Etiket: PKK

Bölücü terör örgütü

  • PKK,süreçte “üçüncü taraf” istiyor…

    PKK,süreçte “üçüncü taraf” istiyor…

    NECDET BULUZ

     

    AKP Hükümeti ile PKK arasında yapılan görüşmelerde “Barış Süreci”nin istenilen şekilde yürümediği görülüyor. Her ne kadar Hükümet olanlar “Süreçte sorun yok” diyorlarsa da, PKK kanadı sürecin iyi işlemediğini, bunda da AKP Hükümeti’nin rolünün var olduğunu iler, sürüyor. PKK’nın siyasi uzantısı BDP’lilerin, süreç ile ilgili açıklamalarına da Başbakan Erdoğan’ın sert çıkışı, bu işin yürüyemeyeceğini göstermiştir.

    KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, bayram nedeni ile yeni bir açıklama yaptı. Bayık, açıklamasında adeta Hükümeti tehdit etti, topa tuttu. Açıkça ifade edelim, PKK’nın sürekli olarak Hükümeti tehdit etmesini içimize sindiremiyoruz. Bu nedenle de sahayı bu kadar terör örgüte açanları kınadığımızı belirtelim. Ülkeyi bu duruma düşürmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.

                                                 “AKP OYALAMA TAKTİĞİ YAPIYOR”

                                                 Şimdi PKK ve yandaşlarının söylediği şu:

                                                    “ AKP oyalama politikalarından vaz geçmiyor. Başbakan’ın açıkladığı Demokratik Paket ise, çözümsüzlüktür, tamamen AKP’nin seçime yönelik taktiğidir.”

    Yine PKK ve yandaşlarının istekleri de bellidir. Tüm tutuklu KCK ve PKK’lıların serbest bırakılması Öcalan’a daha çok hürriyet, seçim barajının indirilmesi ve ana dilde eğitimin önünün açılmasıdır. Bugüne kadar Hükümet olanlar bu isteklerin hiçbirini terör örgütünün istediği gibi yerine getiremedi. Sıkıntı da buradan kaynaklanıyor.

    Bayık’ın son açıklamasından kısa bir alıntı yapıp, ana konumuza geçeceğiz:

    “AKP oyalama politikalarından vazgeçmiyor. Hükümet çözüm sürecine, ateşkes ve geri çekilmeye de bir anlam ve önem vermemiştir. Bu adımların bir karşılığının olmadığını söylemiş ve geri çekilmeyi anlamsız kılmıştır. Biz de geri çekilmeye durdurduk. Çözüm için fırsat olması açısından ise ateşkesi sürdürme kararı aldık. Ancak açıkladıkları paket, davranış ve söylemleri ile ateşkesi de anlamsız kılmaya çalışıyorlar. Bugüne kadar ateşkes halen sürüyorsa bu Kürt tarafının tutumundan ve sabrından kaynaklanmaktadır. Ancak, AKP hükümeti ve devlet, tutum ve davranışları ile sabrımızı sonuna kadar getirmişlerdir. Öcalan, büyük adımlar atmasına rağmen sadece BDP heyeti ile ayda bir görüşmesine izin verilmiştir. Bu sürecin aktörü sanki Öcalan değil gibi davranıyorlar ve oyalama ile süreci götürmeye çalışıyorlar.”

                                              “ÜÇÜNCÜ TARAF” ÖNERİSİ

                                                 Şimdi sıkı durun, terör örgütünden bugüne kadar işitmediğimiz bir istek yine Bayık’tan geliyor, kendisini dinleyelim:

                                                “Artık yapılacak olan görüşme müzakerelerde 3’üncü tarafın yer alması şart oldu. Böyle ancak sürdürülebilir. Öcalan’ın müzakere koşulları yaratılması ve serbest hareket etmesi sağlanmalıdır. Sorunun çözümü için herkes ile görüşmeler yapabilmelidir. Bu da artık gizil saklı değil, yasal zeminde ve yasal altyapısı hazırlanarak sürdürülmelidir.”

    Bundan sonra yapılması düşünülen görüşmelerde “Üçüncü taraf”, konuya dışarıdan dış güçlerin müdahalesinden başka bir şey değildir. Bugüne kadar AB ile sıkı ilişkiler içinde olan terör örgütü, bu istekle dış ülkelerin de işin içine dahil edilmesini istemektedir. Konunun dışarıya taşınması hiç kuşkusuz, Türkiye’nin aleyhine olacak, dış ülkelerin müdahalesi ile konu şekil değiştirecektir.

    HÜKÜMETİ SIKIŞTIRACAKLAR

    Cemil Bayık’ın “üçüncü taraf” isteği bizim için sürpriz olmamıştır. Günün birinde Kürt sorunun çözümünde dış güçlerin müdahalesinin gündeme geleceği zaten belliydi. Terör örgütünün yurt dışındaki lider kadrosunun Batı ile olan görüşmelerde bu konunun sıkça gündeme geldiği de biliniyor.

                                                  Konuyu fazla dağıtmaya gerek yoktur. Sorunlar ve istekler bellidir. AKP Hükümeti, süreç ile ilgili ne yapmak istediğini açık biçimde ortaya koyamadığı için kamuoyunda da bir rahatsızlık vardır ve bu rahatsızlık giderek de artıyor. Bundan sonra PKK ve yandaşlarından “üçüncü taraf” sözcüğünü öyle görülüyor ki sıkça duyacağız. Terör örgütü, sorunu dışarıya taşımaya çalışacak ve Hükümeti de sıkıştıracaktır.

    Bayık’ın bir de “Sabrımızın sonuna gelinmiştir” sözü var ki, bu da PKK’nın şehirlerdeki eylemlerini artıracağının işaretidir. Bize göre başlatılan süreç, iflas etmiş görünüyor.

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

     

     

  • PKK’dan “Bastırırsak alırız” dayatması mı?…

    PKK’dan “Bastırırsak alırız” dayatması mı?…

     

    NECDET BULUZ

     

    Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı “Demokrasi Paketi” tartışmaları sürüyor. Bu paketin AKP-PKK işbirliği ile hazırlandığı yolunda iddialar da söyleniyor. Ancak, Kandil ve PKK’nın siyasi uzantısı BDP’liler, paketten memnun kalmadılar. “Biz, KCK davasında yargılanan ve cezaevinde bulunanların tamamının serbest bırakılmasını bekliyorduk. Öcalan’a özgürlük yolunun açılmasını bekliyordu. Ana dilde eğitim bekliyorduk, hayal kırıklığı yaşıyoruz” diyorlar.

    AKP’yi köşeye sıkıştıran PKK’lılar “Daha çok bastıracağız, daha çok şey elde edeceğiz” dayatmasına hazırlanıyor. Açıklamaları da bu yönde gelişiyor.

    BAŞBAKAN İNANDIRICI OLMALI

    Görünürde, paketin en çok PKK’ya ve yandaşlarına yarayacağı görülüyor. Geçenlerde yazdığımız bir yazıda bunlara değinmiştik. Daha çok PKK’nın istekleri doğrultusunda pakette düzenlemelere gidilmiş olduğu da anlaşılıyor. Buna somut bir örnek verelim:

    16 Ağustos 2013 tarihinde Başbakan Erdoğan, kendisine yöneltilen “Ana dilde eğitimin önünün açılacağı pakette yer aldığı söyleniyor. Bu konuda ne diyorsunuz?” Soruyu şu şekilde yanıtlamıştı:

    “ Hayır, yok. Özel okullarda da yok. Biz, ülkemizi bölecek konular üzerinde adım atmayız. Pakette de böyle bir şey yoktur.”

    Bu sözleri söyleyen bu ülkenin Başbakanı Erdoğan’dır. Şimdi, ne oldu da 1,5 ay sonra açıklanan “demokrasi paketi” içinde ana dilde eğitimin yolu özel okullarda açıldı? Bir Başbakan, söylediği her kelimeye dikkat etmeli, söylediği her konunun arkasında durmayı bilemelidir. Daha da açıkçası bir Başbakan inandırıcı olmalıdır. Kamuoyuna karşı daha önce yapılan bu açıklamanın tersinin pakette yer alması, hiç kuşkusuz bu konunun bir pazarlık konusu olduğu izlenimini de ortaya koymuyor mu?

    ANAYASA’YA DA AYKIRI

    Bu noktada, PKK ve BDP’liler “Bastırırsak, alabiliyoruz, o halde bastıralım” dayatması ile hareket ediyor. Kendi lehlerinde yapılanlardan da şikayet ederek, daha çok şey elde etmenin hesaplarını yapıyorlar. Kandil, çekilmeyi durdurmakla, silahlı mücadeleyi başlatmakla tehdide devam ediyor. KCK, yapılanması ile meydan okuyor. BDP’liler Kürt halkını eylemlere çağırıyor. Çünkü bugüne kadar yapılanlar ve elde edilenlerin bastırma mantığı ile elde edildiğini görüyorlar.

    Aslında, pakette yer alan özel okullarda ana dil okutulması konusu, Anayasa’nın 42.maddesine de aykırı bulunuyor. Bu madde ne diyor biliyor musunuz?

    “ Türkçe’den başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.”

    Çokları, bizi de eleştiriyor. Biz, yapılan her eleştiriye saygılıyız. Ancak, ülkeye daha çok demokrasi getirilmesinin de hiçbir zaman karşısında olmadık. Bugün, “Daha çok demokrasi getiriyoruz” denilerek, seçim hesaplarının yapıldığını görüyoruz. Ayrımcılık politikalarının sahnelendiğini görüyoruz. “Türk” ve “Türklük” kavramlarının, Atatürk ve devrimlerinin ortadan kaldırılmaya çalışıldığını görüyoruz, itirazımız bunlaradır. Yoksa daha çok demokrasiyi, daha kaliteli bir yaşamı, daha çok özgürlüğü kim istemez?

                                                          Ana dilde eğitim, PKK için “olmazsa olmazlar” arasında yer alıyor. Tüm KCK ve PKK’lı tutukluların serbest bırakılması da aynı çerçeve içinde yer alıyor. Öcalan’ın siyaset yapmada önünün açılması da istekler listesinde ilk sırada bulunuyor. Öyle görünüyor ki, Başbakan, “pakette yok” dediği ana dilde eğitimi özel okullardan başlatarak bu konuda PKK’nın isteklerine de boyun eğmiş oluyor.

                                                    “DEMOKRASİ PAKETİ” DİYEBİLMEK…

                                                        Yapılan açıklamalarda “Daha bunun sonrası ve genişletilmesi de olacak” denilerek, ana dilde eğitimin gelecekte diğer bütün okullarda okutulabileceği mesajları veriliyor. Başbakan Erdoğan bile “Bizim için zamanlama önemli, ortamın iyileşmesi ile paketi genişleteceğiz” demiyor mu? Her şeyi alıştıra alıştıra, sindire sindire yapıyorlar.

    Muhalefet partileri, özellikle MHP Genel Başkanı Bahçeli, paketle ilgili olarak yaptığı eleştiride “ Bu paket AKP-PKK anlaşması ile meydana gelmiş bir pakettir” diyerek yanlış mı söylüyor? Paketin içi AKP-PKK birlikteliği kokmuyor mu? PKK’nın bastırması sonunda bazı maddelerin bu istekler doğrultusunda ele alındığı da zaten birçok alanda eleştiriliyor.

                                                         Bütün bunları alt alta koyduğumuz zaman açıklanan “Demokrasi Paketi”ni demokratikleşme yolunda atılmış olumlu bir adım olarak değerlendiremiyoruz.

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

  • Güneydoğu’da kaçakcılar cirit atıyor…

    Güneydoğu’da kaçakcılar cirit atıyor…

     

    NECDET BULUZ

     

    Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimiz, zaten geçmişte de kaçakçılar için çok önemli noktalardı. Özellikle PKK’nın ortaya çıkmasından sonra, bu yerlerde kaçakçılık terör örgütünün denetimine girdi. Sınıra komşu olan ülkelerden hemen her türlü mal bu kaçakçılar tarafından yurda sokuluyor. Kuzey Irak sınırımızdan hayatını kaçakçılıkla kazananların sayısının da giderek çoğaldığına dikkat çekiliyor.

    Nitekim daha önce bu bölgelerde yapılan operasyonlarda ele geçirilen kaçakçılar ve yakınları ses getirici eylemler yapmış ve “Bizim kaçakçılık dışında yapacak bir işimiz yok. Bunu da devlet biliyor. Bize iş verin, geçimimizi sağlayın biz de bu işi bırakalım” demişlerdi. Sonuç, kaçakçıların istediği gibi oldu. Zaten PKK’nın en azılı olduğu dönemlerde de buradan yapılan kaçakçılık olaylarına göz yumulduğu iddia ediliyor. Zaman zaman kaçakçılar da bölge halkı da bunu ifade ettiler.

                                             UYUŞTURUCU KAÇAKÇILIĞI DA HORTLADI

                                               Doğu ve güneydoğu’dan şimdi gelen haberler bakılacak olursa, bu bölgelerde kaçakçılar cirit atıyor, istedikleri gibi at oynatıyorlar. Bu kaçakçılık işi içinde silah ve uyuşturucunun da bulunduğu ifade ediliyor. Özellikle Hükümetin “Açılım politikaları” ile birlikte bu bölgelerdeki askeri karakolların kaldırılması, jandarmanın kontroller yapmaması ve bölgenin PKK ve yandaşlara bırakılmış olması kaçakçılar için çekim alanı olmuştur.

    Özellikle ve altını çizerek vurgulamak istediğimiz şudur:

    Uyuşturucu kaçakçılığı ve bunu meslek edinenlerin sayısının artması endişe veriyor. Tesadüfen, ya da ihbar üzerine tonlarca kaçak uyuşturucu ele geçiriliyor. İlgililer “Bunlar sadece işin görünen tarafı. Öte yandan tahmin bile edilemeyecek miktarlarda uyuşturucu kaçakçılığı yapılıyor. Bunlardan terör örgütünün kasasına da büyük paralar gidiyor” diyorlar.

                                             BÖLGE ADETA PKK’YA KALDI

                                               Açılım öncesi bu bölgelerde kaçakçılık yok muydu? Vardı kuşkusuz. Ancak, istihbarat, jandarma ve karakollar nedeni ile kaçakçılar uyuşturucu konusuna pek giremiyorlardı. Yaptıkları sigara, içki ve elektronik malzemelerdi. Şimdi ise, uyuşturucu kaçakçılığının alenen yapıldığına dair haberler geliyor. Bu da istihbarat zafiyeti, jandarma noktalarının kaldırılması ve karakolların bulunmamasından kaynaklanıyor.

    Bunun anlamı, Doğu ve Güneydoğu’dan devletin çekilmesi ve buraların da PKK ve yandaşlarına teslim edilmiş olması olarak değerlendirilebilir. Zaten konu ile ilgili hazırlanan bazı raporlarda da PKK’nın açılımlarla başta Diyarbakır olmak üzere Güneydoğu’yu adım adım teslim aldığı vurgulanıyor. Bu gelişmeler,  kaçakçılıkla, özellikle de uyuşturucu kaçakçılığı hayatını kazanların da iştahını kabartıyor.

