Etiket: Türk Adeti

  • KABARTAY BALKAR TÜRKLERİNDE YEMEK VE KONUK GELENEKLERİ

    KABARTAY BALKAR TÜRKLERİNDE YEMEK VE KONUK GELENEKLERİ

    KABARTAY BALKAR TÜRKLERİNDE YEMEK VE KONUK GELENEKLERİ
    -Doç. Dr. Shurubu KAYHAN / Turkishforum – A.Türer Yener

    KABARTAY BALKAR TÜRKLERİNDE YEMEK VE KONUK GELENEKLERİ -Doç. Dr. Shurubu KAYHAN / Turkishforum - A.Türer Yener - kabartaybalkarturkleri

    Rusya Federasyonunun Kuzey Kafkasya bölgesinde yer alan Kabartay Balkar Türk’leri çok uluslu özerk Cumhuriyettir. Başkentleri Nalçik, nüfusu 860.808 dir. lehçeleri Kabardeyce, Balkarca ve bazı kesimlerde dilleri Rusçadır.

    Yemek ile ilgili adetler her halkın özel sanatsal yeteneklerini yansıtır. Kabartay Balkar Türkleri’nde yiyecekler; günlük, bayram, yol ve geleneksel olarak ayrılmaktadır. Günlük yemekleri genelde tek düzenli olup, ayran, Kalmık çayı, peynir ve çörekten oluşmaktadır. Bayram yemekleri ise çok çeşitliliği ile günlük yemeklerden ayır edilir. Kabartay Balkarlar tüm örf ve adetlerinin sergilendiği, düğün ve eğlencelerde önce misafirperverlik, sofra düzeni ve çeşitliliğe önem vermişlerdir.
    KABARTAY BALKAR TÜRKLERİNDE YEMEK VE KONUK GELENEKLERİ

    Kabartay Balkarlar tanıdık yada tanımadık insanları misafir etmeyi ve doyurmayı önemsemişlerdir. Yolcu istediği her eve girip misafir olabileceğini bilmiştir. Herkes gelen misafire zengin bir sofra ve sıcak bir ortam sağlamaya özen göstermişlerdir. Lezzetli ve bol çeşitli sofra hazırlamışlardır. Misafirler için; gedlibce, lisiklibce, lokum ve börek yapmışlar. Misafirlere Kabartaylarda boza, Balkarlarda ise bira ikram edilmiştir. Fakat herkese aynı ikramda bulunmamışlar. Bayanlara milli içeceklerini ikram etmemişlerdir. Onlara tatlı çay verilirken, erkeklere ise verilmemiştir. Ani gelen misafirlere geleneksel ev yapımı helva verilmemiştir. Diğer durumdaysa helva mutlaka sofrada bulunmuştur. Gelen misafir yakın mesafeden ve habersiz gelirse tavuk yada horoz kesilirken, uzaktan haberli gelen misafire koyun kesilmiştir.

    Kabartay ve Balkarlar günümüzde de misafirperverlikleri ile ünlenmişlerdir. Gelen herkese önce ekmek tuz ikram etmişler. Bazen de yiyecekler arasında yasak olanları da karşımıza çıkar. Örneğin kız çocuklarına tavuk ciğeri yedirmemişler. Yedikleri zaman dudaklarının moraracağı düşünülmüş. Birde ciğer yiyen çocukların boyları uzamazmış. Dil de yasakların arasında olup, yiyen çocuk peltek konuşurmuş. Değerli misafirler için koyun kesilmiş ve başı ona ikram edilmiştir. Kadınlara ise kesinlikle koyun kafası ikram edilmemiştir. Bu da erkeklere verilen diğerin üstünlük örneğidir. Sofraya konulan yiyecekler, sofra düzeni ve ikram sırası örf ve adetler temelinde yapılmıştır.

    Kabartay ve Balkarlar çocuklarına küçük yaşlarından itibaren geleneksel yemeklerini yapmayı öğretmişlerdir. Kız çocuklarına anneleri ev işleri ve yemek pişirmede erken yaşlarında deneyim kazandırmışlardır. Kız çocuk yetiştirmedeki en önemli kural milli yemekleri pişirmek ve usülüne göre sunmayı öğretmektir. Kız seçerken sadece dış görüntüsüne değil bu özelliklerine, el işi becerilerine ve terbiye özelliklerine dikkat edilmiştir. Kabartay ve Balkarlar erkek çocuklarına da yemek pişirmeyi öğretmeyi önemsemişlerdir. Yemek kültürlerine göre kimse aç olduklarını dile getirmemişler. Bu davranış ayıp sayılmıştır. Yemek konusunda cimrilik yapmak yada kıskanmak en kötü nitelik olarak sayılmış. Yemek yerken tabakta az bırakmak kibarlık sayılır. Sofraya gelen yemeği seçmek yada reddetmek kabalıktır. Yemeği evdeki en büyük kadın yada gelinlerden biri yapmıştır. Yemekler her zaman fazla yapılmış. Buysa davetsiz misafirin her an gelebilme durumuna karşı önlem sayılmış. Eğer gelen misafir tok da olsa sunulan yiyecekleri reddetme hakkı olmamış. Sunulan ekmek ve tuz, yiyecekler misafir tarafından kabul edilmediği zaman hakaret sayılmış ve kötü niyete yorulmuştur. Diğer yandan sunulan bu nimetlere gösterilen ilgi ve saygı insanlar arasındaki samimiyeti, sevgiyi ve hoş görüyü simgelemiş ve insanları daha da yakınlaştırmıştır.


    DR. SHURUBU KAYHAN

  • BAŞKURT TÜRKLERİNİN EN YAYGIN GELENEKLERİ

    BAŞKURT TÜRKLERİNİN EN YAYGIN GELENEKLERİ

    Başkurt halkında da diğer halklarda olduğu gibi kendilerine has gelenekleri vardır. Bu gelenekler onlara köklerinden gelmektedir. Zamanla yaşanan alışkanlıklar devam ettirilerek halk tarafından gelenek haline getirilmiştir. - baskurtlar turkler 1814

    Başkurt halkında da diğer halklarda olduğu gibi kendilerine has gelenekleri vardır. Bu gelenekler onlara köklerinden gelmektedir. Zamanla yaşanan alışkanlıklar devam ettirilerek halk tarafından gelenek haline getirilmiştir.

    YASAKLAR

    Başkurtların günlük hayatında çok sayıda yasaklar vardır. Onlardan bir kaçına yer verelim; Kışın yer kazılmaz; uyuyordur, uyandırılmaz. Sol el kirli sayıldığı için, tüm işler sağ elle başlatılır. Misafir de sağ el uzatılarak karşılanır, içecekler ve yiyecekler de sağ elle uzatılır. Fakat birine yumruk atılacaksa sol elle yapılmış.

    KADIN VE BÜYÜ

    Kadın Başkurtlarda kötü ruhlu büyücü olarak algılandığından erkeklerin önünden geçmemelidirler. Bu nedenle de kadınlar mezarlık ve mescitlerde ibadet edemezler ve ibadetlerini evlerinde yaparlar.

