Etiket: PKK

Bölücü terör örgütü

  • ISTANBUL: Güngören’de patlama: 15 ölü, 150 yaralı

    ISTANBUL: Güngören’de patlama: 15 ölü, 150 yaralı

    Güngören’de patlama: 15 ölü, 150 yaralı

    28 Temmuz 2008

      

    TRT 2 internette canli yayinla olayi veriyor.

     

    İstanbul Güngören’de iki ayrı noktada patlama meydana geldi. İlk bilgilere göre patlamalarda 15 ölü, 150 yaralı var.
    İşte patlamadan ilk görüntüler

    Hastane önünden görüntüler

    İstanbul Güngören’de araç trafiğine kapalı cadde üzerinde çöp kutularına yerleştirilen parça tesirli 2 bombanın 10 dakika arayla patlatılması sonucu 15 kişi öldü, 140 kişi de yaralandı. Patlamadan sonra çevreye dağılan kopmuş insan parçaları ve yaralıların çığlıkları olay yerini savaş alanına dönüştürdü. Vali Muammer Güler, “Bu insanlara alçakça, haince yapılan lanetlenecek bir saldırı” diye konuştu.

    Güngören Güven Mahallesi Kanal Caddesi Menderes Çıkmazı’nda kalabalığın yoğun olduğu, trafiğe kapalı cadde üzerinde saat 21.55’te ankisörlü telefon kulübesinin yanında bir patlama meydana geldi. Doğalgaz borusunda meydana geldiği sanılan patlama sırasında çevrede bulunan biri kadın, bazı kişiler kanlar içinde kaldı. Yerde yatan yaralılara yardım etmek amacıyla çevredekiler patlamanın olduğu yerde toplanmaya başladı. Görgü tanıkları polis ve sağlık ekiplerine haber verdi.

    ORTALIK SAVAŞ ALANINA DÖNDÜ

    Bu patlamadan yaklaşık 10 dakika sonra, olay yerine yaklaşık 50 metre uzaklıkta, bu kez kulakları sağır edercesine, büyük bir patlama daha meydana geldi. Tuzak olarak hazırlanmış ikinci patlamada, ortalık savaş alanına döndü. Kapmuş insan parçaları çevreye saçılırken, cadde kan gölüne döndü. Olay yeri toz bulutu içerinde kalırken, yaralıların çığlıkları yürekleri dağladı.

    Kısa sürede polis ve çok sayıda sağlık ekibi olay yerine sevk edildi. Yaralılar ve ölenler ambulanslarla hastanelere taşınırken, polis olay yerindeki dağıtmak için büyük çaba sarfetti. Olay yeri inceleme ekipleri ve bomba uzmanları bölgede ayrıntılı bir araştırma başlattı. Çevredeki işyerlerinin mobese kameraları da incelenmek üzere toplatıldı.

    TERÖR SALDIRISI

    Kısa sürede olay yerine gelen İstanbul Valis Muammer Güler ve Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, inceleme yaptı. Bir süre sonra açıklama yapan Vali Muammer Güler, patlamaların haince düzenlenmiş terör saldırısı olduğunu, ve 14 kişinin öldüğünü 100’den fazla yaralı bulunduğu bildirdi. “Milletçe başımız sağolsumn” diyen Vali Güler, saldırının çöp kutularına konulan iki bombanın tuzaklı bir şekilde patlatıldığına dikkati çekti.

    Vali Muammer Güler bir soru üzerine saldırılarda canlı bomba emaresi olmadığını belirterek, “Mobese kameraları tek tek inceleniyor. Canlı bomba emaresi yok. Çöp tenekesine konulmuş patlayıcılar zaman ayarlı olabilir veya uzaktan kumandalı olabilir patlatılması suretiyle saldırı gerçekleşmiş. Bunların incelemesi yapılıyor. Buradaki terör saldırısının özelliği tamamen masun insanlara alçakça haince yapılan bir saldırı olması nedeniyle lanetlenecek bir eylem. Bu saldırının insanlara ve kalabalığa yönelik olması olması işin mehametini gösteriyor. Bu karışıklık, bir panik havası yaratmak amaçlı bir saldırı” diye konuştu.

    İlgili tüm kişelerin görevlerinin başında olduğunu ve uzmanların olay yerinde detaylı inceleme yaptığını belirten Vali Muammer Güler, en ufak bir ayrıntının bile kendileri için önemli olduğunu bu nedenle çalışmaların titizlikle yapıldığını söyledi.

    PARÇA TESİRLİ BOMBA

    Vali Güler, eldeki ilk bilgilere göre bombalar parça tesirli olabileceğini söyledi. Vali Güler, olaydan kısa süre sonra televizyonlarda yer alan bazı görüntülere de değinerek, insanları rencide edici çok kötü görüntülierin yayınlanmamasını istedi. Olayın yerinden çok kötü görüntülerin verildiği şeklinde bilgiler verildiğini anlatan Vali Güler, “Haber alma hürriyetine itirazımız yok ama insanları rencide etmemesi ve bazı kişilerin amaçlarına hizmet etmemesi gerekir” dedi. Güler, saldırıyı gerçekleştiren örgütün ise başta bombanın türü olmak üzere yapılan incelemelerden sonra belirleneceğini açıkladı.

    Görgü tanıkları ise ilk patlamadan sonra olay yerinde yaklaşık bin kişinin toplandığını ve ikinci patlama ile facianın gerçekleştiğini söylediler. Görgü tanıkları ikinci patlamadan sonra yaklaşık 50 metre uzağındaki kişilerin bile etkilendiğini belirtttiler.

    ERDOĞAN: NEFRETLE LANETLİYORUM

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “İstanbul Güngören’de işlek bir caddede ve yoğunluğun bulunduğu bir saatte kadın, erkek, çocuk, yaşlı ayırt etmeden hunharca masum vatandaşlarımızı hedef alan terör saldırısını nefretle lanetliyorum” dedi.

    ——————

    From: U.S.VISION CORP. [usvisioncorp@yahoo.com]

     

    AMERIKA SAATI ILE ISTANBUL/HAZNEDAR’DA PATLAYAN BOMBA SONUCU…

     

    Su an Amerika saati ile saat 16:10 yaklasik bir saat evvel Turkiye Istanbul Haznedar da patlatilan bomba sonucu 6 olu, 55 yarali cevredeki hastanelere kaldiriliyormus, bunu sahsi olarak telefonla aldigim bilgiye istinaden yaziyorum, bu bolgede baglantisi olan kisilere yakinlarini arasinlar diye dusundum.

     

    Saygilar

    Ihsan Ozev

    ——————

    /europe

    Two blasts rock Istanbul, killing 15

    • Story Highlights
    • NEW: Istanbul Gov. Muammer Guler calls it an “act of terror”; 150 people injured
    • Back-to-back blasts happened in Istanbul’s Gungoren community at about 10 p.m.
    • Video footage from the scene shows several bloodied people
    • Dozens of firefighters and paramedics were on the scene
    ISTANBUL, Turkey (CNN) — The death toll from two deadly explosions in Turkey continued to rise early Monday as government officials confirmed 15 deaths and more than 150 injuries.

    An injured woman and a child are taken away in an ambulance in Istanbul.

    1 of 2

    Istanbul Gov. Muammer Guler called the blasts “an act of terror,” and said the devices were placed 15 meters (49 feet) from each other. The first was a stun grenade that was detonated to draw attention before the second blast went off, he said. One bomb had been placed in a trash can.

    Guler said police have launched an investigation into who is responsible for the blasts. No claim of responsibility had been issued late Sunday.

    The blasts happened within 10 minutes of each other in Istanbul’s crowded Gungoren community about 10 p.m., Zafer Karakoc, who witnessed the explosions, told CNN Turk. Karakoc is a journalist with Turkish news agency DHA.

    Dozens of firefighters and paramedics were on the scene, and several bloodied people were driven off in ambulances afterward. Glass and debris were strewn all over the brick sidewalks, and shop windows were blown out. See a map of Istanbul »

    A few bodies were covered in blankets as ambulances arrived. Journalists on the scene reported seeing body parts around the square, which is closed to vehicle traffic and a central place where tourists and residents gather in the evenings.

    About 150 people were taken to hospitals, said Hayati Yazici, assistant to Prime Minister Recep Tayyip Erdogan. The first blast drew people to the scene for the second explosion, increasing the number of casualties, he said.

    Authorities asked residents to evacuate the heavily pedestrian, working class Gungoren neighborhood within an hour of the blast, reporters told CNN.

    “This is just the type of neighborhood that ordinary people live in,” journalist Andrew Finkel told CNN.

    Earlier this month, at least six people, including three police officers, were killed in a shootout near the U.S. consulate in Istanbul. Two other police officers were wounded. Watch footage of the scene »

    Meanwhile, Turkey — a candidate for the European Union — has pushed its anti-terror campaign on multiple fronts.

    Tensions between Turkey and Kurdish rebels have been on the rise as Istanbul has stepped up its campaign against the Kurdistan Workers Party in response to increased attacks by the group. The rebels, known as the PKK, have waged a decades-long battle for an autonomous Kurdish region in Turkey’s southeast.

    Video footage from the scene showed several bloodied people being transported into ambulances.

    And less than two weeks ago, 86 people — including former military officials, journalists, politicians and businessmen — were indicted on charges of being involved with an alleged terror group called Ergenekon, which aims to topple the Turkish government.

    The arrests and indictments dramatize the sharp and serious political tensions between the country’s Islamic-rooted ruling party — the Justice and Development Party, or AKP — and its outspoken critics from the nation’s secularist population. Most of the people indicted are critics of the party

    —————-

    TRT-2 HABER
    GÜNDEM 28.07.2008 04:17
         
       
    Terör hain yüzünü bu kez İstanbul’da gösterdi. Hedef yine masum insanlardı.Güngören’de insanların yoğun olduğu bölgede 10 dakika ara ile iki bomba patladı. Terörist saldırıda, 15 kişi öldü, 154 kişi yaralandı. Hastanelerde tedavisi süren 109 kişiden en az 7’sinin durumunun ağır olduğu bildiriliyor.Güngören Menderes Caddesinde trafiğe kapalı alanda dün (27.07.2008) saat 21:50 sıralarında bir patlama oldu.

    Bunun üzerine ne olduğunu merak eden vatandaşlar patlamanın olduğu noktada toplandılar.

    Yaklaşık 10 dakika sonra aynı bölgede ikinci bir patlama daha oldu.

    İlk patlamaya ses bombası yol açarken, parça tesirli bombayla gerçekleştirilen ikinci patlama ölüm ve yaralanmalara neden oldu.

    Hain terörist saldırıda, hayatını kaybedenlerden kimlikleri belirlenenler şöyle: Raime Güzelgil, Yavuz Öztürk, Samet Hasan, Şeyma Özkan, Hayrettin Güler, Fadime Başgen, Halit Öge, Abdullah Güler, Halim Makaracı, Aleyna Çelik, Dursun Ali Aydemir, Murat Ağca, Taha Yıldızlı

    Yaralanan 154 kişiden 109’u İstanbul’daki hastanelerde tedavi altına alınırken, diğer yaralılar ayakta tedavi edildi. Yaralılardan en az 7’sinin durumunun ağır olduğu ifade ediliyor.

    Bu arada, polis ekipleri olay yerinde incelemelerini sürdürüyor.

    Bölgedeki MOBESE kamera kayıtları da incelemeye alındı.

    Patlamanın, çevredeki sokaklarda bulunan binalarda büyük hasara yol açtığı gözlendi.

    Olay üzerine bölgeye giden İstanbul Valisi Muammer Güler, “Canlı bomba emaresi yok. Çöp tenekesine konulmuş patlayıcı. Zaman ayarlı, peş peşe ayarlanmış olabilir veya uzaktan kumandalı olabilir. Bunlar inceleniyor. ” dedi.

    Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler ve Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal, patlama yerinde incelemelerde bulundu.

  • Kuzey Irak’lı Kürtler Hollywood’a el attı

    Kuzey Irak’lı Kürtler Hollywood’a el attı

    Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimin yetkilileri, kendi bölgelerine ilgi ve yatırım çekmek amacıyla Washington’da bir lobi firmasıyla anlaşırken, bu sayede davet ettiği Hollywood film endüstrisinden üst düzey yetkililerini Erbil’de ağırladı.

    Los Angeles Times gazetesinde yayımlanan Erbil çıkışlı bir haberde, “(Yönetmen) Oliver Stone, daha sürreal bir film sahnesi kurgulayamazdı.

    Bir grup Hollywood yapımcısı, kuzey Irak’ta havai fişeklerin aydınlattığı bir göğün altında Beach Boys eşliğinde dans ederken ellerindeki şarap bardaklarını dengede tutmaya gayret ediyor” denildi.
     
    “Savaş bölgesinden uzakta, etnik bir azınlık film endüstrisini kurmak için rehberlik arayışında” başlığıyla yayımlanan haberde, ABD’nin bağımsızlık günü 4 Temmuz kutlamaları sırasında, Kuzey Irak’taki bölgesel yönetiminin, Hollywood’un ağır toplarını ağırladığı anlatıldı.
     
    Haberde, “Kürtler’in Hollywood ile flörtünün”, Los Angeles film şirketi Michael Russell Group (MRG) ile temasa geçerek, Kürtçe bir filmin ABD piyasasında pazarlanması için yardım istemesiyle başladığı belirtildi.

    Söz konusu filmin yapımcılığını, Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’nin eşi Hero İbrahim Ahmed’in yaptığı, söz konusu filmin, Ahmed’in merhum babası tarafından yazılmış olan bir romandan uyarlandığı ve romanda, hamile eşine ebe ararken kendini bir protesto gösterisinin içinde bulmasının ardından yıllarını hapiste geçiren bir adamın hikayesinin anlatıldığı kaydedildi.

    Haberde, “Kürt hükümetinin Washington kültür ataşesi” olarak tanıtılan Najat Abdullah’ın, MRG ile bu filmin pazarlanması konusunda çalışırken firmadan, “Kürt film endüstrisinin geliştirilmesi yönünde tavsiye talep ettiği ve MRG firmasının da, 10 kadar Hollywood yöneticisine, bölgeyi ziyaret etme önerisinde bulunduğu belirtildi.
     
    Habere göre teklif götürülen 10 kişiden 3’ü, bölgeye gitmeyi kabul etti. Erbil’e gidenler arasında, Walt Disney’in Miramax Film bölümünün Başkan yardımcısı Kristin Jones ve Altın Küre ödüllerini organize eden Hollywood Dış Basın Birliği Başkanı Jorge Camara ve yapımcı George Braunstein de yer aldı.

    Erbil Valisi Navjad Mavlud, Hollywood’dan gelen ekibe, “Biz ABD’de neler olup bittiğini Hollywood filmlerinden öğreniyoruz. Bizim için, kendi bölgemizi sizin filmlerinizde görmek çok önemli” dedi.
     
    Gazete, bölgenin film yapımcılarının Hollywood ile işbirliği yapmak istemesine rağmen, bölgede güvenlik nedeniyle büyük sigorta şirketlerinin, Hollywood film şirketlerini sigortalamakta isteksiz davranmasının muhtemel görüldüğünü kaydetti.

