Etiket: PKK

Bölücü terör örgütü

  • S. FİGEN ÖZEN : FORMATLANAN BEYİNLER !

    Korku dağları beklemektedir. Ancak korku sıra dağlarının zirvesi elbette Okyanus ötesindedir. - image00157

    İnanmak zor ama kanla, irfanla ve devrimle, Bağımsızlık Savaşı’nda kazanılan büyük utku ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin hükümeti, PKK’nın tehditlerine boyun eğmiştir.

    Korku dağları beklemektedir. Ancak korku sıra dağlarının zirvesi elbette Okyanus ötesindedir.

    İktidar olabilmek için, AKP küresel efendilerine CFR’nin memorandumunu tüzükleştirerek söz vermiştir. PKK/ Öcalan/KCK/BDP ve AKP ittifakının uyguladığı plan, İLLÜMİNATİ’nin tepesinde yer alan görünmez efendilerin çizdiği yol haritasıdır.

    İktidarın Türkiye’yi içine düşürdüğü zelil durumu irdelemeden önce, PKK ile yapılan pazarlığın, aynanın sırlı tarafında kalan ve asla Türk milletine açıklanmayan maddelerini öğrenmek ve yapılan ihanetin, vahametinin farkında olmak gerekmektedir.

    2013 yılının Şubat ayının 28’i. Öcalan ve BDP milletvekilleri İmralı’da görüşmüş ve tutanaklar basına sızmış veya sızdırılmıştır. Tutanaklara göre; Öcalan açılım sürecini üç ayrı ancak birbirinin devamı olan üç bölümde birleştirmiştir.

    1)Sürekli ateşkes;

    2)Yeni Anayasa;

    3)Normalleşme;

    Bunun yanı sıra bir bebek katilinden, iktidar tarafından siyasi aktör mevkiine yükseltilen Öcalan, süreci ve istediği maddelerin Anayasa’ya konulup konulmadığını da denetlemek hakkını kendinde görmektedir.

    Anadolu’da yerleşmiş bir tabir vardır. “Yüz verirsen deliye, gelir s…. halıya.” Bir haini adam yerine koymanın bedeli elbette çok ağır olacaktır. Öcalan Anayasa’da şu maddelerin olmasını istemektedir. Malum ihanet terazi ile tartılamaz. Ancak Öcalan ve hempalarını, onlara yüz verenlerle aynı terazide tartmak mümkündür.

    *Başkanlık sistemi ve federal sistemin icra organları olan senato ve HALKLAR MECLİSİ adlı iki parlamentonun kurulması;

    *Anayasa’dan Türk milleti kavramının çıkarılması;

    Bebek katilinin istekleri bu kadar değildir. Öcalan, köylere dönüşün gerçekleşmesi, Hakikatler Komisyonu’nun kurulması, Öcalan ve PKK Üst düzey kadrolarının da serbest kalmasının güvence altına alınmasını istemektedir.

    “Başbakan Erdoğan ve kurmayları, PKK’nın taleplerinin de içinde yer aldığı paket için toplantı üstüne toplantı yapıyor.

    “Demokratikleşme paketi” bir kez daha AKP tarafından masaya yatırıldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında düzenlenen toplantı AKP Genel Merkezinde gerçekleştirildi. Toplantıya Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç, Beşir Atalay, Bekir Bozdağ, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik ve Başbakan Erdoğan’ın Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan katıldı. Paketin son halinin önümüzdeki günlerde Başbakan Erdoğan tarafından açıklanması öngörülüyor.

    Ancak, bazı basın yayın organları paketin içeriğine yönelik haberler yaptı. Yalanlanmayan bu haberlere göre, pakette yerel yönetimlere mali ve idari açıdan nispi özerklik imkanı sağlayan Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki şerhlerin kaldırılması yer alıyor. Pakette yer alan diğer maddelerin ise şunlar olduğu iddia ediliyor:

    “Suça karışmamış PKK’lılar eve dönecek, yasal düzenleme ile KCK’lılar serbest kalacak, kamuda devletten vatandaşa ana dilde hizmet verilecek, özel okullarda Kürtçe eğitim serbest olacak, yerleşim yerlerine Kürtçe isimler geri verilecek, isteyen dükkanına Kürtçe tabela asabilecek.” Yeniçağ Gazetesi Öcalan “FORMAT ATTI” başlıklı haberden…

    Habur rezaleti ile başlayan süreç, artık “rezalet” sözcüğü ile de tanımlanamaz hale gelmiştir. Bu durum artık “gaflet, delalet ve hatta hıyanet” sürecini de geride bırakmıştır.

    Çünkü artık diyaloga (!) rıza göstermeyen Öcalan, resmen devletle müzakere etmek niyetindedir. İmralı’da Öcalan’la yapılan tüm görüşmeler Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini “FORMATLAMAK” için yapılmıştır.

    Öcalan/PKK/KCK/ BDP ve iktidar arasında yapılan görüşmelerin ortak ve tek amacı29/ Ekim/1923’de, Bağımsızlık Savaşı’nda kazanılan büyük utku ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tasfiye edilmesidir. Aslında bu tasfiye planı ne iktidara ne de Öcalan ve hempalarına aittir. Bu plan küresel çetelerin intikam ve ulus devleti imha planıdır. Plan ustaca her iki tarafın beyni “Format”lanarak uygulamaya konulmuştur.

    Tarih 30/Eylül/2012 AKP Olağan Kongresi.. 63 maddelik manifesto…

    *Ana dilde savunmanın sorun olmaktan çıkarılması;

    *Ana dilde kamu hizmetlerine erişim;

    *Ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik komisyonunun kurulması;

    *Kamu hizmetlerinde Kürtçe tercümanlık;

    *Nüfusunun üçte ikisi, büyükşehir belediyesi sınırları içinde yaşayan bir Türkiye;

    Yukarıdaki maddeler ustaca, 63 maddenin içine serpiştirilmiş, özellikle PKK/Kürt açılımı ile ilgili olanlar, Kurultay’da gözden kaçırılmak istenmiştir. Özelikle Büyükşehir sınırlarını genişleten, köy hükmi şahsiyetini ortadan kaldıran ve merkezi idareyi zayıflatan yasa son derece tehlikelidir. Önümüzdeki yerel seçimlerde geçerli olacak bu yasa, üniter devlet yapısını çökertecek bir yasadır. Bu yasa, özerk bölgelerin ve federatif sistemin kilidini açan anahtar olacaktır.

    İktidar cini şişeden çıkarmıştır. Cin Öcalan/PKK/BDP/KCK şer ittifakıdır. Görüldüğü gibi iktidar ve bu şer ittifakı aynı telden çalmaktadır.

    “Andımız’a karşılar

    Bu arada, BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, “demokratikleşme paketi” ile ilgili “Bu günlerde bir paket tartışması var. Ana dilini bir hak olarak görmeyen bu zihniyet çözümün de önünü kapatmaya çalışıyor” dedi. kışanak, “Bir halkın en doğal hakkını inkar ederek, gasp ederek çözüm imkanını ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Buna da izin vermeyeceğiz. Biz Kürt sorununu Türkiye’de bir demokrasi sorunu olarak görüyoruz. Bu sorunu çözeceğiz, demokratik bir cumhuriyeti inşa edeceğiz” ifadelerini kullandı. Kışanak, paket konusundaki talepleri arasında “Andımız” ve ana dilde eğitimi sıraladı. Kışınak, “Her sabah bu çocuklara bu ırkçı andı okutmak insanlıkla demokrasiyle hiçbir bağı olmayan yaklaşımdır. Derhal, bu ırkçı and, eğitim sisteminden çıkarılmalıdır” dedi.

    Teröristbaşı da İmralı’ya giden BDP’liler aracılığıyla yolladığı mesajında, görüşmelerde yeni format istemişti. Öcalan’ın “Benimle müzakere yürütülmek isteniyorsa

    avukatlarımla, başka heyetlerle, basınla ve STK’larla görüşmem gerekiyor” mesajı vemişti.” Yeniçağ gazetesi Gülten Kışanak; Şer ittifakının sözcüsü ve 2013 Manifestosu… Kışanak’ın söyledikleri, iktidarın yayımladığı “Reform Paketi”nde aynen mevcuttur.

    İktidarın içinde bocaladığı bu durum bir çaresizliğin, bir yenilginin, bir teslimiyetin işaretidir. Artık Cumhuriyet Hükümeti, Türkler tarafından Türk milleti için yönetilmemektedir. Yenilen ve/veya yenilgiyi kabul eden sadece iktidardır. Türk milleti bu yenilgiyi asla kabul etmeyecektir. Bu millet, bu büyük millet asla vatanının bölünmesine izin vermeyecektir.

    “Görüyoruz ki, kendimizi kurtarmak için mücadele etmek demek, bütün dünya ve milletlerin kurtuluşunun milyonlarca cephesi arasında yer almak demektir. Yapılacak iş, henüz başlanmış olan iş, o kadar büyüktür ki, bu manzara karşısında insan ruhunun yüksek bir heyecanla titrememesi mümkün değildir… Çünkü bizim kurtuluşumuz, aynı zamanda dünyanın da kurtuluşu demektir.

    Ve bütün dünya şu uğursuz emperyalizm zulmünden kurtulmadıkça bizim için hayat ve rahat ihtimali düşünülemez” Gazi Mustafa Kemal Paşa-Hakimiyet-i Milliye Gazetesi Ve Mustafa Kemal Paşa bu makalenin sonunda “TÜRKLER AYAKLANINIZ!” demektedir.

  • BÜLENT ESİNOĞLU : Evet, bir irade var !

    BÜLENT ESİNOĞLU : Evet, bir irade var !

    Yazdım. Bir kere daha yazıyorum. - image00145

    Yazdım. Bir kere daha yazıyorum.

    Çağımızda, her türlü savaş medyada başlar, biraz sıcak çatışmadan sonra, savaşın geri kalanı gene medyada devam eder.

    Medya iradenin oluşturulmasında, eğer bir irade varsa onun çürütülmesinde, medya baş etkendir.

    Sahte enformasyon yaymak, gerçek enformasyonu manipüle etmek, marifetli sosyal bilimler taktiği uygulamak medyanın uygulamalarındandır.

    Medya irade imal eder. Medya iktidarın kendisidir.

    Yanlış anlaşılmasın. Medya her şeyi yapar, biz hiçbir şey yapamayız demek istemiyorum.

    Uzun zamandan beri, şöyle haberler basında ve internette yer alıyor.

    Güneydoğuda, terörle mücadele yapılmadığı, karakolların önünden silahlı PKK elemanlarının geçtiği, karakollardaki askerlerin kışlasından dışarı çıkmadığı, validen izin almadan çatışmaya giremedikleri yazılıyor ve söyleniyor.

    Bunun dışında, korucuların büyük çoğunluğunun PKK ile birlikte çalıştığı ve devletten para aldığı ayyuka çıkmış.

    Yöre halkının çaresiz olduğu ve PKK’ya biat ettiği belirtiliyor.

    Silahlı kuvvetlerin bir irade göstermediği, PKK ile çatışma disiplininin kaybolduğu, bölünmenin aslında fiilen gerçekleştiği, bir tek pasaport uygulamasının olmadığı gibi hususlar halkımızda yaygın olarak konuşuluyor.

    Öte yandan PKK’nın Meclisteki siyasi kanadı BDP, yerel seçimleri özerklik seçimleri olarak ilan ediyor.

    Yerel seçimleri bir referandum, bir plebisit, bir bağımsızlık iradesinin beyanı olarak ifade ediyorlar.

    Bir yandan da, sürmekte olan Açılımın sürmesi için ara tehditler yapmayı da ihmal etmiyorlar.

    Öcalan, “açılım dursun da, 500 bin kişi mi ölsün” diyor.

    Sürekli statü taleplerini yeniliyorlar.

    Bir yandan da, medya, tek yanlı bir şekilde, PKK iradesinin yükseltilmesi, Türk halkının iradesinin kırılması yönünde, programlar inşa ediyorlar.

    Açılım durursa, yani bölünme süreci kesilirse, şehitler gelir korkutması yapıyorlar.

    Şehitler gelmesin ama ülke bölünsün propagandası sürüyor.

    Halkın terörle mücadele iradesi kırılarak, PKK iradesinin halka kabul ettirilmesine çalışılıyor.

    Böyle durumlarda devletin bir irade beyanında bulunması gerekmez mi?

    Devlet erkânından, Cumhurbaşkanından, Meclis Başkanından, Başbakandan bir açıklama yapılması gerekmez mi?

    Böyle bir irade beyanı gelmiyor.

