Etiket: PKK

Bölücü terör örgütü

  • Avrupa, PKK’yı nerelerde kullanıyor?..

    Avrupa, PKK’yı nerelerde kullanıyor?..

    NECDET BULUZ

     

                                                           Geçenlerde bu köşede “Avrupa PKK’ya zaten destek veriyor” başlığı altında bir yazı yazmıştık. Birçok okurumuzdan olumlu tepkiler aldık, almaya da devam ediyoruz. Çünkü 30 yıldır ayakta kalabilen bir örgütün, dış destek olmadan ayakta kalmasının mümkün olmadığını bizim kadar sizler de biliyorsunuz. Türkiye’nin bölgede büyümesinin önünün kesilmesi ve kafalardaki Bağımsız Kürdistan’ın hayata geçirilmesi için yıllar önce başlatılan projenin hayata geçirilebilmesi için de bu örgütün ayakta kalması ve kullanılması gerekiyor.

                                                             Paris’te 3 PKK’lının öldürülmesinden sonra, Avrupa-PKK ilişkileri daha net olarak su yüzüne çıkmıştır. Hatta daha da ileri gidelim, başta Fransa olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin, ülkelerine sığınan PKK üst düzey yöneticilerini gizli servislerine hizmet için kullandıkları da görülmeye başlandı.

                                                             PKK-İSTİHBARAT İLİŞKİLERİ

                                                              Fransa’da 2007 yılında yapılan bir operasyonda PKK’nın üst düzey yöneticileri Ali Rıza Altun ve örgütün kasası olarak bilinen Nedim Seven’in de aralarında bulunduğu 14 yönetici yakalanmıştı. Bu yakalanan örgüt üyeleri Türkiye tarafından aranıyordu. Fransa’dan bunların iadelerini de istedik. Ama ne oldu, Fransa daha sonra yakalanan bu kişileri serbest bıraktı. Böylece Fransa-PKK istihbarat ilişkilerinin tartışmaları da başlamış oldu.

                                                                Bu, sadece Fransa’yı ilgilendiren bir konu da değildir. İngiltere de, Almanya’ya, Belçika ve diğer Avrupa ülkelerinde de durum bundan farklı olmamıştır. Hemen her ülke, PKK’yı kullanmıştır. Geçmişte İtalya, Yunanistan, hatta Rusya’nın bile PKK’yı istihbarat başta olmak üzere çeşitli alanlarda kullandıklarını biliyoruz.

                                                                 AB ülkelerinin PKK’ya karşı ortak yönü şudur:

                                                                 PKK, bize bulaşmasın, ülkemizde olay çıkarmasın, biz de onlara her türlü serbestliği ve özgürlük ortamını sağlayalım. Böylece PKK’ nın adı geçen ülkelerdeki faaliyetleri de kontrol altına alınmış oluyor. Fransa bunu sağlamıştır. İngiltere’de PKK militanları işyerlerini, evleri haraca bağlamsına karşılık, İngiliz güvenlik güçleri bunlara göz yummuştur. Sadece Fransa’da PKK’nın topladığı haraç, yılda 4 milyon euro’yu geçiyor. Bunun çok önemli bir bölümünün de uyuşturucudan elde edildiği ifade ediliyor.

                                                                 RAHATÇA HARAÇ TOPLUYORLAR

                                                                  İngiltere’ye yerleşen, iş yeri açan birçok Türk, PKK’nın kendilerinden zorla haraç toplamaya çalıştığını, bunu İngiliz güvenlik birimlerine şikâyet etmelerine rağmen, bu konudaki rahatsızlıklarının giderilemediğini söylüyorlar. Fransa’da olduğu gibi İngiltere’de de PKK haraçtan çok önemli paralar elde ediyor.

                                                                   Bunlar birer gerçek ve bu gerçekleri gösteren bilgilerin de devletin ilgili birimlerinin arşivlerinde olduğunu sanıyoruz. Avrupa yıllardır, PKK’yı başta istihbarat olmak üzere birçok alanda kullanmıştır ve kullanmaya da devam ediyor. Çünkü AB’nin bir hedefi vardır ve bu hedef de Türkiye’nin parçalanması, bölgede temelleri atılan bir Bağımsız Kürt Devleti’nin kurulmasıdır. AB’nin bu konuda Amerika ile de tam bir uyum içinde çalışma yürüttüğünün altını çizelim.

                                                                  Yıllardır, her gelip geçen hükümetler, Avrupa ülkelerinin PKK’lılara kucak açtığından şikâyet etmiştir. Terör örgütü ile Avrupa bağlantılarını kesememiştir. Şimdi, olaylar geliştikçe bunun nedenlerini daha iyi anlayabilmekteyiz. Örneğin, Türkiye’nin Eski Büyükelçisi Uluç Özülker “PKK’lı Ali Rıza Altun’un bulunduğu adresi 7-8 kez elimle ilgili yerlere verdim ama yakalamadılar” diyor.

                                                                 ARANANLAR NEDEN YAKALANMIYOR?

                                                                  Fransa İstihbarat Servisi ( DST )’nin sürekli olarak ilişkide olduğu PKK’nın kasası olarak bilinen Nedim Seven, hakkında Interpol tarafından tutuklama kararı olmasına rağmen Fransa’da elini kolunu sallayarak nasıl gezebiliyor? Seven, aynı zamanda Türkiye’de 15 kişiyi öldürmekten de aranıyor. Örgütün Belçika’daki liderlerinden Canan Kurtyılmaz da Türkiye’de suikast düzenlemeleri nedeni ile aranan isimlerden biridir. Kurtyılmaz da Belçika’da elini kolunu sallayarak nasıl gezebiliyor? Dikkat ediniz, PKK’nın aktif militanları Avrupa’da çok rahat edebiliyorlarsa bunun bir nedeni yok mudur?

                                                                   Burada şu noktaya da değinelim ve yazımızı şimdilik noktalayalım:

                                                                  PKK’nın Avrupa’daki haraçları, uyuşturucudan elde ettiği paraların bir kısmı Kuzey Irak’ta yuvalanan PKK ve PKK’nın üst düzey yöneticilerine aktarılıyor. Türkiye’deki sivil hedefleri vurmak için kurulan Kürdistan Özgürlük Şahinleri ( TAK ) örgütünün finansmanı da bu yolla elde edilmiş oluyor.

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

  • İşte Fransa Gizli Servisi’nin PKK’lı casusları

    İşte Fransa Gizli Servisi’nin PKK’lı casusları

    Fransa Gizli Servisi PKKFransız Gizli İstihbarat Servisi, Fransa’yı arka bahçeleri gibi kullanan terör örgütlerinin nefes alışlarını bile izlerken illegal yapılanmalara göz yumuyor. Bunu yaparken diğer örgütler gibi PKK militanlarını da hem devamlı izliyor hem de gerektiğinde muhbir olarak kullanıyor.

    Fransa ‘Karşı Casusluk Teşkilatı- Contre-Espionnage’, bu yöntemi uygularken iç ve dış İstihbarat servislerince düzenli olarak kıskaca aldığı militanlarla görüşüyor, toplantılar yapıyor hatta onlara yol gösteriyor.Bu bilgiler Fransız basınında, çeşitli dönemlerde gerçekleştirilen bazı operasyonlar sonrası gözaltına alındıkları halde serbest bırakılan militanlarla ilgili çıkan haber ve tartışmalarda açıkça yer alıyor.

    PKK’NIN KİLİT İSİMLERİ
    Yıllardır süregelen bu durum 2007 yılında dönemin, Uluslararası Terörle Mücadele Hakimi Jean Louis Brougiere’nin talimatıyla başlatılan ve başta Paris olmak üzere Fransa’nın çeşitli bölgelerinde gerçekleştirilen operasyonlarda su yüzüne çıktı. Güvenlik birimleri, PKK’nın Avrupa’daki üst düzey yöneticilerinden Ali Rıza Altun ve örgütün Avrupa kasası olarak bilinen Nedim Seven’in de aralarında olduğu 14 PKK militanını yakaladıktan kısa bir süre sonra serbest bırakınca  Fransız basınında ‘İstihbarat-PKK ilişkisi’ tartışmaları başladı.

    Fransız Le Figaro, Le Monde ve Le Parisien gazeteleri ile Le Nouvel Observateur, l’Express gibi haftalık dergiler yapılan operasyonlarda başta Paris olmak üzere Fransa’nın bazı bölgelerinde yakalanan PKK militanlarının Fransız Gizli İstihbarat Servisi (Direction de la Surveillance du Territoire-DST) adına çalıştığını buna karşılık servisin bu militanların faaliyetlerine göz yumduğunu yazdılar. Haberlerde İstihbarat servisinin PKK’nın Fransa’daki tüm faaliyetlerinden haberdar olduğu belirtilerek,“Servisin bir nevi casus ya da muhbir olarak kullandığı bu militanlar ayda ortalama bir kere İstihbarat Servisi üyeleriyle bir araya geliyor ve gizli servis  gerektiğinde bu militanları kullanıyor” diye yazıldı. Le Monde Gazetesi’ne konuşan DST yetkilileri, PKK militanlarıyla ‘sarı çizgiyi’ aşmamaları için temas içinde olduklarını doğruladılar.

    FRANSA’DA SALDIRMAYIN SİZİ RAHAT BIRAKALIM
    Dergi ve gazeteler adının açıklanmasını istemeyen bir istihbaratçının “PKK ile Fransız istihbarat servisi arasında  ‘Fransa’da suikast saldırısı yapmayın, biz de sizi rahat bırakalım’ şeklinde ‘adı konulmamış bir anlaşma’ vardı” sözlerine de yer verirken, “bu temasların gerçekliğinin Fransız istihbarat servisi tarafından onaylandığını” belirtiyor.

    İstihbarat servisi yetkilisinin “Genelde siyasi sığınmacı olan bu kişilerle ‘polis yönetim faaliyeti’ çerçevesinde bağlantı halindeyiz. Ancak bu kendilerini koruma altında sanmaları için bir gerekçe değil, şüpheli gördüğümüz hiçbir faaliyete göz yummadık. Tam tersi sarı çizgiyi aşmamaları için kendilerini uyardık” şeklindeki sözlerini aktarıyor. Gözaltına alınan bölücü örgüt üyelerinden üçünün avukatlığını yapan William Bourdon ise istihbarat servisi yetkilisiyle aynı fikirde olmadığını belirtiyor ve “D.S.T ve  kısa adı RG olan ‘İç İstihbarat Birimi’ (Renseignement Generaux) tarafından takip ve kontrol ediliyorlardı. İstihbarat servisleri tüm etkinliklerinden haberdar olmasına rağmen şimdi  yaptıkları faaliyetlerden dolayı suçlanıyorlar. Bu da şu soruyu akıllara getiriyor: Acaba Fransız istihbarat servisleri DST ve RG bu kişileri siyasi ajandalarına göre istedikleri gibi kullanıyorlar mı?” diyor.

    FRANSA’DA YILDA 4 MİLYON EURO HARAÇ TOPLANIYOR
    Haberlerde ayrıca şu ilginç ayrıntılara yer veriliyor:

    “Terörle Mücadele Birimi (Sous-direction anti-terroriste (SDAT) polisleri tarafından yürütülen araştırma  suç niteliği taşıyan operasyonları ortaya çıkardı. Operasyonlarda yapılan aramalar  Kürt diasporası üzerine büyük baskı yapan PKK’nın Fransa’da yılda yaklaşık 4 milyon euro haraç topladığını ortaya koyan gizli muhasebe belgelerini çıkarmaya vesile oldu. Ele geçen paranın 34 bin euroluk kısmının uyuşturucu ile ilgili olduğu izine rastlandı.”

    INTERPOL TARAFINDAN ARANAN PKK’LILAR
    PKK’nın Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’nin terörist listelerinde yer aldığını yazan Le Parisien gazetesi ‘Yakalanan kişilerden bazıları Sarkozy’nin Paris’in 10. bölgesinde bulunan seçim karargahının yanı başında ele geçirildi. Mahkeme, PKK üyelerini ‘Terörist bir örgütle işbirliği içinde yolsuz kazanç sağlamak üzere çete kurmak’, ‘para aklamak’ ve ‘teröre finans sağlamak’ suçlarından yargılıyor” diye yazdı.  Dosyaya yakın bir kaynağın gazeteye verdiği bilgiye göre, yakalananlar İstihbarat servisine  “PKK’nın örgüt yapılanması, işleyişi, özellikle Fransa’da mali kaynak sağlamak üzere para toplanması ile Fransa’daki bölümlerinin şematik tablosu’ hakkında tüm bilgileri aktardı. Fransız istihbarat servisi DST’nin düzenli ilişkide olduğu kontaklar arasında yer alan isimlerden birisi de PKK’nın kasası olarak bilinen Nedim Seven. Hakkında Interpol tarafından uluslararası tutuklama kararı çıkartılmış olan Seven, Türkiye’de 15 kişiyi öldürmekten aranıyor. Örgütün Belçika’daki öncülerinden 33 yaşındaki Canan Kurtyılmaz da Türkiye’de suikast saldırıları düzenlemekten Ankara tarafından aranıyor. Haberlerde, yakalananların hepsinin PKK’nın aktif militanları olduğu ve sorgulama dosyalarını bizzat Terörle Mücadele Hakimi  Jean Louis Brougiere ile birlikte diğer Terörle Mücadele Hakimleri Thierry Fragnoli ve PhilippeCoirre’nin yaptığı belirtildi. PKK militanları dosyada ayrıca topladıkları haraçlarla, Kuzey Irak’ta bulunan PKK ve PKK’nın üst yönetim kadrosunca sivil hedefleri vurmak amacıyla kurulan “Kürdistan Özgürlük Şahinleri” (TAK) örgütüne finansman sağlamakla da suçlanıyor.