                                              Örneğin, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nde bilimsel danışman olarak görev yapan Ali Aydın Akbaş, “PKK’nın kontrolündeki Diyarbakır, İkinci PKK açılımının Diyarbakır Üzerindeki Etkileri” konulu özel bir rapor hazırladı. Son derece çarpıcı görüşlerin yer aldığı bu raporda AKP Hükümeti’nin müzakereler yoluyla PKK’yı meşrulaştırdığına değiniliyor ve “ Terör örgütü BDP’li belediyelerin olanaklarını da kullanarak bölgede ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda kurumsallaştı” deniliyor.

                                          DİYARBAKIR MERKEZ KONUMUNDA

                                             Konuyu başka yönlere çekmeye de gerek yok. PKK ‘lılar da, PKK’nın siyasi uzantıları da KCK’lılar da gelecekte bölgede kurulacak Bağımsız Kürt Devleti’nin Başkentinin Diyarbakır olduğunu bağıra bağıra söylemiyorlar mı? Bizi yönetenler, bütün bunlara karşı sessizliklerini sürdürmüyorlar mı? Bu gelişmeler, buraların PKK’ya teslim edilmiş olduğu gerçeğini de ortaya koyuyor.

    Şimdi gelelim yeniden kaçakçılık konusuna:

    Konu ile ilgili hazırlanan raporlarda, özellikle PKK ve yandaşlarınca gerçekleştirilen kaçakçılığın ana merkezinin Diyarbakır olduğu belirtiliyor. Bu kadar kontrol PKK ve yandaşlarına geçince de her türlü kaçakçılığın yapılması normal değil mi? Kaldı ki, Diyarbakır uyuşturucu kaçakçılığının da yıllardır zaten merkezi konumundaydı. Bu şimdi daha açık ve korkusuz biçimde yapılabiliyor.

                                           Son günlerde dikkat edilecek olursa, çok büyük miktarlarda uyuşturucu ele geçiriliyor. Ürküntü veren bu rakamlar sadece bilinenler, ya ele geçirilemeyenlerin ne miktarda olduğunu düşünebiliyor musunuz? Bugün, Afganistan’da denetimsiz bölgeler nasıl uyuşturucu tacirlerinin yatağı haline gelmişse, gelecekte Güneydoğu’nun da bundan farklı olmayacağı şimdiden görülmelidir.

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

           

     

  • OECD Nasıl Bir Kuruluştur?

    OECD Nasıl Bir Kuruluştur?

    Osmangazi Üniversitesi tarafından 22’nci Ulusal Eğitim Bilimleri Kurultayı, ESOGÜ Kongre ve Kültür Merkezi’nde Türk Dünyasında Eğitim-Kültür Sistemleri ve Eğitim Bilimlerinde Yeni Arayışlar teması ile önceki hafta gerçekleştirilmiştir.

    Kurultay’ın açılış konuşmasını yapan Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı, Kurultay sayesinde eğitim ile ilgili birikimlerin paylaşılacağını, buradan sağlanan gelişmeleri ulusal ve uluslararası alanda eğitim sistemlerine aktarılmasının tartışılacağını söylemiştir.

    Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın (OECD)  kendi üniversite yıllarında etkin olmadığını aktaran Bakan Avcı,  ‘‘Bu Ekonomik İşbirliği Teşkilatı benim üniversite yıllarımda Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü okurken kalkınmak için bölgesel işbirliği vardı. Çok işe yarayan bir teşkilat değil, dönem dönem bir araya gelen birbirlerini ağırlayan bir örgüttü. Bizim için onun açıklaması ‘Refreshmant Kokteyl and Dinner’ idi.

    O yüzden Ekonomik İşbirliği Teşkilatı yerine gelince doğrusu bu da oldu çünkü ‘Refreshmant Kokteyl and Dinner’ safhasını geçtik, böyle güzel kurultaylarda buluşuyoruz. Böyle anlamlı işler yapan bir zihniyete geldi. İnşallah Enstitü’nün daha etkin bir hale gelmesiyle ‘Dilde fikirde işte birlik’ idealimizi özellikle eğitim alanında gerçekleştirme şansımız olacak diye düşünüyorum’’ demiştir.

    Sayın Bakan’ın açış konuşmasında  benim gibi Kırım kökenli olan İsmail Gaspıralı’nın  “Dilde fikirde işte birlik” özdeyişine gönderme yapması  yerinde olmuştur.

    Ama, OECD’yi sadece ‘Refreshmant Kokteyl and Dinner’ olarak nitelemesi, OECD’nin Türkiye’ye yönelik  çalışmalarını  arka plana itmek anlamına gelir.

    OECD, demokratik yapılara ve piyasa ekonomisine sahip 34 ülkenin, küreselleşmenin ekonomik, sosyal ve yönetim sorunlarını çözmek ve bu sürecin fırsatlarından faydalanmak üzere ortaklaşa  çalıştıkları bir uluslararası kuruluştur.

    14 Aralık 1960 tarihinde imzalanan Paris Sözleşmesi’ne dayanılarak 1961 yılında kurulmuştur.  Savaş yıkıntıları içindeki Avrupa’nın Marshall Planı kapsamında  yeniden yapılandırılması amacıyla 1948 yılında çalışmalarına başlayan  Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün (OEEC)  yerine geçmiştir. (S. Rıdvan  Karluk, Uluslararası Kuruluşlar, 2007, s. 53)

    OECD  üye ülkelere, politika deneyimlerini karşılaştırabilecekleri, ortak sorunlarına çözüm arayabilecekleri, en iyi mevzuat ve uygulama yöntemlerini belirleyebilecekleri bir platform sağlamaktadır.

    OECD’nin veri tabanları kamu maliyesi, ekonomik göstergeler, yatırım, ticaret, tarım, sağlık, enerji, çevre, işgücü, istihdam ve göç gibi birçok farklı alanı kapsamakta, yılda ortalama 250 kadar eseri İngilizce ve Fransızca olarak yayınlamaktadır.

    Ankara’da Maliye Bakanlığımız tarafından idare edilen bir OECD Çok Taraflı Vergi Merkezi (Multilateral Tax Center) bulunmaktadır.

    Ankara Vergi Merkezi OECD’nin en çok faaliyet düzenlediği merkezlerin başında gelmekte olup, 1993 yılından günümüze 45 ülkeden 4000’den fazla katılımcıya vergi ile ilgili eğitimler vermiştir.

    OECD Türkiye Daimi Temsilciliğinde (OECD Nezdinde Türkiye Büyükelçiliği) rahmetli Turgut Özal’ın olur ve atamasıyla 1985-1990 yılları arasında 5 yıl görev yaptım.

    1960’tan 1980’li yıllara kadar Türkiye’nin OECD’ye olan ilgisi daha çok 12 Temmuz 1962 tarihinde oluşturulan, ülkemizin ekonomik durumunun her yıl görüşüldüğü ve yapılacak yardım miktarının belirlendiği Türkiye’ye Yardım Konsorsiyumu’nun çalışmaları üzerinde yoğunlaşmıştır. 2000’li yıllardan sonra OECD’yle olan ilişkilerimizde bir canlanma görülmüştür.

    Her yıl Türkiye’den 1800 civarında temsilci OECD’nin çalışmalarına katılmaktadır.

    Türkiye, Avrupa Birliği’ne üye değildir ve 53 yıldır kapısında üye olmak için beklemektedir ama,  Batı dünyası içindeki en etkin uluslararası ekonomik işbirliği  örgütü olan  OECD’nin kurucu üyesidir.

    OECD’de görev yaptığım dönemde  Sanayi Komitesi 6 No.lu Çalışma Grubu’nda Regional Problems and Policies in Turkey isimli çalışmanın hazırlanmasına katkıda bulunan bir uzman olarak, OECD’nin Türkiye açısından önemli bir ekonomik kuruluş olduğuna inanmaktayım.

    Türkiye, hiçbir batılı kuruluşta başkanlık görevi üstlenmemiştir ama 65 yıllık geçmişi olan OECD’de başkanlık yaptığı tek Batılı uluslararası kuruluştur.

    OECD Bakanlar Konseyi’ne ilk defa 1986 yılında Turgut Özal başkanlık yapmıştır.

    Ben o dönemde Turgut Özal’ın OECD Bakanlar Konseyi’ne başbakan sıfatıyla başkanlık yapmasını uygun bulmamış ve bu görüşümü Büyükelçiye iletmiştim.

    Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanının OECD üyelerinin bakanlarına başkanlık yapması doğru değildi. Çünkü, başkanlık yaptığı Konsey, bakanlardan oluşuyordu.

    Avrupa Birliği’nde Avrupa Birliği Konseyi,  Başbakanlar ya da Devlet Başkanları seviyesinde toplanır.  Bu Konsey’e bakanlar katlamaz. Oysa Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi, bakanlardan oluşur.

    Başbakan, ancak başbakanlardan oluşan toplantılara başkanlık yapmalıdır.   

    23-24 Mayıs 2012 tarihlerinde Paris’te gerçekleşen OECD’nin Bakanlar Konseyi, Özal’dan sonra Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Ali Babacan başkanlığında toplanmıştır.

    Babacan, Türkiye’nin OECD Konseyi’nin 2012 yılı başkanlığı için aday olduğunu açıkladığında, “Türkiye’nin Özal döneminden, 1986’dan sonra, 2012’de Konseye başkanlık yapması önemli. Bu ay sonuna kadar belli olur diye düşünüyorum. O dönem Türkiye önemli açılımlar yapmıştı. Şimdi yeniden 2012’de Türkiye önemli açılımlar yapıyor” demişti.

                           

     

     

     

     

     

    Bana Göre Rektör Seçilmez Atanır

    Geçen haftaki yazımda bu köşede 2 Ocak 2009 tarihinde yayınlanan yazıma atıfta bulunmuştum. Şimdi bu yazımdan kısa bir özeti sizlerle paylaşmak istiyorum.

    İstanbul Üniversitesi Rektörlüğüne yapılan atama ile Dokuz Eylül Üniversitesi rektör atamasının yargıya intikal etmesi, kamuoyunun dikkatini yeniden  üniversitelerdeki  rektör atamalarına çekmiştir.

    CHP Genel Başkanı Deniz Baykal,  MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural ve bazı köşe yazarları İstanbul  Üniversitesi rektörlüğüne yapılan atamayı eleştirmişlerdir. Oktay Ekşi, 31 Aralık 2008 tarihinde yayınlanan yazısında “…seçimde ‘iyi,’ ‘dürüst,’ ‘çalışkan’ olmanın yetmediğini”  belirtmiştir.

     

    Türkiye’nin gündemi rektör atamalarına kilitlenmiş iken Hürriyet gazetesinin Pazar (28 Aralık 2008) ilavesindeki bir açıklama önem kazanmıştır. Nuran Çakmakçı’nın haberine göre Koç Üniversitesi’nin yeni rektörü Prof. Dr. Ümran İnan “bana göre rektör seçilmez atanır” demiştir.

    YÖK’ü kuran Prof. Dr. İhsan Doğramacı, rektörlerin seçim yerine atamayla işbaşına gelmesini, 13 Eylül 2007 tarihinde Zaman gazetesinden İbrahim Asalıoğlu’na vermiş olduğu demeçte şöyle açıklamıştır:

    “Rektörün kelime anlamı ‘doğru yolu gösteren’ demektir. Türkiye’de ODTÜ’nün başı maliyeci Kemal Kurdaş’tı. Ne doçent, ne profesördü. ODTÜ bugün en başta gelen üniversitelerden biri.”  

    Bugünkü rektör seçim sisteminin getirilmesine tepki göstermek için 1992’de YÖK başkanlığından istifa eden Doğramacı, rektörlerin atamayla gelmesini şu sözlerle savunmuştur:

    “Şu anda üniversitelerde rektörlük seçim kampanyaları sürüyor. Benim en yakinen bildiğim Hacettepe Üniversitesi’nde gruplar birbiriyle kavga ediyor. Kim kime oy verecek diye. Bu, üniversite için olabilecek en kötü şeydir. Bundan daha kötüsü olamaz.”

     

     Prof. Doğramacı bu konuda görüşünü radikal bir cümleyle şöyle tamamlamıştır: “Ben olsam bir oy alanı rektör atarım; çünkü sadece 1 kişiye angaje olmuştur.”

    Koç Üniversitesi’nin yeni rektörü Prof. Dr. Ümran İnan da Doğramacı ile aynı görüşte olsa gerek ki “bana göre rektör seçilmez atanır” demiştir.

     

    Prof. Dr. İnan’a göre, rektörlerin mütevelli heyetler tarafından atandığı Amerikan sistemi çok daha mantıklıdır. Prof. İnan’a göre rektör ataması seçimle olmaz. Prof. İnan’ın  görüşleri  şöyledir:

    “Stanfod’da bölüm başkanını seçmek için bile, dekan önce bölümdeki öğretim üyeleriyle konuşur, sonra idarecilik ve mükemmellik kriterlerine göre birisini atar…Popüler insanlar en iyi idareciler değildir…

     Üniversitelerde demokrasi zordur… Seçimde adaylar birbiriyle çatışıyor. Oy verilirken hangi kritere göre verildiğini bilmiyorum…(Ben bu kriterleri-bana göre- geçen haftaki yazımda açıkladım.)

     Ayrıca bütün kariyerini aynı üniversitede yaşamış olanların seçilmesi sorun yaratabilir. Çünkü çok uzun süre orada olan insanların, belki de bağnazlaşmış fikirleriyle bir üniversiteyi yeni yerlere götürmesi zordur…

    Prof. Dr. İbrahim Ortaş’ın  bu konudaki görüşü  ise şöyledir: “Seçimlerde üniversitelerin tansiyonun yükseldiği, bilimsel verimliliklerinin düştüğü çok sık konuşulmaktadır…

    Birinci dönemde atanan rektörleri ilk günden ikinci döneme yönelik çalışmaktadırlar…

    Doğal olarak eğilim yoklama süreci ayrılıklar, küskünlükler, kutuplaşmalar yaratığı, adayların bir birini yıprattığı bilinen gerçeklerdir. Üst yönetimlerinin belirlenmesinde belirli kriterlerin olmaması ve buna bağlı olarak yaşanan zincirleme birçok olay nedeniyle günümüze kadar nitelikli bu işi yapabilecek öğretim üyelerinin üniversite yönetimlerine aday olmaktan çekindikleri görülmüştür.”

     

    Çekilme Durdu Ateş Kes Devam Ediyor

     

    PKK’nın şehir yapılanması KCK, hükümetin demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü konusunda adım atmadığını ileri sürerek geri çekilmeyi durdurduklarını açıklaması, terör geri mi geliyor sorusunu gündeme getirmiştir.  Örgüt’ün  ateşkesin devam edeceğini açıklaması ise, bana göre bir şantajdır.

    Çözüm süreci kapsamında  1 Eylül’den itibaren adım atılmaması durumunda sokak eylemlerine başlayacağını açıklayan ve çekilmeyi durduran PKK’nın, bu eylemlerden sonuç alamaması durumunda kanlı saldırılara girişmesi durumunda “çözüm süreci” ne bir nokta koymak gerekebilir.