    Tam tersine bölünmeyi sürdürme, sonuçlandırma yönünde irade beyanı geliyor.

    Evet, bir irade var ama bölünme yönünde konulmuş bir irade var.

    Devlet erkânında bir irade var. Yani bölme iradesi var.

    Böyle bir irade olmasa, medya, yani bir anlamda iktidar, televizyonlardan Türk halkının iradesinin çürütülmesine izin verir mi?

    TSK’yı sindirdiler, şimdi de, Türk halkının iradesini sindirmeye çalışıyorlar.

    Tek yanlı, yani bölünme yanlısı bir irade imal etmekte ısrarlılar.

    Zaten Öcalan’la yapılan görüşmeler, yani terörle yapılan görüşmeler, bunların hangi iradeye sahip olduklarını bize anlatmıyor mu?

    Eğer bu tek yanlı irada oluşturma durumu böyle devam ederse, Türk Halkının da, “ne yapalım, bölünmekten başka çaremiz yokmuş” düşüncesine varmasını bekliyorlar.

    Anayasayı değiştirip, bölünmeyi bir metne taşıyamayınca, yasal olmayan yollardan aynı yere varmayı hesaplıyorlar.

    Bölme iradesini gerçek sahibinin Amerika olduğunu biliyoruz. Holding medyasının da, PKK iradesini hâkim kılmaya çalışması da, bundandır.

    Çok kötü günler yaşıyoruz.

    Bir vatanımız olacaksa, her şeyden önce bir irademizin olması gerekir.

    Tek ihtiyacımız iradedir. O da şimdi gereklidir.

    Sonradan oluşacak irade büyük zayiattır.

    25.2.2014, bulentesinoglu

  • PKK…  Atatürk büstünü yaktılar!

    PKK… Atatürk büstünü yaktılar!

    Hakkari’deki bir lise bahçesinde bulunan Atatürk büstü
    PKK yandaşları tarafından yakılıp, devrildi.

    Lice’de Mahsum Korkmaz’ın heykelinin indirilmesi ve Mehdin Taşkın’ın öldürülmesi

    sonrası Hakkari’de de PKK yandaşlarının eylemleri vardı. Hakkari Anadolu Lisesi

    bahçesine ellerinde molotof, kazma ve taşlarla giren PKK’nın gençlik örgütü

    YDG-H üyeleri, okul bahçesinde bulunan Atatürk büstünü önce yaktı, ardından

    ise taş ve kazmalarla devirdi.

    odatv’nin edindiği görüntülerde sökülen Atatürk büstünün yakılması ve tahrip edilmesi görülüyor.

    İŞTE O ANLAR

    Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı’nın okul bahçesindeki Atatürk büstünün yakılıp

    tahrip edilmesi ve kent merkezindeki eylemlerle ilgili soruşturma başlattığı öğrenildi.

  • S. FİGEN ÖZEN : Domuzdan Post, PKK'lıdan Dost Olmaz !

    “Diyarbakır'ın Lice ilçesinde silahlı kişilerce kaçırılan 2 uzman çavuş, HDP'li heyet tarafından alınarak Lice Kaymakamlığı'na getirildi. - image00114

    “Diyarbakır’ın Lice ilçesinde silahlı kişilerce kaçırılan 2 uzman çavuş, HDP’li heyet tarafından alınarak Lice Kaymakamlığı’na getirildi.

    Lice ilçesinde 26 Nisan’da Abalı Jandarma Karakolu’ndaki inşaatı protesto eden grubun izinsiz gösterisi sırasında silahlı kişilerce kaçırılan 2 uzman çavuş, serbest bırakıldı.

    HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan, İdris Baluken ve HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile BDP İl Başkanı Zübeyde Zümrüt tarafından alınan uzman çavuşlar Lice Kaymakamlığı’na getirildi.

    Buldan, Baluken, Önder ve Zümrüt, beraberindeki 2 uzman çavuşla Kaymakam Tunahan Efendioğlu ile görüşüyor.

    Lice ilçesinde 26 Nisan’da Abalı Jandarma Karakolu’ndaki inşaatı protesto eden grubun, izinsiz gösterisi sırasında Diyarbakır-Bingöl karayolu trafiğe kapatılmış, bunun üzerine mahsur kalan yolcu otobüsündeki iki uzman çavuş silahlı kişilerce kaçırılmıştı.”

    Yukarıdaki satırlar Anadolu Ajansı haberinden alınmıştır.

    Güneydoğu’da astığı astık, kestiği kestik bir PKK/BDP şer ittifakı… İktidarın verdiği tavizlerle meydanı boş bulmuş, Şırnak’ta polis okulu açmış ve Van Kalesi’ne PKK’nın paçavrasını asmıştır.

    PKK, Şırnak, Van, Hakkari. Diyarbakır, Tunceli ve köylerinde hükümrandır. Açıkça itiraf ettiklerine göre “PİLOT BÖLGE” seçilen çok bir köy ve beldede özerklik uygulanmaya başlamıştır.

    Ve şimdi sen “Devleti yönettiğini” iddia eden bir iktidar olarak, “Misak-ı Milli” sınırları içinde bir bölgede kendi askerinin, vatandaşının güvenliğini sağlamaktan yoksun, acz içinde…

    PKK’nın polisi otobüsü durdurarak insanlarını kaçırmaktadır.

    Neredesin EY DEVLET? Gücünü Taksim’de, Gündoğan’da, Kızılay’da ve diğer meydanlarda bu vatanın bölünmez bütünlüğü, tam istiklali için bir araya gelen insanları yaralamak, susturmak için mi kullanıyorsun?

    Devlet Güneydoğu’da iktidarın eliyle PKK’ya teslim edilmiştir.

    AA’nın haberinde;” iki uzman çavuş silahlı kişilerce kaçırılmıştı.” denmektedir. Devletin haber ajansı öylesine bir gaflet içindedir ki, bu “silahlı kişiler”in PKK’lı olduğunu itiraf etmekten çekinmektedir.

    Ancak sonrası kaçırılma olayından daha da vahimdir.

    “HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan, İdris Baluken ve HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile BDP İl Başkanı Zübeyde Zümrüt tarafından alınan uzman çavuşlar Lice Kaymakamlığı’na getirildi.”

    Dağdaki kadro kaçırmakta, Meclis’teki kadro ise “kurtarıcı” ilan edilmektedir.

    Bu operasyon PKK’nın, siyasi kadrosunun dolayısıyla PKK’nın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı bir güç gösterisidir.

    İktidarın maşası haline gelen devlet kurumları, terör örgütünün karşısında çaresiz duruma getirilmiş, PKK’nın elçilerine boyun eğdirilmiştir.

    Domuzdan post, PKK’lıdan dost olmaz!

    Küresel çetelerin oyuncağı haline gelen iktidar, kendi vatandaşını yok saymakta, vatanın bölünme planını açıkça uygulamaktadır. ,

    “hala bizi linç etmeye çalışan zihniyeti başımızdan def etmemiz gerekiyor.”

    Bu cümle dışarıda elini kolunu sallaya, sallaya gezen ve milletvekili dokunulmazlığının ardına sığınan bir hükümlüye Sebahat Tuncel’e aittir.

    Şunu ifade etmek istiyorum; Önümüzdeki dönem, zorlu bir dönem. Önümüzdeki dönem demokratik, özerk Kürdistan’ı inşa etme süreci, aynı zamanda Türkiye’yi demokratikleştirme sürecidir. Biz Kürdistan’da kendi dilimizle, kültürümüzle, kendi kendimizi yöneteceğiz. Artık bunu talep eden değil, inşa eden olacağız, diğer yandan da birlikte yaşadığımız halkları da değiştireceğiz. Ankara’yı da değiştireceğiz. Ankara’nın bu inkarcı, imhacı asimilasyon politikası değişmediği sürece, başımızdan bombalar eksik olmayacak, bu ülkede savaş son bulmayacaktır. Abdullah Öcalan son görüşmesinde dedi ki, ‘Artık daha derinlikli bir süreci, ya derinlikli bir müzakere sürecini, ya da bir savaşlı çatışmayı getirir.’ İşte müzakerelerin devam etmesi bir daha bu coğrafyada savaşın yaşanmaması için bizim yapmamız gereken şeyler var. Artık sıra bizde; biz özerk Kürdistan’ı inşa edeceğiz. Türkiye ile birlikte demokratikleştireceğiz. Ortadoğu halklarıyla güzel bir gelecek kuracağız” diye konuştu.

    “ÖCALAN’IN SELAMI BOŞUNA DEĞİL, SELAM VARSA, SORUMLULUK DA VARDIR”

    Kürtlerin özgürleşmesinin, birlikte yaşadığı toplumların da özgürleşmesi anlamına geleceğini ifade eden Tuncel, “Yani Ortadoğu’da Kürt halkının özgürlük sorunu, sadece Kürtleri özgürleştirmeyecek. Birlikte yaşadığı, Arap, Türkmen, Ermeni, Asuri, Süryani, Azeri gibi bütün halkları da özgürleştirecektir. Şimdi sıra 30 yılık bu mücadelenin kazanımlarını başka bir aşamaya taşımaktır. O yüzden yeni dönem görevimiz inşa etmektir. Yani başkasından beklemeyeceğiz. Devletten talep etmeyeceğiz. Ama önce bu sisteme, bu tekçi, bizi yok sayan, dilimizi, kimliğimizi yok sayan, hala bizi linç etmeye çalışan zihniyeti başımızdan def etmemiz gerekiyor” dedi.” Yeniçağ

    Bağımsızlık İhtilâli Zaferi sonrası Mustafa Kemal Paşa’nın Türk milleti ile birlikte kanla, irfanla ve devrimle kurduğu, terörist bölücüler için “ başlarından def edilmesi gereken” bir sorundur. Hata bu hükümlü daha da ileri giderek “Ankara’yı değiştireceklerini” iddia edecek kadar densizleşmiştir.

    Bahar Şenliklerinde Zirve Üniversitesi’nde “Kürdistan Standı” açılmıştır. İktidarın eliyle küresel çetelerin şer odakları, CIA’nın çetecileri açıkça planlarını uygulamaktadır.

    O hükümlünün söylediği her şey Anayasa’nın 3.Maddesi’nin ihlalidir.

    Ancak adı CUMHURİYET savcısı olan kişiler, sağır, kör ve dilsizdir.

    Bu duruşa “DUR” demek, vatan savunmasında gönüllü Kuvvacı olarak mücadele etmek için “Atatürk’le aldatanlar”ın yanında mı olalım, yoksa “Dersim bir insanlık suçudur. Tarihimizle yüzleşelim.” diyenlerle birlikte saf mı tutalım?

    Kendi kişisel çıkarları için yabancılarla işbirliğine giren ve gücünü halktan almayan küçük bir azınlığın dışındaki tüm güçler aralarındaki etnik, dini ve siyasi ayrımları erteleyerek ulusal kurtuluş mücadelesi yolunda birleşmelidirler. (1921 / İrade-i Milliye)

    Hangisi doğru? Karar sizin!

    Figen ÖZEN

    06.05.2014

  • Korumalı: Kim bu Pakraduniler?

    Korumalı: Kim bu Pakraduniler?

    Dikkat

    Yasaklanan, sansürlenen, hakkında bazı ülke yasalarına göre soruşturma açılan ve herkese açık olmasının propaganda niteliği taşıması ihtimali olan içerikler genel izleyiciye açık değildir. Sadece üyelerimiz içindir. Üyelik ücretsizdir ve dilediğiniz zaman ayrılabilirsiniz. Üyeler:

    • Bulundukları ülkenin kanunlarına uygun içerikleri görebilir
    • Yönetime katılabilir
    • Oy verebilir
    • Diğerleri ile arkadaş olabilirler

    Üye olmak için lütfen buraya tıklayın

    Üyeliğiniz onaylandıktan sonra devam edebilirsiniz


  • BAŞBAKANI DİNLİYORUM

    BAŞBAKANI DİNLİYORUM

     Gunerkan-AydogmusDün grup toplantısında Başbakan’ı dinliyordum. Öyle laflar etti ki, aklım durdu!

    Bu laflara verilecek cevaplar bana düşmez ama birine mutlaka vereceğim;

    Büyük tezahüratlarla yaptığı konuşmasında;

    ” – En az 200 yıldır bölünürüz, parçalanırız korkusu ile yaşatıldık. Ne oldu, bölündük mü?” dedi.

    Sayın Başbakan soruyorum, bu 200 yılın içerisinde bulunan  Osmanlı İmparatorluğu’nu unuttun galiba!

    Osmanlı bölünüp parçalanmadı mı Sayın Başbakan?

