Etiket: Ermeni İddiaları

  • Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof Dr Yusuf HALAÇOĞLU görevinden alındı

    Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof Dr Yusuf HALAÇOĞLU görevinden alındı

    Yazar TDTKB   
    Cumartesi, 26 Temmuz 2008
     
    Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu görevinden alındı.
    Türk Tarih Kurumu’nda millî birlik ve beraberliğimize yönelik yapmış olduğu önemli araştırmalar ve çalışmalarla tanınan Yusuf Halaçoğlu

    görevinden alındı. Sözde ermeni iddiaları ile ilgili çok ciddi çalışmalarda bulunan Halaçoğlu’nun alınması kafalarda soru işareti bıraktı. 15 yıldır görevini başarıyla sürdüren Halaçoğlu’nun, Ermenistan ile Türkiye arasında başlatılan “diyalog” sürecinde görevinden alınması manidar karşılandı.
    Prof. Dr. Salim Çöhce ise Halaçoğlu’nun görevden alınması ile ilgili olarak “Kırgınız ve çok kızgınız” yorumunu yaptı. Çöhce, “Üç beş Ermeni rahatlayacak diye böyle bir insanın, konusuna bu kadar hakim bir akademisyenin görevden alınması hiç hoş değil. Halaçoğlu, Ermeni meselesinde çok güzel çıkışlar yapmış ve Türk milletinin elini güçlendirmiştir. Son dönemde, arşivlerin dünya kamuoyunun dikkatine açılmasını talep ederek, bu meseleyi ve kavgayı Ermeni diasporasının sahasına taşımıştı. Bu, Türkiye’nin uzun yıllardır istediği ama yapamadığı bir girişimdi. Görevden alınması bizi üzdü” dedi.

    Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’ndan boşalan makama tarihçi Prof. Dr. Ali Birinci’nin getirilmesi bekleniyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile ilişkisinin son derece iyi olduğu öğrenilen Prof. Birinci 1947’de Hendek’te doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, İktisat ve Maliye Bölümünden mezun olduktan sonra, Emniyet Genel Müdürlüğü, Cumhuriyet Üniversitesi’nde görev yaptı. 1993’de doçent, 2000’de yakın çağ tarihi profesörü oldu. 2002-2004 yılları arasında Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi’nde dersler verdi. Tarih ve Toplum, Dergâh, Yeni Türkiye, Polemik, Türk Yurdu, Kebikeç ve Müteferrika dergilerinde yakın devir siyasi hayatı, tarihî şahsiyetleri ve yazarları hakkında yazılar yazdı.

     Kaynak:

     

     

    ERMENİ GÖRÜŞMELERİ…

    ŞEBNEM ÖZBEK  [sebnemenator@gmail.com]

     

    19 Şubat tarihinde Ermenistan’ın Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Sarkisyan; Rus gazetesine verdiği demeçte Türkiye ile “ön koşulsuz” görüşmelere başlayabileceklerini belirtmişti. Ve bizim bildiğimiz kadarıyla 8 Temmuz’da İsviçre’de bu görüşmeler başladı.

    Ancak her ne kadar Sarkisyan; ön koşulsuzluktan söz etse de Wall Street Journal’a verdiği demeçte sözde Ermeni soykırımı konusunda -eğer ilişkiler normalleşir ise- Erdoğan’ın “iddialar ortak tarih komisyonu kurularak araştırılsın” teklifine sıcak bakabileceklerini belirtti.

     

    Anlaşılan o ki AKP Hükümeti bu “ön koşulu” kabul etmiş ki görüşmeler başlamış. Bu görüşmelerin içeriği hakkında Amerika ve bazı Avrupa Birliği üyesi ülke başkanlarının bilgilendirildiği hatta özellikle Amerika’nın görüşmelere başlanması için her iki ülkeye de baskı yaptığı bilinmektedir. Buna karşılık görüşmelerin basından gizlenmesinin nedeni olarak; Ermenistan halkının bu konudaki “haklı hassasiyetine” Türk Heyetinin saygı göstermesi olduğundan bahsediliyor. Ermeni diyaspora sözcülerinden Anisonyan; bu görüşmelerde bir takım mutabakatlara varıldığını, bunun önemli olduğunu, Türkiye’nin; Ermenistan ile arasını iyi tutmadığı müddetçe, Azerbaycan ve Hazar’a ulaşmasının güç olduğu yönünde beyanlar vermiştir.

     

    Tam da görüşmelerin basına sızdığı şu günlerde Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu, hiçbir gerekçe gösterilmeden görevden alındı. İnsanın aklına ister istemez Ermenilerin soykırım konusunda; tüm dünyaya yalan söylediğini, sadece bizim değil onların belgelerine de dayanarak ispatlayan Halaçoğlu’nun bu görüşmeler sonucunda görevden alındığı gelmiyor değil. Çünkü yerine atanacağı iddia edilen; Prof. Ali Birinci’nin Ermenistan ile iyi ilişkiler kurulması düşüncesinde olduğu ve A. Gül ile de arasının iyi olduğu söylenmektedir. Bu görevden alınma Erdoğan’ın da işine gelmiştir. Etnik milliyetçiğin önünü açan “Türkiyelilik” kavramını dilimize sokan Erdoğan olmuştur. Oysa Halaçoğlu Alevi Kürtlerin göçe tabi olmak istemeyen devşirme Ermeniler, Anadolu’da kendilerini Kürt Aşireti olarak gören bir çok aşiretin de 16. yüzyılda Türkmen Aşiretleri olduğunu ispatlamıştı.

     

    Peki Ermeni Cumhurbaşkanının bahsettiği ilişkilerin “normalleşmesi” konusu tam olarak ne? Türkiye’nin yıllardır Ermenilere uyguladığı örtülü ambargo. Yani gümrük kapılarının açılması ve ticaretin geliştirilmesi. Bugün Ermenistan’ın ticaret hacmi 2 milyar dolar civarında ve bunun büyük bir çoğunluğu borçla ve Ermeni Diasporasının sayesinde gerçekleşmekte.

     

    Görüldüğü gibi rakam o kadar küçük ki; sınır kapısının açılması, ile Kars ve civarının kalkınacağı yönünde çıkan haberler tamamen Ermeni yanlılarının çıkardığı asparagas haberlerdir. Kaldı ki; Türkiye ile Ermenistan ticari ilişkileri, zaten İran ve Gürcistan üzerinden gerçekleşmektedir. Ermenistan’ın sınır kapısının açılması için uluslar arası girişimlerde bulunmasının nedeni tamamen iç politikaya yöneliktir. Ayrıca uluslar arası siyasette sınır kapısının açılması Ermeniler tarafından; “sözde soykırımın utancı ve Türklerin özür dileyişi” olarak lanse edilecektir.

     

    AKP Hükümeti başa geldiği günden bu yana, uyguladığı yanlış dış politikayı Ermeni ilişkilerinde de uygulayacak gibi görülüyor. Nedir bu yanlış dış politika? Biz iyi niyetimizi göstermeliyiz, ilk adımı biz atmalıyız, atılan adımlara mutlaka karşılık vermeliyiz. (Kıbrıs ve Anan Planı, AB)

     

    Türkiye geçmişten bu güne kadar; topraklarımızda gözü olduğunu, Türkler tarafından soykırıma tabi tutulduklarını her platformda dile getiren, anayasasını ve bağımsızlık bildirgesini tamamen Türk düşmanlığı üzerine oturtan, Türklerden nefret etmeyen Ermenileri kendilerinden görmeyen, Yukarı Karabağ’da Azeri topraklarını işgal etmesine, Hocalı’da Türkleri katletmesine rağmen Ermenilere, zaten haddinden fazla iyi niyet göstermiştir. 1988 deki depremde insani yardım göndermiş, Ermenistan’ı 1991 yılında koşulsuz tanımış, havayolumuzu kullanmalarına izin vermiş, Karadeniz Ekonomik İşbirliğine girmesini veto etmemiş, AB tarafından gönderilen temel gıda maddelerinin sınırımızdan geçmesine izin vermiştir.

     

    Peki öteden beri tüm iyi niyetimize rağmen; hiçbir adım atmayan, karşılıklı ilişkiyi sınırların açılmasına, Türklerin sözde soykırımı kabul etmesine, tazminat ödemesine ve kendine toprak verilmesine bağlayan Ermenistan; ne oldu da bugün bu taleplerini sesli dile getirmek yerine, gizli görüşmelerle pazarlığa tabi tuttu ve AKP de bu pazarlığa olumlu yanıt verdi?

     

    Sorunun yanıtı çok basit: emperyalist güçlerin enerji ihtiyaçları. Yani; Avrupa Birliğinin ve Amerika’nın, Orta Asya ve Hazardaki enerji kaynaklarına ulaşma isteği. ABD ve Avrupa’nın Asya’daki enerji kaynaklarına -Rusya’yı mümkün olduğunca saf dışı bırakarak- ulaşmak için başlattığı “Nabucoo Projesi” gibi projeleri hayata geçirmek için Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’ın işbirliğine ihtiyacı var. Bunun için de son dönemlerde Kafkaslarda önemli diplomatik çalışmalar yürütüyor. Tabi bütün bunlar için Türkiye’nin de işin içinde olması gerekiyor.

     

    Ermenistan bağımsızlığını kazandığı günden itibaren her ne kadar ABD ile ilişkilerini güçlendirmeye çalışsa da sırtını Rusya’ya dayamaktan geri durmamıştı. Ancak Gürcistan ve Azerbaycan’ın Rusya’ya karşı tutumu netleştikten sonra Ermenistan; Batı yanlısı tutum sergilemeye başladı. İşte bu gizli görüşmeler; Amerika ve Batı’nın Hazar petrollerini Rusya’ya yedirmemek için Ermenistan ve Türkiye ilişkilerinin düzelmesi yönünde, her iki ülkeyi de zorlamaları neticesinde başlamıştır.

     

    Rusya ise; Ermenilerin, ABD yanlısı tavır sergilemesi karşısında; Bakü Zirvesinde “Karabağ Azeri toprağıdır” açıklaması ile Ermenistan’a gözdağı verdi. Rusların Doğu’daki uç kalesi konumunda bulunan Ermenilerin, Türkiye ile ilişkilerini düzeltme yönünde görüşmelere başlaması, Rusya’nın dış politikada çark etmesine neden olmuştur.

     

    Değişen bu konjonktüre göre adım atması gereken Türkiye ise; başta da değindiğim gibi Prof. Halaçoğlu’nu görevden almayı tercih etmiştir. Kaldı ki Türkiye Hazar petrollerine ve Azerbaycan’a “Demir İpekyolu” projesi ile en az maliyetle ulaşmak için Gürcistan ve Azerbaycan ile anlaşmaya varmıştır. Yani bu konuda Anisonyan’ın dediği gibi Ermenilere ihtiyacı yoktur.

