Turkishnews. Haber Merhezi-Rus savunma bakanlığından yapılan açıklamaya göre Rusya; Tartus deniz üssü ile Hymeynim hava üssü arasında, 10bin hasta kapasiteli 3 katı yer altında ve 6 katı yerüstünde olmak üzere dünyanın en büyük hastanelerinden birini inşa etmeye karar verdi. Varılan anlaşmaya göre de 4 bin doktor, 10 hemşire ve hastabakıcı bu hastanede görev yapacak. Ücretsiz hizmet verilecek olan hastane binasının inşaatı ise 1 yıl içerisinde biteceği açıklandı.
Etiket: Rusya – Suriye
-
SURİYE’DE BİR ADIM SONRA
[contact-form][contact-field label=’İsim’ type=’name’ required=’1’/][contact-field label=’E-Posta’ type=’email’ required=’1’/][contact-field label=’Web Sitesi’ type=’url’/][contact-field label=’Yorum’ type=’textarea’ required=’1’/][/contact-form] Suriye’de Bir Adım Sonra
Fırat Kalkanı operasyonu birinci ayını doldurmak üzere. Türkiye, güney sınırındaki terör örgütleri dizisi kumpasının belini şimdilik kırdı. PYD’nin desteklenmesinin gerekçesi IŞİD ile mücadele idi. (Bu tabloyu PYD’ye destek için IŞİD oluşturuldu şeklinde okuyanlar az değil). Başta Türkiye’nin Suriye topraklarına girmesine “mızmızlanan” ABD ile bugün IŞİD’e karşı ortak operasyon düzenlenmektedir. Bunun sonucu ABD’nin PYD’ye ihtiyacı olmayacaktır. Çünkü IŞİD’e karşı karada çarpışacak unsur bulamadığından ABD, PYD ile işbirliğine mecbur kalmıştı! Şimdi Türk ordusu bu ihtiyacı karşılamakta. Öte yandan 15 Temmuz darbe girişimiyle yara alan Türk ordusu moral ve güven kazanmıştır.
Türk ordusunun Suriye’de ne kadar kalacağı son derece önemlidir. Bunun 10-15 yılı bulacağına dair beyanlar gündeme geldi. Daha önce üst düzey bir ABD yetkilisi IŞİD ile mücadelenin en az 10 yıl süreceğini söylemişti.
Bu başarı haberleri yanında bir gerçeği hatırlamamızda yarar var: Suriye’deki olayların başlangıcından beri Türkiye’yi bu savaşa sokmayı arzu eden bir haçlı zihniyeti var. 1980lerde İran-Irak savaşına, görünüşte batının desteklediği Irak yanında girmemiz için büyük baskı yapılmıştı. İran’daki Humeyni yönetimine karşın Türkiye bu oyuna gelmedi, bu kirli savaş dönemini atlattı. ABD’nin 2003 Irak’a müdahalesinde de bu yönde baskılar, vaadler, pazarlıklar yapıldı. Parlamentonun basiretli kararı ile bu tehlike bertaraf edildi. Netice itibariyle yıllardır arzulanan Türkiye’nin Orta Doğu savaşına girmesi bugün gerçekleşmiş oldu. Esasen Suriye’deki olayların başlaması aşamasında Esed karşıtı güçler, Türkiye’den sevk ve organize edilmiş, ihtiyaç duyulan silahlar gönderilmişti. Ancak bu durum Türkiye’nin hukuken savaşa girmesi anlamına gelmiyordu. Bugün tartışmasız bir şekilde hukuksal anlamda da bu savaşa girilmiştir. Bu cephede ileri bölgelere sarkmak, ki ABD bu konuda cazip işbirliği öneriyor, çıkışın zorlaşması demektir.
