Etiket: PKK

Bölücü terör örgütü

  • AİHM KARARI

    AİHM KARARI

    viewer (1) viewer (2) viewer (3) viewer (4) viewer (5) viewer (6) viewer (7) viewer (8) viewer (9) viewer (10) viewer (11) viewer (12) viewer (13) viewer (14) viewer (15) viewer (16) viewer (17) viewer (18) viewer (19) viewer (20) viewer (21) viewer (22) viewer (23) viewer (24) viewer (25) viewer (26) viewer (27) viewer (28) viewer (29)

    AİHM Kararı

    Ekde göreceğiniz kahpece katledilmiş bebekler ve sivil koylu halkin % 90 ‘i Kurt asilli vatandaşlarimiz idi…

     

    Nasil bir savasti ki bu “ Kurtleri savunduklarini iddia eden bu ceteler , kendi halkini katlettiler..”

     

    Bumudur , Kurtlerin haklarini aramak..

     

    Amac başka idi.. Amaclari  tum Turk halkini galeyana getirmekti… Ic savaş cikartmakti…

     

    H.Ersoy

  • Türkiye Türk’tür, Türk kalacaktır

    Türkiye Türk’tür, Türk kalacaktır


    ONLAR TÜRK DEĞİLMİŞ, BURASI TÜRKİYE DEĞİLMİŞ

    YALANDAN YAŞAMIŞIZ BUGÜNE KADAR!

    TURKISH FORUM

    2782_563278043704133_1253239559_n

    ____________________________

    Barış sürecine, hükümetin PKK ile anlaşmasına, savaşın sona ermesine hangi nedenlerle itiraz edilebilir?

    Otuz yılda 40- 50 bin kişinin savaşırken, 20- 30 bin kişinin de savaşın yan ürünü olarak ölmesine yol açan bir sorunun çözülmesine hangi nedenlerle itiraz edilebilir?

    Ölümü, yıkımı, şiddeti, insan hayatlarının kararmasını kim, hangi nedenlerle tercih edebilir?

    CHP çekingence, MHP açıkça, Sözcü gibi gazeteler bağıra bağıra bunları tercih ediyor.

    Niye?

    “Çünkü biz ölümü severiz, iyi bir şeydir” diye cevap vermeyeceklerine göre, başka bir nedeni olsa gerek.

    Diyebilirler ki, “Yok yahu, tabii ki biz de barışı savaşa tercih ederiz, ama bu şekilde değil, şu şekilde barış olsun”.

    Hiç böyle bir şey duydunuz mu? Ben duymadım.

    Silivri’den gözünü alıp barış süreci hakkında bir şey söylemeye vakit bulduğunda, CHP’nin ne dediğini bilen var mı?

    Mesela, “Evet, barışın görüşülüyor olması olumludur, Öcalan’la ve Kandil’le konuşuluyor olması doğaldır, Kürtlerin şu ve şu taleplerinin karşılanması gerekir, iyi oluyor, destekliyoruz” dediğini duyan var mı?

    CHP’nin ne dediği belli olmadığına, savaşın bitmesini isteyip istemediği bile anlaşılamadığına göre, açıkça dile getiremediği temel bir itirazı var.

    Kahraman atalarımız

    Bu itirazı CHP dillendiremiyor, ama Devlet Bahçeli Bursa’da bağıra bağıra ifade etti:

    “Erenler, evliyalar, Allah dostu büyük âlimler, asırlarca Türk İslam medeniyetini geliştiren kahraman atalarımız aramızdadır. Türklük mukadderatı tertemiz vicdanların garantisi altındadır. Bursa Türk milletinin yanında Türklüğün tarafında ve vahdetin yolundadır. Türk milletine saldıran, Türk kimliğini yıkmaya çabalayan kendini bilmezleri yenilgiyle tanıştırmak için teyakkuzdadır. Selam olsun Türk milletinin birliğinden yana olanlara.

    Selam olsun Türk bayrağına. Türkiye Türk’tür, Türk kalacaktır. Başbakan, İmralı canisi ve PKK’yla birlikteliğini sağlama almak için milliyetçiliğe saldırmakta. MHP Türk milletine engel ne varsa elinin tersiyle iter. Biz Türk milliyetçisiyiz. Türkiye’yi canından aziz bilen milliyetçi ve millet sevdalısı vicdanlarız.”

    Bunu basit bir Türkçeyle özetlersek: “Türkiye’de herkes Türk’tür, Kürt diye bir şey yoktur.”

    İyi de, niye savaş yaşanıyor o zaman? Niye bu kadar insan öldü?

    Nüfusun belki de beşte biri Türk olduğunu kabul etmiyorsa, ne yapacaksın?

    Savaşmaya devam edeceksin tabii.

    Ya hepsi “Ay pardon, tabii ki hepimiz Türk’üz, çok saçmalamışız, özür dileriz” diyene kadar ya da hepsi ölene kadar savaşmaya devam edeceksin.

    Çünkü önemli olan ölüm, yıkım, şiddet, insan hayatlarının kararması değil. Önemli olan Türklük, Türk milleti, Türk milliyetçiliği.

    Savaşa devam

    Bu uğurda neler yapmak gerektiğini Sözcü gazetesi MHP’den bile daha açıkça dile getiriyor.

    “Mehmetçiğin katilleri elini kolunu sallayarak çıkacak, asker onların ardından el sallayacak” ne demek? “Oluk oluk akıttıkları kanda boğulmak yerine, iktidarın can simidiyle o kan denizini geçecekler” diye yakınmak ne demek? “Boğulmalarını sağlamak için savaşı sürdürelim” demek.

    Savaşa devam etmek isteyenler “Türklük” diye bir şeye halel gelmemesi için istiyorlar.

    Barışa karşı CHP’nin de, MHP’nin de, Sözcü’nün de itirazların temel nedeni bu.

    Savaşın nedeni de zaten “Türklük” diye bir şeyin 80 yıl boyunca dayatılmış olması.

    Başbakan farkında mı, bilmem. Diyarbakır’da Newroz’da Türk bayrağı olmamasını eleştirirken aynı dayatmayı yapıyor.

    Onlar “Türk” değil, onun için orada “Türk” bayrağı yok.

    Başbakan ve diğer Türkler bunu kavradığı gün, barış gerçekten gelmiş olacak.

    RONİ MARGULİES – Taraf

  • Nasipse Barış Olur İnşallah

    Nasipse Barış Olur İnşallah

    Nasipse Barış Olur İnşallah

    Bizim oğlan ilkokulda iken masal ödevi yapıyoruz, La Fontaine’den tilkili kargalı olan masalı seçtik. 17’nci yüzyıldan bu yana tilkinin kurnazlığı, karganın ise alıklığı temsil ettiği o ünlü peynirli masal!
    İnternette bulduk masalı, ama bu kez farklı bir yoruma tosladık.
    Bizim açtığımız sitede deniyor ki: “Efendim o peynir o karganın nasibi değilmiş!” Peynir nasibi olsaymış, karga aptal da olsa ağzından düşürmezmiş! O peynir karganın değil, tilkinin nasibiymiş!
    Anlatın şimdi kolaysa çocuğa “nasip” ne demek! (Bu arada “Nasipse” diye bir de evlilik sitesi var, onu atlamayalım.)
    Nasip denince, anlamında kader, kısmet, fal, baht ve elbette Allah’ın izni var:
    Sen ne yaparsan yap fark etmez, akıl ve zekâ da yetmez, sonunda iş olacağına varır!

     

    ***
     

    Nasipse silahlar susacak ve barış içinde yaşayacağız.
    Nasipse PKK sınır dışına çıkacak.
    (Peki ama Kandil ne olacak? Orası sınırın dışı değil miydi? Ne yersiz ve zamansız bir soru bu! Sorma bunu, Kandil’i susturmak nasipse, o da olur inşallah.)

     

    ***
     

    Din referanslı “win-win” bir tasarım mı? Deneyimli gazeteci Çiğdem Toker’in Diyarbakır’dan geçtiği Nevruz yazısının başlığı buydu. Öcalan’ın Nevruz mesajında “iki” halkın ortak dinine yaptığı atfın altını çizmek gerekir. Bu konuşma metninde dine yapılan göndermeler, yılbaşından bu yana yürütülen görüşmelerin hangi zemine oturtulduğu konusunda bizleri fikir sahibi kıldı. Toker’in sözlerinden alıntıyla; “Bir yanıyla ‘win-win’ diyebileceğimiz bir siyasi mühendislik tasarımıyla karşı karşıyayız”.
    Ayşe Sayın’ın dün Cumhuriyet’teki Diyarbakır kaynaklı haberinde altını çizdiği “İslam Bayrağı Vurgusu”na bakalım şimdi de. Ne diyordu Öcalan:
    “Bugün kadim Anadolu’yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki, Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır…”
    Nasipse İslam bayrağı altında toplanacağız!
    Zaten Türk bayrağını unutun…
    (İyi de sevgili karga, bundan 40 ve 30 küsur yıl önce askeri darbe ile işbaşına geçenler de aynı tasarımı yapmaya kalkışmadılar mı? 12 Mart 1971 muhtıracıları Süleyman Demirel’e karşı yurtdışından Necmettin Erbakan’ı getirmedi mi? 12 Eylül 1980 askeri yönetimi de solcuları ezerken şeriatçılara yolu açmadı mı? Kenan Paşa “Din en büyük yapıştırıcıdır” diye üzerine atlamadı mı?
    Peki ne oldu? Dindar Kürtler üzerinden barış mı sağlandı?)

     

    ***
     

    Bu satırların yazarı, bu ülkenin gençlerinin, kadınlarının samimi barış isteğini yüreğinde hissediyor.
    Ancak iş, din referanslı barış tasarımlarını alkışlamaya gelince, elleri uyuşuyor.
    Çünkü beyler, sizin bu eski ve geri kafalarınızla evet, peyniri tilkiler yer!
    Sonra da sizler oturup, “Nasibimiz buymuş” diye teselli bulursunuz!

  • PKK çekilse bile silah bırakmayacak…

    PKK çekilse bile silah bırakmayacak…

     

    NECDET BULUZ

     

     

                                                                  PKK’ya silah bıraktırma adına başlatılan müzakerelerde dikkat edilmesi gereken bir nokta var. Başbakan Erdoğan ve tayfası, daha önce yaptıkları açıklamalarda şu vurguyu yapıyorlardı:

                                                                  “ Bütün hedefimiz terör örgütü PKK’ya silah bıraktırmaktır. Silahlar bırakıldıktan sonra da bir başka ülkeye gitmelerinin önünü açacağız.”

                                                                  21 Mart Nevruz kutlamalarında terörist başı Öcalan’ın mektubunda, Kandil’e gönderilmesi mesajda, eylemsizlik ve şartların oluştuğunda geri çekilme isteğinin var olduğunu gördük. Ancak, “silahları bırakın” çağrısı olmadı.

                                                                 “SİLAH BIRAKACAĞIZ” DENİLMİYOR

                                                                  Öcalan’ın mesajının ardından, Kandil’deki PKK elebaşlarından Murat Karayılan bir açıklamada bulundu. Öcalan’ın çağrısı üzerine 21 Mart tarihinden itibaren ateşkes ilan ettiklerini söyleyip “Parlamento ve Hükümet komisyon oluşturup, yasal zemini hazırlarsa geri çekilme olabilir” dedi. Dikkat ediniz, Karayılan da “Silah bırakacağız” dememiştir.

                                                                     Biz, konu ile ilgili daha önce yazdığımız yazılarda, PKK’nın silah bırakma gibi bir eyleme girmeyeceğini yazmıştık. Çünkü 30 yıldır silahlı mücadele veren bir terör örgütünün, birdenbire hiçbir şey elde etmeden “Silahları bırakıyoruz” deme noktasına gelmesini mümkün görmüyoruz. Zaten daha önce de Karayılan bu konuda bir açıklama yapmış “Biz dağlara piknik yapmak için çıkmadık” demişti. Ellerinde silahlar, bir adım geri çekilmenin adı “Barış adına”olacak öyle mi? Kandil’den Kuzey Irak’ın Erbil’ine ya da bir başka bölgesine çekilme demek, işi bitirmiş mi olacak?

                                                                    SİLAHLI GRUPLAR NEREYE GİDECEK?

                                                                     Kendimizi ve milletimizi kandırmayalım. Ortada bir büyük oyun oynanıyor. Bu oyunda Türkiye, masa başında paylaşılıyor. Bu oyunda Amerika ve AB ülkeleri yine sahnedeler ve BOP çerçevesinde yapılması ve uygulanması gerekenleri uygulatıyorlar.

                                                                    Yapılan açıklamalara baktığımızda PKK’nın silah bırakmayacağını görüyoruz. Eylemsizlik kararı uygulanabilir. Çekilme olsa bile silahları ile çekilecekler. Nereye? Yine yapılan açıklamalara göre bazıları Kuzey Irak’ta daha güvenli bir bölgeye, bazıları da Suriye’deki Güney bölgelerine geçecekler. Oynanan oyuna bir bakar mısınız? Kuzey Irak’ta Barzani, böylece PKK’lılarla silahlı gücüne güç katmış olacak. Suriye’nin kuzeyi PKK’nın uzantısı PYD’lilerin kontrolünde, bu gücün katı böylece ikiye katlanacak. Dikkat edin, kuzeyden ve güneyden etrafımız çevrilmiş olmuyor mu?