    Türkiye ekonomisinin yılın ikinci çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4,4 büyüdüğü, üretim yöntemiyle hesaplanan GSYH tahmininde, 2013 yılının ikinci üç aylık döneminde geçen yılın aynı dönemine göre gayri safi yurtiçi hasılanın sabit fiyatlarla 30 milyar 145 milyon lira seviyesine geldiği bir dönemde yeniden silahlı çatışmanın başlamasını Türkiye’de kimse istemez.

    Bununla beraber  gerginleşen ilişkiler  ve  çekilmenin gerçekleşmediği durumda  PKK’nın ülke sınırları içinde  silahlı varlığını devam ettirmesi, Türkiye’nin devlet olma özelliğini zaafa uğratır.

    Danışma Kurulu üyesi olduğum BİLGESAM’ın  Başkanı kıymetli dostum  Doç. Dr. Atilla Sandıklı’nın 9 Eylül’de yayınlanan  “Çözüm Süreci Nereye Gidiyor?”  başlıklı yazısından iki paragrafı  şimdi sizlerle paylaşmak istiyorum.

    “Çekilme aşamasına riayet etmediği halde Haziran ayında çekilmenin tamamlandığını beyan eden terör örgütü, 9 Eylül 2013 tarihinde ise çekilmeyi durdurduğunu açıklamıştır…

    Ülke sınırları içinde silahlı bir gücün herhangi bir müdahale olmadan varlığını ve faaliyetlerini sürdürmesi ciddi bir devlet anlayışıyla bağdaşmamaktadır…

    Çekilmenin gerçekleşmediği durumda terör örgütünün yurt sınırları dâhilinde silahlı varlığını ve faaliyetlerini devam ettirmesi Türkiye’nin devlet olma vasfı ile uyumlu değildir…

    Türkiye’nin kendi sınırları içinde ayrı bir devlet yapılanmasına müsaade etmesi veya bu yapılanma kapsamındaki faaliyetlerin çözüm adına göz ardı edilmesi mümkün değildir.

    Hâlihazırda çatışmasız bir dönem bulunsa da, terör örgütünün geri çekilmediği bir süreç Türkiye’yi yakın zamanda büyük bir problemle karşı karşıya bırakabilir.

    Mevcut faaliyetlerinden kırsaldaki ve şehirdeki unsurlarına eşgüdüm kazandırarak dağdaki silahlı güce dayalı “devrimci halk savaşı” hazırlığı yaptığı anlaşılan terör örgütünün ilk etapta Gezi olayları benzeri kitlesel, yaygın ve uzun soluklu eylemler başlatabileceği beklenmektedir.”

    Bu görüşlere aklı selim sahibi kişilerin katılmaması acaba mümkün mü?

     

     

  • PKK’nın Allah’ı ve Kandil’deki yavrularımız!

    PKK’nın Allah’ı ve Kandil’deki yavrularımız!

    Kasaba halkı kilisede ibadet halindeymiş. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur bütün kasabayı altına almış ve kiliseye kadar ulaşmış. Selin kiliseye yaklaşmakta olduğunu gören cemaat dışarı fırlayarak topluca yüksek bir tepenin üstüne çıkmışlar. Bakmışlar kilisenin papazı ortada yok! Hemen güçlü kuvvetli ve yüzmesini de iyi bilen birkaç delikanlıyı göndererek papazı ikaz etmişler.

    Gençlerin;
    -“Aziz peder, su seviyesi hayli yükseldi. Birazdan kiliseyi basacak. Lütfen bizimle gel” şeklindeki ricaları üzerine papaz efendi;
    -“Yok evlatlar” demiş, “Ben kilisemi terkedemem. Ben bunca yıl Allah’ın dinini tebliği etmekle uğraştım. Allah nasıl olsa bana yardım edecektir. Siz haydi gidin” deyip elindeki İncili okumaya devam etmiş!
    Yağmur suları iyice yükselip kilisenin içine taşmaya başlayınca bu sefer gençler bir arabayla gitmişler kiliseye. Bakmışlar papaz efendi yine kürsüde İncil okumaya devam ediyor. Ancak gençlerin yalvarmalarına aldırmadan yine kalkmamış yerinden ve “Allah benimle birliktedir ve o beni koruyacaktır evlatlar” deyip savuşturmuş onları geldikleri tepenin üstüne.

    Bir süre sonra sel suları kiliseyi büsbütün basmıştır ve gençler bu sefer bir kayıkla yaklaşmışlardır kiliseye. Bakmışlar papaz efendi kilisenin tavanına yakın bir yerdeki pencereye tünemiş İncil okumaya devam ediyor. Ancak kayıkla gelen gençlere de olumsuz cevap vermiş ve “Allah bana yardım edecektir” deyip başından yine savuşturmuş gençleri.

    Bir müddet sonra kilise sel sularının altında tamamen kaybolmuş ve sadece en yüksekteki çan kulesi kalmıştır suyun üstünde. Papaz efendi ise can havliyle kilisenin çan kulesine tırmanmıştır. Papaz efendinin bu müşkül halini gören ahali bu sefer de bir helikopter ile yaklaşmıştır kiliseye ve attıkları ip merdivenden yapışmasını rica etmişlerdir papaz efendiden.
    Papaz efendi yine “Allah benimledir. Nasıl olsa o bana yardımcı olacaktır. Siz lütfen gidin!” deyip, kendisini kurtarmaya gelenlerin ricalarını tekrar geri çevirmiştir. Sonunda sular yükseldikçe yükselmiş ve papaz efendiyi sıkı sıkıya yapıştığı çan kulesinden söküp almış, yalayıp yutmuştur! Tıpkı geçen yıl İstanbul Şile açıklarında batan bir gemiye yardımcı olmak için dalgalarla coşan denize zorla çıkarılan, arkasından alabora olan kurtarma botundan denize düşen ve can havliyle yapıştığı kayalıklardan azgın dalgaların söküp kopardığı Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nün kurtarma ekibi sorumlusunu yuttuğu gibi.

    Hikaye bu ya; sel sularında boğulup giden papaz ile Tanrı öbür tarafta karşı karşıya geldiklerinde papaz efendi Tanrı’ya sitemde bulunarak;
    -“Yüce Tanrım, ben şunca sene senin dinine hizmet ettim. Ancak sen bana hiç yardımcı olmadın. Beni gelip kurtarmadın. Bak vaktinden önce sel sularına kapılıp boğuldum. Oysa ben senin dinine daha çok seneler hizmet edecektim…” deyince Tanrı kendisine şu cevabı vermiştir;
    -“Ulan geri zekalı herif! Ben önce sana gençleri gönderdim. Ancak sen dinlemedin onları geri çevirdin. Arkasından seni kurtarmaları için arabalı adamları, daha sonra tekneli ve en sonunda helikopterli adamları gönderdim, ancak sen bunların hiçbirisini kabul etmedin. Ben sana daha ne yapabilirdim ki! Sen kendi sonunu kendin hazırladın oğlum. Hadi şimdi çek cezanı…”

    PKK’nın Allah’ı İzin Verirse Kandil’deki Yavrular AKP’ye Katılacaklarmış!

    AKP Mardin Milletvekili Abdurrahim Akdağ’ın “Allah’ın izniyle dağdaki çocuklarımız aramıza katılacak” şeklindeki sözlerini okuyunca yukarıdaki papaz hikayesi geldi aklıma. Mardin’in Kızıltepe ilçesinde iki düşman ailenin barıştırılması amacıyla düzenlenen yemekte yapmış olduğu konuşmada söylemiş bu sözü AKP’li vekil. Vekilin aynı zamanda buram buram başbakana yağcılık kokan sözleri tam olarak şöyle:

    “Ankara’da -Bu memlekette kan dursun diye bir zehir fincan olsa içerim- diyen bir başbakan var. Huzurunuzu mutluluğunuzu kendine gaye edinmiş, dert etmiş bir başbakan var. Gayemiz büyük, nihayi hedef Allah rızası böyle bir mutlu kervan yolunda Allah’ın izniyle dağdaki çocuklarımız aramıza katılacak. Rabbimizin izni ile kırık kalpleri onaracağız. Sevgiyi kardeşliği huzuru birlikte çoğalacağız. Bu barışa destek veren herkese teşekkür ediyorum”(*).

    Şimdi Tanrı AKP Mardin Milletvekili Abdurrahim Akdağ’ı karşısına alıp şöyle dese haksız olur mu:

    -“Ey Abdurrahman Çelebi, ben AKP yönetiminin kalbine verdiğim ilhamla(!) Eve Dönüş Yasası çıkartmalarına izin verdim, ancak sizin dağdaki çocuklarınız aranıza katılmadılar. Etkin Pişmanlık Yasası çıkartılmasını sağladım, ancak sizin dağdaki çocuklar hiç oralı olmadılar. Türkiye’nin hukuk sistemini ve evrensel hukuk kaidelerini hiçe saydırarak Habur Sınır Kapısında düzmece çadır mahkemeleri kurdurdum sizinkiler bunu bile sabote ettiler. Gazeteci Hasan Cemal ve Prof. Dr. Mithat Sancar gibi sakil adamları Kandil ile Ankara arasında ulak ve hafiye yaptırdım ancak sizinkiler değil aranıza katılacak adımları atmak, devlete meydan okudular. Benden daha ne izni istiyorsunuz bire ahmak herifler…”

    AKP’li Vekilin Kastettiği Allah Abdullah Öcalan Olabilir mi?

    -Apo, “Oslo’da MİT ile PKK yöneticileri arasında müzakereler başlatılsın” diyor, başlatılıyor.
    -Apo, “Ben burada sıkıldım. Odama TV konulsun” diyor, konuluyor!
    -Apo, “Ben yalnızlıktan sıkıldım, birileriyle konuşmaya ihtiyacım var, buraya mahkum gönderilsin” diyor, gönderiliyor!
    -Apo, “Benim yol haritam şudur. Uygularsanız ne ala. Uygulamazsanız ben aradan çekilirim” diyor, uygulanıyor.
    -Apo, “BDP’lilerden oluşan bir heyet İmralı’ya gelsin, onlara diyeceklerim var” diyor, BDP’liler, devletin ricasıyla İmralı’ya sefer üstüne sefer düzenliyorlar.
    -Apo “Kandile mektup yazdım, ulaştırın” diyor, ulaştırılıyor!
    -Apo “BDP’lilere, vatandaşlık tarifini yapıyorum yazın” diyor, yazıyorlar ve onun yazdırdıklarını yeni anayasa taslağına yazmak için derhal girişimler başlıyor!
    – Apo, PKK’lılara “Saldırın” diyor saldırıyorlar, “Ateşi kesin” diyor kesiyorlar, “Geri çekilin” diyor çekiliyorlar(!), “Çekilmeyi durdurun” diyor durduruyorlar!
    -Apo, “Kandil’deki yönetim değişsin, Murat Karayılan gitsin, Cemil Bayık gelsin” diyor, hemen gereği yapılıyor!
    -Apo, “Akil adamlar heyeti kurulsun” diyor, kuruyorlar!

    Apo, şimdi de son emrini verdi; “Formatlar atılsın, derin müzakereler başlasın!”. Bakalım bu emir nasıl yerine getirilecek. Bu emir de galiba “Demokratikleşme paketi” adı altında hayata geçirilecek gibi gözüküyor. Paketin açıklanmasının gecikmesi bu sebepledir. Apo’nun talebi doğrultusunda ilaveler veya çıkarımlar yapılacak olmalıdır.

    Şimdi, Apo’nun yukarıda vermiş olduğu emirlerin anında yerine getirilişine bakıyorum da “Acaba” diyorum, “Şu AKP Mardin Milletvekili Abdurrahim Akdağ’ın -Allah’ın izniyle dağdaki çocuklarımız aramıza katılacak- sözünde geçen Allah, haşa Abdullah Öcalan olabilir mi? Öyle ya; Apo’nun PKK ve devlet yönetimi üzerindeki etkisi haşa tıpkı Allah gibi! Bütün emirleri anında yerine getiriliyor; örgüt ve devlet üzerinde hâşâ “Kün fe yekûn=ol dedi oldu” gibi bir etki yaratıyor..”.

    Anlaşılan AKP’li Mardin Milletvekili Abdurrahim Akdağ’a göre; bunların hepsi Allah’ın izniyle oluyor! Çünkü o da biliyor ki; dağdakilerin Allah’ı Abdullah Öcalan, peygamberleri ise İmralı’ya seferler düzenleyen BDP’li vekillerdir! Malum; Peygamberlerin, yani Resullerin görevi Allah’tan almış olduğu mesajları insanlara tebliğ etmektir. Dağdakilerin Allah ve peygamber anlayışları da zaten böyledir. Ne de olsa onların çoğu, bizim başbakana göre “ZERDÜŞT” dininine mensupturlar.

    AKP’li vekilin, “ALLAH’IN İZNİYLE DAĞDAKİ ÇOCUKLARIMIZ ARAMIZA KATILACAK” demesi bu yüzdendir. Özetle vekilin cümlesinde geçen “ALLAH” kavramı (hâşâ) direk APO’ya delalet etmektedir! AKP’li vekilin “ÇOCUKLARIMIZ” ve “ARAMIZ” şeklindeki kelimelerine dikkatinizi çekmek isterim. Burada PKK ile tam bir özdeşleşme ve aynılaşma vardır. Ne diyelim; “Dağdaki Çocukları” KP’ye hayırlı, uğurlu olsun…

    ______________
    (*)http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/haber78028-AKPli_Vekil_Dagdaki_cocuklarimiz_aramiza_katilacak.html

  • PKK,çekilmemekte kararlı…

    PKK,çekilmemekte kararlı…

    NECDET BULUZ

     

    Bazı gerçekleri kabul etmek gerekiyor. Şöyle ki:

                                                       “Barış süreci “ile PKK’nın silahlarını bırakıp çekileceğini bizzat Başbakan Erdoğan açıkladı. Sonra ne oldu: PKK, silah bırakmayacağını, çekilmenin de silahlarıyla olacağını söyledi. Buna itiraz edildi mi? Kaldı ki, silahları ile çekilmeye sürdüreceklerini söyleyen terör örgütü yine çekilmedi. Başbakan da bu konuda “Çekilmenin ancak % 20’si oldu” demedi mi?

    Demek ki, ortada bir oyun oynanıyor, PKK çekilmiyor.

    PKK, çekilmediği gibi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi, terör örgütü ve destekçilerinin kontrolüne bırakıldı. Örgüt, kendi güvenlik güçlerini oluşturdu, kimlik ve yol kontrolleri yapmaya başladı. Dağlar taşlar Öcalan ve sözde Bağımsız Kürt Devleti bayrakları ile donatıldı. Bunlara ses çıkarıldı mı?