    SADECE HOLLANDE DEĞİL DEVECİYAN DA GÖRÜŞTÜ
    Yapılan operasyonlarda yakalanan PKK’lılarla ilgili haberlerde militanların Fransız gizli istihbarat servisi DST’nin yanı sıra Fransa eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin  siyasi danışmanı  ve eski ’Yerel Özgürlükler’ Bakanı, Patrick Deveciyan ile de resmi temas kurmuş oldukları belirlendi.  PKK’nın  Avrupa temsilcisi Ali Rıza Altun’un sekreteri olduğunu belirten Atilla Balıkçı kendisini sorguya çeken yargıç Fragnoli’ye “Ali Rıza Altun ile Fransız istihbarat servisi DST arasında arabuluculuk yaptığını” açıkladı. Balıkçı, Deveciyan ile de “Fransa’da yaşayan Kürt toplumu” adına görüştüğünü itiraf etti. Balıkçı’nın avukatı Jean-Louis Malterre de “En az 10 yıldan beri Fransız otoritelerinin izniyle para toplayan bu insanların birdenbire tehlikeli teröristlere dönüşmelerini anlamıyoruz” derken, dolaylı olarak haraç topladıklarını açıklamış oldu. Aynı zamanda Asala terör örgütünün eski avukatlarından olan Deveciyan, Fransız haber ajansı AFP’ye yaptığı açıklamada, “Hatırlamıyorum ama mümkündür, PKK heyeti olarak değil fakat sık sık Kürt delegasyonlarını kabul ettim” diyerek, görüşmeleri doğruladı.

    ELLERİNİ KOLLARINI SALLAYARAK FRANSA’DAN ÇIKTILAR
    Bu operasyonlar hemen hemen  geçen yıla kadar sürekli yapıldı ve yakalananlar gözaltına alındıktan sonra serbest kaldı. O gün yakalanıp gözaltına alınanlar da her operasyon  sonrası olduğu gibi serbest bırakıldı. Nedim Seven Roma Havalimanı’ndan Ermenistan’ın başkenti Erivan’a gitmek üzereyken pasaport kontrolü sırasında gözaltına alındı. İtalya güvenlik birimleri , Seven’in sahte bilgilerle düzenlenmiş yeşil  pasaportunda ‘Seyfi Ateş’ takma ismini kullandığını açıkladı. Türk makamlarıyla yapılan yazışmalar  sonucu  yakalanan kişinin aslında kırmızı bültenle aranmakta olan Nedim Seven olduğu ortaya çıktı. Ali Rıza Altun  ise Avusturya Havayolları’na ait tarifeli bir uçakla Viyana üzerinden Kuzey Irak’a geçti. Paris bölgesi dışına çıkması yasak olmasına ve gözetim altında bulunmasına rağmen Avusturya’ya geçen Altun, güvenlik birimleri tarafından Viyana’da sahte pasaport taşımaktan yakalandı. Ancak Avusturya, Altun’u Paris ve Ankara’ya haber vermeden bir hafta gözaltında tuttuktan sonra serbest bıraktı ve Erbil’e uçmasına izin verdi .

    BÜYÜKELÇİ ÖZÜLKER: PKK’LI ALTUN’UN ADRESİNİ ELİMLE VERDİM YAKALAMADILAR
    Türkiye’nin Paris eski Büyükelçisi Uluç  Özülker Aralık 2005’te görevini  tamamlayarak, Türkiye’ye dönmeden önce Hürriyet’e verdiği özel demeçte sorularımı yanıtlarken, Fransa’nın PKK’ya karşı tavrına şu anlamlı sözlerle dikkat çekmişti:

    “PKK’lı Ali Rıza Altun’un nerede yaşadığını defalarca resmi yazıyla bildirdik ve kendi elimle en az 7-8 defa resmi olarak onlara verdim.  Zaten onların Altun’un yerini bilmemesi mümkün değil. Hatta bulunamıyorsa ben size söyleyeyim ‘Bu tarihte falan yerde şu toplantıda olacak, gidip yakalayın’ diye adres ve saat bildirdik. Ama her defasında ‘Verilen adrese baktık maalesef bulamadık’ diye cevap veriyorlar. Fransa her şeye rağmen gene büyük bir devlet, dünyada sözü dinlenen büyük bir ülkedir. Her ülke elinde, diğer ülkelere karşı hem dostluk hem de aynı zamanda gerektiği takdirde silah gibi kullanabileceği unsurların bulunmasını ister. ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ politikası burada da geçerli oldu. Bir terör olayı olsa bunlar da farklı davranacaktır. Mesela Asala terörünü Orly’deki bir katliam bitirmiştir. PKK da burada bir şey yapsa aynı sonuç olurdu. Ama onlarla anlaşmalı oldukları için ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ diyerek, karşılıklı bu politikayla geçinip gidiyorlar. Fransızlar için bu hem istihbarat kaynağıdır. Hem de aynı zamanda Türkiye’ye karşı kullanılan bir maşadır.”

     

     

     

     

     

     

     

     

    DHA

  • Türkiye’ye gelen kritik not!

    Türkiye’ye gelen kritik not!

    DHA

    Paris’te PKK ’lı 3 kadının öldürülmesinin ardından Fransız istihbarat birimi, Ankara’ya geçtiği ön bilgi notunda ‘olay bir örgüt içi hesaplaşma’ tespitinde bulundu.

    200120131039575145890_2Suikastle ilgili soruşturmada Paris ile Ankara arasındaki bilgi akışı istihbarat teşkilatları ile emniyet birimleri arasında yürütüldü, gözaltına alınan iki kişinin örgüt içindeki bağlantılarına ilişkin çok önemli bilgi paylaşıldı. Güvenilir kaynaklardan alınan bilgiye göre, Fransızlar tarafından bir süreden beri örgüt üyeleri arasında bir gerginliğin olduğu biliniyordu. Bu nedenle son gelişmeler ve elde edilen bazı delillerle de örgüt içi hesaplaşma tezinin giderek güçlendiği belirtiliyor. Bu kapsamda suikastin, “İmralı ile başlatılan sürece karşı çıkan örgüt içindeki bazı çevrelerin etkili olup olmadığı ile bazı ülkelerin örgüt içindeki ayrışmayı dikkate alarak örgütten taşeron kullanıp kullanmadıkları” ihtimalleri de değerlendiriliyor.

    TUTARLI BİLGİ VEREMEDİ

    Le Parisien gazetesine göre, şüphelilerin evlerinde yapılan aramada cinayeti aydınlatacak ipucuna rastlanmadı.

    Le Point dergisinin internet sitesindeki habere göre şüphelilerden biri suikastten kısa süre öncesine kadar maktullerin yanındaydı ve onları canlı olarak gören son kişiydi. Bu kişi ifadesinde, olay günü neler yaptığını net ve tutarlı ayrıntılarla veremeyince üzerindeki şüpheler yoğunlaştı. Öte yandan soruşturmayı yürüten Paris Terörle Mücadele Alt Müdürlüğü, her ikisi de Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 38 ve 31 yaşlarında iki erkek şüphelinin gözaltı süresini uzattı. Yakın arkadaş oldukları belirtilen iki şüphelinin gözaltı süresinin 96 saate kadar sürebileceği belirtildi.

    ileTürkiye’ye gelen kritik not! | GAZETE VATAN.

  • PKK,ateşkes yapar ama silah bırakmaz…

    PKK,ateşkes yapar ama silah bırakmaz…

     

    NECDET BULUZ

     

                                                              Hükümetin hedefi, terör örgütü PKK’ya silah bıraktırmaktır. İmralı canisi ile yapılan pazarlıkların bu konuda yoğunlaştığını izliyoruz. Gerek Başbakan, gerekse çevresinin bu konuda yaptıkları açıklamalar, Öcalan ile yapılan görüşmelerin, gerekirse Kandil ve örgütün Avrupa ayağı ile de genişleyebileceğini gösteriyor.

                                                              Buradaki bütün sıkıntı, her iki tarafın da birbirine tam güven duymamasıdır. Hükümet kanadı ile terör örgütü arasında var olan bu güvesizliğin, süreci uzatacağını ortaya koyuyor. Aslı önemlisi de, Öcalan’ın PKK’ya silah bıraktıracak gücünün var olup olmayacağının ölçülmesi olarak değerlendiriliyor. Hükümet kanadından yapılan açıklamalardan bunu da anlıyoruz. Eğer, silah bıraktırma konusunda Öcalan etkisiz kalırsa, görüşmeler Kandil ve Avrupa’ya yayılacak.

                                                              ÇOK ZOR BİR SÜREÇ

                                                               Doğrusunu söylemek gerekirse, terörle mücadelenin bir an önce sona ermesini biz de istiyoruz. Ancak bu sona erme, taviz verme yerine, mücadele ile olmalıdır. Terör örgütü, silahlı mücadele ile bugüne kadar çok şey elde etti. Daha da edeceğe benziyor. Bu nedenle de kolay kolay silah bırakmayacak. Bunu çok iyi görmek ve değerlendirmek gerekir.

                                                                Başbakan’ın “Silah bırakan PKK’lı başka ülkeye gidebilir. Silahlı PKK’lılar sınırdan çekilirken de kendilerine operasyon yapılmayacak” diyor. İşte bu noktada Karayılan’ın Kandil’den verdiği yanıt gelişmelerin hangi noktaya taşınabileceğinin bir göstergesidir. Karayılan, “Burası Kürdistan’dır. Bizim ülkemizdir. Asıl siz çekin gidin ülkemizden” diyor. Meydan okuyor. Böyle bir örgütten silah bırakma beklenebilir mi?

                                                               Kaldı ki, örgüt artık dış güçlerin de kontrolünde bulunuyor. Örgüt içinde çeşitli ülkelerden de militan yer alıyor. Konu bir noktada uluslar arası boyuta da taşınmış görünüyor.

                                                               ÖRGÜTÜN VARLIĞI SİLAHA BAĞLI

                                                                Hükümet olanların İmralı canisi Öcalan ile bazı konularda anlaşma sağlaması, PKK’nın silah bıraktırmasını da sağlayamayacak gibi görünüyor. Şimdi, yeni Anayasa taslağı hazırlanıyor. Anayasa’dan Türk adının çıkarılması, anadilde savunma, ana dilde eğitim, verilen bu vaatler arasında sıralanıyor. Bitmedi, inadına çıkarılan Büyükşehir Yasası PKK’nın taleplerini karşılayan bir başka ödündür. Şimdi ise araya bir de genel af sokulursa hiç kimse şaşırmasın.

                                                                  Kandil’e baktığımızda, örgütün silahlı kanadına hükmeden Murat Karayılan ve Duran Kalkan, örgütün varlığının tamamen silaha bağlı olduğunu söylüyor ve PKK’nın silah bırakmayacağını açıkça söylüyorlar. Bir noktada “Öcalan ile anlaşmanız bizi bağlamaz” demeye getiriyorlar. Süreç içinde kendilerinin de var olduğunun mesajını veriyorlar.

                                                                  Öcalan, bu durumu görüyor. Kandil’in, BDP’nin ve Avrupa’nın da bu işin içinde olması gerektiğini bu nedenle istiyor. Sorumluluğu tek başına almak da istemiyor. Asıl endişesi de, vereceği talimatın yerine gelemeyecek olmasıdır sanıyoruz. Çünkü bu konuda hala tereddütlerin var olduğunu da görebilmekteyiz.

                                                                 ATEŞKES OLABİLİR AMA…

                                                                  PKK’ya yakın olan çevrelerin şu görüşlerini önemsememiz gerekiyor:

                                                                  “ Gerilla, AKP Hükümeti’ne diz çöktürdü. Hükümetin bugüne kadar yaptığı iyileştirmeler, gerillanın silah gücüne dayanıyor. Bunlar silahların susması için yetmez. Kürt halkının ne istediği ve Kürt sorununun nasıl çözülmesi gerektiği, bunun koşulları da ortadadır. Bunların öncelikle sağlanması gerekiyor. Hükümet, bugüne kadar yapılan iyileştirmeleri de bir lütufmuş gibi Kürt halkının önüne sürmesin.”

                                                                 PKK’nın siyasi uzantısı BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın şu sözlerinin de altını çizelim:

                                                                 “Başbakan, Öcalan’ı muhatap alıyorsa, İmralı şartlarını düzelsin. Öcalan’ın durumunu kendi durumuna denk getirsin. Bunlar sağlanmadan müzakereler nasıl yapılacak?”

                                                                  Sözü fazla uzatmayalım:

                                                                    “PKK silah bırakacak” diyerek bazı olumsuz adımlar atılabilir, buna dikkat. Bu Anayasa değişikliğine de sıçrayabilir.  Bu süre içinde PKK belki ateş-kes uygulayabilir. Beklediği koşullar oluşmazsa yenide silaha sarılır. Bundan sonra yapılacak olan talepler Türkiye’yi ayağa kaldırır. Kanlı terör örgütünün bu şekilde hareket edebileceği görüşündeyiz. Bütün bunların da bir oyalamadan öteye geçmeyeceği görülüyor. Temennimiz, bu konuların tümünde yanılan taraf biz olalım.

     e.mail: necdetes@mynet.com

     

     

  • KUSURSUZ FIRTINA

    KUSURSUZ FIRTINA

    16781287

    KUSURSUZ FIRTINA

    HÜSEYİN MÜMTAZ

     

    Türkiye şu sıralar bir “Kusursuz Fırtına”yı yaşamakta..

    İmralı, “artık” her görüşmeden sonra tekneden inen kardeşi/yakınları aracılığı ile televizyon kameraları önünde demeçler vermekte..

    TV’ler yakında yine İmralı’nın karşı sahiline naklen yayın araçları gönderirse şaşırmayın.

    Televizyonu o istememiş, Fransa’daki olaydan çok üzgünmüş..

    Fransa’da ne olmuştu?

    PKK’lı üç kadın terörist Paris’teki “Enformasyon Bürosu”nda öldürülmüşlerdi.

    Üçü de uzun yıllar Türkiye’de “faaliyet” göstermişler, mahkûm olup ceza çekmişler, sonra dışarıya gidip yerleşmişler.

    20-30 yıldır Fransa’da “yaşıyorlar” ama “ölünce” Türkiye’ye getirilecekler..

    Kendileri mi istemiş, örgüt mü karar vermiş?

    “Bu barış süreci”nde barışı baltalamak, bu süreci sabote etmek isteyen birçok kesim olacağını kaydeden Pervin Buldan, ”Ama barışı isteyen kesimlerin provokasyona asla ve asla izin vermemesi gerekiyor. Bu 3 kadın sonuçta, Türkiye vatandaşı ve bunların Türkiye’de toprağa verilmeleri en doğal hakları. Onların mücadelelerine yakışır bir şekilde cenaze merasimi düzenlemek de bizim görevimiz. Bu konuda herkes üzerine düşen sorumlulukla hareket etmeli. Kesinlikle provokasyona izin verilmemeli. Devlet yetkililerinin de bu konuda çok dikkatli olması gerekiyor” diyor.