                                                                    “Ateşkes” ilan ettiklerini söylüyorlar. Yenilir yutulur gibi değil. Sanki karşımızda bir devletin silahlı gücü var, biz bu devletin silahlı gücü ile savaşmışız havası veriliyor. Türkiye’yi ne duruma düşürüyorlar, biz açık söyleyelim bunları kabul edemiyoruz. Şu yaşananlar tam bir rezaletten başka bir şey değildir. Karayılan’ın şu açıklamaları da zaten her şeyi açık biçimde ortaya koyuyor:

                                                                 KARAYILAN’IN MESAJI

                                                                  “ Mesajın açıklandığı gün 21 Mart’tan bu yana ve bundan sonra biz hareket olarak KCK, PKK ve HPG olarak resmi ve açık bir şekilde ateşkes ilan ediyoruz. Türkiye sınırında olan askeri faaliyetleri, ateşkes çerçevesinde planlanacaktır. Ame, eğer güçlerimize saldırı olursa elbette güçlerimiz bu saldırılar karşısında kendilerini koruyacaklardır. Bir kere daha saldırılara karşı misilleme hakkımız olacaktır. Yok, eğer kimse güçlerimize saldırmazsa güçlerimiz de hiçbir askeri eylem yapmayacaktır. Şimdilik kesinleşen kararımız budur.”

                                                                   Burada iki nokta dikkatlerimiz çekiyor: Birincisi PKK hala tehdit etmekten vaz geçmiyor, ikincisi de silah bırakmamakta kararlı görünüyor. Halbuki Başbakan’ın da hükümetin de ana hedefi PKK’yı tehdit olmaktan çıkarıp silah bıraktırmak değil miydi? “Bir an önce silahları bırakıp, başka bir ülkeye geçsinler, bunun garantisini veriyoruz” diyen Başbakan Erdoğan değil miydi?

                                                                   Kanlı terör örgütü PKK silahı nasıl ve ne zaman bırakır biliyor musunuz? Ya gırtlağına sarılacaksınız hunları bitireceksiniz, ya da bunu yapamıyorsanız istediğini elde ettiği zaman. Bugünkü Hükümet, PKK’ya teslim olmuştur. Terör örgütü istediklerini elde etmenin peşindedir ve bunlar elde edilmeden de silahı bırakmasını kimse beklemesin. Peki, şimdi soruyoruz bu millet neye seviniyor? PKK, silahlı eylemleri ve dış güçlerin de desteği ile bölünme sürecini istediği aşamaya getirmiş, devletle muhatap olmuş, istediği pazarlıkları da teker teker yapmış ve yapacağını da ilan etmiştir.

     e.mail: necdetes@mynet.com

     

     

                                                                     

     

     

  • Kürt açılımı: Şimdi ne olacak?

    Kürt açılımı: Şimdi ne olacak?

    Kürt açılımı: Şimdi ne olacak?
    Şimdiye geçmeden önce buraya nasıl geldik kısaca özetlemek lazım. Atatürk öldükten sonra Cumhuriyet devriminin kazandırdığı Köy Ensititüleri kapatıldı. Toprak reformunun yapılmaması ve sonrası Kürt halkı Kürt aşiret ağaları ve tarikatllar arasında sömürü devam etti. Devletin batıya yönelik sanayileşmesi ve doğu tarafına el atmaması coğrafi sebeblerle açıklanır. Ama bu büyük bir yanlıştı. Kürtler yıllarca batıya göç etmek zorunda kaldı. Ermeni örgütü ASALA nın dağılmasıyla Türkiyeye karşı Kürtleri kullanmak için PKK örgütü kuruldu. Baskılara karşı kuruldu densede Batı destekli MIT in bu işte parmağı olduğu biliniyor.

    Komunist ideallerle kurulan bu örgütte bir çok ermeni kökenli üst düzey yenetici görüyoruz. Sovterler dağılınca Öcalan bir mektup yazarak Batı devletlerine hizmet etmeye hazır olduklarını söylemişti. Bunun üzerine PKK Suriye, Yunanistan, Almanya, İngiltere, Fransa ve kısacası birçok Avrupa ülkesi tarafından Türkiyeye karşı bir koz olarak kullanıldı. Gerektiğinde ormanlar yakıldı ve Turistlik bölgelerde bombalar atılıp turuzimin Yunanistana kayması sağlandı gerektiğinde Suriye su yollarının açılması için koz olarak kullandı. Öcalan yakalandığında bu desteği açıkça mahkemede söyledi.

    Parasal destek için uyuşturucu ticaretini yönetmeye başladı. Öcalan uyuşturucudan komisyon aldıklarını söylemişti. Hoş devletimizin bir çok bürokratı da bu işten komisyon aldığını gördük. Al gülüm ver gülüm diyerek paralar kazanıldı. İnkar politikaları, dağ Türkleri tanımı yada Kürtlere K diyerek gazetelerde bahsetmeleri gereken ayaklanmayı sağlamadı. Fakat batıya yerleşmiş Türkler le yıllarca iç içe yaşamış, evlenmiş akraba olmuş, komşu ve dost olmuş insanları ayırmak için daha fazlası gerekiyordu. Buda daha çok Başbakan Çiler, Genel Kurmay başkanı Doğan Güreş ve Jandarma İstibahrat komutanı Binbaşı Cem Ersever döneminde oldu. Bir sürü sivil işkenceyle öldürüldü ve kaybedildi. Bu dönem kin ve nefretin tohumlarının atıldığı ve PKK nın büyüdüğü dönem oldu. Halk ya devlet korkusuyla Korucu yada PKK korkusuyla örgüt üyesi oldu. İkisinide istemeyenler batıya göç etti. Sonrası malum.

    Sağ ve sol partilerin hataları ve acizliği yüzünden AKP partisi önimize çıkarıldı. AKP partisinin temel oalrak büyümesi 70 lerde CHP nin Altı Oktan kopmaya başlaması ve İmam Hatip okullarının açılması 80 lerde Bereket Vakfı kurularak hem lider hemde iş adamları yetiştirilerek ekonomik güç kazanarak ve en Amerikan desteği ile başımıza getirildi. Tayip Erdoğan ben Büyük Orta Doğu BOP projesinin eş başkanıyım demesi yeni bir döneme geçtiğimizi gösterdi. Önce inkar etsede sonraları kazandığı güç sayesinde bunu açıkça ifade etti. BOP projesinde 22 ülke sınırları değişiyor. Türkiye de dahil. Yani ben eş başkanıyım dediği gün Türkiye nin bölünme sürecinin başladığı gündür.

    Ne olacak şimdi? Abdullah Öcalan hapisten çıkacak, Özeriklik ve Federasyon talepleri karşılanacak ve en sonunda otonomi isteyerek Kürtlerin kendi kaderini tayin etmeleri için referanduma gidilmek istenecek ve Kürdistan kurulacak. Kürdistan kurulunca Ermenilere payları verilecek. Kürdistanda bölüncek yani. Türkiye de sadece ikiye değil bir çok parçaya bölünecek. Ordudaki Kürt askerleri taraf değiştirdiğini ve Nato ve AB ülkelerinin bize saldırdığı bir dönemi düşünün. Yugoslavya benzeri bir durum ortaya çıkacak. Fakat Kürtlerde sevinmesin. Bu projenin nihayi amacı Büyük İsraili kurmak. Bunun için Google dan ‘BÜYÜK İSRAİL PROJESİ’ yazıp görsellerden bakabilirsiniz.

    Dikkat etmeniz gereken nokta ‘Kürdistan’ halkın mücadelesiyle kurulmuyor. Emperyalist devletlerin desteğiyle kurulduğu için kukla bir devlet olacak. Var ama sözde. Bu tür ülkelerin nasıl yaşadığını tarihte gördük. Küba örneğin. Tüm gelir yurt dışına çıkıyordu. Halk açlık içindeydi. Gazionlar ve kumharhanler, gelen Amerikalılar hoş tutuluyordu. Gitmişken genel evlerde yada kendini satan bayanlarla gönül eylendirip ülkelerine dönüyordu Amerikalılar. Kürt halkı Amerikaya hayır derse Amerika desteği çekebilir ve Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletleri Kürdistanı 1 haftada dağıtabileceği için belden bağlı olacaklar. Petrol Amerikaya gidecek. Okullar kapatılacak. Halk faşist bir yönetimle kontrol edilecek. Linçler yaşanacak. Burda amaç Kürtleri kurtarmak sananlar saf gerizekalılardır. Kürtleri nasıl kullandıklarını taihi belgelerine bakınca görüyoruz. Tarihta Kürtleri ilk bombalayanların da İngiliz ordusu olduğunu biliyorsunuzdur. Kürtleri en çok satanlarında kimler olduğu belli. Yani Türk ve Kürtleri kara günler bekliyor. Bu senaryonun alternatifi Atatürkün Türk Kürt kardeşliği senaryosudur. Atatürk de artık Türkiye de eski moda olarak görülüyor. PKK tanıklarıyla olmayan delillerle bir sürü asker şu anda Atatürk ilkelerini savunduğu için hapiste. Buda orduyu bitirme projesiydi. Oda basşarıyla yapıldı.

    Ekonomik olarak süper bir durumdayız deniliyor. İstatistiklere baktığımıza nerde süperiz çözemedim. Ama ödenmesi zor bir dış borç, iç borç, ihracat ve ihtalat farkı, bütün gelir getiren şirketlerin ve bankaların yabancılara satılması ve tarım ve hayvancılık ve genel üretimin durması yüzünden sıcak paraya göre belirlenen bir ekonomimiz oluştu. Bu gün var yarın olmayabilir bir durum. Bu durumda artık namusularınıda satsalar yetmiyor. O yüzden toprak satmak zorunda kaldılar. Eğer bu toprağı vermezlerse Kürtler bir daha oy vermeyecekmiş! ve Amerikada desteğini çeker ve Türkler de oy vermez diye bu ödün veriliyor. ‘Hayır’ diyebilmesi için milli iradeyi arkasına alması lazım. Ama milli irade, ulusal değerler yerlerde süründürülüyor. Türk olmak, Atatürkçü olmak ve Türk bayrağı sallamak artık çağ dışı olarak gösteriliyor. Bu yüzden milliyetçiliği ayaklar altına aldık denildi. Bu yüzden benim karım Türk değil diyor. Bu yüzden Hakan Şükür akabinde ‘bende Türk değilim’ dedi.

    Kürtleri de aşiretlerin elinde kurtarıp toprak reformu yaparak ve doğuya yatırımlar başlatıp iş ve eğitimle toplumu kalkındırmak gerekiyor. Bu günkü mevcut siyasilerle bu mümkün değil. Ama imkansız değil. Gerekli yatırımlarla zaman içinde doğru bir şekilde asimilasyon yapılırsa herkes gurula ‘NE MUTLU TÜRKÜM’ diyebilir. Ama bu zorla değil gönülle olması gereken bir duygu. Olması gereken kardeşçe hür yaşamamız ama malesef bu günkü politikalar bizi tam tersi bir yola itiyor. Yeni bir Atatürke ihtiyaç var. Koşullar zorlaşınca, bıçak kemiğe dayandığında bir sürü Atatürk çıkacaktır. Oy verenler bir kömüre Vatanı satmayın lütfen.

  • PKK ile pazarlık yoksa, bu istenenler nedir?…

    PKK ile pazarlık yoksa, bu istenenler nedir?…

     

    NECDET BULUZ

     

                                                               Gerek Başbakan Erdoğan, gerekse hükümet yetkilileri açıklama yapıyor ve “PKK ile pazarlık içinde değiliz” diyorlar. Başbakan da her gittiği yerde “Tek bayrak, tek vatan, tek dil” den söz ediyor. Bizim de temennimiz bu söylenenlerdir. Daha önce konu ile ilgili olarak yazdığımız yazılarda Başbakan’a, devleti temsil eden yetkililere inanmak istediğimiz vurgulamıştık. Ancak, PKK’ya silah bıraktırma çalışmaları ve müzakere süreci öylesine karmaşık bir hal adı ki, bir söylenen bir söyleneni tutmuyor ve kafalar da giderek karışıyor.

                                                                 PKK ile pazarlık yapılmıyorsa, İmralı tutanaklarında Öcalan’ın talepleri nedir? Bu tutanaklar medyaya yansıyınca neden kıyamet koparılmıştır? Başbakan ortaya çıkıp “Bunların hepsi yalan, bizim bunlarla bir ilişkimiz yoktur” dememiştir. Bu tutanaklar yalanlanmadığına göre “PKK ile pazarlık içinde değiliz” sözleri inandırıcı olabilir mi? Kaldı ki ortada bilgi kirliliği vardır, iddialar vardır, ama resmi olarak açıklanan hiçbir şey yoktur.

                                                                PKK’NIN NE İSTEDİĞİ BELLİ

                                                                 İmralı’da Öcalan ile yapılan görüşmelerde terörist başı’ndan mektuplar geliyor. Görüş alış verişi yapılıyor.  PKK, Öcalan’a özgürlük, Kürtlere özerklik istiyor. Öcalan silah bırakmaktan söz ediyor. Bu istekler karşısında PKK’ya vaat edilen bir şeyler var ki bu gelişler oluyor. Yoksa durup dururken 30 yıldır dağlarda olan eli silahlı kanlı örgüt neden silah bıraksın? Neden bir başka ülkeye gitsin? Ortada bir şeyler dönüyor ama bunlardan ne muhalefetin, ne de milletin haberi olmuyor. Her şeyin kapalı kapılarda ardında olması kuşkuları da artırıyor.

                                                                  Meydan, PKK ve İmralı canisine bırakılmıştır. PKK’nın siyasi uzantıları BDP milletvekilleri nevruz bayramı nedeni ile bölgelerinde meydan okuyorlar. İsteklerini teker teker sıralıyorlar. Ard arda tehditler savuruyor “Öcalan’sız yaşam istemiyoruz” diye haykırıyorlar. Öcalan posterleri, sözde Kürdistan bayrakları meydanlarda dalgalanıyor.

