkeye en iyi doktorları yetiştiren eski üniversite hastanelerinin içinin boşaltılıp, çökertildiğini biliyor musunuz? Doktorların bile kendi arkadaşlarına;
    “Birgün aniden düşer, kendimde olmazsam, beni götürdüğünüz doktorun nereden mezun olduğunu sorun. Öğrenmeden beni doktora teslim etmeyin” dediğini biliyor musunuz?
    İşte bu nedenlerle, bu F-CİA DARBEMSİ ŞEYİN, aslında Türk Milletine ve Türk Ordusuna karşı yapıldığını yazdım. Keşke yanılsaydım. Gene haklı çıktım.
    Amerika kendi ikiz kulelerini vurduğunda Amerika’ya da bütün dünya destek verdi? Sonra???
    Aynı ruh hali, 15-16 Temmuz günü Türk Halkında da vardı.
    Şimdi;
    Türk Ordusu kışlalara, lojmanlara hapsedildi. Garnizon ve lojman kapılarına belediye araçları yığıldı. İçeri giriş-çıkışların engellendiği, hatta bazı askeri birimlerin taşlandığı haberlerini alıyoruz.
    Bir ülkenin Ordusu, polisi, istihbaratı, BAĞIŞIKLIK SİSTEMİDİR. Bağışıklık sistemin çökerse, en küçük mikrop bile seni öldürür. Bağışıklık sisteminiz ne kadar güçlüyse, devletiniz de o kadar güçlüdür. Dosta güven, düşmana caydırıcı olmak için güçlü bir ordunuzun olması gerekir. Hele ki Ortadoğu gibi ateş içine alınmış bir coğrafyada.
    Türk Ordusu’na uygulanan yaptırımları gördükten sonra, “Irak’ta askerin başına çuval geçirilmişti, şimdi o çuvalın ayağı da bağlanarak Türk Ordusunun hareket ve savaşma kabiliyeti sıfırlanıyor” dedim.
    Hulisi Akar’ın neden yerinde kaldığını galiba anladım.
    F-CİA tarafından derdest edilmiş mahcup bir ismin yerinde kalması, Türk Ordusu’na yapılacak operasyonlarda “dik duramayacağı” hesaplandığı içindir…
    Öyle bir ters algı içindeyiz ki, darbe girdabı, birçok insanı içine çekmiş durumdadır. Ve görme-anlama kabiliyeti dumura uğratılmıştır.
    Bir gerçeği buradan, kör ve algı sorunu yaşayanlara haykırıyorum;
    O, ne idiğü belirsiz darbeyi durduran ne polistir, ne Erdoğan, ne de tankların-silahların üzerine saldığınız vatandaşlarımızdır. Darbeyi durduran tek kurum;
    TÜRK ORDUSUDUR!!.
    TÜRK ORDUSU topyekun darbeye katılsaydı, o darbenin karşısında kimse duramazdı.
    Bu gerçeğin üzerine örtüp durmayın artık.
    Bir garip durum daha var.
    Erdoğan, F-CİA’nın darbeye kalkıştığı gece, Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarına ulaşamadığını söyledi. Ve o Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarı hala yerinde duruyor. Neden?
    Erdoğan gibi, kinci bir kişi, onların yerinde kalmasını niye kabul etti? Yoksa üçünün arasında bilmediğimiz;
    “Gizli bir mutabakat mı var?”
    Bakınız;
    Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması konuşuluyor. NATO savaş gemileri Türkiye’nin etrafını çevirmiş durumda. Türkiye gibi, bütün dünya ülkelerinin çıkarlarının kesiştiği bir ülke, NATO tarafından Rusya’ya doğru iteleniyor.
    Mondros ve Sevr anlaşmalarını düşünün.. Çarlık Rusya’sı dahil, bütün itilaf devletlerinin Osmanlı topraklarını kendi aralarında nasıl paylaştığını hatırlayın.
    Aydın Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ramazan Kaan Kurdoğlu kaç yıldır;
    “Batı bize müdahaleye hazırlanıyor.” Diye haykırıyor.
    AB-D sizce bir hesabı olmadan Türkiye’yi Rusya’ya iter mi?
    Türkiye NATO’da kaldığı zaman, NATO ülkeleri, NATO ülkesi olan Türkiye’ye saldıramaz. NATO’dan çıkarmak istemelerinin nedeni, Türkiye’ye sıcak saldırı hesabı olabilir mi?
    Tam da bu hesaplar yapılırken, Osmanlı’nın yıkım süresinde Orduya silah bıraktırıp, dağıttıkları gibi uygulamaların gerçekleştirilmesi…
    Dünü bilmeyen, bugünü okuyamaz. Bugünün hikayesi nasıl dün yazıldı ise, yarının hikayesi de bugün yazılıyor.
    Ve Türk Ordusu dizayn bahanesi ile önce moral olarak çökertiliyor. Uygulamalar neticesinde de savaş kabiliyeti yok ediliyor.
    Türk Milletini, savunmasız bir biçimde teslim almayı hesaplayanlar, “Köy Enstitülerine yaptığı gibi” Türk Ordusu aleyhinde yapılan anti propaganda ile, Türk Ordusunu da kapatıyor.
    Osman Pamukoğlu’nun bir söyleşi de uyardığı gibi;
    “Bu topraklarda güçlü bir ordunuz yoksa, çekeceğiniz acıları tahmin bile edemezsiniz.”
    Devlet ve devletle sorunlu olanların, Türk Ordusu’na olan alerjisi dün sonuçlandı. Türk Ordusu’nun beynine kurşun sıkıldı.
    Yani,
    F-CİA YARALADI.
    Mafya taktiğiyle de öldürülüyor.
    Mafyanın sözüdür;
    “Yaraladığını öldür, yoksa o seni öldürür.”
    Amerika derin devleti, Irak ve Suriye’de kendi adına savaştıramadığı Türk Ordusuna son darbeyi de vurdu. Nasıl mı?
    Birilerinin kulağına danışmanları ve üst akıl ajanları vasıtasıyla üfleyerek olmalı değil mi?
    Ve Saddamlaştırılan, hatta Eset(!)’leştirilen Erdoğan üzerinden Türkiye’ye müdahaleye hazırlanılıyor.
    Bugün kışlalarını kapattığınız, hatta şehitlerini bile ayırdığınız(1) Türk Askerinin pabuçlarını bile yalamaya razı olacağınız ama bulamayacağınız günlere doğru hızla evriliyoruz.
    TEHLİKENİN, HEM DE YAKIN TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ???