    “Bu 3 kadın” sonuçta “Türkiye” vatandaşı imiş.

    Dikkat buyurun, “Türk vatandaşı” değil, “Türkiye vatandaşı”..

    Bakın Mümtaz Soysal dün ne yazdı;

    “Hiç kuşkusuz çok komik bir milletiz biz Türkler. Durup dururken ve hiç gereği yokken kendi adımızı aramaya çıktık. Şimdi neyi niçin aradığımızı pek bilmeyen ve nasıl anlatacağını tam kestiremeyen bir milletvekilinin yazısından öğreniyoruz ki galiba Türk milleti olduğumuza ve vatandaşlığımızın da Türk vatandaşlığı olduğuna pek yakında yeni anayasayla karar vermiş olacağız.

    Aslında öyle yola çıkmamış mıydık?

    Bir yerden kalkıp nereye gideceğini bilmeden bir şeyler aramak için dönüp dolaştıktan sonra aynı yere geldiklerine şaşıranların durumunu yaşamaktayız. Aylarca hatta yıllarca bir -yeni anayasa- peşinde koştuk. Sanki anayasalı bir Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı değilmişiz ve bu devlette vatandaşlara –Türk- dendiğini bilmezmişiz gibi.

    Haydi sınır dışına hiç çıkmamış olanlarımız bilmese de yıllardır Avrupa’ya gidip gelen gurbetçilerimiz ya da Amerika kapılarında eşik aşındıran en büyüklerimiz yabancı hudut görevlisi -tabiyetiniz, uyruğunuz, milliyetiniz, nasyonaliteniz- diye sorduğunda kem küm etmeden hep –Türk- demiyor muyuz?

    Yahut böyle diyeceğimize başka bir şeyler kekelediğimizde pasaportumuza bakan yabancı memur bir yere –Türk- yazmıyor mu?

    O halde -yeni anayasa- yapmak üzere masa çevresine oturan koca adamlar –Türk- sözü etmeksizin bir anayasa metni yazabilmek için neden bunca ter dökmüş ve bin türlü laf cambazlığı etmek gereğini duymuş ya da etmeye zorlanmıştır?”

    BDP Diyarbakır İl Baş­ka­nı Zü­bey­de Züm­rüt, ce­na­ze tö­re­ni ne­de­niy­le AMED’de (Di­yar­ba­kı­r) hazır­lık­la­rın de­vam et­ti­ği­ni belirtirken şöy­le diyor;

    “Bü­yük bir ka­tı­lı­mın ol­ma­sı için hal­kı­mı­za çağ­rı ya­pa­ca­ğız. 3 ka­dın ar­ka­da­şı­mı­zı ha­va­ala­nın­da kar­şı­la­ya­ca­ğız. Bu­ra­dan kit­le­sel bir şe­kil­de Nevruz’u kutladığımız Ba­tı­kent Mey­da­nı­’na gö­tü­rüp bu­ra­da tö­ren dü­zen­le­ye­ce­ğiz. Tö­re­nin ar­dın­dan ise ar­ka­daş­la­rı­mı­zı mem­le­ket­le­ri­ne yol­cu­la­ya­ca­ğız. Perşembe gü­nü Di­yar­ba­kır ile çev­re il ve il­çe­ler­de ya­şa­mın dur­ma­sı için çağ­rı ya­pa­ca­ğız. Ce­na­zeye her­ke­sin ka­tıl­ma­sı­nı bek­li­yo­ruz…”

    Demokratik Toplum Kongresi’nden yapılan açıklamada da, cenazelerin çarşamba günü saat 20.35’te Diyarbakır’da olacağı ve perşembe günü saat 11.00’de Batıkent Meydanı’nda tören düzenleneceği belirtiliyor.

    “Provokasyonun olmaması için” Buldan’ın ilginç bir de teklifi oluyor;

    “Şunu rica edeceğiz. Cenaze töreninde emniyet güçlerinin kesinlikle provokatif açık bir zemin oluşturmaması gerekiyor. Cenaze merasimini uzaktan izlemeleri gerektiğini söyleyeceğiz. Bu tür durumlarda genelde cenaze törenlerinde kitle ile polis karşı karşıya geldiği zaman çatışma zemini olabiliyor. Dolayısıyla polisin uzaktan bu süreci takip etmesi, provokasyonu da ortadan kaldıracaktır. Bu konuda herkesin sorumlu bir şekilde davranması gerekiyor” diyor ve “devlet yetkililerinin de” cenazeye katılmalarını istiyor.

    Yâni provokasyon olmaması için 1) polis uzaktan izleyecek ve 2) devlet yetkilileri de katılacak..

    Diyarbakır’daki törenin ardından cenazeler Tun­ce­li, El­bis­tan ve “ailesinin yerleştiği” Mer­si­n’­e gön­de­ri­le­cekmiş.

    Kimsenin aklına; Tunceli, Elbistan ve Mersin’de toprağa verilecek cenazelerin neden önce Diyarbakır’a getirilip, sonra üç kere daha üç ayrı ilde tören/gösteri düzenlenmesinin “bizatihi” kışkırtma nedeni olduğunu sorgulamak gelmiyor?

    Peki ama madem her şey böyle olacaktı….

    …Nazım’ın suçu neydi?

    Tesadüf bu ya Nazım’ın bu gün 111’inci doğum yıldönümü imiş..

    O da “Türkiye vatandaşı” değil miydi?

    Yol olsun, emsal teşkil etsin, o da ge(tiri)lsin..15 Ocak 2013

     

                   

    57’İNCİ ALAY HER YERDE

    HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ

     

     

  • Avrupa zaten PKK’ya destek veriyor…

    Avrupa zaten PKK’ya destek veriyor…

    NECDET BULUZ

     

                                                            Paris’te 3 PKK’lı kadının öldürülmesinden sonra, Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande bir açıklama yapmış “Öldürülen kadınlardan biriyle görüşüyordum” demişti. Bunun üzerine Başbakan Erdoğan, Fransa’yı hedef alan konuşmasında “Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, bir terör örgütü ile nasıl konuşur, kırmızı bülten ile aranan biriyle nasıl bir araya gelir bunun cevabını versinler” demişti.

                                                            Bunda garipsenecek bir şey yok. PKK’ya yıllardır destek veren, onların barınmasını sağlayan, dernek kurmalarına izin veren, gazete ve dergi yayınlarını destekleyenler zaten Avrupa ülkeleri değil mi? Bugün, Fransa başta olmak üzere, birçok Avrupa ülkesinde PKK’nın üst düzey yöneticileri krallar gibi hayat sürüyor. Avrupa Parlamentosu’nda konuşmalar yaptırılıyor.

                                                           AVRUPA KUÇAK AÇTI

                                                            Fransa’nın PKK’ya destek verdiği yeni değil ki. Kaldı ki, üst düzey yöneticileri de bunu açık açık dile getiriyorlar. Onların gösterilerine, açıklamalarına, Türkiye aleyhindeki her hareketlerine kucak açıyorlar, destek veriyorlar. Paris’te öldürülen PKK’lı kadınlardan birinin de sürekli olarak Cumhurbaşkanı Hollande ile görüşüp, ona raporlar verdiği bile ortaya çıktı.

                                                              PKK’nın sadece Almanya’da 200’e yakın dernek, federasyon, kulüp gibi sosyal oluşumu var. Bunların adresleri belli, telefonları belli, kurucuları belli, bugüne kadar niye bunlar önlenmedi? Fransa’da her türlü aktiviteye yeşil ışık yakılıyor. İngiltere’deki PKK’lıların haraç toplamalarının bile İngiliz Hükümeti önüne geçemiyor, daha doğrusu geçmiyor.

                                                               Daha nice Avrupa ülkelerinde de durum bu saydıklarımızdan farklı değil. Avusturya, Belçika, İsviçre, İtalya, Yunanistan ve İspanya PKK’ya destek vermiyor mu? Yunanistan’da bu terör örgütünün eğitim kampları yok mu? Bütün bunlar, zaten Avrupa ülkelerinin PKK ile iç içe olduğunu gösteriyor. Biz, bu gerçekleri neden görmezden geliyoruz?

                                                               HEDEF BAĞIMSIZ KÜRT DEVLETİ

                                                                Buradaki bütün hedef, bölgede bir bağımsız Kürt Devleti’nin kurulması projesidir. Bu proje, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçasıdır ve bu Avrupa ülkeleri de baştan bu yana bu projeye destek vermektedirler. Yıllardır Bağımsız Kürt Devleti haritaları hasalarda dolaşıyor.”Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar büyük bir topraktır” anlayışı ile ülkemizi bölme çalışmaları hız kazanmıştır. Biz, bu gerçekleri görmüyoruz, çözümü başka yerlerde arıyoruz.

                                                                  Şimdi dikkat:

                                                                   PKK’nın elinde çok gelişmiş silahlar var. BU silahları bu örgüte kimler veriyor? Örgütte iki adet pasif radar sisteminin olduğu da ortaya çıkarıldı. Bilinen klasik radarlardan daha ileri olan bu pasif radarların yerini tespit etmenin çok zor olduğu söyleniyor. Bu radarların sadece Amerika, İngiltere ve İsrail tarafından üretildiğini söylersek, siz bunu nasıl yorumlarsınız, bunun yorumunu da sizlere bırakıyoruz.

                                                                 ÖRGÜTE AVRUPA’DAN SİLAH YAĞIYOR

                                                                  Amerika’nın PKK’yı her zaman desteklediği, bu örgütü de sürekli olarak Türkiye’ye karşı kullandığını biliyoruz. Başbakan, altımızı, üstümüz oyan bu oyunu oynayan Amerika’ya karşı acaba neden sessiz, acaba niye sesini yükseltmiyor? Kandil’e kapsamlı bir operasyonun önünü kim kesiyor? Buna neden sessiz kalınıyor?

                                                                  Geçmişte, Irak’a karşı Türkiye’de konuşlandırılan Çekiç Güç’te, Amerikan helikopterlerince dağdaki PKK’lılara çeşitli kolilerin atıldığı, desteklendiği ne çabuk unutuldu? Bunlar tespit edilmiş, raporlar da devletin arşivlerine işlenmiştir? Bunlar neden görmezden geliniyor?

                                                                  Aslında bizi Öcalan ile ilgilendirip, Kuzey Irak’ta Barzani’nin şemsiyesi altında Bağımsız Kürt Devleti’nin kurulması aşamasının sonuna geldiler. Öcalan “Federasyondan vaz geçtik” diyor ama asıl çalışma Kuzey Irak’ta yapılıyor.  Bu konuda geniş bir yazıyı sizlere yakında sunacağız.

                                                                   PKK ile mücadele güvenlik güçlerimiz tarafından ele geçirilen silahlara baktığımızda Avrupa ile PKK’nın nasıl iç içe olduğunu görürüz. Son olarak ele geçirilen ve menşei tam olarak tespit edilen 2885 tabanca ve makineli tüfekten yüzde 21,9’u eski Çekoslovakya’dan, yüzde 19,8’i İtalya orijinli çıktı. 3490 el bombasından yüzde 19,8’inin ABD, yüzde 8’inin ise Almanya meşeli olduğu görüldü. PKK’dan ele geçirilen 11 binden fazla mayından yüzde 60,8’i İtalya, yüzde 6,2’si Almanya kaynaklı çıktı. Özetleyecek olursak Amerika, İsrail ve Avrupa’dan terör örgütü PKK’ya adeta silah yağıyor.

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

     

     

     

                                                             

  • Paris’teki  Cinayet  ve Fransa

    Paris’teki Cinayet ve Fransa

    Paris’te, Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez’in  Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda öldürülmesinin  ardından çeşitli spekülasyonlar yapılmaktadır.  Fransız polisi olayı aydınlatana kadar bu konuda kesin bir şey söylemek mümkün değildir.

    Fakat bazı gerçeklerin  bilinmesinde de  yarar var.

    Fransa önce  Ermeni terör örgütü ASALA’ya,  daha sonra da PKK terör örgütüne sahip çıkmış bir ülkedir.

    Soğuk Savaş döneminde üçüncü dünya ülkelerine verdiği destekle tanınan Danielle Mitterand  22 Kasım 2011 tarihinde Paris’te 87 yaşında  vefat etmiştir. Eşi Francois Mitterand da 1996 yılında hayatını kaybetmişti.

    Bayan Mitterrand’ın ölüm haberi PKK’ya yakınlığıyla bilinen haber ajansları ve internet sitelerinde ilk haber olarak verilmiştir. 

    Peki, bu hanım kimdir?

    Fransa’nın eski Cumhurbaşkanlarından Francois Mitterand’ın eşidir.

    Türkiye’yi  Kürt vatandaşlarını ezmekle suçlayan, PKK ve yandaşlarıyla devamlı dirsek temasında olan Mitterand, Türkiye aleyhindeki her olayda ön saflarda yer alıyor ve Fransız basınını Türkiye aleyhine devamlı kışkırtıyordu.

    Halepçe katliamında Güneydoğu’ya gelerek Türkiye sınırına gelen mültecilerin aç bırakıldığını iddia ederek Türkiye’yi suçlamıştı.

    1985-2000 yılları arasında Paris’te görev yaptığım dönemde  bu kışkırtmalara tanık oldum.

    Eşinin 14 yıl süren Cumhurbaşkanlığı döneminde aktif bir şekilde siyasetle ilgilenen bayan  Mitterand Güneydoğu sorunu konusundaki açıklamaları ile Ankara-Paris hattında da sık sık gerilime sebep olmuştu.

    Türkiye’nin, Avrupa Birliği üyeliğine karşı çıkıyordu.

    Şimdiki Fransa Cumhurbaşkanı sosyalist François Hollande ise , Paris’te Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda öldürülen üç kadından birini tanıdığını söylemiştir.

    Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, yasadışı Korsika Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne bağlı siyasi parti Cuncolta Naziunalista’nın  ayrılıkçı lideri Santoni  suikasta uğrayıp öldürüldükten sonra, onu tanıdığını  ve onunla görüştüğünü açıklamış olsaydı,  acaba Fransa’nın tepkisi ne olurdu?