                                                                  Batman’da Nevruz kutlamalarında konuşan BDP milletvekili Ayla Akat bakını neler söylüyor:

                                                                  “ Özgürlük ve ana dilimizi istiyoruz. Devletin gerekli adımları atmasını bekliyoruz. Kürtler mücadelelerine devam edecekler. Halkımız, Öcalan’sız bir yaşam istemiyor. “

                                                                 HEDEFLERİ ÖZERK KÜRDİSTAN

                                                                  Bitmedi, Şırnak’ta Nevruz kutlamalarına katılan Van Bağımsız milletvekili Aysel Tuğluk da yaptığı konuşmada “Kürt sorununun çözümünü istiyorlarsa Öcalan’ın özgürlüğünü sağlamak durumundadırlar. Biz, Öcalan’ın özgürlüğünü istiyoruz. Barışı bize hiç kimse altın tepside sunmayacak. Barışı da mücadele ederek getireceğiz. Bakın Kürt hareketi, Öcalan’ın çağrısıyla yanında bulunan tutukluları, esirleri serbest bıraktı. Silahları bırakıp gitmelerini istiyorlar. Milyonlarca Kürt insanlar, siyasetçiler cezaevlerinde ömür tüketiyor. PKK’dan silahları bırakıp gitmek isteyenler, cezaevlerindeki Kürtleri de özgürlüğüne kavuşturmalıdır. “ diyor.

                                                          Tuğluk’un konuşmasının sonundaki şu cümlelerin, PKK’lıların ve İmralı canisinin ne istediğini açık biçimde ortaya koymaktadır.

                                                          “ Ta ki Öcalan özgürleşinceye kadar, ta ki Özerk Kürdistan’ı kuruncaya kadar mücadelemiz devam edecektir. Bunun sözünü veriyorum. Şehitlerimize sözümüz budur. Geriye adım atmamızı da kimse bizden beklemesin.”

                                                         İSTEKLERİ BİTMEK BİLMİYOR

                                                          Kendimizi kandırmayalım. Hedefleri belli, istekleri bellidir. Bunu da açık biçimde dillendiriyorlar, meydan okuyorlar. Başbakan’ın söylediği gibi, PKK’lıların silahlarını bırakıp, bir çırpıda başka bir ülkeye gitmeleri mümkün olabilir mi? İstekleri karşılanmadan böyle bir adım atılır mı? O zaman Erdoğan’ın “Tek millet, tek bayrak ve tek dil” sözleri havada kalmış olmuyor mu?

                                                           Medyaya yansıyan İmralı tutanaklarında Öcalan açıklamalarında yakında kendisi dahil, tüm Kürtlerin, KCK tutuklularının serbest kalacağı mesajını da vermişti. Bunlar boşuna ortaya atılan iddialar değildir. Nitekim BDP milletvekilleri de bunları meydanlarda açık biçimde dile getiriyorlar. İsteklerinin yerine getirilmemesi halinde de güçlü olduklarını, savaşarak hedeflerine ulaşacaklarının tehdidini savuruyorlar.

                                                            Şimdi ister istemez hepimiz “Madem Hükümet kanadı PKK ile pazarlık yapmıyor, peki PKK, İmralı ve BDP milletvekillerinin bu istekleri nedir?” demiyor muyuz? Kafalarımız daha da karışmıyor mu? Bu tablo karşısında doğru olanı bulmak olanaksız hale gelmiyor mu?

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

     

     

                                                               

     

  • Bu gün oh diyenler, yarın vah diyecekler!

    Bu gün oh diyenler, yarın vah diyecekler!

    Bu gün oh diyenler, yarın vah diyecekler!

    Bu bir dava değildir. Bu bir hukuk süreci hiç değildir.

    Savcının mütalaası değil, aldığı talimatın tebliğidir.

    Yaşadığımız süreç; Türk Amerikan savaşıdır.

    Adı konulmamış bu savaş, işgal medyasında başlamış, ama orada bitmeyecek bir savaştır.

    Mahkemede suçlananlar, Ordu komuta kademesi, İşçi Partisi ve Kemalist aydınlardır.

    Emperyalizm, öncüleri, halkı savunanları ve onların ideolojisi olan Kemalizm’i mahkûm etmek için, BOP eş başkanlarını görevlendirmiştir.

    Zaten emperyalizmle savaş, emperyalizmin topu tüfeğine karşı, top tüfek kullanma savaşı değildir. İşbirlikçileri ve uzantıları ile savaştır. Halk iktidarı tam olarak aldıktan sonra, toplu tüfekli savaş olur.

    Tıpkı Kurtuluş Savaşında olduğu gibi…

     

    İşgal medyasının başlattığı bu savaşın asıl sahibi Amerika, AKP ve PKK’dır.

    Zaten yargılamada PKK’lı şahitler dinlenmiştir. Ordu ve aydınlar suçlanmışlardır.

    Onlar hiçbir zaman mahkûm olmayacaklardır. Olsa olsa tutsaktırlar.

    Artık sanal sahneler yaratamayacakladır.

    Halkımız olan biteni, iktidarın PKK ve Amerika ile olan ilişkilerini kavradıkça,  gerçek savaş yaşanacaktır.

    Onlar adaleti yıktıkça, onlar suç işledikçe kin birikmekte ve kuşatmanın yarılması yaklaşmaktadır.

    Bu gün işgal medyasında savcının mütalaası ile sevince boğuldular. Apo’dan gelen beyanatlar ile mest oldular.

    Bu gün ah diyenler yarın vah diyecekler.

  • PKK istiyor, AKP Hükümeti yerine getiriyor…

    PKK istiyor, AKP Hükümeti yerine getiriyor…

    NECDET BULUZ

     

                                                 Şimdi herkes birbirine şu soruyu yöneltiyor:

                                                  “ 30 yıldır silahlı mücadele veren ve kana doymayan bir terör örgütü var. Bu örgütün silah bırakması, huzur ortamına kavuşmamız hepimizin isteğidir. Ancak, (Piknik yapmak için dağa çıkmadık) diyen ve birçok isteği olan bu örgüt niye durup dururken birdenbire silah bırakıp, pes etme noktasına geldi? Ne oldu da bu gelişmeler oluyor? Kapalı kapılar ardında bir pazarlık mı var? Bu örgüt birçok vaat almadan böyle bir adını niye atsın?”

                                                     Bugüne kadar bu sorulara resmi ağızlardan açıklık getirilmedi. Ancak, ortaya çıkan İmralı tutanakları ve sızan bazı haberlerden, PKK’nın isteklerinin de AKP Hükümeti tarafından kabul edilerek hayata geçirileceği görülüyor. Yapılacak olanlar ve atılacak adımlar süreç içinde millete hazmettirilmeye çalışılacak.

                                                    BUNLAR TESADÜF OLABİLİR Mİ?

                                                     Hiç kuşkusuz, barış ortamın sağlanması, huzur içinde yaşamanın bir takım koşulları olacaktır. Ancak, bunların üniter yapımızı bozmaması, geleceğimizi tehdit etmemesi, anayasamızla oynanmaması ile gerçekleşmelidir. Yapılanlara baktığımızda, bugünkü hükümetin ülkeyi ve milletimizi bölmeye götürecek adımlar atmaya hazırlandığını görüyoruz.

                                                     Kuzey Irak’ta, PKK’nın elinde tutuklu bulunan bazı kamu görevlilerini serbest bırakmasından hemen sonra KCK tutuklusu 23 kişinin serbest bırakılması acaba ne ile izah edilebilir, anlamakta güçlük çekiyoruz.

                                                      Yine hiç zaman kaybedilmeden, AKP tarafından anayasadan 3 madde ile birlikte Atatürk milliyetçiliğinin çıkarılması konusunda bir adımın atılması ne ile millete anlatılabilir? Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun AKP’li üyelerinin anayasanın değiştirilemez maddelerinin yeniden düzenlenmesi formülü üzerinde bir çalışma başlatmaları sanırız tesadüf değildir. İmralı ile yapılan görüşmelerde varılan bazı anlaşmaların bu şekilde hayat bulmaya çalışılacağı da açık biçimde anlaşılıyor.

                                                       TÜRK MİLLETİNE KURULAN TUZAK

                                                       Şu açıkça ortaya çıkmaktadır:

                                                        “Atatürk milliyetçiliğine bağlı” ifadesinin anayasadan çıkarılması gündemdedir. Yetmedi, “Devletin dili Türkçe’dir” ifadesinin yerine “Resmi dil Türkçe’dir”, olarak değiştirilmesine çalışılıyor. Yine yetmedi, “ Türk devlet,” ifadesinin yerine “Türkiye Devleti”nin monte edilmesi gündemde bulunuyor. Türk milletine bir tuzak kurulmaktadır.

                                                        Lafı fazla uzatmanın anlamı yoktur. AKP Hükümeti, Türklüğü yok etme projesini PKK ile yapılan anlaşma ile yok etmeye çalışmaktadır. Ortaya çıkan İmralı belgeleri ve yapılmakta olanlara bakacak olursak bu gerçeği bütün çıplaklığı ile görmüş oluyoruz. Bunun karşısında duranlar, buna karşı çıkanlar da “sürece zarar veren, provokatörler” olarak gösteriliyor. Millete korku ve endişe enjekte ediliyor. Dışişleri Bakanı Davutoğlu bile öğrencilere “ Bu süreçte başarılı olamazsak bizi lime lime eder, parçalara bölerler” demedi mi?

                                                                    Türkülüğün varlığı, manevi değerleri, adı, bayrağı, çıkarları ayaklar altına alınmak isteniliyor. Atatürk milliyetçiliği yıkılmak ve silinmek isteniliyor. Vatan ve millet sevgisi, sevdası yok ediliyor. Çünkü terör örgütü PKK ile yapılan müzakerelerde bu konular ele alınmış, bugünkü noktaya da bu şekilde gelinmiş olduğu izlenimini ediniyoruz.

                                                                   PKK’LILAR BARIŞ GÜVERCİNİ OLDU

                                                                    Bu yazdıklarımız ve saydıklarımızla mı kalınacak? Hayır. Önümüzdeki süreçte daha nelere şahit olacağız, nelerle karşılaşacağız göreceğiz. Başbakan Erdoğan konu ile ilgili olarak önceleri yaptığı açıklamada “Kamuoyu her şeyi yapıldıkça görecek ve öğrenecek” demedi mi?

                                                                     Yıllardır cinayet işleyen, kan kusturan, Türkiye’yi uçurumun kenarına getiren kanlı terör örgütü PKK ile yapılması gereken mücadele bir kenara bırakılmış, bu terör örgütü ve uzantıları bugün adeta “barış güvercini” konumuna getirilmişlerdir. PKK’lılar da, onların siyasi uzantıları da bugün şov yapmakta, milletimizle alay etmektedirler. Bugünleri de görüyoruz.

                                                                     AKP-BDP koalisyonunun Öcalan’ın isteklerini yerine getirmek amacı ile bir koalisyon kurulmuştur. Bu koalisyon, başkanlık sistemini Meclis’ten çıkarıp, referanduma götürülmesi konusunda da anlaşmış görünüyor. Çünkü medyaya sızan İmralı tutanaklarında Öcalan “Başkanlık sistemini destekleyeceğiz” diyor.

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

     

                                                        

     

     

     

  • ESİR POLİSİN MAAŞINI KESMİŞLER!

    ESİR POLİSİN MAAŞINI KESMİŞLER!

    RECEP BEY’İN;

    BİTİŞ DÜDÜĞÜ,

    APO’NUN ELİNDE!

     

    DİK DURUN DİYEN,

    ESİR POLİSİN MAAŞINI KESMİŞLER!

    03.05.2013ai

    Geçtiğimiz hafta içinde,

    Bebek katili ile BDP’Lİ vekiller, Altan Tan, Pervin Buldan ve Sırrı. S. Önder aracılığı ile verdiği mesajla, PKK’nın kalleşçe kaçırdığı “Asker Polis, kaymakam’ın”

    Kandil tarafından serbest bırakılmasını buyurmuştu

    Bu haber malum tasmalı finolarla, AKP’nin yalakaları haberin üzerine “sazan” gibi atlayıp, salyaları akıncaya kadar yorumlar yapmışlardı…

    PKK fırsat kaçırır mı?

    Kalleşçe kaçırdığı insanların serbest bırakılması ile ilgili olarak, Örgüte yakın bir haber ajansı kaçırılan esirlerden bazıları konuşturarak bir güzel propagandasını yapmıştı…

    Karayılan ne diyor, “Rehinelerin işlemleri var, onları öyle basit bir şekilde teslim etmeyiz!

    Yani teslimatın tantanası olacak!

    İkinci habur gibi, PKK’lı militanların ayaklarının altına kırmızı isteriz demeye getiriyor!

    Haksız sayılmaz yani!

    Eli kanlı katiller, kos koca Türkiye ile “Müzakere” masasına oturmuşken, havasını atmadan dururlar mı?

    Tutsaklar(!) PKK tarafından kalleşçe kaçırılan, Asker, polis, kaymakam ve diğerleri yarın en geç yarın olmazsa öbür gün, PKK tarafından, teslim edilecekmiş…

    Bakalım göreceğiz ne gibi tantanalar olacak?

    *

    İşte bu konuşmacılardan, Van’ın, Çatak ilçesinde görevli olan ve kaçırılan, polis memuru, Nadir Özgen, “Türk halkına ve tabi olarak ailesine mesaj vererek ”Dik Durun, eğilip bükülmeyin” demişti!

    İşte o polisin göreve gelmediği için;

     

    MAAŞI KESİLMİŞ!

    Sevgili okurlar

    Hani Türk milletine, PKK TV’Sİ mikrofonlarından “Dik Durun” diyen Nadir Özgen’in meğer göreve gelmiyor diye maaşı kesilmiş!

    Kaçırılan Kaymakam vekili ve öğretmenlerde aynı durumdalar.

    Askerler in maaşlarının kesilip kesilmediği hakkında ne t bilgi yok!