    Erbil’e gitmeyi kabul edenler arasında bulunan Kristin Jones, mayıs ayında Cannes Film Festivali’ne katıldığı sırada, sabaha karşı 02.00’de aldığı bir e-mailde, “Kürdistan’a gitmeye ne dersiniz?” cümlesini görünce kendi kendine güldüğünü ve “bu bir şaka mı?” diye düşündüğünü gazeteye anlattı.

    Jones, Hollywood’un geleceğinin, film endüstrisinin ABD dışında büyümesinde yattığına inandığını kaydetti. Braunstein, Irak’a uçmaktan korkmasına rağmen, karısı ve iş ortağı Laura ile 22 yaşındaki oğlu Clark’ı da Erbil’e getirdi.

    Los Angeles Times’taki haberde, Hollywood yöneticilerinin, sıcak su olmaması ve internet bağlantısının yer yer kopuk olması, önceden kendilerine bildirilmeyen bir program dahilinde gezdirilmek gibi sıkıntılar yaşadığı, kara gözlüklü ve takım elbise giyen, eli Kalaşnikoflu korumaların bulunduğu araçlarla gezdirildiği belirtildi.

    Ancak haberde film dünyasının ağır toplarının, bölgenin otantikliğinden etkilendiği kaydedildi. Habere göre Branstein, Erbil’de, bölgenin Kültür Bakanı Medhi Mendelavi’yle görüşmesinde, “ABD Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde Amerikalılar’a, Irak’a ziyaret etme uyarısı bulunduğu sürece hiçbir sigorta şirketi, ülkenizde film yapmak isteyecek büyük film stüdyolarına yardım etmeyecektir” dedi.

    Bu çerçevede Iraklı Kürtler’in, Washington’da bir lobi firmasıyla anlaşarak, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Irak’a seyahat uyarısından Kuzey Irak’ın çıkarılmasını sağlamaya çalıştığı da haberde yer aldı. Gazetede ayrıca, Amerikan değil yabancı sigorta şirketlerinin desteğini sağlamak üzere görüşmelerin de yapılmakta olduğu kaydedildi. 

  • Şırnak’ta hain tuzak: 3 şehit

    Şırnak’ta hain tuzak: 3 şehit

     
     
     
     

    Şırnak’ta hain tuzak: 3 şehit
    Terör örgütü PKK’nın yola döşediği mayının patlaması sonucu 3 askerimiz şehit oldu 

    DHA

     


      

    ŞIRNAK’ın Güçlükonak İlçesi yakınlarında PKK’lı teröristlerin yola döşedikleri mayını uzaktan kumandayla patlatması sonucu jandarma erler İskender Ercan, Mehmet Gidiş ve Mehmet Koç şehit oldu. Teröristleri etkisiz hale getirmek için bölgede hava destekli operasyon başlatıldı.

    Güçlükonak İlçesi’nin Havan Mevkii Koçyurdu kesimindeki karayolunda bu sabah mayın arama- tarama faaliyeti yürüten güvenlik güçlerine, PKK’lı teröristler mayınlı tuzak kurdu. PKK’lı teröristler askerlerin arama tarama faaliyeti sırasında karayoluna daha önceden döşedikleri mayını uzaktan kumanda ile patlattı. Patlamada Jandarma erler İskender Ercan, Mehmet Gidiş ile Mehmet Koç şehit oldu.

    Şehit askerlerin cenazeleri, Şırnak 23’üncü Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı’nda düzenlenen törenin ardından toprağa verilmek üzere memleketlerine gönderildi.

    Şehit olan İskender Ercan’in Kocaeli, Mehmet Gidiş’in Batman ve Mehmet Koç’un ise Gaziantepli oldukları öğrenildi.

     

     

     

  • PKK’da Alman dağcılar hesaplaşması

    PKK’da Alman dağcılar hesaplaşması

    Saygı ÖZTÜRK / ANKARA

    AĞRI Dağı tırmanışında PKK’lılar tarafından kaçırılan 3 dağcının Türk güvenlik güçlerine teslim edilmesi, PKK içinde hesaplaşma başlattı. PKK’nın Irak’ın Kuzeyi’nde bulunan sorumlularıyla, Ağrı Dağı’ndaki teröristlerin bağlı olduğu sözde “Serhat Eyelati” arasındaki telsiz konuşmasında “Bu başarısızlığın hesabı sorulacaktır” denildi.

    Ağrı Valisi Mehmet Çetin, “hurriyet.com.tr”ye  yaptığı açıklamada, teröristlerin kaçırdıkları Almanlarla birlikte yabancı ülke topraklarına geçişlerini önlemek için “çokt özel operasyonlar yapıldığını” belirtti. Vali Çetin, “En büyük amaçları, Almanları Kuzey Irak’a geçirmek, orada pazarlık konusu yapmaktı. Bunu başaramadılar.” dedi.

    2 gün hiç telsiz konuşması yapmadılar

    Vali, Mehmet Çetin, Almanları kaçıran teröristlerin, yerlerinin belli olmaması için iki gün hiç telsiz konuşmaları yapmadığını belirtti. Vali, Alman yetkililerin de PKK’ya karşı “tavizsiz bir politika izlediklerini”, Alman makamlarıyla da sıkı bir işbirliği yapıldığını kaydetti.

    PKK’nın “Serhat Eyaleti” adını verdiği Ağrı’yı da içine alan bölgede, kısa süre önce PKK’nın en önde gelen iki elemanının öldürüldüğünü, öldürülen teröristin yerine sözde “Eyalet Sorumlusu” görevlendirdiğini kaydeden Vali Çetin, “Bu kişi, sorumlu olarak atandığı için seviniyordu. Kenhdisini göstermek için böyle bir eylem yaptı. Şimdi, başarısıçzlığı nedeniyle kendisinden hesap soruluyor” dedi.

    Alman dağcıları, Kuzey Irak’a geçirmek için girişimleri boşa çıkarılan PKK’lılar, dağcıları pazarlık sonucu Alman makamlarına verme girişimleri de sonuçsuz kaldı. Çıkış noktaları kapanan teröristlerin, dağcıları serbest bırakacağına ilişkin bilgilerden de jandarma ve Emniyet yetkilileri haberdar oldu. Almanların bırakılacağı muhtemel yere önceden jandarmalar gönderildi.

    “Bunun hesabı sizden sorulacaktır”

    PKK’nın “Roj” adı verilen ana telsizi ile sözde “Serhat Eyaleti” arasında yapılan konuşmada, Alman dağcıların bırakılış biçiminin hesaplaşması da yapıldı. Güvenlik birimleri tarafından dinlenen ve bir bölümü Ankara’ya bildirilen telsiz konuşmasında şunlar yer aldı:

    – Roj: Almanları niçin bıraktınız?

    – Serhat: Mecbur kaldık. Çok sıkıştık. Çıkış yollarımız tutulmuştu.

    – Roj: Kuzey Irak’a getiremez miydiniz? Oradan ses verirdik.

    – Serhat: Mümkünatı yoktu.

    – Roj: Madem, çıkış yapamadınız, Almanları Almanlara teslim etseydiniz. Bunun pazarlığını yapsaydınız?

    – Serhat: Bu da imkansızdı. Biz, bir köylüyle bunları tepeye doğru gönderdik. Orada, askerler bulunuyormuş. Haberi nereden aldılar onu da bilmiyoruz. Biz, T.C askerlerine teslim etmedik.

    – Roj: Buradan kazançlı çıkalım derken beceriksizliğiniz, korkaklığınhız yüzünden zararlı çıktık.

    – Serhat: Ama yapacak bir şeyimiz yoktu. Çıkışımız yoktu.

    – Roj: Bunun hesabı sorulacaktır.

    PKK’nın Ağrı Dağı’nda gerçekleştirdiği eylemin başında “Hamza” kod adlı teröristin olduğu, bu kişilerin kaçırdıkları Almanların üzerinde ki para ve kıymetli eşyaları da aldıkları öne sürüldü.

  • ALMANYA’DA GÖZALTINA ALINAN PKK’LI

    ALMANYA’DA GÖZALTINA ALINAN PKK’LI

    GÖZALTINA ALINAN KİŞİNİN, ÖRGÜTÜN GEÇEN AYA KADAR ”ALMANYA SORUMLUSU” OLDUĞU AÇIKLANDI

    BERLİN (A.A) – 22.07.2008 – Almanya’da gözaltına alınan, terör örgütü PKK yöneticisi kişinin, ”örgütün geçen aya kadar Almanya sorumlusu olduğu” açıklandı.

    Başsavcılık tarafından yapılan açıklamada A. Hüseyin adlı kişinin ”Hüseyin Çolak” adını kullandığı, 2007 Mart ayından, 2007 Haziran ayına kadar örgütün, Almanya’nın güney bölümünün sorumlusu olduğu belirtildi.

    Savcılık açıklamasına göre bu kişinin sorumluluğu, 2007 Haziran ayından itibaren ise tüm Almanya’yı kapsayacak şekilde genişletildi ve geçen aya kadar da bu pozisyonda oldu.

    (AP-REM-TEM)

  • Terör örgütünün televizyonu köşeye sıkışıyor

    Terör örgütünün televizyonu köşeye sıkışıyor

    22.07.2008 10:43
       
    Almanya’nın yasaklama kararı almasından sonra faaliyetlerini yürütmekte güçlük çeken Roj TV’ye 4 milyon avroluk vergi cezası nedeniyle Belçika tarafından haciz işlemleri başlatılacağı bildirildi.


    Ankara – Belçika Maliye Bakanlığı tarafından terör örgütü televizyonu Roj TV’ye kesilen 4 milyon avro vergi cezasının ödenmemesi nedeniyle, söz konusu televizyonun mallarına haciz konulması yönünde harekete geçildiği kaydedildi.

     

    Roj TV yöneticilerinin, Belçika Maliye Bakanlığının cezaları üzerine şirketin mal ve araçlarını örgüt yandaşlarının isimlerine aktararak hacizleri önleme girişiminde bulunduğu belirtildi. Roj TV’nin mallarının hacizden kurtarmak için araçlarını başka ülkelere kaçırma ihtimaline karşı da tedbir alındığı ifade edildi.

    Almanya’nın, “yasaklı terör örgütü PKK’nın propagandasını yaptığı ve halklar arası uyumu bozduğu” gerekçesiyle, 19 Haziran 2008 tarihinden itibaren Roj TV’yi yasaklamasının ardından, kanala program hazırlayan “Viko Prodüksiyon” adlı şirket hakkında da mali soruşturma başlatması terör örgütünün yayın organınında çalışanlarda paniğe neden oldu. Yayın organının program yapımcısı ve sunucusu Baki Gül ve ekibi Roj TV’den ayrıldı. Tutuklanma korkusuyla ayrılmak isteyen bazı çalışanların, örgüt tarafından “ayrılmamaları” yönünde tehdit edildikleri kaydedildi.

    Güvenlik güçlerinin Cudi Dağı’nda gerçekleştirdiği operasyonlara ilişkin terör örgütü tarafından yayınlanan bir açıklamayı, aynı akşam haber bültenlerinde ekranlarına taşıyan Roj TV, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin operasyonu ile ilgili bir haberde, köy korucularının isimlerini açıkça vererek onları bölgedeki teröristler için “hedef” göstermesi yoğun tepkilere neden oldu.

    Avrupa Sınır Ötesi TV Sözleşmesi’ni ihlal eden bu yayınların, AB’nin terör örgütleri listesindeki PKK ile Roj TV ilişkisini açıkça ortaya koyduğunu vurgulayan terör uzmanları, bugüne kadar “ifade özgürlüğü” kapsamında Roj TV’yi kapatmamakta direnen Danimarkalı yetkililerin, “Avrupa Sınır Ötesi TV Sözleşmesi” esasları, Almanya’nın yasaklama kararındaki argümanlar ve terörizmle mücadele kapsamındaki uluslararası anlaşmalar çerçevesinde, terör örgütünün yayın organının kapatılması yönündeki talepleri daha gerçekçi ele alarak, Roj TV’nin yayınlarını sona erdirilebileceğine dikkat çekiyorlar.

    Kaynak : Anadolu Ajansı

  • TERÖR ÖRGÜTÜNDEN KAÇAN 6 TERÖRİST SERBEST BIRAKILDI

    TERÖR ÖRGÜTÜNDEN KAÇAN 6 TERÖRİST SERBEST BIRAKILDI

    -GÜVENLİK GÜÇLERİNE TESLİM OLAN İKİSİ KARDEŞ 6 TERÖRİST ”ETKİN PİŞMANLIK” HÜKÜMLERİNDEN YARARLANARAK SERBEST KALDI

    -TERÖRİST İ.B: ”TSK’NIN HAVA OPERASYONUNDA ÇOK SAYIDA ÖRGÜT ÜYESİ ÖLDÜ, ANCAK BU ÖLÜMLER GİZLENDİ”

    DİYARBAKIR (A.A) – 22.07.2008 – Terör örgütü PKK’dan kaçarak güvenlik güçlerine teslim olan ikisi kardeş 6 terörist, ”Etkin pişmanlık” hükümlerinden yararlanarak serbest kaldı.

    Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 6 ayrı duruşmada, tutuklu sanıklar, mahkeme heyetine, örgüte katılış ve kaçış nedenlerini anlatarak, ”etkin pişmanlık” hükümlerinden yararlanmak istediklerini söyledi.

    -İKİ KARDEŞ ÖRGÜTTEN KAÇTI-

    Irak’ın kuzeyindeki terör örgütüne ait kamplardan kaçarak güvenlik güçlerine teslim olan 2 kardeş, kampta askeri ve siyasi eğitim aldıklarını ancak hiçbir eyleme katılmadıklarını belirttiler.

    Örgüt üyesi R.B, mahkeme heyetine, ağabeyi İ.B’den etkilenerek terör örgütüne katıldığını anlattı.

    Sanık İ.B ise 2005 yılında örgüt yanlılarının propagandası sonucu İran üzerinden Irak’ın kuzeyine geçerek terör örgütüne katıldığını söyledi.

    -”ÖLÜMLER GİZLENDİ”-

    Sanık İ.B, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Irak’ın kuzeyine gerçekleştirdiği hava harekatında örgütün büyük kayıplar verdiğini belirtti.

    İ.B, ifadesinde, ”Örgütteyken birçok hava saldırısına maruz kaldık. Çok sayıda kişi hava saldırısında öldü. Ancak örgüt bunları gizleyerek propaganda yaptı. Ben zaten hava operasyonlarının artması üzerine yaptığım yanlışlığın farkına vardım. Bu mücadelenin bu şekilde yürümeyeceğini anladım” dedi.
     

    -BABA DAYAĞI NEDENİYLE ÖRGÜTE KATILDI-
     

    Diğer sanık E.B de Van’da lise son sınıfta okurken, sınıfta kaldığı için babasından dayak yediğini ve bu yüzden örgüte katılmaya karar verdiğini belirterek ”etkin pişmanlık” hükümlerinden yararlanmak istediğini söyledi.