    20 milyon kilometre kare toprağımız 783 bin kilometre kareye düşmedi mi?

    Kaybettiğimiz bu topraklardaki insanlar nihayet Anadolu’ya gelip sığınmadılar mı?

    Bu gün Laz, Çerkez, Abaza diye tanımlamaya çalıştığın kişiler kimlerdir?

    İşte o kaybettiğimiz topraklardan Anadolu’yu Ana kucağı bilip gelen kardeşlerimizdir!

    Şimdi elimizde sadece 783 bin kilometre kare toprağımız kaldı! 

    O da parçalanmanın eşiğinde!..

    Tarihi ne olur aç bir oku, Balkanlar 200 yıl önce elimizde değilmiydi, Irak, Yemen, Suriye, Mısır 200 yıl önce elimizde değilmiydi?

    Buraları damla damla kanımızı dökerek düşmana teslim etmedik mi?

    Yani savaşarak!

    Sayın Başbakan bu lafı niçin söyledi, daha önce kaybedilen 1.217 000 kilometre kare torağımız varken bu milletin bu gün bu endişeleri yaşaması tarihin bir sonucu değilmidir?

    Oysa şimdi benim zoruma giden  ilk defa savaşmadan toprak kaybetme endişesider!

    Eminim ki Sayın Başbakan Güneydoğu’daki son gelişmeleri biliyordur. 

    Devletimiz kendi hudutları içerisinde artık karakol yapamıyor!

    Güneydoğu’da Türk bayrağı yerine bölücülerin bayrağı asılıyor!

    Yolu trafiğe kapatıp yol kontrolü yapan bölücüler Mehmetçiği taşıyan askeri aracı bile durdurarak 2 askerimizi alıp dağa kaldırıyorlar!

    Güneydoğu’da ilan edilmemiş bir paralel devlet kurulmak üzere!

    Karakollarımıza bölücü terör örgütleri güpe gündüz taciz ateşi açıyor!

    Halk ayaklandırılarak karakollara hücum ettiriliyor!

    Askerimiz artık karakollardan dışarı çıkmıyor!

    Tıpkı istilacı asker durumuna düşürülmüş halde!

    Devlet kaçırılan askerlerimiz için Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan bölücülerin temsilcilerine arabuluculuk  teklifi götürüyor!

    Bu arabuluculuğu Devlet adına Diyarbakır Valiliğine havale ediyor!

    Bunlar bir bölünme tehlikesi değilmidir?

    Kim ne anlatırsa anlatsın, devlet, adına “Özerklik” denilen ciddi bir bölünme tehlikesiyle karşı karşıyayız!

    Sayın Başbakan ise bütün bu gerçekleri görmezden gelerek, “En az 200 yıldır bölünürüz, parçalanırız korkusu ile yaşatıldık! Ne oldu bölündük mü?” diyor.

    Ben ne diyeyim, vatan şairi Namık Kemal’e demişler ki, “Devlet batıyor, Osmanlı çöküyor diyordun, hani devlet battı mı, Osmanlı çöktü mü?” 

    Namık Kemal ise bunu diyenlere şöyle cevap veriyor; “Siz 600 yıllık bir imparatorluğun ölümünü bir dakikalık tavuk ölümüne mi benzetiyorsunuz? 600 yıllık devlet bir dakikada ölür mü!”

    Başbakan’da dün grup toplantısında tıpkı Namık Kemal’e soru soranlar gibi konuştu!

    Milletten bu gerçekleri saklamanın bir faydası yok.

    Güneydoğu’da bir devlet kurulmak üzere. Bunu meclisteki temsilcileri bile saklamadan söylüyorlar.

    Siz ise, Güneydoğu’da oluşumunu tamamlamış olan “Paralel Yapıyı” değil de, başka paralel yapıları konuşuyorsun!

    İşte bunu gerçekten bizler anlamış değiliz?

    Senin bu gerçekleri görüp görmediğini bilemeyiz ama, bu millet büyük gürültü kopararak gelen bölünme tehlikesini sizden çok daha iyi görüyor. Eminim ki çok yakında % 44’de sizin göremediğiniz bu gerçeği görecektir!..

    gunisigigazetesi.net, 29 Nisan 2014

     

     

  • Cahil ve Akıllı

    Cahil ve Akıllı

    PAYLAS!

    PKK’nın kuruluşundan sonra başbakanlık ve PKK terör örgütüne karşı vatan savunması yapan Ecevit, Demirel, Uslu, Özal, Bozer, Akbulut, Yılmaz, İnönü, Çiller ve Erbakan cahil,

    PKK’ya terörle alamadıklarını masada veren,
    teröristbaşı Öcalan’ı muhatap alan,
    şehit haberlerini ve Öcalan’a bebek katili denmesini yasaklıyan,
    Habur’da teröristleri davulla zurnayla ve seyyar mahkemeyle karşılıyan,
    teröristleri çoğaltıp, koruyarak silahlarıyla Kuzey Irak’a yolluyan,
    PKK’nın şehir yapılanması KCK’ya yıllarca göz yuman,
    sonra KCK’cıları tutuklayıp, çakma ölüm oruçlardan sonra salıveren,
    doğuda karakolları kapatarak, askeri kışlalara çeken,
    askeri ve özel timleri doğudan alarak yolları PKK’ya bırakan,
    Oslo’da ve İmralı’da vatana ihanet müzakereleri düzenliyen,
    o görüşmeleri yapanları korumak için özel yasa çıkaran,
    Öcalan’ın sözlerini canlı yayında okutan, gazetelere bastıran,
    PKK’lı ölüler için Diyarbakır’da milyonluk miting düzenleten,
    PKK’ya İstanbul’da bile büyük propaganda mitingleri yaptıran,
    dün korkan PKK’lı milletvekillerine, mecliste ahkam kesmelerine izin veren,
    müzakerelerden önce, yanlış siyaset sorucu tam 1.000 tane şehit verdiren,
    PKK paçavralarını ve Öcalan posterlerini serbest kılan,

    Başçalan Recep Tayyip Erdoğan akıllı, öyle mi? Bu saydıklarımı miğdeniz kaldırıyorsa, size de yazıklar olsun. Kahrolsun AKPKK!

    1420606_552173558194593_61966114_n

  • Prof. Vamık Volkan: (Kim bu adam)

    Prof. Vamık Volkan: (Kim bu adam)

    YAŞAR KİRAZ

    Vamık David Volkan, psiko-politik teorileri üzerinde çalışma yapmış, 27 ülke tarafından Nobel barış ödülüne aday gösterilmiş, dünyada “politik psikolojinin dehası” olarak tanınan, ABD’de eğitim hayatına devam etmiş ve halen ABD’de ”psikanaliz” ve “politik psikoloji” konularında eğitim veren Kıbrıslı bir ailenin çocuğu ve Sigmund Freud’cu biridir.

    Malum çözüm süreci için, Cumhurbaşkanlığının ricası (!) ile bir çalışma yapan Vamık David Volkan, hükümetin ve bazı kuruluşların desteği ile “çözüm süreci” için “Ekopolitik” isimli bir düşünce kuruluşu ile ağaç modeli önermiştir. “Ağaç modeli” kavramına çoğumuz aşinayızdır.  Rockfeller Vakfı, Tavistock Enstitüsü ve en önemlisi BOP’un temelini oluşturan felsefi bir öğretidir. Tek din, tek millettir.

    Bu modeli uygulamaya başlayan Vamık Volkan, çekirdek kadrom dediği aşağıdaki kişilerle Cumhurbaşkanlığına sunduğu ve adına da “reçete” dediği bir rapor sunmuştur.

    • Ekopolitik düşünce kuruluşu başkanı Tarık Çelenk
    • Ekopolitik yöneticisi Murat Sofuoğlu
    • Prof. Murat Belge
    • Emekli subay Mete Yarar
    • 1999’da kandilden Türkiye’ye gelen grupta yer alan Seydi Fırat
    • Eski MİT Müsteşar yardımcısı Cevat Öneş
    • BDP eş başkanı Gültan Kışanak
    • Gazeteci Avni Özgürel
    • Kürt aydın Ümit Fırat
    • BDP milletvekili Altan Tan
    • Eski dışişleri bakanlığı müsteşarı Özdem Sanberk
    • İstanbul Türk Ocağı başkanı Cezmi Bayram
    • MHP Genel başkanı Devlet Bahçeli’nin danışmanlığını yapmış olan Prof. Vedat Bilgin

    Birde bu çekirdek kadroya katkı sağlayan isimler vardır;

    Eski İç İşleri Bakanı Muammer Güler başta olmak üzere, Tarık Çelenk, Muhsin Kızılkaya, Yavuz Arslan Argun, Turan Sarıtemur, Deniz Ülke Arıboğan, Bekir Berkay Türkay, İdris Ağacanoğlu, Halit Yalçın, Tahirhan Taş, Zeynep Besi, Mehmet Alaca, M. Duran Özkan, Metin Aktaş, Yasmina Lokmanoğlu, Yaşar Erdem ve Erdoğan Günal.

    Çözüm sürecinde toplumun pek aldırış etmediği, ayrıntı veya detay gibi görünen çok önemli bir gelişmedir, bana göre Vamık Volkanın bu kadroyu kurup çalışmaya başlaması.

    Neden önemli;

    Amerika ve Emperyalist bir kuruluş olan D.Rockfeller grubunun öncelikle; böl, parçala ve yönet felsefesi.

    Yani, bölmeyi planladığı ülkelerde veya coğrafyalarda, bölünmeden önce ve bölünmeden sonra Vamık Volkan’ı oralarda görmek mümkündür.

    Mesela;

    • Arap İsrail çatışmasından sonra İsrail ve Arap ülkelerinde
    • Filistin İsrail çatışmasında Filistin’de
    • Yugoslavya parçalanmadan önce Yugoslavya da
    • Kafkaslarda, Bosna Hersek’te
    • Arnavutluk’un kargaşa dönemlerinde Arnavutluk’ta
    • Ukrayna’da, Lübnan’da Gürcistan’da, Kıbrıs’ta, Amerika adına bu görevleri üslenmiştir.

    Şimdilerde Türkiye’de bu çalışmayı yapıyor olması manidar ve düşündürücü değil midir.?

    İşin ilginç ve korkunç tarafı ise Cumhurbaşkanlığına sunduğu ve adını “reçete” koyduğu o malum raporun, David L. Philips tarafından hazırlanan Amerikan ulusal dış politik komitesinin (NCAFP) 15 Ekim 2007 tarihli “PKK’nın topluma kazandırılması” başlıklı araştırma raporu ile birebir örtüşmesi ise nazar-ı dikkate alınacak önemli bir husustur.

    Prof. Vamık Volkan’ın bir diğer çalıştayı ise, David L. Philips’le birlikte “Türk-Ermeni uzlaşma komisyonu” dur. Bunu da özellikle belirtmekte fayda görüyorum.

    MALUM RECETEDEN SATIRBAŞLARI:
    (Cumhurbaşkanlığına sunduğu “reçete”)

    • Türklük kavramı yerine Türkiyeli kavramı kullanılmalıdır.(Hayata geçirildi)
    • Dünyanın en iyi, en kaliteli Kürtçe eğitim veren üniversitesi Siirt ve Mardin’e kurulmalıdır. (Eğitime başladı)
    • Özerklik sistemi de artık tartışılır hâle getirilmelidir. (Hayata geçiriliyor, az kaldı)
    • Ana dilde eğitim yapılması için demokratik sınırlar içinde düzenlemeler yapılmalıdır. (Hayata geçirildi)
    • PKK’yı dağdan indirme çalışmalarında realiteye uygun çözümler geliştirilmelidir. (Alternatif üretiliyor)
    • Anayasanın özellikle ilk üç maddesi değişmelidir. (AKP teklif etti, üzerinde çalışılıyor)
    • Barış sürecinin, çatışmasızlık sürecinin devam edebilmesi için halâ devam eden sınır ötesi operasyon ve bombalamalar durdurulmalıdır. (Çok oldu, durduruldu)
    • Adalet Bakanlığı, örgüt propagandası ve toplantılara muhalefet konusunda 7-8 yıldır devam eden davalar hususunda hızlı adımlar atılması için çaba sarf etmelidir. (KCK davasında şu an içeride kimse kalmadı)
    • Özellikle anayasamızda, kanunlarımızda ve diğer mevzuatta Türklüğü ön plana çıkaran, üst kimlik olarak vurgulayan hükümlerin ivedi olarak düzeltilmesi, çıkartılması ve daha kapsayıcı hâle getirilmesi gerekir. (Hayata geçirilmesi için çalışılıyor)
    • Dağlara, taşlara yazılan “Ne mutlu Türküm!” yazısı ayrışmalara yol açtığı için silinmelidir. (Teker teker silindi)
    • Andımız kaldırılmalıdır. (Kaldırıldı)
    • YAŞ kararı ile terfi ettirilemeyen askerlerin yanında, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da suça karışmış asker ve polisler de görevden alınmalıdır. (Hayata geçirildi)
    • Hakikatleri araştırma komisyonu kurulmalıdır. (Kuruldu)
    • Sonradan değiştirilen coğrafya isimleri iade edilmelidir. (Teker teker değiştiriliyor)

    ***

    Peki, kim bu adam;

    Soykırım iddiası Ermeniler için “psişik gerçektir, vazgeçiremezsiniz” diyen, ”İslam bağı gelecekte hayal” diyen, “fabrikadan çıkmış gibi inşa edilen tek tip camiler, dini gasp etmenin bir örneği” diyen, yeni bir “Türklük kimliği” çıkacak, çıkmalıdır diyen; Biri…!