    Şu kepazeliğe bakar mısınız?

    Polis Memur görevli olduğu ilçede, PKK tarafından kaçırılıyor…

    Ona sahip çıkması gereken, Devlet, onun maaşını kesiyor!

    Ailesi Aydın Nazilli de olan, Polis Nadir’in perişan olan baba ve annesi çalmadık kapı bırakmamışlar!

    Netice?

    Ivır zıvır…

    Ateş düştüğü yakar misali…

    Baldıran zehiri falan hikâye

    Hadi devletin, o kesimi yani maaşını kesenler

    Salak,

    Vicdansız.

    Şuursuz…

    Ya da görevini yaptığını var sayalım!

    Peki,

    Devleti yöneten “siyasi irade” için ne diyeceğiz?

    Olup bitenlerden haberdar değiller mi?

    Bu devleti yönetenler ya da yönettiğini sananlar!

    Milyonları ödendiği danışmanlar ne yapar?

    Önemli bir konu değil mi bu olay?

    Hani,

    Hamas’ın kaçırdığı, İsrailli, asker”Gilad Şalit” için aracı olup onu ,”kurtarmaya” gönüllü olanlar neden kalleşçe kaçırılan Askeri, Polisi, Kaymakamı Öğretmeni için kılını kıpırdatmaz!

    Acaba “Türk” oldukları için mi?

    Ve

    Kaçırılan Polis’in aylığının kesilmesine nasıl sesiz kaldılar?

    Demezler mi adama sizde hiç mi utanma, hayâ yok!

    Kaçırılan Polis memuru,

    Piknik için mi Van’ın “çatak ilçesine gitmişti! i

    Hiç düşünmediler mi?

    Kaçırılan polis’in ailesi ne yiyip ne içecek ne ile geçinecekti?

    Merak ediyor insan…

    Polis’in haklarını korumak içinde mi “İmranlının ” yani APO’nun onayı mı gerekiyordu!

    Ülkenin tek hâkimi, olan Recep Bey,

    Neden kaçırılan, Polis Nadir Özgen’in kesilen maaşı ile ilgili duyarlı davranmaz?

    İçişleri bakanı neden sağır ve dilsiz?

    Devletin başı neden sessiz?

    Yine,

    Suriyeli haydutlara, teröristlere, milyonları aktaran, Recep bey, Kaçırılıp üstüne maaşı kesilen maaşından dolayı perişan olan, Polis Nadir Özgen’in ailesinin feryadına kulak verip dermen olmaz?

    Esasen, Polis NADİR Özden’in maaşının kesilmesi bir soytarılık, ötesi yasa dışı!

    Polis memuru Nadir, kendi isteği ile mi PKK saflarına gitti?

    O zaman yap işlemini Meslekten ihraç et!

    Yok,

    Bunlar gerçekten insanlıktan nasibi almamışlar yani insanlık yok bunlarda!

     

    POLİSİNİN HAKKINA SAHİP ÇIKAMAYANLAR MI?

    ”ANALARIN GÖZYAŞINI” DİNDİRECEK?

     

    Çok basit bir soru bu!

    Polisin hakkını savunamayanlar…

    Esirine sahip çıkamayanlar…

    Terörü bitirebilir mi?

    PKK bu gün dün kalleşçe kaçırdığı, Askeri Polisi, kaymakamı teslim ediyor diye bayram edenler…

    Yarın,

    PKK’nın daha fazla,

    Asker,

    Polis,

    Öğretmen,

    Hâkim

    Savcı,

    Siyasetçi kaçırmayacağını kim garanti edebilir?

    Netice itibarı ile bunlar, katil sürüsü…

    Kanla yaşayan vampirler…

    Bunlara nasıl güvenilir?

     

    RECEP BEY BİTİŞ DÜDÜĞÜ

    APO’NUN ELİNDE?

     

    Sevgili okurlar;

    Hiç şüpheniz olmasın, Recep Bey,

    APO ile müzakereye oturması, Recep Bey’in sonunu getirecektir.

    Arık dönüş yok bu yoldan!

    APO ile masaya oturmak demek,”Zehir “içmekten beter sonuçlara neden olacaktır!

    Çünkü,

    Recep Bey buna mecbur!

    Recep Bey Çankaya’ya çıkmazsa hele “başkan” olmazsa, AKP’nin sonu ANAP gibi olacak!

    Özal’dan beter olacak!

    Bunu kendisi de çevresi de bal gibi de biliyor!

    Onun için, Gerekirse “Zehir içerim” diyor!

    Çevresi ve yandaşları,

    “Mal batıya kayacak” diye endişeli!

    Pislikleri ortaya saçılacak diye korku içindeler!

     

    RECEP BEY,

    YÜCE DİVANA GİDECEĞİNE “ZEHİR” İÇER!

    Korku bu!

    Endişe bundan!

    Yani

    Yüce divan korkusu!

    Yenilen hurmaları hesabını sorulma meselesi!

    Bakınız bu sözümü bir köşeye yazın…

    Recep Beyin egoları çok şişkin,

    Recep Dünyayı ben yarattım havasında!

    Gerçi bu tavırlar, AKP’lilerine ve iktidarda makam sahibi olanların hepsinde var!

    Doğru da olsa, kendilerine laf söylemesine tahammülleri yok!

    Recep Bey ve bakanların “vatandaşla” bağları kopuk!

    Vatandaşa söz hakkı ancak, kendilerini övmeleri halinde veriyorlar!

    Eleştiriye kesinlikle tahammülleri yok…

    Ve çok kindarlar…

    Hal böyle olunca,

    Recep Bey çocuklarının “meçhul(!) mal edinmeleri, Çocuklarının,”bilinmez”(!) bir şekilde artan servetleri, han hamam, Villa, gemi, gemicik sahibi olmalarının hesabı elbet sorulacağı gibi…

    Siyasi olarak, Özelleştirmeler, Terör örgütü ile pazarlık…

    Patriot’ler,

    Kürecik füze kalkanı,

    Libya ve Suriye karşı yapılanlar ve akıtılan “milyonların” hesabının sorulacağını bilen Recep Bey, kurtuluşu,

    APO’nun ipine sarılmakta bulmuş olacak ki, Gerekirse zehir içerim diye, Millete “gaz” veriyor!

    Yoksa,

    APO ‘nun deşifre olan ”İmralı tutanaklarında ki” sözleri yenilir yutulur cinsten değil.

    Tabi korkudan kimse sormuyor, soramıyor!

    APO’nun sözlerine ne diyorsun?

    Ya da

    11 yıldan beri aklın neredeydi,1500 yakın kınalı kuzuyu şehit verdi bu ülke?

    Kim verecek bunun hesabını?

    Kandili, PKK’nın kravatlı militanları, buluyor da…

    Senin, Astsubay emeklisi MİT müsteşarın nasıl bulamıyor Katillerin inlerini?

    Demek ki,

    11 yıl, bu ülke de, Terörle mücadele ediyoruz diye milleti aldattın/nız!

    1500 vatan evladının canının vermesine vesile oldun ya da göz yumdum?

    NETİCE?

    Bu işten APO güçlenerek çıkacak!

    Hem de,

    Dış mihraklar tarafından “ödüllere” boğularak!

    Millet iş işten geçmeden, dönen dolapların, gerçeğini öğrenirse,

    Recep Bey Şürakkası,

    Demir parmaklıklar arasında “hesap vermeye” çalışacaklar!

    Tabi kaçmaz ya da intihar etmezlerse!

  • PKK,taviz almadan silah bırakır mı?…

    PKK,taviz almadan silah bırakır mı?…

     

    NECDET BULUZ

     

                                                             Başbakan, PKK’nın silahları gömüp, başka bir ülkeye gitmesi ile barış sürecinin başlayacağını söylüyor. Bunu da hemen her konuşmasında seslendiriyor. Ancak, PKK Başbakan’ın isteği ile silah bırakır mı? Daha önce Kandil, Başbakan’a yanıt vermiş “Biz 30 yıldır silahlı mücadele içindeyiz. Dağlara piknik yapmak için çıkmadık” demişti. Silah bırakmanın ve barış gelmesinin bazı koşulları olduğuna da vurgu yapılmıştı.

                                                             İmralı tutanaklarını basına sızması, oynanmakta olan kirli oyunun ve Türk milletine kurulan tuzağın büyüklüğünü de ortaya koymaktadır. Bu tutanakları kimse inkar etmiyor, yalanlamıyor. İktidar olanlar çeşitli dolambaçlı yollardan yine kamuoyunun kafasını karıştırmayı sürdürüyor. Ortada bir müzakere var, karşılıklı istekler var, bu tutanakların ortaya çıkması ile kamuoyu da ne olup bittiğini görmüş ve anlamış oldu.

                                                            PKK ÇEKİLİRSE KOŞULLARI VAR

                                                             BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Kuzey Irak temasları sırasında yaptığı açıklamada “Bu tutanaklar tıpa tıp uymuyorsa da, genelde aynı konulara temas ediyor “diyerek tutanakların var olduğunu söylemiştir.

                                                             PKK’nın silah bırakması, Kürt sorununun çözüme kavuşması, Başbakan Erdoğan’ın öyle isteği ile “Birlik ve bütünlüğümüzden taviz vermeyeceğiz, herkes rahat etsin” demesi ile sonuçlanacak bir şey değildir. Burada oynanan oyun önemlidir. Burada ana konu, Başbakan’ın anayasada başkanlığı Meclis’ten geçirmede PKK’nın siyasi uzantıları BDP desteğini alma oyunudur. Yoksa bu anlayış, bu oyun ve düzenle PKK sorunu çözülebilir mi?

                                                                İmralı tutanaklarında Öcalan, PKK’nın çekilmesi ile ilgili bakınız neler diyor:

                                                               “ Komisyonlar kurulacak. Hakikat komisyonu da kurulacak. Akil adamların denetiminde olacak. Çekilme o zaman olacak. Köylere geri dönüş olacak. Bunları yapmazlarsa geri dönüş olmaz.”

                                                              ORTADA OYNANAN BİR OYUN VAR

                                                               Şimdi, bu ifadelerden yola çıkalım. İktidar, İmralı’daki müzakerelerde taviz verilmediği konusunu işliyor. Yandaş medya da bunu destekliyor. Ama İmralı’nın silah bırakma konusundaki koşulları “Bizim isteklerimiz yerine getirilmezse bu iş olmaz “anlamına gelmiyor mu? Kendimizi ve kamuoyunu yanıltmayalım. Başbakan “Süreç çekilme ile başlar” diyor ama terör örgütü bunu reddediyor. Hatta isteklerin yerine gelmememsi halinde 50 bin kişi ile mücadele edileceği vurgulanıp, tehdit bile savruluyor.

                                                                Şunu da ekleyelim: Öcalan, barış gerçekleşmediği takdirde 50 bin kişinin savaşacağını söylüyor. Hatta bu savaşın eskiye benzemeyeceğine vurgu yapıyor. Bu, hazırda silahlı ve donanımlı militanların var olduğu gerçeğini de ortaya koymaktadır. Biz, burada her konunun başlıklar halinde pazarlığa tabi olduğu izlenimini de edinmiş bulunuyoruz.

                                                                  Birlik ve bütünlüğümüzü koruyarak, Türklüğümüzden taviz vermeyerek, teröristlerle gerçek anlamda pazarlık yapmayarak silahların susmasını, barış ortamının sağlanmasını biz de istiyoruz. Böyle bir çalışmanın da arkasındayız.

                                                                  Anayasada başkanlık sisteminin başlatılan barış ile ne ilgisi var? Başbakan, bu sürece Başkanlık sistemini de koyarak asıl amacının ne olduğunu belirlemiş olmuyor mu? Dikkat ediniz, hükümet olanların başkanlık ısrarı ön plana çıkıyor. Öcalan “Biz Tayyip Bey’in Başkanlığını destekleriz” diyerek bu konuya açık olduklarını ifade ediyor. Ancak, bu destek neyin karşılığında olacak? Biz, diyoruz ki, barış ve çözüm başka, başkanlık başkadır. Bu süreç içinde başkanlık sisteminde ısrar edilmesi, oynanmakta olan kirli oyun ve pazarlığın iç yüzünü biraz daha ortaya çıkarmaktadır.

                                                             HANİ ÖCALAN MUHATAP ALINMAYACAKTI?

                                                             Terör örgütün başı olan, müebbet hapse mahkum olan biri, bugünkü hükmet tarafından “muhatap” kabul edilmiştir. Erdoğan, daha önceki konuşmalarında Öcalan’ı da, terör örgütü mensuplarını da, terör örgütüne destek veren BDP’lileri de muhatap almayacağını defalarca söylemedi mi? Başkanlığa gidilen yolun BDP desteği ile sağlanacağını gördükten sonra strateji değişikliğine giden de Başbakan oldu. Şimdi ise suçüstü olmanın sarsıntısı ile daha da çelişkili ifadeler kullanmaya başlamış bulunuyor. Her zaman olduğu gibi yine görevini yerine getiren medyaya çatıyor, tehditler savuruyor. Kamuoyunu rahatlatma adına söylem değişikliğine gidiyor.

                                                               İmralı tutanaklarının yayınlamasını “sabotaj”, ya da “derin güçler yine devrede” gibi ifadelerle geçiştirmek, kamuoyunda oluşan tepkileri törpülemek öyle göründüğü gibi kolay olmayacaktır. Ortada bir gerçek vardır, kirli pazarlık vardır, kamuoyundan saklananlar vardır bizce önemli olan bunlardır.

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

  • PKK’ YA TEK REST ÇEKEN ÜLKE ?

    PKK’ YA TEK REST ÇEKEN ÜLKE ?

    PKK’ YA HANGİ DEVLET NE KADAR YARDIM YAPTI ve PKK’ YA TEK REST ÇEKEN ÜLKE ?