     

    Türkiye Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi “bize ne gibi bir menfaat sağlayacak” sorusunun yanıtını, gene bir soru ile verebiliriz. Siz AKP’nin iktidar olduğu süre boyunca; kısa, orta ve uzun vadede milli çıkarlarımızı koruyan ve ülkemiz menfaatine olan hangi anlaşmaya imza attığını gördünüz? Yani; Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini düzeltmesinin kendine ne ekonomik ne de siyasi hiçbir fayda sağlamayacağı, aksine özellikle sözde soykırım konusunda elini zayıflatacağı aşikardır. İlişkinin normalleşmesi Ermenistan ve Batı’nın işine yarayacaktır.

     

    ŞEBNEM ÖZBEK

    25-07-2008

    ——————–

     

    From: Yuksel Oktay [mailto:yukseloktay@yahoo.com]

     

    Halaçoğlu engel mi, pürüz mü?

    TÜRK Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun görevden alınışı “Bayram yok, seyran yok; bu da nereden çıktı?” diye hayretle karşılanmamalıdır, arkasından neler geleceği belli değil…
    Pek açık açık söylenmese de Halaçoğlu’nun “Ermenilerin sözde soykırım iddialarına karşı şahinlerden olduğu” ima ediliyor.

    Hele, Ermenilerle gizli kapaklı görüşmeler başlamışsa…

    Bazılarının aklına Kıbrıs ve “yes anemciler” geliyor.
    * * *
    HER ŞEY, Avşarlarla ilgili bir sempozyumda Halaçoğlu’nun yaptığı konuşmayla başlamıştı:
    “Müslümanlığı kabul etmiş ve kendisini Türk olarak kabul etmiş insanlar gelip Anadolu’ya yerleşmiştir.(…) Araştırmalarımızda şunu gördüm ki, pek çok Kürt dediğimiz insanlar Türkmen asıllı. Yapısal olarak söylüyorum ama bununla beraber bir şey daha ifade ediyorum, hatta hatta şöyle söyleyeyim: Kürt Alevi olarak bilinen birçok insan da maalesef Ermeni dönmeleri. TİKKO’nun içinde yer alan, PKK içinde de yer alan insanlardan birçoğu bunlardan. Yani bizim zannettiğimiz gibi Kürt hareketi değil, PKK veya TİKKO harekatı.”(x)
    Bu konuşmadan sonra yer yerinden oynadı, Halaçoğlu neredeyse linç edilecekti, ama belgeleri kimse yalanlayamıyordu.
    * * *

    HALAÇOĞLU, geçmişlerini öğrenmek isteyenler olduğunu söylüyor ve bir örnek veriyordu:
    “Geçenlerde Bitlisli bir arkadaş bana geldi. Hocam biz Kürdüz, bize Hasaniler derler, aşiretimi öğrenmek istiyorum, dedi. Bilgisayardan Hasanileri sorguladığımda karşıma Eski İl’den (Konya) Döğer boyundan çıktı, kendisine verdim, ama buna benzer geçmişini öğrenmek isteyen o kadar çok insan çıkıyor ki…”
    * * *

    PROF. DR. İlber Ortaylı da, “Halaçoğlu’nun yazdıklarının ve tebliğlerinin bilime ters düşen hiçbir yanı yoktur” diyor, “lakin” diye de ekliyor:

    “TTK Başkanı’nın sık sık bu gibi yorum ve bilgileri, basın konferanslarında, kalabalık salon toplantılarında hatta açık havada, yaylalarda gündeme getirmesi yanlıştır.”
    İlber Ortaylı’nın çok ciddi bir itirazı da var:

    “İnsanlar kimliklerini kendileri açıklarlar. Türkiye’de onların yerine, birilerinin kimliği açıklama eğilimi son derece yanlıştır.”
    * * *
    PEKİ, Türk-Ermeni görüşmelerinde Halaçoğlu bir pürüz müdür, bir engel midir?
    Türk-Ermeni görüşmelerinde ana konu nedir?
    Ermenilerin soykırım iddiaları.

    Halaçoğlu, soykırım iddialarına dayanak gösteren “tehcir” için de şöyle diyor:
    “Eğer birileri bir şekilde terör hareketlerine girişerek yabancı kuvvetlere de destek vererek, içinde yaşadıkları ülkeye karşı savaşarak ihanet etmişlerse, herhalde, o ülkenin ihanet edenlere karşı, hem de güvenliği sağlamak düşüncesiyle harekete geçmesi meşru değil mi?”
    * * *
    BU sorunun cevabı “evet” olsa dahi, “Cumhuriyet dönemi, Türk gençliğini, tarihi düşmanlık yerine, barışı hâkim kılmak felsefesi üzerine inşa etmiştir.”
    Halaçoğlu’nun bu görüşlerinin, Ermenilerle yapılacak görüşmede engel, pürüz olup olmayacağı önümüzdeki günlerde anlaşılacaktır.

    Kıbrıs’ta Rauf Denktaş’ı da engel, pürüz olarak görmediler mi?

    Bekleyeceğiz!
    * * *
    HALAÇOĞLU’na demişler ki:

    “Türkün Türke propagandasını yapıyorsunuz, boş verin!”
    Halaçoğlu, “Evet, öyle yapıyoruz!” demiş:
    “Önce benim halkım anlamalı bunu, bu konuyu bilmeli. Yabancı toplumlarla, kendi halkımızın desteğini almadan nasıl mücadele edebiliriz. Öyleyse Türk olduğumuzu önce kendi halkımıza göstermeliyiz. Bunu öğrettiğimiz zaman dünyayla baş edebiliriz.”
    * * *
    DEMEK Kİ Halaçoğlu’nun bu görüşleri bazılarının hoşuna gitmemiş ki, görevden aldılar.
    Denktaş’ın görüşleri de hoşlarına gitmemişti ki!..
    ———————-
    (x) Tarih Gelecektir, Prof. Halaçoğlu, Babıali Kültür Yayıncılığı.

     

    From: SS Aya <ssaya@superonline.com>

     

    MILLIYET-24 TEMMUZ 2008

    Semih İdiz

    sidiz@milliyet.com.tr

    Erivan için düşündürücü bir tören

    Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan devlet başkanlarının bugün Kars’ta temelini atacakları Bakü-Tiflis-Kars demiryolu projesi, Erivan’a kendi bölgesinde içine düştüğü yalnızlığı bir kez daha hatırlatacak.
    Bugünkü tören, tüm girişimlerine rağmen, ne Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı projesini ne de bu projeyi engelleyebilen Ermeni diyasporası için de yeni bir darbe olacak. Peki, hal böyle olunca, Ermeniler hâlâ aynı yolda ısrar edecekler mi? 
    Amerika’daki Ermenilerin onulmaz Türk düşmanlığına tanık olmuş birisi olarak bu kesimden umutlu değiliz. Nitekim bu kesim bugünlerde,  Ermenistan’ın ilk Cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan için olduğu kadar, mevcut Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’a da ateş püskürüyor.
    Sarkisyan, Türkiye ile uzlaşma yolları aradığı için Taşnak güdümündeki diyaspora Ermenileri tarafından “davaya ihanetle” suçlanıyor. Ancak, Erivan’ın içine düştüğü çıkmazdan kurtulma ihtiyacını giderek daha fazla hissettiği de bir gerçek.
    Şahinleri kızdıracak
    Arminfo ajansının hafta başında verdiği bir haber de bunu doğruluyor. Basınımızda da yer alan habere göre, Ermenistan Başbakanı Tigran Sarkisyan, Ermeni diyasporasından gelen genç bir grupla buluşmasında şunları söylemiş:
    “Ermenistan’da yaşayalım ya da yaşamayalım, Ermeniler olarak önceliğimiz başkalarıyla çatışmak değil, halkımızın refahı için çalışmak olmalı… Tarihimiz ve adalet için savaşa evet, ama bunu kontrolsüz saldırganlık olarak algılamaya hayır.”
    Bu sözlerin, aynen Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın Wall Street Journal’da çıkan ve Türkiye ile diyalog arayışını ortaya koyan yazısı gibi, Ermeni diyasporasındaki şahinleri kızdıracağı kesin.

    Diyaspora bihaber
    Bu şahinlerden biri de Amerika’da yayımlanan Asbarez gazetesinin yorumcularından Garen Yegparyan.
    Cumhurbaşkanı Sarkisyan’a kızan Yegparyan’ın 14 Temmuz tarihli yorumuna bakılacak olursa, tecrit edilmiş olmak Ermenistan’a yarar bile sağlamış. Türk-Ermeni sınırının açılması durumundaysa, Ermenistan’da yerli üretim zarar görecekmiş.
    Bu sözler diyaspora Ermenilerinin, bırakın bölge gerçeklerini, Ermenistan’ın çektiği sıkıntılardan bile bihaber olduklarını gösteriyor. Oysa BM Kalkınma Programı’nın taze verileri, Ermenistan’da son yıllarda yakalanan nispi büyüme hızının tekrar düşmeye başladığını ortaya koyuyor.

    Karabağ’da adım atmak
    Kısacası, Ermenistan’ın dünyaya açılması gerekiyor. Bunun da Türkiye üzerinden olacağını artık diyaspora Ermenileri dışında herkes görüyor. Bugün Kars’ta yapılacak tören de bunu tekrar kanıtlayacak.
    Bu tören, Ermenistan’ın, stratejik olan bu tür bölgesel projelere dahil olmak suretiyle halkının refahı için sağlayacağı avantajları tekrar ortaya koyacak. Öte yandan, Ermenistan’ın bölgede gelişen sisteme entegre edilmesinin Güney Kafkaslar’da istikrara da katkı sağlayacağı aşikâr.
    Erivan’ın, bunun yolunu açmak için, özellikle Karabağ sorunu açısından atması gereken cesur adımlar var. Türkiye’nin de, elbette ki, Erivan’ın attığı her olumlu adıma olumlu karşılık vermesi gerekecek, ki bunun olacağına dair somut işaretler artıyor.
    Sonuçta seçim Ermenistan’ındır. Ya onulmaz Türk düşmanı diyaspora mensuplarının yolundan gidip bunun bedelini yalnızlıkla ödemeye devam edecek ya da kendi önünü açıp bölgesel bir oyuncu olacak.

     

    Yorumlar (0) >>

     

     

  • Festival maskesiyle Ermenicilik

    Festival maskesiyle Ermenicilik

    SİNSİ OYUNA KARADENİZ’DE TEPKİ YAĞDI

    RİZE’de düzenlenecek 3. Yeşil Yayla Festivali için Ermeni diasporasıyla bağlantılı The Christensen Fund’un (TCF) 220 bin euro göndermesi Karadenizlileri ayağa kaldırdı. “Hemşinliler Ermenidir” propagandasının yapılmak istendiğini belirten vatandaşlar, “Hemşinliler Türk boyudur” dedi. 

    Çeşitli sivil toplum kuruluşu önderlerinden İsmail Dinçer, Musa Abay, Cevat Çiçek, Fatih İslamkaraoğlu ve Bahattin Karagöz, misyonerlik faaliyetlerine Ermeni yanlılarının eklenmesinden endişe duyduklarını ifade ettiler.