    Türk mü?
    Ermeni mi?
    Yahudi mi?
    Müslüman mı?
    CIA görevlisi mi?
    Mossad ile ilişkisi var mı?
    Malum ABD’li kuruluşlarla ne tür ilişkisi var?
    ???

    ***

    TÜRK olmadığı kesin. Olsa 27 ülke tarafından değil, Türkiye tarafından Nobel’e aday gösterilirdi. Türk olsa, ”yeni bir Türklük ortaya çıkacak” demezdi.
    Türk olsa, “bu süreç Türkiye’yi aşılama süreci. Bu on iki kişi artı gözlemciler olarak biz Türkiye’yi aşılayacağız” demezdi. Müslüman olsa, bu kutsal dine hakaret etmezdi.

    Sigmund Freud’cu olması, ABD’li vakıflarla ilişkisi, ABD vatandaşı olması, kuvvetle ihtimal “Sabetayist” olduğu yönündedir. Çünkü saydığım bütün kişi ve kuruluşlar Yahudi’dir.

    ***

    Türk milleti nasıl bir ihanetin kıskacında, görün…!!!

    ***

    Hepiniz Allah’a emanet…

  • PKK’nın korkunç yaz planı!

    pkk

     

    PKK’nın korkunç yaz planı! 9 ilçe merkezine…

    Sınır dışına çıkışı sınır içine döndüren PKK’nın silahlı birliklerini Hakkari ve Şırnak merkezli 8-9 ilçe merkezine yönelik olarak konuşlandırdığı öğrenildi.

    Gazeteport’tan İhsan Demir’in haberine göre; Ak Parti hükümeti ile girdiği açılım sürecinde silahlı eylemlere ara veren PKK‘nın bu süre içinde Hakkari ve Şırnak bölgesinde 9 ilçe merkezine yönelik olarak konuşlandığı öğrenildi. AK Parti hükümetine haziran ayına kadar süre veren terör örgütünün bu süre sonunda istedikleri yasal düzenlemeler olmadığı takdirde bazı ilçelere yönelik baskın eylemleri gerçekleştirmeyi planladıkları gelen bilgiler arasında.

    KAMPLARA YIĞINAK YAPILDI

    Açılım sürecindeki istedikleri gelişmenin olmayışı ve başlayan Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini lehine çevirmek isteyen terör örgütünün Hakkari ve Şırnak başta olmak üzere Eruh, Uludere, Cizre ve Silopi’nin de aralarında bulunduğu ilçelere yönelik olarak Cudi, Gabar, Kato ve Herakol-Besta kamplarına yığınak yaptığı öğrenildi.

    S Bilisim stratejik araştırma şirketinin yerel kaynaklara dayandırarak hazırladığı raporda terör örgütü açılış sürecinin kilitlenme ihtimalini dokuz ilçeye yönelik olarak alan hakimiyeti kazanarak geçmeyi planlıyor. Bu amaçla da son bir yıl içinde Cudi’deki kampına Şırnak merkezten binin üzerinde eleman kazandırarak eğitimden geçirdiği stratejik olarak da bölgede bulunan kamplarını takviye ettiği belirtiliyor.

  • Bakın Molotof atan kim çıktı?

    PKK eylemlerine katılıp molotofkokteyli atan A.S. mahkemede “Ben MİT’e ve Emniyet’e çalışıyorum” dedi. Sanığı MİT doğruladı.

    fft81_mf1936334 (1)

  • MİT Belgesi Gerçek Çıktı

    Untitled - 2

     

    Türk Tarihinde bu kadar eline yüzüne gözüne bulaştıran bir iktidar daha gelmedi. Dünya’ya gizli servis emri ile ülkelerinde cinayetler işleyen bir Türkiye olarak ün yaptık. Dünya’daki Türk’lerin hali hiç de eskisinden daha rahat olmayacak.

    fft81_mf1918116

  • Pkk Lice’ye hava saldırısı düzenlemiş!

    Pkk Lice’ye hava saldırısı düzenlemiş!

    15..14_1_

    15 Ocak 2014 Çarşamba 16:09

    HÜKÜMET 1999’DA BÖYLE SAVUNDU

    Dosyada, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’nun 1999 tarihli raporunda hükümetin savunmasına yer verildi. Raporda, “Hükümet başvuranların evlerinin kasten güvenlik güçleri tarafından tahrip edilmediğini, zararın PKK Lice’ye bir hava saldırısı yaptıktan sonra, güvenlik güçleriyle çıkan çatışma sonucunda meydana geldiğini belirtmiştir” ifadeleri yer aldı.

    Diyarbakır’ın Lice İlçesi’nde 22 Ekim 1993 tarihinde çıkan olaylarda dönemin Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın da aralarında bulunduğu 16 kişinin hayatını kaybetmesine ilişkin davanın görülmesine başlanacak. Davanın delil klasörlerinde, soruşturmayı yürüten Savcı’nın topladığı belgeler arasında ilginç bir ayrıntı yer aldı. Dava dosyasına göre Dışişleri Bakanlığı Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’nun olaylardan zarar gördüğünü belirten Ahmet Ayder’in yaptığı başvuru üzerine hazırladığı raporu, Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne gönderdi. Dışişleri Bakanlığı yazısında, ‘Komisyonun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4 maddesinin ihlal edildiğine kanaat getirdiği ve başvuruyu mahkemeye götürmeye karar verdiği’ belirtildi.

    ‘PKK LİCE’YE HAVA SALDIRISI DÜZENLEDİ’

    Tercümesi yapılarak Adalet Bakanlığı’na, oradan da Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne gönderilen 21 Ekim 1999 tarihli raporda; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre başvuranların taleplerinin değerlendirildiği belirtildi. Komisyon raporunda başvuranların ev, mülk ve servetlerinin kasti tahribatlarının, sözleşmenin 8’inci maddesiyle teminat altına alınan haklarının ihlal edildiğini iddia ettikleri hatırlatıldı. Raporda iddialarla ilgili, “Hükümet başvuranların evlerinin kasten güvenlik güçleri tarafından tahrip edilmediğini, zararın PKK Lice’ye bir hava saldırısı yaptıktan sonra güvenlik güçleri ve PKK arasında meydana gelen çatışma sonucunda meydana gelmiş olduğu belirtilmiştir” ifadeleri kullanıldı.

    Raporda iddia ve hükümet savunmalarının belirtilmesinin ardından, komisyonun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8’inci maddesinin ihlal edildiğine oybirliğiyle karar verdiği belirtildi.

    ‘YAŞAM HAKKI İHLALİ’ YOK

    Raporda vatandaşların yaşam hakkı ihlaline yönelik yaptığı başvurunun komisyon tarafından değerlendirilmesine de yer verildi. Başvuranların iddiasına göre güvenlik güçlerinin 22 Ekim 1993 tarihinde yaptıkları operasyonla hayati tehlike oluşturdukları belirtilen raporda, yeniden hükümet savunmasına yer verildi. Rapordaki hükümet savunmasında, “Güvenlik güçlerinin eylemlerinin, PKK tarafından yapılan hava saldırısına karşılık olarak yapıldığı ileri sürülmüştür” ifadeleri yine kullanıldı. Bu raporda ise ‘Komisyonun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkını düzenleyen 2’nci maddesinin ihlal edilmediğine kanaat getirdiği bildirildi.

    Haber Artı Türk

  • Paralel kuvvetleri Ordu seyir mi eder?

    Paralel kuvvetleri Ordu seyir mi eder?

    Hem Cemaat temsilcilerinden, hem Hükümet kanadından, orduya kumpas kurulduğu yönünde itiraflar geliyor.

    Fethullahçılar AKP’yi suçluyor, sizin her şeyden haberiniz vardı diye, iktidar Cemaati suçluyor, “siz orduya kumpas kurdunuz diye…

    Başbakanın Baş Danışmanı Yalçın Akdoğan, Cemaatin Orduya kumpas kurduğunu yazdı.

    Akdoğan, bir gazeteci, bir düşünür değil. İktidar Çekirdeğinin ikinci adamı konumundadır.

    Suç ortakları arasındaki birliktelik bozulunca, bazı gerçeklerin su yüzüne çıkacağını her kez biliyordu.

    Yaşadığımız süreç; itiraflar sürecidir.

    Bu itirafların bir karşılığı olması gerekir.

    Şunu demeye çalışıyorum. Ergenekon Tertibi ve Balyoz’dan yaklaşık bin kişi haksız yere zindanlarda yatıyor.

    Yaşadıklarımızı biraz daha belirgin hale getirelim.

    Hükümetin başı diyor ki, paralel devlet var.

    Evet üç adet devlet var.

    AKP, PKK, Cemaat.

    Bu kuvvetler zaman zaman Türk Devletine karşı mücadelede birlikte hareket etse de, zaman zaman da, devlet yönetiminden daha fazla pay alma adına kendi aralarında da çatışmaktadır.

    Devleti parçalamaya çalışan kuvvetler, ortada dururken, Türk Ordusunun bu durumu seyretmek gibi bir görevi yoktur.

    Bu paralel kuvvetlerden birisi, ötekinden bir savaşçıyı esir alınca, esir alınan tarafın elamanına nasıl sahip çıktığını gördük.

    Cemaat hükümetin bir elemanını almaya kalkınca, hükümet kendi elemanını savcıya vermedi.

    Başka örnek, Cemaat MİT’ten bir elmanı almak isteyince, Erdoğan elemanı vermedi.

    Ama Balyoz ve Ergenekon’da sizin Genelkurmay Başkanınızı aldılar. Sizden “olmaz vermeyiz” diye bir ses duymadık.

    Size sıra gelince, bu paralel kuvvetler hemen bir araya geliyor. Yargı diye bağırıyorlar.

    Sizde bu üç kuvvetin paylaştığı yargıya, yargı diyorsunuz.

     

    Kendi mensupları, Akdoğan’ın dediği gibi, kumpaslara maruz kalırken, Ordunun kendisini korumaması düşünülemez.

    Eğer bu durum böyle devam ederse, insanlar bu kumpasın içinde, Ordunun, şu anki yöneticilerinin de bulunduğunu düşüneceklerdir.

    Bu itiraflardan yola çıkarak, ordu kendi personelini korumak için harekete geçmelidir.

    Daha temiz söyleyelim. Gladya’ya teslim olmamalıdır.

    Aksi söz konusu olursa, kumpasın içinde, mesai arkadaşlarınızın da olduğu düşüncesi ağırlık kazanır.

    Ki bu durum, sözünü ettiğimiz, paralel kuvvetlerden birisinin güçlü olduğu durumda, satanı da satarlar aşamasına girer.

    Yani dışardaki bölünme ilanihaye dışarda kalmaz.

    Ordunun içine de girerler.

    Başka bir değişle, bu paralel kuvvetlerin varlığı, Ordu için bir iç güvenlik sorunudur.

    İç güvelik olmadan, dış güvenlik olmaz.

    İç güvenlik olmadan dış güvenlik, ülkenin güvenliği değil, Amerika’nın güvenliğidir.

  • Nelson Mandela terörist miydi?

    Nelson Mandela terörist miydi?

    Nelson Mandela terörist miydi?

    Bu aralar dünyanın dört bir yanında Mandela övülüyor. Türkiye buna dahil, ülkede en çok okunan gazeteler “Dünya ağladı” gibi manşetler vardı. Aslında düşünürsek, bu olay çok ilginçtir. Sırf Türkiye için değil ama tüm dünya için. Nelson Mandela’nın gerçek yüzünü bilen çok az insan var aslında, bu olay çok büyük titizlikle gizlendi.