    ÇOK ŞAŞIRACAKSINIZ…

    487205_350988008349805_811373657_n

    Apo yu yargılyan subay yazdı pkk nın destek alamadığı tek ülke öldürülmesine yardım ettiğimiz kaddafi…

    Posta Gazetesi yazarı Candaş Tolga Işık, Abdullah Öcalan’ı İmralı’da karşılayan ve sorgusunu yapan Jandarma İstihbarat Albay Hasan Atilla Uğur ‘Abdullah Öcalan’ı Nasıl Sorguladım?’ simli bir kitabını bugünkü köşesine taşıdı.

    Öcalan’ın ifadesindeki ‘PKK’ya hangi devletler ne yardımı yapıyordu’ bölümlerine işaret eden Işık, PKK’ya yardım etmeyen tek devletin Libya olmasına dikkat çekiyor.

    ÖCALAN ANLATIYOR

    İşte Işık’ın Posta’daki köşesinde yer alan o ayrıntılar

    *

    İşte Apo’nun kendi cümleleriyle PKK ve ‘dış bağlantıları’…

    Yunanistan: “En başından beri hep çok iyi destek aldık. Kamplar, askeri ve maddi destek, teknik sabotaj, orman yangını eğitimlerini bizzat Yunan istihbaratı verdi.”

    PATLAYICILARI SIRBİSTAN’DAN ALIYORDUK

    Sırbistan: “Ellerinde Strella Füzesi vardı. 20 adet satın aldık. Sırplar sonra çok daha fazlasını bize destek amacıyla parasız verdi. Füze eğitimlerini de onlardan aldık. TNT, C-4 gibi patlayıcıları Sırbistan’dan sağlıyorduk.”

    Romanya: “Bükreş’te evlerimiz ve derneklerimiz bulunuyordu. Devlet bize serbesti sağlamıştı. Türkiye’den katılanların ilk eğitim yeri Romanya’ydı. Romanya istihbarat servisi bize telsiz, dürbün, gece görüş cihazı gibi teknik malzeme verdi.”

    Almanya: “Gizli servisle görüşüyordum. Parlamentodan da beni ziyarete gelenler olurdu. Örgüt yöneticisi Kani Yılmaz’ın sığınma talebini kabul edip, pasaport verdiler. Her anlamda güçlü olduğumuz bir yerdi.”

    İngiltere: “Bizim konumuzda en akıllı davranan ülkeydi. Hiç direkt siyasi ilişki kurmadılar. Ama gizli olarak en büyük desteği İngiltere’den alıyorduk.”

    Holanda: “Bizim üslenme ve eğitim alanımızdır. En çok destek ve para bulduğumuz ülkedir.”

    Fransa: “Bize her zaman çok yakın oldular!”

    Amerika: “Bir temsilci atadık. Dernek kurdular. Ayrıca bir enformasyon büromuz vardı. Zaman zaman oradaki düşünce kuruluşlarından destek aldık.”

    PKK’YA SICAK BAKMAYAN TEK ÜLKE

    Libya: İşçiler arasında iyi örgütlenmemiz vardı. Yılda 500 bin dolara yakın bağış topluyorduk. Ama Libya devleti ile aramız iyi değildi. Her türlü imkanları olmasına rağmen bize araç, gereç, silah ve malzeme vermediler. Defalarca talebim oldu ama Kaddafi bize hiç sıcak bakmadı.”

    *

    Okurken tüyleriniz diken diken oluyor…

    Türkiye’de kan dökmek için ilan edilen ‘çok uluslu’ seferberliğe mi yanarsınız yoksa tek ‘dost’umuzun Kaddafi oluşuna mı?

  • PKK İLE ALMAN KARDEŞLİĞİ

    PKK İLE ALMAN KARDEŞLİĞİ

    Uluslararası Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Barış ve Güvenlik Sempozyumu’nda Ali M. Köknar tarafından tebliğ olarak sunulmus bu dosya yi siz degerli uyelerimize sunariz

    Terör örgütü PKK’nın bazı yabancı devlet ve terör örgütleri ile olan bağlantıları 1978 yılındaki kuruluşundan kısa süre sonra başlamış, bu bağlantıların örgüte siyasi, mali ve silah desteği olmuş, içlerinden bazıları (örneğin Suriye bağlantısı) örgütün devamı için çok önemli rol oynarken, diğer bazı bağlantıları (örneğin İrlanda Cumhuriyet Ordusu) siyasi bakımdan sembolik seviyede kalmıştır. PKK’nın tüm bağlantıları içinde hiç şüphe yok ki Almanya’da olanlar örgütün siyasi, mali ve askeri alanlardaki faaliyetlerinin tümünü kapsamaktadır. PKK ALMANYA’DA Muhtemelen daha eski bir tarihte faaliyete geçmiş olmakla beraber, PKK Avrupa Kolları merkezinin Köln’de,irtibat bürolarının ise Mainz, Offenburg, Russelsheim, Olderburg ve Dortmund kentlerinde alenen açılması 1992 yılına rastlar. Yaklaşık son 10 yıl boyunca PKK’nın Almanya’da faal olan gerek Alman, gerek yabancı diğer terör örgütleri ile ilişkiler kurduğu ve yürüttüğü bilinmektedir. Bu örgütler içinde Alman Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) ile olan bağlantısı bu tebliğin konusudur. RAF 1968-1977 arasında Almanya’da terörün en yoğun olduğu yıllarda yaklaşık 100 Alman vatandaşı faal terörist olarak tanımlanabilirdi. Bu kişilerin çoğu Baader-Meinhof çetesi olarak da bilinen ve bilahare adını Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) olarak duyuran örgüte katıldı. 1970’lerin ortalarında RAF’in kurucularının birçoğu yakalanıp hapse girdikten sonra çoğu psikolojik tedavi görmüş olduğu için Sosyalist Hastalar Kollektifi (SPK) adıyla anılan bir grup ta RAF’a katıldı ve bu 2.nesil teröristleri örgütü yeniden canlandırdı.

     

    Bunlar arasında 1976 Entebbe baskınında öldürülen Wilfred Bose anılabilir. Hüsranla sonuçlanan Mogadisu baskını ertesinde 1977’den itibaren örgüt mensuplarının sayısı giderek azaldı, buna mukabil eylemleri daha kanlı hale geldi. RAF adına üstlenilen son terör saldırısı 1993 yılında Hessen kentinde yeni yapılan Weiterstadt hapishanesinin yaklaşık 300 kilo patlayıcı kullanılarak bombalanması ve 130 Milyon Marklık zarar verilmesi eylemidir.Haziran 1994’de RAF lideri Wolfgang Grams Alman anti-terör timi GSG-9 ile girdiği çatışmada olu ele geçirildi. Aynı operasyonda RAF mensubu Birgit Hogefeld’de sağ olarak yakalandı ve bilahare müebbed hapse mahkum oldu. Nisan 1998tarihinde bir bildiri ile RAF’in faaliyetine son verdiği üyelerince açıklandı. Ancak 1999 yılında Berlin’deki “Mehringhof” kültür merkezi yöneticilerinden olan ve RAF lider kadrosunda yer alan Horst Ludwig Meyer 15 Eylül’de Viyana’da polisle girdiği çatışmada öldürülürken, yine RAF üyesi eşi Andrea Klump de tutuklandı.

     

    Alman makamlar RAF üyelerinden bazılarının bugün Devrimci Hücreler (Revolutionare Zellen/Roten Zora – RZ) ve Anti Emperyalist Hücre (AIZ) olarak bilinen örgütleri oluşturduklarına inanmaktadır. AIZ, 1994 yılında Alman muhafazakar CDU ve FDP parti binalarına, 1995 yılında ise bazı Alman politikacıların ve yabancı diplomatların evlerine yönelik düzenlediği bombalı saldırılarla adını duyurmuştu. PKK-RAF BAĞLANTISI Esasen Alman ve Almanca konuşan diğer Bati Avrupalı terörist grupların aşırı sol Türk terör örgütleri ile olan ilişkileri 1970’lere dayanır. Örneğin, 1970’lerde RAF’in THKP/C ile ilişkilerinin olduğu biliniyor. 1980 askeri müdahalesi ertesinde İsviçre’ye sığınan TKP/ML üyeleri ise İsviçreli komünistlerle temasa geçmiş ve bu temaslar 1990’larin basında bazı İsviçreli teröristlerin TIKKO’ya katılmasına imkan vermiştir.

     

    Bunlar arasında ilk kez 1991 yılında Türkiye’ye girdikten sonra tutuklanıp 4 ay hapis yatıp sınır dışı edilen, ayni yılın sonunda yasadışı yollardan tekrar Türkiye’ye girip TIKKO ile dağa çıkan ve 1993 yılında silahlı çatışmada ölen KGI örgütü üyesi kadın terörist Barbara Kistler sayılabilir. Alman Anayasayı Koruma Örgütü,BfV’nin Başkan Yardımcısı Peter Frisch’in verdiği bilgiye göre PKK-RAF ilişkisini ilk tespiti 1992 yılındadır. BfV RAF üyelerinin Bonn, Almanya’da yapılan PKK gösterilerine katıldıklarını ve PKK adına bazı RAF üyelerinin Türkiye’ye “turistik” seyahatler yaptıklarını tespit etmiştir. Yine 1992 yılında Kuzey Irak’a yardım malzemesi götürdüğünü belirten 40 Alman kamyonunda füze rampaları, roketatarlar, havan topları, ve kamuflaj malzemeleri bulunmuştur. (Bu “yardım” malzemelerini gönderen Alman Lutheran Kilisesi nezdinde hareket eden “insani yardım” maksatlı “sivil toplum örgütleri”nin doğu ve güneydoğu Anadolu ve Kuzey Irak’ta son 30-40 senedir içinde bulundukları faaliyetler ayrı bir tebliğ konusudur.)

     

    Geçen yıl Türkiye’deki yargılanması esnasında PKK lideri Abdullah Öcalan Alman RAF teröristlerinden örgüte katılımlar olduğunu itiraf etmiştir. RAF’in 1990’ların ortalarına rastlayan dağılma sürecinin PKK’ya katılımları hızlandırdığına inanılmaktadır. Alman Federal İçişleri Bakanı Kanther, 1993 Kasım’ında PKK’yı yasakladı. Ancak, bu kararın başarılı olup olmadığı tartışılır. 1997 yılında ise Alman mahkemesi PKK’ya bağış yapılmasını da yasaklamıştır. Alman ceza kanununun 129’uncu maddesi (a)bendine göre Alman devletinin terörist kabul ettiği PKK gibi örgütlere üye olmak veya yardım etmek suç teşkil etmektedir. Bu madde altında, Alman makamları 1998 yılında Hamburg ve Köln’de, Aralık 1999’da ise Berlin, Kreuzberg semtinde PKK’nın paravan teşkilatlarının bulunduğu bazı binalara baskın yapmış ve buralarda faaliyette bulunan bazı Alman vatandaşları hakkında soruşturma açmıştır. Bu şahıslar içinde evvelce RAF bağlantıları bulunan ikisinin Türkiye ve Kuzey Irak’ta PKK kamplarında bulunduğu baskınlarda ele geçirilen bazı fotoğraf ve belgelerden anlaşılmıştır. Yine 1998 yılında OHAL bölgesi kaynaklı Türk askeri istihbarat raporlarına göre PKK safından çarpışan Alman uyruklu teröristlerin sayısında artış kaydedilmiştir.

     

    SEMPATİZANLAR,KURYELER

     

    SEMPATİZANLAR,KURYELER, MİLİTANLAR PKK ile bağlantılı Almanlardan kimi sempatizan iken, kimileri de örgüt için kuryelik yapmaktadır. Kendilerine “otonom” (autonomist) adını veren bu militanlardan gazeteci Stefan Waldberg, Kasım 1992’de PKK kuryeliği yaptığı gerekçesiyle Diyarbakır DGM tarafından tutuklanmıştır. Ocak 1995’de ise Karen Braun veAndreas Landwern adlı kuryeler Kapıkule sınır kapısında PKK’nın propaganda kasetleriyle yakalanmışlardır. Temmuz 1998’de Ankara polisi bir IHD protesto gösterisine katılan 4 kadın, 3 erkek, 7 Avusturya’lıyı gözaltına almıştır. Yine 1998 yılının Mart ayında Diyarbakır’daki Nevruz kutlamaları sırasında çıkan olaylarda kendisini gazeteci olarak tanıtan İtalyan vatandaşı”Dino” kod adlı, Damiano Frisullo ve iki İtalyan arkadaşı gözaltına alınmıştır.TCK’nin 312. maddesi ile yargılanan Frisullo’nun serbest bırakılması için PKK’nın Almanya’daki organlarının derhal bir kampanya başlatmaları dikkat çekicidir. Diyarbakır DGM tarafından 1 yıl hapis cezasına çarptırılan ve cezası paraya çevrilen Frisullo’nun RAF bağlantısı olup olmadığı tespit edilememekle beraber, İtalyan Kızıl Tugaylar (BR) sempatizanı olduğu İtalya’daki dosyasından anlaşılmaktadır. 21 Mart 1999’da ise bu kez Adana’da gösterici Nicola Schulirs’in liderliğinde 9 Alman’dan(3 kadın, 6 erkek) oluşan bir grup gözaltına alınmış,

     

    10 polisin hafif yaralandığı Nevruz olaylarında elebaşı olarak kışkırtıcılık yaptıkları belirlenen ve Adana DGM’ye sevk edilen Almanların Türkiye’de gazeteci ve sivil toplum örgütü üyesi kisvesiyle bulunmaları kayda değerdir. Ağustos 1999’da ise Münih Bölge Mahkemesi 23 yaşındaki Claudia W. adlı Almanı PKK reklamı yapmak suçundan para cezasına çarptırmıştır. Bu davada sanığın avukatlığını yapan Angelika Lex’in Almanya’da PKK ile ilgili başka davaları da aldığı bilinmektedir. Başka Alman vatandaşları ise sempatizan ve kurye olarak faaliyette bulunmakla yetinmeyerek, bilfiil PKK’nın silahlı saldırılarına katılmayı seçmişlerdir. Bunlardan tespit edilen ilk örnek1993 yılında Kani kod Eva Juhnke, 27 yaşında Medya kod Vera Heesne, Cektar kod Ulrich Maichle, ve Jorg Ulrich adlı ikisi kadın 4 Alman teröristin PKK kamplarında eğitim görmeleridir. YAJK Bu noktada dikkat çeken bir husus PKK ile bağlantılı olan Alman militanların ağırlıklı olarak kadın olmasıdır.

