Etiket: Turkish Forum

  • Türkiye bunları haketmiyor

    Türkiye bunları haketmiyor

    Son birkaç haftadır Kıbrıs’ta 60 sene evvel yayınlamış gazeteleri didik didik araştırıyorum çok önem verdiğim bir konuda tarihi gerçekleri içeren bir kitap yazmak için. Bu tozlu sayfaların içlerinde binlerce ilginç olay ve konu yatıyor. Geçmiş gazeteleri taradıkça bilmediğim olayları öğreniyorum, öğretilenlerin doğruluğunu sorguluyorum ve olaylara sadece bugünün gözüyle değil, geçmişi de katarak bakmak gerektiğini anlıyorum.

    Örneğin 1959 yılında dönemin Kıbrıs Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Makarios, adanın Yunanistan’a bağlanması ülküsünü, Rumca tabirle Megali İdea’yı gerçekleştirmek için EOKA terör örgütünü kurduktan sonra Kıbrıs Rum halkı içindeki solcuları ve komünistleri bünyesinde toplayan AKEL’e karşı bugünün ELAM’ına benzer EDAM adlı bir de siyasi parti kurmuş ve tüm sağcıları ve milliyetçileri bu partinin çatısı altında toplayarak örgütlemiş, silahlandırmış ve sokağa salmış. EOKA’nın sivil şubesi de diyebiliriz buna.

    Dikkatimi çeken bir başka konu ise küçükbaşlıklar halinde ön sayfalarda yer alan Ortadoğu ile ilgili yaşananlar, gelişmeler, isyanlar, darbeler ve bunlarla ilgili haberler. Zaten ilk işim de her gördüğüm farklı haberi, bilgileri ve resimleri kolayca düzenli ve bulunabilir şekilde arşivleyebilmek için harici bir hard disk almak oldu. Kıbrıs Rum tarafında ve Kıbrıs Türk tarafında o dönemde yaşananlar ile Türkiye, Ortadoğu, Amerika ve İngiltere’de yaşanan tüm siyasi olaylar için birer ana başlık altında yıllara, aylara ve günlere bölünmüş dosyalar açtım ve arşivlemeye başladım. Tabii, binlerce tozlu sayfadan oluşan bu tarih hazinesi içine balıklama dalınca her konuda bana ilginç gelen ve öğrenmemin şart olduğunu düşündüğüm bilgiler ve resimler su gibi de akmaya başladı bu dosyaların içine.

    Bir başka haber ise Amerika Birleşik devletlerinin, aynen günümüzde olduğu gibi Ortadoğu’yu 1950’li yıllarda da tavuk ayağı gibi karıştırdığı, istediği ülkelerde darbeler organize ettiği, iktidarlar yıkıp, yeni ve yandaş iktidarlar oluşturduğu haberleri. Reuters’in 16 Ağustos 1957 tarihli sirkülerine göre; ABD, Suriye’de bir evvelki Cumhurbaşkanı Edip Çiçekliyi tekrar başa getirmek için darbe teşebbüsünde bulunmuş. Darbe başarısız olunca Suriye hükümeti Amerikalı görevlileri sınır dışı etmiş.

    Dikkatimi çeken bir başka önemli konu da, o yıllarda Türkiye’nin bütün ekonomik sıkıntılarına rağmen, bölgedeki çatışmalardan kaçan Kürt’lere kapılarını açmış olması. Günümüzde sanki de tarih yeni baştan tekerrür etmiş ve bugünlerde yaşadıklarımız aynen 1950’li yıllarda da yaşanmış.

    Reuters’in 27 Nisan 1959 tarihli sirkülerine göre “Irak halkı Kasım rejimini beğenmedikleri için yer yer ayaklanmışlar ve yer yer Hükümet kuvvetleri ile çarpışmaya başlamışlar. Yezidi kabilesi komando birlikleri ile birleşmiş ve Hükümet kuvvetlerine saldırarak geri püskürtmüşler. Bağdat’taki General kasım hükümeti de bu mevzuda hiçbir açıklama yapmamış. Musul’un kuzeyinde başlayan bu ayaklanma gittikçe genişlemiş ve yayılmış.”

    Asıl önemlim olan haber ise 1 Mayıs 1959 tarihli Reuters sirkülerinde yer alıyor. Iraklı Kürtler hükümet kuvvetlerinin kendilerine saldırması ve katliamların başlaması ile Türkiye sınırına akın ediyorlar. Dönemin Adnan Menderes hükümeti tüm bu Kürtlere ayırım yapmaksızın kucak açıyor.

    Habere göre, sadece bir günde başta Linanm Kabilesi olmak üzere 80 Kürt kabilesi topluca hududu geçmiş ve Türkiye’ye sığınmışlar. Önce bu sığınmacılar Başkale’ye kabul edilmişler, yedirilmişler, içirilmişler sonra da Van’a katırlarla nakledilmişler. Kızılay 500 adet çadır, yiyecek, içecek ve giysi göndermiş ve oradan da Hakkari’ye nakledilmiş Kürt sığınmacılar. Türkiye’ye can korkusu ile kaçan ve Türkiye’de huzuru bulan sadece bu sığınmacı grubun toplam sayısının 3 bin olduğu farz edilirse, aradan geçen 60 yıl içinde yetişen 4 kuşak sadece kendi aralarında evlenmiş olsalar bile, aile başı 8 nüfusla bugünkü nüfuslarının ölenlerle ve doğanlarla yaklaşık 3 buçuk milyon olduğu matematiksel olarak ortaya çıkmakta.

    Ortadoğu’da Türkiye sınırları dışında yaşayan ve kapısını çalan insanlara hiçbir ırk, din, dil, mezhep ayırımı yapmadan kapısını açan bir ülkeye karşı, Güney Doğu Anadolu’da estirilmek istenen terörü hiçbir zaman Türkiye hak etmiyor. Türkiye olmasaydı, Türkiye zor günlerinde Kürtlere kapılarını açmasaydı bu gün bu nüfus Türkiye’de yaşıyor olmazdı, hatta büyük bir kısmı hayatta bile olmazdı…

    Bir başka bulgu şu ki; Batılı devletler tavukayağı gibi bölgeyi karıştırmasalardı, günümüzde Ortadoğu ateşler içinde olmaz, yıkıntılar içinde yaşamaya çabalamazdı….

    Ata ATUN
    e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com

    Facebook: AtaAtun1

    9 Eylül 2016

  • Sosyal medyadan ilginç tivit

    Sosyal medyadan ilginç tivit

    1234253

     

    6.9.2016

    24543

     

    Şu da “nazire fotoşop,”
    Turkish forum mîzah yazarı E. Üstündağ’dan..

    44312

     

  • Elimizdeki en güçlü koz “Garantiler” … Prof. Dr. Ata ATUN

    Elimizdeki en güçlü koz “Garantiler” … Prof. Dr. Ata ATUN

    Kıbrıs sorunu, 21 Aralık 1963 gecesi Rumların Kıbrıslı Türklere saldırı ile başladı ve aradan geçen 53 yıla rağmen hala daha devam ediyor. Sorunun kökeninde Kıbrıslı Rumların adaya hakim olmaları ve adayı Yunanistan’a bağlama, Rumca tabir ile “Enosis” hayalleri ve istekleri yatıyor.

    Ama Rumlara sorarsanız Kıbrıs adasındaki sorun durup dururken 20 Temmuz 1974 Cumartesi günü sabahı Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) adaya ayak basması ile başlamış. Ondan öncesi varsın Türkler son 11 yıl insanlık dışı bir soykırıma uğramış olsun ama Rumlar için güllük gülistanlık olduğu için, adada huzuru bozan ve sorunu başlatan Türkler ve TSK. Rumların kafaları aynen bu şekilde Kilise ve siyasiler tarafından şartlanmış ve böyle çalışıyor.

    2 Eylül Cuma günü Kıbrıs Türk ve Rum liderler arasında yapılan görüşmede, Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk medyasına göre Türk lider Akıncı ile Rum lider Anastasiadis, güvenlik ve garantiler konusunda bağlayıcı olmayan bir fikir teatisinde bulunmuşlar. Akıncı her ne kadar “Unutmamak gerekir ki Kıbrıs Türk halkı güvenliğini uluslararası güçlerde değil, Türkiye’nin garantisinde görmektedir. Bunu bir kez daha vurgulamakta yarar görüyorum” demiş olsa da kuru kuruya ve bedeli, karşılığı belirlenmeden 1960 Garanti sisteminin değişmesinin gündeme gelmesini kabul etmesi çok büyük bir yanlış, maalesef.

    Uluslararası Politika kurallarına göre müzakereler bir “Al-Ver” sanatıdır. Bu aynen bir satranç oyunu gibidir ve her hamlenin bir karşılığı ve bedeli vardır. Hiçbir zaman ve hiçbir koşulda karşılığı olmayan bir adım atılmaz, bir karşı hamle kabul edilmez.

    Bizim elimizdeki en büyük birkaç kozdan bir tanesi “1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası Garantiler ve İttifak Anlaşması”dır. Akıncı masada Garantiler konusu açıldığı vakit, bunu hemen ve derhal “Toprak ve Mülkiyet” ile “Nüfus” konusuyla bağdaştırmalı veya ilişkilendirmeliydi.

    Adada 1974 Ağustos ayından beridir, yani son 42 yıldır “BARIŞ” hüküm sürmektedir. Hiçbir çarpışma olmamış, Rumların 1963-1974 yılları arasında yaptıkları kalleşçe ve insanlık dışı bir şekilde yollardan bellerden Kıbrıslı Türkeri toplayıp, canlı canlı kuyulara atıp üzerlerine yanmamış kireç döküp, uzun saatler süren bir işkenceyle öldürme olayı yaşanmamıştır. Bu olayların yaşanmaması ve son 42 yıldır süreğen bir barışın kökeninde de Türkiye’nin garantörlüğü ve TSK’nın KKTC torakları içindeki mevcudiyeti yatmaktadır.

    Rumların müzakere masasındaki bütün gayreti ve çabası, Kıbrıs adasındaki siyasi yapıyı 1974 öncesi duruma geri dönüştürmek için bu iki güçlü ve işlerine gelmeyen etkenden kurtulmak yolunda.

    Akıncı’nın ve müzakere ekibinin ilk büyük hatası ve karşılıksız tavizi Federal Devleti oluşturacak nüfusun Dört Rum’a Bir Türk olacağını, özetle 802 bin Rum’a karşılık sadece 220 Bin Türk’ün olabileceğini kabul etmeleri. Bu açıklamayı 11 Temmuz günü Akıncı’nın sözcüsü Barış Burcu yapmıştır. Böylesi insanlık dışı bir oranı kabul ederken Akıncı’nın ve ekibinin bunun karşılığı olarak buna eşdeğer bir tavizi almalıydı Rumlardan. Ama maalesef ortada alınmış bir taviz yok sadece verilmiş bir nüfus kısıtlaması onayı var. Hepsi o kadar.

    Şimdi de sıra “Türkiye’nin Garantörlüğü ve Garantiler”e gelmiş masada.
    Akıncı “Garantiler” konusunu bırakın değiştirmeye kapı açmayı, tartışmak için bile masaya bir şart koşmalıydı. Örneğin Toprak ve Mülkiyet konusunu masaya koymalı ve Garantilerin kaldırılması değil, değişmesinin tartışmasının karşılığının, Rumların KKTC sınırları içindeki mülklerinden feragat etmeleri olacağını şart koşmalıydı.

    Ama maalesef anlaşılıyor ki Akıncı ve Müzakere heyeti sadece taviz vermeğe odaklanmış. Ne olursa olsun, sonunda 1974 öncesine dönüş olsa da ve de Kıbrıs Türkler ikinci sınıf vatandaş, azınlık statüsünde bir topluma indirgense de müzakereler bitsin düşüncesinde ama Kıbrıs Türk halkının da buna onay vereceğini hiç sanmıyorum. “Adada zaten son 42 yıldır süren bir BARIŞ var, egemen olmadıktan sonra neyleyim ben müzakerelerin bitişini” diyecek çok insan yaşıyor aramızda…..