    Bu olay Türkiye için daha da hassas, örneğin Türkiye Öcalan’a “kan kardeşim” diyen, PKK’yı öven, Türkiye’ye “faşist, diktatör ülke” diyen ve Türkiye Cumhuriyeti’nin en onursal ödülü olan Atatürk Ödülü’ne “Kürtleri bastırıp onlara soykırım yapan bir ülkenin hiç bir ödülünü kabul edemem” diyen bu sözde barışcıl adamın neresini övüyor? Cevabı aslında çok basit, batı dünya Mandela’yı övdüğü için Türkiye de övüyor. Sonuçta Türkiye kuruluştan bu yana batı dünyasının (yalakası demiyelim, çok kaba ve argo olacak) takipçisidir.

    Baştan başlamak gerekirse, Mandela gençlik yıllarında şiddetsiz eylemlere başladı. Kendisi o dönemde Hindistan’ın Gandi’sini örnek aldığını söyledi. Bu çok güzel tabi ki. Şiddet her zaman ve her yerde yanlıştır. Fakat Mandela öyle düşünmedi. Şiddetsiz eylemleri pek etki yapmayınca, Mandela 1960 yılında US, veya kendi dilinde Umkhonto we Sizwe, adlı terör örgütü kurdu. Bu terör örgütü 50’den fazla bombalı saldırı düzenledi ve bu saldırılarda 200’e yakın (çoğu mahsum) vatandaş öldü. Ayrıca US terör örgütü ‘boyun bağı’ adlı işkenceyi başlattı. Bu işkence şeklinde bir esirin boynuna araba tekeri asılıyor ve yakılıyor. Tekerin yanmasıyla mağdurun boynu ve kafası da yanıyor ve acı içerisinde ölüyor. Bu işkence şekli US tarafından görüntülenip halkı korkutmak için dağıtılmıştır.

    İşte bu yüzden Mandela 1963 yılında tutuklandı. Yargılanırken Mandela tüm suçlarını kabul etti, şiddet kullandığını, insan öldürdüğünü, hep kabul etti. İşte bu yüzden 30 yıl hapis cezası aldı Mandela. Onun terör örgütü ise, tıpkı Öcalan ve PKK gibi, saldırılara devam etti. US terör örgütü yaptığı işkencelerle, PKK ile işbirliği ile, yolda döşedikleri mayınlarla ünlendi. Bunu kuran adamı mı övüyoruz?

    Neyse, onu da geçelim. 1964 ve 1965 yıllarında Uluslararası Af Örgütü (Amnesty İnternational) Mandela ile görüştü. Kendisine yardım etmek istediklerini ve Mandela’ya sahip çıkabilmek için Mandela’den tek ricada bulundular: “Bundan sonra şiddet kullanmayacaksın ve şiddet kullananları kınayacaksın” ama Mandela bunu ret etti. Sırf bu yüzden Uluslararası Af Örgütü (Amnesty İnternational) Mandela’yı hiç bir zaman “suçsuz mahkum” veya “Düşünce mahkumu” ilan etmedi, edemedi. Bunu Uluslararası Af Örgütü’nün kendi resmi sitesinde okuyabilirsiniz. Bazı söylentilere göre “Bu aklılara şiddet gerekiyor, başka bir dilden anlamıyorlar” dedi. 31 Ocak, 1985 yılında Mandela’ya tekrar teklif götürüldü: şiddetten vazgeçersen sana af çıkarırız. Mandela yine ret etti. Böylece Mandela’nın kurduğu US terör örgütü, Mandela’nın emriyle 1990 yılına kadar insan öldürmeye devam etti. Sürekli “beni serbest bırakana kadar terör devam edecek” mesajı veren Mandela, kendisinin 1990 yılında serbest kalmasıyla US terör örgütünü bitirdi.

    Fakat 1990 yılından sonra da Mandela teröristlere karşı olan sempatisini hiç bir zaman gizlemedi. Öcalan’a sarfettiği “kan kardeşim” sözlerini, Mandela Arafat’a da söyledi. Hatta Mandela Türkiye’ye “faşist, diktatör devlet” derken İsrail’e de aynısını dedi. Türkiye’ye hakaret ettiği gibi, İsrail’e de (haklı veya haksız olarak) etti. İşte bu yüzden İsrail başbakanı ‘para konusu’nu bahane ederek Mandela’nın cenazesine gitmedi. Burada takdir edilecek bir İsrail var, sırf onlar kendilerine hakaret eden ve (en azından 1960 ile 1990 arası, bazılarına göre hala) terör lideri olan birisinin cenazesine gitmeyi ret ettiler. Tüm dünyadan baskı yapılmış olsa da, İsrail gitmeyi ret etti. Şahsen ben de asla terörist bir şahsın cenazesine gitmem.

    İsrail cenazesine gitmeyi ret etse de, Mandela’ya doğrudan “terörist” demedi. Bunu diyenler de var ama. Örneğin İtalya ve Belçika’dan bazı siyasetçiler açık açık “bu teröristi anmak istemiyoruz” dediler. Ne yazık bu siyasetçiler derhal görevlerinden alındılar. Şimdi eğer bu kişiler haksızsalar eğer, ve boş yere Mandela’ya “terörist” diyorlarsa neden içerikli olarak yanıt verilmiyor bunlara da, doğrudan işte atılıp görevden alınıyorlar? Nasıl Fransa’da Ermeni Meselesi’ne eleştiri yasaksa (ki gerçekleri söylemek, yani soykırım olmadığını söylemek orada yasak), bu konuda da gerçekleri söylemek isteyenler engelleniyor. Bunu da sorgulamak gerekiyor. Nerede eleştiri yapan biri sözlerle değil de, yasalar ve yasaklarla yanıtlanırsa bil ki orada bir iş var. Batı dünyasında uygulanan bu sansür Mandela’nın imajını zeddelememek için yapılmaktadır. Aslında Mandela’nın gerçek yüzü çok daha farklıdır.

    Örneğin Mandela Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek ödülü olan Atatürk Barış Ödülü’nü ret etmişti. Ret ederken Türkiye’nin “cunta rejimi” olduğunu ve “Kürtleri bastırıp onlara soykırım yapan bir ülkenin hiç bir ödülünü kabul edemem” gibi cümleler kullanmıştı. Şimdi 1980 yılında gerçekleşen darbenin, 1992 yılında Mandela’ya verilmek istenen ödülle ne alaka olduğunu anlamış değilim. Demek ki vikipedia o yıllarda olmadığı için, Mandela tarihleri 12 yıl farkla karıştırmış. Olabilir tabi, bu sadece onun biraz yüzeysel düşündüğünü ve Türkiye’ye karşı bir antipatisi olduğunu gösterir. Zaten daha sonra Öcalan’la işbirliği yaptığını, PKK’ya yardım ettiğini, Öcalan’la mektuplaştığını, Öcalan’a “keşke Kenya yerine Güney Afrika’ya gelseydin, ben sana ömür boyu bakardım”, kendi şahsi avukatını Öcalan’a gönderip PKK terör lideri için çalışmasını istediği ve Öcalan’ı överek konuştuğunu 1999 yıllarında öğrendik.

    Buradan Mandela’nın gerçek yüzünü görebiliyoruz. Zaten Mandela Güney Afrika’nın cumhurbaşkanı iken Güney Afrika’nın en yüksek onurunu sadece ve sadece Libya diktatörü Kaddafi ve Endonezya diktatörü Suharto’ya verdi. Bunları sorgulamak gerekiyor. 1967 yılında askeri darbe ile başa gelip 1998 yılında kadar başta kalan Endonezya diktatörü Suharto, Doğu Timor adasına saldırıp orada 100.000 mahsum insan katlettikten sonra Mandela tarafından Güney Afrika’ya davet edilip orada törenle karşılandı. Bu tören şimdiye kadar sayılı insanlara yapılmıştır, daha kısa süre önce kanlı bir şekilde 100.000 suçsuz vatandaş öldüren diktatör Suharto bunlardan biriydi. O zaman sormak lazım, bu sözde barışcıl Mandela neden bu soykırımcı Suharto’yu övdü? Cevabı da var, parasız kalan Güney Afrika rejimi parasız kalınca Suharto’nun Mandela’ya iki defa para verdiğini ve bu paranın toplam 60 milyon dollar olduğu ortaya çıktı. Daha sonra Suharto gibi, Güney Afrika ödülü olan Libya diktatörü Kaddafi’nin de Mandela’ya para ödediği ortaya çıktı. Kaddafi 1979 yılında askeri darbe ile başa gelip 2011 yılında kadar Libya lideri olup 2011 yılında öldürülmüştür. Mandela o zaman da Kaddafi ile ilgili “Kaddafi’ye asla sırtımı dönmem” demişti.

    Şimdi Türkiye’de askeri darbeyi eleştiren ve sadece bir kaç yıl başta kalan askerleri eleştiren Mandela, neden 31 ve 32 yıl başta kalan darbecileri destekleyip ödüllendirdi? Bunları sorgulamak gerekir.

    Unutmayalım ki, Mandela sırf Kaddafi ve Suharto diktatörleriyle iyi ilişkiler kurmadı. Nedense Mandela’nın en büyük dostları genelde diktatörlerden oluşmaktaydı. Örneğin Kübalı Fidel Kastro da bunlardan biriydi ama hadi onu geçtik ki bir çok insana göre Kastro diktatör değil.

    Şimdi Mandela kendisini terör lideri Öcalan ile karşılaştırırken, bazı insanlar Mandela’yı Atatürk’le karşılaştırmaktadırlar. Mandela’yı Atatürk’le karşılaştırmak Atatürk’e resmen hakaret efendim. Mandela bir terör örgütü kurdu. Bu terör örgütü 50’den fazla bombalı saldırıda 200’e yakın (çoğu sıradan vatandaş, zenci ve ak dahil olmak üzere) insanın ölümüne neden oldu. Bu yüzden tutuklandı ve 30 yıl hapiste kaldı. Yargılanırken Mandela tüm suçlarını itiraf etti. Böylece Büyük Britanya ve Amerika Birleşik Devletler gibi bir çok ülke Mandela’yı terörist olarak kabul etti. ABD ancak 2008 yılında Mandela’nın “terörist” statüsünü değiştirdi. Tekrarlıyorum: Mandela gibi bir yargılanan teröristi Atatürk’le mukayese etmek doğrudan yanlıştır. Yanlış olmakla beraber Atatürk’e hakarettir. Atatürk hiç bir zaman terör örgütü kurmadı, ayrıca rastgele çöp kutularına bomba bırakıp alışveriş yapan insanları vahşice katletmedi.

    Ayrıca kişilik olarak da bu iki insan çok farklıydı. Atatürk mütevaziliği ile bilinirken, Büyük Britanyalılar Mandela’yı bencil ve narsişt biri olarak tanıdılar. 1990 Yılında Londra’yı ziyaret eden Mandela, 1987 yılında Mandela’nın örgütüne “terör örgütü” dediği için İngiltere başbakanı bayan Margaret Thatcher’le görüşmeyi ret etmişti. İngiltere’de bir çok milletvekili ile görüşüp başbakanla görüşmeyi istemeyen Mandela, geçmişte olanları unutamayan ve bu yüzden kin ve nefret besleyen biri olarak tarihe geçti.

    Barışcı olarak bilinen Mandela, ayrıca cumhurbaşkanı iken özellikle Güney Afrika ordusuna para harcadı ve kurduğu US terör örgütünün üyelerini Güney Afrika’nın ordusuna kattı. Örneğin, sırf 1998 yılında fakirlik sorunu olan Güney Afrika, corvette savaş gemileri ve deniz altı savaş gemileri gibi savaş araçlara toplam 38 bilyon dolar harcadı. Bir yılda!

    İşte bu yüzden başta Hollanda olmak üzere, dünyanın dört yanında eylemler oluyor Mandela’ya karşı. Hollanda’nın Utrecht kentinde ‘Nelson Mandela köprüsü’ olarak bilinen köprüye eylemciler ‘Katil Köprüsü’ diye pankart astılar. Aynı eylem Hollanda’nın Zoetermeer kentinde de yapıldı. Bu gruba göre Güney Afrika’da cumhurbaşkanlık yapan Mandela ve onun ANC adlı siyasi partisi ak tenlilere ırkçılık yapmaktadır. Bu nedenden dolayı 450.000 ak tenli Güney Afrika’da aç ve işsiz durumda. ANC’in ırkçı davranışlarının son örneği ise “Öldür çiftçiyi (aklılar), öldür onu!” başlıklı şarkısı. Güney Afrika’nın hakimi bu şarkıyı “ırkçı” olarak nitelendirip “ırkçı propagandası” ilan etmesine rağmen, Mandela’nın partisi bu mahkeme kararına uymayacağını ve şarkıyı söylemeye devam edeceğini açıklamıştır. Ne tuhaf, bir parti kendi ülkesindeki hakimleri takmayıp istediğini yapınca ne deniliyordu? Bir hatırlatma yapalım: diktatörlük deniliyordu buna.