    ERKEKLER VE MESCİT

    Erkekler ibadet etmek için mescite girerken sağ ayağıyla girerler, çıkarken sol ayağıyla çıkarlar. Küçük çocukları mescitte getirmezler ve mescidin giriş kapısını hiç kapatmazlar

    YASAKLI YİYECEKLER

    Alkollü içecekler ve domuz eti yasaklı içeceklerin başında gelir. Ekmeği bıçakla kesmek de yasaklar arasındadır. Ekmek elde koparılarak ikram edilir. Yemek yerken iki parmakla değil, en az üç parmak veya tamamını kullanmalıdırlar. Paskalya öncesi perhiz yaparlarken gündüz vaktinde içmek ve yemek yasaktır. Bunu zamanında yapamazlarsa, başka müsait zamanlarında yapabilmektedirler.

    AILE İÇİ GELENEKLER

    Başkurt erkekleri eşlerine her zaman kibar davranmışlardır. Ev içini kadınlar yönetirler. Kız çocuklarını ciddi, sabırlı ve dayanıklı yetiştirirler. Evli kadınlar başlarını örtmek zorundadırlar. Kadınlar eşlerine nerde olduklarını ve ne yaptıklarını sormazlar. Eşlerinin yanında başka erkeklerle konuşup fikir belirtmezler. Kadının kocası ölürse aile soyadını korumak adına kardeşleri yada amca çocuklarıyla evlendirilmiştir. Eğer kadın ölürse evlenirken alınan başlık parası geri ödenmiş. Bu durumda merhumun babası başka kızını yerine vermiş. Başlık geri ödenmediyse yine diğer kız kardeşini verirken az miktarda başlık parası almış. Gelin ailenin erkek büyüklerinden yüzünü gizler ve uzak durur. Ebeveynlerin ölümünde miras en büyük evlat kız ise kıza erkek ise erkeğe kalır.

    BÜYÜKLERE SAYGI

    Başkurtlar büyük anne ve dedelere ayrıca saygı gösterirler. Yedi kuşak atalarının adlarını bilmek zorunluluktur. Büyük’lerin sülale içindeki sorumlulukları çoktur; anlaşmazlıkları, tartışmaları ve diğer sorunları uygun şekilde çözmek ve huzur sağlamak onların görevleridir. Düğün ve bayramlarda önderlik yapma yükümlülükleri vardır. Gelenek ve adetleri yaşatmak ve bir sonraki nesillere aktarmak onların vazifesidir. Gençler ise onların dualarını alabilmek için çabalarlar.

    CENAZE VE YAS

    Ölen insani en kısa zamanda gömmeye özen gösterirler. Hatta aynı günde, en geç ertesi gün yapmaya çalışırlar. Bu işlemi güneş batmadan bitirmek zorundadırlar. Cenazeyi üç kere yıkarlar ve kefene sararlar. Cenaze töreninde dualar okunur. Müslümanlar’da cenaze tabuta konulmaz. Yas ve anma geleneği merhumun senesine kadar sürer.

    ÇOCUKLARLA İLİŞKİLERİ

    Başkurtlar çocuklarla olan ilişkilerinde her zaman örnek bir halk olmuşlardır. Her Başkurt büyük aile kurmak için çaba gösterir.
    Bu yüzden de bu konuda çeşitli gelenekler oluşmuştur. Kadın hamileyken el üstünde tutulur, her istediği yapılır, korunur, kollanır. Sevgi ve değer görür. Bebeğin doğumunu babasına ilk müjdeleyene hediye verilir ve kutlama yapılır. Bu kutlamanın adına “Beşiktuy” (beşik toy) denilir.

    Bunun gibi gelenekler Başkurt Türkleri’nde günümüzde de yaşatılmaktadır. Başkurtlar Türk halklarının arasında misafirperver ve çocukları yücelten halk olarak bilinmektedirler. Günlük hayatta yaşanan bütün olaylar geleneklerle bağdaştırılarak devam ettirilmektedir. Bayram ve dini inanışlar da geleneklerle iç içe yaşatılmaktadır.

    BAŞKURT TÜRKLERİNİN EN YAYGIN GELENEKLERİ-
    Doç. Dr. Shurubu KAYHAN /Turkishforum- A.Türer Yener

  • Türk Kahvesi vs. Espresso

    Türk Kahvesi vs. Espresso

    Türk kahvesinde kafein çok mu yüksektir? Espresso ile nasıl karşılaştırılır? Türk Kahvesi Nedir? gibi sıkça sorulan sorulara yanıt olması için bu yazıyı hazırladık.

    Türk Kahvesi Nedir?

    Türk kahvesinde kafein çok mu yüksektir? Espresso ile nasıl karşılaştırılır? Türk Kahvesi Nedir? gibi sıkça sorulan sorulara yanıt olması için bu yazıyı hazırladık. - turkish coffee turkkahvesi fincan

    Türk kahvesi, su ile çok ince çekilmiş kahvenin karıştırılmasıyla yapılan bir kahve türüdür. Kahve telvesi son derece küçük olduğu için içecekten süzülerek atılmaz, daha çok kahve ile birlikte tüketilir. Telvesi içeceğin bir parçası olduğu için Türk kahvesi normal demlenmiş kahveden çok daha güçlü bir tada sahiptir.

    Adından da anlaşılacağı gibi Türk kahvesi aslında Türkiye’dendir ve Orta Doğu’daki tüketimi Osmanlı İmparatorluğu’na kadar uzanır.

    Orta Doğu’da kahve içen ilk kişinin yazılı bir belgesi olmasa da bir kaynak, kahvenin Yemen’de keşfedildiğini söylüyor. Kahve, Yemen’den Türkiye’ye Özdemir Paşa tarafından 1521’de getirildi. Paşa Yemen’in hükümdarı iken, o zamanki Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman’dı. Paşa, padişahı etkilemenin bir yolunu bulmak istedi ve bunu kahve yapma sanatını öğrenerek yapmaya çalıştı.

    O zamanlar kahve Arabistan, İran ve diğer Orta Doğu ülkelerinde yaygındı, ancak yine de pahalı, yeni bir içecekti ve henüz dünyanın çoğuna ulaşmamıştı.

    Türk kahvesinde kafein çok mu yüksektir? Espresso ile nasıl karşılaştırılır? Türk Kahvesi Nedir? gibi sıkça sorulan sorulara yanıt olması için bu yazıyı hazırladık. - osmanli tavla kahvehane

    Paşa’nın nadide ve pahalı kahveyi yaptığını gören padişah içkiden hemen etkilenmiş. Daha sonra 1555’te Suriye’nin Şam kentinden iki tüccarın yardımıyla İstanbul’da ilk kahvehaneyi kurdu. O günden sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda giderek daha fazla kahvehane açılmaya başladı ve popüler içki zamanla bölgeden diğer ülkelere yayıldı.

