DAĞLAR TREMEŞELİ’Yİ ÇAĞIRIYOR
HÜSEYİN MÜMTAZ
2013 başında ve daha fazla gecikmeden okuyucuya, Kıbrıs’la ilgili dört kitabı okuyup başkalarına da önermelerini “hararetle” tavsiye edeceğim.
Tabii Rahmetli Denktaş’ın bütün kitaplarını, özellikle de “KARKOT DERESİ”ni bu tasnifin dışında tutup ayrı bir rafa kaldırdıktan sonra..
1.İlk kitap, yazının başlığına da ilham veren; “MEHMET ALİ TREMEŞELİ’NİN ANILARI”.. Öyle ya, “Dağlar Mehmet Ali çağırmaz mıydı?”
Tremeşeli 2012’nin son aylarında vefat etti. Ve sağlığında iyi ki bu kitabı yazmıştı. Kitap, son yıllarda birden çoğalan Kıbrıs Türk Mücadele tarihi kitaplarından biri.. O döneme ait kitaplar artık yazılıyor ve ne güzel ki farklı kişiler kendi bakış açılarına göre olayları naklediyorlar.. Çünkü ancak böylelikle ve değişik bakış açılarından iz sürerek neyin doğru olduğunu “sağlayabiliyoruz”.
Tremeşeli tarihçi değil, yazar değil ama içinden geldiği gibi konuşuyor, lafını sakınmadan, eğip bükmeden pat diye söylüyor. Mücadelenin Kıbrıs’tan Ankara’ya uzanan kilometre taşlarını onun bakış açısıyla okumak etkileyici..
402 sayfalık kitabın her sayfası, her bölümü fazlasıyla çarpıcı ama Kıbrıs’la ilgili yüzlerce kitap okuyan ben hayrettir, 59’uncu sayfada başlayan “Türk Düğünleri” ile ilgili sosyolojik bölümün “derinliğine”, başka hiçbir “akademik” eserde rastlamadığımı itiraf etmeliyim..
Tremeşeli, kitabının sonunu “Bizi zaman yenecek ve anılar kalacak” cümlesiyle bitirmiş.
“Anılarını” iyi ki bizimle paylaşmış.
(Galeri Kültür Yayınları. Yayına Haz.Remzi Halluma. 2007/Lefkoşa)
2.İkinci kitap, Beratlı’nın “LEFKE, SEVGİLİM”.. (Aradaki virgülü ben koydum).
Dr. Nazım Beratlı’nın siyasi fikirleri, değişen zamanlarda oluşan med-cezirlere göre farklı limanlara yanaşsa da “dil ve üslûbu” mükemmeldir. Türkçe’yi çok iyi kullanır. Neredeyse 40 yıldır içli-dışlı olduğum ada’daki hangi taşın arkasında “fî tarihinden bu yana” ne olduğunu çok iyi bildiğini iddia eden ben bile onun günlük yazı ve kitaplarını okuyunca farklı bir açı edinir, daha öğrenecek çok şey olduğunun farkına varırım.
Özellikle LEFKE, SEVGİLİM’i okumadan, Kıbrıs’ı anladığınızı söyleyemezsiniz..
“Ben babaannemin ailesinden Osmanlı olmayı öğrendim… Çevreye saygılı olup, saygı da beklemeyi; hesaplı ve düzgün konuşmayı, bugünkü gençleri şaşırtan Osmanlıca kelimeleri… Kentli bir Osmanlı’nın, bir ulema torununun nasıl davranması gerektiğini..
Bir Yörük köyü olan anamın köyünde de insanların birbirine bağlılığını, akrabaların birbirini nasıl sevmesi gerektiğini, dayanışma duygusunun yüceliğini, eşli çağlardan kalma sözlü edebiyatı, meselleri ve en mühimi, insanın bazı değerler için neleri göze alması gerektiğini, cesareti, erdemi öğrettiler bana…
İşte bunlardan dolayı ben, biraz Osmanlı, biraz Türkmen, biraz da Akdenizli bir adamım.. Bir Kıbrıslı Türk’üm… İkisi de büyük harf”.