    Ata ATUN
    e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com

    Facebook: AtaAtun1

    5 Eylül 2016

  • FIRAT’IN ÖTESİ-2      Hüseyin MÜMTAZ

    FIRAT’IN ÖTESİ-2 Hüseyin MÜMTAZ

     

    57be0ba8c03c102f10ded9a2

    FIRAT’IN ÖTESİ-2

    Hüseyin MÜMTAZ

    Ortalık yıkılıyor, “uluslararası” dedikodunun bini bir para…

    “Resmî” ajanslar/örgütler arası satranç hamleleri tavan yapmış durumda…

    Sadece beş saat içinde;

    1.Anadolu Ajansı, Cerablus’ta dün Türk tankının vurulmasından sonra havadaki ABD uçaklarından acil destek istendiğini ancak uçakların bir türlü bombardıman yapmadığını duyurdu.

    1. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Bahram Ghasemi’den; “Türkiye’nin Suriye operasyonunun ‘kabul edilemez bir toprak egemenliği ihlali olduğu’ yönünde” bir açıklama geldi. Açıklamada, Fırat Kalkanı Operasyonu’nun sonlandırılması istendi.
    2. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova, “IŞİD’le savaşan tüm etnik gruplara ve muhaliflere yönelik saldırılardan kaçınması” için Türkiye’ye çağrıda bulundu.
    3. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Türkiye ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) güçleri tarafından gerçekleştirilen harekâtın “çelişkili” olduğunu söyleyerek Fırat Kalkanı operasyonunu eleştirdi.

    Bir gün önce de Türkiye’nin Menbiç’in kuzeyinde, IŞİD’in artık bulunmadığı bölgelerde operasyon düzenlediğini belirten ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü John Kirby, “Dün ve bugün meydana gelen çatışmalar, Türk silahlı güçleri ve bazı muhalif gruplar arasında yaşandı, bunlar ABD’yle koordineli değildi” demiş; Savunma Bakanı Carter Türkiye’den Cerablus’un güneyine inmemesini, sınırboyu batıya doğru ilerlemesini istemiş; Pentagon Sözcüsü, Türk Ordusu ve YPG arasındaki çatışmaların “kabul edilemez” olduğunu söylemiş; Beyaz Saray da “Türkiye’nin SDG’ye karşı ilerleyişini desteklemiyoruz” ifadelerini kullanılırken, bu hareketin bölgedeki durumu karıştıracağı ve IŞİD karşısında birlik olma amacına aykırı olacağını belirtmişti.

    Hâtta; Cerablus operasyonu sırasında yaşanan çatışmaları New York Times gazetesine gönderdiği bir e-postada değerlendiren Pentagon Sözcüsü Peter Cook; “IŞİD’in artık bulunmadığı Cerablus’un güneyinde Türk silahlı kuvvetleri, bazı muhalefet grupları ve SDG ile bağlantılı birlikler arasındaki çatışmalara ilişkin haberleri yakından izlerken bu çatışmaları kabul edilemez bulduğumuzu açıkça ifade etmek istiyoruz” demişti.

    Hepsi de “dost bildiğimiz aynalar”…

    Haritalardaki bazen Arapça, bazen Türkçe, bazen de İngilizce yazılmış yer adlarına, içiçe geçmiş farklı renklerle belirtilen karmaşık bölgelere hiç kafayı takmayın; haritaya yukarıdan bakın, fotoğrafın bütününü görmeye çalışın.

    Yangın bizim sınırımızdadır ama Amerika okyanus ötesinden, (en az 12.000 km); Rusya 5000, İran 1500, Almanya, İngiltere ve Fransa 4500 km öteden gelip, Suriye’de “duruma vaziyet etmeyi” dünya düzeni açısından uygun/makul/anlaşılabilir görüyorlar ama Türkiye’nin 4 milyon Suriyeliyi beslerken, “kendi iç düzeni açısından” yangına müdahale etmesini “ayıplıyorlar”.

    Hem de İran hariç hepsi İncirlik’i kullanırken yapıyorlar bunu.

    Ha bir de Çin var, oyunun yeni aktörü; 10.000 km öteden de o geldi.

    Suriye’ye ilgi böylesine doruklardayken, Türkiye’nin “meşru müdafaa/müdahalesi” neden hayret uyandırıyor?

    Hepsinin oralardan gelişi meşru olacak; Türkiye’nin kendi evine de bulaşması kesin olan, hâttâ bulaşan yangına müdahalesi gayri meşru ve istilâ sayılacak, öyle mi?

    Bu arada Türkiye’nin de tavrında; Dâvutoğlu’nun “derin” şah/sultan/hilafet “stratejisinin” iflasından sonra; kesin bir “u” dönüşü olduğunu ifade etmeliyiz.

    Dâvutoğlu’nun halefi ve onun yardımcısı 17 ve 19 Ağustos’ta arka arkaya “yeni” durumu şöyle açıklamamışlar mıydı?

    1. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, “Türkiye’nin bugün başına gelen ‘birçok şeyin’ Suriye’deki durum ve ‘Suriye politikasının bir sonucu’ olduğunu”;
    2. Başbakan Yıldırım, “Geçiş sürecinde Esad’ın rolü olabileceğini” ifade etmemişler miydi?

    Başbakan Yıldırım 21 Ağustos’ta daha da açık konuştu;

    “Bu bağlamda bizim önemle üzerinde durduğumuz konu çok nettir; Suriye’nin bölünmemesi, toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesi, herhangi bir etnik gruba avantaj sağlayacak yeni bir yapılaşmaya izin verilmemesi”.

    Peki be arkadaşlar; madem derdimiz Suriye’nin bölünmemesiydi, o zaman biz 6 yıldır bu kadar eziyeti neden çektik?

    Suriye, Esat zamanında (yabancılar bulaşana kadar) zaten bir ve bütün değil miydi?

    Irak, Saddam zamanında bir ve bütün değil miydi?

    Kim böldü Irak’ı?

    Kimler şimdi bölmek istiyorlar Suriye’yi?

    Bölge coğrafyası ile ilgili akla ziyan Rice/Ralph Peters haritalarının, aslında 100 yıl önceki Sykes/Picot komplosunun devamı olduğunu 20 yıldan beri yazdığımız gazete köşelerinde ilk olarak kaleme döken bizdik.

    Farkında mısınız Sykes/Picot, (Lawrence-Gertrude Bell) Arapları ayrı ayrı bölerek/isimlendirerek (Irak-Suriye-Ürdün- Arabistan vs.) farklı devletçikler kurmuşlardı ama Kürtlere hiç dokunmamışlardı…

    Kürtlere bağımsız sınır çizmeden; farklı 4 parça halinde o böldükleri Arap devletlerinin (ve Türkiye’nin) içinde kalmasını tercih etmişlerdi.

    Lüzumu halinde, ileride kullanmak üzere…

    90’lı yıllarda devranın döndüğüne hükmedilince Kürtleri “derin dondurucu”dan Rice/Ralph Peters çıkardı.

    Kimsenin aklına gelmiyor mu “Birleştirerek bağımsızlık ilan edeceğini söylediği 4 parça”nın nereler olduğunu Barzani’ye sormak?

    “Fırat Kalkanı” ile “Fırat’ın batısı” deyip duruyoruz?

    Kalkan, kalkan da nereye, kime karşı kalkan?

    “Batı”sını, yâni Suriye’nin kuzeyindeki malûm 4 parçanın 2’ncisini kabul etmiyoruz, Suriye’nin bütünlüğünü/parçalanmamasını savunuyoruz.

    Ya “doğusu”? 4 parçanın ilk parçası?

    Irak’ın bölünmesini, yâni peşmerge başı Barzani’nin çakma Kürdistan özek bölgesini kabullenmiş mi oluyoruz?

    Özal’lı yıllarda İncirlik konuşlu Çekiç Güç aracılığı ile o ilk parçanın oluşmasına göz yummadık mı?

    Neden Suriye’nin bölünmemesini istiyoruz da Irak’ın bölünmesini kabulleniyoruz?

    Irak’ın kuzeyindeki “ilk parça”, yâni “Fırat’ın doğusu” yılanın başıdır. O “legalleşirse” diğer üç parçanın da yolu açılır.

    İlk parça Irak’ın kuzeyi, ikincisi Suriye’nin kuzeyi… Ya 3 ve 4’üncü parçalar?

    Yeri gelmişken şunu açıkça ifade edelim…

    15 Temmuz travmasını atlatarak Atatürkçü reflekslerine/fabrika ayarlarına dönmüş Türk ordusu, kimsenin endişesi olmasın; öğlen yemeğini Halep’te, akşam karavanasını Şam’da aldıktan sonra ertesi sabah kahvaltısını Bağdat’ta yapacak güç ve yetenektedir.

    Bir hafta sonra aynı turu dönüp tersten başlayarak yeniden atar.

    Savaşa evet siyasi iktidar karar verir fakat başladıktan sonra savaş askeri kurallara göre yürür.

    Sun Tzu’dan beri bu böyledir.

    Ben eleştirilere rağmen; bağlı birlikleri sınır ötesindeyken MS Bakanı Işık’ın harekât bölgesinde değil de Ankara’da protokol yükümlülükleri ile uğraşmasını son derece normal karşılıyorum.

    Çünkü “Fırat Kalkanı”, altı üstü takviyeli bir tabur görev kuvveti yahut en fazla Zırhlı Alay çapında “Mahdut hedefli”, hava destekli bir operasyondur.

    Ama iki endişem var…

    İlki “müttefik”, “dost bildiğimiz aynalar”..

    Çavuşoğlu; Menbiç operasyonuna başından beri PYD’lilerin (PKK’nın Suriye kolu) katılmamasını istediklerini ama Amerika’nın “tamam sonra çekilecekler” diyerek göz yumduğunu, fakat çekilmediklerini söylüyor.

    Amerika PKK/PYD’nin yanında yer alarak Suriye’nin kuzeyinde tıpkı Irak’ta olduğu gibi gibi bir Kürt bölgesi oluşmasını öngörüyor…

    “İkinci parça”nın.

    Üstelik Amerikan basını; taraflardan bahsederken “edepsizce” bir ifadeyle “Turkish and Kurdish troops” ifadesini kullanıyor.

    Türk ve Kürt birlikleri…

    Devletle eşkıyayı aynı görüyor.

    Yetmiyor, Amerika’nın yanı sıra öteki “Nato müttefikimiz” İngiltere de Suriye Kürtlerinin yanında. Kendilerine ‘Bob Crow Taburu’ diyen ve YPG flaması altında çatışan İngilizlerin varlığı inkâr edilmiyor.

    İkinci endişem ülke içinde askere karşı sergilenen tavır.

    Son derece hassas bir dönemden geçiyoruz. Çünkü Türkiye’nin ekseni kaymış vaziyette… TSK’nın Suriye’ye girdiği haberleri ile eş zamanlı olarak Diyarbakır, Bingöl ve Antalya’dan “askere saldırı” haberleri geldi. İç cephede ihanet hız kesmedi.

    Askerin sınır ötesinde harbe girdiği gün, “memleketin dahilinde” beş şehit verdik, üç de yaralımız vardı.

    (Yazıya nokta koyarken “Türkiye şehitlerine ağlıyor. Kuzeyden güneye, doğudan batıya ülkemizin dört bir yanında doğan 9 vatandaşımız, son 24 saat içinde terör örgütü PKK’nın saldırıları sonucu hayatını kaybetti” haberi geldi. .)

    Eskiden böyle değildi. Kıbrıs harekâtında memleketin bütünü saran birlik havasını hatırlamıyor musunuz?

    Şimdi ise Asker Suriye’de çarpışırken, memleket dahilinde bile bölücülere karşı şehitler verilirken Konya’da elektrikler kesilince halk kışlanın önünü kapatıyor.

    Asker Suriye’de iken 30 Ağustos geliyor, Ankara’da fırtına kopuyor, platform yıkılınca geçit töreni iptal ediliyor.

    30 Ağustos’ta, hem de Anıtkabir’de sırma apoletli kılıç kuşanmış zabitler metal dedektörlü kapılardan geçiriliyor.

    Cepteki anahtara öten o dedektörlerin kılıçlara ötmemesi mi bekleniyor?

    Ha bir de “Süleyman Şah” meselesi var.

    Aklımda o günlerden iki fotoğraf karesi var.