    Ermeni parasıyla festivale isyan!
    Diasporanın desteklediği TCF’nin, Ermeni propagandası için Rize’de düzenlenecek Yeşil Yayla Festivali’ne 220 bin euro katkı sağlaması Karadenizlileri ayağa kaldırdı

    Haber:  Selda Öztürk KAY
    Festival adı altında Ermeni propagandasına vatandaşlar isyan etti.  Rize’nin Fındıklı, Çağlayan, Hemşin ve Çüpendüzü İlçelerinde, 1-3 Ağustos 2008 tarihleri arasında düzenlenecek  3. Yeşil Yayla Festivali’ne Ermeni gölgesi düştü. Bu yıl organizasyonu üstlenen Gola (Yayla) Kültür, Sanat ve Ekoloji Derneği’nin, merkezi ABD’nin San Fransisco kentinde bulunan Ermeni diasporanın destek verdiği The Christensen Fund’dan (TCF) 220 bin euro bütçe aldığını öğrenen vatandaşlar, etkinliğin iptalini istedi.
    Etnik kök arayışındalar!
    Ulusal Güç Birliği Platformu Genel Sekreteri İsmail Dinçer’in, Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nde bir araya getirdiği Karadeniz  derneklerinin temsilcileri, bölgelerinde yürütülen “misyonerlik” faaliyetlerine Ermeni safsatalarının eklenmesinden endişe duyduklarını ifade ettiler.  Gola Kültür, Sanat ve Ekoloji Derneği’nin bölgedeki faaliyetlerini anlatan Pazar Eğitim Vakfı Başkanı Cevat Çiçek, “Batık Ermeni kültürü ve mirasından bahsediyorlar. Bizde bu yönde bir kanaat oluşturma gayretindeler. Doğu Karadeniz’de etnik ayrımcılık yaratmaya çalışılıyorlar” dedi. Hemşin Sosyal Sorumluluk ve Gelişim Derneği’nin yeni Başkanı Musa Abay da, “Festival, Hemşin’de infiale yol açtı. Halk yapılmasını istemiyor. Festival, bu bölge Ermenilere aittir düşüncesine belge, bilgi ve doküman sağlamak amacıyla düzenlendi” diye konuştu.
    Gola’daki kuşkular
    Rize Dernekler Birliği Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Bahattin Karagöz de, “Festival, art niyetli kişilerin savunduğu ’etnik farklılık’ tezine coğrafi tanıklık yaratmaktan ibarettir. Doğu Karadeniz’de Ermenilere dair bir ’kök’ arayışında olanlar, uluslar arası arenada bu belge ve bilgileri kullanarak ’Bakın, Doğu Karadeniz’de Ermeni kültürü var’ savını öne sürecektir” dedi. Gola (Yayla) Kültür, Sanat ve Ekoloji Derneği, İstanbul merkezli faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşu olarak biliniyor. Derneğin uzman olduğu iddia edilen üyeleri, Doğu Karadeniz bölgesindeki çeşitli il ve ilçelere rutin olarak düzenledikleri ziyaretlerde, Karadeniz’in kendine özgü “yer, yemek adları ile bazı terimlerin” tarihi kökenlerini araştırırken, “Ermeni kültürünün izlerini” arıyor. Derneğin, bölgedeki tarihi ev ve yapıları fotoğraflayarak Ermeni kültürünün varlığını kanıtlama yönünde faaliyetleri de devam ediyor.
    İlgi odağı Karadeniz
    Merkezi San Fransisco’da bulunan Ermeni diasporanın destek verdiği The Christensen Fund’un (TCF) coğrafi öncelik verdiği bölgeler arasında Türkiye’nin Doğu Karadeniz bölgesi ile Kırgız Cumhuriyeti ve Tacikistan yer alıyor. TCF, “istisnai kültürel” ve biyolojik  farklılıklar üzerine araştırmalar yapan kurum ve kuruluşlara finansman desteği sağlıyor. Kuruluşun internet
    sitesinde, “Heterojen yapıların daha esneklik kazanması” ifadesi dikkat çekerken “küresel iklim değişiklikleri ve diğer değişimler” ibaresiyle de faaliyetlerin amacına genel bir anlam verme çabası görülüyor. Vakfın ismi oldukça şüphe uyandırıyor. “Christensen” sözcüğü “Christen” teriminden türüyor ve bu terimin Türkçe karşılığı ise “Vaftiz etmek, vaftiz sırasında ad vermek” olarak biliniyor.

    24/07/2008  22:57

  • ERMENİ GÖRÜŞMELERİ BASLADI… VE HALACOGLU GOREVDEN ALINDI

    ERMENİ GÖRÜŞMELERİ BASLADI… VE HALACOGLU GOREVDEN ALINDI

    ŞEBNEM ÖZBEK

    19 Şubat tarihinde Ermenistan’ın Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Sarkisyan; Rus gazetesine verdiği demeçte Türkiye ile “ön koşulsuz” görüşmelere başlayabileceklerini belirtmişti. Ve bizim bildiğimiz kadarıyla 8 Temmuz’da İsviçre’de bu görüşmeler başladı.

    Ancak her ne kadar Sarkisyan; ön koşulsuzluktan söz etse de Wall Street Journal’a verdiği demeçte sözde Ermeni soykırımı konusunda -eğer ilişkiler normalleşir ise- Erdoğan’ın “iddialar ortak tarih komisyonu kurularak araştırılsın” teklifine sıcak bakabileceklerini belirtti.

    Anlaşılan o ki AKP Hükümeti bu “ön koşulu” kabul etmiş ki görüşmeler başlamış. Bu görüşmelerin içeriği hakkında Amerika ve bazı Avrupa Birliği üyesi ülke başkanlarının bilgilendirildiği hatta özellikle Amerika’nın görüşmelere başlanması için her iki ülkeye de baskı yaptığı bilinmektedir. Buna karşılık görüşmelerin basından gizlenmesinin nedeni olarak; Ermenistan halkının bu konudaki “haklı hassasiyetine” Türk Heyetinin saygı göstermesi olduğundan bahsediliyor. Ermeni diyaspora sözcülerinden Anisonyan; bu görüşmelerde bir takım mutabakatlara varıldığını, bunun önemli olduğunu, Türkiye’nin; Ermenistan ile arasını iyi tutmadığı müddetçe, Azerbaycan ve Hazar’a ulaşmasının güç olduğu yönünde beyanlar vermiştir.

    Tam da görüşmelerin basına sızdığı şu günlerde Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu, hiçbir gerekçe gösterilmeden görevden alındı. İnsanın aklına ister istemez Ermenilerin soykırım konusunda; tüm dünyaya yalan söylediğini, sadece bizim değil onların belgelerine de dayanarak ispatlayan Halaçoğlu’nun bu görüşmeler sonucunda görevden alındığı gelmiyor değil. Çünkü yerine atanacağı iddia edilen; Prof. Ali Birinci’nin Ermenistan ile iyi ilişkiler kurulması düşüncesinde olduğu ve A. Gül ile de arasının iyi olduğu söylenmektedir. Bu görevden alınma Erdoğan’ın da işine gelmiştir. Etnik milliyetçiğin önünü açan “Türkiyelilik” kavramını dilimize sokan Erdoğan olmuştur. Oysa Halaçoğlu Alevi Kürtlerin göçe tabi olmak istemeyen devşirme Ermeniler, Anadolu’da kendilerini Kürt Aşireti olarak gören bir çok aşiretin de 16. yüzyılda Türkmen Aşiretleri olduğunu ispatlamıştı.

    Peki Ermeni Cumhurbaşkanının bahsettiği ilişkilerin “normalleşmesi” konusu tam olarak ne? Türkiye’nin yıllardır Ermenilere uyguladığı örtülü ambargo. Yani gümrük kapılarının açılması ve ticaretin geliştirilmesi. Bugün Ermenistan’ın ticaret hacmi 2 milyar dolar civarında ve bunun büyük bir çoğunluğu borçla ve Ermeni Diasporasının sayesinde gerçekleşmekte.

    Görüldüğü gibi rakam o kadar küçük ki; sınır kapısının açılması, ile Kars ve civarının kalkınacağı yönünde çıkan haberler tamamen Ermeni yanlılarının çıkardığı asparagas haberlerdir. Kaldı ki; Türkiye ile Ermenistan ticari ilişkileri, zaten İran ve Gürcistan üzerinden gerçekleşmektedir. Ermenistan’ın sınır kapısının açılması için uluslar arası girişimlerde bulunmasının nedeni tamamen iç politikaya yöneliktir. Ayrıca uluslar arası siyasette sınır kapısının açılması Ermeniler tarafından; “sözde soykırımın utancı ve Türklerin özür dileyişi” olarak lanse edilecektir.

    AKP Hükümeti başa geldiği günden bu yana, uyguladığı yanlış dış politikayı Ermeni ilişkilerinde de uygulayacak gibi görülüyor. Nedir bu yanlış dış politika? Biz iyi niyetimizi göstermeliyiz, ilk adımı biz atmalıyız, atılan adımlara mutlaka karşılık vermeliyiz. (Kıbrıs ve Anan Planı, AB)

    Türkiye geçmişten bu güne kadar; topraklarımızda gözü olduğunu, Türkler tarafından soykırıma tabi tutulduklarını her platformda dile getiren, anayasasını ve bağımsızlık bildirgesini tamamen Türk düşmanlığı üzerine oturtan, Türklerden nefret etmeyen Ermenileri kendilerinden görmeyen, Yukarı Karabağ’da Azeri topraklarını işgal etmesine, Hocalı’da Türkleri katletmesine rağmen Ermenilere, zaten haddinden fazla iyi niyet göstermiştir. 1988 deki depremde insani yardım göndermiş, Ermenistan’ı 1991 yılında koşulsuz tanımış, havayolumuzu kullanmalarına izin vermiş, Karadeniz Ekonomik İşbirliğine girmesini veto etmemiş, AB tarafından gönderilen temel gıda maddelerinin sınırımızdan geçmesine izin vermiştir.

    Peki öteden beri tüm iyi niyetimize rağmen; hiçbir adım atmayan, karşılıklı ilişkiyi sınırların açılmasına, Türklerin sözde soykırımı kabul etmesine, tazminat ödemesine ve kendine toprak verilmesine bağlayan Ermenistan; ne oldu da bugün bu taleplerini sesli dile getirmek yerine, gizli görüşmelerle pazarlığa tabi tuttu ve AKP de bu pazarlığa olumlu yanıt verdi?

    Sorunun yanıtı çok basit: emperyalist güçlerin enerji ihtiyaçları. Yani; Avrupa Birliğinin ve Amerika’nın, Orta Asya ve Hazardaki enerji kaynaklarına ulaşma isteği. ABD ve Avrupa’nın Asya’daki enerji kaynaklarına -Rusya’yı mümkün olduğunca saf dışı bırakarak- ulaşmak için başlattığı “Nabucoo Projesi” gibi projeleri hayata geçirmek için Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’ın işbirliğine ihtiyacı var. Bunun için de son dönemlerde Kafkaslarda önemli diplomatik çalışmalar yürütüyor. Tabi bütün bunlar için Türkiye’nin de işin içinde olması gerekiyor.