Türkiye’nin Suriye’ye girmesine önce Şam rejimi karşı çıktı. Buna karşı Şam’ın Rusya üzerinden haberdar edildiği söylendi. Yaklaşık 900 km ortak sınırımız olan Suriye’ye müdahale etmek zorundayız ve bunu Rusya üzerinden komşumuza haber veriyoruz! Suriye’nin Rusya ile askeri işbirliği anlaşması bulunmakta olup uçak krizinden sonra ihtiyatlı hareket ettik. Rusya ile uzlaşmadan sonra güvenliğimiz gereği bu iletişimi Moskova aracılığıyla yaparken aslında Rusya’yı da bilgilendirmiş olduk. Bir bakıma Suriye’deki varlığımızı güvence altına aldık. Bununla beraber Türkiye’nin Şam ile diyaloğunu Moskova üzerinden sağlaması, üzerinde durulması gereken bir konudur. Esed rejiminin eli kanlı, insan hakları sicili bozuk. Ancak Rusya’nın, ABD’nin veya son olarak uzlaştığımız İsrail’in bu konudaki sicilinin Şam’dakilerden iyi olduğu iddia edilemez. Sözkonusu olan uluslararası politikadır, çıkarlardır, güvenliktir.
Rusya ve İsrail ile sorunların bir şekilde çözülmesi gerekli bir adımdı. Bununla beraber Suriye’deki operasyonlarda veya bölgede bundan sonraki gelişmelerde kimse Rusya’yı çantada keklik görmemeli. Rusya’dan turist gelmeye devam edebilir, dometes, biber de satabiliriz. Ancak Rus silahlarıyla mehmetçikler şehit edilebilir. Tıpkı Cerablus’ta askerlerimiz baş müttefikimiz ABD tanksavarlarıyla yeni şehit edildiği gibi.
17 Eylül’de ABD “yanlışlıkla” IŞİD yerine Suriye askerini vurdu. ABD askerinin böyle hedef ıskalaması meşhurdur. Daha Mart ayında Afganistan’da IŞİD hedefi yerine sivil hastaneyi vurmuştu. Ortak tatbikatta Türk muhribini vurarak askerimizi ve subayımızı şehit ettiği hatırlanmaktadır. Yarın yanlışlıkla hangi hedefleri vuracağı belli olmaz.
ABD’de global politikaları oluşturan birimlerin yeni Orta Doğu haritaları yıllardır herkesin elinde. Bu haritalarda Türkiye üzerindeki tadilatlar da bulunmaktadır. Libya’dan Irak’a hazırlanan projenin gereği adım adım uygulanmaktadır. Bu aşamada Türkiye’nin Cerablus’a girmesi ve her geçen gün derinlere sarkmasının sözkonusu çevrelerde ne kadar sevindirici olduğu bilinemez.
Esed ile ipleri koparmanın yanlışlığı ne yazık ki her geçen gün daha belirginleşiyor. Aslında Daha 2012’de hiç değilse 2013 şartlarında Şam ile doğrudan ilişkiler kurulsaydı zayiat bugünkünden çok daha az olurdu. Fırat Kalkanı’nın başarılı sonuçları ortadadır, ancak maç devam ediyor. Burada asırlık hesaplar, İsrail’in güvenliği ve petrol jeopolitiği sözkonusu. Her kalemin onlarca değişkeni var.
Türkiye’nin “Suriye’nin toprak bütünlüğü” ilkesine karşın güvenli bölge ısrarı anlamsızdır. Irak’ın toprak bütünlüğü 36 paralelin kuzeyindeki güvenli bölge ile bozulmuş ve burada fiilen bağımsız bir devlet ortaya çıkmıştır. Sınırda güvenli bölge yerine Şam yönetimi ile bütün Suriye’yi güvenli hale getirmek, sorunu kökten çözmek demektir. Başta ÖSO olmak üzere çatışan taraflar için umumi af çıkarttırılır, Türkiye, Suriye’deki güvenliğin ve ateşkesin garantörü olabilir. Bu süreçte Rusya ve İran ile işbirliği güçlenir. ABD ve diğer müttefiklerle koordinasyon sağlanırken olayların akışının manipüle edilmesi, yanlış hedeflerin bombalanması önlenir. Ankara açısından Suriye’deki Türk tugayı bulundurmak yerine aynı hedeflere Esed ile işbirliği halinde ulaşmak çok daha risksiz değil mi? Önemle hatırlatalım: Suriye’de vekaleten veya doğrudan savaşan güçler içinde sadece Türkiye bu ülkenin sınır komşusudur. Ve bu iç savaşın beslediği terör en fazla bizi vurmaktadır.
