Etiket: Jeffry Lane Flake

  • EGEMENLİĞİN VE İTİBARIN ÖLÇÜTÜ: MÜTEKABİLİYET!..

    EGEMENLİĞİN VE İTİBARIN ÖLÇÜTÜ: MÜTEKABİLİYET!..

    Prof. Dr. Süleyman Çelik(scelik44@gmail.com) - Jeffry Lane Flake Erdogan

    Prof. Dr. Süleyman Çelik(scelik44@gmail.com)

    ABD’nin ülkemize atanan yenBüyükelçisi Jeffry Lane Flake,  güven mektubunu Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’a sunarak görevine başladı…

    Egemen bir ülke, diğer egemen bir ülkeye elçi atayacağı zaman, önce o ülkeden agreman ister. Fransızca bir sözcük olan agreman, Dil Derneği’nin sözlüğünde şöyle tanımlanmaktadır: “bir elçinin bir ülkeye atanmasından önce o ülkeden istenen uygun görme yazısı ya da onayı, kabul belgesi.”

    Eğer atanmak istenen elçi, geçmişte o ülkeye karşı düşmanca/ dostlukla bağdaşmayacak tavırlar sergilemişse agreman verilmez ve o kişinin ataması yapılmaz.

    Uzun yıllar Kongre üyeliği ve senatörlük yapmış olan Amerika’nın yeni Büyükelçisi Mister FlakeTürkiye karşıtı bir politikacı olarak tanınıyordu.

    Aslında ABD Başkanı Biden’ın da Türk dostu olmadığı biliniyor. Göreve geldiğinden beri, Türkiye karşıtı tutum sergilemekten ve Amerika’ya kadar gitmiş olan Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’a randevu vermemek gibi onur kırıcı tutum sergilemekten kaçınmamıştır. Demek ki Biden, böyle bir adamı özellikle elçi olarak atamış!..

     Amerika’da Başkan’ın bir insanı elçi olarak atması ile iş bitmiyor. Atamanın Meclis’te onaylanması gerekiyor. Bunun için atanan kişi Meclis’e gidiyor. İki ülke arasındaki ilişkileri geliştirmek ve Amerika’nın çıkarlarını korumak için neler yapacağını anlatıyor; üyelerin sorularını yanıtlıyor. MHP Milletvekili Hidayet Vahapoğlu’nun aşağıdaki iletisinde görüldüğü gibi, bu adam Meclis’te, “eğer atanırsam Türkiye’ye haddini bildireceğim” anlamında sözler ediyor.

     Demek oluyor ki Türkiye düşmanlığını açıkça ve küstahça sergilemekten kaçınmamış olmasına karşın, AKP Amerika’ya karşı gelmekten kaçınarak bu adam için agreman vermiş!..

    Arapça bir sözcük olan mütekabiliyet ise “karşılıklı olma durumu” demektir. Devletlerarası ilişkilerde maruz kalınan davranışa, aynı şekilde karşılık verme ilkesidir. Mütekabiliyet ilkesi, devletlerin birbirleriyle eşit egemenlik haklarına sahip olduğunun bir göstergesidir. Eğer aynı karşılığı veremiyorsan “egemen değilsin”, demektir.

    Elçiler geldikten sonra, o ülkenin devlet başkanına güven mektubu sunarlar. Güven mektubu, elçilere, gittikleri yerin devlet başkanına sunulmak üzere kendi devlet başkanları tarafından verilen mektuptur. Güven mektubunu sunmadan, elçi resmen göreve başlamamış olur.

    Türkiye’nin Washington Büyükelçisi de geçmişte AKP milletvekilliği yapmış, eski bir politikacı olan Murat Mercan’dır…

    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Aralık 2020’de atadığı Murat Mercan, güven mektubunu sunmak için aylarca Joe Biden’den randevu beklemiş, ancak uzun süre bir yanıt alamamıştır. Aylar sonra, 15 Mart 2021’de randevu verilmiştir. Ancak “buluşmanın Beyaz Saray’da değil bir lokantada yapılacağı ve mektubun Başkan Biden ya da Yardımcısı tarafından değil, Beyaz Saray’da görevli bir memur tarafından kabul edileceği” bildirilmiştir!..

    Bu durum, devletler arası ilişkilerde kabul edilebilir bir davranış değildir. Buna karşın Murat Mercan, bildirilen lokantaya gitmiş ve güven mektubunu sunmuştur.

    Bu utanç verici bir durumdur. Türkiye Cumhuriyeti hiçbir zaman böyle aşağılanmamıştır. Ecdadımız ile övünmekten gurur duyanlar, Ömer Seyfettin’in “Pembe İncili Kaftan” öyküsünü okusun ve bir elçinin nasıl davranması gerektiğini öğrensinler!..