    DTP İstanbul Esenler ilçe parti binasında tanıştığı kişilerin propagandası sonucu örgüte katılmaya karar verdiğini anlatan ”Karasu Amed” kod adlı örgüt üyesi O.U ise ”Partiden gelenler örgüte katılmam için bana 100 YTL ile bir cep telefonu verdiler. Ben de Van’dan örgüte katıldım” dedi.

    Diğer örgüt üyeleri O.C ve R.K de örgütte bulundukları süre içerisinde hiçbir eyleme katılmadıklarını belirtiler.

    Mahkeme heyeti, haklarında ”terör örgütü üyesi olmak” suçundan 10’ar yıla kadar hapis cezası istenen sanıkların herhangi bir suçun işlenmesine iştirak etmeksizin gönüllü olarak örgütten kaçarak güvenlik güçlerine teslim oldukları gerekçesiyle ”etkin pişmanlık” hükümlerinden yararlandırılarak serbest bırakılmalarına karar verdi.

    (YAK-MRL-MD)
    22.07.2008 15:19:51

  • PKK’ya fidye mi ödediniz

    PKK’ya fidye mi ödediniz

    Celal ÖZCAN / MÜNİH

    PKK’nın kaçırdığı Alman dağcıların serbest bırakılması Almanya’da büyük sevinç yarattı. Türkiye’ye teşekkür eden Almanya Başbakanı Merkel’e gazeteciler fidye verilip verilmediği sordu. Merkel, “Elimizden gelen her şeyi yaptığımızı biliyorsunuz. Bunu başardık, bu konuda daha fazla söyleyecek birşey yok” yanıtını verdi.

    AĞRI Dağı’nda kaçırılan 3 Alman dağcının 12 gün aradan sonra serbest bırakılması Almanya’da bayram havası yarattı. Alman yetkililer, Türk güvenlik güçlerinin bu konuda gösterdiği duyarlı çalışmayı övdü. Almanya Başbakanı Angela Merkel, Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier, rehinelerin serbest bırakılmasında gösterdikleri çalışmadan dolayı Türk güvenlik güçlerine teşekkür etti.

    Alman basını ise rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamak için PKK ile pazarlık yapılıp yapılmadığı sorusunu gündeme getirdi. Başbakan Merkel, 3 dağcının serbest bırakılması konusunda fidye ödenip ödenmediği yönündeki sorulara kaçamak cevap verdi. Merkel, “Rehinelerin serbest bırakılması için elimizden gelen herşeyi yaptığımızı biliyorsunuz. Bunu başardık, bu konuda daha fazla söyleyecek birşey yok” dedi.

    Cani bir eylem

    Kaçırılan dağcıların yaşadığı Bavyera Eyaleti Başbakanı Günther Beckstein, rehinelerin serbest bırakılmasından dolayı duyduğu mutluluğu dile getirirken, bunun bir terör eylemi olduğunun da gözardı edilmemesi gerektiğini vurguladı. Beckstein, “Kaçırılma olayı bir terör eylemidir. Adam kaçırma veya şiddet, siyasi amaçlar için hedef olamaz. 3 dağcının serbest bırakılmasına rağmen, bu eylem bir terör örgütünün cani hareketidir” diye konuştu. Beckstein, dağcıların erken serbest bırakılmasında Türk güvenlik güçlerinin gösterdiği yapıcı çalışmayı övdü. Bavyera İçişleri Bakanı Joachim Herrmann da, olayın bir terör eylemi olduğunu vurguladı.

    Kiliselerde dua

    3 dağcının serbest bırakıldığı haberi en çok Bavyera Eyaleti’ndeki memleketlerinde büyük sevinç yarattı. Kiliselerde dua edildi. Kaçırılan dağcılardan Helmut Hainzlmeier’in kızkardeşi Elfriede Hanzlmeier, duygularını “Tahmin edemeyeceğiniz kadar mutluyum” sözleriyle dile getirdi. Kasaba sakinleri “Hemşerilerimizi dört gözle bekliyoruz. Onları törenle karşılayacağız. Birlikte oturup bira içeceğiz ve anılarını dinleyeceğiz” diye konuştu.

  • Ağrı’ya giden Avrupalı Türk kökenli milletvekilleri üç Alman rehinenin serbest bırakılmasına sevindiler

    Ağrı’ya giden Avrupalı Türk kökenli milletvekilleri üç Alman rehinenin serbest bırakılmasına sevindiler

    Berlin, 21.07.2008
    Basın Açıklaması

    Ağrı’ya giden Avrupalı Türk kökenli milletvekilleri üç Alman rehinenin serbest bırakılmasına sevindiler

    Ağrı Valisi Sayın Mehmet Çetin’in daveti üzerine Almanya ve Danimarkalı Türk kökenli milletvekillerinden oluşan bir delegasyon 18-20Temmuz günleri Ağrı’yı ziyaret etti. Federal Almanya Parlamentosu milletvekili Prof. Dr. Hakkı Keskin, Hamburg Eyalet Parlamentosu Başkan Yardımcısı Nebahat Güçlü, Danimarka eski milletvekili Hüseyin Araç ve Delmenhorst Belediye milletvekili Murat Kalmış’tan oluşan delegasyon, Ağrı’nın toplumsal ve ekonomik durumu hakkında bilgi aldılar.

     

    Ancak yaklaşık iki haftadır rehin tutulan üç Alman dağcının bir an önce serbest bırakılması delegasyonun en büyük ilgi odağını oluşturdu.

    Avrupalı milletvekilleri kaçırılma olayı hakkında ayrıntılı bilgi edindiler ve basın görüşmelerinde rehinelerin zarar görmeden en kısa zamanda şartsız serbest bırakılmalarını istediler.

    Rehinelerin dün serbest bırakılmalarını büyük bir sevinçle öğrendiler ve bunu sağlayan – Alman ve Türk tarafındaki – tüm ilgililere tesekkür ediyorlar.

    Dilekleri, üç dağcının bir an önce ailelerine kavuşmalarıdır.

    Prof.Dr. Hakkı Keskin

    ve:       Nebahat Güçlü
                Hüseyin Araç
                Murat Kalmış

  • Yaralı halde saatlerce PKK’lılarla çatışan Jandarma Komando astsubay Onur Bakbak

    20 Temmuz 2008

    Kahraman astsubayın savaşı

    Şehit astsubay köylülerin güvenliği için yaralı halde saatlerce çatışmış…

     

    ŞIRNAK’ın Silopi İlçesi kırsal kesiminde PKK’lı teröristlerle bir hafta önce çıkan çatışmada şehit olan 27 yaşındaki Jandarma Komando Astsubay Onur Bakbak’ın emrindeki askerler ile ateş altında kalan aralarında çocukların da bulunduğu köylülerin can güvenliğini sağlamak için yaralı olarak saatlerce teröristlerle çatıştığı ortaya çıktı.

    Bu vatan sana minnettar

    Çatışma sırasında bölgede bulunan köylüler kendilerine korumak için askerlerin yanına gittiklerini anlatarak, “Astsubay Bakbak, bacağından yaralanmış ve çatışmaya devam ediyordu. Askerlere, ‘Kendi güvenliğinizi ve köylülerin güvenliğini sağlayın’ emir verdi. Bizi güvenli bölgeye alıp çatışmaya devam etti. Daha sonra şehit olduğunu öğrendik” dedi.

    Silopi’de Cudi Dağ eteklerinde bulunan ve daha önce boşaltılan Esenli ile Derebaşı köyleri arasında devriye görevi yürüten güvenlik güçleri, 13 Temmuz 2008 akşam saatlerinde Jandarma Komando Astsubay Onur Bakbak, komutasındaki timiyle devriye görevi yürütürken bir grup PKK’lı terörist ile karşılaşıldı. Askerlerin, ‘teslim ol’ uyarısına PKK’lıların ateşle karşılık vermesi üzerini, açılan ilk ateşte Astsubay Bakbak ayağından yaralandı. Güvenlik güçlerinin karşılık vermesiyle şiddetli çatışmalar yaşanırken, daha önce boşaltılan Esenli ile Derebaşı köylerine tarlalarını sulamak ve hayvanlarını otlatmak için bulunan köylülerde ateş altında kalıp, kendilerini korumak için askerlerin bulunduğu bölgeye gittiler.

    Köylüler, daha sonra yaşadıklarını şöyle anlattı: “Yanımızda çocuklarımızla birlikte köyde hayvan otlatıp , bahçelerimizi sularken, gelen askerler bizimle bir süre sohbet ettikten sonra yanımızdan ayrılıp gittiler. Yaklaşık 15-20 dakika sonra askerlerin gittiği yönden silah sesleri gelmeye başladı.

    Kurşunlar üzerimizden geçerken bizde kendimizi korumak için çocuklarımızı da alarak askerlerin bulunduğu yere gittik. Köyde siper alan askerler PKK’lılarla çatışıyordu. O sırada Astsubay Onur Bakbak’ın ayağından yaralı olduğunu gördük. Yaralı halde çatışmaya devam ediyordu. Bizi görünce emrindeki askerlere, ‘Kendinizi güvenliğiniz ile köylülerin güvenliğini sağlayın’ diye emir verdi. Bize de kendinize dikkat edin, çocuklarınızı koruyun” dedi. Biz daha sonra güvenli bir bölgeye geçtik. Astsubay yaralı halde çatışmaya devam ediyordu. Daha sonra onun şehit olduğunu öğrendik. O hem bizi hem de emrindeki askerleri korumak için yaralı halde çatıştı. Şehit olduğunu öğrendiğimizde çok üzüldük

    Yaralı halde saatlerce PKK’lılarla çatışan Jandarma Komando astsubay Onur Bakbak, sıcak temasın ilerleyen saatlerinde emrindeki askerlerden Jandarma Komando Er Murat Uzun ile şehit oldu. Şehit Bakbak, memleketi Çorum’da, er Murat Uzun ise Samsun’un Ondokuzmayıs İlçesi’nde toprağa verilmişti.

    Hürriyet

  • KERKUK  KATLIAMI    ” 14 -16  TEMMUZ  1959 ”

    KERKUK KATLIAMI ” 14 -16 TEMMUZ 1959 ”

    1959…

    http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_haberdetay.php?hityaz=4492 

    

    KERKUK  KATLIAMI    14 –16  TEMMUZ  1959 ”
     
    Bin yıldan beri Irak’ta varlık gösteren Türkmenler, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’den koparılmışlar ve İngiliz mandası olarak ihdas edilen Irak Devleti’nin vatandaşları olmuşlardır.

    Irak’ın kuzeybatısından güneydoğusuna, Bağdat yakınlarına kadar uzanan geniş bir coğrafi sahada yaşayan Türkmenlerin en önemli yerleşim merkezleri, Musul’un batısındaki Telafer ilçesi ve çevresindeki Türkmen köyleri, Musul ve çevresindeki Türkmen köyleri, Erbil, Altunköprü, Türkmenlerin en büyük kültür merkezi ve kalbi olan Kerkük, Tazehurmatı, Tavuk, Tuzhurmatı, Bayat köyleri, Kifri, Hanekîn, Karatepe ve Mendeli’dir.

    Nüfus oranları ile Irak’ın üçüncü unsuru olan Türkmen toplumu, özellikle dikta yönetiminin acımasız uygulamaları karşısında yıllarca dayanmaya çalışmışlardır.

    Türkmenlerin evleri, tarım arazileri ellerinden alınmış, ticarî faaliyetleri kısıtlanmıştır. Yüzlerce Türkmen memuru görevden atılmış, yüzlercesi sürgün edilerek Türkmen bölgelerinin dışına gönderilmiştir….

    Her türlü mahrumiyet içinde varlıklarını günümüze kadar sürdüren Türkmenler, çeşitli yönetimler tarafından zaman zaman soykırımlarına maruz kalmışlardır. 1924, 1939, 1946, 1959, 1980 ve 1991 yıllarında Türkmenler unutulması mümkün olmayan acılı günler yaşamışlardır. Bunların arasında 14 Temmuz 1959 tarihinde Kerkük’te meydana gelen soykırım, Türkmenlerin yaşadığı en büyük facialardan biridir.

    Tarihe ‘Kerkük Katliamı’ olarak geçen bu soykırımda, insanlık dışı vahşetler yaşanmıştır. Irak’ta cumhuriyetin ilanının birinci yıldönümünde kutlama şenliklerine katılmak gayesiyle çoluk-çocuk, genç-ihtiyar, kadın-erkek bütün Türkmen halkı, millî giysileri ile sokağa çıkmışlardı.

    Ancak törenin başlaması ile birlikte, gözü dönmüş câniler, silahsız olan Türkmenlere saldırıya geçmişlerdi. Silahların patlaması ile birlikte, sinsice hazırlanmış korkunç bir soykırım planını sahneye koymuşlardı.

    14 Temmuz 1959 günü geldiğinde, şehir yüze yakın zafer takı ile süslenmişti. O gün yapılacak şenlik ve törenler için şehir, adeta büyük bir bayram hazırlığı yaşamıştı.

    Günlerce süren bu hazırlıklar tamamlanmış, çoluk-çocuk, küçük-büyük, kadın-erkek bütün şehir halkı milli kıyafetler içinde, o gün kutlama töreninin başlamasını bekliyordu. Kavurucu sıcakların biraz azalması üzerine, akşam saat 18.00’den itibaren halk cadde ve sokakları doldurmağa başladı. Giyilen rengarenk milli kıyafetlerle halk, bayram sevinci içerisinde türküler söylüyor, milli oyunlar oynuyorlardı. Saat 19.00’da ise, resmigeçit başladı.

    Resmigeçidin ön sıralarında yer alan kişiler arasında Belediye Başkanı Maruf Berzenci ve komünist olan resmi yöneticiler ile İleri Gençlik, Barış Severler, Devrimci Öğretmenler ve Halk Mukavemet Teşkilatı gibi komünist kuruluşlar ve yüzlerce militan vardı.

    Bu arada, belirli bir plana göre hazırlanmış olan militanlar, gericilik, turancılık ve faşistlikle suçladıkları Türkler aleyhine çeşitli sloganlar atıyorlardı. Saat 19. civarında ilk silah sesleri duyuldu ve Türkler yer yer saldırıya uğradı. İlk olarak Türklerin oturduğu 14 Temmuz Kahvesi’nin sahibi Osman Hıdır, atılan kurşunlarla şehit edildi; ayaklarına ipler takılarak, bir motorlu araca bağlandı ve sürüklenmeğe başlandı.

    Soykırım planına göre, önceleri sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Her zaman yasalara saygılı olan Türkmenler de bu çağrıya uyarak evlerine çekilmişlerdir. Ardından Türkmen ileri gelenleri, birer ikişer evlerinden alınarak, o zaman II. Ordu Tümeni’nin karargâhı olan Kerkük kışlasına götürülmüşlerdi. Burada kurulan sözde halk mahkemelerinde, alay ve hakaretlere maruz kalan Türkmenlerin değerli şahsiyetleri, 5-10 dakikalık süre zarfında yargılanmışlar ve kurşuna dizilmişlerdir.