    İlki Türbe’nin “ricat”ında, Dâvutoğlu’nun son derece muzafferane bir tavırla bir eli cebinde, diğer elinin işaret parmağı ile harita üzerinde (Kanunî edasıyla) harekâtı yönetiş pozu…

    Diğeri ise türbeyi geri çekildiği yeni yerinde ziyaret eden Necdet Bey’in fotoğrafları…

    Ben şimdi asker hazır Suriye’deyken türbenin eski/asıl yerine taşınmasını bekliyor; yapılacak törenin konu, kapsam ve muhtevasını haliyle ve fazlasıyla merak ediyorum…

     

     

  • Markulli’nin Timsah Gözyaşları … Prof. Dr. Ata ATUN

    Markulli’nin Timsah Gözyaşları … Prof. Dr. Ata ATUN

    Markulli’nin Timsah Gözyaşları

    Bir dönem işlevsiz Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin önce Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı görevini sonra da Dışişleri Bakanlığı görevini yapan Erato Kozaku Markulli, geçen hafta sosyal medya üzerinden yayınladığı mesajında, 14 Ağustos 1974’te EOKA­B militanları tarafından gerçekleştirilen katliamlar için Kıbrıslı Türklerden özür diledi, biz de inandık.

    Bayan Erato Kozaku Markulli’nin, tescilli bir Türk düşmanı olduğunu tüm meslektaşları dile getirmektedir. Bugüne değin hiçbir Türk Temsilcinin elini sıkmaması ile ünlüdür. Yabancı diplomatlar arasındaki lakabı da “Kara Cira”dır.
    15 Kasım 1983 tarihinde ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni dünya siyasetinden silmek için 18 Kasım 1983 tarihinde BM Güvenlik Konseyini acilen toplantıya çağıran ve insanlığı yüz karası olan 540 No.lu kararı aldıran ve “Hiçbir BM üyesi ülke KKTC’yi tanımayacaktır” diye başlayan BM GK konseyi kararını bizzat yazarak İngiltere BM GK temsilcine veren, o dönemde işlevsiz Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin BM daimi temsilcisi olarak görev yapan Erato Kozaku Markulli’dir.

    Babası Kardiyolog Dr. George Kozakos 1960-1974 yılları arasında EOKA’nın Limasol sorumluluğu görevini fiilen yapmış, 10 Şubat 1964 gecesi Limasol’da yaşayan Türklere EOKA milis kuvvetleri tarafından yapılan ve 3 gün 3 gece süren saldırıyı fiilen idare etmiş kişidir.

    Şimdi Markulli, çıkmış utanmadan Muratağa, Atlılar ve Sandallar’da 126 çocuk ve kadın ile Taşkent’ten 85 sivil erkeğin öldürülmesinin aydınlatılması ve suçluların adalet önüne getirilmesi için Kıbrıs Rum tarafının geçmiş 42 yılda hiçbir çalışma yapmadığını söyleyerek özür dilemekte, “Kıbrıs’ta yaşanan trajedilerin” ardındaki gerçeğin etkin bir şekilde ortaya çıkarılması için hakikat komitelerinin kurulmasının zamanının geldiğini dile getirmekte ama 1963-1974 yılları arasında Kıbrıslı Türklere yaşattıkları soykırıma hiç değinmemekte.

    Aklınca Kıbrıs’taki olayların 1974 yılında başladığını vurgulayan Markulli, 1964 Şubatında Arpalık köyünde yaptıkları katliamdan, 15 Kasım 1967 tarihinde Geçitkale ve Boğaziçi’nde üzerine mazot döküp canlı canlı yakarak şehit ettikleri kardeşlerimizden ve benzeri katliamlardan asla bahsetmeyip özür dilemeyi aklına getirmiyor …

    Akıllarınca Anastasiadis ve avaneleri, yüz yıl evvel Girit’te oynanan oyunun aynısını Kıbrıs’ta da sahneleyecek veya sahneletecekler.

    17 Nisan 1897’de Yunanistan’a savaş açan Osmanlı devleti, Atina’ya girmek üzereyken aynen 1974 Barış harekâtında olduğu gibi Yunanistan’daki “Deli Yanni” hükümeti düşmüş ve yerine Rallis Hükümeti gelerek Osmanlı Devletinden mütareke istemişlerdi. Avrupalı devletler ve Rusya araya girmemiş olsaydı, Osmanlı ordusu Atina’yı da alıp, Yunanistan’ı bir kez daha topraklarına katmış olacaktı. Yapılan barış görüşmeleri sonrasında Yunanistan Osmanlı devletine dört milyon Osmanlı altını, evleri yıkılıp dökülen Türklere de yüz bin Osmanlı altını tazminat ödemişti.

    Barış Antlaşmasından sonra hala daha sorunların ve Türklere saldırıların devam ettiği Girit’te “Türk askeri adadan giderse adada barışı sağlanacaktır” iddiaları ortaya atılmış ve İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya’nın baskıları sonucunda da 18 Aralık 1897’de bir antlaşma imzalanarak Girit’e Muhtariyet verilmiş, Osmanlı askeri de adadan çekilmek hazırlığına başlamıştı.

    Bu anlaşmanın 3.cü maddesi olan “Müslümanların emniyeti temin edildikten sonra Türk askeri adadan çekilecektir” ibaresi uyarınca, Avrupa Birleşik Devletleri adaya, Müslümanların emniyetini temin etmek üzere donanmasını göndermiş ve Türk askeri de adadan çekilmişti. Avrupa Birleşik Devletleri, Yunan Kralının ikinci oğlu Prens Yorgi’yi “Fevkalade Komiser” olarak Girit idaresinin başına getirmiş ve kısa zaman içinde de Türklere yapılan saldırılar ve katliamlar sonucunda Girit’te bir tek Türk kalmamış ve Girit de Yunanistan’a ilhak edilmişti.

    Anastasiadis başkanlığındaki Kıbrıs Rum Yönetimi, bu filmi aradan geçen yüz yıl sonra gene, sırtını Avrupa Devletlerine dayayarak sahneye koymak istemekte. Bu nedenle de koro halinde tüm siyasiler 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın içinde yer alan Türkiye’nin garantörlüğünü istememektedirler. Ama biz bu filmi 100 sene evvel gördüğümüz için yutmak gibi bir niyetimiz yok artık.

    Kıbrıslı Türkler, 1963 olaylarını, 21 Aralık 1963 ile 16 Ağustos 1974 tarihleri arasında yaşanan soykırımı, Rumlar tarafından kalleşçe ve barbarca öldürülen binlerce masum insanımızı, yakılan ve yıkılan yüzlerce evimizi ve köyümüzü unutmuş değildir. Bizleri Rumların mezaliminizden kurtaran anavatanımız Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) olmuştur. Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıslı Rumlara en küçük bir güveni yoktur ve Kıbrıslı Türklerin büyük bir çoğunluğu da Rumlarla iç içe yaşamak istemediğini artık yüksek sesle dile getirmektedirler.

    Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs’ta hiçbir zaman Rumların hayal ettikleri şekilde 1974 öncesine dönüşü ve Rumların egemenliği altındaki bir devlet içinde azınlık olarak yaşamayı kabul etmemektedirler ve asla da kabul etmeyeceklerdir….

    Ata ATUN
    e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com

    Facebook: Ata Atun

    2 Eylül 2016

  • Fars (İran) Resmi Haber Ajansı, Osman PAMUKOĞLU ile röpörtaj yapmaya geliyor

    Fars (İran) Resmi Haber Ajansı, Osman PAMUKOĞLU ile röpörtaj yapmaya geliyor

    o_pamukoğlu_1

    Fars (İran) Resmi Haber Ajansı, Osman PAMUKOĞLU ile röpörtaj yapmaya geliyor..

    “Resmî ajansın, Türkiye’deki ve bölgedeki siyasi, askeri gelişmeler hakkında görüş almak için geleceği bildirildi”

    Röpörtaj, “Canlı olarak” Hak ve Eşitlik Partisi – HEPAR resmî facebook sayfasından verileceği bildirildi..

    Tarih: 2 Eylül 2016
    Saat : 14:00

    İşte o duyuruları ve canlı yayın adresi;

    o_pamukoğlu_2

     

  • Artık uzun yazılar yazmayacağım..

    Artık uzun yazılar yazmayacağım..

    444555

    …biraz önceki tivitır paylaşımımı sizinle paylaşıyorum..
    31.8.2016 19:30
    E. Üstündağ
    @adanams

    jpg-1

    Bop Kalkanı

     

  • Yenikapı Anketi Sonuçları

    Yenikapı Anketi Sonuçları

    “YENİKAPI MİTİNGİNE NE İÇİN GELDİNİZ?” diye sormuştuk. Gelen yanıtları aşağıda bulabilirsiniz :

    anket

    Diğer seçeneğini işaretleyenlerden bir bölümü aşağıdaki yorumları göndermiş :

     