    Ermenistan bağımsızlığını kazandığı günden itibaren her ne kadar ABD ile ilişkilerini güçlendirmeye çalışsa da sırtını Rusya’ya dayamaktan geri durmamıştı. Ancak Gürcistan ve Azerbaycan’ın Rusya’ya karşı tutumu netleştikten sonra Ermenistan; Batı yanlısı tutum sergilemeye başladı. İşte bu gizli görüşmeler; Amerika ve Batı’nın Hazar petrollerini Rusya’ya yedirmemek için Ermenistan ve Türkiye ilişkilerinin düzelmesi yönünde, her iki ülkeyi de zorlamaları neticesinde başlamıştır.

    Rusya ise; Ermenilerin, ABD yanlısı tavır sergilemesi karşısında; Bakü Zirvesinde “Karabağ Azeri toprağıdır” açıklaması ile Ermenistan’a gözdağı verdi. Rusların Doğu’daki uç kalesi konumunda bulunan Ermenilerin, Türkiye ile ilişkilerini düzeltme yönünde görüşmelere başlaması, Rusya’nın dış politikada çark etmesine neden olmuştur.

    Değişen bu konjonktüre göre adım atması gereken Türkiye ise; başta da değindiğim gibi Prof. Halaçoğlu’nu görevden almayı tercih etmiştir. Kaldı ki Türkiye Hazar petrollerine ve Azerbaycan’a “Demir İpekyolu” projesi ile en az maliyetle ulaşmak için Gürcistan ve Azerbaycan ile anlaşmaya varmıştır. Yani bu konuda Anisonyan’ın dediği gibi Ermenilere ihtiyacı yoktur.

    Türkiye Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi “bize ne gibi bir menfaat sağlayacak” sorusunun yanıtını, gene bir soru ile verebiliriz. Siz AKP’nin iktidar olduğu süre boyunca; kısa, orta ve uzun vadede milli çıkarlarımızı koruyan ve ülkemiz menfaatine olan hangi anlaşmaya imza attığını gördünüz? Yani; Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini düzeltmesinin kendine ne ekonomik ne de siyasi hiçbir fayda sağlamayacağı, aksine özellikle sözde soykırım konusunda elini zayıflatacağı aşikardır. İlişkinin normalleşmesi Ermenistan ve Batı’nın işine yarayacaktır.

  • Rusya halkının yüzde 33’ü Ermeni soykırım iddialarını hiç işitmemiş

    Rusya halkının yüzde 33’ü Ermeni soykırım iddialarını hiç işitmemiş

    Rusya’da Levada Center adlı kamuoyu araştırmaları şirketinin anketine göre, Rus halkının yüzde 37’si “Osmanlı Türklerinin 1914-1923 yılları arasındaki dönemde Ermenilere karşı soykırım uyguladığı” görüşünde. Yüzde 13’lük kitle iddiaların büyük ölçüde abartıldığını söylerken, yüzde 33 “İddiaları hiç duymadım” diyor. Kararsız, ya da fikir sahibi olmayanların oranı yüzde 17.

    Regnum haber ajansının bildirdiğine göre bu anket 2007 yılında yapılmış.
    24/7/2008 

  • Ermenistan istedi Halaçoglu gitti

    Ermenistan istedi Halaçoglu gitti

    Afyon Kocatepe Haber : .
    Son günlerde basınımızda kıyısından köşesinden Ermenistan la gizli
    görüşmelerin yapıldığı yazılmıştı.Ermeniler ısrarla Abdullah Gülü
    maça davet eden mesajlar vermişti.Perdearkası aralanmaya başladı ve
    Ermenilerin korkulu rüyası Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Hallaçoglu
    görevinden alındı. Resmi Gazetenin bugünkü sayısında yayımlanan
    atama kararına göre hova Gazi Üniversisindeki kürsüsüne
    dönecek.Hallaçoglu Ermeni yalanlarını bir bir ortaya çıkarmıştı.Yusuf
    Hallaçoglundan yalnız Ermeniler değil içerdeki Türk düşmanları da
    rahatsızdı.
    www.tarsushaber.net

     —————–
     

    From: mustafaercilasun
    Subject: Halacoglu gorevden alindi
     
     

     

     

    Bu iste bir var. Henuz butun detaylari bilmeden yorum yapmak zor.
    Benim bildigim kadari ile Turk Tarih ve Dil Kurumlari Ataturk
    tarafindan kurulmus ve onun vasiyetinde belirtilen esaslar ile
    yonetilen iki bagimsiz kurulustu. 1980 Ihtilalinden sonra 1983 te
    yapilan Anayasa ve bazi kanunlar ile TTK ve TDK yeni kurulan Ataturk
    Kultur, Dil ve Tarih Yuksek Kurumuna baglandi. Ayni zamanda bu Yuksek
    kurula bagli Ataturk ile ilgili 2 kurulus daha kuruldu ve baglandi.
    Yeni kurulan kuruluslar icin degil ama, TTK ve TDK baskanlari
    atamalari Cumhurbaskani onayindan sonra gecerli oluyor.
    Ayrica bildigim kadari ile bu gorevlere atanan kisiler kendileri
    istifa etmedikleri veya 65 yas sinirina erismedikleri surece
    gorevlerinde daimi olarak kaliyorlar. Yusuf Halacoglu’da 1993 yilindan
    beri iktidarlar degistigi halde uzun yillar bu gorevde kaldi.
    Simdi ne oldu da aniden gorevden alindi? Bu iste bir gariplik var.
    Yakinda anlariz isin icyuzunu herhalde.

    BIRAZ DA SPEKULASYON: Yusuf Halacoglu acaba Turk milliyetcisi oldugu
    icin mi hedef secildi? Sayin Denktas’in adini bile bulastirdiklari
    ERGENEKON masalina Halacoglu’nu da bulastirirlar ise hic sasirmam.

    Mustafa Ercilasun

     

     

     
     

    From: K Boztepe [kboztepe52@yahoo.com]

    Subject: YUSUF HALACOGLU gorevden alindi.

    Biz Federasyon olarak her ne sekilde olursa olsun kendisini davet ediyoruz. Ekim ayi icerisinde bir program tasarimiz var. FTR bu konuda calisiyor,

    Selamlar,

    Kaya Boztepe…
    Turk Amerikan dernekleri federasyonu Baskani

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     
     
     
     

     

    ————————
    Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, görevinden alındı. Halaçoğlu’nun Temmuz ayında biten görev süresinin Başbakanlık tarafından uzatılmadığı öğrenildi. 
    NTV-MSNBC VE AJANSLAR
    Güncelleme: 18:36 TSİ 23 Temmuz 2008 Çarşamba

    ANKARA – Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı, Devlet, İçişleri, Milli Eğitim, Bayındırlık ve İskan, Sağlık, Tarım ve Köyişleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik ile Çevre ve Orman Bakanlığı’nın çeşitli birimlerine atama yapıldı. Atamalara ilişkin kararlar, Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlandı.Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Gazi Üniversitesi’ndeki asli görevine iade edilmek üzere bu görevinden alındı.

    Ay sonuna kadar Ankara dışında tatilde olduğunu söyleyen Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, görevlendirmenin iptali kararını basından öğrendiğini ve konunun bilgisi dahilinde gelişmediğini söyledi.

    Halaçoğlu, “Bu her zaman için olabilecek bir konu. Şeyhülislamlardan biri; ‘Biz elimize ayakkabımızı almış insanlarız, her zaman için bulunduğumuz yerden başka yere gidebiliriz’ diyor. Biz aynı düşüncedeyiz. Bugün devletin şu görevini yaparsınız, yarın bilim adamı olarak görevinize devam edersiniz, normaldir bunlar, normal karşılıyorum” dedi.

    ERMENİLERLE İLGİLİ SÖZLERİ TARTIŞMA YARATMIŞTI
    Prof. Yusuf Halaçoğlu, 1993’ten bu yana yürüttüğü Türk Tarih Kurumu Başkanlığı’nda özellikle Ermeni sorunu konusundaki sözleri ve araştırmaları ile gündeme geldi.

    İsviçre’deki bir konferansta “Ermeni soykırımı yoktur” dediği için bu ülkede hakkında soruşturma açıldı.

    Türkiye’de yaşayanların etnik kökenlerine ilişkin açıklamaları ise kimi çevrelerin tepsini topladı.

    “Kürt olarak bilinen birçok insanın, Türkmen, Kürt-Alevi olarak bilinen birçok kişinin de Ermeni dönmesi” olduğuna ilişkin sözleri, yargıya taşındı.

    Kulislerde, hükümetin Ermenistan’la ilişkilerde yeni adımlar atmaya hazırlandığı, bu nedenle de son dönemde çok yıpranan Halaçoğlu’nun değiştirildiği iddia ediliyor.

    HALAÇOĞLU’NUN YERİNE BİRİNCİ
    Halaçoğlu’nun yerine tarihçi Prof. Dr. Ali Birinci’nin getirileceği belirtiliyor. Halen Polis Akademi’sinde tarih dersi veren Birinci, meslektaşları arasında “ılımlı görüşleriyle” tanınıyor.

    Çok sayıda kitap ve makalesi bulunan birincinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün çevresine yakın olduğu belirtiliyor. 

    ——

     

     

    Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU’nu görevden almak bir korkaklık, kansızlık; Türk Milleti, tarihi, kültür ve medeniyetine karşı haksızlık ve küstahlıktır. Bu, adalet, hukuk ve ahlak dışı tasarruf karar mekaniznasında koza ve kriptoların yoğunlaştığı ve etkinleştiğini gösterir. Arkasında tıpkı 1980 öncesi gibi TDK ve TTK’nu ermeni ve rum asıllı soygun-vurgun, yalan, TAHRİF ve talan çetesine peşkeş çekme eğilimi olabilir. EĞER; bu atama ve görevden alma yetkisini kullananın kanında zerre kadar ‘TÜRK’ kanı varsa; Derhal ‘tashih-i karar’ cihetine gidilir, özür dilenir ve Sayın HALACOĞLU tekrar görevine mutlaka iade edilir. Zira bu, sıradan bir taktir ve tasarruf konusu değil !.. “ULUSAL BİR MESELEDİR” Bu nedenle: Görevden alma mekanizmasını işletenler ‘VATAN HAİNİ-TÜRK DÜMANI ve ERMENİ DOSTU-İBİRLİKÇİSİ’ suçu ile neseben koğuşturulup-soruşturularak derhal bu nezih ve temiz devletten ayıklanıp-temizlenmeli; Türk’ün şereflı, şanlı, onurlu ve saylu tarihi ile kadim medeniyetini gölgeleyip (daha önceleri olduğu gibi) alçakça tahrif ederek kirletmelerine, menfur diyasporanın TTT dayatmalarına zemin hazırlamalarına ve üçbuçuk melanet, yalancı-müfteri ermeninin emrinde ‘devlete’ zarar vermelerine asla izin verilmemelidir. Bu bir şeamet ve felaket olur. Sayın HALACOĞLÛ’nun görevden alınması da bir zaaf, şeamet ve felakettir. Derhal “GERİ ADIM” atılması gerekir. Zira “O” bir semboldür. Bilvesile Kararı şiddetle kınıyor, bu tasarrufun derhal durdurulması konusunda ‘akıl, mantık, ilim-irfan, beka-basiret ve sağduyu’ sahibi bütün taraf ve yetkilileri harekete geçmeye ve gereğini yapmaya davet ediyorum. Bu tasarruf bir suçtur. Apaçık gaflet, dalalet ve hezeyandır. Böylece Aziz Türk Milleti’nin yeni bir “MİLLİ DAVASI” olmuştur. O’da: Türk Tarih Kurumu; sırada bekleyen Türk Dil Kurumuna ve PROF. DR. YUSUF HALACOĞLU’na sahip çıkmak ve görevine iadesini sağlamaktır. LÜTFEN; sahip çıkalım, duyarlık gösterelim ve gerekeni yapalım.
    Mustafa Nevruz SINACI 
    Siyaset Bilimci-Tarihçi, Hukukçu-Yazar

     ——————————-

    TTK Başkanı görevinden alındı

    23 Temmuz 2008
     
    ANKA – A.A
     

    Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu görevinden alındı.

    Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlanan atama kararına göre, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Gazi Üniversitesi’ndeki asli görevine iade edilmek üzere bu görevinden alındı.
    Halaçoğlu, 21 Eylül 1993 yılından beri TTK’daki görevini sürdürüyordu.
    ‘OLAY BİLGİM DAHİLİNDE DEĞİLDİ’ 
    Gazi Üniversitesindeki asli görevine iade edilmek üzere Türk Tarih Kurumu Başkanlığı görevinden alınan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, “Şeyhülislamlardan biri; ‘Biz elimize ayakkabımızı almış insanlarız, her zaman için bulunduğumuz yerden başka yere gidebiliriz’ diyor. Biz aynı düşüncedeyiz” dedi.
    Halaçoğlu, görevden alınmasıyla ilgili yaptığı açıklamada, şu anda tatilde olduğunu, konunun bilgisi dahilinde gelişmediğini belirtti. Halaçoğlu, “Bu her zaman için olabilecek bir konu. Şeyhülislamlardan biri; ‘Biz elimize ayakkabımızı almış insanlarız, her zaman için bulunduğumuz yerden başka yere gidebiliriz’ diyor. Biz aynı düşüncedeyiz. Bugün devletin şu görevini yaparsınız, yarın bilim adamı olarak görevinize devam edersiniz, normaldir bunlar, normal karşılıyorum” dedi.
    Görevden alınan Halaçoğlu’nun yerine Prof. Dr. Ali Birinci’nin getirilmesi bekleniyor.
    Yusuf Halaçoğlu kimdir?

    ———-

     

     

     
     
     
     

     

    ————————
    Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, görevinden alındı. Halaçoğlu’nun Temmuz ayında biten görev süresinin Başbakanlık tarafından uzatılmadığı öğrenildi. 
    NTV-MSNBC VE AJANSLAR
    Güncelleme: 18:36 TSİ 23 Temmuz 2008 Çarşamba

    ANKARA – Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı, Devlet, İçişleri, Milli Eğitim, Bayındırlık ve İskan, Sağlık, Tarım ve Köyişleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik ile Çevre ve Orman Bakanlığı’nın çeşitli birimlerine atama yapıldı. Atamalara ilişkin kararlar, Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlandı.Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Gazi Üniversitesi’ndeki asli görevine iade edilmek üzere bu görevinden alındı.

    Ay sonuna kadar Ankara dışında tatilde olduğunu söyleyen Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, görevlendirmenin iptali kararını basından öğrendiğini ve konunun bilgisi dahilinde gelişmediğini söyledi.

    Halaçoğlu, “Bu her zaman için olabilecek bir konu. Şeyhülislamlardan biri; ‘Biz elimize ayakkabımızı almış insanlarız, her zaman için bulunduğumuz yerden başka yere gidebiliriz’ diyor. Biz aynı düşüncedeyiz. Bugün devletin şu görevini yaparsınız, yarın bilim adamı olarak görevinize devam edersiniz, normaldir bunlar, normal karşılıyorum” dedi.

    ERMENİLERLE İLGİLİ SÖZLERİ TARTIŞMA YARATMIŞTI
    Prof. Yusuf Halaçoğlu, 1993’ten bu yana yürüttüğü Türk Tarih Kurumu Başkanlığı’nda özellikle Ermeni sorunu konusundaki sözleri ve araştırmaları ile gündeme geldi.

    İsviçre’deki bir konferansta “Ermeni soykırımı yoktur” dediği için bu ülkede hakkında soruşturma açıldı.

    Türkiye’de yaşayanların etnik kökenlerine ilişkin açıklamaları ise kimi çevrelerin tepsini topladı.

    “Kürt olarak bilinen birçok insanın, Türkmen, Kürt-Alevi olarak bilinen birçok kişinin de Ermeni dönmesi” olduğuna ilişkin sözleri, yargıya taşındı.

    Kulislerde, hükümetin Ermenistan’la ilişkilerde yeni adımlar atmaya hazırlandığı, bu nedenle de son dönemde çok yıpranan Halaçoğlu’nun değiştirildiği iddia ediliyor.

    HALAÇOĞLU’NUN YERİNE BİRİNCİ
    Halaçoğlu’nun yerine tarihçi Prof. Dr. Ali Birinci’nin getirileceği belirtiliyor. Halen Polis Akademi’sinde tarih dersi veren Birinci, meslektaşları arasında “ılımlı görüşleriyle” tanınıyor.

    Çok sayıda kitap ve makalesi bulunan birincinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün çevresine yakın olduğu belirtiliyor. 

    ——

     

     

    Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU’nu görevden almak bir korkaklık, kansızlık; Türk Milleti, tarihi, kültür ve medeniyetine karşı haksızlık ve küstahlıktır. Bu, adalet, hukuk ve ahlak dışı tasarruf karar mekaniznasında koza ve kriptoların yoğunlaştığı ve etkinleştiğini gösterir. Arkasında tıpkı 1980 öncesi gibi TDK ve TTK’nu ermeni ve rum asıllı soygun-vurgun, yalan, TAHRİF ve talan çetesine peşkeş çekme eğilimi olabilir. EĞER; bu atama ve görevden alma yetkisini kullananın kanında zerre kadar ‘TÜRK’ kanı varsa; Derhal ‘tashih-i karar’ cihetine gidilir, özür dilenir ve Sayın HALACOĞLU tekrar görevine mutlaka iade edilir. Zira bu, sıradan bir taktir ve tasarruf konusu değil !.. “ULUSAL BİR MESELEDİR” Bu nedenle: Görevden alma mekanizmasını işletenler ‘VATAN HAİNİ-TÜRK DÜMANI ve ERMENİ DOSTU-İBİRLİKÇİSİ’ suçu ile neseben koğuşturulup-soruşturularak derhal bu nezih ve temiz devletten ayıklanıp-temizlenmeli; Türk’ün şereflı, şanlı, onurlu ve saylu tarihi ile kadim medeniyetini gölgeleyip (daha önceleri olduğu gibi) alçakça tahrif ederek kirletmelerine, menfur diyasporanın TTT dayatmalarına zemin hazırlamalarına ve üçbuçuk melanet, yalancı-müfteri ermeninin emrinde ‘devlete’ zarar vermelerine asla izin verilmemelidir. Bu bir şeamet ve felaket olur. Sayın HALACOĞLÛ’nun görevden alınması da bir zaaf, şeamet ve felakettir. Derhal “GERİ ADIM” atılması gerekir. Zira “O” bir semboldür. Bilvesile Kararı şiddetle kınıyor, bu tasarrufun derhal durdurulması konusunda ‘akıl, mantık, ilim-irfan, beka-basiret ve sağduyu’ sahibi bütün taraf ve yetkilileri harekete geçmeye ve gereğini yapmaya davet ediyorum. Bu tasarruf bir suçtur. Apaçık gaflet, dalalet ve hezeyandır. Böylece Aziz Türk Milleti’nin yeni bir “MİLLİ DAVASI” olmuştur. O’da: Türk Tarih Kurumu; sırada bekleyen Türk Dil Kurumuna ve PROF. DR. YUSUF HALACOĞLU’na sahip çıkmak ve görevine iadesini sağlamaktır. LÜTFEN; sahip çıkalım, duyarlık gösterelim ve gerekeni yapalım.
    Mustafa Nevruz SINACI 
    Siyaset Bilimci-Tarihçi, Hukukçu-Yazar

     ——————————-

    TTK Başkanı görevinden alındı

    23 Temmuz 2008
     
    ANKA – A.A
     

    Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu görevinden alındı.

    Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlanan atama kararına göre, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Gazi Üniversitesi’ndeki asli görevine iade edilmek üzere bu görevinden alındı.
    Halaçoğlu, 21 Eylül 1993 yılından beri TTK’daki görevini sürdürüyordu.
    ‘OLAY BİLGİM DAHİLİNDE DEĞİLDİ’ 
    Gazi Üniversitesindeki asli görevine iade edilmek üzere Türk Tarih Kurumu Başkanlığı görevinden alınan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, “Şeyhülislamlardan biri; ‘Biz elimize ayakkabımızı almış insanlarız, her zaman için bulunduğumuz yerden başka yere gidebiliriz’ diyor. Biz aynı düşüncedeyiz” dedi.
    Halaçoğlu, görevden alınmasıyla ilgili yaptığı açıklamada, şu anda tatilde olduğunu, konunun bilgisi dahilinde gelişmediğini belirtti. Halaçoğlu, “Bu her zaman için olabilecek bir konu. Şeyhülislamlardan biri; ‘Biz elimize ayakkabımızı almış insanlarız, her zaman için bulunduğumuz yerden başka yere gidebiliriz’ diyor. Biz aynı düşüncedeyiz. Bugün devletin şu görevini yaparsınız, yarın bilim adamı olarak görevinize devam edersiniz, normaldir bunlar, normal karşılıyorum” dedi.
    Görevden alınan Halaçoğlu’nun yerine Prof. Dr. Ali Birinci’nin getirilmesi bekleniyor.
    Yusuf Halaçoğlu kimdir?

    ———-

     

     

    From:

    FuatSubject: TTK bsk. Prof. Dr. Halacoglu’nu gorevden aldilar
     
     
     
     
     
     

     

     

    Turk Tarih Kurumu bakani Prof. Dr. Yusuf Halacoglu ‘nu da gorevden
    aldilar. Hukumet, Ermenilerin onunu acmak icin son engelide kaldirmis
    oldu.Cok yazik. Yeri doldurulamayacaktir.