                                                     PKK GÜÇ KAZANDI

                                                         Bizi yönetenler şimdi ortaya çıkıp “Süreç iyi ilerliyor” diyorlar. Bu süreç PKK için iyi ilerliyor. Siz, her şeyi PKK’nın denetimine bırakırsanız, yapılanlara ses çıkarmazsanız, terör örgütünün isteklerini yerine getirirseniz, hiç kuşkusuz süreçin iyi ilerlediğini söylersiniz. Ya sonrası?

    PKK, güç kazandı, sivil örgütleri düzenli hale geldi. Şimdi kimse silahtan, çatışmadan söz etmese bile, terör örgütünün silah bırakmaması, gelecekte çatışmaların yeniden başlayacağını da bir mesajı olarak algılanmalıdır. Eğer PKK, barıştan yana ise, silahlara neden veda etmedi? Neden hala patlayıcı temin ediyor. Son bir ay içinde tonlarca patlayıcı ele geçirildi. Ya ele geçirilmeyenler neye gitti?

                                                      Süreçten, PKK ve siyasi uzantıları memnun değil. Hatta süreçin tıkandığını söylüyorlar. Son olarak İmralı’yı ziyaret eden BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş “Artık Öcalan gündemden çıktı” demiştir. Demirtaş Öcalan’ın kendilerine“Kandil’in çekilmeyi durdurma tavrını destekliyorum. Artık çekilmeyi konuşmayız. Geri çekilme değil, dağdakilerin nasıl geri döneceği tartışılmalı Ben uğraşıyorum ama asla silahlara geri dönülmeyecek diye bir şey yok” dediğini açıklamıştır. Demirtaş, aynı açıklamasında, bu konuşmaların İmralı’da devletin tutanaklarında da olduğunu vurgulamıştır.

    YENİ FORMAT NE İÇERİYOR?

    Öcalan’ın sözünü ettiği “yeni format” konusuna da Demirtaş açıklık getirdi. Neler söylediğini görelim:

    “ Yeni format konusunda taraflar olacak. Konu olacak, bir de masa olacak. Taraflar Öcalan, KCK, BDP bir de Hükümet olacak. Bunlar yerine getirilmezse, paketin de artık etkisi olmayacak. Bu paket, süreci olumlu ya da olumsuz olarak artık etkilemeyecektir.”

    Kandil’den Cemil Bayık da PKK’nın çekilip çekilmemesi konusunda son açıklamasında Hükümeti tehdit edip “Çekilme diye bir şey yok. Hükümet, istediklerimiz yerine getirme konusunda adım atmadıkça silah bırakma ve çekilme gündemimizde olmayacaktır” demedi mi?

    Hükümet PKK’nın her kanadından tehdit yiyor, hakaretler ediliyor, kimsenin sesi çıkmıyor. Her konuda konuşan, kimseye söz hakkı vermeyen Başbakan bile PKK konusunda ağzını açmıyor. Türkiye’yi bu hale düşürmeye kimsenin bir hakkı var mı?

    KİMİN ELİ KİMİN CEBİNDE

    Tablo şu:

    Terör örgütü ile başlatılan “Barış süreci” ile kazanan ve güçlenen PKK ve yandaşları olmuştur. Bizi yönetenlerin “Süreç iyi işliyor” demesi, hiçbir şey ifade etmiyor, çünkü süreç iyi işlemiyor. Bunu da PKK ve yandaşları açık biçimde ifade ediyorlar. Süreç iyi işlemiş olsa, bugüne kadar Türkiye’de tek bir silahlı örgüt üyesinin kalmaması gerekirdi.

                                                       Bir başka önemsenmesi gereken konu da, işletilen bu süreçte PKK’ya ne sözlerin verilmiş olmasıdır, bundan da kimsenin bir bilgisi yoktur. Kamuoyu ile hiçbir şey paylaşılmıyor. Meclis’teki muhalefet partilerine bilgi verilmiyor, bir şey paylaşılmıyor. Kaldı ki, ana muhalefet partisi Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bile “Biz, konu ile ilgili hiçbir şey bilmiyoruz” diyerek tepkisini defalarca dile getirmedi mi?

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

     

     

     

     

     

                                           

     

     

  • PKK ve yandaşları meydanlara iniyor…

    PKK ve yandaşları meydanlara iniyor…

    NECDET BULUZ

     

    MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “barış süreci” ile ilgili son yaptığı açıklamada “Çözüm ve barış sözleri ile gerçek amacı gizlenmeye, gerçek hedefi kapatılmaya çalışılan ihanet süreci PKK’nın derlenip toparlanması için eşsiz bir katkı sağlamıştır.” Demiştir. PKK’daki hazırlıklara baktığımızda MHP Genel Başkanı’nın bu sözlerindeki gerçeği de açık biçimde görmekteyiz.

    Geçenlerde de yazdık ve “PKK gündeme damga vurmaya hazırlanıyor”dedik. Şu açıkça görünüyor: “Barış süreci” sarsıntı geçiriyor ve Bahçeli’nin de ifadesi ile “İhanet süreci AKP’nin kucağında patlamıştır” sözleri bir gerçeği ifade ediyor.

                                                    ANA DİLDE EĞİTİNE DİRENİYORLAR

                                                        PKK’nın isteklerinin ardı arkası kesilmiyor. Bunların ne olduğu bilindiği için her yazımızda yinelemek istemiyoruz. Ancak, PKK ve yandaşları “İsteklerimiz yerine getirilmezse biz de gereğini yapacağız” diyorlar. Bunların hedefi, Türkiye’nin her tarafını yangın yerine çevirmek. Bunun için de kitleleri meydanlara, sokaklara dökmeye hazırlanıyorlar.

    İstekler arasında yer alan “Ana dilde eğitim” konusu bugünlerde sıcak tutuluyor. PKK’nın siyasi uzantısı BDP’lilerin de destek verdiği, kışkırttığı PKK ve sempatizanları şimdi bir ay boyunca eylem düzenleyecek. Eylemler Diyarbakır’da başlatıldı. Yüzleri poşu ve kırmızı maskelerle kapalı eylemciler, polislere de “Devlet önümüzden çekilin, son uyarımızdır, müdahale edeceğiz” diyerek meydan okumuşlardır.

                                                      Ana dilde eğitim haklarının verilmesi için de çocuklarını okullara göndermeyeceklerini söyleyen aileler”Eğitimi haklarımızı alıncaya kadar boykot edeceğiz” diyerek, bunu bütün yurda yayacakları tehdidinde bulunmuşlardır.

    PKK”ÜLKEYİ BÖLDÜK”DİYOR

    PKK ve yandaşlarını böylesine şımartan, suç işleme haline getiren bugünkü Hükümetin politikalarıdır. “Barış süreci” ile başlatılan ve PKK’ya geniş alan sağlayan bu anlayışın bugün iflas noktasına geldiğini de görüyoruz.

                                                      Burada asıl üzerinde durulması gereken noktaya dönelim:

    Diyarbakır’daki PKK ve yandaşlarından oluşan eylemciler polislere karşı “Ülkeyi böldük, asayiş birimlerimizi de oluşturduk. Burada işiniz yok” diyerek hem de büyük bir suç işlemişlerdir. Bu suç karşısında polisin çaresizliği, göz altıların olmayışı, terör örgütünün cesaretini daha da artırmıştır. Çünkü olayların devamı var. Bakınız, PKK cephesi güvenlik güçlerine nasıl tehdit yağdırıyor, yenilir yutulur cinsten değil:

                                                       “ Önderliğimizin özgürlüğü bizim özgürlüğümüzdür. Şehitlerimize yapılanların intikamını alacağız. Savaşa da hazırız, barışa da hazırız. Gerekirse dünyayı başınız yıkarız. “

    Her konuyu gündeme taşıyan, her konuda konuşan Başbakan’ın bu tehditler ve ağır suçlamalar karşısında hiç ağzını açıp, yanıt verdiğini duydunuz mu?

                                                      Bu madalyonun bir yüzü. Öteki yüzü ise, PKK ve yandaşlarının meydanlara inme hazırlığına hız verdikleri yolunda. Çünkü, bugüne kadar sıralanan isteklerin yerine getirilmesi için sokak çatışmaları dahil, her türlü eylemin başlatılacağı ifade ediliyor. Bunun için de özel eylemciler ve sivil halk kitlelerini yönetecek kadroların hazırlandığı vurgulanıyor.

    GEZİ EYLEMCİLERİNİN GÜNAHI NE?

    Gezi eylemcileri, şiddete başvurmamış, devlete, güvenlik güçlerine hakaret etmemiş, tehdit yağdırmamış ancak, bu eylemcilere düşmanca hareket edilmişti. Yaralanan, sakat kalanlar, ölenler olmuş, gözaltı ve tutuklamaların yanı sıra cadı avı başlatılmıştı. Şimdi, PKK eylemleri başlayacak. BDP’liler, eylemler konusunda yaptıkları açıklamalarda şimdiden tehdit yağdırmaya başladı. “Eylemcilerin tekinin kılına zarar gelirse, dünyayı başınıza yıkarız” diyorlar. Kimsesinin sesi çıkmıyor. Nedense PKK ve yandaşlarının eylemlerine polis müdahale etmiyor, onlara geniş fırsatlar tanıyor.

                                                        Çekilmeyi durduran PKK’lılar, yeni katılımlarla daha da güç kazandı. “Barış süreci” adı altında başlatılan bu süreçte en karlı çıkan tarafın PKK olduğunu herkes söylüyor. Ortadoğu uzmanları da, PKK’nın bugüne kadar göremediği bir ortamda bulunduğunu savunuyorlar. MHP Genel Başkanı Bahçeli de haklı olarak “Hani her şey iyi gidiyordu, Hani anneler derin bir oh çekiyordu, Sayın Başbakan şimdi neredesin, ne durumdasın?” diye sormakta haksız mı?

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

                                              

  • PKK,savaş ile tehdit ediyor…

    PKK,savaş ile tehdit ediyor…

    NECDET BULUZ

     

                                                       MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, geçenlerde yaptığı bir açıklamada PKK’nın kendi ordusunu kurduğuna dikkat çekip “Eli silah tutan PKK’lılar Türkiye’de bulunuyor” demişti. Türkiye’de ve Kuzey Irak’ta bulunan silahlı grupların eğitildiğine de dikkat çeken Bahçeli “Bunlar kendi ordularını oluşturuyor. Bugünkü AKP Hükümeti de bunlara bu fırsatı veriyor” diyerek endişelerini dile getirmişti.

                                                    MHP Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu da aynı konuda yaptığı açıklamalarda Eylül ayı içinde bazı gelişmelerin olmaması halinde PKK’nın güçlenmiş olarak katliamlara başlayacağını söyleyerek terör örgütünün bugünkü Hükümet döneminde daha da güçlendiğini söylemiştir.

                                                            SÜREÇ İYİ İŞLEMİYOR

                                                            Ortadaki tabloya bakalım:

                                                               İmralı canisi, Kandil, PKK üst yönetimi ve bunların siyasi uzantılarının ortak görüşleri şöyle: “ Süreç istenilen şekilde işlemiyor. Bundan sorumlu olan da Başbakandır. Eğer, belirlediğimiz tarihe kadar adım atılmaz, isteklerimiz yerine getirilmezse çatışmalar yeniden başlar. Gerillalarımız bunun için hazırdır. “

                                                             Dikkat edilecek olursa baştan sona kadar tehdit kokan ve yeniden çatışma ortamına gidileceğinin açıklandığı bu mesajlar Bahçeli ve Halaçoğlu’nun açıklamaları ile örtüşüyor. MHP kadrolarının bu konuya aylardır dikkat çektiğini de anımsatalım.

                                                   Fazla uzağa gitmeye de gerek yok. Sürecin iyi işlemediğinden Öcalan’ın da rahatsız olduğunu görüyoruz. İmralı’dan gelen mesajlarda, Öcalan’ın konunun dışında kalabileceği ifade ediliyor.

                                                          PKK’LILAR GERİ DÖNEBİLİR

                                                              Bu satırlar yazılırken, KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’tan da bir tehdit gibi açıklama geldi. Bayık açıklamasında “Süreç çökerse, Türkiye dışına giden silahlı gruplarımız geri dönebilir. PKK’nın çekilmesi bir yana güneye çekilenler kuzeye dönebilir. O zaman da savaş başlar” diyor.

                                                    Sadece Türkiye’den çekilen değil, Kandil’den, Kuzey Irak’tan ve hatta Güney Suriye’den bile eli silahlıların Türkiye’ye geri dönebileceğine dikkat çekiliyor. Ne acıdır ki sınırlarımız böylesine delik-deşik olmuş durumda bulunuyor. Elleri kollarını sallayarak silahları ile çıkıp, istediklerinde de aynı şekilde dönebiliyorlar.

                                                            Bu tehdit değil mi? Bu, PKK’nın daha da güçlendiğinin, ordusunu kurduğunun bir göstergesi değil midir? Bu, Bahçeli’nin açıklamalarını doğrulamıyor mu? Bu açıklamaların ciddiye alınması, üzerinde durulması gerekmiyor mu? Türkiye, bu duruma düşürülebilir mi? Biz, bu konuda bugünkü hükümeti baş sorumlu olarak görüyoruz.

                                                         Cemil Bayık, açıklamasında bakınız daha neler diyor, birlikte okuyalım:

     

                                                         “ AKP hükümeti ciddiyetsizlik ve iki yüzlülükle sürece yaklaşıyor. Demokrasiden korkuyor. Umarım süreç çökmez. Ama eğer AKP böyle devam ederse sadece süreç çökmez, PKK’nın geri çekilmesi bir yana, güneye geri çekilenler kuzeye dönebilir. O zaman da büyük bir savaş olabilir. Ama ben sürecin bu aşamaya gelmesini istemiyorum.”

                                                    PKK SİLAH BIRAKMIYOR

                                                 Bütün bu gelişmeleri tahmin etmek için çok uzman olmaya da gerek yok. Çünkü, PKK’nın silah bırakmayacağını açıklamasına rağmen Başbakan Erdoğan’ın her şeyi toz pembe göstermesi, barışın sağlandığına inanması ve meydanları terör örgütü ve yandaşlarına bırakması büyük bir hataydı. PKK’lılar açıkça “Biz silah bırakmayacağız ve isteklerimizin yerine getirilmesi ile adımlar atacağız” dediler. İsteklerinin neler olduğunu burada çök yazdık, hepsi biliniyor, yinelemek istemiyoruz.

                                                Zaten, Türkiye’den ayrılan PKK’lıların yaşlı, sakat ve iş göremez durumda olanlardan oluştuğu biliniyor. Başbakan bile yaptığı açıklamada “Eli silah tutanlar Türkiye’de bulunuyor” demedi mi? Bugüne kadar ancak % 25 terör mensubunun sınır dışına çıktığını itiraf etmedi mi? Terör örgütü ile masaya oturulursa sonuç da bu olur. Sıkıntı asıl bundan sonra başlayacak, gelişmelerden de endişe ettiğimizi belirtelim.