    ATA HAYRULLAH

    Kanlı katiller, tescilli Türk düşmanları nerede bir Türkmen evi bulsalar onu sağlam bırakmadılar… Hayatını Irak ordusunda bu beldenin toprağına taşına veren ve savunan yiğit kahraman Türkmen Lideri ATA HAYRULLAH 14 Temmuz katliamın ilk gecesinde evde çocuklarıyla konuşmuş ve onlara Türk tarihinden söz açarak, o vakitte tüm aile fertlerinin TÜRK milli kıyafetlerini giymelerini istemişti…

    Kendisi de onlarla beraberken Komünist uşakları kapısını çalmış ve “seni kumandan kışlada istiyor” diyerek onu Türklerin toplandığı ölüm ve kan meydanına götürdüler. Kıyıcı canavarlar ona en iğrenç işkence ve acıyı gösterdiler. Onu kışlanın önünde bulunan bir ağaca bağladıktan sonra diri diri etlerini keserek “TURANÇILARIN TÜRKÇÜLERİN LİDERİ ATA HAYRULLAH’IN ETİNİN KİLOSU 10 FULUS (kuruş) ALAN VARMI?..” Etlerini etrafta olan hayvanların önüne atmaya başladılar.

    Katiller bu defa aynı zulümü kardeşi yarbay doktor İHSAN HAYRULLAH‘a da yaptılar. bu biçimde şehit oldu kardeşini önünde işkence yaparak yüreği insan sevgisine dolu kendisinine zulüm işkence eden bu cellatlerı defalarca badava olarak tedavi edip ilaçlar vermiş kendi evinde konuk etmiş, yemek ve su ikram etmişti.

    Bu da yetmemiş, Türkmen şehitlerinin cesetleri, ip veya sicim aracılığı ile motorlu araçlara bağlanmış, cadde ve sokaklarda dolaştırılarak sürüklenmişlerdir. Üç gün üç gece süren bu can pazarında kimi Türkmen şehidinin mübarek bedeni üç gün süreyle kızgın güneşin altında elektrik direklerinde asılı durmuştur. Kiminin gözleri oyulmuş; kimileri diri diri toprağa gömülmüştür.

    Silahsız ve sadece cumhuriyetin ilanının birinci yıldönümünü kutlamağa çıkmış bulunan Türkler, otomatik silahların taraması ile dağılmaya başladı. Kadınlar, çocuklar panik içinde koşuşmağa ve şaşkınlık içinde sığınacak yer aramağa koyuldu. Böylece 3 gün 3 gece süren ve tarihe Kerkük Katliamı olarak geçen soykırımı başlamış oldu.

    Halkın panik içinde köşe bucak saklanmağa çalışması üzerine, 2’nci Tümen Komutanlığı’nın emriyle sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ancak çok geçmeden, bu yasağın sadece Türkler için ilan edilmiş olduğu anlaşıldı. Daha sonra Türk toplumunun ileri gelenleri, 2’nci Tümen Komutanlığı’nca istendikleri gerekçesiyle, evlerinden alınarak,Kerkük kışlasına götürüldü.

    Burada kurulan sözde halk mahkemelerinde, beş-on dakika içinde yargılanarak, kurşuna dizildiler. Ordu, polis ve sivil teşkilatlar ile komünist partinin üyeleri elele vererek, evlere baskınlar yaptılar ve yüzlerce Türk’ü tutukladılar. Bir kısmını barakalara doldurarak, süngü ve dipçiklerle katlettiler. Evlerinden alınan bazı Türk liderleri, ailelerinin gözleri önünde makinalı tüfeklerle şehit edildiler.

    Daha sonra ayaklarına ipler takılarak, motorlu araçlarla cesetleri sokak sokak sürüklediler. Irak Türklerinin değerli evlatları olan Ata Hayrullah ve kardeşi Doktor Yarbay İhsan Hayrullah’a bu şekilde kıydılar. Bazı Türk evladı da tutuklandıktan sonra, ayağına ayrı ipler takılarak, ters yönde hareket eden iki ayrı cipe bağlandı ve böylece iki parçaya ayrıldı. Bazılarının cesetleri sokak sokak sürüklendikten sonra, üzerlerinden kamyon ve traktörler geçirildi.

    Daha sonra adları tesbit edilen diğer Türk aydınları da, sırayla evlerinden alındı ve aynı akibete maruz kaldı. Gözü dönmüş caniler, insanlık dışı vahşetler işlediler. Kimilerini diri diri toprağa gömdüler. Kimilerini elektrik direklerine astılar ve kızgın güneş altında bıraktılar. Kimilerinin gözlerini oydular. Ölenlerin yanısıra, binlerce Türk, çeşitli biçimde yaralanmıştı.

    Bu vahşetleri gören bazı kişiler, aklını kaybederek çıldırdı. Korku ve dehşet yüzünden bazı hamile kadın da çocuğunu düşürdü. Hastaneler yaralılarla doldu; tutukevleri ve hapishanelerde de yer olmadığı için, birçok okul, cezaevi haline getirildi.

    Bu vahşetler devam ederken, Türklere ait mağaza, dükkân, ticaret merkezleri ve evler, çapulcular tarafından yağma edildi. Can güvenliğinin yanısıra, Türklerin mal güvenliği de kalmamıştı. Komünist ve Kürt yağmacılar tarafından talan edilen ve toplanan Türklere ait eşya ve malların, kamyonlarla kuzey bölgelerine taşındığı görüldü.

    Bu soykırımda şehit edilenler arasında Irak ordusunda yıllarca değerli hizmetler ifâ eden ve aynı zamanda Türkmen toplumunun değerli bir lideri olan emekli Albay Ata Hayrullah ile kardeşi Tabip Yarbay İhsan Hayrullah, değerli Türkmen şahsiyetleri Kasım Neftçi, Selahattin ve Mehmet Avcı kardeşler, Cahit Fahrettin, Abdullah Bayatlı, Kemal Abdulsamet, Seyit Gani Nakip, Abdulhalik İsmail, Şakir Zeynel, Hasip Ali, Cuma Kamber, Kâzım Bektaş ve daha niceleri şehit düşmüşlerdir. Yine bu soykırımda Muhtar Fuat’ın iki oğlu ve bir kızı da, feci biçimde can vermişlerdir.

    Nihat 30, Cihat 25 ve kız kardeşleri Emel Muhtar Fuat ise henüz 12 yaşlarında masum bir çocuk olmasına rağmen, bu vahşi soykırımda feci biçimde can vermişlerdir. Bir aile için büyük bir yıkım ve acı dolu hatıra bırakan bu vahşet sahneleri, Kerkük’ün tarihinde kolay kolay silinemeyecek izler bırakmıştır.

    Bu soykırımda yüzlerce Türkmen de çeşitli biçimde yaralanmıştır. Kerkük’e sokulan kamyonlar dolusu militan ve yağmacı, kentin alışveriş merkezlerini, çarşı ve pazarlarını yağmalamışlardır. Böylece üç gün süren sokağa çıkma yasağı boyunca, Türkmenlere ait yüzlerce işyeri ve mağaza talan edilmiş, kamyonlara doldurulan beyaz eşyalar, mobilyalar Irak’ın kuzey kentlerine götürülmüştür.

    İnsanlık tarihinde benzeri görülmemiş bu kanlı olayların duyulması, bütün Irak’ta büyük yankı uyandırdı ve şok etkisi yarattı. Irak’ın dışında duyulan bu soykırımı haberi, dış basında ve radyolarda geniş biçimde yer aldı. Şam, Kahire, Beyrut ve Londra’da da duyulan Kerkük Katliamı’nın haberlerine Türk basını da geniş yer verdi. Kerkük Katliamı’nın iç ve dış kamuoyunda tepki ve nefret uyandırması üzerine,

    General Kasım 20 Temmuz’da Bağdat’taki Mar Yusuf Kilisesinde söylediği nutukta, soykırımı hareketini telin etmek ve sorumluları kınayarak, suçluların ağır biçimde cezalandırılacaklarını bildirmek zorunda kaldı. Kasım, katliamın maksatlı olarak tasarlanmış olduğunu ve sorumluların mahkemeye verileceğini ilan etti.

    TÜRKİYE’NİN TEPKİSİ

    Kerkük’te katliam yapıldığına ilişkin haberler, 19 Temmuz tarihinden itibaren Türkiye’ye gelmeye başladı. İsviçre’den o akşam Ankara’ya dönen Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, havaalanından doğru makamına giderek, katliam ile ilgili gelen haberler üzerine, geç saatlere kadar değerlendirmeler yaptı. İki gün sonra Zorlu, Irak’ın Ankara Büyükelçisini kabul ederek, kendisinden güvence istedi.

    Olaylar hakkında bilgi vermek üzere Ankara’ya gelen Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Fuat Bayramoğlu, Dışişleri Bakanı Zorlu ile görüşmeler yaptı. Gerekli talimatı aldıktan sonra, tekrar Bağdat’a dönen büyükelçi, Türk Hükûmetinin istekleri ile birlikte, Başbakan Adnan Menderes’in de bir mesajını Kasım’a bildirdi.

    25 Temmuz 1959 tarihinde Türk Dışişleri Bakanlığı, kamuoyuna bir açıklamada bulundu. Kerkük’te bazı üzücü olayların meydana gelmesi üzerine otuza yakın Irak vatandaşı Türk’ün öldüğüne işaret edilen bildiride, Türk Hükûmetinin, Bağdat Büyükelçiliği kanalı ile Irak Dışişleri Bakanlığı nezdinde girişimde bulunduğu, bu arada Türk Dışişleri Bakanı tarafından kabul edilen Irak’ın Ankara Büyükelçisinin de aynı biçimde ifadelerde bulunduğu ve güvence verdiği, Birleşmiş Milletler anayasasına aykırı olan ve onun tarafından mahkum edilmiş bulunan bu hareketin Irak Hükümeti tarafından ifade edildiği gibi önlenip tekrarlanmasına engel olunabileceğini istediği görüşlerine yer verilmiştir.

    KASIM’IN BASIN TOPLANTISI

    28 temmuz 1959 tarihinde General Kasım, bir basın toplantısı düzenledi. Kerkük Katliamı’nı düzenleyenleri şiddetle kınayan Kasım, Kerkük’te Türklere karşı yapılan hareketlerin, dünyanın en alçakça işlenmiş cinayetleri olduğunu, faşistlerin dahi böylesine vahşetler yapmadıklarını söyleyerek olaylar sırasında çekilmiş fotoğrafları gazetecilere gösterdi.

    Bir süre sonra Kerkük Katliamı’nın başsorumlusu Davud al-Cenabî ve 260 kişi tutuklandı. Askeri mahkemede yargılanan elebaşların bir kısmı idama mahkum edildi. Bir kısmı da çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. Geri kalanlar da, suçlu oldukları halde serbest bırakıldı. İdama mahkum olanların cezası ise, Kasım’ın iktidarı süresince infaz edilmedi.

    Hükümetin eli kanlı canilerin serbetçe dolaşmalarına izin vermesi, Türk toplumunu çileden çıkarmağa başlamıştı. Bu arada hükümet makamları tarafından, milliyetçi gruplar katliamdan sorumlu tutulmağa, Irak basınında komünistlerle milliyetçiler arasında karşılıklı suçlamalar yapılmağa başlandı. Türklerin haklarını savunan milliyetçiler, özellikle al-Facrü’l-Cedid gazetesinde, komünistlerin Irak’ta halkın huzurunu kaçırdıklarını ve masum Türk vatandaşlarını Kerkük’te vahşiyane biçimde katlettiklerini dile getiren sert yazılar yayınladı. Ayrıca Kerkük’teki olaylar sırasında çekilmiş tüyler ürpertici fotoğrafların Irak basınında yeralması ve bu fotoğrafların elden ele dolaşması, kamuoyunda komünistlere karşı büyük nefret ve infial uyandırdı.

    Kerkük Katliamı ile ilgili haber, fotoğraf ve belgelerin Türkiye’ye de ulaşması, aynı şekilde kamuoyunun büyük tepkisine yol açtı. Türk kamuoyunun, Kerkük olayları üzerine fazla galeyana gelmesini önlemek için, bu konuda basın toplantıları yapılması önlendi. Bu arada, Bakanlar Kurulu 21 Ekim 1959 tarihinde aldığı kararla, 14-16 Temmuz 1959 tarihinde Irak’ın Kerkük bölgesinde Türklerin katliamı ile sona eren olaylarla ilgili resim, film ve sair dokümanların Türkiye’ye girmesi veya dağıtılması yasaklandı.

    TÜRKLERİN İNTİKAM HAREKETLERİ

    Kerkük Katliamı’nın elebaşlarının cezalandırılacakları yolunda, Bağdat yönetiminin verdiği sözlerin yerine getirilmediğini gören Türkler, büyük bir infial gösterdiler. Hatta katil ve cani zanlılarının serbestçe dolaştıklarının görülmesi, Türkleri çileden çıkarmağa yetmişti.

    Bir süre sonra, serbest bırakılan katillerin, suikastlarla teker teker öldürülmeğe başlandıkları ve böylece Türklerin intikam hareketlerine girişerek, kendi haklarını almağa yöneldikleri görüldü. Türk fedailerinin gerçekleştirdiği bu intikam hareketleri sonucunda 40 kadar katil, hakettikleri cezayı gördü ve Bağdat yönetiminin yerine getirmediği adaleti, meçhul Türk fedaileri gerçekleştirmiş oldu.

    TÜRKLERİN MÜCADELESİ ŞİDDETLENİYOR

    Irak Türkleri milli haklarına kavuşmak için, Bağdat yönetimi üzerinde baskı yapmağa devam etti. Kürtlere ve Irak’taki diğer azınlıklar, radyo ve basın konusunda verilen bazı yayın haklarının Türklerden esirgenmesi tepkilere yol açmıştı. Gerçi Bağdat radyosundan 1 Şubat 1959 tarihinden itibaren hergün yarım saat süreyle Türkmence olarak yayın yapılmasına başlanmıştı. Buna karşılık Kerkük’te, türkçe-arapça yayınlanan Beşir Gazetesi 17 Mart 1959 tarihinde kapatılmıştı.

    Bu yüzden yapılan başvuru, Bağdat’ta Türkmen Kardaşlık Kulübü (sonradan Ocağı), 7 Mayıs 1960 tarihinde kurularak faaliyete başladı. Irak Türklerinin yakın tarihinde önemli rol oynayan Türkmen Kardaşlık Ocağı, sosyal ve kültürel bir kuruluş olarak, büyük hizmetler üstlendi.

    Kardaşlık Ocağı, aylık bir derginin yayını için de 23 Ocak 1961 tarihinde izin aldı. Kardaşlık Dergisi adı ile türkçe-arapça olarak izni alınan derginin ilk sayısı Mayıs 1961’de yayınlandı. Irak Türklerinin kültür, sanat, edebiyat ve folklor alanında zengin bir kolleksiyon oluşturan bu dergi uzun yıllar büyük hizmet yaptı.