    O zaman, bu duruma ne yazık ki muhalefetten de  tepki gelmedi. Sadece MHP Milletvekili Hidayet Vahapoğlu, “ABD Washington Büyükelçimizin güven mektubunu bir lokantada kabul etmişti. ABD’nin Büyükelçisinin güven mektubunu da bir çorbacı dükkanında Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan’ın yardımcısı alsın” diyen bir tvit atarak tepki göstermişti.

    Elçimizin göstermediği tepkiyi, Ankara’nın göstereceğini umduk. Amerika’nın yeni elçisine güven mektubunu sunması için aylarca randevu verilmemesini ve Cumhurbaşkanı tarafından değil, bir memur tarafından, Sayın Vahapoğlu’nun dediği gibi, bir çorbacıda alınmasını bekledik.

    Ancak hayal kırıklığına uğradık. Adam geldi ve aylarca bekletilmek bir yana, bir hafta içinde güven mektubunu Saray’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sunarak görevine başladı…

    Muhalefetten gene hiç tepki gelmedi. Sayın Vahaoğlu da bu kez tvit atmadı. Sanırım, Devlet Bahçeli tarafından kulağı çekilerek susması istendi!..

    Demek ki iktidarı ve muhalefeti ile böyle muamelelere alışmış ve doğal karşılar olmuşuz!…

    Çok yazık!..

    Benzer üzüntüyü, 2003 yılında Süleymaniye’de Amerikalılar askerlerimizin başına çuval geçirip, esir aldıklarında da yaşamıştım…

    Böyle durumlarla karşılaşan insanlar, devleti yönetenlerden emir beklemeksizin, bireysel tepki vererek ulusal onurumuzu koruyabilirler. 

    Murat Mercan aşağılanmayı kabul etmeyerek Amerika’yı terk edip yurda dönebilirdi/dönmeliydi. Örneğin, 1932’de İtalya Başbakanı Mussolini, Başbakan İsmet Paşa’yı davet eder. Davet kabul edilir ve İsmet Paşa yola çıkar.  Yolda kendisine iletilen karşılama programında, Mussolini tarafından Roma Garı’nda değil, Başbakanlık binasında karşılanacağını öğrenen İsmet Paşa, itiraz eder: “Mussolini tarafından Gar’da karşılanmayacaksa geri döneceğini” bildirir. Durum Mussolini’ye iletilir. Burnundan kıl aldırmayan İtalyanların Duçe’si, İsmet Paşa’nın isteğini kabul eder ve sorun çözülür.

    Süleymaniye’de askerlerimiz, teslim olmayıp, Genelkurmay’dan emir beklemeksizin, inisiyatiflerini kullanarak, şehit olma pahasına vuruşabilirlerdi/vuruşmalıydılar. Tıpkı Balıkesirli Er Musa gibi.

    14 Temmuz 1934’de, Sisam Ada’sı açıklarında demirlemiş, zamanın süper gücü İngiltere’nin bir savaş gemisinden üç subay, bir kayığa atlar ve hemen karşılarında bulunan Kuşadası’nın Kanapiçe koyuna doğru kürek çekmeye başlarlar. Bu sırada sahil güvenlik nöbetinde olan Musa, karşısındakiler “dur!” uyarısına uymayınca gözünü kırpmadan tetiğe başar. İngilizlerden biri ölerek denize düşer, diğer ikisi kaçmayı başarır. İki gün sonra gelip Kuşadası açıklarında demirleyen İngiliz savaş gemisinden karaya çıkan gemi komutanı, Kaymakam’a İngiliz Hükümeti’nin talimatını bildirir: “özür dilenecek, ölen subayın ailesine tazminat verilecek ve Er Musa’nın cezalandırılacaktır.” Bunun üzerine gelişmeleri dakikası dakikasına izleyen Atatürk emrini verir: “Görevini yapan Er Musa cezalandırılmayacak. Gerekirse Musa için Britanya İmparatorluğu ile savaş göze alınacak.” Atatürk’ün kararı duyulunca, gözdağı vermek üzere Kuşadası’na doğru yola çıkmış olan yedi İngiliz savaş gemisi, tornistan yapıp gider…

    Süleymaniye olayları sonrası, gazetecilerin “Amerika’ya nota verecek misiniz?” sorusuna, Erdoğan “ne notası, müzik notası mı?” yanıtı vermiş; Abdullah Gül de “büyük devletlere nota verilmez” demişti!..

    Yedi düvelle savaşarak kurulan ve sonrasında kralların/ şahların Kurucusu’nun ayağına gelerek saygılarını sunduğu Türkiye Cumhuriyeti bu durumlara düşmemeliydi!..