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

     

     

                                                

     

  • PKK,şimdi de taktik değiştiriyor…

    PKK,şimdi de taktik değiştiriyor…

     

    NECDET BULUZ

     

                                                  Geçenlerde PKK ile ilgili yazdığımız bir yazıda “barış süreci” nin iyi işlemediği, PKK’nın silah bırakmadığını, çekilmeyi geciktirdiğini, terör örgütü militanlarının şehirlere indiğini yazıştık. Hatta konu ile ilgili olarak Başbakan Erdoğan’ın da “Terör örgütü tam çekilmedi, ancak % 15’inin çekildiğini tespit ettik” demişti. Bu sözlerden sonra da terör örgütünün  çekilmesi konusunda beklentilere yanıt alınmadığını söyleyebiliriz.

                                               İstihbarat raporlarında da PKK’nın çekilmediği, özellikle de stratejik anlamdaki bölgelerde silahlı gücünü koruduğu belirtiliyor. PKK’nın siyasi uzantıları BDP’liler de yaptıkları her açıklamada “PKK’nın tam olarak çekilmesini bekleyenler, önce demokratik alanda adımlarını atıp, verdikleri sözleri yerine getirmelidirler” diyorlar.  

                                                DAĞDAN ŞEHİRLERE İNİYORLAR

                                                Bütün bu gelişmeler, terör örgütünün taktik değiştirdiğini gösteriyor. Bunu kısaca sıralayalım:

                                                   İstihbarat raporları, bugüne kadar çekilen PKK’lıların % 25 olduğunu gösteriyor. Çekilenlerin çoğunun da sakat, hasta ve yaşlılardan oluştuğu, diğer grupların ise Kuzey Irak’ta katıldıkları kamplarda eğitime alındığı vurgulanıyor.

                                                            Dağlardan inenlerin bir kısmının şehirlere indiği, burada PKK destekçileri ile buluştuğu, bazı olayları organize ettiği söyleniyor. İstanbul’da araç yakma, Adana’da polisle çatışma gibi eylemlerin şehirlere inen PKK’lılarca organize edildiğine dikkat çekiliyor.

                                                  Güneydoğu’da birçok bölgede PKK kendi güvenlik birimleri oluşturuyor. Bunlara eğitim veriliyor. Bu güvenlik birimleri tek tip elbise giyiyor, araç ve kimlik kontrolü yapıyor, güvenlik güçleri ile çatışıyor. Bugüne kadar bunların üzerine gidildiğini, bunlar içinde gözaltına alınanların ya da tutuklananların olduğunu görüp duydunuz mu?

                                                    Terör örgütü Güneydoğu’da bildiriler dağıtıyor. Bu bildirilerde “Her evde mutlaka bir silah bulundurulmalıdır” deniliyor. Bunun anlamı, gerektiğinde bir çatışmaya hazırlık demektir. Kaldı ki, birçok ev terör örgütü kadrolarına yeni elamanlar da veriyor. Kısacası PKK’ya katılımların arttığını artık herkes biliyor ve dilendiriyor.

                                                 İSTEDİKLERİ GİBİ OYNUYORLAR                                                           

                            

                                                                    , PKK’nın stratejik bölge olarak ilan ettiği bazı yerleşim birimlerindeki çekilme işlemini ise en sona bıraktığı ortaya çıktı. İstihbarat raporlarında, PKK’nın “zor kazanılmış bölgeler” olarak nitelendirdiği, Hakkâri Dağlıca, Zağros Sahası, Ağrı Dağı, Tunceli Çemişkezek, Aliboğazı ve Kutu Deresi’nden oluşan altı bölgedeki çekilme işlemlerini ağırdan aldığı ve bu bölgelerden sadece hasta örgüt üyelerinin çekilmesine izin verildiği belirtildi. PKK’nın stratejik bölge ilan ettiği yerleşim birimlerinden çekilmeyi en sona bırakması, devlet içinde de tartışma konusu oldu. Devlet birimlerinin, stratejik bölgelerle ilgili PKK yönetimine uyarıda bulunduğu ve çekilmenin tüm bölgelerde gerçekleşmesini istediği öğrenildi.

                                                       HERŞEY ÖCALAN ÜZERİNE KURULUYOR

                                                          Bütün bu yapılanlar bir strateji değişikliği içinde işletiliyor. Açıkça da “Demokratikleşme paketini görmemiz gerekiyor” deniliyor. Baştan bu yana terör örgütü tehdit üzerine tehdit yağdırıyor. “Barış süreci işlesin, zarar gelmesin” diyerek de terör örgütünün her yaptığı adeta meşru sayılıyor. Ne acıdır ki bugünleri de görüp yaşıyoruz.

                                                 Zaten dikkat edilecek olursa terör örgütünün istediği “demokratikleşme paketi” içinde, kamuoyunun çok büyük tepki gösterdiği ve bundan sonra da göstereceği isteklerle dolu. Öncelikle terörist başı Öcalan’ın özgür bırakılması isteniliyor. “Öcalan özgür kalmadıkça bir barış sürecinin sona ermesi beklenmemedir” deniliyor. Türk ve Türk Devleti’nin yapısının bozulması isteniliyor. Ana dilde eğitim şart koşuluyor. Seçim barajının düşürülmesi, Güneydoğu’nun Türkiye’den koparılması için adımların atılması bekleniyor.

    .                                                 AKP Hükümetini köşeye sıkıştırmak, isteklerin yerine gelmemesi halinde kitleleri sokaklara indirmek, hatta eskiden olduğu gibi yeniden silahlı çatışmaları başlatmak PKK’nın taktik değişikliği içinde yer alıyor. Gizlisi saklısı da yok, bunları da açık biçimde ifade ediyorlar

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

                                                          

                                 

     

  • PKK ve yandaşları meydanlara inmeye hazırlanıyor…

    PKK ve yandaşları meydanlara inmeye hazırlanıyor…

     

    NECDET BULUZ

     

    “Barış süreci” ile başlayan ve PKK ile yapılan pazarlıklarda bugüne kadar somut bir sonuç alınmadığı görülüyor. Dikkat edilecek olursa gerek İmralı, gerek Kandil, gerekse PKK’nın siyasi uzantısı BDP’liler AKP Hükümeti’ne “Verilen sözleri tut, adımını at” diyorlar. Adım atılması konusunda da süre veriyorlar. “Bu adımları atmazsanız, biz de gereğini yerine getiririz” diyorlar.

    PKK’nın ne istediği belli. Öcalan’ın derhal serbest bırakılması, tüm tutuklu KCK ve PKK’lıların salıverilmesi, koruculuğun kaldırılması, Doğu ve Güneydoğu’daki karakol ve baraj yapımlarının durdurulması, ana dilde eğitim, Anayasa’da hakların garantiye alınması ve Özerk Kürdistan’ın kurulması yolundaki engellerin kaldırılması. Bu isteklerin belirlenen süre içinde yerine getirilmemesi PKK’nın bu kez şehirlerde meydanlara ineceğinin, geniş kitleleri sokaklara taşıyacağının bir mesajı olarak da okunmalıdır. Çünkü bunun hazırlıkları yapılıyor. Gerek internet sitelerinde, gerekse yapılan açıklamalarda bu konu bugünlerde sıkça dillendirilmeye başlandı.

    PKK ÇEKİLMİYOR, AKSİNE GÜÇLENİYOR

    Terör örgütü tehdit ediyor. Çekilmesi gereken silahlı güçlerini çekmiyor. Silah bırakmıyor. Teslim olan bazı PKK’lıların itirafları da bu gerçeği gösteriyor. Yapılan soruşturmalardan PKK’nın çekilmediği, aksine şehirlere yerleştiği de görülüyor. Terör örgütü şimdi şehirlerde güçleniyor. Yine teslim olan PKK’lıların itiraflarından PKK’nın militan sayısının 100 bini bulduğunu da anlıyoruz. Bu itiraflar, belgeler devletin güvenlik birimlerinde de var. Ortada gizli, saklı bir şey yok.

                                                                Devletin valisi de, üst düzey yöneticileri de bu konuda yaptıkları açıklamalarda PKK’ya yeni katılımların olduğunu, çekilmenin ancak % 15’inin gerçekleştiğini söylemediler mi?

                                                                  Sınır dışına sadece sakat, yaşlı ve hasta olanların çıktığı, son katılımlarla terörist sayısının 25 bin olduğu da görülüyor. Şehirlerdeki 100 bini bulan militan sayısı ile 125 bin teröristin her türlü eylem için hazır bekletildiğini söyleyebiliriz. Bu militan güçlerin milyonlarca Kürt’ü meydanlara, sokaklara indirebilecek şekilde hazırlandıklarını da unutmamak gerekiyor.

    MEYDANLARA İNMEYE HAZIRLANIYORLAR

    PKK’ya yakın bazı internet sitelerinde yayınlanan açıklamalarda, terör örgütü militanlarının, barış konusunda AKP Hükümeti’nin beklenen adımın atılmaması halinde çok büyük katılımlarla meydanlara inmeye hazırlandığı, bu eylemlerin Gezi eylemlerini katlayacağı, bunun için hazırlık içinde olunduğu vurgulanıyor. Zaten Gezi eylemlerine de BDP’nin destek verdiği Eş Başkan Selahattin Demirtaş tarafından açıklanmıştı. Demirtaş “Biz, Gezi eylemlerinin hem yanındayız, hem içindeyiz. Ancak darbe ile hükümetin düşürülmesine karşıyız” demişti.

                                                             Bugün Doğu ve Güneydoğu’da kendi güvelik birimlerini oluşturan PKK’ya karşı hiçbir işlem yapılmıyor. Bu miltan güçler tek tip giyiniyor, yüzlerini poşu ile kapatıyor, eğitim yapıyor, yol kesiyor, kimlik kontrolünde bulunuyor. Üzerlerindeki tişörtlerde Öcalan’ın fotoğrafını taşıyor. Ellerinde kendi bayrakları ile ortaya çıkıyorlar. Zaman zaman polis bu güçleri tazyikli su ile dağıtıyor ama nedense bunları yakalamıyor, gözaltına almıyor, yargıya teslim etmiyor.

    Ortada bir bilinmeyen ve kafaları karıştıran bilmece var. Hükümet kanadı “PKK ile hiçbir pazarlık yapmadık” diyor. PKK cephesinden “Adım atılmazsa yaptığımız anlaşmayı açıklarız” tehdidi geliyor. Kamuoyu olup bitenlerden hiçbir şekilde haberdar edilmiyor. Ne oluyor, ne bitiyor, Hükümet olanlar hangi adımları nasıl atacak bunları herkes birbirine soruyor.

                                                    TEHLİKE GİTTİKÇE BÜYÜYOR

                                                        Yanı başımızda Güney Suriye sınırını ele geçiren PKK’nın devamı PYD’liler, Özerk Kürdistan’ı kurduklarını ve yakında 4 parçalı Kürdistan Federasyonu’nu açıklayacaklarını söylüyorlar. Kuzey Irak’ta Barzani yine bildiğini okuyor, bir yandan da Türkiye’yi tehdit ediyor. İçeride ise KCK gücüne güç katıyor. Bizi yönetenler “Defacto’ya, oldu-bittiye izin vermeyiz” diyorlar ama BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyor.

    Şimdi yeni bir kaos ortamına sürüklenebiliriz. Eğer, PKK ve yandaşları meydanlara inmeye başlarsa bu Türkiye’nin geleceğini de tehlikeye atacak ve siyasi otorite belki de beklenmedik şekilde sarsılacaktır. Çünkü böyle bir durumda iç çatışmaların bile başlayabileceğinin görülmesi gerekiyor.

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

     

  • Ha PKK, ha PYD ne fark eder?…

    Ha PKK, ha PYD ne fark eder?…

     

    NECDET BULUZ

     

                                              PKK’nın Suriye kolu PYD’nin Eş Başkanı Salih Müslim’ün Türkiye’ye gelip, yetkililerle görüşmesinden sonra Hükümet kanadından yapılan açıklamada “Müslim’ün dikkatini çektik, hassasiyetlerimizi ilettik” denildi. Daha önce yapılan açıklamalarda da “Defakto bir duruma müsaade etmeyiz, bir oldu-bittiyi kabul etmeyiz” denilmişti. PYD’nin ele geçirdiği sınır kapılarına PYD’nin bayrakları asıldı. Bizimkiler “O bayrak inecek” dediler ve PYD bayraklarının yerine Birleşik Kürdistan bayrakları asıldı. Ortada bir oyun oynanıyor, ancak bunun getireceği sıkıntı ve tehlikelerin neler olacağını kimse bilemiyor, tahmin edemiyor.

                                                 Terör örgütü PKK, Suriye’ye ve dolayısı ile PYD’nin güçlenmesine çok önem veriyor. Kurulması düşünülen Büyük Kürdistan’ın Suriye kanalı ile atılacağı hesaplanıyor. Bu açıdan Suriye, PKK ve diğer Kürt gruplar için çok büyük önem taşıyor. Bizim yanlış Suriye politikalarımızın sonunda bu bölge bizi de içine çekebilecek boyutta tam bir batağa dönüşüyor.

                                                 TARİH TEKERRÜR EDİYOR

                                                 Dikkat ediniz, 5 yıl önce de Kuzey Irak için bizi yönetenler neler demişlerdi. “Irak’ın toprak bütünlüğünden yanayız. Burada bir defakto durumu kabul etmeyiz. Bir oldu-bittiye göz yummayız ve gerekli müdahaleyi yaparız.” Aynı sözler şimdi PKK’nın Suriye kolu PYD için söyleniyor. Kuzey Irak için söylendi de ne yapıldı? Göz göre göre burada bir Kürt Devleti’nin temel yapısı inşa edildi. Bu yapıyı inşa edenleri ayaklarına kırmızı halılar sererek karşılamadık mı? Hain Barzani, Kuzey Irak’ta PKK’nın yuvalanmasında, semizlenmesinde, ayakta kalmasında başrol oynamadı mı?

                                                            PYD nedir? PYD, terör örgütü PKK’nın Suriye’deki devamı ve koludur. Büyük Kürdistan’ın oluşumunda buradaki rolünü yerine getirmektedir. Şimdi kalkmışlar “Biz, Müslim’ün dikkatini çektik” diyorlar. “O bayrak inecek dedik, indirdiler” diyerek de devam ediyorlar. Bugüne kadar PYD tarafından yapılan açıklamalar, terör örgütü PKK’nın açıklamaları ile örtüşmedi mi? Aynı hedef için, aynı dili kullanmıyorlar mı?

                                                  Hâlbuki yapılan pazarlıklarda PYD bayrağının indirilmesi karşılığında, çatışmalarda yaralanan PYD’lilerin de Türkiye’de tedavi edileceği yer almış. Bu Bunun adı pazarlık değil mi? Bunun dışında daha ne gibi pazarlıkların yapıldığı bilinmiyor ama, yakında mutlaka bunların da kokusu çıkacaktır.

                                                  NE GİBİ PAZARLIKLAR YAPILDI?