    Acaba Sayın Gül’e Fransa Cumhurbaşkanı  Hollande, bu ayrılıkçı lider ile ne konuştuğunu sormaz mıydı?

    Unutmayalım, Türkiye’nin  24 Kasım 1975  tarihinde   şehit edilen ikinci büyükelçisi Paris Büyükelçisi İsmail Erez’dir.

    Fransa , İsmail Erez’i şehit edenleri bulamamıştı. Bakalım şimdi ne yapacak?

    Kazakistan Karagandı Caz  Orkestrası  Eskişehir Konseri ve Bir Gerçek
    T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı   (TÜRKSOY) ve Etimesgut Belediyesi’nin katkılarıyla gerçekleştirilen proje   kapsamında Karagandı Caz Orkestrası  10 Ocak Perşembe akşamı   Eskişehir’de    konser vermiştir.

    Karagandı  428.000 km²’lik yüzölçümüyle Kazakistan’ın en geniş   eyaletidir.  Kazakistan’ın  ortasındadır. Eyalet nüfusu 1.375.000, şehir   nüfusu ise 437.000’dir.

    Konser çok başarılı geçmiştir. Orkestra üyelerini   söylediği Sarı Gelin, tüm   dinleyicileri çok duygulandırmıştır.

    Şef  Igor  Andreichenko yönetimindeki 19 kişilik Kazakistan   Karagandı  Orkestrası’nda  sadece bir  Kazak müzisyenin bulunması   enteresandır.

    Bir Kazak, bir Özbek, bir Fransız  ve bir Türk sanatçının solist olarak sahne   aldığı konser sanırım iyi duyurulamadığı için olsa gerek, yarı  dolu salonda gerçekleşmiştir.

    2013   Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı’nı temsilen  2013   yılındaki bu  ilk etkinlikte bir   kişinin bile bulunmaması benim dikkati çekmiştir.

     

  • 3 PKK’lı suikasti Mossad’ı işaret ediyor

    3 PKK’lı suikasti Mossad’ı işaret ediyor

    Paris PKK SuikastTürkiye ve aslında tüm Avrupa, dün Paris’te ölü bulunan Sakine Cansız, Leyla Söylemez ve Fidan Doğan adlı 3 PKK’lı kadının bir suikast sonucu öldürülmesiyle çalkalandı. Tam da İmralı’da Abdullah Öcalan’la müzakere süreci başlamışken gerçekleştirilen bu suikastlerin görüşme trafiğini bozmak ya da en azından aksatmak niyetini taşıdığı konusunda hemen herkes hem fikir. Ancak kafalardaki soru işaretleri de, her yeni bilgiyle artıyor. Paris’te gerçekleştirilen bu suikastlerin kimler tarafından gerçekleştirildiği ve sonuçlarını Gazeteci- Yazar Zihni Çakır’la konuştuk.

    SÜRECİ PROVOKE ETME AMAÇLI BİR EYLEM OLABİLİR

    PKK’lı Sakine Cansız ve beraberindekilere karşı yapılan suikast çok büyük yankı uyandırdı. İmralı’daki görüşmeleri provoke etmek için yapıldığı söylendi. Siz de bu görüşte misiniz?

    Suikastın gerçekleştirildiği zamanlamaya bakarsanız mutlaka böyle bir bağ kurulma ihtimali yüksek. Diğer örgüt elemanlarının üzerinde çok durulmasa da Sakine Cansız üzerinde çok fazla duruluyor. Üzerinde durulmasının sebebi de, PKK’nın kuruluşundan bu yana Abdullah Öcalan’la birlikte olmuş olması, hatta yanlış hatırlamıyorsam ilk kongrede Abdullah Öcalan’a rest çekişine kadar güçlü bir isim. Bu bağlamda bu süreci provoke etme amaçlı bir eylem olabilir. Herkes PKK içerisinde bir iç hesaplaşma üzerinde duruyor. Mutlaka böyle bir ihtimal de olabilir ama uluslararası istihbarat ağında bu tür suikastları kendi başına salt bir gerekçeyle değerlendirmek doğru olmaz. Ben öyle biliyorum, öyle de öğrendim.

    Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
    Kendine has bir gerekçesi mutlaka vardır ama yapılacak bir eylemin diğer yan etkileri de hesaba katılarak birkaç aktörün bir araya gelerek kurguladığı bir suikasttır bu, ben öyle değerlendiriyorum.

    ÇOK TEMİZ BİR SUİKAST OLMASI MOSSAD’I İŞARET EDİYOR

    Bu aktörler kimlerdir acaba?
    Bu suikastın işleniş tarzı, susturucu ile gerçekleştirilmiş olması ve istihbarat dünyasındaki jargonla söylüyorum, çok temiz bir suikast olması bu yönde en profesyonel ekip olan Mossad’ı işaret ediyor. Ben böyle değerlendirdim. Birkaç gündür İsrail dışında Suriye, Irak ve özellikle de İran işaret ediliyor. Örneğin, İran’ın daha önce Fransa’da işlemiş olduğu bazı suikastlar örnek gösteriliyor. Ama hiçbir istihbarat örgütü bir örtülü operasyonda, aynı ülkede bir önceki işlediği suikastın aynısını, birebir tekrarlamaz. Hiçbir örtülü operasyonda hiçbir devlet kendini ele vermez. Bence bu suikast, bu sürecin kontrol altında tutulması ya da sürecin provokasyonu amaçlıysa altında İsrail var. Türkiye’de bazı kalemlerin dünden bu yana yapmış olduğu değerlendirmeler var. Onlar açık söylemiyorlar ama ben açık söyleyeyim, Alevi kanadı arasındaki bir çatışmadan söz ediliyor, Tunceli ekibi arasındaki bir çatışmadan söz ediliyor. PKK dağılıyor. Böyle bir ekip arasındaki çatışmanın bir anlamı mı var orada?.. Ama bunlar ısrarla, ya PKK içerisindeki iç hesaplaşmadan söz ediyorlar ya da İran diyorlar. Bu arkadaşların referansları İsrail olduğuna göre, İsrail ihtimali benim için daha ağır basıyor.

    Peki İsrail’in ne tür bir planı var ki böyle bir şeye kalkıştı sizce?
    İsrail’in Ortadoğu’daki bütün planı PKK gibi istediği an taşeron olarak kullanabileceği örgütlerin varlığını devam ettirmesi üzerinedir. Çünkü İsrail Ortadoğu’da süregelen bu baharla birlikte kendi varlığını kaybetme noktasına gelmiştir. Yanlış hatırlamıyorsam Amerika’da hazırlanan bir raporda 2023 yılından sonra İsrail harita bile yoktur. Şimdi İsrail’in burada kendini koruma amacıyla atacağı her adımda PKK tarzı örgütlere ihtiyacı vardır. Haliyle bu barış sürecini baltalamak için İsrail’den başka kimi işaret edebilirim.

    BARIŞ SÜRECİNİ BALTALAMAYA YÖNELİK BİR KISKAÇ OLUŞTURULMAK İSTENİYOR

    Bu suikastlardan görüşme süreci nasıl etkilenir?
    Suikasttan sonra Fransa’da yapılan gösteriler var. Bu gösterilerde, özellikle Türk istihbaratının yapmış olduğu bir suikast algısı oluşturulmaya çalışılıyor. Türkiye’de PKK içerisinde iç hesaplaşma, Fransa’da da Türk istihbaratının gerçekleştirmiş olduğu örtülü bir operasyon olarak değerlendiriliyor. Burada devam eden süreci baltalamaya yönelik bir kıskaç oluşturulmak isteniyor. Bu konuda uyanık olmamız lazım. Biz buna barış süreci diyelim. Medya olarak bizler ve siyasetçiler barış sürecinin ruhuna aykırı söylemleri kullanırsak, elbette bu sürecin kamuoyu desteği almadan yürümesi mümkün olmadığına göre, sürecin önündeki en büyük engeli bizler yaratmış oluruz. Bugün MHP gibi siyaset yapan bazı kurumlar sürece işin başında karşı çıktıklarını açıkladılar. Tabi karşı çıkacaklar, ellerinde süreci destekleyecek bir proje yok. Ya da terörün bitirilmesine yönelik olarak çalıştıkları bir proje yok. Sadece savaşın devam etmesinden yana planları var, zaten oradan da nemalanıyorlar. Ama bunları dinlemeden bizler yani medya, aynı zamanda şuurlu hareket eden siyaset kurumu sürecin ruhuna aykırı düşmeyecek söylemler kullanmamız gerekiyor.

    Ancak bu tür suikastların çok daha ağır, çok daha büyük bir eylem gelecektir. Özellikle örgüt içinde Suriye kanadının kontrolünde bir eylem gelecektir. Ben bunu bekliyorum. Çok daha farklı eylemler gelecektir. O zaman bu sürecin çok kısa bir zamanda bitmesine, tamamen olumsuz sonuçlanmasına yol açabiliriz. Duyarlılığımızı bu noktada sergilememiz gerekiyor.

    BUNDAN SONRA PKK’YI BİZ KONTROL ETMELİYİZ

    Az önce PKK dağılıyor dediniz. Bu eylemde de, istihbarat örgütleri bir şekilde birilerini kullansa bile, örgüt içerisindeki çatlağı da genişletecek bir şey bu. PKK içerisinde bundan sonraki süreçte birtakım çıkar çatışmaları yaşanabilir mi?
    Elbette. PKK aynı zamanda çok büyük bir bütçesi olan, sermayesi akıl almaz rakamlara ulaşmış bir örgüt. Ama ben Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, MİT’in PKK ile özellikle Abdullah Öcalan üzerinden yürüttüğü barış süreciyle beraber, PKK’nın bu barış sürecinden sonra ortadan kalkışına dair bir argüman geliştirmiş olduğu kanaatindeyim. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti iki günlük bir devlet değil. Yüzlerce yıllık bir devlet geleneğine sahip. Haliyle böyle bir örgütü kendi coğrafyanızda özellikle sınırınızda, benim topraklarımın içerisinde barışı sağladım dedikten sonra, ötesinde ne olursa olsun düşüncesi taşıyamazsınız. Bence yapılması gereken, ki MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın gelmiş olduğu ve almış olduğu eğitim geleneğinden böyle bir önlemi almış olduğu düşüncesindeyim, PKK’yı bundan sonraki süreçte bizim kontrol edebilirlik noktasına gelmemizdir. Eğer biz kontrol edemezsek birkaç yıl sonra PKK değil, bir başka örgüt yine bizim içimizi karıştırmak için rahatlıkla kullanılabilir. Ben devletin barış süreciyle beraber bu ihtimali de göz önünde bulundurup bir çözüm ürettiğini, bunu da aynı süreç içerisinde uygulamaya koyduğunu düşünüyorum. Koymamış olmasını düşünmek bile bir devlet geleneğine yakışmaz.

    Bundan sona yaşanabileceklere dair başka söylemek istedikleriniz var mı?
    Bu süreçte sonuca yaklaşılmaya başladıkça provokasyonlar artacaktır. Özellikle Türkiye’de kendisini terör uzmanı olarak lanse eden insanlar ve Türkiye’ye bu şekilde pazarlanan bazı isimler sahip oldukları konum itibariyle ya da temsil ettiklerini söyledikleri camiaların mistik havasından faydalanıp, bu süreci provoke edecek şekilde kullanılabilirler. Bu olacaktır ve şu anda da oluyor. Bizim öncelikle Türkiye’de bugün 3 tane PKK’lının öldürülmesine üzülünülebilen bir dönem yaşıyoruz. Bu atmosferi yok edebilecek psikolojik harp yöntemine karşı uyanık olmamız gerekiyor. Bizim de bu tür hareketlere karşı bir refleks sergilememiz gerekiyor. Ben son olarak bu tür olaylara karşı uyanık olmamız gerektiğini tavsiye edeceğim. Bunun ötesinde süreç zaten kendi mecrasında yürüyor. Süreç devam ederken herkesin safları netleşmeye başladı. Sürecin devamından yana olanlar, ülkede gerçekten barıştan yana olanlar var. Bir de süreçten sonuç alınamayacağını söyleyip aynı zamanda sözlerinin başına da inşallah alınamaz ekini ekleyenler var ki, bunlar da süreçten nemalananlar. Ama benim sürecin sağlıklı bir şekilde sonuçlanacağına olan inancım diğerinden daha yüksek.

     

     

    On5yirmi5

  • Fransız İstihbaratı ve Fransa – PKK İşbirliği

    Fransız İstihbaratı ve Fransa – PKK İşbirliği

    Fransiz İstihbaratı
    Fransiz İstihbaratı

    Paris’te 3 PKK’lı kadının öldürülmesi haberinin ardından gözler bir anda Fransa’ya çevrildi. Türkiye ve PKK arasındaki silah bırakma sürecinde böyle bir olayın vuku bulmasını konuşulurken aynı zamanda Fransa’nın Nijerya ve Senegal üzerinden Mali’ye müdahalesi ve Somali operasyonları ile eş zamanlı olması da ise dikkatten kaçmamalı.

    Paris’teki İnfazlar Sonrası Fransa ile terör örgütü PKK Arasındaki Karanlık İlişkinin Derinliği İyice Su Yüzüne Çıktı

    Fransız İstihbaratı ve polis tarafından yıllardır 7/24 adım adım izlenen PKK’lıların öldürülmesi, olayın istihbarat servisinin gözleri önünde veya bilgisi dahilinde cereyan ettiği şüphelerini güçlendiriyor.

    Aynı zamanda, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nin Dışişleri’ne ve Bağdat Büyükelçiliği’ne gönderdiği, dönemin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson tarafından kaleme alınan 7 Aralık 2007 tarihli gizli kriptoda, Sakine Cansız ve Rıza Altun’un isimlerine özel önem atfediliyor. Kriptoda, Avrupa’dan PKK’ya yönelik mali yardımın kesilmesi için ABD hükümetinin “iki hedefe”, Sakine Cansız ve Rıza Altun’a özel olarak odaklanması gerektiği ifade edilmiş olması da Fransız polisi açısından Sakine Cansız’ın korunması üzerindeki önemini de arttırmış oluyor.