    Türk Kahvesi Nasıl Yapılır?

    Türk kahvesini hazır kahve de dahil olmak üzere diğer tüm kahvelere kıyasla bu kadar benzersiz kılan şey, nasıl yapıldığı ve nasıl tüketildiğidir.

    Türk kahvesinde kafein çok mu yüksektir? Espresso ile nasıl karşılaştırılır? Türk Kahvesi Nedir? gibi sıkça sorulan sorulara yanıt olması için bu yazıyı hazırladık. - grinder turkkahvesi degirmen

    Klasik Türk kahvesi Arabica kahve çekirdeklerinin orta derecede kavrulmasıyla elde edilir. Çekirdekler kavrulduktan sonra el değirmenlerinde yaklaşık 75-125 mikron büyüklüğünde çok küçük parçacıklar halinde öğütülür.

    Türk kahvesinde kafein çok mu yüksektir? Espresso ile nasıl karşılaştırılır? Türk Kahvesi Nedir? gibi sıkça sorulan sorulara yanıt olması için bu yazıyı hazırladık. - coffee pot kahvecezvesi

    Kahve telvesi daha sonra su ile birlikte geleneksel bir Türk cezvesine eklenir. Karışım daha sonra tencerede iki kez kaynatılır, böylece tamamen karışabilir, köpüklü hale gelebilir ve maksimum lezzet elde edilebilir. Şeker veya süt kahveyi pişirirken isteğe bağlı olarak katılabilir.

    Elde edilen kahve telve süzülmeden servis edilir. Köpüklü ve sıcaktır.

    Tat: Hazır Kahve ve Türk Kahvesi

    Türk kahvesi ve hazır kahve genellikle birbiriyle karşılaştırılır, çünkü her iki kahve türü de yapılırken kahve telvesi süzülmez. Ancak, ikisi açıkça farklı olduğundan, çok farklı zevkleri vardır.

    Hazır kahve aslında farklı bir işlemle yapılan normal, demlenmiş kahvedir. Hazır kahve yüksek kalitede olduğu sürece, ortalama bir insan için filtre kahve ve hazır kahvenin tadı çok farklı değildir. Hazır kahve yüksek kaliteli değilse, tadı daha bayat veya daha az lezzetli olabilir, ancak ikisinin genel dokusu, görünümü ve aroması aynı kalır.

    Buna karşılık, Türk kahvesi, benzersiz aromalı ve dokulu bir kahve içeceği ile sonuçlanan tamamen farklı bir işlemle yapılır. Demlenmiş veya hazır kahveden daha konsantre olduğu için tadı çok daha güçlüdür. Bununla birlikte, içeceğin içindeki gerçek kahve çekirdeklerinin varlığı, aromayı neredeyse espresso gibi çok güçlü kılar.

    Türk kahvesi iki kez kaynatılır ve hazır kahveden daha kalın, daha köpüklü bir yapıya sahiptir. Şekerle tatlandırılabilir veya sütle seyreltilebilir ve genel kahve aroması daha güçlü iken, Türk kahvesi hazır veya demlenmiş kahveye göre daha az kömürleşmiş, dumanlı, aromaya sahiptir.

    Kafein İçeriği: Hazır kahve ve Türk Kahvesi

    Türk kahvesi, daha güçlü bir tada sahip olmasının yanı sıra, hazır kahveden çok daha yüksek kafein içeriğine sahiptir. Türk kahvesi genellikle küçük, konsantre porsiyonlarda (2 ons fincan) servis edilir, bu nedenle kafein seviyesi espresso ile karşılaştırılabilir. Buna karşılık, hazır kahve daha büyük, daha seyreltilmiş porsiyonlarda (8-10 ons) servis edilir, bu nedenle tadı çok daha az güçlüdür ve ayrıca bir porsiyonda daha az kafein içerir.

    Ek olarak, Türk kahvesi farklı şekilde yapıldığından, her kahvenin sıvı ons başına kafein seviyesi de farklılık gösterir. Türk kahvesi genellikle içindeki kahve telvesi ile tüketilir, bu nedenle sıvı ons başına kafein içeriği hazır kahveden çok daha yüksektir. Hazır kahve genellikle sıvı ons başına yaklaşık 7 miligram kafein içerirken, Türk kahvesi sıvı ons başına yaklaşık 25 miligram kafein içerir.

    Waka Coffee’den David’in yazısından yararlanılmıştır.

  • MACAR KURŞUN DÖKME ADETİ

    MACAR KURŞUN DÖKME ADETİ

    MACAR KURŞUN DÖKME ADETİ - kursundokme turkadetleri

    MACAR KURŞUN DÖKME ADETİ

    Kurşun dökme adeti tamamiyle “Demir Çağı Mitolojileri” ile bağlantılı, dinsel ve büyüsel bir ritüeldir.

    Bilinen ilk demir göktaşı demiridir. Bu taşlar gökten geldiği için ayrı bir gizem ve kutsallık taşır. Yıldırımlar ve yıldırım taşları gök tanrının silahı olarak düşünülür.

    Demir bıçaklar kötü ruhları uzaklaştır. Gece kabuslardan korunmak için demir kullanılır. Türk kültüründe ceset üzerine demir koyma adeti, eski Türk mitlerine dayanır. Yer altı tanrısı Erlik Han demirden korkar ve ölen kişinin ruhunu ele geçiremez. Yeni doğum yapmış kadınları Al basmasından ve Al karısından korumak için yastığının altına demir bıçak makas vs. konur. Demirciler özel insanlardır. Demirci aletleri de kutsal alana aittir. Çekiç, körük ve örs üçlüsü canlı mucizevi varlıklar olarak görülür.

    Eski Türklerde demirciler büyüsel ve dinsel kutsallığı olan insanlardır. Onlar maddeyi değiştiren ve mükemmelleştiren “büyücülerdir”. Bir Yakut atasözü “Demirciler ve Şamanlar Aynı Yuvadandır” der. Şamanlar ateşin efendileri olarak da bilinir. Demirin ateş ile olan bağı ve şamaların bunlara olan hakimiyeti sıradan insan için büyülüdür.

    Nuray Bilgili.

  • Türkler neden yerde yer?

    Türkler neden yerde yer?

    Türkler göçebe bir halktı ve yurt ismi verilen bir tür çadırda yaşırlardı. - yurt cadir yoruk

    Türkler göçebe bir halktı ve yurt ismi verilen bir tür çadırda yaşırlardı.

    Çadırda yaşayan bir göçebe iseniz ve çok sayıda mobilyanız varsa, bunun bir anlamı yok. Çünkü yarın yeni bir yere taşınabilirsiniz ve fazla bir şey taşıyamazsınız. Dolayısı ile yörük masa ve sandalyeleri gereksiz ağırlıklardır. Bir halının üzerine oturup yemek yemek daha iyidir.