    • Anonymous User
      Gelmedim
      28 Aug 2016 – 22:02
    • Anonymous User
      Gelmedim Ama gelebilseydim T.C ne fetö tehdidi için derdim
      28 Aug 2016 – 07:18
    • Anonymous User
      Vatan ve millet için
      27 Aug 2016 – 17:49
    • Anonymous User
      DARBE KARŞITI OLDUĞUM İÇİN
      27 Aug 2016 – 14:00
    • Anonymous User
      Köfte ekmek için. Temel Kaya
      27 Aug 2016 – 12:42
    • Anonymous User
      siyasetçilerin birleşmesini desteklemek icin
      27 Aug 2016 – 11:16
    • Anonymous User
      GELMEDİK
      27 Aug 2016 – 08:01
    • Anonymous User
      B
      27 Aug 2016 – 01:33
    • Anonymous User
      Gelmedim
      26 Aug 2016 – 17:43
    • Anonymous User
      sayın cumhurbaşknımız bu gunlere gelebilmek çok zor günler gecırdı boyle bı ondan boyle bişey yapma
      26 Aug 2016 – 15:45
    • Anonymous User
      Eglenmek icin
      26 Aug 2016 – 09:46
    • Anonymous User
      aptallığımdan
      25 Aug 2016 – 01:57
    • Anonymous User
      ananın amından geldik orospu çocuğu böyle anket mi olur?
      24 Aug 2016 – 19:30
    • Anonymous User
      hiçbiri
      24 Aug 2016 – 00:40
    • Anonymous User
      gitmedim
      23 Aug 2016 – 04:45
    • Anonymous User
      yok
      22 Aug 2016 – 15:16
    • Anonymous User
      Böyle anket olmaz.. Salak mısınız ne?
      22 Aug 2016 – 05:48
    • Anonymous User
      cok konusmus, ama yanlis konusmus. Erdoganin asil hedefi, cihat ederek Islamin zaferini geri kazanma
      21 Aug 2016 – 19:09
    • Anonymous User
      Calmak icin
      21 Aug 2016 – 01:01
    • Anonymous User
      0
      20 Aug 2016 – 14:44
    • Anonymous User
      yürrüüüüü
      20 Aug 2016 – 10:19
    • Anonymous User
      Anan,,,,,in
      20 Aug 2016 – 09:31
    • Anonymous User
      gitmedim
      19 Aug 2016 – 06:42
    • Anonymous User
      Sizin gibi manifestocu habercilere inat olsun diye…
      19 Aug 2016 – 00:28
    • Anonymous User
      Gitmedim gitmem de
      18 Aug 2016 – 23:22
    • Anonymous User
      Gitmedim
      18 Aug 2016 – 01:39
    • Anonymous User
      gitmedim
      17 Aug 2016 – 23:31
    • Anonymous User
      Donen dolaplari yakindan izlemek icin.
      17 Aug 2016 – 21:10
    • Anonymous User
      Gitmedim AKP mitingnde işim ne …
      17 Aug 2016 – 13:32
    • Anonymous User
      demokrasi icin
      17 Aug 2016 – 02:47
    • Anonymous User
      no
      16 Aug 2016 – 20:32
    • Anonymous User
      Gitmedim
      16 Aug 2016 – 13:41
    • Anonymous User
      Kanimizla sulanmadan bu topraklar kimse bizden alamaz.
      16 Aug 2016 – 12:47
    • Anonymous User
      erdoğanı liderim ve başkanım olarak gördüğümiçin
      16 Aug 2016 – 07:47
    • Anonymous User
      GİTMEDİM
      16 Aug 2016 – 06:58
    • Anonymous User
      Türkler Vatansiz yasamaz bu yüzden ya Istiklal ya ölüm.
      16 Aug 2016 – 03:59
    • Anonymous User
      gelmedim
      16 Aug 2016 – 00:48
    • Anonymous User
      Darbeyi kimin kime yapti tartisilir ancak tartisma goturmeyen bir sey var. Cani orgut ISID’in eyleml
      15 Aug 2016 – 16:46
    • Anonymous User
      Laiklik, hukuk devleti, demokrasi, basın özgürlüğü, insan hakları istediğimiz için
      15 Aug 2016 – 16:44
    • Anonymous User
      15 Aug 2016 – 15:54
    • Anonymous User
      Sizin gibi vatan hainlerinin haddini bildirmek için
      15 Aug 2016 – 13:23
    • Anonymous User
      Her ikisinde
      15 Aug 2016 – 13:22
    • Anonymous User
      Gitmedim. Herşey kendi hatalarını örtmek içindir.
      15 Aug 2016 – 08:41
    • Anonymous User
      Gelmedim
      14 Aug 2016 – 15:17
    • Anonymous User
      gitmedim
      14 Aug 2016 – 10:07
    • Anonymous User
      Hayatta işim olmaz
      14 Aug 2016 – 04:11
    • Anonymous User
      Yalaklığımızdan
      14 Aug 2016 – 03:31
    • Anonymous User
      gelmedik şehir ist degiil 🙂
      14 Aug 2016 – 02:28
    • Anonymous User
      Otobüs-tren – vapur bedava , kumanya bedava , içecek bedava, bayrak bile bedava ; şamata bedava , b
      14 Aug 2016 – 01:38
    • Anonymous User
      Gitmedim çünkü bizzat vatana tayip erdoğan ihanet etmiştir.
      13 Aug 2016 – 12:23
    • Anonymous User
      vatan söz konusu sonra tayyip Erdoğan
      13 Aug 2016 – 12:22
    • Anonymous User
      Haçlı kalkışmasına karşı durmak için
      13 Aug 2016 – 12:22
    • Anonymous User
      gelmedim
      13 Aug 2016 – 12:07
    • Anonymous User
      HİÇ GİTMEDİMÇÜNKÜ 40 YIL’ DIR NÖBETTEYİM, ÖMRÜM YETTİĞİNCE DE NÖBETİME DEVAM EDECEĞİM.. 14 YILDIR NE
      13 Aug 2016 – 06:34
    • Anonymous User
      Şovenist hareketler bunlar.
      13 Aug 2016 – 06:21
    • Anonymous User
      Gitmedim
      13 Aug 2016 – 04:59
    • Anonymous User
      gitmedim
      13 Aug 2016 – 04:00
    • Anonymous User
      Katilmadim
      13 Aug 2016 – 00:17
    • Anonymous User
      Gelmedim
      12 Aug 2016 – 15:03
    • Anonymous User
      Bir memleketin ordusu dururken,halkı kışkırtarak silahlı ordunun üzerine göndermeyi deli işi oldu
      12 Aug 2016 – 12:09
    • Anonymous User
      beleş n
      12 Aug 2016 – 11:42
    • Anonymous User
      Gitmedim çünkü ülkemde demokrasinin olduğuna inanmıyorum
      12 Aug 2016 – 11:05
    • Anonymous User
      X
      12 Aug 2016 – 10:51
    • Anonymous User
      Vatana tehdit konu olduğundan
      12 Aug 2016 – 10:34
    • Anonymous User
      Gitmedim
      12 Aug 2016 – 10:24
    • Anonymous User
      Sayın CUMHURBAŞKANIMIZ RECEP TAYYİP ERDOĞAN bir Dünya lideridir. Herzaman ölümüne o BAŞKOMUTANIMIZIN
      12 Aug 2016 – 00:15
    • Anonymous User
      Sizlerin artik bizleri artık kandıramiyacagini göstermek için
      12 Aug 2016 – 00:01
    • Anonymous User
      Her türlü darbeye hayır demek için. Bu vatan bu milletindir hiç bir siyasi görüşe ait değildir.
      11 Aug 2016 – 22:18
    • Anonymous User
      Gelmedim
      11 Aug 2016 – 15:29
    • Anonymous User
      Başka seçenek olsaydı keşke
      11 Aug 2016 – 13:33
    • Anonymous User
      Tarihi millet buluşmasına tanık olmak için. ..ve herşey icin
      11 Aug 2016 – 13:29
    • Anonymous User
      mitinge gelmedim çünki vatan zaten tayyip tarafından tehdit altında
      11 Aug 2016 – 13:13
    • Anonymous User
      Buyucumu erdogan da ondan dolayi gelecek vatandas vatan icin gelmistir
      11 Aug 2016 – 12:00
    • Anonymous User
      Ey siyonistler bu Vatan bizim. Bunu kafanıza kazıyın.
      11 Aug 2016 – 09:53
    • Anonymous User
      Her ikiside her şey vatan icin
      11 Aug 2016 – 08:41
    • Anonymous User
      gelmedim
      11 Aug 2016 – 07:49
    • Anonymous User
      Gitmedim.
      11 Aug 2016 – 07:29
    • Anonymous User
      bedava yiyecek içecek
      11 Aug 2016 – 05:26
    • Anonymous User
      Chp başa gelmesi lazım diye
      11 Aug 2016 – 03:40
    • Anonymous User
      Y
      11 Aug 2016 – 01:41
    • Anonymous User
      bu ülkenin sahibi benim ve tayyip erdoğanla birlikte böyle zor bir zamanda sahip çıkmam gerektiğinde
      11 Aug 2016 – 01:38
    • Anonymous User
      Mitinge gitmedim.
      11 Aug 2016 – 01:02
    • Anonymous User
      herikiside
      11 Aug 2016 – 00:49
    • Anonymous User
      sanane amk
      10 Aug 2016 – 23:44
    • Anonymous User
      sizin gibi düşmanların gözünü korkutmak için
      10 Aug 2016 – 19:57
    • Anonymous User
      Ulan ibne benim seçtım kişiyi anca ben indiririm. Yahudiler deyil
      10 Aug 2016 – 18:45
    • Anonymous User
      Vatana da Erdoğan’ı çok sevdiğimiz için
      10 Aug 2016 – 13:48
    • Anonymous User
      GELMEDİK
      10 Aug 2016 – 03:19
    • Anonymous User
      Mitinge gitmedim.
      09 Aug 2016 – 19:18
    • Anonymous User
      Vatana tehdit nedeniyle
      09 Aug 2016 – 16:06
    • Anonymous User
      Gormedim☠
      09 Aug 2016 – 15:17
    • Anonymous User
      Hiç biri
      09 Aug 2016 – 14:33
    • Anonymous User
      Padişahım çok yaşa Demokrasi Oyunu oynamamıza izin verdiğin için demeye geldim!
      09 Aug 2016 – 10:45
    • Anonymous User
      O mitinge gitmedim, Recep Tayyib yüzünden
      09 Aug 2016 – 09:51
    • Anonymous User
      GELMEMİŞTİM,GELMEDİM,GELMEYECEĞİM
      09 Aug 2016 – 09:04
    • Anonymous User
      Sanane
      09 Aug 2016 – 09:00
    • Anonymous User
      gitmedim
      09 Aug 2016 – 06:47
    • Anonymous User
      gitmedim gitmemde bana söylem değil icraat lazım
      09 Aug 2016 – 06:14
    • Anonymous User
      Bir daha ayni hatalar yekrsrlanmasın diye
      09 Aug 2016 – 06:08
    • Anonymous User
      Senin başka işin yokmuş ingiliz
      09 Aug 2016 – 04:23
    • Anonymous User
      Türkiye de demokrasinin tarifini herkese öğretmek için .
      09 Aug 2016 – 02:20
    • Anonymous User
      show a figüran olmamak için gitmedim
      09 Aug 2016 – 01:06

     

  • Ortadoğu kaynamaya başladı … Prof. Dr. Ata ATUN

    Ortadoğu kaynamaya başladı … Prof. Dr. Ata ATUN

    Ortadoğu kaynamaya başladı

    Ana bilim dalım Mühendislik olmasına rağmen “Tarihe”, özellikle de “Politik Tarihe” çok meraklıyım. Bu merak 28 yaşında Milletvekilliği seçimlerini kazanıp Meclise girdiğim gün adeta kafama taş gibi düşmüştü. Daha ilk günlerde, Meclisteki tuvaletlerin yerini bile öğrenmemden öncelikli olarak aklımda çakan ilk şimşek, Parlamenter sistemlerde, kısaca “icra hükümetinin Meclisin içinden oluştuğu” sistemlerde Politik tarihi öğrenmeden milletvekilliği görevinin hakkının verilemeyeceği düşüncesi oldu. Sonraki yıllarda rahmetlik Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın, eski deyimle “rahle-i tedrisatı”ndan geçtim, yani onun öğrencisi olup politik eğitimimin, özellikle Kıbrıs konusundaki temel bilgilerini kendisinden bizzat aldım ve “Uluslararası Politika” adlı bilim dalının içinde alaylı olarak balıklama girdim. Bu giriş, birkaç on yıl sonra da ikinci doktoramı Uluslararası Politika dalında almamın kapısını açtı bana ve sağlam bir zemin oluşturdu bu daldaki eğitimim boyunca.

    Yabancı bir dili, o dili anadilleri olarak konuşanlar kadar iyi bilmek büyük bir avantaj gerçekte. Dünya üzerinde neredeyse tüm konuların İngilizce yazılması benim için büyük bir avantaj oldu, yabancı dilimin İngilizce olması nedeni ile. Her gün BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi olan ülkelerin önemli gazeteleri ile Ortadoğu’daki lider konumundaki ülkelerin önemli gazetelerinin ön sayfalarına muhakkak göz atarım. Bu olmazsa olmaz ritüeldir benim için ve okuduklarımı değerlendirip dünyada neler olup bittiğini anlamaya çalışırım, tabii kendimce, kendi boyutlarımda ve kendi bilgi seviyemce.

    Anlaşılan o ki, zaman zaman insanoğluna rahatlık batıyor ve daha iyi olmak hayali ile agresifleşiyor, gününü de boşu boşuna zehir ederek hem kendine hem de etrafına ve çevresine büyük zarar veriyor.

    Tarih bunun örnekleri ile dolu. I. Dünya Savaşı’nda yaklaşık 15 milyon kişi öldü, 20 milyon kişi de yaralandı. Toplam parasal kayıp ise o günün parası ile 185 Milyar Dolar oldu. Bunların yüzde 95’i asker, yüzde 5’i sivildi. II. Dünya Savaşı’nda ise 65 milyon insan öldü ve bunların sadece yüzde 33’ü asker, yüzde 67’si ise sivildi.

    Bu savaşların ne elde edildi; Kocaman bir hiç.
    Kim karlı çıktı. Hiç kimse. Savaşı başlatmayan ve sonradan dahil olan ABD ve Rusya, savaş sonrasında dünyayı bölüştüler. Biri yaklaşık 40 sene sonra dağıldı, diğeri de dağılmak için kendini zorluyor, elden geleni de yapıyor. Hem de öylesine bir uğraşıyor ki, dur durak yok, illaki batacak ve dağılacak.

    Bizler, Kıbrıslı Türkler benzeri bir düşünceyi küçük boyutlarda geçen yüzyılın ortasında yaşadık. 1960 yılında Kıbrıs adasında ilan edilen Cumhuriyette çoğunluk olan Rumlara, adada 3.5 yıl süren Türklerle ortak yaşam ve huzur fena halde battı. Önce adanın mutlak hakimi olmanın, sonra da adayı Yunanistan’a katmak hayalinin peşine düştüler. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasının bize verdiği bütün haklarımızı tek taraflı kararlarla ortadan kaldırıp adanın tek hakimi oldular ve bize 10 yıl gibi uzun bir süre acımasız bir soykırım uyguladılar. Sonra da adayı Yunanistan’a katmak isteyince, adanın üçte biri ellerinden uçtu gitti. Ne idaresi kaldı ellerinde, ne mülkiyeti, ne de egemenlikleri. Şimdi kaybettiklerini geri almak için her yolu deniyorlar, egemenliklerini bir kısmını sırf bu yüzden Avrupa Birliğine bile devrettiler. Eğer Rumların bu agresif düşünceleri olmasaydı, binlerce insanımız ölmez, Kıbrıs da son yarım asırdır barışın sürdüğü, insanların huzur içinde yaşadığı bir ada olurdu.