Suriye’ye girmekle Türkiye masada ağırlıklı olarak yer alacaktır. Aynı zamanda Esed ile diyalog ve işbirliği halindeki Türkiye’nin gücü ve etkisi çok daha fazla olacaktır.
alaeddin.yalcinkaya@marmara.edu.tr
Öncevatan, 20.09.2016
-
SURİYE’DEKİ VAHŞET VE FOTOĞRAFLARI ARASINDAKİ ÇELİŞKİ
Cenevre II Konferansı’ndan Suriye’de kalıcı çözüm yolunda kalıcı çözüm beklenmediği halde bugüne kadar devam etmesi dahi ümitleri artırmaktadır. Üç yıldır devam eden savaşın sonunda kazananın olmayacağı kesin olduğu halde vahşet her geçen gün yeni versiyonları ile tırmanmaktadır. Bu şartlar altında savaşan tarafların (bir kısmının) bir araya gelmesi dahi başarıdır. Aşama aşama ateşkes ile belirli bölgelere insani yardımın çıkması öncelikli hedeftir. Gelecekteki Suriye’nin nasıl olacağı ve kimlerin yöneteceği konusunun müzakeresine geçilmesi için köprülerin altından çok suların akması beklenmektedir.
Cenevre hazırlıkları sürerken 2013’ün sonunda bölgenin kaderiyle ilgili önemli bir gelişme uluslararası toplumun gündemini teğet geçti. Türkiye’deki konuyla ilgili çevreler de bu durumu değerlendirme konusu yapmak istemediler: Rusya ile Suriye (Şam yönetimi) Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama konusunda anlaştı.
Şam yönetimi vahşet ve katliamlarla isyancılara karşı ayakta kalmaya çalışırken bugüne kadar uluslararası alanda en büyük destekçisi Rusya’nın desteğini sürekli ve meşru kılacak bir adım attı. Bu gelişmeyi tersinden okursak Rusya’nın Doğu Akdeniz’deki varlığını garanti altına alacak bir sözleşmeye imza attı diyebiliriz. Savaşın başından beri Rusya, BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye ile ilgili taslaklarda sıkıntılı günler geçirdi. Etkin yaptırım konusundaki bütün teklifleri geri çevirdi. Şüphesiz bu konuda yanında Çin de bulunmaktadır. Ayrıca bölgesel güç olarak İran’ın desteği de önemlidir. Her birinin hesapları farklı olduğu halde netice itibariyle savaşın devamı sağlanmış oldu.
Dünyanın önde gelen petrol ve gaz ihracatçısı Rusya’nın Akdeniz’de fosil yakıt arayışı anlamsız görülebilir. Fakat bu ülkenin enerji kaynaklarının da bir sınırı var. İşbirliği yaptığı ülkeye ise yaptırımlar sözkonusudur. Buna karşın Fransa dışişleri, Rusya’nın böyle bir sözleşme yapmada özgür olduğunu, bunun yaptırımlarla ilgisi olmadığını söyledi. Halen Rusya’nın donanma üssü durumundaki Tartus ile Banyas ilçesi kıyıları arasında yaklaşık 2190 kilometre karelik bölge, bu sözleşme ile Rusya’nın aynı zamanda ticari çıkarları kapsamına girmiş bulunmaktadır. Şam yönetimi için Rusya, bugüne kadar askeri veya stratejik ortağı olduğu halde aynı zamanda ticari ortağı haline gelmiştir. Bunun anlamı iç savaşın kaderinin belirlenmesi ve gelecekte Suriye’deki yönetimin özellikleri konusunda Rusya daha fazla söz sahibi olmada yeni payandalar edinmesidir.