    Fuat Ornarli

     
     
     
     
     
     

     


    From:

    Gusan7C@aol.comSubject: Halacoglu gorevden alindi
     
     
     
     
     
     

     

     

    Belki de dun NY’da uyukelci Baki Ilkin tarafindan kabul edilen Ermenistan Buyukelcisi’nin istemidir, bilemeyiz…Televizyonlarda Ermeni sarlatanligi icin “olabilirlik” ihtimalini one surenlerin, bu lafi agizlarindan kacirmadiklarini defalarca tekrar etmeye artik gerek gormuyorum. Onemli(!) isimler tarafindan oneme alinmak icin yagdanlik olmayi sakincali gormeyen genc ve yaslilardan olusan, kemiklesmis mentalitenin bu topluma verdigi zarari gormek istemeyenler, hala dirsek temasinda bulunanlar, bukalemunu kiskandiracak hizla renk degistirdikleri surece, Ermeni konusu, soykirim olarak ABD’nin verdigi 2012 tarihinden once, Turkiye tarafindan taninirsa hic mi hic sasirmayin…
    Ya herro ya merro deme cesaretini kendisine goremeyen kaygan zeminli toplumlar, sumuklerini ceke ceke aglamaktan baska bir ise yaramazlar…
    Herneyse, biz bu konulara karismak istemiyoruz, diyeyim de, mesajin kriptosunu cozmek isteyenler ugrassin artik…

    Gusan Yedic


     
     
     
     
     
     

     

    SubjHalacoglu gorevden alindi
    Date: 7/23/2008 12:20:42 PM Eastern Daylight Time
    From: akdeniztrv@yahoo.com

     
     
    “Türk Tarih Kurumu Baºkan¹ Prof. Halaço»lu, görevden al¹nd¹, Gazi Üniversitesi’ne döndü.”
     
     
     

     

     
     
    Anlasilan ermeniler! simdi de kaleyi icten fethe koyuluyorlar.
     
     
     
     

     

     
     
    Ercan Yedrdelenli
     
     
     
     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

  • Türk Tarih Kurumu Başkanı Halaçoğlu görevinden alındı

    Türk Tarih Kurumu Başkanı Halaçoğlu görevinden alındı

    Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu görevinden alındı.

    Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlanan atama kararına göre, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Gazi Üniversitesi’ndeki asli görevine iade edilmek üzere bu görevinden alındı.

    “ELİMİZE AYAKKABIMIZI ALMIŞ İNSANLARIZ”

    Gazi Üniversitesindeki asli görevine iade edilmek üzere Türk Tarih Kurumu Başkanlığı görevinden alınan Prof. Dr.

    Yusuf Halaçoğlu, “Şeyhülislamlardan biri; ’Biz elimize ayakkabımızı almış insanlarız, her zaman için bulunduğumuz yerden başka yere gidebiliriz’ diyor. Biz aynı düşüncedeyiz” dedi..

    Halaçoğlu, görevden alınmasıyla ilgili AA muhabirine yaptığı açıklamada, şu anda tatilde olduğunu, konunun bilgisi dahilinde gelişmediğini belirtti. Halaçoğlu, “Bu her zaman için olabilecek bir konu. Şeyhülislamlardan biri; ’Biz elimize ayakkabımızı almış insanlarız, her zaman için bulunduğumuz yerden başka yere gidebiliriz’ diyor. Biz aynı düşüncedeyiz. Bugün devletin şu görevini yaparsınız, yarın bilim adamı olarak görevinize devam edersiniz, normaldir bunlar, normal karşılıyorum” dedi.

    AÇIKLAMALARI TEPKİ ÇEKMİŞTİ

    Kamuoyunda ilginç çıkışlarıyla tepki çeken Halaçoğlu daha önce yaptığı açıklamalarda koltuk korkusu olmadığını söylemişti.

    Türkiye’deki “Kürtlerin ve Alevilerin Ermeni kökenli olduğu” yönündeki açıklamasının ardından bir basın toplantısı düzenlemiş ve sözlerini “Bazı Ermenilerin kendilerini Kürt ya da Alevi gibi göstermiştir” şeklinde düzeltmişti.

    Hakkında suç duyurusunda da bulunulan Halaçoğlu, görevden alınması yönünde de tepki görmüştü. Türk Ocakları ise Halaçoğlu’na destek çıkan bir açıklama yapmıştı.

    “Türk Tarihinde Avşarlar” konulu sempozyumda yaptığı sunumda elinde dönmelerin listesi olduğunu açıklamış, Osmanlı arşivlerine göre Türkiye’de 41297 aşiret tespit ettiğini söylemişti..

    “Araştırmamızda bugün kendini Kürt olarak bilen bazı aşiretler aslında Türkmen olarak görünüyor” açıklaması da tepki görmüştü.

    Kaynak: Milliyet, 23.7.2008

  • FLORIDA UNFLORIDA UNIVERSITESI OGRENCILERI WEB SITESINDE YUSUF HALACOGLU

    FLORIDA UNFLORIDA UNIVERSITESI OGRENCILERI WEB SITESINDE YUSUF HALACOGLU

    Bu Güzel Sohbeti Dinlemek İçin

    FLORIDA TURK RADYOSU bugun onemli bir ismi Türk Tarih Kurumu Başkanı VE Turkish Forum danisma kurulu Uyesi Prof.Dr.Yusuf Halaçoğlunu agirladi.

    Bu programla Amerikadaki sessiz yaz sezonu aniden canlandi..!

    Sayin Halacoglu ile birebir konuşmadan önce okadar çok telefonlar ve mesajlar aldımki işin doğrusu program öncesi biraz tedirgindim, bu programi Doğukan Manço ile birlikte sunmaya karar verdik ve karşımıza okadar mütevazı o kadar hoş bir insan çıktı’kı, benim tarihten bu yana büyük hayranlık duyduğum bazı isimler vardır bu isimlere bugün bir isim daha eklendi “Yusuf Halaçoğlu”

    Program ilerledikçe sayın Halaçoğlu’nun rahmetli Barış Manço ile yakın görüştükleri ortaya çıktı ayni zamanda Turk tarihini incelemek uzere 63 ayri ulkede film cekimleri yapmayai planladiklarini fakat Baris Manco’nun vefati ile bu projenin rafa kaldirildigini ogrendik, Doğukan Manço Yusuf Halaçoğlu’nu, çocukluk yıllarından hatırladı ve cok guzel bir ani paylasimi yaşandı.

    Sayın Halaçoğlu beklediğimizin dışında o kadar hoşgörü sahibiymiş ki sonradan farkettik kendisine biraz da çekinerek bir soru sorduk, “size sivri dilli diyenler var, öyle misiniz?” sorumuza..! bulundugum mevki tamamen dogrulari soylememi gerektiren bir mevki, buda bazen bu soylentilere sebep olabiliyor, diye cevap verdi. Sözde Ermeni Sorunu’ ile ilgili konuşmasından sonra ise espriyle karışık “fazla mı ciddi oldum yine yoksa” şeklinde nükte yapmaktan da kendini alamadı.

    Pogram sirasinda Ermeni olaylarinin kabul edilmesi durumunda nelerle karsilasabiliriz sorusuna “bu soruyu akliniza bile getirmeyin boyle birsey asla soz konusu degil” diye cevap vermesi cok guzledi.

    Sevgili okurlar, Türkiye’de, Mustafa Kemal Atatürk’ün aslında tam da bu karanlık günlerde bize ışık tutması için kurduğu en önemli kurumun TTK’nın başında en güvenilir bilim adamlarından birisi bulunuyor. Prof. Dr. YUSUF HALACOGLU, bunu düşününce bile içimiz rahatlıyor

    Bu degerli konugumuzdan sonra bu hafta 20 Temmuz pazar gunu aksam 7 de FLORIDA TURK RADYOSU’nda yine cok onemli bir konuk agirlanacak bu onemli konugumuz Turk Dil Kurumu Baskani Prof.Dr.SUKRU HALUK AKALIN

    Pazar gunu bu guzel programla FlORIDA TURK RADYOSU’nda hepbirlikte olmak dilegi ile…….

    www.floridaturkradyosu.com

    Sevi
    sevisari@yahoo.com

  • Amerikan Devlet Televizyonu PBS’te Atatürk’e çirkin saldırı

    Amerikan Devlet Televizyonu PBS’te Atatürk’e çirkin saldırı

    Amerikan Devlet Televizyonu PBS’te Ulu Önder Atatürk, soykırımcı olmakla suçlandı. Kanalda yayınlanan bir belgeselde Genç Türkler tarafından, kadın, erkek ve çocuk 1,5 milyon Ermeni’nin zorla göç ettirildiği sırada öldüğü bunun tarihteki ilk soykırım olduğu iddia edilirken ekrana Atatürk’ün resmi getirildi. Amerikan kamu televizyonu PBS Türkiye’ye kızdıracak bir belgeseli ekrana getirdi. Ermeni soykırımı iddialarını da içeren tarihçi Niall Ferguson’ın The War of The World adlı belgeseli dün ABD kamu televizyonu PBS’te yayınlandı. 20. yüzyılın tarihin en kanlı yüzyılı olduğu temasının işlendiği ve bunun sebebinin sorgulandığı belgeselde, Genç Türkler rejimi tarafından Ermenilerin katledildiği, bunun bir soykırım olduğu iddia edildi. Belgeselin ilk bölümünde yer alan iddialar soykırım yalanlarına destek veriyor. Ordu mensubundan oluşan Genç Türklerin Osmanlı’nın modernize edilmesini istedikleri, kabul edilen taktiklerden birinin de etnik azınlıklara baskı uygulamak olduğu öne sürüldü.

    Atatürk’e çirkin saldırı  

    Bu sırada tarihçi Niall Ferguson, antik tiyatroya gönderme yaparak, “Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra tüm bunları arkalarında bırakmak zorunda kaldı” diyerek Yunanlılar ve Türkler arasında geçen savaşları anlattı. İlki dün yayınlanan belgeselin diğer iki bölümü de bugün ve yarın ekrana gelecek. Temmuz ayında da tekrarlanacak olan belgesel, yazarın aynı adlı kitabından uyarlandı.

    Atatürk’e çirkin saldırı  
    Bu sırada ekrana Atatürk ve silah arkadaşları getirildi. “İlk sırada, Osmanlı ekonomisinde önemli rol oynayan Ortodoks Hıristiyan olan Ermeniler vardı. 1915–1918 yılları arasında 1,5 milyona kadar erkek, kadın, çocuk Ermeni, Anadolu ve Ermenistan’dan zorla Suriye’ye sürülürken çölde açlıktan ve susuzluktan öldü. Türkiye dışında bu durum, ilk kabul edilmiş soykırım olarak kabul ediliyor” denilen belgeselde, bunun şiddet dalgasının başlangıcı olduğu, Osmanlı’nın etnik toplulukları parçaladığı ve yeniden ulus devleti kurduğu öne sürüldü. Belgeselde ayrıca Anadolu’da 3 bin yıl önce 2 milyondan fazla Yunanlının yaşadığı belirtilerek, ekrana getirilen antik bir tiyatronun onlardan kaldığı vurgulandı. 02/07/2008.

  • CEHENNEM ADASI NARGİN!

    CEHENNEM ADASI NARGİN!

    CEHENNEM ADASI NARGİN !    