    Günümüzde Ortadoğu da aynı konumda ve aynı sıkıntıları yaşıyor yıllardır. Tansiyon da gittikçe yükseliyor bölgede. Dünyanın şimdilik devleri konumundaki ABD ve Rusya tarafından içine bir çomak sokulmuş ve durmadan karıştırılıyor. Her an geniş boyutta bir savaş çıkması da kaçınılmaz oldu artık. Rusya ile ABD’nin Suriye’de karşı karşıya gelmeleri de an meselesi. Çıngar kopacak ya, bakalım ne vakit…

    Ata ATUN
    e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com

    Facebook: Ata Atun

    29 Ağustos 2016

  • HAVA, SU, DOMATES, “T” İZİNLERİ VE KIBRIS-(3)-Hüseyin MÜMTAZ

    HAVA, SU, DOMATES, “T” İZİNLERİ VE KIBRIS-(3)-Hüseyin MÜMTAZ

    KIBRIS 2012 KASIM 007 - Kopya - Kopya (2)

     

    HAVA, SU, DOMATES, “T” İZİNLERİ VE KIBRIS-(3)

    Hüseyin MÜMTAZ

    Türkiye’den, “Ortadoğu’nun en büyük kumarhane kenti” olan Girne’ye gittiniz diyelim, niyetiniz “kafa nereye biz oraya”.

    Sabah kahvaltıda sordunuz, öyle “terminal, otogar” gibi yerler yokmuş.

    Belediye otobüsleri, tarifeli ring seferleri, halk otobüsleri de yokmuş.

    “Toplu taşıma” diye bir şey yokmuş.

    Akşam hava karardıktan sonra hiçbir şey yokmuş.

    Peki, meselâ en yakındaki Karaoğlanoğlu, Lâpta, Alsancak yahut Ozanköy, Çatalköy’e nasıl gidilirmiş?

    Yola çıkacaksınız, şansınıza her biri değişik şekil, renk, model, marka minibüslerden birine denk gelince el edip, bineceksiniz.

    Bütün şoförlerin direksiyonda sigara içmelerine hayret edeceksiniz, sonraki günlerde aracın içinin leş gibi sigara kokuyor olmasına alışacaksınız.

    30 senelik, en ufak bir standartı olmayan, eski hayatında portakal, limon yahut patates taşıyan minibüslerin 20 yıldır yıkanmamış, temizlenmemiş, leş kokan yırtık koltuk değil, neredeyse taburelerine oturacaksınız.

    Durak ve güzergâh katiyyen belli değildir. Yol üzerindeki bütün yüksekokulların park yerlerine uğrayacaksınız, “kâr” amaçlı “hanelerin” kapılarına “müşteri” yahut “müstahdem” bırakacaksınız.

    Her biri Ortadoğu’nun değişik şive ve lehçelerini konuşan şoförlerdeki hırpani kıyafet birliğinden tiksineceksiniz.

    “Yahu bu ülkede polis, belediye, durak başkanı, kooperatif, hiçbir şey yok mu?” diye düşünüp, boş vereceksiniz.

    Orman demeyelim de “fidanlık kanunları”nın yürürlükte olduğunu kısa bir zaman sonra ister istemez kabulleneceksiniz.

    Sonra Girne civarında her aklına esenin istediği her güzergâhta kafasına göre, istediği araçla taşımacılık yapabildiğini öğreneceksiniz.

    Hele hele sakın Girne’den Güzelyurt’a gitmeye kalkmayın.

    Önce, terminal gibi bir şey olmadığı için neyin, nereden kalktığını öğreneceksiniz.

    Bütün yukarıda saydıklarımıza ilâveten yük taşımacılığından bozma araçlar İkinci Dünya Harbi’nden kalmıştır. Pistir, dökülüyordur, haraptır.

    Ama mecbursunuzdur, seçme şansınız da yoktur, tek ve tekelci firma vardır. Başka bir firma zinhar o hatta çalışamaz. Kalkış-varış saatleri Allah’a kalmıştır.

    Geliyoruz “T” izinlerine….

    Hâl yukarıda anlatmaya çalıştığımız gibiyken KKTC’li taksiciler, “başka T plakası vermeyin, greve gideriz” demişler.

    Giderler, yolları da kaparlar.

    KKTC’de zaten “Grev en yüce değerdir.”

    Marks halt etmiş.

    Rum taksiciler yukarı gelir her yere giderler, Türk taksiciler aşağıya, Rum tarafına gidemez.

    Ama işte asıl buna değil, “T” izinine itiraz ederler.

    Kafa, geçmişin “liman hamalları” kafasıdır.

    “Biz istediğimiz zaman, istediğimiz kadar çalışırız” kafasıdır.

    Patrick Balfour’un bahsettiği, altını çizdiği “kişisel bağımsızlık” kafasıdır.

    Asla “toplumcu” değildirler.

    https://www.turkishnews.com/tr/content/2016/08/21/hava-su-domates-t-izinleri-ve-kibris-1/

    Lefkoşa ve Gazimağusa hatlarının, yukarıda anlattıklarıma göre eh, biraz daha katlanılır olduğunu ifade etmeliyim.

    Son bir şey… Yaya geçitlerinde karşıya geçerken sakın yanlış/ters tarafa bakmayın, çarpılırsınız. Otobüs, dolmuş, taksiyi de ters tarafta beklemeyin, binemezsiniz.

    Malûm, eski/yeni fark etmez, cümle  “Crown Colony”lerde trafik soldandır.

    İyi gezmeler… “Enjoy yourself”. 27 Ağustos 2016

  • HAVA, SU, DOMATES, “T” İZİNLERİ VE KIBRIS-(2)-Hüseyin MÜMTAZ

    HAVA, SU, DOMATES, “T” İZİNLERİ VE KIBRIS-(2)-Hüseyin MÜMTAZ

    HAVA, SU, DOMATES, “T” İZİNLERİ VE KIBRIS-(2)

    osmanlı%20dönemi%20larnaca%20gravür

    Geliyoruz, “Nereden çıktı şimdi bu?” dediğiniz şu domates meselesine…

    Özadam geçen gün diyordu ki;

    Son birkaç haftadır eve domates girmiyordu…Çünkü markette satılanlar domatesten başka her şeye benziyordu Allah günah yazmasın!

    7-8 TL’ye hilkat garibesine benzeyen domates satın almak insanın gücüne gidiyordu…Dün markete uğrayıp tezgahtaki domatesleri görünce gözlerime inanamadım! Meğerse ilgili kurumlar domates ithaline izin vermişler ve dün itibarıyla Türkiye’den domates getirilmeye başlamış.

    Hem de aynı fiyata!

    Market sahibi yanıma yaklaşıp kulağıma fısıldadı;

    “Her domates isteyen müşteri bize kötü kötü bakıp geri gidiyordu” diye!

    Belli ki şimdi o da epey rahat etmiş…”

    Evet Kıbrıs’ın kuzey cânibi Temmuz-Ağustos aylarını yumruk kadar, şekilsiz, sapsarı/yemyeşil domateslerle geçirdi.

    Revaçtaki “dedikodu”ya göre domatesin iyisi Rum tarafına gönderiliyordu,  kötüsü önümüze atılıyordu.

    Söz ekonomiye, “güneyin parası ve refahına” gelince yine H.M.Gürkan’a dönelim.

    (“KIBRIS’IN SİSLİ GEÇMİŞİ”. Galeri Kültür. Lefkoşa 2008)

    “Halkı tümüyle Türk olan Mağusa harap ve yoksul, bir Rum çoğunluğun oturduğu Maraş ise bakımlı ve varlıklıydı….Yabancı ziyaretçiler, Türk döneminde ilçe idarecilerinin (bile) bağlık bahçelik maraş’ta oturduklarını yazar”.

    “Bu kent (Mağusa) vaktiyle düşmanın (Türklerin) sayısız saldırılarıyla kutsanmış bir yerdi. Ancak şimdi her iki cinsiyetten 500 kadar sefil Türk halkının oturduğu bir yerdir”.

    (Yıl 1843.Mağusa’daki İngiliz Konsolosluk Temsilcisi Pietro Brunoni’nin raporu. age Sayfa 75-76)

    2016 eksi 1843, eşittir 173 yıl…

    173 yıl önceki kompleksimiz hiç değişmemiş ki yine her bayram, seyran; hâttâ 20 Temmuz, 1 Ağustos ve 15 Kasım gibi tatil günlerinde bile Metehan kapısında güneye, “Avrupa”ya doğru uzun kuyruklar oluşuyor.

    Orası neden “Avrupa” da burası halâ “kırsal alan”?

    Aynı coğrafyada, aynı ada üzerindeki bu sosyal farklılığın nedenleri üzerinde hiç düşündünüz mü?

    Tembellik, “bana ne”cilik, “neme lâzım”cılık, “bana dokunmayan yılan” felsefesi; hangisi?

    “Normal zaman”da farklı mıydı, daha mı “mamır”dı?

    “74’de Ayşe tatile gelince böyle oldu” demeyin sakın, yukarıdaki örnekleri bir daha okuyun.

    Richard Pococke 1738 yılını anlatıyor;

    “Mağusa’nın yarım mil güneyinde bulunan Maraş dedikleri bir köye geldik. Burada kentin içinde oturmalarına izin verilmeyen Hristiyanlar yaşar… (İmparatorluğun herhangi bir yerinden) sürgün edilmedikçe hiçbir Hristiyan surlar içinde oturamaz… (Zorunlu hallerde) Bir Hristiyan’ın kente sadece yaya girmesine izin verilir”. (age. Sayfa 85-86-87)

    Bu uygulama sadece Kıbrıs’a has değildi. İmparatorluk zamanında Türk’ten gayri azınlıklar at yahut arabaya binemezdi. O kadar ki; 1900’lü yılların başında Giresun Belediye Başkanı olan Yorgi, bu uygulamayı protesto bâbında işe eşekle giderdi. “Makam eşekli” fotoğrafı bile vardır.

    1700-1800’lerde Rumlar, Türklerin kentine kente giremezdi ama 2004’de “kapılar açıldığında” kafileler halinde güneye goşturan kimlerdi?

    Geliyoruz konunun en can alıcı bölümüne.

    “Kıbrıs’ta Türklerin Rumlarla eşit temsil ve oy hakkı istemlerinin tarihi 1882 yılına dek gider. Çünkü bu yıl, Türkler için Kıbrıs’ta egemen unsur olma ayrıcalığını yitirmenin, eşit temsil ve oy hakkının da elden gitmek üzere olduğunun acıyla anlaşıldığı yıldır. İngilizler Kıbrıs’a bir anayasa vermişlerdi. Anayasa adada bir yasama meclisi kurulmasını, meclisteki Rum ve Türk üye sayısının 1881 sayımındaki oranlara göre olmasını öngörüyordu… Türkler bu orana şiddetle karşı çıktılar. Çünkü Türk döneminde 1840’lardan beri yürürlükte olan bir kural gereği meclislerde eşit temsil ediliyorlardı”. (age.S161)

    Türkler şiddetle karşı çıkar ve zamanın müftüsü Asım Ahmet Efendi imzasıyla İngiliz Devlet Bakanı Lord Kimberley’e bir muhtıra gönderir; özetle “eşit temsiliyet hakkı” ister aksi takdirde “adayı terk edeceklerini” söylerler.

    Sonucu, Gürkan’ın alıntı yaptığı C.V.J. Orr, “İngiliz İdaresi’nde Kıbrıs” (1918) adlı eserinde şöyle açıklar;

    “Türk üyeleri Türklerin, Rum üyeleri de Rumların ayrı ayrı seçeceği bu meclise ilkin katılmayacaklarını söyleyen Türkler istedikleri eşit temsiliyet hakkı kendilerine verilmediği halde sonradan fikir değiştirerek katılacaklardı. Aynı şekilde istedikleri olmazsa adayı terk edeceklerini duyurdukları halde böyle bir şey de yapmayacaklardı”. (age.S 166)

    “Önce muhtıra verip sonra da tükürdüğünü yalayıp hiçbir şey olmamış gibi dayatılan her şeyi kabullenmek”… ilkesi (!) 2016 eksi 1882 eşittir 134 yıl sonra günümüzde sürmekte olan mevcut görüşmelerde de “örnek” olmasın?

    Muhataplarımız da sakın “Türkler böyledir, geçmişte de zaten böyleydi” taktiğini uyguluyor olmasınlar?

    Bunca gürültü, toz duman içinde Kıbrıs kim verdiye/kim vurduya gitmesin?