Bütün bu gelişmeleri Suriye muhaliflerinin kızgınlıkla karşılaması bir şey değiştirmez. Muhalif cephe öncelikle vahşetin sona ermesi yolunda atılması gereken adımlara kafa yormalıdır. Yoksa Suriye’yi kimlerin yöneteceği konusunda bir gün istediği aşamaya gelebilir ancak yönetilecek Suriye veya halkı kalmayabilir. Uluslararası toplumun egemen aktörlerden oluştuğunu, her aktörün ancak kendi ülkesinde kesin söz sahibi olduğunun da kabullenilmesi gerekmektedir. Muhalif cephe veya Türkiye, taleplerinde ne kadar haklı olursa olsun, egemen aktörler olarak Rusya, İran veya Çin’in buna boyun eğmek zorunda değildir.
Bu şartlar altında Cenevre toplanmak üzere iken Londra merkezli adı pek bilinmeyen bir hukuk şirketi korkunç fotoğrafları servis etti. Bu fotoğrafları dünya kamuoyu görecek, kendi yönetimlerine baskı yapacak ve Cenevre’den muhaliflerin istediği yönünde barış çıkacaktı. Burada es geçilen en önemli aşamaya gelince: Kamuoyu dediğimiz öncelikle ABD kamuoyu, ülkesinin Suriye’ye doğrudan müdahalesi için baskı yapacaktı. Halbuki bu ülke halkı müdahalelerden bitap düşmüş, artık vergilerinin bu yolda harcanmasını istememektedir. Öte yandan Yahudi lobisinin ise mevcut durumdan memnun olması için çok sebep vardır. Dumanlı havanın verdiği rahatlık içerisinde İsrail, Suriye’ye ait Golan tepelerinde petrol ve gaz aramasına başlamıştı. Geriye kalan Rusya, Çin veya İran kamuoyunun kendi yönetimlerine baskı yapması bekleniyorsa büyük yanılgı var. Çünkü bu ülkelerde kamuoyu yok! Fotoğrafları uzun zamandır biriktirip tam da Cenevre öncesi servis eden kurum, bu gerçekleri bilmiyor mu?
Yazının konusu olan çelişki ise tam da buradadır. Başta Türkiye olmak üzere bazı çevreler bu fotoğrafları heyecanla karşıladılar. Çünkü vahşet zaten var. Bu derecede olduğu tahmin edilmeyen vahşetin dünyaya duyurulması sayesinde ise katliamların sonu gelecekti. Halbuki Londra merkezli olarak takdim edilen kurum aslında bu vahşet fotoğrafları ile Suriye’deki ateşe odun atmayı hedeflemiştir. Bu fotoğraflar ışığında muhalif cephenin Şam yönetimi ile aynı masaya oturması engellenmek istenmiştir. Halbuki akan kanın durması için öncelikle tarafların bir araya gelmesi gerekmektedir.
Belirtmek gerekir ki bu fotoğrafların sahteliği ortaya çıksa dahi Suriye’deki vahşet ve katliam kesindir. Her devlet, yönetim, kurum, grup, devlet adamı öncelikle bunun sona ermesi için, bu yolda kalıcı ateşkes için elinden geleni yapmalıdır. Bunun yolu da aynı masa etrafına oturmaktan geçmektedir. Cenevre’de BM temsilcisi Brahimi’nin yaptığı aracılığı keşke Türkiye yapabilecek konumda olsaydı. İran, Mısır ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkelerinin de bulunduğu ve savaşan bütün tarafların aynı masa etrafında toplandığı barış görüşmelerinden çok daha kalıcı bir sonuç çıkabilirdi. Bununla beraber, fotoğraf komplosuna kurban gitmeden bugüne kadar süren Cenevre görüşmeleri, tünelin ucunun göründüğü yolunda umut vermektedir.
28 Ocak 2014
alaeddin.yalcinkaya@marmara.edu.tr