    Fransız Siyasetçileriyle PKK İşbirliği İçinde

    Hollande, “Dehşet verici bir olay. Öldürülen üç kişiden biri sık sık bizimle görüşmeye geldiği için hem benim hem de birçok siyasi aktörün tanıdığı bir isim. Şimdilik soruşturma başlatıldı. Olayın nedenlerini ve faillerini bilmemiz için sanırım en doğrusu beklemek” dedi. Elbette bu sözler 2007′de başlayıp hala devam eden Fransa’daki PKK davasını ve Fransız istihbaratı DST ile PKK arasındaki karanlık ilişkileri hatırlattı.

    Hollande bu sözleri sarf ederken Le Monde ise olayın perde arkasında “Türk aşırı milliyetçi ağlar”ın varlığının bulunduğu iddiasını kamuoyuna servis ederek hedef saptırıyordu.

    Bu arada bazı Türk köşe yazarları üzerinden bu cinayetlerin İran’a yıkılmak istenmesi de konunun bir başka karanlık yönüne işaret etmektedir.

    Bu cinayetlerin arkasında Türkiye’de terörün bitirilmesini istemeyen ülkelerin olduğunun düşünülmesi belki makul olabilir ancak alenen Fransa’nın kontrolü altındaki bir ortamda işlenen bu cinayetler için, Fransız İstihbaratı ile ortak hareket edilerek bu infazların gerçekleştirildiği belki iddia edilebilir. Eğer bir iç hesaplaşma süsü verilmek istense bile bu olayın arkasında yine Fransız İstihbaratının olduğu mutlaka düşünülmelidir.

    Gözardı Edilen İran – Fransa İşbirliği

    İran’da Şahın devrilmesinde ve Humeyni devriminin gerçekleştirilmesinde KGB bizzat A’dan Z’ye organizasyonları yapmış, KGB’ye de en büyük ikinci desteği Fransa’da devlet kademelerine de tam hakim olan Fransız komünistleri vermiştir. Humeyni’ye sahip çıkan Fransa, onun Paris’in bir banliyösü olan Neauphle-le-Chateau’dan şah yönetiminin yıkılması yolunda yoğun bir propagandaya girişmesine uygun zemin ve her türlü imkanı sağladı. Daha sonra da Humeyni’yi güvenle İran’a ulaştıran Fransa, devrim sürecinin en önemli aktörlerinden birisi olmuştur. Eğer Paris cinayetinin arkasında İran aranacaksa, bu İran, Fransa ve SSCB komünist kadrolarının imalatı olan derin İran’dır. İran’ın şu anki komünist/sosyalist derin devlet yapısı için Bülent Keneş’in çalışmalarına da göz atmakta fayda var. (1)

    Fransa’nın karanlık tarihi de, son Paris saldırısının arkasında nasıl olabileceğinin bir başka göstergesidir. (2)

    Fransa ve PKK Arasındaki Karanlık İlişkilerin Mahkemeye Yansıması

    Fransa’da yakalanan ve PKK’nın Avrupa kasası olmakla suçlanan Nedim Seven, Paris’te görülmeye başlanan PKK davası duruşmalarında Fransız polisinin “şiddet kulanmadığı, 18 yaşından küçükleri örgüte almadığı” sürece Fransız polisi ve istihbarat servislerinin PKK’ya eylemlerine toleranslı yaklaşacaklarını açıkladıklarını belirtmişti.

    Şubat 2007′de Parisien gazetesi bu itirafları haber yaparak “Muhbir olarak kullanılan bu militanlar, ayda ortalama bir kere istihbarat servisi üyeleriyle bir araya geliyorlardı” diye yazdı. Gazete, bir gözlemcinin “PKK ile Fransız istihbaratı arasında ‘Fransa’da suikast saldırısı yapmayın, biz de sizi rahat bırakalım’ şeklinde adı konulmamış bir anlaşma vardı” şeklindeki sözlerine de yer verdi.

    İşte PKK üyeleri ile Mahkeme Hakimi Arasında Geçen O Diyalogtan Bir Bölüm:

    Hakim: PKK’yı terörist listesine aldıklarını söylediler mi?

    Seven:
     Hayır. Sadece polisin mevcut tavrının toleranslı olduğunu ama bunun böyle devam edeceği anlamına gelmediğini söylediler. ‘Şiddet uygulamayacaksınız, 18 yaşından küçükleri almayacaksınız’ dediler. Hiçbir yasaktan söz etmediler. CDK Kongresi yapılacaktı. Kongre hakkında bilgi istediler, anlattık. Kimlerin davetli olduğunu sordular; ‘sosyalistler, komünistler ve Kürt dostları’ dedik. Onları da davet ettik. ‘Biz zaten izliyoruz’ dediler. Para kampanyalarını aramızdaki iş bölümü gereği Canan Kurtyılmaz yürütüyordu. Ben sadece insanları teşvik ettim, bizzat para toplamadım.

    Seven’in avukatı Jean Louis Malterre: Hakkınızda 2000’den bu yana Interpol bülteni var, aranıyorsunuz. 2006’da Fransa’ya geldiğinizde Fransız polisi bunu size sormadı mı?

    Seven: Her 3 ayda bir oturma iznimi yenilediğim halde sormadılar. Hakkımda Türkiye’nin iade talepleri oldu, İtalya ve Fransa’da reddedildi. Fransa’da kalmaya karar verdim. (3)

    Kışanak’ın Fransız İstihbaratını Aklamaya Neden Olacak Açıklamaları      

    Tüm bu gelişmeler sürerken BDP eşbaşkanı Gülten Kışanak’ın ”Herkes ayağını denk alsın. Aklına başına toplasın. Hem görüşürüm hem katliam yaparım diyorlarsa, bunun bedelini çok ağır öderler. Bu topraklardaki bu çeteci zihniyet yıllardır insanlara, halkımıza, bize kan kusturuyor. Biz de onlara kan kusturacağız. Bedelsiz kalmayacak bu siyasi cinayet” şeklindeki sözleri Fransız İstihbaratının içinde olduğu anlaşılan bu cinayetleri ört bas etmeye yarar. Selahattin Demirtaş bu cinayetlerin arkasında Fransa var derken Kışanak’ın Fransız istihbaratını temize çıkarmaya yarayacak bu söz ve ifadeleri çok yanlıştır. Her halükarda bu şiddet içeren bu çatışmacı üsluptan tüm BDP’li siyasetçiler muhakkak uzak da durmalıdır.

    Notlar:

    (1) Bülent Keneş’in önemli “Sosyalist İttifak İçindeki İran”
    tespitleri: 

    (2) Fransa’nın Soykırım ve Kan Dökücü Tarihi:

    Fransa 19 ve 20. yüzyıllarda Cezayir başta, Tunus, Senegal, Njer, Benin, Burkina Faso, Cibuti, Çad, Gabon, Gine, Kamerun, Komor Adaları, Moritanya’da da sömürgeciliğe soyundu ve her girdiği ülkede katliamlara imza attı.

    Fransa Cezayir’i 1830′dan 1962′ye kadar yani toplam 132 yıl süreyle işgali altında tuttu. Bu süre içinde Cezayir halkı da kesintili olarak bağımsızlık savaşları verdi. Bu süre içinde Fransız işgalciler 1,5 milyon Cezayirliyi şehit etti.

    Fransa’nın katliamları sadece can ve mal yönünde de kalmayıp tarihi, kültürel tüm miras üzerinde de her türlü karanlık oyun oynanarak Afrika çapında hem Müslümanların hem de kıta halkının hayatına tam kast edilmiştir.

    (3) Fransa’daki PKK mahkemesi notları http://www.hurriyet.com.tr/planet/18131288.asp

     

     

     

     

     

    Anti Gazete

  • ‘Sakine Cansız’ın nişanlısını da PKK infaz etti’

    ‘Sakine Cansız’ın nişanlısını da PKK infaz etti’

    Başbakan Erdoğan ASKON Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Paris’te gerçekleştirilen suikastle ilgili olarak Fransa hükümetini suçladı ve “Fransa Devlet Başkanı Hollande Interpol tarafından kırmızı bültenle aranan bu teröristlerle ne görüştüğünü açıklamalı” dedi. Erdoğan, Sakine Cansız’ın nişanlısının da PKK tarafından infaz edildiğini söyledi.

    18901762

    İşte Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları:      

    TERÖR TÜRKİYE’NİN AYAĞINDA PRANGA
    Türkiye’de çok farklı bir süreci başlattık. Türkiye bu terör meselesiyle meşgul olarak, kaynak sarf ederek yoluna devam etmekte çok büyük güçlük çeker.
    Terör Türkiye’nin güçlenmesinin önünde bariyer olmuştur. Türkiye’nin ayağında pranga olmuştur
    Terör hedefine ulaşmadı ve ulaşması da mümkün değil
    Terör, Kürt kardeşlerime acı ve ölümden başka bir şey vermedi

    BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN UZANTILARI PARLAMENTO’DA
    Demokrasinin standartları yükseltilmişken terör makul ve mantıklı gösterilemez
    Devletin kademelerinde Kürt kardeşim en üst düzeyde yer almıştır
    Parlamenter sistemde Kürt kardeşlerim yer almıştır ve bölücü terör örgütünün uzantıları da parlamentoda yer almıştır
    Bu ülkede bizim dönemimize kadar baskıyı sindirmeyi, asimilasyonu ret ve inkarı bizler de yaşadık.
    Bir çok işadamımız fişlendi, onların ürünleri bir çok yere sokulmadı
    İşyerlerinin çökmesi için ne gerekiyorsa yapıldı
    Hep hukuksuz şekilde ötelendik, itildik
    Ama hiçbir zaman şiddeti bir yöntem olarak aklımızdan geçirmedik

    OHAL’İ 1 AYDA KALDIRDIK
    Türkiye Cumhuriyeti karşısında şiddetin başarı elde etme, sonuç alma ihtimali hiç yoktur
    Geride kalan 10 yılda son derece samimi şekilde terör meselesini sona erdirmek için önemli adımlar attık
    Terörün bahanelerini ortadan kaldırmak için çalışmalar yaptık
    Gittiğim her yerde ”OHAL’i kaldırın, biz bir şey istemiyoruz” dediler. 1 ayda kaldırdık
    Bölücü terör örgütü buralardan nemalanıyordu
    Elde etmek istediği şeyler için terörün devam etmesi gerekiyordu
    Terör bataklığını kurutmanın gayreti içinde yola devam ettik.

    MEDYA DESTEK VERMEDİ, VERMİYOR
    Bu süreçte hep yalnız bırakıldık
    Özelikle yazılı ve görsel medya bu mücadelede gerekli desteği vermedi. Tam aksine adeta bunalrın provokasyonunu yaptı. Attığı başlıklarla destek verdiler. Hala devam ediyorlar
    Bunlarla konuşuyoruz, görüşüyoruz. Ama bakıyorsunuz yola aynı şekilde devam ediyorsunuz
    Samimi olanlar ne yapabiliriz diye destek oluyorlar. Onlara da teşekkür ederim.
    Muhalefet geliyor ‘Görüşelim’ diyor. Görüşüyoruz. ‘Önerin var mı?’ Yok. Ne diyor? Diğerleri de katılsın
    3 arkadaşınla geldin. Ben de 3 arkadaşıma talimat vereyim. Müşterek çalışma başlasın. Rapor sonucunda ne yapmamız gerekiyorsa yasa, önerge ne lazımsa yapalım diyoruz
    45 aydır hala netice gelecek. ”Bu işin çözüm yeri TBMM’dir” diyorlar. Biz TBMM’de kapalı oturumlar yaptık
    Bunların yapabilecekleri bir şey ve önerileri yok

    BUGÜN YA DA YARIN BU MESELE ÇÖZÜLECEK
    Milli birlik ve kardeşlikte kötü olan ne var? Milli ihanet diyor. Açıkla. Yok
    Samimiyetle bu çalışmalarımızı sürdüreceğiz
    Bu sıkıntıyı da er veya geç aşacağız
    Bütün saldırılara karşı her zaman çözümü savunduk
    Bir tek güvenlik görevlimiz şehit düşmesin, bir tek genç dağa gitmesin diyerek gece-gündüz yoğun bir mücadelenin içinde olduk
    Bugün ya da yarın, er ya da geç bu mesele çözülecek
    Türkiye’nin büyümesine ayak bağı olan bu cerahat mutlaka sökülüp atılacaktır
    Devam eden süreçte kararlılıkla yol alıyoruz

    UMUTLUYUZ AMA AYNI ZAMANDA TEMKİNLİ VE DİKKATLİYİZ
    Umutluyuz. İyimseriz. Ama aynı zamanda temkinli ve dikkatliyiz
    Geçmişte başlattığımız süreçlerin nasıl sabote edildiğini iyi biliyoruz
    Önümüzdeki süreçte de bu tür şeylerin yaşanabileceğini öngörüyoruz
    Bu işin kuralları neyse bu kuralları da en iyi biçimde kullanacağız

    İKİ İHTİMAL VAR
    Paris’te gerçekleşen suikast, bu süreci sabote etmeye yönelik bir girişim olabilir. Kendi içlerinde bölücü terör örgütünün bir hesaplaşması da olabilir
    Fransız devletinden bu olayı derhal aydınlatmasını bekliyoruz

    FRANSA DEVLET BAŞKANI TERÖRİSTLERLE NE GÖRÜŞTÜĞÜNÜ AÇIKLAMALI
    Öldürülenler arasında terör örgütünün kurucuları arasında yer alan ve Interpol tarafından kırmızı bültenle arananlar var. Düşünebiliyor musunuz?
    Fransız Devlet Başkanı ‘Düzenli görüşmelerimiz oluyordu’ dedi. Aranan bu insan veya insanlar sizinle nasıl düzenli görüşebilir? Bu nasıl siyasettir.
    Ama biz yasaların tanıdığı haklarla bu işi kovalıyoruz
    2007’de Almanya’da Sakine Cansız gözaltına alındı. Türkiye’nin iade talebine rağmen gözaltına alındı. 2 ay önce Fransız İnterpolü’ne Cansız’ın Paris’te olduğu bilgisini bildirdik. Fransa adım atmadı. Fransa bu olayı derhal aydınlatmalı. Fransız Devlet Başkanı Hollande bu teröristlerle ne görüştüğünü açıklamalı

     

    SAKİNE CANSIZ’IN NİŞANLISINI DA ÖRGÜT İNFAZ ETTİ
    Bu süreçte herkes soğukkanlı olacak, ağırbaşlı olacak
    Örgüt içi hesaplaşma olabileceği ihtimalini sorgusuz sualsiz reddettiler
    Çünkü ucu onlara dokunacak
    Bu terör örgütü pirü pak örgüt müdür? Hiç mi bugüne kadar böyle infazlar yapmadı? Mazlum Doğan başta olmak üzere nice genç, çocuk infaz edildi. 5 kadın teröristi de böyle inbfaz ettiler
    Sakine Cansız’ın nişanlısı Mehmet Şener de örgüt tarafından infaz edilmiştir
    Bunların cibiliyetinin gereği bu
    Bugün suçu devlete atmaya çalışanlar geçmişte örgüt içi infazları sorgulayamadılar

    SÜREÇ NİHAYETE KAVUŞACAK
    Failleri ne olursa olsun bu olayların süreci etkilememesi için tedbirleri aldık. Bu süreci inşallah nihayete kavuşturacağız
    Şehitlerimizin hatırasına asla halel getirmeyiz

    SAKİNE CANSIZ’IN NİŞANLISI 91’DE ÖLDÜRÜLDÜ

    Sakine Cansız’ın nişanlısı 1 Kasım 1991 yılında Suriye’nin Kamışlı İlçesi’nde Suriye istihbaratının da katkısıyla infaz edildi.