    Türkler göçebe bir halktı ve yurt ismi verilen bir tür çadırda yaşırlardı. - yersofrasi kalabalikturkailesi

    Ayrıca Türkler misafirperverdir ve büyük aileleri vardır. Yere oturursanız, yemek yerken çok sayıda misafiriniz olabilir ve masa büyüklüğü veya sahip olduğunuz sandalye sayısı ile kısıtlanmazsınız.

    Türkler göçebe bir halktı ve yurt ismi verilen bir tür çadırda yaşırlardı. - erdoganyersofrasi

    İşte Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir yurttaşın ev ziyaretinde yerde yemek yerken.

    Türkler göçebe bir halktı ve yurt ismi verilen bir tür çadırda yaşırlardı. - kilicdarogluyersofrasi

    İşte Türkiye’de ana muhalefet partisi Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bir vatandaş evinde yerde yemek yerken.

    Türkler göçebe bir halktı ve yurt ismi verilen bir tür çadırda yaşırlardı. - imamogluyersofrasi

    İşte İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu vatandaşlarla beraber yerde yemek yerken.

  • Eski Türklerin Yemek Kültürüne Dair Bilgiler

    Eski Türklerin Yemek Kültürüne Dair Bilgiler

    Göçebe bir yaşam süren Eski Türkler özellikle etle besleniyorlardı... - ayni kaptan yemek yer sofrasi

    Göçebe bir yaşam süren Eski Türkler özellikle etle besleniyorlardı…

    Adam Olacak Çocuk Sofrada Belli Olur!” Diyen Eski Türklerin Yemek Kültürüne Dair Bilgiler

    Göçebe bir yaşam süren Eski Türkler özellikle etle besleniyorlardı. Savaşçı kimliklerinin ve dayanıklı vücutlara sahip olmalarında da beslenme şekillerinin büyük bir payı vardı. Yaşam tarzı yeme içme kültürünü oldukça etkilemişti. At onlar için her şeydi.

    1. Eski Türklerde gelen misafire mutlaka ikramlar yapılır, hatta misafirler için düzenlenmiş ziyafetlerde yemeği ev sahibi misafirin ağzına verirdi.

    Gelen misafirlere mutlaka bir şeyler ikram etmek, yemek yemeleri, bir şeyler içmeleri için ısrar etmek genlerimizde var. Gelen misafire bir şeyler yedirip içiremeyince kötü hissetmemizin nedeni de içten gelen dürtülerimiz olabilir.

    2. Toplantılarda herkes rütbeye göre oturur ve hayvanların kısımları buna göre dağıtılırdı.

    Hayvanların en lezzetli yerleri rütbesi büyük olandan dağıtılmaya başlardı. “Ayrıca ailede ve büyük devlet ziyafetlerinde sofrada bulunan herkes kendisine ayrılan et payı veya yemek payı anlamına gelen ülüşe razı olurdu.” (B. Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, s. 281)

    3. Konargöçer yaşamın etkisi pastırmayı önemli hale getirmiş.

    Asıl adı bastırma olan bu yiyeceği Türkler atlarının eğerlerine koyar üzerine oturarak göçerlermiş. Savaşa giderken de yanlarına aldıkları bu yiyeceği dinlenme zamanlarında çıkarıp keserek yerlermiş.

    4. “Ölümden sonraki hayat anlayışları çerçevesinde ölülerinin, orada yiyip içeceğine inandıkları çeşitli yiyecekleri de mezarlara koyarlardı.”

    “Genellikle ölü gömme töreninde et dolu bir kap ve kısrak sütü dolu bir küp mezarın önüne konulmaktaydı.” (Turgut Akpınar, Türkler’in Din ve Hukuk Tarihi, İstanbul 1999, s. 88.)

    5. Yemeği hızlı yiyip sofradan kalkmak Eski Türklerde önemli bir anlayıştı.

    Hala kullanılan “Adam olacak çocuk sofrada yemek yemesinden belli olur” sözünün yansımasının bu davranış olduğu düşünülmekte. Yani kendimizi tutamayıp hızlı hızlı yemek de genlerimizde var! “Türk gibi yemek yemek.”

    6. Etinden yararlandıkları hayvanların sütünden de yararlanmaktaydı.

    Ayrıca bu sütten tereyağı, kaymak, yoğurt yaparak öğünlerinde bolca kullanıyorlardı. Bazı törenlerde yemekten sonra kımız veya ayran dağıtılıyordu.

    Göçebe bir yaşam süren Eski Türkler özellikle etle besleniyorlardı... - kuzu hayvan

    7. Türkler İslam’dan önce de domuz eti yemiyordu.

    Göçebe yaşama ayak uyduramayıp uzun süre yürüyemediğinden, her bulduğunu yiyen pis bir hayvan olarak düşünüldüğünden Türkler bu eti tercih etmiyordu. En çok kabul gören bilgi ise yerleşik hayat süren Çin gibi devletlere karşı olan kin ve nefret, onların çokça tükettiği domuza karşı ön yargı yaratması. Aynı şekilde Çinliler de o dönemde Türklerin çokça tükettiği at ve koyun gibi hayvanları sevmez ve yemezlerdi.

    8. Önemli içeceklerden biri “kımız”.

    Eski Türklerde kısrak sütünden mayalanmış kımız bolca tüketilen bir içkiydi. Az alkollü ve besin değeri yüksek olan bu sütün birçok hastalığa iyi geldiği de düşünülmekte. Eski Türklerde kımız içme törenleri çokça görülmekteydi. “Altaylılarda da kımız içme, yüz yüze bakarak şarkı söyleme geleneğine bağlı olarak sürdürülürdü. Kımız içme törenleri daha sonraları rakı içme törenlerine dönüşmüştü. Akraba veya komşu olanlar kadın erkek, genç yaşlı herkes bir araya gelir, rakının hazırlandığı yerde bir ateş yakılarak tören gerçekleştirilirdi.”

    9. Eski Türklerde kurban olarak seçilen hayvanlara özen gösterilir, dolaşarak beslenmesi sağlanırdı.

    “Türklerde at, koyun gibi hayvanların etleri yenmekle birlikte kurban olarak sunulan

    hayvanların içinde at, koyun, koç, dağ keçisi ve geyik de bulunuyordu.” ( Ali Albayrak, Cengiz Aytmatov’un Eserlerinde Eski Türk Dini, Elazığ 2007, s. 64) Geyik Türk hayvan motiflerinin önemli bir parçasıydı.

    10. Keşkek Eski Türklerden kalan bir miras.

    Eski Türkler göçebe yaşam sürdüklerinden çok fazla tarımla ilgilenememiş olsalar da bazı sebze ve meyveleri yetiştirip tüketmişler. Az da olsa tarım faaliyetleri yapıldığı kazılarda çıkan bazı tarım aletleriyle ortaya çıkmıştır. Daha çok buğday, arpa, darı, mısır, pirinç, burçak ekerler; elma, üzüm, karpuz, kavun, dut yetiştirip tüketen Türkler özelikle buğdayla birçok yemek yapıp, törenlerde de keşkek pişirmişler.