    Bütün bunlara rağmen Türkler, siyasi haklardan mahrum kaldıktan başka, Bağdat yönetiminden, özellikle General Kasım’dan cesaret alan komünistler ve bunların aleti olan Kürt militanlarının Kerkük’teki faaliyetlerine karşı mücadelede yalnız kalıyorlardı.

    IRAK TÜRKLERİNİN MÜCADELESİ DEVAM EDECEK

    Dikta rejiminin sona erdiği Irak’ta Türkler, günümüzde yeni bir mücadele dönemine girmişlerdir. Bugüne kadar yapılan haksızlıklara, uygulanan insanlık dışı baskılara tekrar meydan verilmemesi için Türkler de artık daha güçlü biçimde mücadele edeceklerdir.

    Tek istekleri, kendi topraklarında insanca yaşamak olan Türkmenler, Irak’ın yeniden yapılanma sürecinde önemli rol oynamak istemektedirler. Tek devlet, tek bayrak ve tek ordu isteyen Türkmenler, Irak’ın yeni anayasasında üçüncü aslî unsur olarak tescil ve parlamentoda gerçek nüfus oranlarına uygun sayıda temsil edilmek, Türkmenlerin çoğunlukta oldukları yerleşim birimlerinde

    Türkmen yöneticilere görev verilmesini istemek, Türkmenlerden alınan tarım arazilerinin, evlerin hukuk yolu ile iadesini gerçekleştirmek, suçsuz yere idam edilenlerin itibarlarını ve mal varlıklarının iadesini istemek yolunda mücadeleye devam edeceklerdir.

     

  • HAREKÂT İÇİN ULUSAL İSTİHBARAT

    HAREKÂT İÇİN ULUSAL İSTİHBARAT

    HAREKÂT İÇİN ULUSAL İSTİHBARAT / Erdal SARIZEYBEK – İÇ GÜVENLİK VE TERÖR

     

    Geçtiğimiz hafta içerisinde bir televizyon kanalı ABD’nin İnsansız Hava Aracı’ndan geldiği iddia edilen görüntülerini yayınladı. Bu görüntüler yazılı medyaya, “ABD’nin verdiği canlı PKK görüntüleri ilk kez ortaya çıktı ama çok vahim bir durum var. PKK’lılar tespit ediliyor ama vurulmuyor. Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, “PKK’lıları artık BBG evini izler gibi izliyoruz” demişti. Ancak bunun görüntüleri hiç ortaya çıkmamıştı. ABD’nin İnsansız Hava Aracı’ndan gelen görüntüler BBG evi benzetmesinin aynen yaşandığını gösterdi. BBG gözetler gibi gözetlenen terörist grup adım adım izlendi ama K. Irak’ı geçip Aktütün Karakolu’na saldırmalarına müdahale edilmedi. Aktütün Baskınında 6 Mehmetçik şehit olmuştu.” şeklindeki yorumlarla yansıdı ve tartışma ulusal boyuta taşıdı. Anımsanacağı üzere aynı televizyon kanalı PKK terör örgütünün iki numaralı ismi terörist Osman Öcalan’a ait düğün görüntülerini yayınlayarak da kamuoyunda yanlış algılamalara yol açmıştı. 1992 Şemdinli karakol baskınlarının sorumlusu ve 74 askerimizin katili olan bir teröristin “peşmerge damadı” imajı ile ekranlara yansıtılması haklı bir öfkeye neden olmuştu tıpkı bugünkü gibi. Yayınlanan görüntülerin kaynağı Başbakan Erdoğan ile Başkan Bush arasında geçen 6 Kasım görüşmesine dayanmaktadır. Bu görüşme sonucu ortaya çıkan “ABD istihbaratı ile Irak’a harekat yapılması” kararı terörle mücadele stratejisini yeni bir çizgiye taşıması açısından tartışılmalıdır ama istihbaratı manipüle ederek, halkımızın TSK’ne olan güven duygusunu zedeleyerek, devletin gizli bilgilerini magazin haberine dönüştürerek değil. Terörle mücadele Türkiye’nin ulusal bir davasıdır; otuz yıldır sürmektedir, binlerce vatan evladı bu uğurda şehit olmuş ve 300 milyar dolarlık bir ulusal kaynak harcanmıştır. Böylesine ağır sonuçları olan bir ulusal davada kanıtlanmaya muhtaç haberlerin gerçekmiş gibi gösterilerek yorumlanması halkımızı haklı olarak ABD’nin işbirliği konusunda tereddüde düşürmektedir. Unutulmamalıdır ki terörle mücadeleden sorumlu makam siyasi otoritedir. Ulusal güç ve kaynaklarla yapılması gereken bir askeri harekatın ABD’nin istihbaratı ile yönlendirilmesinin sorumluluğu da siyasi otoriteye düşmektedir. Türkiye’de terörle mücadele stratejisi tartışılacaksa eğer bu; TSK’nin harekatının gizlilikleri üzerinden değil siyasi iradenin bu strateji içerisinde ne gibi görev ve sorumluluklar üstlenmiş olduğundan yola çıkılarak yapılmalıdır. Başlangıç olarak da, yakın tarihimize ikinci çuval olayı olarak geçen Dağlıca’da konuşlu bir piyade taburuna teröristlerce yapılan saldırı karşısında siyasi iradenin ortaya koyduğu anlaşılmaz tavır değerlendirilmeye alınmalıdır.

    ULUSAL İRADENİN İSTEMİ
    29 Eylül 2007 günü Şırnak’ın Beytüşşebap İlçesi Beşağaç Köyü’nde, içinde korucu ve köylülerin bulunduğu bir minibüsün PKK’lı teröristler tarafından otomatik silahlarla taranması sonucu 7’si korucu 12 kişinin hayatını kaybetmesi üzerine unutulmuş gibi görünen “Irak’a harekat” konusu yeniden gündeme taşınmıştır. Siyasi otorite harekatın gerekli olup olmadığını tartışa dursun, bu olayın hemen akabinde Şırnak bölgesinde görev yapan bir birliğimizi 7 EKİM 2007 tarihinde pusuya düşüren teröristler 13 Silahlı Kuvvetler mensubunu şehit etmiş ve halkın teröre karşı öfkesi ülke çapında düzenlenen “teröre lanet” gösterileriyle dile getirilmiştir. Siyaset yapıcıları bu olaylardan yola çıkarak 15 Ekim 2007 günü geç kalmış bir tezkereyi Meclis’e sunmuştur. Tezkerenin gerekçesinde, “Türkiye’nin, Irak’ın kuzey bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK terör unsurlarından kaynaklanan ve halkının huzur ve güvenliğiyle ülkesinin milli birliğine, güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yöneltilmiş ciddi bir terörist saldırı ve açık bir tehditle karşı karşıya bulunduğu” ifade edilerek Irak’a asker gönderme yetkisi talep edilmiştir. Sınır ötesi operasyon yapılması için izin verilmesine ilişkin tezkere, 19 red oyuna karşılık 507 oyla TBMM’de kabul edilerek 17 Ekim 2007 tarihinde ulusal irade adına hükümete verilmiştir. Başbakan Erdoğan, ABD Başkanı George Bush’un ‘Türkiye’nin sınır ötesine asker göndermesi Türkiye’nin yararına değildir” açıklamasına karşılık “Ben sadece şu anda TBMM olarak tüm parlamenterlerimizle biz kahir ekseriyetle bir karar verdik. Bunun için de kimin ne dediği değil, TBMM’nin ne dediği önemlidir ve bu kararı da TBMM almıştır. Ülkemiz için, milletimiz için, teröre karşı mücadeleyi uluslararası bir karar olarak görenler için hayırlı olsun diyorum” diyerek sözde kararlılığını da ortaya koymuştur. Bu siyasi manevralar yapılırken Hürriyet Gazetesi yazarlarından Yılmaz Özdil, “Tezkere” başlığıyla kaleme aldığı makalesinde, “Tezkere, adı üstünde, tez olmalı. Bizimkilerin bin bir nazla çıkarması, yıllar yıllar yıllar sürdü. İnanmayan, girsin baksın arşive; Genelkurmay Başkanı “hemen girmeliyiz” dediğinde, daha henüz, Kara Kuvvetleri Komutanı’ydı, Kara Kuvvetleri Komutanı!” şeklinde yer alan ifadeleriyle derhal harekete geçilmesi gereğini vurguluyor ancak siyasi iradenin böyle bir niyeti olmadığını, bir daha ki 13 şehide kadar da bu hükümetin harekete geçmeyeceğini belirterek makalesini noktalıyordu. Haklı çıktı Sayın Özdil; siyasi otorite harekete geçmedi, 13 şehit vermedik ama bu tartışmalardan iki gün sonra bir terörist saldırısı sonucu 12 şehit verdik Dağlıca’da, 16 askerimiz yaralandı, 8 askerimiz ise kaçırıldı hem de tezkere Meclis’ten geçtikten tam iki gün sonra. Dağlıca Baskını sanıldığı gibi birden bire ortaya çıkmamış olup belirli bir zaman aralığında iyi hazırlanmış ve sonuçları iyi kestirilmiş bir terörist eylemin ifadesidir. Dağlıca Baskınına, 12 Nisan ila 18 Ekim arasında geçen süreçte siyasi iradenin Türkiye’nin dinamik güçlerini bir sınırı ötesi harekatta kullanmayacağını belirtir tavrı neden olmuştur. Israrla gündeme taşınan harekat konusuna sıcak bakmadığını ta baştan beri dile getiren hükümetin bu tavrı, İran-Irak sınırında yuvalanmış PKK teröristlerini cesaretlendirmiştir. Türkiye’nin hükümranlık haklarına böylesine ağır bir tecavüz karşısında dahi siyasi irade bir karşı atağa geçmemiş ve Türk Milletinden aldığı gücü eyleme dönüştürmemiştir. Bu çerçevede, “Meclis’in vermiş olduğu yetki anında kullanılmış olsaydı bu saldırı olmayacaktı dolayısıyla şehitlerimizin sorumlusunun hükümettir”, demek siyasi bir sorumluluğu işaret etmesi açısından doğru olacaktır. Bu gelişmelerden sonra devreye giren ABD, Türkiye’yi kendi topraklarında masaya çağırmış ve Irak’a harekat yerine “anlık istihbarat paylaşımı ve PKK müşterek düşman” öğüdünü vererek geri göndermiştir. İşte Kanal D televizyonun görüntüler sunarak tartışmaya açtığı konunun kaynağı budur: Anlık istihbarat paylaşımı.

    ANLIK İSTİHBARAT PAYLAŞIMI
    Başbakan Erdoğan ile Başkan Bush’un üzerinde anlaştığı anlık istihbarat paylaşımı trajedisinin ilk adımı Türk Hava Kuvvetlerince Irak’ kuzeyindeki PKK yuvalarına 16 Aralık 2007 tarihinde yapılan hava harekatıyla atılmıştır. Bu hava harekatını sırasıyla 22-26 Aralık, 15 Ocak, 4 Şubat hava harekatı izlemiştir. 150-175 teröristin etkisiz hale getirildiği ve örgütün alt yapısına ağır darbelerin vurulduğu bildirilen bu harekatla ele geçirilen inisiyatif ve teröristler üzerinde yaratılan baskıdan yararlanılarak 24 Şubat 2008’de Irak kuzeyi Zap alanına bir kara harekatı başlatılmıştır. Baskın tarzında geliştirilen bu harekat sonucu 240 terörist saf dışı bırakılırken 48 hedef gurubunun da kara ve havadan tam isabetle vurulduğu kamuoyuna açıklanmıştır. ABD’nin verdiği anlık istihbarat bu harekat sonrasında da devam etmiş ve 25-26 Nisan, 1-2 Mayıs tarihlerinde Zap, Avaşin, Basyan ve Hakurk kamplarında belirlenen 110 hedef gurubu ağır silah ve bombalarla etkisiz hale getirilmiştir. Taktik açıdan anlık istihbarat demek; açıkta görüntü veren ya da hareket halindeki terörist guruplarla işlerliği bulunan mevzi, cephane ve sığınakların nokta koordinat verilerek hava harekatı ile vurulmasını sağlamak demektir. Öyleyse nasıl olmuştur da, Basyan’a yapılan hava harekatından bir hafta sonra buradan yola çıkan teröristler Irak sınırında konuşlu Aktütün Jandarma Sınır Bölüğüne saldırı düzenlemiş ve 6 askerimizi şehit etmiştir? Asıl sorgulanması gereken işte budur; teröristler bu karşı eylem gücünü nasıl koruyabilmiştir? Kara harekatının sona erdiği 28 Şubat ile hava harekatının başlatıldığı 16 Aralık arasında geçen üç aylık sürede ABD’nin vermiş olduğu anlık istihbarat esas alınarak Irak kuzeyinde toplam 108 hedef gurubu ateş altına alınmış ve 1030 hedef havadan ve karadan vurulmasına karşın bu teröristler nasıl ayakta kalabilmiştir? Üstelik belirtilen hedeflerin ağırlıklı olarak yer aldığı bölgeler Zap, Avaşin, Basyan ve Hakurk terör yuvaları olup Aktütün karakolunun hemen yanı başıdır. Hal böyle iken yaklaşık beş aydır peş peşe vurulan bir bölgede sayıları 300 kişiyi bulan bir gurup bu ateş yağmuru altından nasıl kaçabilmiş, nasıl geri toplanabilmiş ve nasıl eyleme kalkışmıştır?