     

    Baader-Meinhof çetesi

     

    Buna paralel olarak Baader-Meinhof çetesi ve RAF militanlarının yarısının kadın olduğu, bunların devamı olan Devrimci Hücreler örgütünün ise bir kadın kolu(Roten Zora-RZ) kurduğu hatırlanmalıdır. Bu kadın teröristlerin 1970 ve 1980’lerde Alman güvenlik güçleri ile girdikleri silahlı çatışmalarda ve yaptıkları diğer eylemlerde aşırı gaddar ve acımasız oldukları, hatta erkek teröristlerden daha gözü pek olarak tanındıkları hatırlanmalıdır. Baader-Meinhof ve RAF ile mücadelede tecrübeli bir Alman anti-terör timi GSG-9 üyesi bu konudaki tecrübelerini anlattığı kitabına “Shoot the Women First” (Önce Kadınları Vurun) adını vermiştir. Kitapta hücre evlerindeki çatışmalarda erkek teröristler teslim olurken kadınların ölümüne çarpıştıkları, mermileri bittiğinde bile pimi çekilmiş el bombası ile GSG-9 komandolarının üstüne saldırdıkları, bu yüzden komandolara hücre evi baskınlarında önce kadın teröristleri kafa atışıyla vurmaları için emir verildiği anlatılmaktadır. Bu gözüpeklik PKK ele başlarının da dikkatini çekmiş olmalı ki silahlı eylem için gönüllü olan Alman kadın teröristleri YAJK adı verilen Kürdistan Hür Kadınlar Birliği kadrosunda istihdam etmişlerdir. YAJK PKK’nın 1986 yılında yaptığı 3. parti kongresinde alınan bir kararla kurulmuş ve PKK’nın silahlı gücü ARGK ve siyasi/cephe kolu olan ERNK ile paralel hareket etmektedir. YAJK temsilcisi Helin Ateş’in örgüte yeni katılan Alman gönüllülerle meşgul olduğu bilinmektedir.

     

    ENTERNASYONALISTLER

     

    ENTERNASYONALISTLER Alman istihbaratı (BND)kaynaklarına göre “Enternasyonalistler” olarak tanınan çoğu kadın en az 30Alman vatandaşı 1990’ların başından bu yana sıhhiyeci, gerilla, ve eğitmen görevleri yapmak üzere PKK’ya katılmıştır. Bunlardan çoğunun Lübnan’ın Bekaa Vadisi’ndeki Mahsun Korkmaz Akademisi’nde askeri eğitimden geçtikleri biliniyor. Bekaa’ya yaptıkları yolculukta takip ettikleri rotanın Atina üzerinden geçmesi dikkat çekicidir. Bekaa’ya kimi zaman bazı Yunanlı görevlilerin refakatinde geldikleri de bilinmektedir. Hatta içlerinden gerillaya ayrılan bazılarının aynı Yunanlı subaylarla beraber Türk güvenlik güçleri ile çatışmaya girdiği,1997 yılının sonbaharında Kuzey Irak’ta Türk Hava Kuvvetleri tarafından bombalanan bir kampta öldükleri de kaydedilmiştir. Mahsun Korkmaz Akademisi’nde temel Kürtçe lisan dersi alan Alman enternasyonalistler arasından gerilla olmaya yetenekliler Kuzey Irak’taki kamplara sevk edilmekteydi. Bunlar içinde zimmetli Kanas silahı taşıyan biri kadın biri erkek en az iki Almanın keskin nişancı olarak görevlendirildiği ve erkek olanın bir çatışmada öldüğü de bilinmektedir. Yine Kuzey Irak’ta bir Alman kadın terörist kendisine ait el bombasıyla oynarken bombanın kazayla patlaması sonucu, bir diğer kadın terörist ise KDP peşmergeleri ile girilen bir çatışmada yine el bombası şarapnelinin isabeti ile ölmüştür.

     

    Enternasyonalistler arasında arazide yaşamın çetin şartlarına dayanamadığı için veya Almanya’da iken hayal ettikleri idealist ortamı PKK’da bulamadıkları için firar edenler de çıkmıştır.Bunlardan bir erkek militanın 1998 yılında Almanya’ya geri döndüğü ve PKK tarafından öldürülmek üzere arandığı biliniyor. Ekim 1997’de ise bir Alman kadın terörist Türk güvenlik güçlerine kendiliğinden teslim olmuştur. Kuzey Irak’ta ve OHAL bölgesinde PKK safında çarpışan en az 12 Alman teröristin bulunduğu, bunların yani sıra bazı İtalyan ve İskandinav kökenli teröristlerin de silahlı eylemlere katıldığı bildirilmektedir. Medya kod adıyla tanınan Alman vatandaşı Vera Heese’den ise PKK’da hemşire olarak görev yaptığı 1998 yılından beri haber alınamadığından Alman Federal Başsavcılığı (BKA) tarafından öldüğüne inanılmaktadır. 1995 yılında PKK’ya katıldıktan sonra, 1997 yılında çatışmada yaralanan Jorg Ulrich ise tedavi gördüğü Erbil’de KDP tarafında gözaltına alınmış ve Alman Başbakanlığı’nın devreye girmesi ile1.5 yıl sonra Ankara üzerinden Almanya’ya iade edilmiştir. Braunschweig’daki”Anti-Fasist Forum” üyesi olan Ulrich’in 1998 yılında Van’da öldürülen AndreaWolf ile yakın ilişkide olduğu öğrenilmiştir. ÖRNEKLER Aşağıda Alman PKK mensupları içinden 3 örnek verilmiştir. Bunlardan ilki olan Andrea Wolf deneyimli RAF üyeleri arasından PKK’ya katılan savaşçı militanları temsil etmektedir. İkinci örnek olarak seçilen Eva Juhnke ise deneyimsiz, fakat idealist enternasyonalist gönüllüleri temsil etmektedir.

     

    Britta Boehler

     

    Üçüncü olarak Britta Boehler eline silah almak yerine Avrupa’dan PKK’ya siyasi destek sağlamak için lobi yapan Alman komünistlerine bir örnektir. Andrea Wolf 1965 doğumlu Münihli Andrea Wolf, RAF üyesi olduğu ve 1993 yılındaki Weiterstadt hapishanesi bombalama eylemine katıldığı iddiasıyla 1996 yılında hakkında çıkartılan bir tevkif müzekkeresi ile BKA tarafından aranmaktaydı. RAF lider kadrosundan Birgit Hogefeld’in yakın arkadaşı olan Wolf, 1980’lerdeAlmanya’da iki kez toplam 7 ay hapis yatmış, Münih’te bir yasadışı örgüt kurmuş,1995 yılında Güney Amerika’ya kaçmış, burada bir süre bulunduktan sonra da YAJK’ya katılmıştı. Wolf’un örgüte katılımı 23 Kasım 1996 tarihinde bizzat Abdullah Öcalan tarafından ilan edilmişti. Ronahi kod adli Wolf 24 Ekim 1998 günü Van ili, Çatak ilçesi, Keles köyü yakınlarında Türk güvenlik güçleri ile girdiği silahlı çatışmada olu olarak ele geçirilmiştir. Wolf’un sağ olarak yakalandıktan sonra Türk güçleri ile girdiği silahlı çatışmada ölü olarak ele geçirilmiştir. Wolf’un sağ olarak yakalandıktan sonra Türk güvenlik güçleri tarafından yargısız infaz edildiği iddiasıyla Almanya’da başlatılan kampanyanın koordinasyonunu yukarıda PKK avukatı olarak adı geçen Münih’li Angelika Lex’in yapması ilginçtir. Wolf’un ayrıca Pelda, Ruken, Sipan, ve Haki kod adlı teröristlerle yakın ilişki için de olduğu anlaşılmıştır. Eva Juhnke 1966 doğumlu Hamburg’lu Eva Juhnke’nin Almanya’da bir şiddet eylemine katılmamakla beraber,Otonomlar olarak tanınan RAF-mirasçısı örgüte mensup olduğu Alman makamlarınca tespit edilmişti.

     

    Juhnke

     

    Asıl mesleği hastabakıcılık olan Juhnke bir huzur evinde çalışırken Elazığlı Mehmet Özgül ile evlenmesinin ardından 1993 yılında PKK’ya katılmıştır. Ayni zamanda Andrea Wolf’un da arkadaşı olan, Juhnke, Kani kod adıyla Kuzey Irak’ta çarpışırken 5 Ekim 1997’de KDP peşmergelerince yakalanarak Şafak operasyonu sırasında Hakkari sınırında Türk güvenlik güçlerine teslim edilmiş, ve Muş cezaevine konulmustu. Van DGM’de 24 yıl ağır hapis istemiyle yargılanan Juhnke, 15 yıl cezaya çarptırılmış, bir süre Sivas E-tipi cezaevinde yattıktan ve yaklaşık iki ay açlık grevi yaptıktan sonra cezasının geri kalan kısmını çekmek üzere geçen yıl sonundan beri Amasya cezaevinde bulunmaktadır. Juhnke’nin Van DGM’deki duruşmaları esnasında Alman PDS partisi milletvekilleri Carsten Hubner ve Heidi Lippmann’in devreye girmesi ilginçtir. Britta Boehler Almanya’nın Freiburg kentinde1960 yılında doğan Britta Böehler, 1984 yılında Freiburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Münih’te hakimlik eğitimine başladı ve bu eğitimini 1988 yılında tamamladı. Hukuk bilimi dalında doktora eğitimi yapan Böehler, bir süre ABD’de kaldıktan sonra 1989 yılında Frankfurt’ta avukatlığa başladı. 1991 yılından itibaren mesleğini Hollanda’nın başkenti Amsterdam’da sürdüren Britta Böehler, bugüne kadar 1998 yılında Suriye’den ayrıldıktan sonra kendisine Avrupa’da sığınacak bir ülke arayan Abdullah Öcalan başta olmak üzere, çok sayıda PKK’lının savunmasını üstlendi. Boehler’in de eski RAF sempatizanı olduğu BND tarafından kaydedilmiştir.

     

    SON DURUM : PKK BITTI MI ?

     

    Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkartılması, Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmesi, yargılanarak idama mahkum olması, Şemdin Sakık, Arif Sakık, ve Cevat Soysal gibi lider kadroların da yakalanmasının veya Murat Karayılan gibi bölgeden uzaklaşarak gücünün azalmasının PKK’nın “bittiği” seklinde değerlendirilmesine katılmıyorum. Kaldı ki, Suriye’deki PKK faaliyetlerinin önemini koruduğu, özellikle örgütün basın -yayın bürosunun çalışmaları ile örgüt yandaşları vasıtasıyla yürütülen faaliyetlerin sürdüğü, ayrıca örgüte katılan teröristlerin Kuzey Irak’a sevklerinin devam ettiği, örgütün Kuzey Irak’taki önemli teröristlerinin de Suriye üzerinden Avrupa’ya gönderildikleri, bu tür çalışmaları sırasında Suriye’den destek gördükleri son gelen haberler arasındadır. Adana Protokolu’nun ihlali anlamına gelen bu uygulamaların Suriye tarafından yapılacağına esasen bir an bile şüphem olmamakla beraber, PKK’nın Türkiye içindeki faaliyetleri de örgütün “bitmediğini’ göstermektedir. Abdullah Öcalan’ın sözde ateşkes ve geri çekilme emirlerine rağmen, sadece son 3 ay içinde Bingol, Tunceli, Mardin ve Şirnak’ta teröristlerle sağlanan sıcak temaslarda en az 9güvenlik görevlisi şehit olup, 4’ü yaralanırken, 17 terörist olu olarak ele geçirilmiştir.

     

    Ocak ayının 10’unda Bingöl’de meydana gelen bir temasta teröristlerin açtığı ateş altında bir S70 Sikorsky nakliye helikopteri mecburi iniş yapmak zorunda kalmış ve kırıma uğramıştır. Yani, Türkiye toprakları içerisinde PKK’nın ve müttefiği olan Birleşik Devrimci Cephe üyesi TIKKO veDHKP/C teröristlerinin silahlı saldırıları hiçbir surette bitmiş değildir. Öte yandan, Avrupa ve Amerika’da ise PKK “siyasallaşma” surecini ilerletmek için caba sarf etmektedir. Almanya’da iktidarda bulunan koalisyonun Yeşiller kanadı içinde bazı RAF sempatizanlarının bulunduğu, hatta bunlardan birinin de Devrimci Hücreler’in liderlerinden terörist ve cinayet zanlısı Hans Joachim Klein’in eski arkadaşı şimdiki Dışişleri Bakanı Joschka Fisher olduğu iddia edilmektedir (Klein’in firarda olduğu yıllarda Fransa’da saklandığı yeri bildiğini geçen yıl açıklayan da Leyla Zana’yi “kardeş çocuğu” ilan eden Yeşillerin Avrupa Parlamentosu’ndaki grup başkanı nam-i diğer, “Kizil Danny”, Daniel Cohn-Bendit’dir). Hal böyleyken, Mart ayı başında Alman Dışileri Bakanlığınca casusluk yaptıkları iddiasıyla önce 3 sonra da 4, toplam 7 Turk diplomatın görevlerinden geri çekilmek zorunda bırakılmalarına şaşmamak gerekir. 200’un üzerinde Türk vatandaşının ölümünden sorumlu tutulan PKK geçici başkanlık konseyi üyesi Murat Karayılan 1989-1991 yılları arasında görev yaptığı Avrupa’ya geçen yıl sonunda dönerek, Hollanda’ya siyasi sığınma başvurusu yapmış ve Avrupa’da serbestçe dolaşarak, PKK’nın faaliyetlerini organize etmeyi sürdürmektedir.