    Yahu, hiç kimse mi tarih okumuyor? 25 Ağustos 2016

  • Kıbrıs’ın Yunanistan tarafından işgali

    Kıbrıs’ın Yunanistan tarafından işgali

    Kıbrıs adasının kuzeyinin Türkiye tarafından istila ve işgal edildiği 1974 yılından beridir her Rum siyasinin ağzındadır. Kendilerine özgü İngilizce telaffuzları ile “Okkupeyşon ve inveyjon” diyerek girerler konuya sanki de Kıbrıs’ta tüm olaylar 1974’de başlamış gibi. 1974 öncesini de asla ağızlarına almazlar, utanmasalar Rumlarla Türklerin memnun, mesut, mutlu ve geleceğe parlak bir biçimde bakarak birlikte yaşadıklarını iddia edecekler ama gerçekler hiç de öyle değil.

    Hatırlatalım; 17 Nisan 1964 tarihinde Yunanistan’dan gönderilen bir Yunan Tümeni Kıbrıs’a ayak basar ve bu tümen 1 Mayıs 2004 tarihine kadar adada varlığını yasalara aykırı bir şekilde devam ettirir. (To Vima Gazetesi, Tarih 7 Şubat 1999, General Karusos’un ifşaatları) Güya bu Tümen 8 Aralık 1967 tarihinde adayı terk etmiştir ama arka kapıdan tekrar adaya girerek varlığını devam ettirmiştir. (Kathimerini Gazetesi Şubat 1999, Yunanistan’da Amerikan karşıtlığı)

    Bu konuda mailgate sayfasında çıkan yazı gerçekleri tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor. )
    Yazınn bir paragrafı bire bir çeviri ile aynen şu şekilde… “…Bu “gayri ciddi ordu” 1965’teki ilk istila girişimini geri püskürttü (G.Papandreu hükümeti) bu “kötü“ politikacılar da, Kıbrıs’a koca bir tümen taşıdılar – ki cunta bunu geri çekmiş olmasıydı Kıbrıs hala bütün ve hür olacaktı. Tümeni niçin mi geri çekti cunta? Çok basit, çünkü uluslararası geçerliliği yoktu ve çünkü ABD öyle yapmasını dikte etti. Siyasiler de geri çekebilirlerdi ama karşılığında bazı karşılıklar bazı garantiler de alacaklardı. Cunta şartsız geri çekti…”

    Tüm bu Yunan Tümeni’nin Kıbrıs’ta varlığını teyit eden yazı ve ifşaatlardan çok daha önemli bir şey var: BM Genel Sekreterinin S/8322 sayı ve 3 Ocak 1968 tarihli Raporu. (Appendix 18, WITHDRAWAL OF GREEK MAINLAND TROOPS FROM CYPRUS, Paragraph 25 of the U.N. Secretary-General’s Report S/8322 of 3 January 1968 to the U.N. Security Council.)
    Bu raporunda BM Genel Sekreteri “Anavatan Yunanistan’ın askeri birliğinin Kıbrıs’tan geri çekilmesi” başlığı ile konuyu tamamen resmileştirmiş ve kayıtlara da geçirmiş.

    Yıllardır adada Yunan Tümeni’nin varlığını saklamak için her tür sahtekarlığı yapan Rumlar, bu yıl 6 Ağustos 1964 günü başlayan Erenköy çarpışmaları sırasında bölgedeki Türk köylerini denizden bombalayan ve 8 Ağustos 1964’te Türk uçakları tarafından bombalanarak batırılan Yunanistan’dan gönderilmiş “Faethon” isimli devriye botunda ölen 6 Yunan askeri ve 1 Rum askeri için resmi anma töreni düzenlendi. Bu törene katılmak maksadıyla Yunanistan’dan Güney Kıbrıs’a giden Faethon kaptanı Dimitrios Mitsaços’in öyküsü ise yürekler acısı.

    Türk Hava Kuvvetlerine ait jetlerin Erenköy çarpışmaları sırasında bölgedeki Türk köylerini denizden bombalayan Faethon devriye botunu nokta ateşi ile batırdıktan sonra kurtulmayı başaran Kaptan Dimitrios Mitsaços sol elinden fena bir şekilde yaralanır. Zorla kıyıya çıkmayı başaran Kaptan Mitsaços’u Rumlar istemeye istemeye alırlar ve BM askerleri ve gözlemcileri tarafından adada Yunanistan’dan gönderilen askerlerin varlığı saptanmasın diye Lefkoşa Genel Hastanesine götürüp tedavi ettirmeden, Kaptan’ın bütün itirazlarına rağmen eline gerekli tedaviyi yapmadan apar topar Yunanistan’a gönderirler. Göndermeye gönderirler ama Kaptan Mitsaços’un eli de bu gecikmeden dolayı kangren olur ve kesilir. Yunanistan’daki Albaylar Cunta’sının devrilmesinden sonra da Yunanistan hükümeti ile Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetine Atina Mahkemesinde dava açar ve kazanır….

    Bu davanın arkasından 20 Temmuz 1974 tarihinde gerçekleşen Mutlu Barış Harekatı’nda adaya ayak basan Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı çarpışmaları için Rodos üzerinden gönderilen Noratlas uçaklarının RMMO tarafından düşürülmesi sonucu ölen Yunan askerlerinin aileleri de dava açarlar ve kazanırlar…

    Daha bunlar gibi onlarca belgeli örnek bulunmaktadır, “Yunanistan’ın Kıbrıs adasını işgali” ile ilgili olarak. Ama ne yazık ki bunların hepsi unutulmuş ve yerini Türk askerinin Kıbrıs Adasını “Okkupeyşon ve inveyjon”u almıştır….

    Ata ATUN
    e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com

    Facebook: Ata Atun

    26 Ağustos 2016

  • FIRAT’IN ÖTESİ

    FIRAT’IN ÖTESİ

    page_tskdan-koalisyon-destekli-cerablus-operasyonu-ozel-kuvvetler-ve-tanklar-suriyede_598283940

    FIRAT’IN ÖTESİ

    Hüseyin MÜMTAZ

    24 Kasım 2015 Rus uçağı meselesinden sonra Türkiye, Suriye sınırında kuş bile uçuramıyordu ama bu defa 2016 Ağustosu’nun hayrettir yine tam 24’ünde sabaha karşı topçular, sonra uçaklar nihayet tanklar ve özel kuvvetler Suriye’ye giriverdi.

    Tam 9 ay.

    “24 Ağustos Harekâtı”nın, St.Petersburg görüşmesi yapılmamış olsaydı asla gerçekleşemeyeceğini bir kenara yazın lütfen.

    Önce 15 Temmuz travmasını, hemen üç dört gün arkasından da son derece kapsamlı KHK’larla eğitimi, düzeni, bağlantıları ve emir komuta sistemi yeniden şekillendirilen TSK’nın; karşısında düzenli kuvvetler değil, çapulcular olsa da bu ufak çaplı harekâtta ( 20 tank aşağı yukarı bir bölüktür) nasıl bir performans sergileyeceği merak konusudur.

    Çünkü Ahmet Takan’ın, 15 Temmuz ertesinde muharip birliklerin içinin ve komuta kademesinin nasıl boşaltıldığı ile ilgili aşağıdaki yazısının dumanı daha tütüyor.

     

    Bu arada MS Bakanı Işık’ın, 15 Temmuz sonrasında yeniden tanımlanan görev konu ve kapsamına göre ne zaman, hangi saatte harekât bölgesine intikal edeceğini de doğrusu merak ediyorum.

    Çok hassas bir dönemden geçiyoruz. Çünkü Türkiye’nin ekseni kaymış vaziyette… TSK’nın Suriye’ye girdiği haberleri ile eş zamanlı olarak Diyarbakır, Bingöl ve Antalya’dan “askere saldırı” haberleri geldi.

    Harbe daha henüz girmişken, “memleketin dahilinde” beş şehit verdik, üç de yaralımız var.

    Eskiden böyle değildi.

    Kıbrıs Harekâtı’nda Trakya’daki birliklerin nizamiyesine; tarlasından dönen çiftçinin her akşam traktör römorkundaki karpuzları boşalttığını biliyorum.

    İTÜ Kimya Bölümü mezunu “@serokepyd”  Saleh Moslem sosyal medyada “Türkiye Suriye batağındadır. DAİŞ gibi o da bozguna uğrayacaktır” diye havlamış.

    Geçmişte adam yerine konulup Türkiye’de “ağırlanmıştı” hatırlayacaksınız.

    Senkronizasyona bakın ki harekâtla, Biden’la beraber Barzani de Türkiye’de…

    O da her fırsatta “4 Parçalı Kürdistan”, “Bağımsız Kürdistan” özlemini dillendirmiyor muydu?

    Tarihte asla, hiç bir zaman bağımsız bir devlet olarak var olmamış olan o “Kürdistan”ın 4 parçasını yüzüme bakarak bir daha sayabilir mi acaba?

    Sonuçta ne derseniz deyin; “gönlümüz coğrafyası”nın “derin” sultanlık ve hilafet “statejist”i Dâvutoğlu’nun gidişiyle çok şeyin değiştiğini kabul edin lütfen.

    Âniden İsrail, Rusya ile dost olunmuştu, Mısır’la bile “görüşülebilinir” hâle gelinmişti.

    Ağustos’un 9’unda St.Petersburg buluşması gerçekleşti.

    Ağustos’un 17 sinde Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, “Türkiye’nin bugün başına gelen ‘birçok şeyin’ Suriye’deki durum ve ‘Suriye politikasının bir sonucu’ olduğunu” söyledi.

    Ağustos’un 19’unda Başbakan Yıldırım, “Geçiş sürecinde Esad’ın rolü olabilir” anlamında sözler sarf etti.

    Ağustos’un 24’ünde de TSK, Suriye’ye girdi.

    Aynı gün Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal Mikdad, Türkiye’den İran ve Rusya’nın tavsiyelerini dinlemesini istedi.

    Aynı gün Interfax haber ajansına konuşan bir Rus Dışişleri Bakanlığı kaynağı Ankara’nın Cerablus’taki eylemlerini Şam ile koordine etmesinin önemli olduğunu belirtti.

    Netanyahu, Sisi ve Putin Dâvutoğlu sonrası dönemin dostları.

    Anlaşılan o ki sırada Esat da/bile var.

    Bütün bu düşüncelerle; “Silah arkadaşlarımın kılıcının keskin olmasını, burunlarının bile kanamamasını” diliyorum.

    Bu kadar gürültü ve toz duman içinde KKTC’nin “kim verdiye” gitmemesini diliyorum.

    “Süleyman Şah Türbesi”nin de asıl mekânı olan Suriye’deki Türk toprağına döneceği günü iple çekiyorum. 24 Ağustos 2016

  • ABD’nin yeni silahları … Prof. Dr. Ata ATUN

    ABD’nin yeni silahları … Prof. Dr. Ata ATUN

    Amerika Birleşik Devletlerinde İleri Savunma Araştırma Projeleri Dairesi (The Defense Advanced Research Projects Agency), kısa adı DARPA olan bir kuruluş var. 1958 yılında Virginia’nın Arlington bölgesinde kurulmuş. Virginia eyaleti ABD’nin başkenti Washington’un içinde yer aldığı Washington District of Columbia Eyaleti’nin batı komşusu. Arlington, Askeri Mezarlığı, Ronald Reagan Havaalanı ve Pentagon ile ünlü. Zaten Washington’a gidiyorsanız Ronald Reagan Washington Ulusal Havaalanına inmek zorundasınız.

    DARPA Amerikan Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri için zamanımızın ötesinden gelen akıl almaz buluşlara imza atıyor ve Amerikan Ordusunun kullanımına sunuyor. Bu yıl 11 Mayıs tarihinde Pentagon’un bahçesinde 60’dan fazla buluşunu gazetecilere, üst düzey askeri yetkililere ve devlet için çalışan şirketlere tanıttı, farklı farklı projelerin durumu ve geliştirme aşamasındaki farklı yerleri hakkında da detaylı bilgi verdi.