    HAVA HAREKATININ ANALİZİ
    ABD istihbaratına dayalı hava harekatını vurulan hedeflerin yapısı ve harekatın sonuçları olmak üzere iki farklı açıdan değerlendirmek gerekmektedir. Genelkurmay Başkanlığınca yayınlanan hava fotoğraflarından apaçık görülmektedir ki, vurulan hedefler teröristlerin arazi üstünde inşa ettiği depo, sığınak, mevzi, iskan ve iaşe tesisleri gibi cansız hedef guruplarıdır. Ancak, otuz yıldır sürdürülen terörle mücadelede edinilen tecrübeler teröristlerin açık hedef teşkil edecek şekilde üst yapı tesisleri kurmadıklarını işaret etmektedir. Yine bu tecrübelerin ışığında, böylesi hedefin gösterilmesinin, “vurulmasında teröristler açısından bir sakıncası yoktur” anlamına geldiğini de söylemek mümkündür. Ayrıca, dağ taş oyularak yapılan sığınak ve cephaneliklere karşı yapılan hava harekatının önemli bir etki yaratmadığı da bilinen bir başka gerçektir. Vurulan hedefin özelliklerinden yola çıkarak ABD istihbaratı ile yapılan hava harekatı sonucu teröristlerin hareket serbestilerinin kısıtlandığını ancak bunun, “önemli bir darbe aldıkları” anlamına gelmeyeceğini söylemek olasıdır. Sonuçları açısından hava harekatına bakıldığında ise, yapılan resmi açıklamalardan 150-175 teröristin etkisiz hale getirildiği görülmektedir. 24 Şubat’ta başlayan kara harekatı ile de etkisiz hale getirilen terörist sayısı 240’dır. Başlangıç değerlendirmelerinde 3.500 civarında olduğu söylenen terörist varlığı içerisinde etkisizleştirilen yaklaşık 500 kişi, teröriste darbe vurulduğunu söyleyebilmek için yeterli değildir. Kaldı ki bu rakama 1980’lerden günümüze örgütten kaçarak Barzani çatısı altında faaliyet gösteren terörist sayısı dahil değildir. Kamuoyuna açıklanan bu sayılar örgütün eylem gücünü koruduğunu göstermektedir. Hava harekatının sonuçları yalnız bu değildir; Genelkurmay Başkanlığı harekat esnasında vurulan çok sayıdaki teröristin Barzani kontrolündeki Erbil, Raniyah, Kaladiza ve Choman’daki hastanelerde tedavi altına alınmış olduğunu 2007/41 sayılı bildirisiyle açıklamıştır. 24 Şubat’ta yapılan kara harekatından da kaçmaya çalışan teröristlerin güneye yani Barzani bölgesine doğru geri çekilmeye çalıştığı ve yararlıların ise Irak kuzeyindeki hastanelerde tedaviye alındıkları yolunda bilgiler elde edildiği de yine 2008/19 ve 2008/21 sayılı bildirilerle kamuoyuna duyurulmuştur. Bu teröristlere ne işlem yapıldığı bilinmemektedir. Bu analizlerin çerçevesinde 16 Aralık’tan günümüze süregelen hava harekatı sonucu teröristlerin örselendiği, paniğe düştüğü, alt yapı tesislerinin kısmen zarar gördüğü ve gerek yaralı gerekse örgütten kaçanların ise Barzani’ye sığınmış olduğunu söylemek artık mümkündür. Öyleyse bu harekat kime fayda sağlamıştır? Hiç şüphe duymadan şunu söylemek mümkündür: Ayrılıkçı Kürt hareketinin liderliğine soyunan ve arkasına ABD’yi ve Türkiye’deki siyasi otoriteyi alan Barzani’ye yarar sağlamıştır. Bu durumda ABD’nin anlık istihbarat paylaşımı söylemiyle asıl amacının PKK’yı hava harekatı ile örseleyip Barzani’ye doğru süpürmek olduğunu söylemek de yanıltıcı olmayacaktır. Kara harekatının neden durduğu ve yeniden başlatılmadığının cevabı da burada yatmaktadır; üstün arazi tecrübesi ve kondisyona sahip Türk askerinin kara harekatı ile PKK terör örgütünü yok edeceğini ve sıranın Barzani’ye geleceğini kavrayan ABD, ayrılıkçı hareketin bölünmemesi için bugüne kadar ikinci bir kara harekatına yeşil ışık yakmamıştır ve yakmayacaktır. Sınırlı ölçüde yapılacak bir kara harekatı ise yine Barzani’yi güçlendirecektir. Dolayısıyla ABD’nin askeri taktikte anlaşıldığı şekilde bir anlık istihbaratı vermediğini, verilen istihbaratın PKK terör örgütünü örselemeye ancak Barzani’yi güçlendirmeye yönelik olduğu ve bu nedenle hava harekatına karşın Irak kuzeyinde varlığını koruyan teröristlerin Basyan’da ortaya çıkarak Aktütün karakolunu vurduğunu söylemek mümkündür.

    ULUSAL GÜÇ KULLANIMI
    Ulusal bir harekat ulusal kaynaklara dayanarak ulusal güçlerle yapılır ki bunun en güzel örneği Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının gerçekleştirdiği Kurtuluş Savaşıdır. İstihbarat harekatın belki de en can alıcı noktasıdır, ulusal varlıklardan başka kimseye güvenilemez. Bir askeri harekatın başarısı elde edilen istihbaratın gerçeklik payı ile doğru orantılıdır. Türkiye’nin terörle mücadelesi ulusal bir harekatın parçasıdır. Ancak bu harekatın ABD istihbaratı gibi ulusal olmayan kaynaklara dayanılarak yönetilmesinin ulusal çıkarlara aykırı olduğunu düşündürmektedir. Kaldı ki 1nci ve 2nci Körfez Savaşlarında ABD ile girilen müttefiklik ilişkileri hep Türkiye’nin aleyhine sonuçlanmıştır. Yıllardır PKK’ya terör örgütü demeyen ve ona karşı mücadeleye girişmeyen Barzani daha birkaç gün önce “PKK terörist değildir” söylemiyle Türk milletinin otuz yıldır terörden çektiği acılara karşı duyarsızlığını ve ayrılıkçı Kürt hareketinin bölünmeden sürmesine ilişkin niyetlerini açıkça ortaya koymuştur. Tarihte yaşanılan olaylar da açıkça göstermektedir ki, ulusal çıkarları korumak maksadıyla yapılacak ulusal bir harekat ulusal kaynaklarından güç almalıdır. Ulusal niteliği olmayan kaynakların Türkiye’nin ulusal davasına destek vermeyeceğini Türkiye artık anlamalıdır.

    Eklenme Tarihi : 14.07.2008

  • “ÖTEKİ” KIBRIS (2)

    “ÖTEKİ” KIBRIS (2)

     

    “ÖTEKİ” KIBRIS (2)

    Hüseyin MÜMTAZ

                    Erbâbı iyi bilir, “iki ağızlı anahtar” tamircilerin vaz geçilmez yardımcısıdır, her işe yarar.

                    KKTC de işte aynen öyle, hâttâ “çok ağızlı anahtar”. Her derde devâ..

                    Herkesin elinde, dilinde, herkesin ağzında.. Herkes kullanıyor.

                    Önce AB-D kullanıyor, Türkiye’ye istediklerini yaptırabilmek için.

                    Sonra “Türkiye” kullanıyor, AB-D’ye karşı şantaj olarak.

                    Rum ve Yunanlılar “batı” nezdinde Türkiye’ye karşı kullanıyor.

                    Şimdi de Fransa “Akdeniz Birliği” eldivenini takarak, Türkiye’yi AB’ye almamak için kullanıyor,

                    Türkiye’deki toz duman bunların hepsini örtüyor..

                    Türkiye’deki toz duman; Türkiye’nin İran’a karşı kullanılmak istenmesini de, Irak’ın parçalanmasına 5 kala kuzeyde kurulacak bir Kürt devletini Türkiye’ye dayatmakta da, Türkiye’nin bütünüyle AB-D projelerinin bir figüranı-piyonu olmasının da üzerini örtüyor..

                    İktidara gelmeden önceki propaganda çalışmalarından itibaren ve iktidara geldikten sonra da Sarkozy’nin dilinden düşürmediği bir konu var; “Türkiye coğrafi olarak Avrupa’da değildir, öyleyse AB üyesi olamaz. Çocuklarıma Irak, İran ve Suriye ile sınırı olan bir AB vatandaşı olmalarını söyleyemem” diyor.

                    AB ortaklarında, “Yapma. Türkiye’yi başka türlü her istediğimizi yapacak konumda tutamayız” uyarısını alınca da hem onları formüle edecek, hem Türkiye’yi kırmayacak bir formül öneriyor, “Akdeniz Birliği”..

                    Akdeniz Birliği, Erol Manisalı’nın söylediği “bekleme odası”dır.

                    Akdeniz Birliği’nin, Türkiye’yi AB’ye katiyen almamak ama sürekli alırmış gibi yapmak için kurulduğunu Mısır’daki sağır sultan bile bilmektedir.

                    Bugün (13 Temmuz 2008) Paris’te yapılmakta olan toplantıya yaklaşık 40 ülkenin lideri katılacakmış.

                    Ben “Zirve”ye bu kadar yoğun ve kalabalık bir katılımın olmasını, Carla Bruni’nin yarattığı imaja bağlıyorum.

                    Kamuoyuna yansıtılan hava Sarkozy’nin; toplantının Kıbrıs Türk toplumu ile de ilgili vizyonu olabileceğini duyurarak Türkiye’nin katılımını sağlamış olduğu yönünde.

                    Sarkozy’nin dediği meğer, KKTC üretiminin, Rum limanları kullanılarak AB ülkelerine ihraç edilme olanağı imiş..

                    KKTC’nin, üretimini ihraç problemi yoktur ki! KKTC 34 yıldır ürünlerini dünyaya nasıl ihraç ediyorsa yine öyle eder.. Üstelik bu “formül” daha önce Finlandiya tarafından da önerilmiş ve kabul görmemişti.

                    “Akdeniz Birliği”nin Türkiye için belirsizlikleri sadece KKTC ile de sınırlı değil..

                    1. “Birlik”de Rum Kesimi de doğal olarak “Kıbrıs Cumhuriyeti” adıyla yer alıyor.

                    2. “Başkanlar”, “eşbaşkan” olacakmış ama bu “eşbaşkanlar”, AB ve Arap Birliği üyesi ülkelerden seçilecekmiş. Türkiye her ikisine de üye değil..

                    3. Oylamalarda Türkiye “oy birliği”ni, Sarkozy ise “Oy çokluğunu” düşünüyormuş. “Oy çokluğu” mekanizmasının Arap ve AB’lilerin bulunduğu bir toplantıda Türkiye’nin pek lehine olmayacağını düşünmek için müneccim olmaya gerek yok.

                    Akdeniz Birliği; AB üyelerinin ortak çıkarlarına, eski adına pek uygun olarak yeni “Ortak Pazar”lar arayışının bir sonucudur.

                    Onlar ortak, Akdeniz ve Arap ülkeleri “Pazar” olacaklardır.

                    Neon levhalara yazılacak olan da tabiî, “barış-istikrar ve refahın geliştirilmesi, işbirliğinin arttırılması, çevre ve ulaşım, sivil savunma, alternatif enerji kaynakları ve eğitim” olacaktır.

                    Gördünüz mü KKTC nasıl her derde devâ imiş? Başka ne gibi rahatsızlıklara iyi geliyormuş?

                    Ben yine de gece liderler yemeğinde Bruni’nin giyeceği elbisenin rengi-deseni ve çizimi ile kesimini daha çok merak ediyorum.. 13 Temmuz 2008

  • KERKÜK KATLİAMI (14-16 TEMMUZ 1959)

    KERKÜK KATLİAMI (14-16 TEMMUZ 1959)

    KERKÜK KATLİAMI (14-16 TEMMUZ 1959)
     ░ Özkan BOSTANCI ™® [bostanciozkan@gmail.com]
    Bin yıldan beri Irak’ta varlık gösteren Türkmenler, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’den koparılmışlar ve İngiliz mandası olarak ihdas edilen Irak Devleti’nin vatandaşları olmuşlardır.

    Irak’ın kuzeybatısından güneydoğusuna, Bağdat yakınlarına kadar uzanan geniş bir coğrafi sahada yaşayan Türkmenlerin en önemli yerleşim merkezleri, Musul’un batısındaki

    Telafer ilçesi ve çevresindeki Türkmen köyleri, Musul ve çevresindeki Türkmen köyleri, Erbil, Altunköprü, Türkmenlerin en büyük kültür merkezi ve kalbi olan Kerkük, Tazehurmatı, Tavuk, Tuzhurmatı, Bayat köyleri, Kifri, Hanekîn, Karatepe ve Mendeli’dir.

    Nüfus oranları ile Irak’ın üçüncü unsuru olan Türkmen toplumu, özellikle dikta yönetiminin acımasız uygulamaları karşısında yıllarca dayanmaya çalışmışlardır.

    Türkmenlerin evleri, tarım arazileri ellerinden alınmış, ticarî faaliyetleri kısıtlanmıştır. Yüzlerce Türkmen memuru görevden atılmış, yüzlercesi sürgün edilerek Türkmen bölgelerinin dışına gönderilmiştir….

    Her türlü mahrumiyet içinde varlıklarını günümüze kadar sürdüren Türkmenler, çeşitli yönetimler tarafından zaman zaman soykırımlarına maruz kalmışlardır. 1924, 1939, 1946, 1959, 1980 ve 1991 yıllarında Türkmenler unutulması mümkün olmayan acılı günler yaşamışlardır. Bunların arasında 14 Temmuz 1959 tarihinde Kerkük’te meydana gelen soykırım, Türkmenlerin yaşadığı en büyük facialardan biridir.

    Tarihe ‘Kerkük Katliamı’ olarak geçen bu soykırımda, insanlık dışı vahşetler yaşanmıştır. Irak’ta cumhuriyetin ilanının birinci yıldönümünde kutlama şenliklerine katılmak gayesiyle çoluk-çocuk, genç-ihtiyar, kadın-erkek bütün Türkmen halkı, millî giysileri ile sokağa çıkmışlardı.

    Ancak törenin başlaması ile birlikte, gözü dönmüş câniler, silahsız olan Türkmenlere saldırıya geçmişlerdi. Silahların patlaması ile birlikte, sinsice hazırlanmış korkunç bir soykırım planını sahneye koymuşlardı.

    14 Temmuz 1959 günü geldiğinde, şehir yüze yakın zafer takı ile süslenmişti. O gün yapılacak şenlik ve törenler için şehir, adeta büyük bir bayram hazırlığı yaşamıştı.

    Günlerce süren bu hazırlıklar tamamlanmış, çoluk-çocuk, küçük-büyük, kadın-erkek bütün şehir halkı milli kıyafetler içinde, o gün kutlama töreninin başlamasını bekliyordu. Kavurucu sıcakların biraz azalması üzerine, akşam saat 18.00’den itibaren halk cadde ve sokakları doldurmağa başladı. Giyilen rengarenk milli kıyafetlerle halk, bayram sevinci içerisinde türküler söylüyor, milli oyunlar oynuyorlardı. Saat 19.00’da ise, resmigeçit başladı.

    Resmigeçidin ön sıralarında yer alan kişiler arasında Belediye Başkanı Maruf Berzenci ve komünist olan resmi yöneticiler ile İleri Gençlik, Barış Severler, Devrimci Öğretmenler ve Halk Mukavemet Teşkilatı gibi komünist kuruluşlar ve yüzlerce militan vardı.

    Bu arada, belirli bir plana göre hazırlanmış olan militanlar, gericilik, turancılık ve faşistlikle suçladıkları Türkler aleyhine çeşitli sloganlar atıyorlardı. Saat 19. civarında ilk silah sesleri duyuldu ve Türkler yer yer saldırıya uğradı. İlk olarak Türklerin oturduğu 14 Temmuz Kahvesi’nin sahibi Osman Hıdır, atılan kurşunlarla şehit edildi; ayaklarına ipler takılarak, bir motorlu araca bağlandı ve sürüklenmeğe başlandı.

    Soykırım planına göre, önceleri sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Her zaman yasalara saygılı olan Türkmenler de bu çağrıya uyarak evlerine çekilmişlerdir. Ardından Türkmen ileri gelenleri, birer ikişer evlerinden alınarak, o zaman II. Ordu Tümeni’nin karargâhı olan Kerkük kışlasına götürülmüşlerdi. Burada kurulan sözde halk mahkemelerinde, alay ve hakaretlere maruz kalan Türkmenlerin değerli şahsiyetleri, 5-10 dakikalık süre zarfında yargılanmışlar ve kurşuna dizilmişlerdir.