    11. Elma Türk kültüründe üretkenliğin sembolüydü.

    Özellikle de kızıl elma Türk atasözleri, masal, destan ve halk hikâyelerinde de kendini göstermektedir. “Kazak Türklerinde kısır kadınlar hamile kalabilmek için, bir elma ağacının dibinde yuvarlanmak gerektiğine inanmaktadırlar. Ayrıca Türk kültüründe hiç çocuğu olmayanlar pir veya dervişin verdiği bir elmayla hamile kalmışlardır.”

    12. Tarhana, oğmaç gibi çeşitli çorbalar ve kavut da yemeklerde bulunuyordu.

    “Şimdi helva diye adlandırdığımız un ve yağı kavurarak elde ettikleri tatlıya kavut denilir ve üzerine bal, pekmez veya şeker dökülerek yenilirdi.” (B. Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, C. IV, s. 403.)

    13. Farklı ürünlerden elde ettikleri içecekleri karıştırarak yeni içecekler de üretmişler.

    Üzümden ve darıdan şarap yapıp kımızla karıştırarak içmişlerdir. Ayrıca Oğuzların da boza yaparak tükettikleri biliniyor,

    Saygilarimla,

    SAtasoy

  • Türk Örf ve Adetlerinin üç temel şartı

    Türk Örf ve Adetlerinin üç temel şartı

    Sevgili Arkadaşlar

    Uğraşlarınızda başarılar dilerim.

    Biliyoruz ki Türk bir Örf ve Adetin adıdır.

    Türk Örf ve Adetine göre yaşayan bireylere Türkmen denir.

    Kazak Türkmenleri, Kırgız Türkmenleri, Uygur Türkmenleri, Azeri Türkmenleri, Anadolu Türkmenleri, Irak Türkmenleri, Almanya Türkmenleri, Fransa Türkmenleri, İngiltere Türkmenleri, Amerika Türkmenleri, Filstal Türkmenleri gibi, illere göre Türkmen Toplumları, Türkmen Milletleri vardır.

    Nedir Türk Örf ve Adetleri?

    Türk Örf ve Adetlerinin üç temel şartı vardır:

    1) Tüm canları kendi canınla bir tutacaksın. Hatta karıncanın canını bile kendi canınla bir tutacaksın. Seni bir kişi veya bir hayvan öldürmeye kalkışırsa, kendi canını koruma amacıyla öldürebilirsin ancak.

    Tüm balalar ilk hayvam kesimi ile karşılaştıklarında; bunu istemezler, değişik şekilde tepki gösterirler. Hatta ağlarlar ve et yemezler de.

    Sonra annem babam daha iyi bilir, hem Allah da bunu böyle istiyormuş diye inanırlar ve kana alışırlar.

    Kana alışmak; alkole, sigaraya, uyuşturucuya, kumara alışmak gibidir.

    Kana alışınca da kişiler;

    Hocalı da şu kadar, Irak da bu kadar, Libyada, Balkanlarda, Suriyede, Filistinde şurada burada bu kadar milyon kişi Kırkharamilerce ve onların uşaklarınca öldürülmüş, aldırış etmezler, kimsenin umrunda olmaz. Goyun sürüsünün davranışını gösterirler.

    Irakdan, Libyadan çalınan, gasp edilen neften yapılan benzini ve dizeli öğretmen, avukat, hakim, savcı, milletvekili, hekim, hoca da, papaz da kullanırlar, sonra da hırsızlık malını satın almak, suçdur, haramdır diye vaaz ederler, laf ederler.

    Yani insanlar ruh hastası olur.

    Sevgili Arkadaşlar - ekmek

    2) Ekmek paylaşılacaktır. Malın mülkün sahibi Tanrıdır, varoluşdadır. Kişi sahip olamaz, kişiler beraber çalışır beraber paylaşırlar. Yarin al yanağından gayri her şey ortakdır.

    ‘Mal sahibi, mülk sahibi, nerede bunun ilk sahibi, mal da yalan, mülk de yalan, al biraz da sen oyalan,’ diyerek atalarımız bunu vurgulamışlardır.

    Sosyalizim veya komünizim Türk Örf ve Adetlerinin çarpıtılmış, piçleştirilmiş şeklidirler.

    Çünkü bu toplumsal düzenlerde, işçi sınıfının silahlı saltanatı öngürülmüştür.

    Halbuki Türk Örf ve Adetlerinde; ‘Zorla güzellik olmaz’, denmektedir:

    ‘İnsanlar ayaklarından ve kollarından bağlanamaz, sadece kalblerinden bağlanabilir’, denmektedir.

    Komşu aç yatarken tok yatılmayacaktır, komşuda pişer, bize de düşer. Önce hayvanlar doyurulacak, sonra balalar, daha sonra sıra yetişkinlere gelir, yeme ve içmede.

    Bir şey yenir veya içilirken, öncelikle yanında bulunanlara da ikram edilecektir, ister onları tanı, ister onları daha önceden tanıma, fark etmez. Onlara da buyur edeceksiniz.

    Türkce konuşmakla Türkmen olunmaz. Yoksa Ahmet Türk diye kendine Türk soy adını alan , takan siyonist uşağı da Türkmen olurdu.

    3) Bir kişi; hatasından dolayı pişman ise, tekrarlamayacaksa, söz veriyorsa, inandırı ise, ne halt işlemişse işlemiş, ne kapahat işlemişse işlemiş, ne suç işlemişse işlemiş af edilecektir. Hatta, kazayla gözünü çıkarmış olsa, kazayla babanı öldürmüş olsa bile af edilecektir.

    ‘Aman diyene kılıç kalkmaz,’ ata sözü bunu anlatır.

    Tarihde; Alpaslan Malazgirtte Bizans Kıralını, Mustafa Kemal Atatürk Sakaryada Yunan orduları baş komutanı Tirikopilisi af diledikleri için af etmişlerdir.

    Görüldüğü gibi;

    Türk Örf ve Adetlerinin üç ana direği; canların bir tutulması, üretimin paylaşımı ve geniş bir hoş görüdür.

    Diğer toplumsal yaşamın her sahasında da Türk Örf ve Adetlerine göre yol gösterici Ata Sözleri vardır:

    Sevgili Arkadaşlar - eller

    ‘Birlikden güç doğar,’

    ‘Mazlumun ahı yerde kalmaz’,

    ‘Garamanın goyunu sonra çıkar oyunu’,

    ‘Eşkiyalar dünyaya ebediyyen hükümdar olamaz’.