  • PKK ile mücadelede pazarlık etmek yerine…

    PKK ile mücadelede pazarlık etmek yerine…

     

    NECDET BULUZ

     

                                                          AKP Hükümeti’nin PKK’nın başı Öcalan ile müzakerelere başlaması ile ilerleyen süreç çoğu kesimlerce desteklenirken, bazı kesimlerce de desteklenmiyor. Özellikle MHP, Öcalan ile yapılan görüşmelere baştan bu yana karşı çıkıyor, tavır koyuyor. Bun arada biz de bu görüşmelere karşı çıkanlardan biriyiz, bunu da burada vurgulayalım.

                                                         Niye karşı çıkıyoruz, bunu açalım:

                                                         PKK, bir terör örgütüdür. Hem de acımasız bir örgüttür. Kendi içinde bile infazlarla tanınıyor. Türkiye’nin bölünüp parçalanmasında rol almıştır. Dış güçlere de hizmet etmektedir. Kan dökmekten, korku ve tehdit savurmaktan, masum insanları kaçırmaktan, yol kesmekten bugünlere kadar gelebilmiştir. Bu aşamada dış destek, uyuşturucu kaçakçılığı, sigara kaçakçılığı, akaryakıt ve insan kaçakçılığı ile beslenmiştir.

                                                        PKK’YI YANLIŞ POLİTİKALAR GÜÇLENDİRDİ

                                                         Dikkat edilecek olursa, bu örgüt, bugün en modern silahlara bile kavuşmuş durumda bulunuyor. Eylem araç gereçlerini de günün koşullarına göre yeniliyorlar. Haberleşme koşulları hiç de küçümsenecek gibi değildir. Tuzak kurmada, bomba yapımında eğitim ve uzmanlaşmış kadrolara da sahip bulunuyor. Bunların çoğunun da dış güçlerce takviye edildiği biliniyor. Aynı zamanda örgüt içinde yabancı kökenli militanlar da görev alıyor. 

                                                         Türkiye, 30 yıldır bu örgüt ile mücadele ediyor. Dağ, taş, ova her yerde çatışma yaşanıyor. Binlerce şehit verdik. Ülkemizin bölünüp parçalanmaması için verilen bu mücadelede tam başarı elde edebildiğimizi söyleyemeyiz. Bunun hiç kuşkusuz birçok nedeni var. Bugünkü hükümet ise, uyguladığı yanlış politikaları ile bu terör örgütünü daha da güçlendirdi.

                                                         Bugün, terörist başı ile masaya oturulması ve müzakere sürecinin başlatılmış olması bize göre, hükümetin başarısızlığının yanı sıra, terör örgütünün karşısında beyaz bayrak çekmesidir. Bu müzakerelerde terör örgütüne ödün verilecek, PKK’ya silah bıraktırılacaktır, hedef budur. PKK’nın istekleri bellidir ve bu isteklerin yerine gelmemesi halinde, örgütün silah bırakması da beklenmemelidir.

                                                        PARASAL KAYNAKLARI NİYE KESİLEMEDİ?

                                                         Biz, kanın akmasını istemiyoruz. Huzur ortamından yanayız. Bu ülkede barışın, huzurun ve kardeşlik ortamının da bir an önce gelmesini ve oturmasını destekliyoruz. Ancak, teröre teslim olarak, ödün vererek, ülkeyi tehlikeye atarak değil, terörle adam gibi mücadele ederek bu noktaya gelinmesinden yanayız. Siz, devlet olarak, hükümet olarak bunu başarmak durumundasınız.

                                                          Terörle mücadele uzmanlarının çok önemli bir görüşünü sizlere yansıtalım:

                                                          “Eğer, PKK’nın gelir kaynaklarını kesip kurutursanız, örgütü kısa sürede çökertebilirsiniz. Bir başka yöntem de örgütün üst düzey kadrolarının tasfiye edilmesidir.”

                                                           PKK’nın gelir kaynakları biliniyor. En büyük kaynağı uyuşturucu trafiğini yürütmek. Akaryakıt kaçakçılığını da yine bu örgüt organize ediyor. Sigara kaçakçılığı PKK eliyle yürütülüyor. İnsan kaçakçılığı, silah kaçakçılığı, kara para aklama, akla ne gelirse örgüt tarafından yapılıyor. Sadece sigara kaçakçılığından yılda elde edilen paranın 500 milyon lirayı geçtiği söyleniyor. Akaryakıt kaçakçılığından yılda 3-3,5 milyar dolar kazanç elde ediliyor. Uyuşturucudan elde edilen gelirin ise hesabı yapılamıyor.

                                                            MHP NİYE TAVIR KOYUYOR?

                                                            Ortada 10 yıllık bir AKP Hükümeti var. Devleti kontrol ediyor. Ne oluyor, ne bitiyor anında haberi oluyor. Her konuda her köşede her örgütle mücadele eden bu hükümet, acaba PKK’nın bu parasal kaynaklarını niye çökertemedi? Niye bu konuda önlemler alamadı? Niye kolay yolu seçip, PKK’nın başı ile pazarlık masasına oturmaya kalktı?

                                                             PKK üst düzey kadroları Kandil’de bulunuyor. Bunlar niye tasfiye edilemedi? Niye bu şer yuvaları darmadağın edilemedi? Niye Kandil’e Türk bayrağı çekilemedi? Hiç değilse böyle bir mücadelede İsrail’in yaptıklarından dest alınabilseydi,bu da yapılamadı.

                                                              PKK’yı çökertme yolları vardır ve bu yollardan gidilmesi gerekirken, yanlış yollara girilmesi karşısında MHP tavır koymuştur. Milliyetçi Hareket, kan akmasına, şehit haberlerinin gelmesine, anaların ağlamasına karşıdır. PKK ile mücadeleye karşı olmadığı, aksine tam destek verdiği de her dönemde görülmüştür. Biz de, bugün PKK başı ile müzakere masasına oturulmasına işte bu nedenle karşıyız. Onun için ortaya konulan bu müzakere sürecine destek vermiyoruz. Terör örgütü karşısında beyaz bayrak çekmenin neresi başarıdır?

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

     

     

     

            

  • 3 PKK’lı kadını Bahoz mu infaz etti?

    3 PKK’lı kadını Bahoz mu infaz etti?

    Paris’te suikastle öldürülen Sakine Cansız, Karayılan’a yakın, Bahoz’un hedefindeydi. Haliyle de gözler Bahoz’a döndü.

    41233Paris’de öldürülen PKK kurucusu Sakine Cansız, Murat Karayılan’a yakındı. Örgütün silahlı kanadını yöneten Suriyeli Bahoz Erdal tarafından ise ’Hedef’’ olarak görülüyordu.

    Paris saldırısından sonra istihbarat birimlerinin yaptığı tespitlere göre, olayın örgüt içi infaz olması ağarlık kazanıyor. PKK kurucularından olan ve Murat Karayılan tarafından ‘’Almanya sorumlusu’’ olarak atanan “Sara” kod adlı Sakine Cansız’ın Bahoz Erdal ekibi ile sürtüşme yaşadığı öğrenildi.

    BAHOZ’A ELEŞTİRMİŞ

    Bir süre önce Bahoz Erdal’a yakınlığı ile bilinen örgütün Almanya’daki mali sorumlusu Zübeyir Yılmaz’ın evinde, “Öcalan’ın sağlık ve cezaevi koşulları ile ilgili’’ toplantı yapıldı. Bu toplantıda Sakine Cansız, Suriyeli Bahoz Erdal’ın eylem politikalarını eleştirdi. Zübeyir Yılmaz ise Sakine Cansız’a ‘’Bahoz’a bir daha laf edersen senin dilini koparırım’’ tehdidinde bulundu.

    Sakine Cansız’ın ise durumu Oslo görüşmelerine de katılan örgütün Avrupa sorumlusu Sabri Ok’a aktardığı ve Ok’un, Zübeyr Yılmaz’ı görevden aldığı bildirildi. Kandil’e gitmesi istenen Zübeyir Yılmaz’ın buna uymayarak Almanya’da kaldığı da belirtiliyor…gazete vatan-11-ocak-2013

  • YOLUN SONU (1)

    YOLUN SONU (1)

    YOLUN SONU (1)

    HÜSEYİN MÜMTAZ

     

                   Tıpkı türküdeki gibi..

    “Bana ne bahardan yazdan/ Bana ne borandan kardan..”

                   2013’ün ilk günlerini yaşıyoruz..

    Öcalan’ın “Hâlâ en önemli aktör durumunda” ve “önemli bir fİgür” olduğu “ve işi nereye götürebileceğinin de zaman içinde görülebileceği” söyleniyor..

    Yetmiyor; Fatih Altaylı diyor ki;

    “Bugün Türkiye’nin ikinci önemli siyasi lideri olarak Abdullah Öcalan vardır. Abdullah Öcalan Türk siyasetinde Başbakan’dan sonra iktidar olmayan kanadın en güçlü siyasi lideri olarak bu olayla beraber ortaya net bir şekilde konmuştur”.

    “Aşağıdan yukarıdan/ yolun sonu görünüyor..”

    Sonra Öcalan’ın DTP Eş Başkanı Ahmet Türk ve BDP Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ile görüştüğü ve şu “yol haritasını” çizdiği duyuruluyor;

    İlk adım çatışmasızlık süreci, sürecin ilerlemesi için Anayasa’da Kürt kavramının olması gerekmiyor(muş). Vatandaşlık tanımının nötr olması yeterli(ymiş). Bununla birlikte, sürecin ilerlemesi için “Akil Adamlar Heyeti”nin oluşturulması ve “Hakikatleri Araştırma Komisyonu” kurulması fayda sağlar(mış). Genel olarak Türkiye’nin demokratikleşme süreci ve Avrupa Birliği müktesebatının mevzuata yansıtılması gerekir(miş).

    Sürecin en kritik noktası olarak görülen özerklik tartışmaları için de Avrupa Yerel Yönetimler Şartı’na konulan şerhin kaldırılması sorunu çözer(miş). Böylece “Demokratik Cumhuriyet”e ulaşılır(mış).

    PKK “makul bir süre içinde” sınır dışına çekilmeli(ymiş). Sınır dışına çekilme işleminden sonra bölge halkının baskıya uğramaması da izlenmeli(ymiş).

    Çözüm adımlarının sonunda PKK tamamen silah bırakmalı(ymış). Silah bırakma kararının ardından dağdakilerin sivil hayata ve siyasete dâhil olabilmesi için de düzenlemeler yapılmalı(ymış).

    BDP’lilerle yapılacak yeni görüşmede DTK eş başkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un yanı sıra, BDP eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Gülten Kışanak da bulunmalı(ymış). Ancak ondan sonra Öcalan “süreçle” ilgili olarak Kandil’deki PKK yönetim kadrosuna bir mektup yazabilecek(miş.)…

    “Bu dünyanın direği yok/ Merhameti yüreği yok..”

                   Yukarıda “yol haritası” kılığında “duyurulan” ama halen “doğrulanmamış” olan “koşulların”; Birinci Dünya Savaşı sonunda VERSAY’da İtilaf Devletlerince Almanya’ya dikte edilenlerden pek de farklı olmadığını düşünüyorum..

    Üç/beş gün sonra 15 Ocak’ta, o mühim olayın “12’inci sene-i devriyesi”ni milletçe “kutlayacağız”.

    15 Ocak 2000 günü yapılan ve 7.5 saat süren “liderler zırvası” sonunda kamuoyuna şu açıklama yapılmıştı;

    “Başbakanlıkta yapılan toplantıda, AİHM’nin Öcalan hakkındaki kesinleşmiş idam cezasının infazının bir süre ertelenmesine ilişkin ihtiyati tedbir kararı ayrıntıları ile değerlendirilmiştir. Bilindiği üzere AİHM’in, Türk yargısının verdiği idam cezasını değiştirmesi hiçbir şekilde söz konusu değildir. Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreç tamamlandığında dosya, gereği için ivedilikle TBMM’ne yollanacaktır. Toplantıda, genel başkanlar, hukuka saygı içinde aldıkları bu kararın terör örgütü ve yandaş çevrelerce milleti ve devleti ile Türkiye’nin yüksek menfaatleri aleyhine kullanılmak istenmesi halinde, erteleme süreci kesilerek infaz sürecine derhal geçilmesi hususunda görüş birliğine varmışlardır”.

    Açıklamanın altında “üç genel başkanın” imzası vardı.. Ecevit, Bahçeli ve Yılmaz..

    O üç “genel başkan”dan, 12 yıl sonra siyasi hayatta bir tek Bahçeli bulunmaktadır.

    O gün Bahçeli, Türk siyasi hayatında Başbakan’dan sonra “ikinci adam” konumundaydı.

    Bu gün Altaylı ne diyor; “Türkiye’nin ikinci önemli siyasi lideri Abdullah Öcalan’dır”.