    ATA HAYRULLAH

    Kanlı katiller, tescilli Türk düşmanları nerede bir Türkmen evi bulsalar onu sağlam bırakmadılar… Hayatını Irak ordusunda bu beldenin toprağına taşına veren ve savunan yiğit kahraman Türkmen Lideri ATA HAYRULLAH 14 Temmuz katliamın ilk gecesinde evde çocuklarıyla konuşmuş ve onlara Türk tarihinden söz açarak, o vakitte tüm aile fertlerinin TÜRK milli kıyafetlerini giymelerini istemişti…

    Kendisi de onlarla beraberken Komünist uşakları kapısını çalmış ve “seni kumandan kışlada istiyor” diyerek onu Türklerin toplandığı ölüm ve kan meydanına götürdüler. Kıyıcı canavarlar ona en iğrenç işkence ve acıyı gösterdiler. Onu kışlanın önünde bulunan bir ağaca bağladıktan sonra diri diri etlerini keserek “TURANÇILARIN TÜRKÇÜLERİN LİDERİ ATA HAYRULLAH’IN ETİNİN KİLOSU 10 FULUS (kuruş) ALAN VARMI?..” Etlerini etrafta olan hayvanların önüne atmaya başladılar.

    Katiller bu defa aynı zulümü kardeşi yarbay doktor İHSAN HAYRULLAH‘a da yaptılar. bu biçimde şehit oldu kardeşini önünde işkence yaparak yüreği insan sevgisine dolu kendisinine zulüm işkence eden bu cellatlerı defalarca badava olarak tedavi edip ilaçlar vermiş kendi evinde konuk etmiş, yemek ve su ikram etmişti.

    Bu da yetmemiş, Türkmen şehitlerinin cesetleri, ip veya sicim aracılığı ile motorlu araçlara bağlanmış, cadde ve sokaklarda dolaştırılarak sürüklenmişlerdir. Üç gün üç gece süren bu can pazarında kimi Türkmen şehidinin mübarek bedeni üç gün süreyle kızgın güneşin altında elektrik direklerinde asılı durmuştur. Kiminin gözleri oyulmuş; kimileri diri diri toprağa gömülmüştür.

    Silahsız ve sadece cumhuriyetin ilanının birinci yıldönümünü kutlamağa çıkmış bulunan Türkler, otomatik silahların taraması ile dağılmaya başladı. Kadınlar, çocuklar panik içinde koşuşmağa ve şaşkınlık içinde sığınacak yer aramağa koyuldu. Böylece 3 gün 3 gece süren ve tarihe Kerkük Katliamı olarak geçen soykırımı başlamış oldu.

    Halkın panik içinde köşe bucak saklanmağa çalışması üzerine, 2’nci Tümen Komutanlığı’nın emriyle sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ancak çok geçmeden, bu yasağın sadece Türkler için ilan edilmiş olduğu anlaşıldı. Daha sonra Türk toplumunun ileri gelenleri, 2’nci Tümen Komutanlığı’nca istendikleri gerekçesiyle, evlerinden alınarak,Kerkük kışlasına götürüldü.

    Burada kurulan sözde halk mahkemelerinde, beş-on dakika içinde yargılanarak, kurşuna dizildiler. Ordu, polis ve sivil teşkilatlar ile komünist partinin üyeleri elele vererek, evlere baskınlar yaptılar ve yüzlerce Türk’ü tutukladılar. Bir kısmını barakalara doldurarak, süngü ve dipçiklerle katlettiler. Evlerinden alınan bazı Türk liderleri, ailelerinin gözleri önünde makinalı tüfeklerle şehit edildiler.

    Daha sonra ayaklarına ipler takılarak, motorlu araçlarla cesetleri sokak sokak sürüklediler. Irak Türklerinin değerli evlatları olan Ata Hayrullah ve kardeşi Doktor Yarbay İhsan Hayrullah’a bu şekilde kıydılar. Bazı Türk evladı da tutuklandıktan sonra, ayağına ayrı ipler takılarak, ters yönde hareket eden iki ayrı cipe bağlandı ve böylece iki parçaya ayrıldı. Bazılarının cesetleri sokak sokak sürüklendikten sonra, üzerlerinden kamyon ve traktörler geçirildi.

    Daha sonra adları tesbit edilen diğer Türk aydınları da, sırayla evlerinden alındı ve aynı akibete maruz kaldı. Gözü dönmüş caniler, insanlık dışı vahşetler işlediler. Kimilerini diri diri toprağa gömdüler. Kimilerini elektrik direklerine astılar ve kızgın güneş altında bıraktılar. Kimilerinin gözlerini oydular. Ölenlerin yanısıra, binlerce Türk, çeşitli biçimde yaralanmıştı.

    Bu vahşetleri gören bazı kişiler, aklını kaybederek çıldırdı. Korku ve dehşet yüzünden bazı hamile kadın da çocuğunu düşürdü. Hastaneler yaralılarla doldu; tutukevleri ve hapishanelerde de yer olmadığı için, birçok okul, cezaevi haline getirildi.

    Bu vahşetler devam ederken, Türklere ait mağaza, dükkân, ticaret merkezleri ve evler, çapulcular tarafından yağma edildi. Can güvenliğinin yanısıra, Türklerin mal güvenliği de kalmamıştı. Komünist ve Kürt yağmacılar tarafından talan edilen ve toplanan Türklere ait eşya ve malların, kamyonlarla kuzey bölgelerine taşındığı görüldü.

    Bu soykırımda şehit edilenler arasında Irak ordusunda yıllarca değerli hizmetler ifâ eden ve aynı zamanda Türkmen toplumunun değerli bir lideri olan emekli Albay Ata Hayrullah ile kardeşi Tabip Yarbay İhsan Hayrullah, değerli Türkmen şahsiyetleri Kasım Neftçi, Selahattin ve Mehmet Avcı kardeşler, Cahit Fahrettin, Abdullah Bayatlı, Kemal Abdulsamet, Seyit Gani Nakip, Abdulhalik İsmail, Şakir Zeynel, Hasip Ali, Cuma Kamber, Kâzım Bektaş ve daha niceleri şehit düşmüşlerdir. Yine bu soykırımda Muhtar Fuat’ın iki oğlu ve bir kızı da, feci biçimde can vermişlerdir.

    Nihat 30, Cihat 25 ve kız kardeşleri Emel Muhtar Fuat ise henüz 12 yaşlarında masum bir çocuk olmasına rağmen, bu vahşi soykırımda feci biçimde can vermişlerdir. Bir aile için büyük bir yıkım ve acı dolu hatıra bırakan bu vahşet sahneleri, Kerkük’ün tarihinde kolay kolay silinemeyecek izler bırakmıştır.

    Bu soykırımda yüzlerce Türkmen de çeşitli biçimde yaralanmıştır. Kerkük’e sokulan kamyonlar dolusu militan ve yağmacı, kentin alışveriş merkezlerini, çarşı ve pazarlarını yağmalamışlardır. Böylece üç gün süren sokağa çıkma yasağı boyunca, Türkmenlere ait yüzlerce işyeri ve mağaza talan edilmiş, kamyonlara doldurulan beyaz eşyalar, mobilyalar Irak’ın kuzey kentlerine götürülmüştür.

    İnsanlık tarihinde benzeri görülmemiş bu kanlı olayların duyulması, bütün Irak’ta büyük yankı uyandırdı ve şok etkisi yarattı. Irak’ın dışında duyulan bu soykırımı haberi, dış basında ve radyolarda geniş biçimde yer aldı. Şam, Kahire, Beyrut ve Londra’da da duyulan Kerkük Katliamı’nın haberlerine Türk basını da geniş yer verdi. Kerkük Katliamı’nın iç ve dış kamuoyunda tepki ve nefret uyandırması üzerine,

    General Kasım 20 Temmuz’da Bağdat’taki Mar Yusuf Kilisesinde söylediği nutukta, soykırımı hareketini telin etmek ve sorumluları kınayarak, suçluların ağır biçimde cezalandırılacaklarını bildirmek zorunda kaldı. Kasım, katliamın maksatlı olarak tasarlanmış olduğunu ve sorumluların mahkemeye verileceğini ilan etti.

    TÜRKİYE’NİN TEPKİSİ

    Kerkük’te katliam yapıldığına ilişkin haberler, 19 Temmuz tarihinden itibaren Türkiye’ye gelmeye başladı. İsviçre’den o akşam Ankara’ya dönen Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, havaalanından doğru makamına giderek, katliam ile ilgili gelen haberler üzerine, geç saatlere kadar değerlendirmeler yaptı. İki gün sonra Zorlu, Irak’ın Ankara Büyükelçisini kabul ederek, kendisinden güvence istedi.

    Olaylar hakkında bilgi vermek üzere Ankara’ya gelen Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Fuat Bayramoğlu, Dışişleri Bakanı Zorlu ile görüşmeler yaptı. Gerekli talimatı aldıktan sonra, tekrar Bağdat’a dönen büyükelçi, Türk Hükûmetinin istekleri ile birlikte, Başbakan Adnan Menderes’in de bir mesajını Kasım’a bildirdi.

    25 Temmuz 1959 tarihinde Türk Dışişleri Bakanlığı, kamuoyuna bir açıklamada bulundu. Kerkük’te bazı üzücü olayların meydana gelmesi üzerine otuza yakın Irak vatandaşı Türk’ün öldüğüne işaret edilen bildiride, Türk Hükûmetinin, Bağdat Büyükelçiliği kanalı ile Irak Dışişleri Bakanlığı nezdinde girişimde bulunduğu, bu arada Türk Dışişleri Bakanı tarafından kabul edilen Irak’ın Ankara Büyükelçisinin de aynı biçimde ifadelerde bulunduğu ve güvence verdiği, Birleşmiş Milletler anayasasına aykırı olan ve onun tarafından mahkum edilmiş bulunan bu hareketin Irak Hükümeti tarafından ifade edildiği gibi önlenip tekrarlanmasına engel olunabileceğini istediği görüşlerine yer verilmiştir.

    KASIM’IN BASIN TOPLANTISI

    28 temmuz 1959 tarihinde General Kasım, bir basın toplantısı düzenledi. Kerkük Katliamı’nı düzenleyenleri şiddetle kınayan Kasım, Kerkük’te Türklere karşı yapılan hareketlerin, dünyanın en alçakça işlenmiş cinayetleri olduğunu, faşistlerin dahi böylesine vahşetler yapmadıklarını söyleyerek olaylar sırasında çekilmiş fotoğrafları gazetecilere gösterdi.

    Bir süre sonra Kerkük Katliamı’nın başsorumlusu Davud al-Cenabî ve 260 kişi tutuklandı. Askeri mahkemede yargılanan elebaşların bir kısmı idama mahkum edildi. Bir kısmı da çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. Geri kalanlar da, suçlu oldukları halde serbest bırakıldı. İdama mahkum olanların cezası ise, Kasım’ın iktidarı süresince infaz edilmedi.

    Hükümetin eli kanlı canilerin serbetçe dolaşmalarına izin vermesi, Türk toplumunu çileden çıkarmağa başlamıştı. Bu arada hükümet makamları tarafından, milliyetçi gruplar katliamdan sorumlu tutulmağa, Irak basınında komünistlerle milliyetçiler arasında karşılıklı suçlamalar yapılmağa başlandı. Türklerin haklarını savunan milliyetçiler, özellikle al-Facrü’l-Cedid gazetesinde, komünistlerin

    Irak’ta halkın huzurunu kaçırdıklarını ve masum Türk vatandaşlarını Kerkük’te vahşiyane biçimde katlettiklerini dile getiren sert yazılar yayınladı. Ayrıca Kerkük’teki olaylar sırasında çekilmiş tüyler ürpertici fotoğrafların Irak basınında yeralması ve bu fotoğrafların elden ele dolaşması, kamuoyunda komünistlere karşı büyük nefret ve infial uyandırdı.

    Kerkük Katliamı ile ilgili haber, fotoğraf ve belgelerin Türkiye’ye de ulaşması, aynı şekilde kamuoyunun büyük tepkisine yol açtı. Türk kamuoyunun, Kerkük olayları üzerine fazla galeyana gelmesini önlemek için, bu konuda basın toplantıları yapılması önlendi. Bu arada, Bakanlar Kurulu 21 Ekim 1959 tarihinde aldığı kararla, 14-16 Temmuz 1959 tarihinde Irak’ın Kerkük bölgesinde Türklerin katliamı ile sona eren olaylarla ilgili resim, film ve sair dokümanların Türkiye’ye girmesi veya dağıtılması yasaklandı.

    TÜRKLERİN İNTİKAM HAREKETLERİ

    Kerkük Katliamı’nın elebaşlarının cezalandırılacakları yolunda, Bağdat yönetiminin verdiği sözlerin yerine getirilmediğini gören Türkler, büyük bir infial gösterdiler. Hatta katil ve cani zanlılarının serbestçe dolaştıklarının görülmesi, Türkleri çileden çıkarmağa yetmişti.

    Bir süre sonra, serbest bırakılan katillerin, suikastlarla teker teker öldürülmeğe başlandıkları ve böylece Türklerin intikam hareketlerine girişerek, kendi haklarını almağa yöneldikleri görüldü. Türk fedailerinin gerçekleştirdiği bu intikam hareketleri sonucunda 40 kadar katil, hakettikleri cezayı gördü ve Bağdat yönetiminin yerine getirmediği adaleti, meçhul Türk fedaileri gerçekleştirmiş oldu.

    TÜRKLERİN MÜCADELESİ ŞİDDETLENİYOR

    Irak Türkleri milli haklarına kavuşmak için, Bağdat yönetimi üzerinde baskı yapmağa devam etti. Kürtlere ve Irak’taki diğer azınlıklar, radyo ve basın konusunda verilen bazı yayın haklarının Türklerden esirgenmesi tepkilere yol açmıştı. Gerçi Bağdat radyosundan 1 Şubat 1959 tarihinden itibaren hergün yarım saat süreyle Türkmence olarak yayın yapılmasına başlanmıştı. Buna karşılık Kerkük’te, türkçe-arapça yayınlanan Beşir Gazetesi 17 Mart 1959 tarihinde kapatılmıştı.

    Bu yüzden yapılan başvuru, Bağdat’ta Türkmen Kardaşlık Kulübü (sonradan Ocağı), 7 Mayıs 1960 tarihinde kurularak faaliyete başladı. Irak Türklerinin yakın tarihinde önemli rol oynayan Türkmen Kardaşlık Ocağı, sosyal ve kültürel bir kuruluş olarak, büyük hizmetler üstlendi.

    Kardaşlık Ocağı, aylık bir derginin yayını için de 23 Ocak 1961 tarihinde izin aldı. Kardaşlık Dergisi adı ile türkçe-arapça olarak izni alınan derginin ilk sayısı Mayıs 1961’de yayınlandı. Irak Türklerinin kültür, sanat, edebiyat ve folklor alanında zengin bir kolleksiyon oluşturan bu dergi uzun yıllar büyük hizmet yaptı.