    Zahide UÇAR

    (1) Buralarda;
    Meydanlara, silahların üzerine gönderilen ve hayatlarını kaybeden vatandaşlarımız için sala okunmaya devam ediyor. “Milli Birliğimizi Savunurken şehit düşen vatandaşlarımız” diye de her sala arkasından bilgi veriliyor. Bu arada Güneydoğu’da Mehmetçiklerimiz şehit olmaya devam ediyor. Ve o sala verenlere sala emri veren utanmazlar, Mehmetçiklerimizi asla ağızlarına almıyor.
    Ve bu ülke, şehitlerimizi bile ayıran bir kafaya güvenmeye hala devam ediyor öyle mi? Biz uyarımızı yaptık, sözümüzü söyledik. Uyarılarımıza karşılık bizi çok sığ bir yaklaşımla; “Erdoğan düşmanı” ilan eden millicilere(!) de çooook selam olsun!!.

     

  • Türkiye Cumhuriyeti laik bir cumhuriyettir. Sapık veya ahlaklı,din adamları tarafından yönetilemez

    Türkiye Cumhuriyeti laik bir cumhuriyettir. Sapık veya ahlaklı,din adamları tarafından yönetilemez

    s_meydan_1

     

    1.8.2016

    Sinan MEYDAN

    İşte bu nedenle Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken İ.Atıf gibi hain,sapık din adamlarıyla mücadele etmişti.

    Türkiye Cumhuriyeti laik bir cumhuriyettir. Sapık veya ahlaklı,din adamları tarafından yönetilemez.