    12 yıl içinde “İkinci adamlık”tan, esamisinin bile okunamadığı bir statüye..

    Bahçeli umarım Altaylı’nın bu saptamasını ve Öcalan’ın yukarıdaki yol haritasını okuduktan sonra, onu Türk siyasi hayatına armağan etmiş üç imza sahibinden biri olarak, “görevini yapmış insanların gönül rahatlığıyla” huzur içinde uyuyabiliyordur başını yastığa koyduğu zaman..

    “Kılavuzun gereği yok/ yolun sonu görünüyor..”

                   Siz, siz olun tam da bu günlerde sanal âleme düşen ilişikteki fotoğraflara iyi bakın; 1940’lı yıllarda Türk bayrağı ile beraber Ağrı Dağı’na çıkan Türk askerlerini gururla seyredin..

    Çünkü şimdilerde PKK, dağa çıkmak isteyen vatandaşlardan ve turist gruplarından haraç alıyormuş.

    Hele “yol haritası”ndan sonra ne olacağı hiç belli olmaz.

    “Bu dünyanın direği yok..

    Kılavuzun gereği yok..

    YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR..”

    6 Ocak 2013

     

    57’İNCİ ALAY HER YERDE

    HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ

     

     

  • Ağrı Dağı’na turist götüren acentelerden haraç istemiş

    Ağrı Dağı’na turist götüren acentelerden haraç istemiş

    4’ü tutuksuz 15 sanığın yargılanmasında ortaya ilginç iddialar atıldı

    Ağrı’da Pkk terör örgütünün şehir yapılanması Kck adına çeşitli eylemlerde bulunduğu iddia edilen 4’ü tutuksuz 15 sanığın yargılanmasına başlandı.

    Sanıklardan Ajda İnci ise arkadaşları ve ailesi arasında Rojda ismiyle tanındığını ifade ederek, “Bu isim Benin kod adım gibi görülüyordu. Bundan dolayı buradayım.” dedi. Gördüğü baskıdan dolayı ismini değiştirdiğini aktaran İnci, “Şimdi ismim kayıtlara Rojda diye geçecek. Bundan sonrası için de endişeliyim çünkü bu sefer Ajda ismi kod gibi görülecek.” şeklinde savunma yaptı.

    İddianamede PKK/KCK terör örgütünün Ağrı sorumlusu sıfatıyla yer alan Ajda İnci, “Ben Kck’nin Ağrı sorumlusu falan değilim. Ben sadece siyasi görüş olarak kendime yakın gördüğüm Bdp’ye üye oldum. Sağlık problemlerinden dolayı da bu işten ayrıldım. Kck’nin asıl sorumlusu Murat Karayılan’dır.” dedi. Bunun üzerine mahkeme başkanı sanık İnci’ye “Yani Kck’nin varlığını kabul ediyor musun?” sorusunu yöneltti. İnci, bunun üzerine “Kck’nin varlığını bilmeyen mi var? Görmeyen mi var?” şeklinde cevap verdi.

    PKK, TURİSTLERİN AĞRI DAĞI’NA ÇIKIŞINI HARACA BAĞLAMIŞ

    Tutuklu sanık Aydın Alkan’ın Avukatı Bahattin Fırat ise savunmasında ilginç bir bilgiye yer verdi. Fırat’ın savunmasına göre; Pkk, turizm işiyle ilgilenen Alkan’dan Ağrı Dağı’na getirilecek her kafile için para talep etmiş. Alkan’ın Pkk’nın bu talebini ret ettiğini ifade eden Fırat, “Müvekkilim bu olaydan sonra turizm işiyle ilgilenmeyi bırakmıştır.” dedi.

    “Bdp TOPLANTILARINDA Kck FAALİYETLERİ YAPILIYORDU”

    Ajda isimli sanığın iddianameye yansıyan ifadelerinde ise Bdp’nin Kck’yle olan bağlantısı dile getiriliyor. Buna göre, Bdp, partinin siyasi toplantısı görünümünde Kck toplantıları yaptığı iddia ediliyor. Ajda İnci bu toplantılardan bir tanesine kendisinin de katıldığı itirafında bulunuyor. İddianamede ayrıca Doğubayazıt’ta kurulan “Demokratik Çözüm Çadırı’nda” sivil itaatsizlik eylemlerin yanı sıra Kck toplantılarının da yapıldığı belirtiliyor.

  • Avrupa’dan flaş istek

    Avrupa’dan flaş istek

    AA

    Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Avrupa Parlamentosu’nda (AP) yaptığı konuşmayı değerlendirirken, “Bu milletin oyunu olacaksın, bu ülkenin Meclis’inde parlamenter olacaksın, sonra utanmadan gideceksin, teröristlerle kucaklaşacaksın, hatta ve hatta AP’ye çıkıp, ‘PKK’yı artık terör örgütleri listesinden çıkarın’ diyeceksin. Tam tersi PKK, terör örgütüdür. Sadece terör örgütü değildir, aynı zamanda büyük bir uyuşturucu çetesidir, insan kaçakçılığı çetesidir, Avrupa’nın en önemli, en geniş ağa sahip suç örgütlerinden bir tanesidir” dedi.

    Bağış, AB Eğitim ve Gençlik Programları Merkez Başkanlığı (Türk Ulusal Ajansı) faaliyetleri, hibe imkanları ve 2012 yılı değerlendirme toplantısının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

    Bir gazetecinin, “Dokunulmazlıklarla ilgili BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın AP’nin devreye girmesi yönünde açıklamaları oldu. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?” sorusu üzerine Bağış, BDP’nin artık barışı dinamitleyen parti haline geldiğini söyledi.

    BDP’ye oy veren vatandaşların sukutu hayal içerisinde olduğunu gördüklerini ifade eden Bağış, “Gerçekten sayın Demirtaş’ın açıklamalarının tutulacak tarafı yok. Bu milletin oyunu olacaksın, bu ülkenin meclisinde parlamenter olacaksın, sonra utanmadan gideceksin, teröristlerle kucaklaşacaksın, onu da marifetmiş gibi göstermeye kalkacaksın. Sonra ‘şartlar eşit değilmiş’ diyeceksin. Hatta ve hatta AP’ye çıkıp, ‘PKK’yı artık terör örgütleri listesinden çıkarın’ diyeceksin. Tam tersi PKK, terör örgütüdür. Sadece terör örgütü değildir, aynı zamanda büyük bir uyuşturucu çetesidir, insan kaçakçılığı çetesidir, Avrupa’nın en önemli, en geniş ağa sahip suç örgütlerinden bir tanesidir” diye konuştu.

     

    “KCK’NIN DA AB’NİN TERÖR ÖRGÜTÜ LİSTESİNDE OLMASI GEREKİR”


    Bakan Bağış, sadece PKK’nın değil, KCK’nın da AB’nin terör örgütü listesinde olması gerektiğini belirterek, “Sayın Demirtaş’ın barışa hizmet etmek yerine, barışı dinamitleyen zihniyetini anlamak mümkün değildir. BDP, kendi ayağına sıkmaktadır. BDP, Güneydoğu’daki vatandaşlarımızın çıkarlarına değil. Birkaç tane teröristin, birkaç tane uyuşturucu çete liderinin rant mekanizması içerisinde, keyifli hayatlar yaşayanların sözcülüğü haline gelmiştir. BDP’li vekillerin, milletin vekili mi, örgütün vekili mi olduğuna karar vermesi gerekir diye düşünüyorum” değerlendirmesinde bulundu.

    Egemen Bağış, bir gazetecinin “Avrupa’nın bu yöndeki tutumu ne yönde?” sorusu üzerine, son birkaç yılda AB üyesi ülkelerin tutumunda ciddi değişiklikler olmaya başladığını, artık Avrupa’da istihbarat paylaşımında daha fazla işbirliği görüldüğünü söyledi.

    Avrupa’da bir takım baskınlar, gözaltılar, tutuklamalar yapıldığını ifade eden Bağış, bundan sonraki süreçte de Avrupa’dan en büyük beklentilerinin, yakaladıkları PKK mensuplarını Türk adaletine yargılanmak üzere teslim etmeleri olduğunu kaydetti. Bağış, bu konuda İçişleri, Adalet, Avrupa Birliği ve Dışişleri bakanlıklarının yoğun çabasının devam ettiğini anlattı.

    “KENDİ KENDİLERİNE ÇALIP, OYNADIKLARINI GÖRDÜM”
    AB Başkanı ve Başmüzakereci Bağış, bir gazetecinin, “AP’de Kürt konferansının yapılmasının bir rahatsızlığı oldu mu?” sorusunu, “AP’nin salonlarında her gün onlarca, hatta bazen yüzlerce birçok etkinlik olur. İsteyen istediği toplantıya katılıp, oradaki konuşmaları dinler, istemeyen de katılmaz. Görüntülere baktığımda kendi kendilerine çalıp, oynadıklarını gördüm” diye yanıtladı.

    Bir gazetecinin “Güney Kıbrıs Rum Kesimi iflas ettiğini açıkladı. Açıklamalarınız da Rum kesimini kızdırmış durumda. Basında yine tepkiler var. Nasıl bir yardım mekanizması öneriyorsunuz” sorusuna Bağış, şu karşılığı verdi:

    “KKTC onların yanı başında, en yakın komşuları. Yanları başındaki güçlü bir devlet. Oradan bir talepte bulunurlarsa, onlar da bunu bize aktarırlarsa biz de bunu değerlendiririz. Ama IMF’den destek alırlarsa, zaten Türkiye IMF’ye borç veren bir ülke. Verdiğimiz borçlardan dolaylı olarak yararlanmış da oluyorlar. Yani Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ndeki sayın Hristofyas, kendi iflas ettiğini kendi açıkladı. Ondan sonra benim açıklamalarıma bozulma hakları yok. ‘Yardıma ihtiyaçları varsa, yanı başlarındaki KKTC’nin Başbakanı İrsen Küçük’e başvursunlar. İrsen Bey de uygun görürse bizimle paylaşır. Biz de onu değerlendiririz’ dedim. Bundan daha doğal bir şey yok. Düşene vurmak bize yakışmaz. Allah kurtarsın diyorum.”

    “GERİ KABUL ANLAŞMASINI İMZALAMAK BÜYÜK BİR MESELE DEĞİL”
    Bakan Bağış, “Vize kolaylığı konusunda önümüzdeki günlerde ilerleme olabileceği yönünde haberler var. Özellikle Türkiye’nin geri kabul anlaşmasını imzalama yönünde bir adım atması söz konusu mu?” sorusuna şu yanıtı verdi:

    “Geri kabul anlaşmasının müzakeresini, 4 yılda gerçekleştirdik. Geri kabul anlaşması metnine hemfikir olduk. İyi niyetimizi göstermek üzere AB’ye bir şart koştuk. ‘Üye ülkeler, 27 ülke, Avrupa Birliği Komisyonu’na Türkiye ile vize muafiyet müzakerelerine başlama yetkisi verdiği gün paraf atarız.’ Verdikleri gün de parafladık. Şimdi de diyoruz ki, vize muafiyetinin yol haritası çıksın. Vatandaşlarımın, AB üyesi ülkelere, nasıl vizesiz gidecekleri ile ilgili yapılacak çalışmaların tarihleri ile dökümü çıksın, onda hemfikir olursak, o anlaşmayı imzalarız. Vatandaşlarım ne zaman AB üyesi ülkelere vizesiz gitmeye başlarlarsa da onu uygularız. Gerekli yatırımları tamamlamış oluruz.

    Bu konuda karşılıklı özgüven ve samimiyet imtihanı söz konusu. AB’nin, Türkiye ile olan tarihi tutulmayan sözlerle dolu. Onun için bu işi kağıt üstünde görmek istiyoruz. Avrupalılar’a da söylüyoruz. ‘Kusura bakmayın geçmişte söz verip de tutmadığınız o kadar çok şey oldu ki, bu konuda sizin telkinleriniz bize yetmiyor. Bize bu işi yazıya dökün gönderin. Altında imzanız olsun. Bu resmi bir metin olsun’ diyoruz. Şimdi yol haritasını belirliyoruz. Bir iki hafta içerisinde yol haritası gelecek. Orada hemfikir olursak, ondan sonraki süreçte tabii ki geri kabul anlaşmasını imzalamak Türkiye için çok büyük bir mesele değil ama karşılığında ne adım atacağımızı birlikte belirlememiz, kararlaştırmamız lazım. Türkiye diklenmiyor ama dik duruş sergiliyor. Bundan herkes emin olabilir.”

    AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, “Fransa’nın durdurduğu 5 maddenin 4’ü konusunda ya da 6 maddenin 5’i konusunda bir açıklama yapılacağı yolunda haberler var. Doğru mu?” sorusunu şöyle yanıtladı:

    “Arkadaşlar o konuda rivayetler muhtelif. Zannediyorum Fransızlar bu konuyu hala değerlendiriyor. Kendi içlerinde bir istişare mekanizması devam ediyor. O kilidin düğümünün sayın Holland’ın ülkemize yapacağı ziyaret sırasında çözümlenmesini bekliyoruz. Bir an evvel kendisini Türkiye’ye davet ediyoruz. Buradan, bu güzelliği, İstanbulumuzu, boğazımızı sayın Holland’ın görmesi ona da iyi gelecektir. Türk-Fransız ilişkilerine de iyi gelecektir. Türkiye’nin AB sürecine de iyi gelecektir diye temenni ediyorum.”

  • PKK’dan Gülen Cemaatine savaş ilanı!

    PKK’dan Gülen Cemaatine savaş ilanı!

    PKK 17 Kasım'a hazırlanıyor.. - pkkPKK 17 Kasım’a hazırlanıyor..

    PKK bünyesindeki “Kürdistan Halk İnsiyatifi” tarafından yapılan açıklamada 17 Kasım topyekün eylem günü ilan edildi.

    Açlık grevlerinde çözümsüzlük derinleşirken 64. güne giren eylem bölgedeki gerilimi zirveye çıkaracak gibi gözüküyor. PKK bünyesindeki “Kürdistan Halk İnsiyatifi” tarafından yapılan açıklamada 17 Kasım topyekün eylem günü ilan edildi.