    Düşünün, Türkiye’de hükümet partisi olan AKP resmi şarkı olarak “Öldür Kürtleri, öldürün onları!” diye bir şarkı bestesi yapsa, ne düşünürsünüz? Peki bunu yapan Mandela ve onun ANC partisi neden “barışcıl partisi” oluyor? Bütün bunları yaptıktan, ve dedikten sonra Mandela “ama artık barışcıl” olsa ne yazar? Öcalan da şimdi barış istiyor sözde, ciddiye alabilir misiniz? Mandela, Öcalan, Bin Laden hepsi aynı kefededir. Bin Laden’in son sözleri de “durun, öldürmeyin beni, görüşmek istiyorum” imiş. Ona da mı Barış Ödülü verip uluslararası cenazı töreni hazırlayalım şimdi?

    NOT
    Mandela sağ iken de bu bilgileri insanlarla paylaştım, yazılar yazdım (AIP sitesinde Hollandaca yazılarım var bu konuda). Mandela öldüğü için arkasından konuşmak gibi olmasın yani. Ayrıca Apartheid rejimi derinden kınan birisi olarak, keşke şiddet ve terör eylemleri değil de şiddet kullanmayarak Apartheid’e karşı uğraş gösterenlere saygı göstersek diyorum. Bunlardan belki en güzel örnek Güney Afrikalı Desmond Tutu’dur.

  • KESER DÖNÜYOR!

    KESER DÖNÜYOR!

    KESER DÖNÜYOR!

    “Yalanın binası olmaz der büyüklerimiz”…

    AKP-Cemaat ittifakının ”lağım çukuruna” dönüşen ilişkileri her gün tüm pisliği ile ortaya çıktıkça, Recep Bey içte karizması iyiden iyiye çizilirken, dışta yani dünya da da dışlandığı görülmeye başlandı.

    Time dergisini yılın siyasetçisi anketine giremedi!

    Başta Arap dünyası olmak üzere, bir zamanlar RTE’nin fotoğrafları ile süsledikleri duvarlardan artık resim yok ediliyor!

    Kim mi?

    Başkan Bush’a ayakkabı fırlatan, Iraklı gazeteci Muntazar El Zayet

    El Zayet sözleri, yıllardır, iktidara neden muhalif oldukları için kimlerde zindanlarda kimileri zindan korkusu ile yaşan milyonların söyledikleri taktikler nitelikte…

     

    “Mazlumdan yana değil”

    El Zayet

    “A­rap Ba­ha­rı ön­ce­sin­de Baş­ba­kan Er­do­ğa­n’­ın fo­toğ­raf­la­rı ev­le­ri­miz­de­ki du­var­lar­da ası­lıy­dı. Bu sü­reç­te ise o fo­toğ­raf­la­rı du­var­dan in­dir­dik. Fi­lis­ti­n’­i sa­vu­nan, maz­lum­la­rın ya­nın­da olan Er­do­ğan yok!

    Maalesef, bel­li bir si­ya­si tav­rın ya­nın­da,

    O mü­ca­de­le­nin sem­bo­lü, ar­tık Arap halk­la­rı ara­sın­da yok.”

    “Bi­ze ya­lan söy­le­di­”

    “Tayyip Er­do­ğa­n’­ın AB­D ile yan ya­na dur­du­ğu ko­nu­sun­da bir be­lir­gin­lik yok­tu ilk baş­lar­da.

    Son­ra­sın­da bu­nu da an­la­dık.

    Siz bir olay ya­şı­yor­su­nuz, si­zin düş­man­la­rı­nız var.

    Si­ze ge­li­yor bir ki­şi, ‘Ben si­zin ya­nı­nız­da­yı­m’ di­yor.

    Son­ra o ki­şi gi­di­yor düş­ma­nı­nı­za, ‘Siz ne söy­ler­se­niz ben onu uy­gu­la­ya­ca­ğı­m’ di­yor.

    On­la­ra ne söy­le­di­ği­ni ilk za­man­lar bil­mi­yo­ruz, ey­lem­le­riy­le son­ra­dan an­lı­yo­ruz.

    Er­do­ğa­n’­ın du­ru­mu da ay­nen böy­le!

    Bar­za­ni­’yi Tür­ki­ye­’ye da­vet et­me­si­nin ne­de­ni de bel­li:

    Irak Baş­ba­ka­nı Ma­li­ki­‘ye kar­şı cep­he aç­mak”…

    *

    Mandela’nın cenaze töreninde neden yok?

    Yandaş kemikçilerin, kalemşor amiplerin ,”Dünya Lideri” diye yaftalayıp, göklere çıkardıkları, Recep Bey neden, Dünya Liderlerinin, katıldıkları, Güney Afrika’nın “ özgürlük be bağımsızlık lideri, Nelson Mandela’nın cenaze törenlerine katılmadı?

    Dünya’nın Devlet başkanı, düzeyinde katıldığı, törenlere, neden başbakan yardımcısı düzeyinde katılıyor acaba?

    Güney Afrika’nın eski Devlet Başkanı Nelson Mandela için yapılacak anma törenine 89 devlet ve hükümet başkanı katılıyorken, Türkiye’nin, ırkçılığa karşı ömrünü vakfe eden özgürlük abidesi ama, böylesi düşük düzeyde temsi edilmesinin asıl nedeni,

    Güney Afrika’nın, ya da Dünya’nın Türkiye idare edenlere karşı tavrı mı?

    Mesela, gezi olaylar?

    Zindandaki 60 yakan gazeteciler mi?

    Paranın gücünün yetmediği yerler!

    Devir, Para pul bir anlık veya geçici süre de olsa insanlara ün, şan, şöhret, karizma kazanma devri!

    Parayı bastıran Nobel Barış ödülü bile alabiliyor!

    Örnek mi?

    Obama’nın aldığı, Nobel barış ödülünü!

    Neyse,

    Recep beyin, foyası, kofluğu, zalimliği ortaya çıktı!

    Dün para ile de olsa Arap diyarlarında, Recep bey için yırtınan, slogan attırılanlar,

    artık değil,

    Recep Bey için gösteri yapmak yüzünü bile görmek istemiyorlar

    Nereden nereye?

    Nedeni mi?

    Devlet adamlığı olsa gerek!

    *

    Rezillik diz boyu!

    Şu hale kanı Allah aşkına!

    Tek kelime rezillik, ikiyüzlülük, AKP iktidarı ile ülkenin siyaseti olmuş!

    Cemaat denilen, din bezirgânları ile el ele vererek iktidarını sürdüren, AKP iktidarı ve onun başı, cemaatin adam devşirme (Mekânları)faaliyetlerini şimdi merak etmiş gibi, dershaneleri, kapatacağım demesiyle başlayan fırtına,

    Cemaat -AKP iş birliği ile kirli ittifaklar, çevrilen dolaplar, arkadan hançerlemeler, suçsuz insanlara iftira atarak, zindanlara attırdıkları tek tek gün ışığına, üstelik kendi” itirafları” ile ortaya çıkmaya başladı…

    Dindarlığı kimseye bırakmayan bu İslam sapıklarının, attıkları iftira ve tertiplerde nasıl işbirliği yaptıkları ibretle görenlerin, devletin nemenem ”Çetelerin” işgalinde olduğu da ortaya dökülmüş oluyor…

     

    Karamanın koyunu!

    Halk diliyle,” karamanın koyun sonra çıkar oyunu” Para ile yaptırılan yalakalık, korku ve benzeri nedenlerle,

    12 yılını dolduran, Recep beyin “zülüm iktidarının sonuna ona payanda olanların sonuna gelindi

    Başta, gezi olayları ile üzerinden ölü toprağını” üzerinden atan halk, artık susmayacağını, yalanlara, kanmayacağını ve sonucu “zindan” dahi olsa susmayacaklarını göstererek ”isyanı” başlattılar.

    Milyonlar,

    Silivri,

    Maltepe,

    Sincan, Hasdal zindanlarına tıkılan insanların, hangi ve kimler tarafından düzenlenen sahte belgelerle suçlandıkları öğrendiler!

    Toplumu sürekli ayrıştırıp geren, Recep Beyin yalanları artık para etmiyor!

    PKK ile kankalaşma, halkı isyan noktasına ettiriyor…

    Afrika ve Ortadoğu da ki Arap ülkeleri dâhil, dünya da ülkenin dış itibarı sıfırlanmış…

    Tüm bunlara ilaveten, AKP’-Cemaat çatışması ile ortaya çıkan” çirkeflikler”

    Recep Beyin iktidarına” tüy” dikmeye yetmiştir!

     

    AKP demek,

    Yalan Dolan Talan demektir.

    Geçte olsa, büyük kitleler,

    Recep Bey ve şürekâsının, “Yalan Dolan ve Talan’la” yönettiği Türkiye de artık,

    Böylesi bir İktidarın kalmasının ülkeye zarar verdiğini nihayet fark ettiği görülüyor!

    İktidarda olanlar ister anlasın ister anlamasın, gerçek bu!

    Soruyor necip milletimiz,

    İhale kanunun neden 24 kez değiştiğini

    Mesele soruyor,

    “Sayıştay raporları” neden meclisten kaçırılıyor?

    Merak ediyor halkımız!

    Beni bu adamla muhatap etmeyin, diyen Recep bey neden Barzani ile “kanka” oluşuna bir mana veremiyor!

    PKK ile görüşen şerefsizdir alçaktır diyen Recep Beyin, APO’nun ipine sarılasına bir anlam veremiyor necip halkımız!

    TOK neden hesap sorulmaz oluyor?

    AKP belediyelerinde yolsuzluklarında neden, Yargı yolu neden açılmıyor?

    Bir Genelkurmay başkanın nasıl terörist olabileceğini anlamakta zorlanıyor!

    Hanefi Avcı gibi bir emniyet müdürünün, sol bir örgüte nasıl “ yardım-yataklı” edebileceğini anlamıyor!

    Polisi,

    Polis istihbaratı,

    Yargıyı, TSK’yı Cemaate teslim eden zihniyetin, 2004 yılında k, MGK kararlarında, bu, cemaati “irtica örgütü” sayıp arkadan kuyu kazma gibi “dönekliğine” bir türlü anlam veremiyor!

    Bu bir ruh hastalığıdır!

    Tüm bunlara ilaveten,

    İktidar ve tabi olarak, Recep beyin izlediği politika ile estirilen devlet terörü, baskı, öç alma kim ve nefretle gençlere ve toplum muhalif kesimine yapılan zülüm, sağlıklı bünyenin ve de kafanın yapacağı şeyler değildir.

    Bakınız, Hanefi Avcı, devletin öncelikle polisin, Fetullah Gülen Cemaati tarafından, işgal edildiğini yazdı!

    “Haliçte yaşayan simonlar “ isimli kitap tam bir suç duyurusu belgesidir.

    Devletin nasıl ve kimler tarafından işgal edilip yönetildiği en ince ayrıntıları ile anlatılmaktadır.

    Devlet kendisin altını oyanları deşifre edeni dileyecek, savcıların soruşturma açmaları beklerken, hayatını riske sokarak, bu kitabı yazan Hanefi Avcı, uyduruk belgelerle, zindana atıldı…

    Tüm bu sayılanlara bakıldığında, böylesi icraat ve düşünce ve eylemlerin içinde olanların, sağlam “ruh sağlığından” söz edile bilinir mi?

     

    Vatan Haini kimdir?

     

    Bir hatırlatma;

    “Taraf gazetesi eski genel yayın yönetmeni Yasemin Çongar’ın eşi, CİA da çalışıyor.

    Yasemin Çongar’a, ABD de bir Radyo’ya verdiği mülakatta, TSK ile ilgili gizli belgeleri nasıl temin ediyorsunuz soruya, Bize bilgileri istihbarat örgütleri ve bizzat iktidar demişti!

    *

    Geçmişte, Anayasa da yasalarda, vatan hainliğinin vardı ama şimdi tarifi yok!

    Taraf yazarı Mehmet Baransu’nun,

    2004 yılında ki, MGK toplantı kararlarını açıklaması vatan hainliği olarak yaftalayan, Recep bey, acaba “hainliği nasıl tanımlıyor?

    Örnek,

    Şimdiye kadar, hırsızlığı yapan değil de yapanı ihbar edeni hep hain(suçlu) olarak gördü/görüldü!