                                                  Biz, tam tersini düşünüyoruz. Gelişmeler hiç de yapılan açıklamaları doğrulamıyor. Daha önce sınırın öte uçunda çatışmalarda yaralanan Nusra Cephesinin elamanları Türkiye’ye getirilip, tedavi ediliyordu. Müslüm’ün Türkiye’ye gelmesinden sonra PYD’li yaralılar da getirilmeye başlandı. Bunun nedenini açıklayamıyorlar. Aslında çatışmalar bizi yönetenlerin desteklediği Nusra cephesi ile PKK’nın Suriye kolu PYD arasında geçiyor. Taraflar adeta Esad’ı unuttu. Suriye’de tersine şeyler oluyor. Suriye batağı bizi daha çok içine çekiyor. Gelen haberler de aşırı İslami gruplar ile Kürt grupları arasında geçtiğini doğruluyor.

                                                           Suriye’de iç çatışmalar başladığında Kuzey Irak’taki peşmergebaşı Barzani PYD’lileri gruplar halinde Kuzey Irak’a davet etmiş, onlarla görüşmelerde bulunduktan sonra “Size istediğiniz kadar silah ve para yardımı yapılacak, siz de görevlerinizi yerine getirin” demişti. Hatta gruplar halindeki PYD’lilere Kuzey Irak’ta eğitim verilmiş daha sonra bunlar yine gruplar halinde Suriye’ye geçmişlerdi.                                                                                                                 Yapılmak istenilen, hedefler bellidir. Etrafımız, Kürt gruplarınca çevriliyor. Bugün bu oluşumlara seyirci kalanlar, yarının çok geç olduğunu görecekler. Konuya bu açıdan yaklaştığımızda Hükümetin çok tehlikeli bir oyun içinde olduğunu görüyoruz.

                                              EN BÜYÜK SIKINTIYI TÜRKİYE ÇEKİYOR

                                                        PYD ile de daha önce terör örgütü PKK ile pazarlığa oturulduğu gibi pazarlık masasına oturulmuştur. Salih Müslim kimdir? Muhatap alınacak bir Başbakan mı, devlet başkanı mıdır? Türkiye gibi bir ülkenin bu adamı karşısına alıp konuşması, ya da pazarlıklar içine girmesi kabul edilebilir bir durum olabilir mi? Geçmişte hain Barzani’ye yapılanlar, şimdi PYD Eş Başkanı Salih Müslim’e uygulanıyor. İçine düştüğümüz durumu görebiliyor musunuz?

                                               Şu anda Suriye’nin geleceğini tahmin etmek oldukça güç görünüyor. Artık, Esad gitse de gitmese de bizim için değişen bir şey olmayacak. Belki de Esad’ın gitmesinden sonra ortaya çıkacak Suriye tablosu bizi daha da sıkıntıya sokacaktır. Eğer böyle beklendiği gibi sıkıntılarla karşılaşacak olursak bunun en büyük nedeni AKP Hükümeti’nin uyguladığı yanlış Suriye politikalarından kaynaklanmış olacaktır. Bunun da böyle bilinmesinde yarar görmekteyiz.

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

                                                      

     

                                                              

     

                                                           

     

     

     

  • Suriye sınırını PYD’ye Davutoğlu teslim etti

    Suriye sınırını PYD’ye Davutoğlu teslim etti

    AKP PYD’nin gizli Kahire görüşmesi

    PYD lideri Salih Müslim, Mayıs’ta Kahire’de bir Türk heyetiyle görüşme yaptıklarını doğruladı. Görüşmede ‘sınır güvenliği’nin konuşulduğunu söyleyen Müslim, AKP Hükümeti’yle toplantıların devam ettiğini vurguladı. PYD’yle görüşmeler yapan Davutoğlu’nun Suriye sınırında PYD flamalarının asılmasına tepkisinin göstermelik olduğu açığa çıktı

    PYD

    AKP’nin, PKK’nın Suriye kolu PYD ile “sınır güveniği”ni görüştüğü ortaya çıktı. PYD’nin Eşbaşkanı Salih Müslim, Mayıs ayında Mısır’ın başkenti Kahire’de bir Türk heyetiyle görüştüğünü doğruladı. Müslim, görüşmede sınır güvenliğinin konuşulduğunu söyledi. Görüşmede ayrıca, sınırdaki geçiş yasakları, yardımların engellenmemesi ve AKP’nin PKK açılım konularının gündeme geldiği öğrenildi. Basına çok yansımayan ve PYD yöneticileri tarafından reddedilen
    görüşmenin Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Mayıs ayındaki ABD ziyareti sırasında gerçekleşmesi de dikkat çekti.

    Daha önce Türkiye’nin Kahire Büyükelçisi Hüseyin Avni Botsalı’nın daveti üzerine PYD ile Türk heyetinin görüşme gerçekleştirdiği haberleri çıkmış, Suriye Kürtleri Yüksek Konseyi Üyesi ve PYD yöneticisi Zohat Kobani Kurdpress’e haberlerin doğru olmadığını açıklamıştı. Kobani, “Böyle bir şeyin aslı yok, biz bunu tekzip ediyoruz” ifadesini kullanmıştı.

    Görüşmeler kesilmedi

    Oysa Salih Müslim, Taraf gazetesine yaptığı açıklamada, Kahire’de bir Türk heyetiyle görüşme yaptığını doğruladı. “Ne konuştunuz?” sorusuna “Karşılıklı iyi niyet filan” diyen Müslim, “Kahire’ye gelen heyetle sınır güvenliği meselelerini, insani yardım nasıl gidecek, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile ilişkiler nasıl olacak bunları konuştuk” ifadesini kullandı. “Konuşmalar neden kesildi?” sorusuna ise Müslim, “Kim dedi kesildi diye” yanıtını verdi. Müslim’in yanıtına göre görüşmelerin devam ettiği anlaşılıyor.

    ‘Şanlıurfa sınırında Türkiye-Kürt bölgesi kapısı açılması’ gündemde

    Aydınlık, Suriye Kürtlerinden oluşan bir heyetin Türkiye’yle Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesi arasında bir sınır kapısı açılması konusunu görüşmek üzere Türkiye’ye geldiğini yazmıştı. Görüşmenin gerçekleşip gerçekleşmediği bilinmiyor. Ancak bölgedeki yerel meclis yetkilisi Enver Müslim’in liderlik edeceği heyetin, talep edeceği sınır kapısının Şanlıurfa’da olacağı biliniyor. Enver Müslim konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Ahmet Türk’ün Ankara’da yetkililerle görüştüğünü ve toplantının yakın bir zamanda yapılacağını ifade etmişti. Salih Müslim’in Türk heyetiyle gizli Kahire görüşmesinde “sınır güvenliğinin” konuşulduğunun söylemesi ve yakın bir zamanda gerçekleşen/gerçekleşmesi beklenen görüşmelerde de sınırda bir kapının açılma durumumun gündeme gelmesi Türkiye-PYD arasındaki görüşmelerin ilerlediğini gösteriyor.
    Ayrıca PYD’nin son günlerde El Kaide’nin kolu El Nusra ile Şanlıurfa’nın Suriye sınırı yakınlarında çatışması sonucu bölgeyi ele geçirdiğinin ileri sürülmesi dikkat çekiyor. Daha önce ÖSO flamasının asıldığı bölgede, artık PYD flamasının dalgalanıyor. PYD ile görüşmelerin açığa çıkması, başta yandaş yayın organlarının “PYD’nin bölgeyi ele geçirdiği” haberlerini manşetten vermesi ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun görüşmelere rağmen “misliyle karşılık veririz” diye açıklamalarının göstermelik olduğunu ortaya koyuyor. Bunun yanısıra haberler üzerine TSK’nın da “teyakkuz”daymış gibi sunulması aynı çerçevede değerlendiriliyor.

    ‘Türkiye’yle temas olmasa Kürtler sınıra gelmez’

    Radikal’den Fehim Taştekin, dünkü “Savaş çıkmaz biz çekiliriz” başlıklı haberinde bir Kürt kaynağın “Türkiye’yle temas olmasaydı, Kürtler sınıra yaklaşmazdı” sözleri Davutoğlu ve medyanın topluma pompaladığı “tehdit” algısının kendilerinde olmadığını ortaya koyuyor. Davutoğlu’nun hem PYD’yle sınır güvenliğini gizli gizli görüşüp hem de PYD’nin bölgede flamasını dalgalandırmasına tepki göstermesi çözüm sürecinin bir parçası olduğu belirtiliyor. Salih Müslim, Taraf’a verdiği söyleşide AKP’nin artık açıktan El Nusra’yı desteklemediğini de savunuyor.

    ‘Demokratik özerklik kuruyoruz’

    Müslim ayrıca Suriye’nin kuzeyinde demokratik özerklik kurulacağını da doğruluyor. Müslim, söyleşide şunların altını çiziyor: “Biz Kürtlerin yaşadığı bölgede geçici sivil yönetim kurmayı amaçlıyoruz. (…) Savaş bitene kadar bir düzen sağlamak adına biz de diyoruz ki bir geçici yönetim kuralım. (…) Bir meclis gibi bir şey tasarlıyoruz. 30-40 kişilik bir grup. Araplardan, Kürtlerden akıllı insanlar geçici sivil yönetim kursunlar. (…) Demokratik özerklik sistemi bizim projemiz gerçekten. Ama biz bunu şimdi tümünü değil sadece bir parçasını kuruyoruz.” Bütün bu gelişmeler, eski CIA ajanı Henri Barkey’in 2012 Temmuz’unda söylediği, “Kuzey Irak’taki Kürtlerle nasıl iyi geçiniyorsanız, Suriye’deki Kürtlerle de iyi geçinebilirsiniz” sözlerini hatırlatıyor.

    ulusal.com.tr

  • PKK,barış adına adım atmıyor…

    PKK,barış adına adım atmıyor…

     

    NECDET BULUZ

     

                                                  Başbakan Erdoğan PKK ile başlatılan “barış süreci” için “Bizim önümüzü kesmeye çalışıyorlar. Barış sürecini bozmak isteyenler var. Bunlara izin vermeyeceğiz”diyor. Diyor da, önümüze konulan tablo, hiç de Başbakan’ın söylediği gibi değil. Çünkü “barış süreci” ile başlayan gelişmelerden bu yana PKK’nın barış adına bir adım atmadığı, aksine giderek daha da güçlendiği görülüyor. MİT başta, çeşitli kaynaklar da bunu doğruluyor. Doğu ve Güneydoğu’dan gelen haberler, görüntüler PKK’nın silahlı mücadeleye daha bilinçli ve güçlü bir şekilde hazırlanmakta olduğunu gösteriyor. Burada milleti yanıltmanın ve doğrulardan kaçmanın çare olmayacağı da görülmelidir.

                                                   Gerek İmralı, gerek Kandil, gerekse PKK’nın siyasi uzantıları yaptıkları her açıklamada tehdit yağdırıyorlar. Hükümetten de hemen adım atmasını istiyorlar. Başbakan her ne kadar “Biz, terör örgütü ile bir pazarlığın içinde asla olmadık” diyor ama bugüne kadar gelen kokular, böyle bir pazarlığın var olduğunu gösteriyor. Örgüt son olarak yaptığı açıklamada da “Süreç tıkanırsa bunun sorumlusu bugünkü AKP Hükümetidir” diyor. Militanların sokağa taşacağının mesajını veriyor.

                                                      SÜREÇTEN ENDİŞE DUYULUYOR

                                                          Başbakan da, tayfası da “Asayiş berkemal, hiç kimse endişe duymasın”diyor. Doğu ve Güneydoğu kaynıyor, bunun neresi asayiş berkemal biz göremiyoruz. Her gün eylem, her gün polise saldırı, hergün yüzleri poşulu militanların gövde gösterisi, her gün ayrı bir kanattan tehdit ve istekler, her gün her yerde eli silahlıların nöbet tutmasının adı asayiş mi oluyor?

                                                  Bizim endişe ettiğimiz ve uyardığımız noktalar, Başbakan ve tayfası tarafından “Sürece sabote” olarak değerlendiriliyor. Doğu ve Güneydoğu’da milleti ürküten, endişeye iten tabloya her gün bir yenisi ekleniyor. Bunun bir sorumlusu yok mu? Millet böyle bir endişe karşısında sessiz mi kalacak? Bundan endişe duyanlar “Barışı sabote eden” insanlar sınıfına mı konulacak?

                                                            Sadece biz endişe etsek belki taraf olduğumuzu, yalan yanlış bir takım şeyler yazdığımızı söyleyecekler. Gerçekleri gören, yaşayan herkes bizim gibi düşünüyor, bizim duyduğumuz endişeleri duyuyor. Geçenlerde cemaatin sesi Zaman Gazetesi’nde önce Hüseyin Gülerce, daha sonra da Ekrem Dumanlı, aynı endişeleri dile getiren yazılar yazdılar. Konumuz içinde olduğu için, Ekrem Dumanlı’nın bu yazısından kısa bir alıntıyı sizlerle paylaşalım:

                                                CEMAATTE DE RAHATSIZLIK VAR

                                                               “Şehrin göbeğinde polis gücü oluşturacaksın, 2 bin küsur genci örgüte yeni üye yapıp dağa çıkaracaksın, ağır silahlar eşliğinde mezarlıkta tören düzenleyecek ‘şehitlik’ inşa edeceksin, yol kesip kimlik kontrolü yapacaksın, dört parçalı devlet kuracağını (bir milletvekilinin ve örgüt liderinin ağzından) bangır bangır haykıracaksın, hükümete “2. aşamaya geç” diye dayatacaksın… Ve insanlar “Her şey yolunda!” deyip hayata huzur içinde devam edecek; öyle mi?

                                                               Bütün bu “taktiksel söylemleri” geçtik, sıra devletin nasıl kurulacağını fiilen göstermeye geldi galiba. Hafta içinde PKK’nın Suriye kanadı PYD, Rasulayn şehrini tamamen kontrol altına aldı ve o topraklara örgüt bayrağını astı. Türkiye’nin 100 metre ötesinde yaşanıyor bu gelişme. PYD Başkanı, Türkiye’nin müdahalesi söz konusu olursa kendilerini savunacaklarını söylüyor. Genelkurmay Başkanlığı, resmi bir açıklama yaparak “terör Örgütü”nün Suriye’deki hamlesinden kaygı duyduğunu ortaya koyuyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin endişelerini dile getiriyor ve “Sınırda bir oldubittiye izin veremeyiz!” diyor. Onunla da yetinmeyip, gelişmeleri “kaygıyla” izlediklerini söylüyor. Tabii ki reel politikle yüz yüze yaşamaya mecbur Dışişleri, bölgeye ve ülkemize nasıl bir mayın döşendiğini hissediyor. Ya Polyannacılık oynayan kalem erbabı?”

                                                         PKK BARIŞ İÇİN ADIM ATMIYOR

                                                      Artık olay öyle bir noktaya geldi ki, terörist başı neredeyse milletle alay ediyor Hükümete yön veriyor, her gün yeni bir istekle ortaya çıkıyor. PKK’nın siyasi uzantıları her gün tehdit yağdırıyor. KCK yapılanması silahlı gücünü artırıyor. Silahları ile birlikte Türkiye’yi terk edeceklerini söyleyenler adım atmıyor. Özetleyecek olursak, PKK, barış adına adım atmıyor, oyama yapıyor. Başbakan bile daha önce yaptığı açıklamada “Çekilmesi gerek silahlı grupların bugüne kadar ancak % 15’inin çekildiği tespit edilmiştir” demedi mi?