At izinin it izine karıştığı günümüzde “İkisi de büyük harf” saptamasının altını çizin lütfen..
Beratlı, Türkçe’nin yaşayan en büyük kuyumcularından biridir. İnanmayan, kitabı okusun da belleğinde özellikle 214’üncü sayfadaki “Acaba âşık mı olmuştum?” bölümüne mutena bir yer ayırsın..
(Işık Kitabevi. 2002/Lefkoşa)
3.Üçüncü Kitap, daha kitap olmadan önce her hafta sonu gazetenin ekinde okuduğum ve “keşke kitaplaşsa” diye yakın çevremle de paylaştığım Ali Atamer’in röportajları, “BİR YASTIKTA ELLİ YILIN SIRRI”..
Atamer Türk Kıbrıs’ın elli yılına projektör tutuyor.. Kıbrıs’ın köyünde, kasabasında, kentinde elli yılı devirmiş “gençlerin” anılarını paylaşıyor, fotoğraflıyor ve bize aktarıyor.
Toplumsal belleğimizi kayıt altına alıyor.
Geçmişimizi yüzümüze çarpıyor, şimdiki halimize “şükretmemizi” “hatırlatıyor”..
Tabii hatırlamak isteyene..
52 ayrı çiftin hepsinde de şaşırtıcı bir şekilde ortak olan ve hemen hemen aynı duyguları aksettiren şu satırlar (S. 12) kitabın ana fikri;
“Ali Cemal Akgün- Şimdiki insanlar(ın) daha mutlu olmaları lâzım. Maaşlar dolgun, arabalar çifter çifter. İnsanların mutlu olmaması için bir neden galmaz. Ama boşanmalar insanların çürük taraflarını ortaya çıkarır.
Hatice Akgün-Şimdi aşk diye bir şey yok. Ben elli senedir beyime âşığım. Ama söylemem gendine. Sevgim içimdedir. Ama Ali da bana âşıktır”.
(Havadis Yayınları. 2012/Lefkoşa)
4. Halil Fikret Alasya’nın “ANILAR”ı..
Aslında bir kitap değil, kendinden basit kapaklı, 86 sayfalık bir neredeyse bir broşür. Özkaloğlu dostumun TMT Derneğinin tozlu kitap yığınları arasında karıştırırken tesadüfen bulduğu ve benimle paylaştığı bir “hazine”..
Teksirden hallice.. Yayınlayan belli değil, künyesi bile yok.. Ancak Alasya’nın yazdığı Önsöz’de “15 Haziran 1977” tarihi var.
“Mücevher”, Alasya’nın yazdığı Önsöz’de gizli..
“Bu sebeple, feci olaylara şahit olan çocuklarımızın kompozisyon ödevi olarak yazdıkları ve hiçbir zaman körpe dimağlardan silinmeyecek olan anıları, gelecek kuşaklar için ibret dersi olacak niteliktedir. Bu anıları okuyan kişilerin, Kıbrıs’ta Türk milleti olarak yıllarca nelere, nasıl tahammül ettiğimizi, bir kere daha o acı günlere niçin dönmek ve Rumlarla bir arada neden yaşamak istemediğimizi kolayca anlayacaklarını ümit ederiz” sözleri kara saplı hain bir bıçak gibi saplandı yüreğime..
“Tarihini bilmeyen milletlerin, geleceklerini sağlam bir temele oturtmasına imkân olmadığına göre, küçük öğrencilerimizin yazılarını bu açıdan değerlendirmenin ve tarihe ışık tutmanın çok faydalı olacağına inanarak bu anıları yayınlamayı bir görev saydık” diye devam ediyor Alasya.
Broşürde 80 küsur “küçük öğrenci-körpe dimağ”ın kompozisyon ödevi var..
Şimdilerde 50’li yaşlarını sürüyor olması gereken bu “körpe dimağlar”dan kaçının 2004’de Annan Referandumu’nda nasıl oy verdiklerini ve şimdi hangi düşüncede olduklarını merak etmek vicdanımı acıtıyor…
Fazla mı kötümserim? 4 Şubat 2013
57′NCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