    Sarıkamış Harekatı ve Kafkas Cephesi’nde Ruslar’a esir düşerek Sibirya’daki çeşitli esir kamplarına götürülen Türk askerlerinin, esir kamplarındaki esaret yılları ”Cehennem Adası Nargin” adlı belgesele konu oldu.

     
       

     


    Belgeselin yönetmeni Haluk Ölçekçi’den alınan bilgiye göre, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından desteklenen belgeselin çalışmaları 14 ay sürdü. Belgesel, Sarıkamış Harekatı’nda esir düşerek Sibirya’daki esir kamplarına götürülen ve 5 yıl boyunca çeşitli kamplarda esir kalan Tuğgeneral Ziya Yergök’ün 1850 sayfalık üç ciltten oluşan el yazması anılarından yola çıkılarak hazırlandı.

    Belgeselde, Nargin ile diğer esir kamplarında kalan ve Anadolu’ya tekrar dönmeyi başaran 11 askerin anılarına, birinci derecedeki yakınlarıyla yapılan röportajlara ve döneme ait Türkiye, İngiltere ve Rusya devlet arşivlerindeki belge, fotoğraflar ve görüntülere yer verildi.

    Sarıkamış Dayanışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Birgün Sönmez, eski milletvekili Turhan Çömez, Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran, Yrd. Doç. Dr. Cemil Kutlu, Yrd. Doç. Dr. Celal Metin, Dr. Umur Işık ile esaret yaşayan Tuğgeneral Ziya Yergök’ün oğlu Nurullah Yergök, İrfanoğlu İsmail Efendi’nin oğlu Ahmet Rıza İrfanoğlu ile Ahmet Göze’nin oğlu Gazeteci-yazar Ergun Göze’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda akademisyen ve düşünürün de katıldığı çalışmada ayrıca Prof. Dr. Birgün Sönmez’in özel arşivinden de görüntüler yer alıyor.

    Yönetmenliğini Haluk Ölçekçi’nin, proje koordinatörlüğünü Konur Alp Koz’un, görsel yönetmenliğini Cihan Kahraman’ın üstlendiği ve Türk esirlerinin yaşamlarının konu edildiği belgesel için Rusya Devleti Askeri Tarih Arşivi (RDATA) ve İngiliz Devlet Arşivine de girildi. Ayrıca, arşivlerdeki binlerce belge ve döneme ait Türk ve Rus askerlerinin anıları da incelendi.

    Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nce 1914-1919 yılları arasında çekilen ve ilk kez Türk araştırmacılar tarafından kullanılan görüntülerin de bulunduğu belgesel için Türk esirlerinin mektup ve hatıraları da incelemeye alındı.

    Belgeselin ilk bölümünde, Doğu Cephesi’nde Ruslar’a ve Ermeni çetelerine esir düşen ve yaya olarak Tiflis’e, oradan da yük vagonlarıyla Sibirya’da bulunan esir kamplarına götürülen Türkler’in bu yolculuklar sırasında yaşadıkları resmi belgeler ve hatıratlara dayanılarak aktarıldı. İkinci bölümde ise Nargin Esir Kampı ile Sibirya’daki diğer esir kamplarındakilerin yaşamları, Osmanlı Üsera Temsilcisi Yusuf Akçura’nın raporu ışığında tarihi belgeler ve döneme ait tarihi görüntülerle desteklenerek hazırlandı.

    Son bölümde de kamplardan kaçarak Türkiye’ye dönmeyi başaran esirlerin hatıraları ve birinci derecede yakınlarının ifadelerine yer verildi. Çalışma için Balıkesir, Manisa, İstanbul, Ankara, Erzurum, Trabzon ve Adana’da çekimler yapıldı. Toplam 39 bin 657 sayfa Türkçe, 2 bin 67 sayfa İngilizce ve Rusça kaynak tarandı. Belgesel için Türkiye ve Azerbaycan’dan 78 kişiyle görüşüldü, bunlardan 16’sıyla çekim yapıldı. Belgeselde, Nargin Adası’ndaki esir kampında tutsak Türk esirlerinin görüntülerine yer verildi.

    Belgeselde, Rusya Devleti Askeri Tarih Arşivi’nde ulaşılan bazı raporlarda Sarıkamış Harekatı sırasında Osmanlı idaresindeki Ermeniler’in bölge hakkında Ruslar için istihbarat topladığı, bazı Ermeni köylerinin ise harekat sırasında Türk birliklerine lojistik sağlanmaması için Ermeniler tarafından yakıldığı gibi konulara tarihi belgeler ışığında yer veriliyor.

    Belgeselin çekiminde 7 kişilik ekip görev alırken, ikinci bölüm çalışmaları için İngiltere, Azerbaycan, Mısır ile yurt dışındaki Türk şehitliklerinin bulunduğu merkezlerde de çekimler yapılacak. Belgesel, yurt dışı festivallere de katılacak.

    -SOĞUK VE AÇLIĞA YENİLDİLER-

    Sarıkamış Harekatı’na ilişkin anılarını aktaran Tuğgeneral Ziya Yergök, Rus esaretindeki yıllarını ilerlemiş yaşına rağmen belgesele bütün detaylarıyla aktardı.

    Belgeseldeki bilgilere göre, Nurullah Yergök, Sarıkamış Harekatı’na 83. Alay Komutanı olarak katılan babasının askerlerin ne bulursa onu yediğini, soğuktan korunmak için girdikleri ahırlarda da hayatını kaybedenlerin olduğunu, sefalet yüzünden taburların mevcudunun da 300’e düştüğünü aktardığını dile getirdi.

    Babasının düşman karşısında son gücüne kadar çarpıştığını anlatan Yergök, ayağında çarıkla eksi 25 derecede kara bata çıka yürüyen askerlerin öylece donup kaldığını da ifade etti. Çocukluğunda, babasının bunları anlatırken gözyaşlarını tutamadığını aktaran Yergök, savaşın sonlarına doğru kafasına isabet eden bir şarapnel parçasıyla yaralanan babasının kaldırıldığı sahra hastanesinde Ruslar’a esir düştüğünü belirtti.

    Babasının, ”kendisi için esaretin ölümden beter olduğunu” sık sık ifade ettiğini söyleyen Yergök, ”Buna rağmen yaşamak için direnmiştir. Onun bu mücadelesi ölüm kalım savaşından çok vatana kavuşma maksadıyla verilen onurlu bir mücadeledir” diyor. Rus ordularının içindeki Ermeniler’in esir kamplarında yönetici olarak görev aldıklarını babasından duyduğunu da anlatan Yergök, babasının anlatımıyla yaşananları şöyle aktarıyor:

    ”Savaş yetmiyormuş gibi birçok Mehmetçiği de bu yolculuklarda kaybettik. Babam bunları anlatırken çok duygulanırdı. Esarete daha fazla dayanamamış ve özellikle Azerbaycan’da kurulu bulunan Türk derneklerinden de yardım alarak esir kampından kaçmıştır. Kaçışı sırasında yakalanmış, Ruslar tarafından aylarca hapiste tutulmuş ve bitler nedeniyle yakalandıkları tifo gibi bulaşıcı hastalıklarla, ölümle pençeleşmiştir. Bunlar yakın tarih çalışmalarında çok anlatılmadı, konuşulmadı.”

    -ESİR TÜRKLERİN ÇEKTİĞİ ACILAR-

    Prof. Dr. Taşkıran ise Çarlığın harekat öncesi toprak vaadiyle örgütün önde gelenlerine Rus birliklerinde üst düzeyde görevler verdiğini, bazı örgüt üyelerinin ise gizlice Osmanlı topraklarına sızarak erzak teminini engellemek için Ermeni ve Türk köylerini ateşe verdiğini ifade etti.

    Rus birliklerindeki Ermeni komutanların esir Türkler’e tarihin en büyük acılarını yaşattığını belirten Taşkıran, belgeselde bunu şu sözlerle anlatıyor:

    ”Ermenilerin, Türk esirlerine çok kötü davrandıklarını, esirlerimizin hemen hemen hepsi söylemektedir. Bolşevik ihtilalini destekleyen, buna katılan Ermeniler de var. Bu Ermeniler yönetici konumuna geldiler, kamplarda oldular.

    Bunların esirlerimize kötü davrandığını söylüyorlar. Dönen esirlerin anılarında bunlar var. Antep’te defterdarlıkta görev yapan bir memur esir edilmiş, Mısır’daki kampta yaşadıklarını anlatıyor. ‘Kampta Ermeni doktorlar vardı. Biz revire müracaat ettiğimiz zaman bizi hemen hastaneye gönderirlerdi. Hastanede bulunan Ermeni doktorların eline düşerdik. Ermeni doktorlar nişan almada kullanıldığı için özellikle sağ gözümüzden başlayarak hiçbir şeyi olmadığı halde gözümüzü oyarlardı’ diyor.”

    Belgeselin Rus devlet arşivlerindeki çalışmalarını yürüten Dr. Tamara Ölçekçi de, ”Ermeni doktorların bulunduğu esir kamplarında her gün 35-40 Türk esirinin öldüğü Rus arşivlerine bile yansımıştır. Bunlar ölmemiş, resmen gerekli sağlık şartları yerine getirilmediği için öldürülmüştür” dedi.

    Rus elçiliği tarafından 23 Şubat 1915 tarihinde Rus Dışişleri Bakanlığına gönderilen belgenin Ermeni çetelerinin sivil katliamlar yaptığını kanıtladığını belirten Ölçekçi, Ermeni çetelerinin bazı doğu illerinde sivil katliamlara başlamalarının Rus generalleri de rahatsız ettiğini, harekattan 38 gün sonra bir Rus komutanının çektiği telgrafın çetelerin doğu illerindeki faaliyetlerini ve belgeselde anlatılan katliamı özetlediğini kaydetti.

     

  • 103 büyükelçiye göre Türkiye’nin yol haritası

    103 büyükelçiye göre Türkiye’nin yol haritası

     

    Türkiye’nin yurtdışında görev yapan tüm Büyükelçilerinin katılımıyla Ankara’da başlayan “Büyükelçiler konferansının” ilk gününe damgayı, Türkiye’nin yaşadığı iç karışılıkların dış politikaya etkileri ile ABD ile ilişkiler konusu vurdu.

    Türkiye’nin ilk kez, yurtdışında görev yapan yüzden fazla Büyükelçi ile, merkez teşkilatındaki büyükelçileri bir araya getirdiği, toplam dört gün sürecek toplantıların ilk gününde, AB ve ABD ile ilişkiler, Güneydoğu Asya politikaları ve Balkanlar masaya yatırıldı.

    Farklı salonlarda, dünyanın farklı coğrafyalarını görüşen Büyükelçilerin dile getirdiği ortak endişe ise, Türkiye’deki iç karışıklıkların, Türk dış politikasına olası olumsuz etkileri oldu.

    En tartışmalı oturumlardan biri, ABD ile ilişkiler konusundaki oturum oldu.
    Büyükelçiler, Türkiye’nin ABD ile “stratejik ittifakına” atıfta bulunarak, Washington yönetimi ile Ankara‘nın dünya meseleleri konusunda “hedeflerinin hemen hemen aynı” olduğu konusunda görüş birliğine vardılar.