                                                   Şunu da ekleyelim de kimsenin aklına başka şey gelmesin:

                                               Süreçten endişe duymamız, yapılanların doğru olmadığını görmemiz, barış karşıtı olduğumuz anlamına gelmesin. Bu topraklarda kan akmamasını, barışın gelmesini, kardeşlik ortamını herkesten daha çok isteyenlerin başında geliyoruz. Ancak, yaşanmakta olan şu süreç ülkemiz ve milletimiz için tehlikeli bir boyuta taşınmaktadır. Bunu görüyoruz ve yazmak, söylemek durumundayız.

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

     

     

  • PKK’lılar artık şov yapmaya başladı…

    PKK’lılar artık şov yapmaya başladı…

     

    NECDET BULUZ

     

                                                 Diyarbakır’ın Lice İlçesi’ne bağlı Yolçatı Köyü kırsalında yaklaşık 2 ay önce yapımına başlanan ve 170 PKK’lının mezarının bulunduğu “PKK Şehitliği” 5 bin kişinin katılımı ile törenlerle açıldı. Yüzleri poşularla kapalı PKK militanlarının organize ettiği törenlere katılanlar da yine silahlı PKK’lılarca tepelerden korunmaya alındı.

                                                   Ortada görünen tablo, daha önceden de konu ile ilgili yazdığımız yazılarda değindiğimiz gibi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin terör örgütü PKK’ya bırakılmış olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiş bulunuyor. Çünkü ortada ne asker, ne polis, ne de devletin herhangi güvenlik birimleri bulunmuyor. Her türlü suç sayılan sloganların atıldığı, pankartların taşındığı bu toplantıya müdahale bile edilmiyor.

                                                          PKK HER TARAFA HAKİM

                                                              Gezi eylemlerine ellerinde Türk bayrakları ile katılan, şiddete baş vurmayan, slogan atmayan gençlere orantısız güç kullanarak ortaya çıkan güvenlik güçlerinin burada olması gerekirken, meydanı teröristlere bırakmasını nasıl kabul edebiliriz? Yüzleri poşulu PKK ve sempatizanların askeri nizam içinde saf tutmaları, araç ve kimlik kontrolü yapmaları ne zamandan beri suç kapsamına girmiyor? Bu tabloları görünce “İşte AKP Hükümeti’nin istediği sonuç bu olmalıdır” demekten insan kendisini alamıyor.

                                                      Kaldı ki, elleri silahlı PKK militanları tepelerde mevzilenmiş, etrafı kontrol ediyor. Bir yerde güvenlik sağlıyorlar. Zafer işaretlerinin yapıldığı, Öcalan posterlerinin ve sözde Bağımsız Kürt Devleti’nin bayraklarının açıldığı, Kürtçe marşların okunduğu bu tören, bir noktada PKK’nın bir gövde gösterisi olarak da değerlendirilebilir.

                                                               Yüzleri poşularla kapalı olan gençler, kendilerinin PKK’lı olduğunu, törenden sonra ormanlık alana toplu olarak giderek izlerini kaybettirdikleri de tören sırasında yaşanan bir başka olay olarak hafızalara kazınmış bulunuyor.

                                                 “PKK ÇEKİLİYOR” ALDATMACASI

                                                    “Barış süreci” adı altında atılan adımlar görüldüğü gibi, PKK’lıların hâkimiyeti ve alan kazanması ile sürüyor. Her geçen gün Doğu ve Güneydoğu’nun daha çok terör örgütünün hâkimiyetine kaydığını da gözlemliyoruz. Çünkü artık buralarda PKK’lılar hangi sucu işlerse işlesinler ne asker, ne polis müdahale etmiyor. Gezi eylemlerinde elinde Türk bayrağı taşıyanlara “terörist”, “bölücü”, ya da “darbeye teşebbüs” suçlamaları ile baskı uygulayan, gözaltına alan, tutuklanmalarını sağlayanlar, asıl ülkeyi bölünmeye götürenlere seslerini çıkarmıyor.

                                                           Açık söyleyelim: Biz, bu süreçten ve getireceği sonuçtan son derece endişe duyuyoruz. Gidişi de iyi görmüyoruz. Türkiye, hızla bölünmeye doğru adım adım yol alıyor. Doğu ve Güneydoğu’daki PKK hareketliliği de bunu açık biçimde gözler önüne seriyor.

                                                PKK’nın silahları ile birlikte çekilmesi henüz gerçekleşmedi. Son olarak teslim olan bir PKK militanının, açıklamaları silahlı PKK güçlerinin çekilme gibi bir niyetlerinin olmadığını söylemesi de terör örgütünün asıl niyetini ortaya koyuyor. Başbakan Erdoğan da PKK’lıların çekilmesi konusunda “Daha henüz silahlı grupların ancak % 15’i topraklarımızı terk etmiştir” demedi mi?

                                                      BAHÇELİ YENİDEN UYARDI

                                                          MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, son yaptığı açıklamada, PKK konusundaki bütün gelişmeleri birer birer ortaya dökmüş, bu konuda Hükümet olanların bir kez daha uyarmak durumunda kalmıştır. Yazımızı Bahçeli’nin bu tarihi konuşması ile noktalıyoruz:

     

                                              “Devletin güvenlik birimleri vurgun yemiş gibidir. PKK; moral depolamakta, yaralarını sarmakta, sadece yaşlı ve yıpranmış tetikçilerini geri çekmekte, serhildan, yani isyan provaları yapmakta, çözüm karambolunda silahlarını temizlemekte, özerklik için gün saymaktadır. Tavşana kaç tazıya tut diyerek PKK’ya kılavuzluk yapanlar, İmralı canisinin soytarılığına soyunanlar militan pazarı kurmuşlar ve dağa çıkışların alt yapısını oluşturmuşlardır. PKK’lı eşkıyaların çekilmesiyle son bulacağı iddia edilen birinci safha, teröristlerin tüm yurda yayılmasına ve mevzilerini tahkim etmesine hizmet etmiştir. Cizre ve Diyarbakır’da sahneye çıkan sözde asayiş birlikleri bu bakımdan ibretlik bir misaldir. ‘Hükümet adım at’ kampanyasının; ‘zindanlar boşalsın, karakol, baraj ve HES yapımları durdurulsun, asker kışlasına çekilsin, Terörle Mücadele Kanunu ve antidemokratik yasalar kaldırılsın, koruculuk bitirilsin, köye dönüşler sağlansın, seçim barajı düşürülsün’ talepleriyle PKK’nın şovuna dönüşmesi bir diğer örnektir. Başbakan Erdoğan bunların hepsine çanak tutmuştur.” 

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

  • PKK,hakimiyetini artırıyor…

    PKK,hakimiyetini artırıyor…

     

    NECDET BULUZ

     

                                             Geçenlerde Faraşin Yaylası’nda bir cenaze töreninden bazı görüntüler kamuoyu ile paylaşıldı. Bir PKK’lının cenaze törenindeki bu görüntüler, iyi incelendiğinde, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde PKK’nın hâkimiyetini giderek artırdığını da görmüş oluruz. “Barış süreci” kapsamında terör örgütü ve destekçilerinin yaptığı her türlü kanunsuzluğa ses çıkarmayanlar, bu görüntüler karşısında da suskunluklarını sürdürüyorlar.

                                              “Bu bir cenaze töreni, ne var bunda?” diyenler olacaktır. Fotoğraflar iyice incelendiğinde bu işte çok şeylerin var olduğu görülecektir. Faraşin Yaylası’ndaki bu cenaze törenine katılanları eli silahlı PKK’lılar koruyor. BDP Van Milletvekili Nazmi Gür, Van Belediye Başkanı Bekir Kaya ile PKK’nın Van Eyalet Sorumlusu Simko Derik cenazede PKK’lıların koruması altında hazır bulunuyorlar.

                                                      PKK ÇEKİLMİYOR İYİCE YERLEŞİYOR

                                                       8 Mayıs’ta çekilmeye başladığı söylenen PKK’lılar çekilmiyor, yer değiştiriyorlar. Geçenlerde Başbakan Erdoğan bile bu konuda yaptığı açıklamada “PKK’lıların ancak % 15’i çekildi” demedi mi? PKK’nın çekilme konusunda tam bir oyun oynandığı da böylece ortaya çıkmış oluyor. Zaten, Murat Karayılan, son açıklamasında “Barış süreci tıkanmak üzere. Silahlı gruplarımız, olası bir gelişmeye karşılık kendilerini savunmak için bekleyecekler” diyor. Yani, silahlı grupların halen beklemede olduğunun mesajlarını veriyor.

                                                 Bazı BDP milletvekilleri ile yaptığımız görüşmelerde de bu milletvekilleri “Kürtler aptal mı ki, hemen çekilsinler Daha önce yapılan hataları tekrarlamayacağız.. Barış süreci içinde biz ilk adımı attık, sıra Hükümette. Hükümet adımlarını atmaz, halen oylamaya devam ederse, biz silahlı grupların başlatacakları eylemleri de önleyemeyiz” diyorlar. Aba altından sopa gösteriyorlar. Her konuşmaları tehdit ve şantaj kokuyor.

                                               PKK DEVLETİ TEHDİT EDİYOR

                                               Kırsalda eli silahlı gruplar halen yer değiştirirken, PKK’nın şehirleşmedeki güçlerini de artırdığı bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Hatta AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu” Barış süreci içinde 2200 genç PKK’ya katıldı. Katılımlarda da patlama yaşanıyor” diyerek PKK’nın bölgede giderek güç kazandığını söyledi.             

                                                  Bu noktada asıl üzerinde durulması gereken konu ve Türkiye’yi bekleyen tehlikeyi de sizlere paylaşalım:

                                                   PKK’nın her kanadından tehditler geliyor. Bugüne kadar yapılan müzakerelerde neler konuşuldu, ne vaatlerde bulunuldu bunları bilmiyoruz. Ancak, ortada bir mutabakat olduğu da bir gerçek. Hükümetin PKK konusunda köşeye sıkıştığını da görmekteyiz. PKK’nın üst yönetim kadrosundan Remzi Kartal “AKP Hükümeti hızlı adım atmaz, verdiği sözleri yerine getirmezse biz de yapılan protokolü kamuoyuna açıklarız” diyor. Demek ki ortada bizlerin bizlerin bilmediği bazı konular bulunuyor.

                                               Doğu ve Güneydoğu’daki tablo, PKK’nın bu topraklarda iyice hâkimiyetini artırdığı yönünde. Terör örgütü çekiliyor gibi yaparak bu topraklara daha fazla yerleşiyor. Kendi toprağındaki gibi hareket ediyor. Polis gücünü oluşturuyor. Güvenlik güçlerimiz ise ortalardan çekilmiş durumda. Bu da, Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizin tamamen PKK’ya bırakılmış olduğunu gösteriyor.

                                               PKK EYLEM BAŞLATACAK

                                               Bize gelen haberlere göre, PKK ve yandaşları şimdi çeşitli illerde eylemlere başlayacak. Bu eylemlerde “Hükümet adım at” sloganları atılacak. Nitekim bu yazının yazıldığı sırada bu eylemlerin başladığı haberlerini de aldık. PKK’lı yöneticiler “Sonuç alınmazsa, eylemler bütün yurda yayılacak” diyorlar. Hükümetin atacağı adımlara göre de silahlı militan grupların durumu netleşecek. Özetleyecek olursak, ortada sonuçlanmış bir şey görünmüyor.

                                                Gezi eylemleri ile başlayan karışıklıkların, PKK ve yandaşlarının gösterileri ve eylemleri ile yaygınlaşmasını hayra alamet görmüyoruz. “Hükümet adım at” isteklerinin neleri kapsadığını yineleyelim: Terörist başının özgür bırakılması, tüm cezaevlerindeki KCK ve PKK’lı tutukluların salıverilmesi. Seçim barajının düşürülmesi. Anayasada yapılacak değişikliklerde PKK’nın isteklerine yer verilmesi. Bakalım, bu konularda nasıl adımlar atılacak, bekleyip birlikte göreceğiz.

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

                           

     

  • PKK,neyin hazırlığını yapıyor?…

    PKK,neyin hazırlığını yapıyor?…

    NECDET BULUZ

     

                                              Biz daha önce PKK ile ilgili yazdığımız yazılarda genellikle “PKK’nın ve yandaşlarının isteği, terörist başı Öcalan’ın serbest bırakılması” demiştik. Yoğun gündem içinde, dikkatlerimiz başka yönlere çekiliyor, Doğu ve Güneydoğu’da PKK ve yandaşları Öcalan’ın serbest bırakılması için çalışmalarını yoğunlaştırıyor. Kandil, BDP ve yurt dışındaki PKK’nın sesleri “Öcalan serbest bırakılmadan, sorun çözülmez” diyorlar.

                                               Geçenlerde yurt dışında bulunan PKK’nın para kasalarından Remzi Kartal bir açıklama yapmış “AKP, elini çabuk tutmaz, isteklerimizi yerine getirmezse, biz de AKP’nin Öcalan ile yaptığı anlaşmaları açıklarız” demişti. Dikkat ettiniz mi, bu açıklamalara bile AKP kanadından herhangi bir yalanlama gelmedi. Demek ki, ortada “Barış süreci” ni ilgilendiren çok önemli bazı anlaşmalar var ve bunları kamuoyu bilmiyor.

                                                  “ÖCALAN SERBEST BIRAKILACAK”

                                                  Gerek iç basında, gerekse dış basında Doğu ve Güneydoğu’nun PKK’ya teslim edildiğine dair yazılar ve yorumlar yayınlanıyor. Bazı Batı televizyonları, buralardan canlı bağlantılarla yayınlar yapıyor. Doğu ve güneydoğu’da PKK’nın hazırlıklarından söz ediliyor. Silahları ile birlikte Türkiye’yi terk etmeleri beklenen PKK’lıların da bunu geciktirdiklerine dikkat çekiliyor.

                                                           Yazımızla ilgili olduğu için Kandil’den Murat Karayılan’ın PKK’ya yakın haber ajanslarına verdiği şu açıklamayı da burada sizlerle paylaşalım:

                                                 “Önderimiz Öcalan serbest bırakılmadan, tam çekilme ve silah bırakma olmayacaktır.”

                                                        Bunların kafalarının içindekiler bellidir. İsteklerinin de sonunun gelmediğini görüyoruz. Terörist başı Öcalan’a özgürlükte direniyorlar ve bundan da vaz geçmeyecekleri belli. Her yerde posterler ve fotoğraflar ile propaganda yapıyorlar. İmralı açılımında işin özerkliğe kadar dayandığını da okuyabiliyoruz. Hatta son gelen haberlere göre Öcalan’ın seçim otobüsü bile hazır hale getirilmiş.

                                                AĞIZLARINDAKİ BAKLAYI ÇIKARDILAR

                                                Fazla uzaklara gitmeye, kafa karıştırmaya da gerek yoktur. İmralı-kandil arasında mekik dokuyan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ağzındaki baklayı çıkarıp “ Kendimizi ve kentlerimiz yönetebiliriz” demedi mi? Kafalarının içinden geçen her şeyi açık açık söylüyorlar. Ne istedikleri de belli. Daha neyin hesabı yapılıyor?