     

    MURAT KARAYILAN

     

    Sıkça Almanya’ya giren Karayılan’ın bu ülkedeki temaslarının (ki bunlar arasında 8-21 Aralık 1999 ve5-15 Şubat 2000 tarihlerinde iki kez Karayılan’la yaptıkları toplantılar fotoğraflanan Diyarbakır’ın HADEP’li Belediye Başkanı Feridun Çelik de sayılabilir) izlenmesi için görevlendirilen Türk istihbaratçılarına Yeşillerin kontrolündeki Alman Dışişleri Bakanlığı tarafından engel olunmuştur. Anlaşılan o ki Alman hükümeti son birkaç yıldır sürdürdüğü PKK ile mücadele rotasından sapma eğilimindedir. PKK’nın Alman lejyonerlerinin bugünkü durumu incelendiğinde Alman yetkililerin bu safhada verecekleri en ufak bir tavizin bile doğrudan doğruya kendi iç güvenliklerini etkileyeceğini hatırlatmakta fayda var. GELECEK 1970’lerde Baader Meinhoff çetesi ile Almanya’nın tanıştığı terör belası, 1980’ler ve 90’larda SPK, 2 Haziran Harekatı (M2J) ve RAF’la devam ederek, 90’ların sonunda Devrimci Hücreler ve günümüzde de AIZ ile sürerken, yeni bazı terör örgütlerinin de kurulmaya çalışıldığı anlaşılıyor. Esasen bu tehlikeyi Alman güvenlik yetkilileri de farketmiş durumdadır. 1999 yılında BfV’nin Radikal Yabancılar Masası şefi olan Klaus Grunewald, Alman teröristlerin PKK’dan esinlenerek yeni bir terör örgütü kurmalarından endişe ettiklerini ifade etmişti.

     

    1998 yılında ölen AndreaWolf’un PKK saflarında kazandığı tecrübeyi kullanarak RAF’ın varisi olacak böyle bir örgütün kurulusu için çalışma yaptığı ve hatta örgüte”Anti-Emperyalist Direniş – Barış Yok” adını yakıştırdığı 1996 yılında Almanya-Avusturya sınırında yakalanan bir PKK kuryesinin Alman Devrimci Hücreler örgütü mensuplarına götürdüğü evrakın incelenmesinden anlaşılmıştı. Wolf’un o zamanki planı örgüt kurulduğunda Almanya’da yapacağı silahlı eylemler için PKK’dan aktif yardım sağlamaktı. Yine PKK saflarında çarpıştıktan sonra Avrupa’ya geri donen 8 Alman “enternasyonalist”in geçtiğimiz Ocak ayında Belçika’nın de Haan kentinde toplanarak, PKK’yı örnek alan yapıda bir örgütü Almanya’da kurmak için hazırlık yaptıklarını Alman BND kaynakları bildiriyor. Hal böyleyken, Alman yönetiminin PKK’ya karşı yumuşama yerine kovuşturma politikası izlemesi mantık gereğidir. Aksi takdirde yıllardır Türkiye’nin acısını çektiği terör belasını Almanlar da daha yakından tatmak zorunda kalabilir. Barbara Kistler* Zurih/İsviçre yok TIKKO militanı iken 1993 yılında çatışmada ölü ele *PKK bağlantısı bilinmiyor. 38 yaşındaydı.

     

    ÖZEL BÜRO

  • Cumhuriyet Başsavcıları ve Emniyet Teşkilatına, Nuray Mert Hakkında suç duyurusu

    Cumhuriyet Başsavcıları ve Emniyet Teşkilatına, Nuray Mert Hakkında suç duyurusu

    Nuray Mert’ in aşağıdaki hukuk dışı konuşması için yetkili kurumlara suç işlendiğini  bildirir zor şartlarda görevini yapan tüm yargı ve güvenlik kurumlarına başarılar dileriz.

    Nuray Mert
    Nuray Mert

     

    Gazeteci Nuray Mert, Şanlıurfa’da BDP panelinde konuştu

    ARIŞ ve Demokrasi Partisi (BDP) tarafından ’Şanlıurfa Siyaset Akademisi’ne konuşmacı olarak katılan gazeteci Nuray Mert, “PKK bir terör örgütü değil. Bunu böyle düşündüğümüz sürece bu iş çözülmeyecek” dedi. Abdullah Öcalan’ın ’Yol haritası’ ve barış sürecinde İmralı’ya kimin gideceği konusunda konuşan BDP’li Emine Ayna ise, asıl önemli olanın o masada nelerin konuşulacağı olduğunu söyledi.

    BDP Şanlıurfa teşkilatı tarafından ‘Kürt sorununda Demokratik çözüm arayışı ve Ortadoğu Barışı’ paneli düzenledi. Bir düğün salonunda düzenlenen panele BDP Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna, gazeteci Nuray Mert, İhsan Eliaçık konuşmacı olarak katıldı. BDP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ile BDP Şanlıurfa İl Başkanı Halit Yıldıztekin ile çok sayıda partilinin izlediği panelde ilk konuşmayı yapan Nuray Mert, PKK’nın terör örgütü olmadığını ifade ederek, şöyle konuştu.

    “Bu salonda mutlaka sivil polisler vardır: Bu polisler de bizi dinlesin. Onlar da bu memleketin vatandaşıdır. Biz mevcut yasalara göre suç olan bir şeyi yapıyoruz. Ben de burada suç işlemeye devam ediyorum. PKK bir terör örgütü değil, bunu böyle düşündüğümüz sürece bu iş çözülmeyecektir. Bunu iktidarın da böyle düşünmesi lazımdır. Devletler kendilerine baş kaldıranları ’Terör’ diye tanımlar. Ama bu tanımlamanın kimseye hayrı yoktur.”

    “KÜRDİSTAN DÖRT PARÇAYA AYRILIYOR”

    Abdullah Öcalan’ın yol haritası ve İmralı’ya gidecek olanların hakkında konuşan BDP Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna ise, Ortadoğu’da oynanan oyunlar nedeniyle varlığını savunduğu ’Kürdistan’ın 4 parçaya ayrıldığını belirterek şöyle konuştu:

     

    “Şu an Ortadoğu’da karmaşık bir siyaset yürütülüyor. Bir yandan ulus devleti gelişiyor, diğer yandan Arap ulusu çeşit çeşit devletlere ayrılıyor. Bunlar birbirleriyle düşman haline getiriliyor. Ortadoğu’da oynanan oyunlar yüzünden Kürdistan 4 parçaya ayrılıyor. Dört ayrı ulus devletin egemenliğine veriliyor.”

    Ayna, BDP heyetinin İmralı’da yapacağı görüşmeye ilişkin olarakta adaya kimin gideceği değil, o masada nelerin konuşulacağının önemli olduğunu söyledi. Panelde söz alan gazeteci İhsan Eliaçık ise Kürt sorunu ile din İslam konusununda önemli bir konu olduğunu vurgulayarak, “Bizim gibi ülkelerde dini aydınlamalar olmadan, diğer alanlarda bir ilerleme kaydetmek yüzeysel kalacaktır” diye konuştu.

     

     

    Kaynak: Vatan Gazetesi

  • ‘PKK’ya üyelik’ten ilk hapis cezası

    ‘PKK’ya üyelik’ten ilk hapis cezası

    ‘PKK’ya üyelik’ten ilk hapis cezası

    Almanya’da terör örgütü PKK üyesi olmakla suçlanan Türkiye vatandaşı Ali İhsan Kıtay 2,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

    DIŞ HABERLER SERVİSİ

    Hamburg Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde dün görülen davada, 48 yaşındaki Kıtay, “Almanya’da yasaklı bulunan PKK terör örgütüne üye olmak, örgüte yardım ve yataklık etmek” suçlamalarından hüküm giydi.

    Karar, Almanya’da ilk defa “PKK’ya üyelik” suçundan hüküm ve ceza verilmesi anlamına geliyor. Almanya’da PKK için para toplamak ya da propaganda yapmak suçlarından çok sayıda kişiye hapis cezası verilmişti.

    Kuzey Irak’a gitti

    2007-2008 arasında Hamburg, Kiel, Bremen ve Oldenburg kentlerinden sorumlu olduğu tespit edilen Kıtay için 3,5 yıl ceza istenmişti. Ali İhsan Kıtay’ın söz konusu bölgelerde PKK adına haraç topladığı ve protesto gösterilerinin organizasyonunda görev aldığı ifade edildi.

    Kıtay’ın Nisan 2008 ile Eylül 2008 tarihi arasında Irak’ın kuzeyine gidip geldiğinin tespit edildiği bildirildi. 13 Ekim 2011 tarihinden beri Hamburg-Dammtor cezaevinde tutuklu bulunan Kıtay’ın ilk duruşması 13 Ağustos 2012’de başlamıştı.

    Almanya’da önceki gün de Federal Savcılık, 2005-2007 yılları arasında PKK’nın Kuzey Irak’taki yönetimi içerisinde yer aldığı, 2012 yılı Mart ayında örgütün ‘Avrupa Ekonomi ve Mali Bürosu’nun yönetimini devraldığı öne sürülen Türkiye vatandaşı Abdullah S. hakkında hazırladığı iddianameyi tamamlayarak mahkemeye sunmuştu.

    Etiketler: haber, haberler, PKK, Ten, 2012, 2011, Irak, terör, Avrupa, Türkiye, Almanya, Hamburg, Kuzey Irak, terör örgütü, hapis cezası,

    ile‘PKK’ya üyelik’ten ilk hapis cezası – Milliyet Haber.

  • Almanya’da PKK soruşturması

    Almanya’da PKK soruşturması

    Almanya, Nisan ayında gözaltına alınan ‘PKK’nın Avrupa malî işler sorumlusunu” yargılamaya başlıyor.

    0,,15863764_303,00

    Federal Savcılığın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Abdullah S. hakkında hazırladığı iddianameyi tamamlayarak mahkemeye sunduğu bildirildi.

    Savcılık Abdullah S.’yi “Hamza” kod adı ile Haziran 2003’ten Haziran 2004’e kadar Almanya’dan PKK’nın Avrupa çapındaki malî faaliyetlerini yönetmekle suçluyor. Abdullah S.’nin bağış ve aidat topladığı, organizasyonlar düzenleyerek, partinin propaganda materyallerini satarak PKK için para temin ettiği bildiriliyor. Ayrıca Abdullah S.’nin düzenlenen gösterilere yeterli sayıda katılımın olmasını sağladığı, kendi kadrosundan kimin eğitim çalışmalarına veya toplantılara katılacağına karar verdiği de öne sürülüyor. Şüphelinin Mayıs 2005’ten Haziran 2007’ye kadar Kuzey Irak’taki PKK yönetimi içerisinde yer aldığı, 2010 yılının Mart ayında PKK’nın Avrupa Ekonomi ve Malî Bürosu’nun yönetimini devraldığı sanılıyor.

    AB polis teşkilatı Europol’ün geçen yıl açıkladığı rapora göre Avrupa, finansman, terör eğitimi ve propagandası açısından PKK’nın lojistik destek üssü olmayı sürdürüyor. Raporda PKK’nın Avrupa ve dışında uyuşturucu ticareti yapmak gibi suçlarla 20 milyon euro gelir sağladığı da yer alıyor.

    © Deutsche Welle Türkçe

    DPA, DE/EC

    ileAlmanya’da PKK soruşturması | ALMANYA | DW.DE | 12.02.2013.

  • Çukurca’da 2 PKK ajanı yakalandı

    Çukurca’da 2 PKK ajanı yakalandı

    DHA

    cukurca

    Hakkari’nin Çukurca İlçesi’nde polisin yaptığı çalışma sonucu, terör örgütü PKK adına vatandaşlardan zorla para topladıkları, güvenlik güçleri hakkında bilgiler toplayarak örgüt mensuplarına aktardıkları, vatandaşlar ve güvenlik güçleri hakkında topladıkları bilgi ve belgeleri casusluk amacıyla başka ülke vatandaşlarına aktardıkları belirtilen 2 kişi yakalandı. Gözaltına alınanlardan birinin Çukurca İlçe Nüfus Müdürlüğü’nde çalıştığı belirtildi.

    Türkiye’nin Irak sınırında abulunan Çukurca İlçesi’nde Hakkari Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele ve İstihbarat Şube Müdürlüklerince koordineli olarak PKK adına çalıştııkları belirtilen kişilere yönelik operasyon yapıldı. Operasyonda 2 kişinin gözaltına alındığı belirtilirken, konuyla ilgili şu yazılı açıklama yapıldı:

    “Bölücü terör örgütüne yönelik gerçekleştirilen operasyonel çalışmalarda; Çukurca ilçesinde silahlı faaliyet yürüten örgüt mensupları ile irtibatlı olarak; örgüt adına vatandaşlardan zorla para topladıkları, örgüt mensuplarına sahte kimlik temin ettikleri, güvenlik güçleri hakkında bilgiler toplayarak örgüt mensuplarına aktardıkları, vatandaşlar ve güvenlik güçleri hakkında topladıkları bilgi ve belgeleri casusluk amacıyla başka ülke vatandaşlarına aktardıkları tespit edilen, biri Çukurca İlçe Nüfus Müdürlüğü’nde çalışan 2 şüpheli şahıs yakalanarak gözaltına alınmıştır. Gözaltına alınan şahıslar adli makamlara sevk edilmiştir.”
    Gözaltına alınan kişilerin evlerinde yapılan aramalarda ise 1 adet örgütsel görüşmelerde kullanılan şifre, çok sayıda “Nüfus Cüzdanı Talep Belgeleri” ve “Nüfus Cüzdanı Kayıp/Değiştirme Belgeleri”, çok sayıda kimlik fotokopileri, örgüt mensuplarına ait olduğu değerlendirilen fotoğraflar, Hakkari merkez ve Çukurca ilçesinde ikamet eden vatandaşlarımız ile ilgili çok sayıda fişleme niteliği taşıyan dijital belgeler ve 2 kilogram ağırlığında Amonyum Nitrat olduğu, değerlendirilen maddeye incelenmek üzere el konulduğu kaydedildi.