    Çalışmalarımız başarılı olacaktır, hepinize saygılarımı sunuyorum. İsmet Aydemir

  • Atalarımızın unuttuğumuz Ramazan Adetleri …

    Atalarımızın unuttuğumuz Ramazan Adetleri …

    Atalarımızın unuttuğumuz Ramazan Adetleri

    “On Bir Ayın Sultanı” Rahmet ayı Ramazan’ın ilk günü de yarın. Oruç tutabilenlerin orucunu Allah kabul etsin. Bugün Yatsı namazından sonra mübarek Ramazan ayının ilk teravih namazı kılınacak. İlk sahuru ise bugünü yarına bağlayan gece yapacağız. Atalarımızın tabiri ile sahur vaktinin bittiği an, beyaz ipliğin siyah iplikten ayırt edilebildiği andır. Diğer bir tanımlama ile de sahur, sabaha karşı doğu ufkunda tan yeri boyunca genişleyerek yayılan dağınık ve enlemesine bir aydınlığın gözle görülebildiği an olan İmsak vaktinde bitiyor.
    Atalarımızın unuttuğumuz Ramazan Adetleri - 06.08.18 Karagöz ve Hacivat
    Tarih kitaplarımı karıştırarak eski ramazan adetlerini derlemeye çalıştım. Atalarımızın nasıl rafine birer insan olduklarını, dinlerine bağlı, mükemmel gelenek ve görenekleri olduğunu görüyoruz biraz araştırınca…

    Güzel bir Ramazan adeti olarak “az yiyen melek olur, çok yiyen helak olur”, “az yiyen her gün yer, çok yiyen bir gün yer” gibi vurgulu sözler, hat sanatçılarına yazdırılıp yemek odalarına asılırdı. İftar sofralarında bunu görenler yemede ölçüyü kaçırmaz, doymadan sofradan kalkmayı bilir ve Peygamber Efendimizin (sav) sünnetini de yerine getirmiş olurdu.

    Osmanlının en güzel âdetlerinden biri de Akşam Ezanı okununca adı “iftariye” olan hurma ve zemzem’e ilaveten çörek, hoşaf, komposto ve reçel gibi hafif yiyeceklerle orucun açılmasıydı. Oruç iftariye ile açıldıktan sonra akşam namazı kılınır daha sonra da asıl yemek faslı başlardı. Böylece akşama kadar boş duran mide birden tıka basa doldurulmamış olurdu.

    Osmanlı’da fakirlerin gözdesi, zengin konakları idi. İsteyen istediği vakit hiç bir davet beklemeden, beğendiği bir konağın kapısını çalıp, “İftara Allah misafiri!” diyebilirdi ve bu asla o dönemde yadırganmazdı. Çünkü bu tür davetsiz misafirler için de ayrı ayrı sofralar hazırlanırdı. Evlerde iftar için 3 ayrı sofra kurulurdu. Birincisi evin beyi ve misafirleri, ikincisi evin hanımı ve misafirleri, üçüncüsü ise evin uşakları, misafirleri ve davetsiz misafirler içindi. Lakin her üç sofradaki yemekler de aynı olurdu. Orta halli ailelerde de yedi akşam komşulara iftar verilirdi.

    Ramazanda evsizler, kimsesizler ve yoksullar unutulmaz, onların da iftar ve sahur yemekleri davulcular ve bekçiler eliyle zengin konaklardan gönderilirdi. Hatta ramazan başlamadan dileyen zenginlerin konakları numaralanır, sırası gelen iftarını sahurunu hazırlayıp bekçi veya davulcu vasıtasıyla yoksullara gönderirdi. Ramazanın sahavetinden hayvanlar da nasipsiz kalmaz, iftar ve sahur artıklarından başka, özel olarak kendileri için hazırlanan yiyeceklerden nasiplenirlerdi.

    Ramazan’da halk, eşine-dostuna iftar vermeyi büyük bir ibadet kabul eder, misafir ağırlamak için çırpınılırdı. Ramazan boyunca iftar vakitlerinde kapılar açık tutulurdu. Böylece yolda kalan ve ihtiyacı olan herkes istediği eve girer iftar sofrasına dahil olurdu. Bunun için tanıdık olmaya gerek yoktu ve iftar için gelenin kim olduğu da asla sorulmazdı.

    Osmanlıdan gelen hoş bir âdet de Zimem defteridir. Bakkal, manav, kasap gibi esnafların tuttuğu borç defteri. Ramazanda zengin biri bakkala gelir ve zenginliği ölçüsünde “İlk 20 kişinin borcunu hesapla” der ve bu şahısların borcunu öderdi. Bazen de tek bir şahıs tarafından bu borç defteri kapatılırdı. Böylece fakirler borçlarından kurtarılırdı. Burada bir başka letâfet daha vardı ki, o da ne borçlu borcunu kimin ödediğini bilir, ne de ödeyen kimin borcunu ödediğini bilirdi. Böylece ne zenginde gurur, ne fakirde minnet olurdu. Büyük bir incelik gerçekten….

    Osmanlı’da Ramazan-ı şerifin yaklaşmasından dolayı gerek ekmek, gerekse eşya fiyatlarının inip çıkmaması konusunda devlet tarafından sabit fiyatlar belirleniyor ve belgelerde kayda geçiyordu. Bu çıkan fiyat belgelerine narh defteri deniliyordu. Bu fiyat belgelerini mahalle imamlarının bakkallara iletmeleri emrediliyordu. Bu şekilde Ramazan ayından özellikle gıda maddelerinin fiyatları düşük tutulması ve fakir ailelerin de Ramazanda rahat alış veriş yapması sağlanırdı…

    Teknolojik gelişmeler ve sosyolojik değişim bu güzel adetlerin birçoğunu unutturmuş, bir kısmını da -toplum olarak yozlaştığımızdan- biz unutmayı tercih etmişiz maalesef…

    Prof. Dr. Ata ATUN
    KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
    e-mail: ata@ataatun.com veya ataatun@gmail.com

    Facebook: AtaAtun1

  • DİN & DİYANET DOSYASI : Şamanizm’den Gelen ve Bugün Hala Uyguladığımız 12 Eski Türk Adeti

    DİN & DİYANET DOSYASI : Şamanizm’den Gelen ve Bugün Hala Uyguladığımız 12 Eski Türk Adeti

    Şamanizm’den Gelen ve Bugün Hala Uyguladığımız 12 Eski Türk Adeti

    Her toplumun kendine özgü geçmişten günümüze taşıdığı adet ve gelenekleri vardır. Türkiye’de de, kökenleri yüzyıllar öncesine dayansa da, Tengrizm ve Şamanizm’den kalan ve hala uygulanan birçok adet ve gelenek bulunmaktadır. İşte bunlardan bir kaçını sizler için derledik…

    1. Su dökerek uğurlamak

    Her toplumun kendine özgü geçmişten günümüze taşıdığı adet ve gelenekleri vardır. Türkiye’de de, kökenleri yüzyıllar öncesine dayansa da, Tengrizm ve Şamanizm’den kalan ve hala uygulanan birçok adet ve gelenek bulunmaktadır. İşte bunlardan bir kaçını sizler için derledik… - image001 14

    Eski Türklerdeki Şamanizm inancından günümüze gelen bir adettir. “Su gibi rahat gidip, gelinsin.” amacıyla uygulanır.