    Açıklamada açlık grevleriyle ortaya çıkan duyarlığa karşın henüz sonuç elde edecek bir düzeye gelinemediği vurgulanarak “Kürtleri Türk eğitim sistemi ve mahkemeleri reddederek işlevsiz kılmaya çağıryoruz” denildi. Bölgede kapsamlı bir sokak eylemi kampanyası çağrısı yapılan açıklamada açlık grevlerine sahip çıkılması istendi.

    PKK’DAN GÜLEN CEMAATİNE SAVAŞ İLANI!  

    Bildiride Gülen Cemaati de özel olarak hedef alındı. Kürtleri resmi eğitim müfredatını ve okulları şiddetle boykot etmeye çağıran İnisiyatif, Gülen cemaati bünyesindeki dersane ve yurtların “ajanlaştırma ve düşürme” yerleri olduğunu savundu. Cemaate ait bu kurumların hedef alınması ve bölgeden köklerinin kazınmasını isteyen İnisiyatif, “Özellikle özgürlük mücadelemize bağlı yurtsever Kürt ve demokratik öğretmenler sömürgeci AKP-devletine karşı net tavır almalı, kendi anadilinin öncüsü olmalıdır.” dedi.

    “17 KASIMDA HER YERİ CEHENNEME ÇEVİRİN!”  

    PKK’dan gelen açıklamada 17 Kasım günü için hayli iddialı ifadeler dikkat çekerken toplumun her kesiminine eyleme geçme çağrısı yapıldı. Açıklamada “Esnafımız kepengini, araç sahipleri kontağını kapatıp, işçimiz işini bırakıp serhıldanlara katılmalıdır. Genç, işçi ve ev kadınları renkleri ve direnişi ile serhıldanı coşturmalıdır. Bütün Kürdistan gençliği 17 Kasım’da yerini alıp her alanı düşmana cehenneme çevirmelidir.” denilerek 17 Kasım’a işaret edildi.

     

    Amerikalı Türkler

  • Oğlu ölüm orucu tutan baba BDP’ye isyan etti

    Oğlu ölüm orucu tutan baba BDP’ye isyan etti

     

    Şimdi de tutsakları ölüme gönderiyorlar ki ayaklanma olsun. Boşuna uğraşıyorlar. Bu yanlış yolda oğlum gitse de ben onların hiç bir etkinliğine katılmayacağım. Çünkü meydana çıktığımda oğlum için değil, Apo için çıkmış olacağım. Fakat içimde kan ağlıyor çaresiz durumdayım. Benim gibi düşünen ne kadar aile var onu da bilmiyorum. Bilsem ki bir grup toplayabilirim farklı bir tepki koyacağız. O da kimse yanaşmaz. İhanetçi olur yerimizde otururuz. Yani ne yapacağımı şaşırmış durumdayım - oruc olum

    CİHAN
    Cezaevlerinde, terör örgütü PKK/KCK militanlarının başlattığı ve BDP’nin de destek verdiği ölüm oruçlarıyla ilgili dikkat çekici bir mektup ortaya çıktı.
    Oğlu ölüm orucunda olan ve adının açıklanmasını istemeyen baba, “Oğlum açlık grevinde, elimden bir şey gelmiyor.” dedi. BDP’ye seslenen çaresiz baba, “Mademki bu talepler çok mühimdir 14 senedir cezaevinde bulunan Abdullah Öcalan bugüne kadar bir gün bile açlık grevine gitmedi. Tutsak ailelerine açlık grevi için çağrı yapıyorsunuz. O zaman Mehmet Öcalan ve kardeşleri neden buna katılmıyor. Eğer Öcalan’ın özgürlüğü ve bazı hakları almanın yolu açlık grevi ise o zaman, bunu özgür insanlar yapar. Önce BDP vekilleri, parti başkanları, belediye başkanları, sivil toplum kuruluşlarının açlık grevine girmesi gerekmez mi? Daha sonra da halka sıra gelir.”
    * * *
    KCK tutuklularının cezaevlerinde başlattığı ölüm oruçlarını değerlendiren Kürt siyasetçi ve yazar İbrahim Güçlü, cezaevlerinde 10 yıllardır ölümcül ve hayat hakkını tehdit eden ve giderek ölümlere yol açan bir oyun oynandığına dikkat çekti. Bu açlık grevleri oyunundan sonra onlarca Kürt ve Türk gencinin ölmesine rağmen açlık grevleriyle ilgili birçok değerlendirme ve eleştiri yazısı yazılmış olmasına rağmen, aynı trajedi-komik oyunun tekerrür etmeye devam ettiğini anlatan Güçlü, “Birileri ölüyor, birileri de ölenlerin üzerinde kendi tahtlarını sağlamlaştırmaya çalışıyorlar.” dedi.
    Bu açlık grevlerinin son bulmaması halinde birçok Kürt gencinin ölmesinin kaçınılmaz olacağını belirten Güçlü, 12 Eylül sonrası askeri cezaevleri ve sivil cezaevleri yaşamının, tecrübesinin gösterdiği de ideolojik açlık grevleri konusunda PKK ve Dev-Sol örgütlerinin başı çeken örgütler olduğunu ifade etti.
    “PKK ÖLÜM ÜZERİNE KENDİSİNİ YAPILANDIRAN BİR ÖRGÜTTÜR”
    PKK’nın ölüm üzerine kendisini yapılandıran bir örgüt olduğuna dikkat çeken Güçlü, şöyle devam etti: “Ölümden ve özellikle de öldürmekten zevk alan bir örgüt. PKK, kendi dışındaki Türk ve Kürt yurtsever devrimci örgütlerin yöneticilerini ve üyelerini öldürdü. Kürt toplumunun yönetici ve aklı olan toplum yöneticilerini öldürdü. Kendi içinde muhalefet yapan insanları öldürdü. Bunların sayısı on binleri buldu. PKK, Öcalan’ın 1999 yılında yakalanması ve Türkiye’ye getirilmesinden sonra da, Öcalan için kendini yakma ve öldürme enstrümanını kullanmaya başladı. Öcalan’ın cezaevindeki konumunu gerekçe göstererek kendini yakanlar ve öldürenler de oldu. Ama bu kendini öldürme olayları incelendiği zaman, hep sıradan insanların ve gençlerin kendi canlarına kıydıkları görülür. O kadar ‘değer biçilen eylemler’ olmasına rağmen, her nedense PKK kurmaylarının da bu eylemleri yapması gerekirken, bunu yapmadıkları görülür. Bu gerçek ve doğru, hem dağdaki PKK kurmayları ve hem de dağda olmayan önemli kariyerlere sahip olan PKK kurmayları açısından böyle. Öcalan, 199 yılında cezaevine girmesine rağmen, Onun da şu veya bu nedenle, özellikle de Kürtlerin ulusal hakları ve özgürlükleri için cezaevinde hiçbir eylem geliştirmemesi de başlı başına dikkate şayan ve üzerinde durmaya değer bir konudur. Fakat asıl önemli olan şey, PKK’nın geliştirdiği bu anlayışın, tümden sorgulanmasıdır, doğal karşılanmaması ve karşı çıkılmasıdır.”
    “ÖLÜM ORUÇLARI ÇÖZÜMSE ÖCALAN VE BDP MİLLETVEKİLLERİ DE TUTSUN”
    “Ölüm oruçları sorunların çözümünde bir anahtar ise Öcalan, BDP milletvekilleri ve belediye başkanları neden ölüm oruçlarına yatmıyorlar?” diye soran Güçlü, “Bu, üzerinde durulacak ciddi bir sorundur. Gençleri ateş hattına sürmek kolaydır. Önemli olan ve belki de etkili olacak olan, eğer yararlıysa kurmayların ölüm orucuna yatmalarıdır. Oysa açlık grevindekilerin son basın toplantısında, açlık grevinde olanlar, kulaklarının Öcalan ve Kandil’de olduğunu açıkça ifade ettiler. Buna rağmen BDP ve açlık grevinin son bulması çabası içinde olanlar, Öcalan ve Kandil’den açlık grevlerine son vermeleri konusunda bir talepte bulunmuyorlar. Doğrusu davranış kalıbı, oldukça dikkat çeken, kulağı tersinde gösteren bir davranış kalıbıdır. Evet, açlık grevleri Kandil’in emriyle gerçekleşti. Kandil’in istemesi halinde de son bulurlar. Açlık grevlerindeki ölümlerden hükümetin sorumlu olması ileri sürülürken asıl sorumlunun PKK’nın yönetimi olduğunu görmek gerekir. Bu nedenle topu taca atmaya kimsenin hakkı yoktur. Kandil’i dokunulmaz kılanların, silkelenip gerçekleri görmeleri gerekir. Öcalan ve Kandil neden açlık grevlerinin durdurması için gayret göstermiyor? Bu ciddi bir sorun olarak orta yerde.” diye konuştu.
    “OĞLUM AÇLIK GREVİNDE ELİMDEN BİRŞEY GELMİYOR”
    Kürt siyasetçi ve yazar Güçlü, ölüm oruçlarıyla ilgili bir babanın yazdığı mektubu da kamuoyu ile paylaştı. Bu babanın BDP’yi de desteklediğine dikkat çeken Güçlü’ün açıkladığı mektup da şu ifadeler yer alıyor: “Oğlum açlık grevinde, elimden bir şey gelmiyor. Oğlum Rize Kalkandere L Tipi Kapalı Cezaevi’nde 5. yılını doldurmaktadır. Halen 3 yılı var. Artık görüşe de çıkmıyorlar. Tek bir oğlum var. Sadece haftada bir telefonla görüşüyoruz. Son konuşmamız geçen hafta sonu idi. Sesi iyi gelmiyordu. Bana dedi ki baba bu son telefon görüşmemiz artık çıkmayacağım. Belli ki ayakta duracak hali yok. Haberleri izliyorum BDP yöneticileri diyor ki ‘Talepleri talebimizdir.’

    Şimdi sizin kanalınızla onlara soruyorum: Mademki bu talepler çok mühimdir 14 senedir cezaevinde bulunan Öcalan, bugüne kadar bir gün bile açlık grevine gitmedi. Tutsak ailelerine açlık grevi için çağrı yapıyorsunuz. O zaman Mehmet Öcalan ve kardeşleri neden buna katılmıyor. Eğer Apo’nun özgürlüğü ve bazı hakları almanın yolu açlık grevi ise o zaman, bunu özgür insanlar yapar. Önce BDP vekilleri, parti başkanları, belediye başkanları, sivil toplum kuruluşlarının açlık grevine girmesi gerekmez mi? Daha sonra da halka sıra gelir.
    Bildiğim kadarı ile bugüne kadar yapılan açlık grevleri cezaevi şartlarındaki kötü duruma karşı yapılır. Diğer talepleri zaten devlet kabul etmez. Bir milletin meselesini eli kolu bağlı tutsaklar nasıl çözecek? Bu suallerime cevap verecek bir Kürt yetkili yok mu? Bizi aptal yerine koyuyorlar? Ama değiliz. Lanet olsun çocuklarımızı bu yola sevk edenlere. Öcalan’ın özgürlüğü için Diyarbakır’da yürüyüş yapmak istediler kimse katılmadı. Kimse kendini bir şahıs için riske atmıyor. Zorla mıdır?

    Şimdi de tutsakları ölüme gönderiyorlar ki ayaklanma olsun. Boşuna uğraşıyorlar. Bu yanlış yolda oğlum gitse de ben onların hiç bir etkinliğine katılmayacağım. Çünkü meydana çıktığımda oğlum için değil, Apo için çıkmış olacağım. Fakat içimde kan ağlıyor çaresiz durumdayım. Benim gibi düşünen ne kadar aile var onu da bilmiyorum. Bilsem ki bir grup toplayabilirim farklı bir tepki koyacağız. O da kimse yanaşmaz. İhanetçi olur yerimizde otururuz. Yani ne yapacağımı şaşırmış durumdayım

  • Başbakan Erdoğan’a Fransa’dan tepki

    Başbakan Erdoğan’a Fransa’dan tepki

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir televizyon kanalına yapmış olduğu “Fransa ve Almanya PKK terör örgütüne karşı bize yardım etmiyor. Almanya bu sorunun bitmesini istemiyor. Fransa bu sorunun bitmesini istemiyor” şeklindeki açıklama Fransa’da 6 yıldır PKK terör örgütü ile uğraşan savcı Thierry Fragnoli’yi kızdırdı.

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir televizyon kanalına yapmış olduğu "Fransa ve Almanya PKK terör örgütüne karşı bize yardım etmiyor. Almanya bu sorunun bitmesini istemiyor. Fransa bu sorunun bitmesini istemiyor" şeklindeki açıklama Fransa'da 6 yıldır PKK terör örgütü ile uğraşan savcı Thierry Fragnoli'yi kızdırdı. - 011020121552178965193 2Engin AKGÜRBÜZ / LYON/ DHA

    01.10.2012 15:52

    Paris antiterör savcısı Thierry Fragnoli basına yaptığı yazılı açıklamada, 2006 senesinden beri antiterör biriminde bulunan 8 savcıdan birisi olarak tam zamanlı olarak bu işe baktığını vurguladı. Thierry Fragnoli ayrıca diğer 3 savcı arkadaşı ve bir de muaavin bir hakimin yarım zamanlı bu işle ilgilendiğini ve 28 komiserin sadece PKK konusunda çalıştığını söyledi.

    2006 senesinden beri Fransa’nın en çok PKK militanını yakalayarak, yargıladığını ve hapse attığını belirten savcı Fragnoli, çok gücendiğini, durumu hiçte diplomatik olmayan deyimler ile Türkiye’nin Paris büyükelçiliğine anlattığını söyledi.

    Büyükelçiliğin olayı büyütmemeye çalıştığını ve Başbakan Erdoğan’ın genel terimler ile konuştuğunu anlattıklarını belirten Thierry Fragnoli, buna inanmadığını ve Başbakan Erdoğan’ın konuşmasının gayet net olduğunu belirtti. “Sonuç olarak onlar memnun olmadıklarında ağızlarına geleni söylüyorlar” diyen savcı “Aynen bizim politikacılar gibi, Türk politikacılarda bazen saçmalıyorlar. Fakat bu sefer söylenenleri gerçekten hazmedemiyorum” dedi.

    ileBaşbakan Erdoğan’a Fransa’dan tepki – DHA Doğan Haber Ajansı.