  • KATİL PKK’LI ÇIKTI, KANDİL PANİKLEDİ

    KATİL PKK’LI ÇIKTI, KANDİL PANİKLEDİ

    KandilKarayılan, Fransa’nın baş zanlı olarak açıkladığı ismin PKK ile ilişkisi olmadığını savunarak, suikastlerin arkasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin olduğunu iddia etti.

    PKK üyesi Ömer Güney’in yakalanması ile birlikte cinayette suçüstü yakalanan Kandil paniğe kapıldı.

    3 PKK’lı kadının infazından sorumlu tutulan Ömer Güney, Fransa’daki Kürt derneğine üye olmuş. Başvurusu 1 yıl 2 ay öncesine ait. İlk anda PKK’ya yakınlığı ile bilinen ajans aracılığıyla yakalanan katil zanlısının “Türk olduğu” iddiası ortaya atıldı. Fransa savcısının Ömer Güney’in 2 yıldır PKK’lı olduğunu açıklaması ile bu plan suya düştü.

    Dahası Ömer Güney, Sakine Cansız’ın da şoförü çıktı. Paris’teki Kürt derneğinin üyesi olduğu belirlenen Güney, o gün “Fidan Doğan tarafından aranıp çağrılmış”.

    KARAYILAN “BİZDEN DEĞİL”

    PKK elebaşı Murat Karayılan, ‘iç infaza” dair deliller ortaya çıkmaya başlayınca örgüte yakınlığı ile bilinen ajans aracılığıyla hedef şaşırtmaya çalıştı.

    Bugün bir açıklama yapan Karayılan, Ömer Güney’in PKK’lı olmadığını öne sürdü. Karayılan, “Savcı bilgi verirken 2 yıldan beri PKK üyesi olduğunu belirtiyor. Bir kişi PKK’ye 2 yılda öyle kolay kolay üye olamaz. PKK’nin Avrupa’da bu tarzda üye alma durumu yoktur. Bu bilgi yanlış bir bilgidir. Biz böyle bir kişiyi tanımıyoruz. Avrupa’daki yönetimimiz de tanımıyor. Ve hareketimizin bu isimde bir üyesi yoktur” iddiasında bulundu.

    KARAYILAN ŞUNLARI SÖYLEDİ;

    ” Sakine arkadaş şahsında hareketimiz hedeflenmiştir. Ve bunun daha da devamı gelecek olan bir konsept olduğu anlaşılmaktadır.Bu saldırıyı ancak sadist, Kürt halkına düşmanlık duygularıyla donatılmış biri işlemiş olabilir. İiç hesaplaşma iddiaları, Türk devletinin kara propagandası çerçevesinde hareketimize dönük geliştirilen içi boş bir senaryodur. Hareketimizde herhangi bir iç sorun yoktur, herhangi bir gruplaşma durumu söz konusu değildir. Bu TC’nin kara propagandasıdır.

    “ASLA BİR İÇ SORUN DEĞİLDİR”

    Paris Katliamı- Kesinlikle ve kesinlikle düşman güçlerin gerçekleştirmiş olduğu bir saldırıdır. Bir iç sorun değildir.Ben burada tüm dostlara ve tüm halkımıza büyük bir içtenlikle şunu söylemek istiyorum: Bu olay asla ve asla bir iç sorun değildir. “iç hesaplaşma” biçimindeki söylem kesinlikle saptırmadır.Bu daha çok Türk devletinin sürekli biçimde dillendirdiği bir olgudur. Biz kendilerine tüm olanakları sunar, her türlü kolaylığı sağlarız. Yeter ki samimiyetle olayın açığa çıkarılması hedeflensin.

    “YEŞİL ERGENEKON İDDİASI”

    “Fransız devlet yetkilileri ya da ilgili savcılık kurumları istedikleri yeri soruşturabilirler,istedikleri araştırmayı yapabilirler.Öncelikle bizler, PKK Hareketi olarak bu olayın açığa çıkması için bizden ne isteniyorsa yerine getirmeye hazırız. Paris suikastİ-(mevcut hükümetin bilgisi dahilinde gelişen) Yeşil Ergenekon ihtimali daha yüksek gözüküyor. Sadece hükümeti aşan ve derin devlet denilen Ergenekon’un mu, yoksa hükümetin Yeşil Ergenekonu mu olduğu net değildir.

    Her iki ihtimalde de Türk devletinin işin içinde olduğundan hiç bir kuşkumuz yoktur İkinci bir olasılık ise, NATO Gladiosu’nun Türk Gladiosu’yla birlikte bu saldırıyı gerçekleştirme ihtimalidir. (hükümetin)hareketin Avrupadaki lider kadrosunu tasfiye konsepti çerçevesinde önceden verildiği 1 karar olma ihtimali çok yüksek Zaten böyle bir eylemi yapanların, bunun hazırlıklarını 1-2 haftada yapmaları çok zordur. Belki bu, son olarak İmralı’da başlatılan görüşmelerin açıklanmasının ardından verilmiş bir talimatla olmayabilir.

    Paris Katliamının mevcut hükümetin yürüttüğü “entegre stratejisi”nin bir parçası olarak gerçekleştirilmesi çok yüksek bir olasılık. Bu çerçevede iki ihtimalden bahsetmek mümkündür. 1. Ergenekon-Yeşil Ergenekon ihtimali. 2. Uluslararası güçler ihtimali.. Bu olay (Paris Katliamı,) , Kürdistan halkının üzerindeki soykırım ve sömürgecilik politikasından ayrı değerlendirilemez. Bu olaya (Paristeki katliam) karar verenlerin Kürt halkının düşmanları olduğu kesindir.

    Katliamdan hemen sonra Başbakan ve bazı AKP yetkilileri benzer şeyleri (iç infaz) ifade ettiler. Bunlar dikkat çekici şeylerdir. Bu hunharca suikastın duyulmasından 1 saat sonra AKP Temsilcisi Hüseyin Çelik “iç infazdır” dedi. Bunu neye dayanarak söyledi? Bize göre, eğer bu kişi tetikçi olarak kullanılmış ise olayı kimin yaptığı ve yönlendirdiği hemen hemen kesindir.En önemli nokta ise bu kişinin bağlantılarını açığa çıkarmak ve kimin yönlendirdiğini tespit etmektir.

    Bunları gözönünde bulundurarak Fransız yargısının ve savcısnın yürüttüğü soruşturmanın sonuçlarının kesinleşmesini beklemek gerek. Şimdi bu konuda Türk devletinin böyle bir yönteminin (içeriye ajan sızdırma)olduğunu bilmek gerekiyor. Bunu dikkate almamız lazım. Türk devletinin dışarıdan yönelimlerle sonuç alamadığı için içeriye ajan sızdırarak sonuç alma taktiği geliştirdiğni iyi biliyoruz. Biz TCnin lider kadrolarımızı tasfiye etmek için içimize gönderdiği ve gelip 1üye gibi katılım yapan onlarca kişiyi açığa çıkardık.

    Fransız yargısından beklentimiz olayın peşini bırakmaması ve bu olayın arkasındaki güçleri açığa çıkarmasıdır.Mevcut bilgilere göre bu kişinin hangi düzeyde olaya karışıp karışmadığı hakkında kesin bir şey belirtecek durumda değiliz hareketimizi hedef haline getirme senaryosunun tertiplendiği ihtimali çok yüksek bir olasılık olarak gündeme girmiştir. Hem simgeleşmiş bir yoldaşımızı ve yanındaki değerli 2 Kürt kadrosunu hunharca katletme,hem de iç çatışma görüntüsünü verdirerek+ (Paris katliamı zanlısı ile ilgili) Hareketimizin derin bir komployla karşı karşıya olduğu açıkça ortadadır. bu kişinin (Ömer Güney) dışarıdan sızdırılmış ve 2 yıldan beri çalıştırılan görevli bir kişi olma ihtimali yüksektir.

    Kesinlikle bu kişinin (Paris katliamı zanlısı Ömer Güney) PKK’yle ve PKK yönetimiyle hiçbir ilişkisi yoktur. Bu durumda ya söz konusu kişi oldukça eğitilmiş bir kişidir ya da cinayete katılan başka profesyonel kişiler vardır. Askeri eğitim görmeyen bir kişinin bu kadar profesyonel bir cinayeti işlemesi mümkün değildir. Eğer kendisi böyle yanlış bir bilgi (PKK üyesiyim) vermişse, o zaman kasıtlıdır ve daha fazla üzerinde durmak gerekmektedir. Henüz PKK sempatizanı bile sayılamayacak bir kişiye “üyedir” demek çok yanlıştır.

    Bu düzeyde (derneklere gidip-gelen) çok sayıda kişi bulunmaktadır, ancak bunlar partimizin üyesi değildirler. Ömer Güney adındaki kişi de oradaki bir Kürt derneğine gidip gelen, zaman zaman bazı kitlesel-barışçıl eylemlere katılan 1 kişidir Avrupa’daki Kürt derneklerine ve değişik kurumlarına gelip gidenler PKK’li değildir. Hatta birçoğu sempatizan bile değildir. Avrupa’daki Kürt kurum ve dernekleri topluma açık kurumlardır. her milletten kişiler bu kurumlar ortamına rahat gelip giderler Bekir Kaya: Biz kürtler bu ülkede parya, onlar efendilerimizmiş gibi iddianame hazırlanmış Biz böyle bir kişiyi tanımıyoruz. Avrupa’daki yönetimimiz de tanımıyor. Ve hareketimizin bu isimde bir üyesi yoktur. Bir kişi PKK’ye 2 yılda öyle kolay üye olamaz. PKK’nin Avrupa’da bu tarzda üye alma durumu yoktur. Bu bilgi yanlış bir bilgidir.

    Saldırı Yeşil Ergenekon’un entegre stratejisi doğrultusunda gerçekleştirilmiş olması “yüksek bir ihtimal” Paris’te üç Kürt kadın siyasetçinin katledilmesi olayının arkasında Türk devletinin işin içinde olduğundan kuşkumuz yok.”

  • Ömer Güney hakkında her şey

    Ömer Güney hakkında her şey

    Omer GuneyFransa’da 9 Ocak’ta üç PKK’lı kadının öldürülmesiyle ilgili olarak tutuklanan Ömer Güney’le ilgili hiç bilinmeyen detaylar ortaya çıktı. Sadece Hurriyet.com.tr’nin ulaştığı detaylar cinayetin kişisel nedenlerle işlenmiş olabileceği ihtimalini akıllara getirdi. PKK lideri Murat Karayılan da Ömer Güney’le ilgili bir açıklama yaparak, “Bu kişinin PKK ve PKK yönetimiyle hiçbir ilişkisi yoktur” dedi.

    ÜÇ DEFA İSTANBUL’A GELMİŞ


    Sivas Şarkışla Polattepe köyü nüfusuna kayıtlı olan Ömer Güney, Almanya’da yaşıyordu.

    Göçmen bir ailenin çocuğu olan Güney, Fransa’daki ailesinden ayrı bir düzen kurmuştu.

    Babası İsmet Güney, Paris’in  Garges-lès-Gonesse banliyösünde ikamet ederken, Ömer Güney seyrek de olsa ailesinin yanına gidip geliyordu.

    2011’de eşinden boşanan Ömer Güney, Gülay A. isimli Kızıltepe nüfusuna kayıtlı bir PKK’lı militanla aşk yaşamaya başladı.

    2012 yılının Ağustos ve Ekim ayları olmak üzere Türkiye’ye üç defa giriş çıkış yapan Ömer Güney, İstanbul’da bir süre kaldıktan sonra yeniden Almanya’ya döndü.

    Ömer Güney’in Türkiye’de herhangi bir suçu ve sabıkası görünmüyor. Daha önce Hollanda polisi tarafından gözaltına alınıp serbest bırakılmış.

    SEVGİLİSİ ROJ TV MUHABİRİ


    Mutsuz bir evlilik sürdüren Güney, 2011’de eşinden boşanırken yeni bir ilişkiye başlamış.

    Mardin Kızıltepe nüfusuna kayıtlı Gülay A. ile aşk yaşamaya başlayan Güney’in bu ilişkisinin halen devam ettiği ifade ediliyor.

    Gülay A.’nın 1979 Kızıltepe doğumlu olduğu, 1998’de dağa çıkmak üzere Kandil’e gittiği ileri sürülürken 2004’te Fransa’ya geçtiği belirtiliyor.

     

    2007’de Roj TV’de muhabirlik yapmaya başlayan Gülay A., 2009 yılında Hollanda polisi tarafından tutuklanıp serbest bırakılmış.

    Güvenilir kaynaklar, Gülay A.’nın Sakine Cansız’la kişisel anlaşmazlık içinde olduğunu ve Ömer Güney’in sevdiği kadınla, örgütteki lideri arasında çelişkili bir durum yaşadığını söylüyor.

     

     

     

    DHA