    *

    Özetle,

    Mustafa Balbay’la başlayan, Zindanların öyle ya da böyle boşalacak!

    *

    PKK istese de, Yerel seçimlere kadar, “Silahlı Eylem” yapamayacak durumda!

    Çünkü

    PKK’nın tüm kadroları şuan şu saatte, doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesinde “seçim çalışmaları” yapmaktadır.

    Silahlı eylem PKK’nın da işine gelmez!

    Cemaatte,

    Ne istediler de elleri boş döndüler diyen Recep Bey,

    Atadıkları Valiler,

    Seçtirdikleri vekiller ve atama yaptığı, cemaatçi Bakanlardan, kurtulması imkânsızlığını bildiği için esip gürlediği ile kalacak!

    Yargının,

    Polisin ruhuna kadar inmiş cemaat mensuplarının, bu günleri düşünerek hazırladıkları (Tabi herkes, İlker Başbuğ kadar kör olmadığı gibi)kasetler, devleti talan eden belgelerin olabileceği varsayımı ile ne dershaneleri kapatabilir ne de ,Cemaatçi kadroları, devletin içinden temizleyebilir!.

    Bu kavga sürecek ta ki, Recep bey ve şürekâsının ülke yönetimden el çektirilse ye kadar!

    Yerel Seçimler belirleyici “süreç” olacaktır!

    Herkes gardını buna göre alsın

    *

    Yani bir gün,

    Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner…

  • DİYARBAKIR GÖSTERİSİ, BAYRAM DEĞİL HÜSRANDIR!

    DİYARBAKIR GÖSTERİSİ, BAYRAM DEĞİL HÜSRANDIR!

    Ahmet Avcı

    Terör tanımı

    Madde 1– (Değişik birinci fıkra: 15/7/2003-4928/20 md.) Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.

    image001Yukarıdaki yasa maddesi; TERÖR SUÇUNU TANIMLAMIŞTIR…

    Terörle ve teröristle Müzakereyi değil mücadeleyi ön görmüştür…

    Hukuk devletlerinde hiç kimsenin suç işleme ayrıcalığı yoktur…

    Kanunsuz emri uygulamak ta suçtur…

    Kanunların görevlilere verdiği görevi yerine getirmemek te suçtur…

    Diyarbakır gösterileri de Bölücü terör örgütüyle; açılım adı altında yürütülen MÜZAKERELER DE; Türk Hukuk sistemine göre suçtur…

    Sevr ve Lozan Antlaşmalarından, Misakı Milli sınırlarının korunmasından vaz geçtik, Terörle mücadele yasası açıkça ihlal edilmiştir ve edilmektedir…

    PKK TERÖR ÖRGÜTÜNE AÇIKÇA YARDIM VE YATAKLIK YAPILMAKTADIR…

    Ve bu yasalarımıza göre açık bir suçtur…

    ÜLKE BÖLÜNÜYOR, MİLLET PARÇALANIYOR… İDARE DE, GÜVENLİK GÜÇLERİ DE, BASIN DA SUÇ İŞLEMEKTEDİR, GEREĞİNİ YAPMAYAN YARGI DA…

     

    Başbakan Erdoğan Bismil’deki törende, “Diyarbakır Kutup yıldızıdır” dedi. Aslında Erdoğan Diyarbakır’ı BOP’un yıldızı yapma görevini 16 Şubat 2004 tarihinde ilan etmişti. Başbakan BOP strajisine uygun olarak 2005’te Diyarbakır Açılımı’nı, 2009’da Kürt Açılımı’nı, 2013’te de Öcalan Açılımı’nı başlattı.

    Erdoğan konuşmasının başında “Sizi sizin şahsınızda Kuzey Irak KürdistanBölgesi’ndeki kardeşlerimizi muhabbetle selamlıyorum” dedikten sonra

    şarkıcı Ahmet Kaya’yı andı. Erdoğan “Ah diyorum, ah, o da burada olaydı. Ahmet Kaya’yı vefatının 13. senei devriyesinde rahmetle anıyorum. Biz yeni Türkiye’yi inşa ediyoruz.  Dağdakilerin indiğini, cezaevlerinin boşaldığını, 76 milyonun kucaklaştığını göreceğiz” diyerek genel af sinyalini de vermiş oldu.

     

    Muammer Güler, Erdoğan’ın kamuoyunda tartışma yaratan cezaevleri boşalacak’ sözü için şu değerlendirmeyi yaptı: Şu anda olacak bir iş değil. Başbakan orada özlemini dile getirdi. Bölgedeki gerilimin sıfıra inmesi lazım. Burada neredeyse her ailenin ya dağda bir bireyi var ya da cezaevinde tutuklu bir yakını var.

     

    Barzani, Ortadağu’da yaşayan insanların artık birlikte yaşama zamanının geldiğini vurgulayarak, şöyle dedi: “Yeni bir tarih oluşturma zamanı gelmiştir. Artık birbirini kabul ederek kardeşçe yaşama zamanıdır. Birlikte yaşamakla halklarımızı mutlu günlere götürebiliriz. Savaşlar denendi. Kimse savaştan bir hayır görmedi. Bir Türk gencinin kanının bir Kürt gencinin eli ile ya da bir Kürt gencinin kanının bir Türk gencinin eliyle dökülme günü bitmiştir. Barış için verilecek savaş, zor bir savaştır. İnanın cesur bir insan olmazsa barış için savaş veremez. Barış yolu ne kadar uzun ise bir saat savaşmaktan daha iyidir. Süreç istediğim gibi giderse Öcalan dahil genel af gelebilir. Yaşasın Kürt ve Türklerin kardeşliği, yaşasın barış, yaşasın özgürlük”

     

    Mehmet Öcalan, “Diyarbakır’daki buluşmaya ne isim koyarsak koyalım, Başbakan, hükümet yetkilileri oraya gitti. Bu süreçle ilgili bazı iyi şeyler söyledi. Süreci götüren mimar, evet devlet ve hükümettir. İkincisi ise serok (Başkan) Öcalan’dır. Bu kadar katkı koyan serok Öcalan’dır. Aralarında sözleşme yapmış gibi hiç birisi söylememiştir. Öcalan’ın katkısını söyleselerdi çok daha iyi olacaktı” yorumunu yaptı.

     

    Sarıgül’ün PKK ve cemaat aşkı

    CHP’den İstanbul Belediye Başkanlığına adaylığını açıklayan Mustafa Sarıgül, “Arslanlı yolda yürüyenler“i değil, PKK ve cemaati tercih etti.

    Sarıgül, cemaat dershaneleri ve okullarına sahip çıkarak, Gülen cemaatinin yurtdışındaki okulları hararetle savundu. Cemaat dershanelerinde fakir öğrencilere ücretsiz ders verildiğini ileri süren Şişli Belediye Başkanı Sarıgül, cemaatin çalışmalarına karşı olmadığını da belirtti.
    Mustafa Sarıgül’den PKK’ya da destek geldi. Sarıgül, Nusaybin sınırına kurulmakta olan ve PKK’nın sert tepki gösterdiği duvarı eleştirdi.

     

    HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin aday adayıyım. Sarıgül; Rabbim, Bismillah ve Atatürk kelimelerini kullanmadan 1dakika benimle tartışabilsin, adaylıktan çekilirim. Sosyal demokrasiye çalışıp gelsin, tarihini öğrensinİlkelerimize uyan herkesle ittifak yapabiliriz” dedi. Mesud Barzani ve Şivan Perver’in Diyarbakır ziyaretine de değinen Önder, ”Gelişleri kıymetli ve anlamlıdır. Ancak siz bunca yıl mücadele eden ve ölen canlar sayesinde oraya geliyorsunuz. Orada bunlar da söylenmeliydi” diye konuştu.

     

    Bu arada, Ergenekon Davası’nda 34 yıl 8 ay hapis cezası alan CHP Milletvekili Mustafa Balbay, genel af çağrısı yaptı. “İç barış AKP’nin de hayrınadır” diyen Balbay, insanların da hükümetin de affedeceği bir yöntem bulunmasını isteyerek

    İç barışın yolu evet bir ‘af‘tır. Ama hiç kimseyi ayırmadan. İnsanların hükümeti de affedebileceği bir yöntem ile bu yapılmalı” dedi..

    (Geldik mi zurnanın zart dediği yere: 5-6 sene önce yazmştık: “Ergenekon, Balyoz vs. gibi düzmece davalar, sonuçta genel af ile apo’yu serbest bırakabilmek için hazırlanan senaryonun bir parçasıdır” diye, işte buyrun. Ben eminimki, hüküm giydirilmiş harp esiri vatanseverlerin hiçbiri böyle bir affı kabullenemez; zaten sadece suçlular af edilir, sahte delillerle haksız yere suçlananlar değil.)

  • Ihanete devam….

    Ihanete devam….

    Abramowitz ve Edelman’ın raporlarının odağı: Özerk Kürdistan Birinci Piyon Tercihi: PKK

    image002 (1)ABD’nin eski Ankara büyükelçileri Abramowitzve Edelman’ın imzasıyla yeni bir rapor yayımlandı.

    Raporun başlığı: Söylemden Gerçekliğe: ABD’nin Türkiye Politikasını Yeniden Tasarlamak (From Rhetoric to Reality: Reframing U.S. Türkey Policy).
    Yayınlayan: Washington merkezli Bipartisan Policy Center adlı strateji kuruluşu. Tarih: 23 Ekim 2013.
    Raporcuların önemi
    Raporu yazanlar, sıradan kimseler değil, ABD’nin Türkiye siyasetini belirlemede çok etkin devlet kadroları.
    Abramowitz, bilindiği gibi Turgut Özal’ın akıl hocalarındandı. Daha sonraAKP’nin baş mimarı, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün gedikli patronu.
    Edelman da, Wikileaks belgelerinden gördük, AKP’yi güden ABD yetkilileri arasında özel konumda. Kullandığı araçlar içinde tehdit, şantaj, hepsi var.
    ABD’nin kaygıları
    Raporun Türkiye üzerine durum saptaması, bir dizi kaygıdan oluşuyor.
    – AKP’nin dış politikası, sıfır sorun yerine baştan sona soruna battı.
    – Suriye’de ve bütün bölgede izlenen mezhepçi çizgi nedeniyle, Ankara yönetimi etkisizleşiyor.
    – Türkiye’nin Çin’den füze alması ve İsrail’le ilişkilerin bozulması, NATO’da şaşkınlıkla karşılandı.
    – İç politikada mezhepçilik ve otoriter eğilimler yükselişte.
    – Kürt Açılımı milliyetçi tehditlerle boğuşuyor ve tehlikede.
    – Türkiye kutuplaşıyor.
    Raporda olumlu görülen tek olay, AKP iktidarının Kürdistan bölge yönetimi ve PKK ile sıcak ilişkileri.
    Seçenekler ve seçeneksizlikler
    Rapor, Türkiye’nin önünde iki seçenek görüyor:
    – Açılımlara devam. Kürtlere milli kimlik ve azınlıklara özgürlük, Cumhuriyetin “demokrasi açıklarını kapatmak”.
    – Çözümsüzlük. Toplumsal gerginlik. Ekonomik bunalım. Bölgede etkisizlik. İstikrarsızlık. Kargaşa.
    Seçenekler bölümünü, Türkiye’ye ve AKP iktidarına tehditler diye okumak da yerinde olur.
    Bu açıdan rapor, Türkiye’ye tek bir seçenek dayatıyor: Açılıma devam, bölünmeye katlanmak.
    Ancak rapor, ABD’nin seçeneksizliğini de itiraf ediyor. ABD’nin bölgede kullanabileceği “yapıcı potansiyele sahip” ikinci bir seçenek yok.
    “Hem severim hem döverim”
    ABD için tek çare, Tayyip Erdoğan’ı hizaya getirmek oluyor. Tayyip Erdoğan’ın sorunu ise, Türkiye’de yükselen “milliyetçi” dalga. ABD, bu konuda Tayyip Erdoğan’a destek olunması ve cesaret verilmesi gerektiğini vurguluyor.
    Rapor, Tayyip Erdoğan’a bir kez daha Obama’nın beyzbol sopasını gösteriyor. Açılımı uygulamada kararlılık göstermezse, “Kürt şiddet dalgası geleceğini” belirtiyor. ABD, elindeki PKK sopasını Tayyip Erdoğan’a hatırlatıyor.
    Raporda, Tayyip Erdoğan’dan vazgeçilmesine yönelik herhangi bir işaret yok. Bu açıdan rapor, ABD’den Eşbaşkanlık beklentisiyle heyecana kapılan CHPyönetimine yalnızca düş kırıklığı vaat ediyor.
    Merkezi politika: Özerk Kürdistan
    Rapor, bir cümleyle özetlenecek olursa, birinci hedef, özerk bir Kürt bölgesi!
    Hem Türkiye’de, hem Suriye’nin kuzeyinde!
    Abramowitz ve Edelman, Özerk Kürdistan odaklı ABD siyasetinin yeniden tasarlanmasını öngörüyorlar. ABD’nin politika değişikliğinin ipuçlarını veriyorlar.
    ABD’nin enstrümanları ve hedef aldığı güçler
    Raporun dost ve düşman tanımları ABD’nin yeni siyasetlerini de tanımlıyor.
    Önce karşı güçler:
    – Türkiye’de “milliyetçi” güçler.
    – Irak.
    – ABD’nin Kürdistan tasarımına destek olmayan İslamcı örgütler, El Kaide vb.
    Suriye’ye giden silahların ihbar edilmesi, bu raporun yeni siyasetleriyle açıklanabiliyor. Bu siyaseti, Sami Kohen “Türkiye’nin yeni siyaseti” diye tanımlıyor (Milliyet, 9 Kasım 2013). Oysa ABD’nin siyaseti!
    Açık PKK tercihi
    Raporda, ABD’nin kullanacağı güçlerin başında ise, AKP ve PKK bulunuyor.
    Raporun en önemli ve belki de yeni sayılacak yönü, PKK tercihini çok açık yapmasıdır.
    Rapor, Irak’a yaklaşan Barzani’ye karşı PKK seçeneğini öne çıkarıyor. Bu açıdan Özgür Gündem’de son günlerde sık rastlanan yorumlar doğrulanıyor.ABD’nin Kürt örgütleri içinde Birinci Piyon misyonunu PKK’ya verdiği görülüyor. Barzani’nin bölge ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmesi ise, ABDaçısından kaygı verici bir gelişme oluyor.
    Avlanacak “gençlik” hangisi?
    ABD’nin Türkiye’de AKP’yi Özerk Kürdistan için “destekleme ve cesaretlendirme” yanında, “bütün siyasal partiler, azınlıklar ve gençlik ile ilişki kurması” öngörülüyor.
    Azınlık” başlığı altında hedefe konan kuşkusuz öncelikle Alevi kitlesi.
    Gençliğe gelince, herhalde TGB değil.
    Bu durumda avlanmak istenen “gençlik” Türk bayrağından ve Mustafa Kemal’in askerleri”nden rahatsız olan vatansız, sahte solcu, anarşist ve yozlaşmış kesimler oluyor. ABD, Ertuğrul Kürkçüleri bir kez daha samanlıktan çıkarmaya hazırlanıyor.
    HDP’nin gerçek kurucularının Abramowitz ve Edelman olduğu, bu raporla bir kez daha belgeleniyor.
    TEŞEKKÜR
    Rapor üzerine bilgilendirici çalışması nedeniyle İşçi Partisi Uluslararası İlişkiler Bürosu Sekreteri Harun Çakan arkadaşa teşekkürler.
    DÜZELTME
    10 Kasım yazısının başlığı şöyle idi:
    TARİH YAPANLARI
    TARİH YARATIR
    Ayrıca genç Mustafa Kemal’in not defterine yazdığı el yazısı okunmuyor: “Evvela sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı!