    2. Ağaçlara bez parçaları bağlamak

    Her toplumun kendine özgü geçmişten günümüze taşıdığı adet ve gelenekleri vardır. Türkiye’de de, kökenleri yüzyıllar öncesine dayansa da, Tengrizm ve Şamanizm’den kalan ve hala uygulanan birçok adet ve gelenek bulunmaktadır. İşte bunlardan bir kaçını sizler için derledik… - image002 4

    Dilek tutarak ağaçlara bez parçaları veya çaput bağlanması çok eski bir Şamanizm geleneğidir.

    3. Kurşun dökmek

    Her toplumun kendine özgü geçmişten günümüze taşıdığı adet ve gelenekleri vardır. Türkiye’de de, kökenleri yüzyıllar öncesine dayansa da, Tengrizm ve Şamanizm’den kalan ve hala uygulanan birçok adet ve gelenek bulunmaktadır. İşte bunlardan bir kaçını sizler için derledik… - image003 5

    Şamanlar bu ritüele ”Kut Dökme” anlamına gelen ”Kut Kuyma” adını vermişlerdi. Bu işlem, kötü ruhların olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak amaçlı uygulanırdı.

    4. Tahtaya vurmak

    Her toplumun kendine özgü geçmişten günümüze taşıdığı adet ve gelenekleri vardır. Türkiye’de de, kökenleri yüzyıllar öncesine dayansa da, Tengrizm ve Şamanizm’den kalan ve hala uygulanan birçok adet ve gelenek bulunmaktadır. İşte bunlardan bir kaçını sizler için derledik… - image004 4

    İstenmeyen bir olay duyulduğunda, ”Şeytan kulağına kurşun!” diyerek bir tahtaya üç kere vururuz. Bu da aslında kötülüklerden korunmak için yapılan Eski bir Şaman geleneğidir.

    5. Mezarların önemi

    Her toplumun kendine özgü geçmişten günümüze taşıdığı adet ve gelenekleri vardır. Türkiye’de de, kökenleri yüzyıllar öncesine dayansa da, Tengrizm ve Şamanizm’den kalan ve hala uygulanan birçok adet ve gelenek bulunmaktadır. İşte bunlardan bir kaçını sizler için derledik… - image005 2

    Şamanizm’de ölülerin, ailenin vefat etmiş büyüklerin, suyun, ormanın ve yardımcı ruhların Şaman’a yol gösterdiğine inanılır. Günümüzde mezar, türbe, ve benzeri yerlerin ziyareti ve bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır.

    6. Köpek ulumasının uğursuz sayılması

    Her toplumun kendine özgü geçmişten günümüze taşıdığı adet ve gelenekleri vardır. Türkiye’de de, kökenleri yüzyıllar öncesine dayansa da, Tengrizm ve Şamanizm’den kalan ve hala uygulanan birçok adet ve gelenek bulunmaktadır. İşte bunlardan bir kaçını sizler için derledik… - image006 1

    Anadoluda köpeklerin bazı olayları önceden hissettiklerine ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır. Genellikle uğursuz olarak yorumlanır. Şamanizm’de ise köpeklerin, yaklaşan ruhları hissettiğinde uluduğuna ve ulurken gösterdiğinin kişinin çok yakında öleceğine inanılır.

    7. Nazar inancı

    Her toplumun kendine özgü geçmişten günümüze taşıdığı adet ve gelenekleri vardır. Türkiye’de de, kökenleri yüzyıllar öncesine dayansa da, Tengrizm ve Şamanizm’den kalan ve hala uygulanan birçok adet ve gelenek bulunmaktadır. İşte bunlardan bir kaçını sizler için derledik… - image007

    Bazı insanların sıra dışı özellikleri olduğuna ve bakışlarının karşısındaki kişilere rahatsızlık verdiğine inanılır. Bunu önlemek için nazar boncuğu vb. takılır. Aslında bu da çok eski bir Şamanizm inancıdır.

    8. Dini unsurların müzik ile bir arada kullanılması

    Her toplumun kendine özgü geçmişten günümüze taşıdığı adet ve gelenekleri vardır. Türkiye’de de, kökenleri yüzyıllar öncesine dayansa da, Tengrizm ve Şamanizm’den kalan ve hala uygulanan birçok adet ve gelenek bulunmaktadır. İşte bunlardan bir kaçını sizler için derledik… - image008 1

    Şamanlar ayinlerinde daima enstruman kullanmışlardır. Müziksiz bir ayin düşünülemez. Günümüzde okunan Mevlit ve İlahiler sadece Anadolu’da uygulanan müzikli anlatımlardır.

    9. Kilim desenleri

    Her toplumun kendine özgü geçmişten günümüze taşıdığı adet ve gelenekleri vardır. Türkiye’de de, kökenleri yüzyıllar öncesine dayansa da, Tengrizm ve Şamanizm’den kalan ve hala uygulanan birçok adet ve gelenek bulunmaktadır. İşte bunlardan bir kaçını sizler için derledik… - image009

    Şamanların giydiği giysilerde yılan, akrep, kunduz vb. yabani hayvan şekilleri bulunurdu. Bu sayede o hayvanların yaklaşmayacağına inanılırdı. Bugün Anadolu’daki Türkmen köylerinde dokunan kilimlerde bu izleri görmek mümkündür.

    10. Ölen kişinin üzerine bıçak konulması

    Her toplumun kendine özgü geçmişten günümüze taşıdığı adet ve gelenekleri vardır. Türkiye’de de, kökenleri yüzyıllar öncesine dayansa da, Tengrizm ve Şamanizm’den kalan ve hala uygulanan birçok adet ve gelenek bulunmaktadır. İşte bunlardan bir kaçını sizler için derledik… - image010

    Şamanizm’de demirin kutsal olduğu idüşünülür ve kötü ruhları kaçırdığına inanılır.

    11. Kapı eşiğinden sağ ayak ile geçmek

    Her toplumun kendine özgü geçmişten günümüze taşıdığı adet ve gelenekleri vardır. Türkiye’de de, kökenleri yüzyıllar öncesine dayansa da, Tengrizm ve Şamanizm’den kalan ve hala uygulanan birçok adet ve gelenek bulunmaktadır. İşte bunlardan bir kaçını sizler için derledik… - image011

    Anadolu’da birçok bölgede karşımıza çıkan ritüel, hala daha Orta Asya’da yaşayan Şamanlarda görebileceğiniz bir adettir.

    12. Ölen kişilerin ardından yemek ve helva yapılması

    Her toplumun kendine özgü geçmişten günümüze taşıdığı adet ve gelenekleri vardır. Türkiye’de de, kökenleri yüzyıllar öncesine dayansa da, Tengrizm ve Şamanizm’den kalan ve hala uygulanan birçok adet ve gelenek bulunmaktadır. İşte bunlardan bir kaçını sizler için derledik… - image012

    Yuğ törenlerinden kalma bir Şaman geleneğidir.