                                                         Şimdi, terörist başının kardeşi Osman Öcalan, İmralı dönüşü “Ağabeyime doktor gerekiyor” dedi. Bunun üzerine İmralı’ya doktor gönderildi. Burada bir tezgâh kuruluyor, bu tezgâh da “Öcalan, ölümcül hastalığa yakalandı, cezaevi koşulları buna uygun değil” denilecek. Hatta MHP Milletvekili Halaçoğlu, bu konuda daha önce bir açıklama yapmış “Öcalan’ı prostat kanseri yapacaklar” demişti. Şimdi bakıyoruz bunlar birer birer sahneye konuluyor.

                                                 PKK’nın siyasi uzantısı BDP milletvekillerinden gelen sesler de farklı sayılmaz. Hep bir ağızdan “Liderimiz özgür kalmadıkça barış olmaz” diyorlar. Sürekli olarak Kürdistan’dan söz ediyorlar. Doğu ve Güneydoğu’da kendi sivil teşkilatlarını, polis güçlerini kuruyorlar. Etrafı sözde Kürdistan bayrakları ile donatıyorlar. Bunlara ses çıkarılmıyor. Yapılan eylemlerde polis görev almıyor. Bölgedeki kritik noktalardaki askeri karakollar bile boşaltılıyor. Bölge tamamen PKK’nın kontrolüne bırakılmış durumda görünüyor.

                                                     ÜLKE BÖLÜNMEYE GİDİYOR

                                                        PKK ve yandaşlarının taşkınlıklarına, girdikleri yol kesme ve kimlik kontrollerine bile ses çıkarılmıyor. Cizre’de kurdukları polis teşkilatına baskın düzenlendiği söyleniyor, ancak sonucun ne olduğunu kimse bilmiyor. Resmen anayasal suç işleniyor, kaç kişi göz altına alınmış, kaç kişi tutuklanmış bilen var mı? Kaldı ki, daha önce tutuklanan KCK sanıkları ve diğer PKK’lılar gruplar halinde serbest bırakılıyor.

                                                “Barış süreci” adı altında görebildiğimiz kadarı ile ülke bölünmeye doğru gidiyor. Doğu ve Güneydoğu, PKK’nın alanı haline geldi.  Dağdan taştan T.C kaldırılıyor. Türk bayraklarını görmek mümkün değil. Her taraf Öcalan posterleri ve sözde Kürdistan bayrakları ile donatılıyor. Yıllardır silahla elde edemediklerini, bugün AKP Hükümeti ile pazarlıkla elde etmiş durumdalar. Ortadoğu uzmanlarının son analizlerinde “4 parçalı Kürdistan” ın hayata geçmesi de bu sayede sanıyoruz geç de olsa gerçekleşmiş olacak.

                                                        Yazımızı MHP Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın bu konudaki şu açıklamaları ile noktalayalım:

                                                      “ Bölgede kurulacak bir Kürdistan devleti ile Ermenistan ve İsrail’in sınırdaşı olunacak. Böylece Türkiye’nin önüne bir Çin Setti çekilecek. Türkiye’nin Türk ve İslam Dünyası ile bağını sağlayan bölgeye Kürdistan kurulduğu zaman Türkiye’nin hem Türk Dünyası, hem de İslam Dünyası ile bağı kesilecek. Yani, Ermenistan, Kürdistan ve İsrail sınırdaş olacak. 3 devletle Türkiye adeta kökünden koparılacak.”

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

     

                                                          

                                    

     

     

     

  • Doğu ve Güneydoğu’da PKK hakimiyeti…

    Doğu ve Güneydoğu’da PKK hakimiyeti…

     

    NECDET BULUZ

     

                                                     AKP iktidarının terör örgütü PKK ile başlattığı “çözüm Süreci”nin, tamamen PKK’nın işine yaradığı ortaya çıkıyor. Çünkü bugünkü Hükümet “Süreç baltalanmasın ve kazasız belasız hedefine ulaşsın” diyerek terör örgütünü ve destekçilerini tamamen kendi hallerine bıraktı. Özellikle başta Diyarbakır olmak üzere Doğu ve Güneydoğu’da hem PKK’lılar, hem destekçileri “Devlet bize bir şey yapmaz” anlayışı ile istedikleri her şeyi yapmaya başladılar. Devlet içinde devlet olmanın da provalarını yapmaya başladılar.

                                                     Geçenlerde Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde terör örgütünün kendi polis gücünü oluşturan görüntülerinin ortaya çıkması, Diyarbakır Lice’de meydana gelen olaylar, Tunceli’de terörün yeniden ayağa kalkması ve PKK’nın adeta devlete meydan okur hale gelmesi küçümsenmemesi gereken olaylar zinciridir.

                                                               DEVLETİ BİLE TEHDİT EDİYORLAR

                                                               Tabloya baktığımızda şu gerçeği görüyoruz:

                                                                   Doğu ve Güneydoğu’da artık güvenlik güçleri meydanda yoklar. Ortada bırakılan bu boşluğu terör örgütü dolduruyor. Yasa dışı yapılan işlere kimse müdahale etmiyor. Devlet tehdit ediliyor, yasa dışı gösteriler yapılıyor, pankartlar, bölücü bayraklar ve flamalar açılıyor, bunlar da sadece seyrediliyor. Bu tablo karşısında Doğu ve Güneydoğu’nun terör örgütüne bırakılmış olduğunu görmek ve söylemek yanlış olur mu?

                                                                 Dikkat edilecek olursa, hem PKK kanadı, hem PKK’nın siyasi uzantıları BDP’liler, tutturmuşlar bir “barış süreci”, istemedikleri, söylemedikleri şey kalmadığı gibi, sürekli olarak da tehdit yağdırıyorlar.                              

                                                     Silahlı PKK güçlerinin ağırdan hareket etmesi, çekilmede gönülsüz hareket etmeleri aslına bakılacak olursa toparlanmalarını sağlıyor. PKK, oyun içinde oyun oynuyor. Başbakan Erdoğan bile kendisine verilen bilgilerden hareket ederek “ Süreç içinde ancak % 15 PKK’lı militan sınır dışına çıktı” demedi mi?

                                                           ÇEKİLME SADECE BİR ALDATMACADIR

                                                     İçeride ne kadar PKK’lı varsa, silahları ile birlikte sınırdan çıksa olay bitiyor mu? Bu militanlar zaten silahları ile sınırdan sızıp gelmedi mi? Yine gelmeyeceklerini kim garanti eder? Hiç kimse şüphe etmesin, PKK’nın çekilmesi konusu tamamen bir aldatmacadır. Konu ile ilgili hazırlanan son raporlarda da bu açıkça görülüyor.

                                                        Ortadoğu ve terör örgütü uzmanları da PKK’nın çekilmesi ile ilgili analizlerinde, bunun bir oyun olduğunu, çekilseler bile PKK’lıların her an silahları ile yeniden dönüp eylem yapabileceklerini söylüyorlar. Sonra da ekliyorlar “PKK’lılar daha da dinlenmiş, güçlenmiş ve eğitimli şekilde meydanlara inebilirler.”

                                                                 AKP’nin “akilleri” arasında yer alan Kezban Hatemi, geçenlerde NTV’nin konuğuydu ve Hatemi, “Doğu ve Güneydoğu’da Devlet boşluğunu PKK doldurdu” dedi.

                                                       BOŞLUĞU PKK DOLDURUYOR

                                                       Akil insanlar Güneydoğu Heyeti Başkan Yardımcısı Kezban Hatemi, konuşmasında daha sonra şu gerçeklerin üzerinde durdu, kendisine kulak verelim:

                                                        “ PKK’lılar sadece Cizre’de değil, Diyarbakır’da bile yol kontrolü yapıyor. Bölgede oturan insanlara “nereden geliyor, nereye gidiyorsun?” diye soruyorlar. Bu, insanlara uygulanan bir baskıdır. Çözüm süreci ile birlikte bölgeden polis ve askerin çekilmesi ile burada bir boşluk oluşmuştur. Şimdi, görüyoruz ki bu boşluğu PKK doldurmaktadır. Bölgede yaptığımız temaslarda, halk önceden asker, polis tarafından yol kontrolü yapıldığını, şimdi de bunu PKK’lıların yapmaya başladığını söylüyor. Şimdi de PKK’lıların yolları kestiklerini, devlete gidemediklerini söylüyorlar. Süreç, terör örgütünün işine gelmiş, PKK’yı daha da güçlendirmiştir. Kaldı ki, son günlerde PKK’ya katılımların da çok fazla olduğu zaten hem söyleniyor, hem görülüyor.”

                                                         Terör örgütü militanlarının, onların destekçilerinin yasal olmayan her hareketleri, meydan okumaları, kırıp dökmeleri suç kapsamına girmiyor. Polis ve asker hiçbir şey yapmıyor. Onların her türlü yasal olmayan eylemlerinde polis bile bulunmuyor. Yasal haklarını kullanıp şiddete baş vurmadan eylem yapanlara karşı polis şiddeti uygulayan, gözaltı ve tutuklamalarda yarış halinde olan bugünkü Hükümetin, bu ayrımcılığı sürdüğü müddetçe, Gezi Parkı adı altında başlatılan eylemler sona erer mi?

    e.mail: necdetes@mynet.com

     

                                                               

     

  • PKK’lılar suç işliyor ama ceza yok…

    PKK’lılar suç işliyor ama ceza yok…

    NECDET BULUZ

     

                                                    AKP Hükümeti, suç işleyen PKK’lılara adeta kucak açıyor. Kaldı ki, daha önce suç işlemiş, ceza almış ve cezaevine konulmuş olan PKK’lıların bile gruplar halinde serbest bırakıldığını görüyoruz. Hiç kuşkusuz suç işleyen kim olursa olsun, cezasız kalmaması gerektiğini savunanlardanız. Ancak, bu konuda da ayırımcılık yapılması, bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. Üstelik böyle hareketler, ayırımcılığı körükler, insanlarımızı da kamplara ayırır.

                                                     Bunu neden yazmak ihtiyacı duyduk, kısaca da olsa bugünkü yazımızda buna değineceğiz. Özellikle PKK’nın devlete meydan okuduğu, resmen suç işlediği noktalarda bizi yönetenlerin içine düştüğü çıkmaz ve bu suç işleyenlere karşı nelerin yapılıp yapılmadığını görmek ve öğrenmek istiyoruz. Terör örgütü PKK, meydan okuyor, her türlü sucu işliyor, devlete baş kaldırıyor, ancak bunlar yapıldığı ile kalıyor.

                                                      PKK’LILAR SUÇ İŞLİYOR AMA…

                                                         Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde terör örgütü PKK’nın YDG-H (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi)  asayiş birimleri oluşturduğu,  binlerce kişinin katıldığı ilan töreninde YDG-H olarak Kürdistan halklarının öz savunmasını tarihsel bir sorumluluk olarak üstlendikleri ifade edildi. Özel güvenlik güçlerine diplomaları verildi. Açıkça ifade edilmesi gerekiyorsa, bu işi organize eden ve işin içinde olanların hepsi suç işlemişlerdir ve devlet de bunlar için gereğini yapmalıdır.

                                                        Tek tip elbise giyen teröristler, daha sonra kimlik kontrolleri yaptılar. Bize gelen haberlere göre yerleri tespit edilen bu gruplara güvenlik güçlerince baskın düzenlendi, çatışma çıktı. Sonrasını bilmiyoruz, çünkü konu ile ilgili hiçbir açıklama yapılmadı. Bu baskında kaç terörist yakalandı, kaçı hakkında işlem yapıldı, kaçı suçlu bulundu, tutuklandı hiç kimse bir şey bilmiyor.

                                                 Aslında bu olayı küçümsememek gerekiyor. PKK, devlet içinde devlet kurma girişiminde bulunuyor. Kendi güvenlik birimlerini oluşturuyor. Bu, tam anlamı ile bir anayasal suçtur. Bu işe giren herkes de anayasal suç işlemiştir. Gruplar halinde tutuklamaların olması gereken bir olayı yaşıyoruz ama, sanki ortada hiçbir şey olmuyormuş gibi ne yetkililer, ne karşı taraftan hiçbir açıklama yapılmıyor.

                                                          DEVLETE BAŞ KALDIRI VAR

                                                          Gelelim ikinci konuya:

                                                    Diyarbakır’ın Lice İlçesi Kayacık Köyü’nde Jandarma Karakolu’na yapımı süren ek inşaatı engellemek isteyen 200 kişilik grup ile güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmalarda şu ana kadar 1 kişinin öldüğü 10 kişinin yaralandığı haberlerini aldık. Devlete karşı bir baş kaldırının olduğu bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Bu olaydan sonrasına da bakacağız. Olayları kimlerin çıkardığı tespite edilecek, olaya karışanlar ve suçlu olanlar görülecek bakalım kaç kişi yargı karşısına çıkarılacak, kaç kişi tutuklanacak? Böyle bir girişim olunca terör örgütü yandaşlarının tepkisi ne olacak?

                                                            Bu ülkede bir devlet, bir hukuk sitemi varsa, bu herkes için aynı şekilde işletilmelidir. Gezi Parkı ile başlayan olaylarda bu devlet, nasıl suçlu arayışına girdi, sabah baskınlarına imza attı, birçok kişinin tutuklanmasında rol oynadıysa, aynı şeyi Cizre ve Lice’deki olaylarda da göstermelidir. “Aman süreç zarar görmesin” anlayışı ile PKK ve yandaşlarının her işlediği sucu görmezden gelenler bakalım bu işlenen suçlar karşısında ne yapacaklardır?

                                                  HER FIRSATTA TEHDİT YAĞIYOR

                                                  PKK ile başlatılan “barış süreci” konusunda terör örgütüne ne vaatlerde bulunuldu bunu da tam olarak kimse bilemiyor. Ancak, Hükümet olanların PKK ile kol kola girmesi ve PKK’ya Meydanı boş bırakması sürekli tartışılacak bir konu olarak karşımızda duruyor. Gerek Öcalan, gerek Karayılan, gerekse PKK’nın siyasi uzantıları BDP’liler “sürece zarar verilmemeli” diyerek sürekli tehdit savuruyor. Yaptıkları her hukuksuzluk, işledikleri her suç ortada kalıyor. İşte, bu durumun toplumu ikiye böldüğü ve toplumsal barışı da tehdit ettiği unutuluyor.

                                                     Demokratik hakları olan şiddete baş vurulmadan yapılan eylemlere karşı güvenlik güçlerini acımasızca kullananlar, gözaltı ve tutuklamaları hızlandıranlar, Doğu ve Güneydoğu’da at oynatan, suç işleyen, devletin her türlü araç ve gereçlerine zarar verenleri sadece seyrediyorlar. Biz, o nedenle son günlerde işlenen suçlarla ilgili nelerin yapılacağını bekleyip göreceğiz.

    e.mail: necdetes@mynet.com