    Bu cümle Atatürk’ün eylemini anlamanın anahtarı değerindedir. Hep gizlenir!

    Dr. Doğu Perinçek 

    image003NOT: Abdullah Gül’ün 2 Nisan 2003 günü Ankara’da ABD Dışişleri Bakanı Powell ile yaptığı iki sayfa 9 maddelik bir gizli anlaşmanın (ihanet belgesinin) içeriliği:

    1. Türk askeri Irak’ın kuzeyinden çekilecek:TÜRK ASKERİ ÇEKİLDİ.
    2. PKK’ya karşı sınır ötesi harekâtlara son verilecek: SON VERİLDİ.
    3. PKK’ya askerî harekât için ABD’den izin:SON HAREKAT “ONAY” ALINARAK YAPILDI. 
    4. Türkiye’ye ambargo ve askerî yaptırım tehdidi: Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK/KADEK’e karşı ABD askeri makamlarına bilgi vermeden ve izin almadan harekât yapacak olursa, ABD hükümeti, Kürt halkına karşı şiddet kullanıldığı ve soykırım uygulandığı çerçevesi içinde uyarıda bulunma hakkını kullanabilecek. Bu durumda ABD gerekli gördüğü ambargo ve silahlı müdahale gibi siyasal ve askerî yaptırımları saklı tutacak.
    5. ABD’nin İran ve Ortadoğu harekâtlarına aktif destek ve katılım:ABDULLAH GÜL İRAN’A KARŞI “ABD İLE BİRLİKTE HAREKET ETTİKLERİNİ” VE “OLUMSUZ BİR TABLO ÇIKARSA İRAN’A KAPILARIN KAPATILACAĞINI” BİRÇOK KEZ BELİRTTİ (Radikal, 14 Mart 2006).
    6. Türk ordusunun asker ve silah gücünde indirim: İNDİRİM AKP İKTİDARI TARAFINDAN SÜREKLİ GÜNDEME GETİRİLİYOR.
    7. Irak’ın kuzeyinde kurulan kukla devlet Türkiye tarafından resmen tanınacak:TANIMA YOLUNDA ADIMLAR ATILIYOR.
    8. PKK/KADEK elemanlarına geniş kapsamlı af: AF GİRİŞİMİ GÜNDEMDE.
    9. PKK/KADEK yasallaştırılacak: PKK MECLİSE SOKULDU VE YASALLAŞTIRILMASI SÜRECİ HIZLANDIRILDI.
    10. Kamu yönetimi reformuyla belediyelere özerklik: YASA TBMM’YE GETİRİLDİ. GÜNEYDOĞU BELEDİYELERİ FİİLEN ÖZERKLEŞTİRİLDİ.
    11. Aşamalı olarak federasyona geçiş: FEDERASYON PLANI UYGULANIYOR. ANAYASA GİRİŞİMİ BU YÖNDE.
    12. Kıbrıs’ta Denktaş devredışı bırakılacak ve Annan Planı küçük değişikliklerle uygulanacak: DENKTAŞ KKTC CUMHURBAŞKANLIĞI’NDAN UZAKLAŞTIRILDI. ANNAN PLANI DESTEKLENDİ.
    13. Ege’de Yunanistan’ın taleplerine esnek tutum.
    14. Ermenistan’a yönelik kısıtlamaların kaldırılması: AKP DİLE GETİRİYOR.

  • PKK,”kurtarılmış bölgeler” oluşturuyor…

    PKK,”kurtarılmış bölgeler” oluşturuyor…

    NECDET BULUZ

     

    PKK ile el sıkışan ve “barış süreci” adı altında yıkım sürecini başlatanlara bu süre içindeki gelişmelerle ilgili çok yazdık, çok uyarılarda bulunduk. Terör örgütü PKK’nın sinsi bir plan içinde olduğunu, Güneydoğu’da belli yerleşim birimlerinde “kurtarılmış bölgeler” çalışması yaptığını, PKK’ya katılımların çoğaldığını ve şehirleşmelerde daha güçlü hale gelmeye başladığını bu köşede bağıra bağıra adeta ihbar ettik.

    PKK, şehirlerde “Öz Savunma Birlikleri” adı altında silahlı militanlarını eğiterek Hakkâri ve Şırnak başta olmak üzere çevre illerde yapılanmaya gittiğini artık sağır sultan bile duydu. Bizi yönetenler “Aman süreç zarar görmesin” diyerek ne acıdır ki, bu yapılaşmalara ses çıkarmadılar. Terör örgütü, kendi polis gücünü de oluşturdu. Bunların eğitimi ve polisler çatışmaları da biliniyor. Görüntüler medyada da paylaşıldı. Yine ses çıkarılmadı.

                                                     PKK, SÜREKLİ TEHDİT YAĞDIRIYOR

                                                        Dikkat edilecek olursa, terör örgütünün silah bırakmadığı, daha çok silah, mühimmat ve patlayıcıyı “kurtarılmış bölgelere” stok yaptığı biliniyor. Süreç içinde tonlarca patlayıcının ele geçirilmesi, PKK’nın nasıl bir sinsi çalışma içinde olduğunu da gözler önüne serdi. Bunlar biliniyor, istihbarat raporlarında da yer alıyor ama yine bizi yönetenler “Aman süreci bozan biz olmayalım” diyerek bunlara da sessiz kaldılar.

    PKK, her taraftan tehdit savuruyor. İsteklerini sıralıyor. “Bizim için süreç bitmiştir” diyor. “Sözün bittiği yerde neyin konuşacağını bunlar iyi bilir” diyor. Ana dilde eğitimi dayatıyor, 3000 tutuklu KCK ve PKK’lının serbest bırakılmasını istiyor, Öcalan’a saha açılmasını istiyor, istiyor da istiyor. Bunun sonucunun bölünmeye doğru hızla gittiğimizi de artık herkes görmeye ve anlamaya başladı.

                                                    “KURTARILMIŞ BÖLGELER” OLUŞTURULDU   

                                                       Süreç boyunca PKK’nın nasıl sinsi bir yapılaşma içinde olduğu, sonunda anlaşıldı. Yapılan çalışmalar ve yapılaşma zaten biliniyordu ama ses çıkarılmıyordu. Sonunda istihbarat raporları açıklanınca gerçekler de ortaya çıkmaya başladı. Kısaca, bu bilgilerden bazılarını sizlerle paylaşalım:

    “PKK’nın silahlı kanadı olarak bilinen Öz Savunma Birlikleri’nin de şehir merkezlerinde hareket eder hale geldiği ve özellikle Hakkâri ve Şırnak bölgesinde yığınaklar oluşturduğu ve bu bölgede tekrar kurtarılmış alan oluşturmak için çalışmalar yürüttüğünün altı çizildi. PKK’nın, elindeki silahlarısadece üst düzey örgüt liderlerinin bildiği belirli merkezlere gömdüğü bu noktalarda da çok sayıda silahın ve patlayıcı maddenin bulunduğu kaydediliyor. Örgütün cezaevindeki PKK’lılara talimatlarını okumak için talep edilen kitaplar içerisinde yolladıklarıyla ilgili önemli bilgiler raporda yer aldı. Talep edilen kitaplar örgütsel yayınlar olduğu için cezaevine sokulması yasak. Ancak kitapların ilk ve son 15 sayfalık bölümlerinin değiştirilip içeri sokulduğu bildirildi. Cezaevi yönetimlerinin kitapların kapaklarını ve ilk sayfalarını kabaca kontrol ettikleri, kitabın içeriğini detaylı bir şekilde incelemedikleri aktarıldı. Örgütün bu şekilde cezaevindeki PKK’lılara talimatlarını söz konusu kitaplar içerisinde yolladıkları belirtildi. Cezaevindeki PKK’lıların eğitimlerinin de bu şekilde devam ettiğine dikkat çekildi.”

                                                       DAĞDAN ŞEHİRLERE İNİYORLAR

                                                       Aynı raporda bir başka ayrıntıya da göz atalım:

                                                          Şu anda PKK’nın Suriye kolu PYD’de deneyim kazanan 3 bin PKK’lı silahlı militanı bulunuyor. Bunların, Türkiye’ye dönebileceğine de dikkat çekiliyor. Şehirlerde kaos yaratmak için dönüş yapabilecek olan bu militanların şehir çatışmalarında da son derece deneyim sahibi olduğunu da unutmamak gerekiyor.

                                                         PKK’nın böylesine sinsi bir yapılaşma içinde olduğu bilindiği halde bugüne kadar önlem almayanlar, “Geliyorum” diyen bu tehlike karşısında nasıl bir önlem alacaklar gerçekten bunu biz de merak ediyoruz. Terör örgütü, zaten silah bırakmamakta ısrar ederek, günün birinde yine silahlı eylemlere başvuracağının mesajlarını vermişti. Bugün, o noktaya gelinmiş bulunuluyor.

    Süreç öncesi dağlardaki PKK’lılar, süreç ile birlikte şimdi şehirlere indi ve yapılaşmalarını da buralarda sağladı. Daha güçlü ve daha tehlikeli bir konuma geldiler. “Bugüne kadar elde ettiğimiz haklarımızı, çatışarak aldık” diyorlar. Diğer isteklerini de aynı anlayışla alacaklarını söyleyip, tehdit savuruyorlar. Daha düne kadar dağlarda gömüp sakladıkları silah ve patlayıcıların, bugüne şehirlere taşındığının da altını çizelim.

    e.mail: necdetes@mynet.com