  • Azerbaycan Türkleri’nde “Ahır Çerşenbe” geleneği…

    Azerbaycan Türkleri’nde “Ahır Çerşenbe” geleneği…

    14606415_1217209531680059_4998381274517945886_n14641933_1217210338346645_1707968651737042690_n14695571_1217209705013375_5899411884743781953_n14717310_1217209418346737_5728047363744559604_nNECDET BULUZ

    Türk dünyasında geleneksel inanışlar ve uygulamalar günümüze kadar sürüyor. Topluluklarda bu gelenek ve göreneklerin uygulanışında yöresel değişiklik de görülebiliyor. Bunlardan biri de Azerbaycan Türkleri’ndeki “Ahır Çerşenbe” geleneğidir.
    Türk dünyası uzmanı Shurubu Kayhan, geçenlerde bu konuda bir yazıyı bizimle de paylaştı. Kayhan, Azerbaycan Türkleri’ndeki bu geleneği anlatırken “Ahır çerşenme” bir çok adet ve inançları içermektedir. O gün yapılmaması gerekenler; kavga etmemek, sinirlenmemek, birilerine borç para ya da eşya vermemek, mumu sonuna gelmeden söndürmek, geç yatmamaktır. Yapılması gerekenler ise; aile bireyleri kadar mum yakmak, gelen misafiri güzel ağırlamak, iyi dilekler dilemek, “üzerlik” otu yakıp kokusunu koklamak gerekir” diyor.

    Son derece etkileyici ve önemli bulduğumuz Shurubu Kayhan’ın bu güzel yazısını sizlerle paylaşıyoruz:

    “Ahır çerşenme”, Azerbaycan Türkleri’nde yılın son salı gününü kutlama geleneğidir. Yeni yılın gelişini beklerken eski yılın son salı gününe veda etmektir. O gün insanların üzgün, mutsuz, uyuşuk ve gergin olmamaları gerekir. Çünkü yılın tüm kötü ruhları insanları bırakıp gidecektir. Kötülükleri uğurlarken sevinç ve mutluluklarını yansıtmalıdırlar.

    İnsanların mutlulukları gelecek yeni ruhların daha çok sevinç ve huzur getirmelerine yansıyacağı düşünülmektedir. O gün insanlar tüm cömertliklerini sergilemelidirler. Kışın insanlara getirdiği soğuk, açlık ve zorluklarının bir an sona ermesi ve yeni yılla birlikte tokluk ve bereketin gelmesi beklenir.

    Doğanın canlanmasıyla onlara sunulan toprağın nimetlerini kullanmak amaçlı o gün yılın ilk tohumunu yada fidanını iyi dileklerle ekilir. Azerbaycanlılar için “Ahir çerşenme” tüm salıların en güzeli ve önemlisidir. O gün yıllın tüm kötülüklerinden kurtuldukları gündür. Ahır çerşenbe günü “gulag falı” gelecek için fal baktırmak adettendir. Kış boyu uyuyan toprağın canlanmasıyla geleceğe yönelik yeni umutlar da doğar. Yeni yıla yeni dilekler tutarak fal baktırılır.

    “Ahır çerşenme” bir çok adet ve inançları içermektedir. O gün yapılmaması gerekkenler; kavga etmemek, sinirlenmemek, birilerine borç para ya da eşya vermemek, mumu sonuna gelmeden söndürmek, geç yatmamaktır. Yapılması gerekkenler ise; aile bireyleri kadar mum yakmak, gelen misafiri güzel ağırlamak, iyi dilekler dilemek, “üzerlik” otu yakıp kokusunu koklamak gerekir. O güne özel fal baktırmak ve geleceğe yönelik yeni umutlar için adetleri yerine getirmek şarttır.

    Bunların içinde en ilginç olanı evlenmeyen kızların o gün yatmadan önce tuzlu hamur yoğurup, yatarken o hamurdan yemeleridir. Hamuru yerken su içmezler. O gün rüyasında çok susamış olmaları ve ona gelecekte evleneceği erkeğin su vereceği inanışıyla bu uygulamayı gerçekleştirirler. Bir diğer uygulanan adetse, genç kızlar yatmadan önce gök yüzüne bakıp, 7 yıldız seçip dilek tutarlar. Bu dileklerini uyuyana kadar kimseyle paylaşmamalıdırlar.

    Böylece o gece uykusunda müstakbel eşini görmüş olacaklarmış. Hamurla ilgili bir diğer inanç ise o gün aynı büyüklükte 3 adet poaca yapılır ve birine falcı tarafından demir para yada boncuk konulur. Akşam, kız poacaların birini kapının, birini pencerenin önüne, diğerini ise evin bir köşesine koyar. Sabah olunca poacaları tek tek açıp bakar. Kapıdakideyse o yıl evlenir gider, penceredekindeyse bekler, evin köşesindekindeyse o sene de evde kalır.

    Evlilikle ilgi bir inanç daha vardır. Evlenecek kızın saçından bir tel koparıp evli olan yakınlarının yüzüğünü ona bağlayıp su dolu bardağa üç kere bırakırlar. Bu sırada yüzük bardağın kenarına kaç kere vurursa o kadar yaşında evlenecektir. Diğer bir adet de kız o akşam ayakkabısını kapıdan dışarıya atar, ayakkabının burnu yola bakarsa, o yıl evlenecek demektir.

    Bunun gibi inançlar oldukça çoktur. Burada “Ahır çerşenbe” geleneğinin en önemli simgeleri ise “gülag falı” ve “gapı pusmak” âdetleridir.

    “Ahır çerşenbe” sabahında tanı ve güneşin doğuşunu erken kalkıp karşılamak “dan atma” yada “tan tutma” insanlara mutluluk, başarı ve dileklerinin kabul olmasını sağlayacağı düşünülür. O gün de diğer salı günlerinde olduğu gibi akşam ateş dağıtılır. Sofraya yuvarlak şekilde ekilen buğday çimi, etrafına tatlı ve kuru yetmişten oluşan tabak konulur. Tabağın ortasına ekilen buğday çimi yer yüzünün ve toprağın bereketini, hamur tatlılardan gagal Güneş’i, şekerbura Ay’ı , pahlava ise Yıldızları simgelemektedir.

    Buradan Azerbaycan Türkler’inin ata babalarından kalma evrene olan inanç ve bağlılıklarını görmekteyiz. O güne özel olarak pişirilen hamur tatlılarının bunu yansıttığı aşikâr. Tabağın etrafındaki kuru yemişler ise evrendeki toprağın insanlara sunduğu nimetinin simgesidir. Hazırlanan tabağın yanına mum yakılır. Mumun tamamen yanıp bitmesiyle hazırlanan tabaktaki iyecekler yeni yıl için dilenen iyi dileklerle yenilir.

    “Ahır çerşenbe” geleneği; güneşin doğmasını karşılamaları “tan tutma”, evlenmemiş genç kızların fal baktırmaları “gülag falı” ve evlemek için uyguladıkları adetleri “gapı pusmak”, yakılan ateşi ve mumları ile evreni yansıtan yiyecek tabakları “honçı” ile akıllarda iz bırakmaktadır.”
    necdetbuluz@gmail.com
    www.facebook.com/necdet.buluz