    Her zaman yaptıkları gibi tamamen akıl uçuklatacak buluşların tanıtımını yaptılar Pentagon’un bahçesinde. Evimizde ve günlük hayatımızda kullandığımız birçok alet ve teknoloji, GPS, bilgisayarın birçok parçaları ve hizmeti, Fare, grafik arayüzler ve internet hep DARPA kökenli. Savaş teknolojisinin her yönünü geliştirmeyi amaçlayan DARPA teknisyenlerinin ve icatçılarının üzerinde çalıştıkları projeler kara operasyonlarından, su altı ve su üstü deniz harekatlarına, hava saldırılarında siber savaşlara kadar her şeyle ilgili. Bu teknolojinin bir kısmı, düşmanın tahmin edemeyeceği projeler olduğunda “Sürpriz Tohumları” olarak adlandırılıyor. Beyin fırtınası ekibinin çoğunluğu uçuk kaçık düşünenlerden oluşuyor. Akıllarına ne gelirse ortaya atıyorlar, mantığa biraz yakın olanın üzerinde mühendisler ve teknisyenler çalışmaya başlıyor.

    Kertenkelelerden esinlenerek üretilen düz ve dikey duvara tırmanmaya yarayan malzeme çok ilginç. Yapıştır malzemeyi tırman gökdelene. “Geekskin” projesi adını, geko ya da ev keleri olarak bilinen ufak bir sürüngenden almış. Gerçekte İngilizcede, “Geekskin” diye bir kelime yok. Bunu da DARPA kendisi uydurmuş. Program kelerlerin ve örümceklerin biyolojik sistemlerinin sentetik olanını üreterek insanların ağır askeri teçhizatla tırmanma yeteneklerini arttırmayı hedefliyor. Sentetik olarak üretilen yapışkanlar, kelerlerin dikey ortamlarda kolaylıkla yürümesinden ilham almış. Geekskin, sert bir kumaş ve kauçuğa benzeyen bir madde ile birleştiğinde yapışkanlığı daha da artıyor. Cama başparmağın üzerine basılması ile yapıştırılan 1 santimetrekarelik küçük boyda bir Geekskin, 3 kg ağırlığı taşıyabiliyor. 50 santimetrekarelik, yani 5 x 10 cm.lik bir insan eli boyutundaki parça 150 kiloluk bir insanı rahatça taşıyor.

    Askerlerin beynine yerleştirilecek bir çipin peşindeler günümüzde. Hedefleri savaşta kafasından yaralanan bir askerin hafızasında ne varsa çipe kaydetmek ve yaralandığı veya da unutkanlığın başladığı anda da gerekli hafıza kayıt bilgilerini çipten almak. Bunun tabii, sivil yaşamda da çok yoğun bir şekilde kullanılacağı, özellikle Alzheimer hastalarında ve -bilim adamları ile her sınıftan insanda başlayan- hafıza kayıplarında kullanılacağı kesin. Özellikle de bilim adamlarından yapılacak kayıtların herhalde pahası biçilemeyecek. Elli veya altmış senelik çalışma, araştırma, deneyim, bulgu ve bilgi çipin içine kaydedilecek veya da depolanacak, istendiğinde de insanlık için kullanılacak.

    Pilotsuz uçak olan “Drone”lar gibi DARPA insansız denizatı yaptı ve adını da “Anti-denizaltı Sürekli Takip İnsansız Aracı” (ACTUV) koydu. Denizaltı avcısı 40 metre uzunluğunda ve 3,3 metre genişliğinde. 127 tonluk bu araç tek depo benzinle 10 bin deniz mili kat edebiliyor, düşman denizaltılarını keşfediyor, takip ediyor ve istendiğinde uçak gemilerinin etrafında da güvenlik çemberi oluşturuyor.

    “Yukarı Düşen Yük” (UFP) projesi ise bir başka harika buluş. Deniz tabanına yerleştirilen silindirik bir konteynerin içinde insansız bir hava aracı, Drone yerleştiriliyor ve gerek duyulan denizde veya okyanusta, derinliğe bakılmaksızın denizin tabanına yerleştiriliyor. Gereksinim anında bir sinyal ile serbest bırakılan silindirik konteyner kendiliğinden deniz yüzeyine çıkıyor ve otomatik açılan kapağı havaya yukarı doğru bir paketlenmiş bir Drone fırlatıyor. Drone fırlatma ve yere düşüş süreci içinde kendi kendine açılıyor ve uçmaya ve keşfe başlıyor.

    Bu yazdıklarım 60 yeni silahın ve buluşun sadece dört tanesi. Mekanik el, protez el, bir savaşta veya yürüyüşte piyade askerin sırtındaki 100 kiloluk çantayı askerin sırtına yük bindirmeden kendisi taşıyan sistem, askerin daha hızlı yürümesini sağlayan mekanik ayak desteği ve benzerleri, DARPA icatlarından sadece birkaçı…

    Ata ATUN
    e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com

    Facebook: Ata Atun

    22 Ağustos 2016

  • HAVA, SU, DOMATES, “T” İZİNLERİ VE KIBRIS-(1)

    HAVA, SU, DOMATES, “T” İZİNLERİ VE KIBRIS-(1)

    wwww

     

    HAVA, SU, DOMATES, “T” İZİNLERİ VE KIBRIS-(1)

    Hüseyin MÜMTAZ

     

    45 senedir böyle aylarda ne zaman Kıbrıs’la konuşsam, telefonda; “Şimdiye kadar böyle sıcak olmadı” derler.

    Meğer işin aslı hiç de öyle değilmiş.

    “Güneşin kavurduğu insanlar sadece gece dışarı çıkıyorlardı” diyor Pasaro’lu gezgin Elias.

    Zaman Venedikliler zamanıdır, yâni 1000’li yıllar.

    “Halk buraya hiç kar yağmadığını ve burada hiç don olmadığını söylemektedir. Ancak sıcağı çevredeki tüm Türk eyaletlerinden fazladır. Yazın sabah bir saat ve gece vakti dışında hiç kimse evinden dışarı çıkmaz. Yaz burada sekiz ay sürer. Bir yerden başka bir yere geceleyin ve at sırtında yolculuk yapılır” diye devam eder Haşmet Muzaffer Gürkan’ın atıfta bulunduğu Psaras. (“KIBRIS’IN SİSLİ GEÇMİŞİ”. Galeri Kültür. 2008- S.32)

    Kıbrıs’ın “eski”sini güncel olaylarla beraber okumak hınzır bir keyif veriyor…

    Levent Özadam diyor ki;

    “Su tankerleri ne olacak! Haftada iki kez bizim bahçeyi sulayan tanker işletmecisinin yüzü bir hayli asıktı… Eminim ki Lefkoşa’ya su verildikten sonra ondan su alıp almayacağımızı merak ediyor ama soramıyordu!

    ‘Merek etme bahçeyi yine sen sulayacaksın’ dedim…

    Bu onu rahatlatmadı çünkü iptaller çoktan başlamıştı!

    Sonra açıldı; ‘Abi ne olacak bizim halimiz’ diye dert yandı!

    Sonra ekledi; ‘Devlet bize sahip çıkmalıdır…’

    Haksız da değil!

    Şu anda sadece Lefkoşa’da 70 tane tanker var, evlere, iş yerlerine ve bahçelere su taşıyorlar… Tonu da 15-20 TL arası!

    Gürül gürül su akarken elbette işleri tepetaklak olacak… Tankerlere de bir sürü para yatırmışlar! Sahi onların durumu ne olacak, bir bilen var mı?”

    Pasaro’lu Elias’a dönelim mi?

                    “Çeşmeden kimse kendi kendine su getirmeye gidemez. Çünkü Rumlarla kalyoncular hemen testilerini kırarlar. Su taşıyıcıları durmaksızın gelip gitmekte ve bir fıçı suyu 2 Quatrini’ye getirmektedir. Bu miktarda su kişinin bir günlük içme ve pişirme gereksinimine yeter”. (age.S.33)

    (Lâf aramızda; işte tam burayı, Lefkoşa Vak’a-Nüvis’i Ahmet Okan’dan önce keşfetmenin hazzını yaşıyorum).

    Haşmet Muzaffer’i (tekrar) okumanın, tam da Türkiye’den gelen suyla ilgili anlamsız kavgaya denk düşmesine ne diyorsunuz?

    Demek 1000 yıl önce de Kıbrıs’ta problemler ayniydi…

    Sıcaklar, susuzluk ve her hâl-ü kârda hiçbir şeyden memnun olmama, her şeyden şikâyet.

    Gürkan’ın bu seferki alıntısı Patrick Balfour’dan;

    “Kıbrıs’ı bilmek için onun tarihini bilmek gerekir. Bu tarih ise Kıbrıslıların kendi tarihi değildir. Bu tarih Mısırlıların, Hititlerin, Yunanlıların, Asurluların, Perslerin, Makedonyalıların, Romalıların, Bizanslıların, Frankların, Venediklilerin, Türklerin ve İngilizlerin tarihidir. Bu tarih, adayı kendi stratejik amaçları için fetih veya kolinize eden halkların sürekli gelip geçişleridir. Tüm bu olup bitenlerde Kıbrıslıların fikri söz konusu değildir”. (age. S.11,12)

    “Kıbrıs (-Rumlar-. H.M.Gürkan) tarih boyunca hep yabancılara boyun eğmiştir… Bütün bunlara rağmen onlar, kişisel bağımsızlık ruhu geliştirmişlerdir. Ama siyasi bağımsızlık ruhu yoktur. Kendileri bir halk olacağına, şimdiye kadar olduğu gibi başka bir halkın parçası olmak isterler. Ne var ki bu halk, onların gönlünün seçtiği olmalıdır. Bundan ötürü de kökenleri belirsiz ve tarihleri de başkalarının tarihi olan Kıbrıslıların (-Rumların- H.M.Gürkan) gönüllerinde kendilerini doğurmamış olan bir Anne Yunanistan ve asla kendilerinin olmayan bir Yunan geçmişi özlemi vardır”. (age. S.13)

    (“Patrick Balfour”u hiç yabana atmayın, “II’inci Kinross Baronu” olup oğlu da bildiğimiz Lord Kinross’tur.)

    Sonra, a).“Kişisel bağımsızlık ruhu geliştirmişlerdir. Ama siyasi bağımsızlık ruhu yoktur”; b).”Gönüllerinde kendilerini doğurmamış olan bir Anne Yunanistan ve asla kendilerinin olmayan bir Yunan geçmişi özlemi vardır”ın altını kalın kalemle iyice çizin lütfen.

    Tanıdık geliyor mu?

    “Tam kişisel bağımsızlık” olacak ama “siyasi bağımsızlık yok”.

    Kendin bağımsız olacaksın fakat hiçbir otorite ve kural tanımayacaksın… Sen varsın; muhtar, parti, belediye, hükümet, devlet, senin üzerinde hiçbir şey yok.

    Hem devleti tanımayacaksın hem “tankercilere yardım et”, kurak gidince sigorta yaptırmayan “çiftçiyi öde”, “limanda beş amele, durakta altı taksici yeter”, “belediyeler toplu taşıma yapmasın”, “korsan minibüsçüler istedikleri güzergâhta, istedikleri yerde dursun” diyeceksin.

    Dünyanın en güzel mahallesi olan Lefkoşa Sur İçi’ndeki evini boşaltıp Girne’ye taşınacak, eski evini “yerleşiklere” kiraya vereceksin, sonra “Ne olacak bu Kara Buba, Çağlayan, Sarayönü, Arabahmet’in hâli?” ağlaması yapacaksın.

    Dünyanın en güzel antik limanı Girne’nin liman üstü dar sokaklarını “kâr” amaçlı “hane”lere kiralayıp mezbeleliğe çevireceksin…

    Sonra “Bana ne, belediye baksın” diyeceksin.

    Zaten Baron Balfour; “Şahsî hürriyetim her şeyin üzerinde derler” dememiş mi?

    Devamı gelecek… 21 Ağustos 2016

     

     

  • Adana’nın merkezinde bir garip çadırlar..

    Adana’nın merkezinde bir garip çadırlar..

    OLYMPUS DIGITAL CAMERA
    OLYMPUS DIGITAL CAMERA

     

    Eshabil Üstündağ
    adanams@gmail.com

    19.8.2016 22:47

     

    Konu: Şu, aşağıda resmi olan garip çadırlar (9 adet foto).

     

    ..yer Adana merkez, Kurttepe Metro İstasyonu önü (bahçesi), ve 53 tane çadır (belki 52)..

    ……

    ..Bu çadırları daha önce hiç görmedim, ..ne kızalayinkine benziyooor ne bizim pamuk tarlasında kurduğumuz! 🙁

    Size çadırların şeklini ve kullanılan malzemeyi anlatayım.
    Çadırların şekli TAM BİR KÜP; Ebadı 2,5 METREYE 2,5 METRE (en, boy, yükseklik, genişlik. Tabi benimki tahmin..).
    Çadırlar kalın bir   “..halımsı” (kilimden çok kalın) kaliteli ve yün sanırım, ve öyle eski püskü şeye de benzemiyor, yani deforme olmamış..