    Bütün bunlara rağmen Türkler, siyasi haklardan mahrum kaldıktan başka, Bağdat yönetiminden, özellikle General Kasım’dan cesaret alan komünistler ve bunların aleti olan Kürt militanlarının Kerkük’teki faaliyetlerine karşı mücadelede yalnız kalıyorlardı.

    IRAK TÜRKLERİNİN MÜCADELESİ DEVAM EDECEK

    Dikta rejiminin sona erdiği Irak’ta Türkler, günümüzde yeni bir mücadele dönemine girmişlerdir. Bugüne kadar yapılan haksızlıklara, uygulanan insanlık dışı baskılara tekrar meydan verilmemesi için Türkler de artık daha güçlü biçimde mücadele edeceklerdir.

    Tek istekleri, kendi topraklarında insanca yaşamak olan Türkmenler, Irak’ın yeniden yapılanma sürecinde önemli rol oynamak istemektedirler. Tek devlet, tek bayrak ve tek ordu isteyen Türkmenler, Irak’ın yeni anayasasında üçüncü aslî unsur olarak tescil ve parlamentoda gerçek nüfus oranlarına uygun sayıda temsil edilmek, Türkmenlerin çoğunlukta oldukları yerleşim birimlerinde

    Türkmen yöneticilere görev verilmesini istemek, Türkmenlerden alınan tarım arazilerinin, evlerin hukuk yolu ile iadesini gerçekleştirmek, suçsuz yere idam edilenlerin itibarlarını ve mal varlıklarının iadesini istemek yolunda mücadeleye devam edeceklerdir.

  • Tunceli’de 2 şehit

    Tunceli’de 2 şehit

    Tunceli’de 2 şehit

    DHA12.07.2008 Cumartesi


    Tunceli merkeze bağlı kırsal kesiminde operasyona çıkan askerlerin geçiş güzergahına konan uzaktan kumandalı bombanın patlatılması sonucu biri astsubay 2 asker şehit oldu.

    Tunceli merkeze bağlı Geyiksuyu köyü yakınlarında operasyona çıkan askerlerin geçiş güzergahına döşenen uzaktan kumandalı bomba öğlen saatlerinde patlatıldı. Patlamada biri astsubay 2 asker yaralandı. Yaralı astsubay ile er helikopterle Elazığ Asker Hastanesine kaldırılırken, dağlık alanda gizlenmiş bulunan ve sayıları henüz belirlenemeyen bir grup PKK’lı tarafından da makineli ağır tüfeklerle yoğun şekilde ateş açıldı. Güvenlik güçlerinin de anında karşılık vermesiyle başlayan çatışmanın halen devam ettiği kaydedildi.

    Tunceli Jandarma bölge komutanlığından kalkan Skorsky helikopterleri çatışmanın olduğu alana sürekli jandarma özel harekat timleri sevk ederken, iki kobra helikopteri de PKK’lıların bulunduğu alanı sürekli bombalıyor. Elazığ Asker Hastanesine kaldırılan iki askerin ise tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak şehit oldukları bildirildi.

    Tunceli’de şehit olan 2 asker için Elazığ Asker Hastanesinde yarın sabah saat 10.00’da cenaze töreni düzenlenecek. Cenaze töreninin ardından şehit iki askerin cenazesi memleketlerine gönderilecek

  • Karayılan’dan Barzani’ye tehdit mektubu

    Karayılan’dan Barzani’ye tehdit mektubu

    A.A

    Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hava ve kara harekatıyla ağır kayıplar veren terör örgütünde şimdi de toplu firarların yaşandığı bildirildi. Terör örgütünün sözde bölge sorumlularından “Dr. Ali” kod adlı Yusuf Turhallı başarısızlığının ardından gözetim altına alınınca 20 adamıyla örgütten kaçarak KDP’ye sığındı. Yaşananlar KDP ve PKK arasında gerginliği artırırken, Murat Karayılan, Mesut Barzani’ye bir mektup göndererek KDP’yi tehdit etti.

    Güvenlik birimlerinden alınan bilgiye göre, örgütün elebaşı Murat Karayılan tarafından “Şırnak, Siirt, Bingöl ve Bitlis” sorumluluğuna getirilen “Kurtay Faraşin” kod adlı Abdülkerim Ertaş, geçtiğimiz aylarda Karayılan ile liderlik kavgasına giren Suriyeli “Dr.Bahoz Erdal” kod adlı Fehman Hüseyin’in “etkisiz kaldığı ve daha aktif olması” yolunda verdiği talimatlar doğrultusunda askerle girdiği silahlı çatışmanın ardından ölü ele geçirilmişti. Ertaş’ın ölü ele geçirilmesinin ardından “Şırnak, Siirt, Bingöl ve Bitlis” illerinden oluşan sözde bölge sorumluluğuna Suriyeli Fehman Hüseyin’in yakın adamı “Dr. Ali” kod adlı Yusuf Turhallı getirildi.

    Güvenlik güçlerince bölgede gerçekleştirilen etkili operasyonlar karşısında başarısız olan ve örgütün bölgede büyük kayıplar vermesine neden olan “Dr. Ali” kod adlı Yusuf Turhallı, Murat Karayılan’ın talimatıyla Kandil’e çağrıldı. Terör örgütünün sözde bölge sorumlusu Turhallı, örgüt elebaşılarından “Cuma” kod adlı Cemil Bayık tarafından sorgulandı.   

    Sorgulama sonrasında görevden alınan “Dr. Ali” kod adlı Yusuf Turhallı, Zap bölgesinde gözetim altında tutulmaya başladı. Örgüt tarafından “infaz” edilme endişesi taşıyan Turhallı, kamptan firar ederek eski görev bölgesine döndü. Burada örgüt arkadaşlarıyla görüşen Turhallı 20 silahlı adamıyla KDP bölgesine kaçtı.

    “Dr. Ali” kod adlı teröristin 20 adamıyla KDP’ye sığınması terör örgütü yönetiminde “şok etkisi” yarattığı, bu durumun diğer örgüt sorumluları ve kadrolarını kaçmak için cesaretlendirmesinden endişe eden Murat Karayılan’ın, Yusuf Turhallı ve arkadaşlarının öldürülmesi için KDP bölgesine “tetikçiler” gönderdiği belirlendi.

    Yaşananların ardından, KDP’nin, Yusuf Turhallı ve arkadaşlarına sahip çıktığı ve PKK’lı tetikçilerin yakalanması amacıyla bölgede güvenlik kontrollerini artırdığı kaydedildi. Bunun üzerine, Murat Karayılan tarafından Mesut Barzani’ye, “KDP, PKK’nın içişlerine karışmaktan vazgeçsin ve kaçan örgüt kadrolarını biran önce iade etsin. Aksi halde bölgede yaşanacaklardan PKK sorumlu olmayacak” diye tehdit mektubu gönderdiği bildirildi.

    PKK’nın son zamanlarda bölgeye yatırım amacıyla gelen iş adamlarından ve Irak <http://www.hurriyet.com.tr/index/ırak/> ‘ta yaşayan Kürt köylülerinden haraç toplaması, fidye alması ve ailelerin çocuklarını kaçırmasından KDP’nin büyük rahatsızlık duyduğu belirtiliyor. Geçen hafta PKK’lı teröristler, KDP’lilerin yoğun yaşadığı bölgede su projesi yürüten bir Alman şirketi temsilcilerinden 100 bin AVRO haraç istemiş, bir başka olayda kaçırdığı Iraklı iş adamı Settar Mustafa’yı, ailesinin 50 bin AVRO fidyeyi ödememesi üzerine öldürüp, evinin önündeki çöplüğe bırakmıştı. Yine, PKK’lıların, bölgedeki Kürt köylerinden “vergi” adı altında keçi ve koyun istemesi nedeniyle köylülerle PKK’lı teröristler arasında çıkan kavgada 3 kişi ağır yaralanmıştı.

    Irak’ın kuzeyinde yaşananlardan rahatsızlık duyan KDP yönetimi, Kandil’e iletilen mektupta, “PKK’nın bu tür faaliyetlere biran önce son vermesi ve bölgeyi terk etmesini” istemişti.

    Terör örgütü PKK’dan kaçan teröristlerin KDP bölgesinde gizlenmelerinin, son dönemde PKK-KDP arasında yaşanan gerginliği tırmandıracağı ve bölgede silahlı çatışma yaşanabileceği ifade edildi.

  • Başbağlar Katliamının 15. Yıl Dönümü

    Başbağlar Katliamının 15. Yıl Dönümü

    Başbağlar Katliamının 15. Yıl Dönümü

    Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyünde, 15 yıl önce terörisler tarafından katledilen 33 kişi törenle anıldı.

    Başbağlar’da 5 Temmuz 1993 tarihinde PKK terör örgütü tarafından gerçekleştirilen saldırıda katledilen 33 vatandaş, şehit edilmelerinin 15. yıl dönümünde törenle anıldı. Aradan geçen zamana rağmen köyde acılar tazeliğini korurken, törende duygu dolu anlar yaşandı.

    Erzincan’a 204 kilometre uzaklıkta bulunan Barasor Vadisi’nin en son köyü olan Başbağlar’a 5 Temmuz 1993 tarihinde eli kanlı PKK terör örgütü üyesi 100 kişilik grup gelerek, yatsı namazında bulunan köyün erkeklerini bir alanda topladı.

    Köyde kadın, çocuk ayrımı yapmadan meydanda yaklaşık 1,5 saat terör örgütünün propagandasının yapılmasının ardından erkekler köyün 100 metre uzaklığında ki kavaklık bölgeye götürülerek katledildi.

    Terör örgütünün gerçekleştirdiği saldırıda 29 kişi kurşuna dizilirken, biri çocuk 4 bayan da yakılan evlerde diri diri yanarak can verdi.

    Başbağlar’da yaşanan katliamın üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen ne Başbağlar ne de Erzincan halkı yaşananları unutamadı.

    Köy meydanında düzenlenen törende, minik çocuklar açtıkları Türk bayrakları ve ellerine aldıkları dövizlerde teröre lanet okudu.

    Anma törenine Erzincan Valisi Ali Güngör, Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle, Kemaliye Kaymakamı Yasin Özcan, Kemaliye Belediye Başkanı Mustafa Haznedar, İl Genel Meclisi Başkanı Sinan Kartal, Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Recep Gençoğlu, Erzincan Belediye Başkan Yardımcısı Adnan Güler, bazı daire müdürleri ve Başbağlar halkı katıldı.

    Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başlayan anma töreninde konuşan Başbağlar Köyü Muhtarı Ali Akarpınar, “5 Temmuz 1993 tarihinde Başbağlar köyü kendi halinde yaşarken, milletine, bayrağına bağlılığı bir suç görülerek, akşam ezanı sırtlan sürülerinin hücumu ile 33 vatandaşımızı bir anda kaybettik. 214 hane, cami, okul, halk evi kundaklanarak yakılmıştır. Böyle bir acıyı yaşayan kardeşiniz olarak Allah kimseye böyle bir acıyı yaşatmasın.” dedi.

    Başbağlar Köyü Muhtarı Ali Akarpınar, Başbağlar’ın Sivas’ın başlangıcı olmadığını, Sivas’ın sonucu olduğunu vurguladı.

    Daha sonra kürsüye gelen AK Partili Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle de Sivas ile Başbağlar hakkında düşüncelerini dile getirdi.

    Bu ülkenin bayrağının kanla boyandığını belirten Milletvekili Karakelle, “Biz şanlı bir geçmişi kahramanlık destanlarıyla dolu, tarihi olan asil bir milletin evlatlarıyız. Biz Çanakkale’de Türkü ile Kürdü ile Lazıyla, Çerkeziyle, Alevisiyle et tırnak gibi destan yazdık. Bu ülkenin bayrağını kanımızla boyadık. Sınırlarını kanımızla çizdik. Bugünde 70 milyonu bölmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Bu Ermeni taşeronu içimizdeki hainler dış güçlerden beslenen bebek katili Abdullah Öcalan’ın uşaklarını inlerinde imha edildi. Edilmeye de Allah’ın izniyle devam edilecektir. Yeter ki biz birlik ve beraberliğimizi bozmayalım.” diye konuştu.

    Sivas’ta evlatlarını kaybeden anaların acısının yüreğini dağladığını ama Başbağlar’da ki anaların acısınında aynı şekilde yüreğini dağladığını ifade eden Karakelle, “Sivas’ta evlatlarını kaybeden analarında acısı yüreğimizi yakıyor. Ama Başbağlar’da ki analarında acısı yüreğimizi yakıyor. Biz bugün burada Sivas’ı kınayıp da, Başbağlar’ı kınamayanları da yüksek sesle kınıyorum. Biz Sivas’ı da kınıyoruz, 70 milyonu kardeş sayıyoruz. Bu 70 milyonu kardeş sayamayanlara lanet olsun diyorum, PKK’ya içimizdeki hainlere PKK terör örgütüne terör örgütü diyemeyenlerin de demeyenleri de yüce Türk adına onları da kınıyoruz. Buradan bu vatan için bayrak için canlarını feda eden tüm şehitlerimize Allahtan rahmet diliyoruz.” şeklinde konuştu.

    Son olarak söz alan Erzincan Valisi Ali Güngör ise terörün sağı solu ve mantığı olmadığına dikkat çekerek, “Nereden gelirsen gelsin Türkiye Cumhuriyetine ve vatandaşlarına en temel hakkı olan yaşam hakkına saldırı düzenleyenler karşılarında güvenlik güçlerimizi ve yüce devletimizi bulacaklardır.” dedi.

    Yapılan konuşmaların ardından 2001 yılında Başbağlar köyünde meydana gelen yangında evi yanan 10 vatandaş için yapılan konutların tapuları ve anahtarları teslim edildi.

    Daha sonra Başbağlar köyünde 5 Temmuz 1993 tarihinde şehit edilen 33 vatandaş anısına yaptırılan şehitlik ziyaret edildi. Duaların okunmasının ardından tören sona erdi.

    15 yıl önceki kanlı saldırıda dedesini kaybeden Elif Akpınar (11) ise “Keşke dedem yaşasaydı, ben de onu görebilseydim.” diye konuştu.

    Haber Yayın Tarihi: 05 Temmuz 2008 Cumartesi Saat 16:06

  • İran’da PJAK Elebaşı Öldürüldü

    İran’da PJAK Elebaşı Öldürüldü

    İran’da PJAK Elebaşı Öldürüldü

    06.07.2008 18:12

    İran-Türkiye-Irak sınırında operasyon düzenlendiği duyuruldu.

    İran, terör örgütü PJAK’a yönelik operasyonlarda bir elebaşının öldürüldüğünü açıkladı.

    Devrim Muhafızları Komutanlığı, İran-Türkiye-Irak sınırında düzenlenen operasyonlarda bir teröristin öldürüldüğünü, birinin de sağ ele geçirildiğini duyurdu.

    4 teröristin yaralandığı çatışmalarda, örgütün ağır zaiyat vererek dağlık bölgelere sığındığı kaydedildi.

    Bölgedeki operasyonların aralıksız sürdüğü belirtildi.