     

    s_meydan_2

  • Dört Rum’a bir Türk … Prof. Dr. Ata ATUN

    Dört Rum’a bir Türk … Prof. Dr. Ata ATUN

    Dört Rum’a bir Türk

    Sayın Cumhurbaşkanı Sözcüsü Barış Burcu’nun 13 Temmuz günü yaptığı Basın açıklamasında “müzakerelerdeki nüfus ve yurttaşlık konularının çarpıtılarak saptırıldığını” söylemesi ve açıklamasına devamla “Her iki taraf da BM nezdinde bugüne kadar yaptıkları yurttaşlıklarla ilgili bilgi ve sayı paylaşımı yaptı. Bu rakamlar tutanaklara da girdi. Ortaya çıkan tablo mevcut 220 bin KKTC ve 802 bin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi yurttaşının başka herhangi bir kritere bakılmaksızın, otomatik olarak federal Kıbrıs cumhuriyeti vatandaşı olacağıdır. Bu konuda fikir birliğine varılmıştır. Bazı oranlar konuşularak mesele başka yerlere çekilmeye çalışılıyor.” demesi asıl kafaları karıştıranın kendisi olduğunu ortaya koymaktadır.

    Bu açıklamada önemli olan “mevcut 220 bin KKTC ve 802 bin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi yurttaşının başka herhangi bir kritere bakılmaksızın, otomatik olarak federal Kıbrıs cumhuriyeti vatandaşı olacağıdır” cümlesi olup, BM’nin tutanaklarına KKTC’nin nüfusunun 220 bin olduğunu kimin kaydettirdiğidir.

    DPÖ tarafından gerçekleştirilmiş olan KKTC Nüfus sayımları sonuçları yıllara göre aşağıdaki gibidir.
    1996 yılı 200,587 kişi
    2006 yılı 265,100 kişi
    2011 yılı 294,906 kişi
    2016 tahminleri ise nüfus artışının doğrusal (linear) olduğunu varsayarsak 320 bin kişi olduğudur.

    III. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu 2015 Nisanında Cumhurbaşkanlığı görevini Sayın Mustafa Akıncı’ya devrettiği dönemde KKTC’nin nüfusunun yaklaşık 310 bin kişi olduğunu varsayarsak veya da en kötü olasılıkla 2011 yılının nüfus sayımını sonuçları olan 294,906 kişinin yıllar içinde hiç artmadığını bile varsayarsak, Sayın Cumhurbaşkanı Sözcüsü Barış Burcu’nun üzerinde mutabakata varıldığından ve BM kayıtlarına geçtiğinden bahsettiği KKTC’nin 220 bin kişilik nüfusu nereden çıkmıştır. III. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu döneminde KKTC’nin nüfusunun 220 bin olduğu BM’nin kayıtlarına geçirilmediğine göre BM ile kim bu mutabakatı sağlamıştır ve kimin marifeti veya da kanalı ile söz konusunu 220 bin rakamı KKTC’nin nüfusu olarak BM’nin kayıtlarına geçirilmiştir.

    Gerçekte Sayın Barış Burcu’nun açıklaması gereken konu da budur.
    Henüz müzakereler sonuçlanmış değildir. Şimdilik müzakerelerde mutabakata varılmasının 2017 yılına sarktığı yavaş yavaş ortaya çıkarken, Rum tarafındaki Cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeni ile 2018 Şubatından sonraya kaldığı öngörülürken ve de en iyi olasılıkla 2018 yılındaki nüfusumuz yaklaşık 320 bin kişi olacakken, hangi aklı evvel daha müzakereler bitmeden ve sonuçlanmadan KKTC’nin nüfusunu 220 bin kişi olarak BM’ye tescil ettirmiştir bunun halkımız tarafımdan bilinmesi gerekmektedir.

    Bugün bile referanduma gidilse, 220 bin kişinin dışında kalan 100 bin kişinin oy kullanma yaşı içinde olan yaklaşık 80 bin kişisinin Referandumda “Hayır” oyu vereceği ortadayken, nasıl olur da müzakereler sürerken 220 bin sayısı kabul edilir ve Rumların eline 4 Rum’a 1 Türk kozu verilir ben anlayamadım. Zaten her hal ve koşulda da halkımız, böylesi saçma ve insanlık dışı bir uygulamayı kabul etmeyecektir.

    Ata ATUN
    e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com

    Facebook: Ata Atun

    1 Ağustos 2016