    Rengi ise,
    Enine kalın çizgili, kalın bej rengi ile koyu kahve, siyaha çalar..
    Ve dört tarafı da aynı örtü ile çevrili (üstü dahil) Ve önünde de aynı ebatta kocaman Perdesi.444b Yani neresi ön arka bilemezsin, her tarafı bir..   ..Neyse.

    Bu, tahminen 8 gün önce kuruldu, 1 gün fazla veya eksik söyleyebilirim, çünkü tahmin dedim.
    ..Gariptir, ne çevrede bilen var, ne soru’na cevap!
    İçi bomboş,
    Kümeler halinde, 3-4 küme sanırım, resimde görürsünüz…
    ve birbirine sıfır!  Yani eğer yatma amaçlı ise (ranza olmazsa), en fazla 2 kişi yanyana yatabilir..

    Aklıma kötü şeyler geliyor ama, “Yok deve diyorum!” 🙁
    Ve kendi kendime, “Belki kermestir oğlum, veya stant filan.”
    “Yav bu saatte (yani bu havada …40 derece) ne kermesi; ne standı!” (..diyorum),
    Sonra ..diğer ben:
    “Yav sana ne; ne standıysa standı, sana mı soracaklar!..” 🙁
    ..Sonra tatlıya bağlıyoruz ve
    “Yav belki pamuk ekecekler ve ..çadırı önce kurdular diyorum.
    Veya Adana’ya deniz gelecek, Karataş’dan 55 KM. hat uzatıp, Metro’nun önüne bir plaj..” 🙁  ..daha olmadı “Belki ramazanı uğurluyorlar, Yemek filan verecekler..”
    zaten herhangi bir yazı yok civarında sağında solunda.
    ..Bizim insanlara da soru sorulmaz, Derhal yüz ekşitir (Zübik filmini fazla izlemiş, Bİrrbirimizle küs olmalıyız) 🙁

    Neyse Bilen biliyordur, bilmeyen tek ben‘im.
    Paylaşayım dedim.. (Yakında kokusu çıkar)6666a

     

    ..AND (VE)444bO RESİMLER..

    OLYMPUS DIGITAL CAMERA
    OLYMPUS DIGITAL CAMERA
    OLYMPUS DIGITAL CAMERA
    OLYMPUS DIGITAL CAMERA
    OLYMPUS DIGITAL CAMERA
    OLYMPUS DIGITAL CAMERA
    OLYMPUS DIGITAL CAMERA
    OLYMPUS DIGITAL CAMERA
    OLYMPUS DIGITAL CAMERA
    OLYMPUS DIGITAL CAMERA
    OLYMPUS DIGITAL CAMERA
    OLYMPUS DIGITAL CAMERA
    OLYMPUS DIGITAL CAMERA
    OLYMPUS DIGITAL CAMERA
    OLYMPUS DIGITAL CAMERA
    OLYMPUS DIGITAL CAMERA

     

    Metronun karşısı, ..çadırlar solda kalıyor yani.

    OLYMPUS DIGITAL CAMERA
    OLYMPUS DIGITAL CAMERA

     

     

  • İran’a neler oluyor

    İran’a neler oluyor

    14 Ağustos tarihinde Rusya Federasyonunun Su-34 ve Tu-22M3 bombardıman uçaklarının İran’ın Hamedan Hava Üssü’nden havalanıp Suriye’deki IŞİD ve El Nusra militanlarının Halep, Deyrizor ve İdlib’te konuşlandıkları stratejik yerleri bombalaması ve bu harekatta cephanelikler, eğitim kampları ve üç ayrı komuta merkezinin imha edilmesi, benim değerlendirmelerime göre, bölgedeki farklı politik bir gelişmenin habercisi.

    Bu olay Rusya ile İran arasındaki yeni bir askeri uzlaşmayı ve Rusya’nın Suriye’de Beşar Esad rejimine yönelik verdikleri desteği gözler önüne seriyor. Belli ki Rusya ve İran’ın Ortadoğu’daki işbirliği bu yeni gelişme ile farklı bir boyuta taşınmanın eşiğinde. İşin içinde Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzelmesi de var. Rusya belli ki Ortadoğu’ya yeni bir strateji ile yaklaşıyor ve yeni bir politika uygulayacak.

    Gerçekte İran’ın niçin Hamedan Hava Üssünü Rus silahlı kuvvetlerine açtığını merak ettim ve araştırmaya başladım. İlk durağım Al-Masdar haber sitesi oldu sonra da İran’daki iktidar ve muhalif medya kuruluşları. Olayın arkasındaki gerçekler farklı. Kazıyınca ortaya çıkıyor hemen.

    İran ekonomisi, 16 Ocak 1979 tarihinde gerçekleşen, Farsçada “Engelābe Eslāmi” olarak tanımlanan, Türkçeye çevirisi “İslam İnkilabı” olan devrimden sonra geçen 37 yıl boyunca Batı dünyasından gördüğü kasti baskılar ve yaptırımlar yüzünden hep güdük kaldı. Şah’ın ülke dışına gönderilişini ve İran’ın Batılıların mandasından çıkarılarak İslami bir devlet haline getirilmesini bir türlü hazmedemeyen Batılı devletler, her zaman ve her koşulda İran’a karşı üstü kapalı müeyyideler ve yaptırımlar uygulamaktan hiç çekinmediler.

    2006 yılında İran’ın nükleer faaliyetlerini içeren dosya ilk olarak BM Güvenlik Konseyi’ne götürüldü ve BM üyesi ülkelerin oylamasıyla da bu ülkeye uygulanan ambargolar tanındı. BM’de ambargoların süresi 4 kez uzatıldı.

    2010 yılına değin adı konmamış bir şekilde İran’ın ihracatının sınırlandırılması, batılı şirketlerin İran petrol ve doğal gaz sektörüne yatırım yapmalarının engellenmesi, İran’ın uluslararası ticari ortaklarla iş yapmasının kısıtlanması ve İran bankalarının kara listeye alınması şeklinde İran’a yaptırımlar uygulandı. 2010 yılından sonra da İran’ın nükleer santral kurma isteği çarpıtılarak daha ağır bir yaptırım, dışlama, izolasyon ve ambargolarla İran’ın boğazı sıkılmaya başlandı. Hedef her ne kadar Batı basınınca İran’ın nükleer teknoloji elde etmesini önlemek için ambargoların ve yaptırımların konduğu şeklinde gösterildiyse de, gerçek aslında İran’da 1979 yılında işbaşına gelen Humeyni’nin hayata geçirdiği İran İslam Devletini yıkmak ve gene Batı güdümünde ve Batı’ya körü körüne bağlı bir rejimi iş başına getirmek.

    İran ile Birleşmiş Milletler’in (BM) beş daimi üyesi ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın oluşturduğu 5+1 ülkeleri arasında yürütülen müzakerelerde anlaşma sağlandığı açıklanınca 2016 yılının Ocak ayında tüm yaptırımlar, ambargolar ve izolasyonlar “güya” kaldırıldı. Avrupa Birliği (AB) İran’a petrol, ticaret, sigorta, bankacılık, deniz taşımacılığı gibi alanlardaki ambargoyu kaldırdığını açıkladı ama hepsi hikaye. Tam bir “Batı yakası hikayesi.”

    İran’a ambargolar, yaptırımlar ve izolasyonlar aynen devam ediyor. İhracatı halen kısıtlı, Batı bankalarındaki paraları serbest bırakılmış değil. Yaptığı ihracatların parası halen İran’a ulaşmış değil. İran bankaları halen daha küresel sistemin dışında. ABD ise İran’ın ABD bankalarında bulunan 2 Milyar dolarına, 11 Eylül 2001 tarihinde New York’taki İkiz Kuleler saldırısında parmağı olduğu iddiası ile el koymuş durumda. Ortada İran’ı mahkum edecek ne bir belge var, ne mahkeme kararı ne de ispatlayıcı bir doküman.

    Batı, İran’a karşı uyguladığı haksız yaptırımlar ve de kendisinin verdiği sözleri tutmaması nedeni ile İran’ı Rusya’nın kucağına kendisi zorla iteklemiş. Sıra bunun cezasını çekmeye geldi şimdi.

    Ata ATUN
    e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com

    Facebook: Ata Atun

    19 Ağustos 2016

  • Türk Milleti oyunu gör, “IRAK, SURİYE BİZİM DÜŞMANIMIZ DEĞİL!!!”

    Türk Milleti oyunu gör, “IRAK, SURİYE BİZİM DÜŞMANIMIZ DEĞİL!!!”

    8866

     

    Eshabil Üstündağ
    adanams@gmail.com

    18.8.2016 05:06

     

     

    Konu:
    Gece yarısı çıkan şu haber, saati üzerinde..

    putin

     

    ..”Operasyon Türk Miletini Müttehem Etme Adına ve T.C.’yi silme! (Yurdun her köşesine (Aslında santimetrekaresine) Yerleştirilen Teröristlere ..START VERME!!! Sahte darbe bunun altyapısıydı, Bkz. Alttaki 1. yazıma, link)

    ……

     

    Finalden bir önceye geldiler ve Bugüne kadar olanlar bir tiyatro’ydu (uçak düşürme vs. / muvazaa) (O konuda da yazmıştım ve müstakil..)  (Geçen yıl NATO,  ..Görevini Rusya’ya Verdi)

    ..Büyük İsrail’i kurmak için VARGÜCÜYLE ÇALIŞIYORLAR VE BU İŞİN BAŞÇAVUŞU RUSYA DEMİŞTİM, GEÇEN YIL!
    …Şu yazımı okursanız bilirsiniz..
    (uzun yazmaya gerek yok, herşey ortada;
    ve Tek Gaye, “Irak’taki Türk Unsurları Temizleyip …PEKAKA’ya vermek (İsrail’e yeni jandarma) ve Esad’ı bitirmek; Bunun dışında oyun yok! ..Çünkü Seneryo da yok!) (Senarist aynı, bu kez filmin oğlanı (rolünü) Rusya’ya verdi).
    Saygılarımla..

     

    Not:
    1) (Yunan’a verilen adalarını, Kıbrıs’ın yerini yapılmasını,
    Sözde Barış Suyunun, İsrail’e tahsisini (ne tahsisi, peşkeş!) ve Ülkenin DELİK DEŞİK EDİLİŞİNİ;
    …Hakkari’nin 4 sene önce düştüğünü ve Bizzat PEKAKA yetkilisinin açıkladığını ve “Hakkari’yi biz yönetiyoruz.”
    Bunlar bir vakıa.
    …PEKAKA’nın …devlet eliyle (işmar) 80 Bin silah dağıtması ve Masum Halkı ayaklandırmaya hazırlaması muaftır 🙁
    Boşaltılan karakolları saymıyorum, yani yerine PEKAKA’nın konuşlandığı 🙁
    ..PEKAKA’nın BDP’sini de MİT’in kurduğu, yani Başbakan’a bağlı MİT. (Onu da saymıyorum) 🙁 (Sayı kalmadı ki ne’sini sayayım) 🙁

    2) Rusyanın niyetini anlamanız için …sadece eski bir yazımın fotosu.

    …Bizimkini sayayım mı?

    33351Sana bir tüyo;
    Ruslar’la Yunan ..Kankardeş gibi, tarihe bakın görürsünüz! Ermeni’yi saymıyorum, yani ona sulumeme verip “Denizden Denize B. Ermenistan kurabilirsiniz.”
    ..Daha önce onlarca yazdım “Türkiye’yi Erm Rum Nüfuzu yönetiyor, Nicelik ve Nitelik; Gördüğünüz her şey, Erm Rum Nüfuzunun Tezahürüdür” 🙁 (Cümleyi yazın çıkar) 🙁

    66-771

     

    Hafıza tazeleme fotoları..

     

    7741

     

    https://www.turkishnews.com/tr/content/2016/08/13/feto-banhanesiyle-tskyi-dagitmiyorlar-resmen-ele-geciriyorlar/

     

    farklı
    https://www.turkishnews.com/tr/content/2016/08/16/iddia-apo-1-yil-once-serbest-kalip-yunanistana-mi-gitti/

     

     

    İşid savaşı yalan, Hedefte Türk Milleti Vardır!