    İRAN KONUSUNDA BAKIŞ AYNI, YÖNTEM FARKLI

    Ancak her ne kadar ABD ile Türkiye’nin “hedefleri” aynı olsa da, pek çok konuda bu hedefe varmak için izledikleri yöntemlerin “farklı” olduğu tespiti de yapıldı. Bu çerçevede en çok öne çıkan konu ile ABD ile İran arasındaki, nükleer anlaşmazlık oldu. Türk Büyükelçiler, İran‘ın nükleer güç haline gelmesinin orta ve uzun vadede Türkiye için sıkıntı yaratacağına dikkat çekerken, bu konuda, ABD‘nin yaklaşımından farklı olarak, “barışçıl yöntemler” ve “ekonomik yaptırım ile ödüllerin” kullanılması gerektiğine dikkat çektiler.
    Konferansta, ABD ile görüş ayrılıklarının “müttefiklik ilişkisi” içinde ele alınması ve çözülmesi konusunda da ortak bakış ortaya çıktı. Büyükelçiler, “dünyada ne yaşanırsa yaşansın, bu konulara iki ülke müttefiklik ilişkisi içinde yaklaşmalı” görüşünü vurguladılar.

    WASHINGTON BÜYÜKELÇİSİ’NDEN SEÇİM BRİFİNGİ

    Büyükelçiler, dün akşam yemeğinde ise Dışişleri Bakanı Ali Babacan tarafından ağırlandılar. Yemek sırasında Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Nabi Şensoy, ABD’de yaklaşan Başkanlık seçimleri konusunda bilgi verdi. Şensoy, iki başkan adayı, Barrack Obama ve John McCain’in dünya sorunlarına bakışları üzerinde durdu, gördüğü farklılıkları meslektaşları ile paylaştı.
    Türk Büyükelçilerinin bu tarihi konferansının ilk gününde öne çıkan diğer konular ise şöyle oldu:

    KANADA İLE “SOYKIRIM GERGİNLİĞİ” SONA ERDİRİLSİN

    Kanada ile Türkiye arasındaki ilişkiler, bu ülke parlamentosunun 2004 yılındaki sözde Ermeni soykırımını tanıma kararının ardından büyük sekteye uğramıştı. Kanada şirketleri stratejik kamu ihalelerinden dışlanırken, bu ülkeyle olan üst düzey ziyaretler de iptal edilmişti. Ancak dünkü Büyükelçiler toplantısında, “Kanada’nın bir NATO ülkesi olduğu”, Türkiye ile stratejik konularda işbirliğinin önemli olduğu görüşü ağır bastı ve Kanada ile ilişkilerin “tekrar eski seviyeye getirilmesi” kararlaştırıldı. Ancak bu konuda Kanada hükümetinin de “adım atmasının gerekli olduğunu” söyleyen Büyükelçiler de oldu.

    GÜNEYDOĞU ASYA PAZARINA GİRELİM

    Konferansın bir başka ilginç oturumu ise, Güneydoğu Asya ülkeleri ile ilişkilerin ele alındığı toplantı idi. Dünyanın bu bölgesinin özellikle ekonomik olarak son dönemde çok geliştiğine dikkat çeken Türk Büyükelçiler, 2015’de Güneydoğu Asya İşbirliği Örgütü’nün (ASEAN) ortak pazara geçeceğini, Türkiye’nin de bu pazara “bir şekilde” eklemlenmesi gerektiği konusunda görüş birliğine vardılar. Şu anda Türkiye ile ASEAN arasında herhangi bir kurumsal ilişki bulunmuyor. Türkiye’nin ASEAN’a önce gözlemci olması, ardından da ilişkileri geliştirilmesi planlanıyor. (ASEAN üyeleri: Brunei, Kamboçya, Endonezya, Laos, Malezya, Myanmar, Filipinler, Singapur, Tayland, Vietnam)

    “BİZ BALKAN ÜLKESİYİZ. BUNU VURGULAYALIM”

    Özelikle Balkan ülkelerinde görev yapan Büyükelçilerinin gündeme getirdiği bir başka konu ise, “Türkiye’nin Balkan ülkesi” kimliğinin yeterince vurgulanmadığı oldu. Balkan ülkeleri ile “tarihi ve özel ilişkilerin” durgunluktan çıkarılması gerektiği konusunda görüş birliğine varıldı. Türkiye’nin, Kosova konusunda daha aktif olması üzerinde de duruldu. Ancak Kosova krizi nedeniyle Sırbistan ile bozulan ilişkilerin tamiri için, Ankara’nın adım atması gerektiği vurgulandı. Türkiye’nin Kosova’yı tanıması nedeniyle, Sırbistan hala Türkiye’nin yeni atadığı Büyükelçi’nin “resmen” göreve başlamasına olanak tanımıyor. Atandıkları ülkeye giderek, fiilen göreve başlayan Büyükelçilerin, ülkelerini “resmen temsil etmeleri” için güven mektubunu, görev yaptıkları ülke devlet başkanına sunmaları gerekiyor. Ancak Kosova krizi nedeniyle Sırbistan Devlet Başkanı, aylardır Türkiye Büyükelçisi Süha Ümar’a, güven mektubunu sunması için randevu vermiyor.

    “AB İÇİN SADECE REFORM YAPMAK YETMEZ, BUNLAR UYGULANMALI DA…”

    Büyükelçiler konferansının ilk gününde, Türkiye’nin AB üyesi ülkelere ilişkileri de  ele alındı. Bu konuda öne çıkan görüş, Türkiye’nin, başta Fransızlar olmak üzere Avrupa halklarını “kazanmak” için ciddi bir program ve propaganda faaliyetine girmesi gerekliliği oldu. Büyükelçilerin tümü, AB üyelik sürecine destek verip, reformların sürdürülmesini de istediler. Bu konuda hükümete yapılan uyarı ise, “reform yapmak yetmez. Bunları tam olarak uygulamaya da koymak gerekir” oldu.

    TÜRKİYE’NİN “SOFT POWER”I ÖNE ÇIKARILSIN

    Ortadoğu oturumunda ise, Türkiye’nin barış sürecinde oynadığı rol masaya yatırıldı. Irak‘la ilişkilerde ilk kez, Iraklıların PKK terörüne verdiği destek gibi “olumsuz yönler” yerine, “bu ülkeyle olumlu ilişkiler kurmanın yolları” üzerinde duruldu. Bu çerçevede, Türkiye’nin özellikle “soft power’ını”, yani ekonomik büyüklüğü ve kalkınmışlığı, entelektüel yapısı gibi “yumuşak güçlerini” kullanarak devreye girmesi gerektiği üzerinde görüş birliğine varıldı. Aynı “soft power”ın, Ortadoğu ülkeleri ile ilişkilerde de devreye sokulması üzerinde duruldu.

  • Türk Dışişleri Bakanı Babacan’ın Ermenistan Açıklaması

    Türk Dışişleri Bakanı Babacan’ın Ermenistan Açıklaması

    BABACAN ‘DİNİ ÖZGÜRLÜKTE’ ISRARLI 

    Gündemi değerlendiren Bakan Ali Babacan, Avrupa Parlamentosu’nda geçen ‘dindar insanların da sorunları var’ şeklindeki Baykal’ı kızdıran sözlerini savundu.
    16 Temmuz 2008 Çarşamba 16:26

    Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, İran’ın nükleer programıyla ilgili sorunun çözümünde diyalogdan yana olduklarını söyleyerek, İran Dışışleri Bakanı Manuçehr Mutteki’nin Cuma günü Ankara’ya geleceğini bildirdi.  

    NTV’ye konuk olarak, gündemdeki konuları değerlendiren Babacan, İran’ın nükleer programı ve İran’a olası saldırı ile ilgili soru üzerine, bu konudaki tartışmaların odağında İran’ın nükleer programı olduğunu belirtti ve bu program ile ilgili uluslararası toplumda bazı endişelerin bulunduğunu hatırlattı.

    -ERMENİSTAN’LA İLİŞKİLER-

    Dışişleri Bakanı Babacan, “Ermenistan’la ilişkiler konusunda yakın bir zamanda inisiyatif söz konusu mu ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül futbol maçı için Ermenistan’a gidecek mi? Böyle bir ziyareti yararlı görür müsünüz?” sorularına ise şu yanıtı verdi:

    “Dış politikamızdaki temel önceliklerimizden bir tanesi, komşularımızla sıfır problem. Ermenistan da bizim komşumuz ve biz Ermenistan’la olan ilişkilerimizin tamamen normalleşmesine ciddi bir dış politika hedefi olarak görüyoruz ve bunun olması için de aslında şimdiye kadar tek taraflı pek çok adım attık.”

    İlişkilerin soğuk olduğu bir dönemden sonra önce uçuşlara izin verildiğini anımsatan Babacan, daha sonra ise Türkiye’deki birkaç şehir ile Erivan arasında direkt uçuşlara izin verildiğini bildirdi.

    Ticaretin dolaylı olsa da yapıldığını kaydeden Babacan, Ermenistan’da Serj Sarkisyan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kendisine mektup yazdığını, aynı şekilde Başbakan ve Dışişleri Bakanının belli olmasının ardından Erdoğan ve kendisinin muhhataplarına mektup gönderdiklerini ifade etti.

    Babacan bu mektuplarda ilişkileri normalleştirmek istediklerini ve diyaloğa hazır olduklarını belirttiklerini vurguladı. Cumhurbaşkanı Gül’ün Ermenistan’a futbol maçına daveti, katılıp katılmayacağı ve bu seyahatin katkısının olup olmayacağı konusunda ise şunları söyledi:

    “Henüz bir karar verilmiş değil doğrusu, değerlendiriliyor. İyi hesap etmek lazım. Bugün ile maç tarihi arasındaki gelişmelere de bağlı. Bugünden o tarihe kadar neler olacak ona da bağlı doğrusu.”

    -“SİYASETÇİLER GELECEĞE BAKMALI, TARİHÇİLER GEÇMİŞLE UĞRAŞMALI”-

    “ABD Başkan adayı Barrack Obama’nın başkan seçilirse Ermeni soykırımını tanıyacağına” ilişkin açıklamaları olduğunun hatırlatılması üzerine Babacan, 1915 olaylarıyla ilgili ABD Kongresinden, Temsilciler Meclisinden ya da Senatodan geçebilecek böyle bir kararın Türk-Amerikan ilişkilerine çok ciddi zarar vereceğini kaydetti.

    Babacan, geçen sene Temsilciler Meclisinin Dış İlişkiler komitesinden böyle bir kararın geçmiş olmasının dahi ilişkilerde travmaya sebep olduğunu hatırlatarak, şöyle konuştu:

    “Böyle birşey gerçekleşirse Türk-Amerikan ilişkileri hiç bir şey yokmuş gibi devam edemez. Bunun çok ciddi sonuçları olur, çok ciddi olumsuz etkileri meydana gelir. Bu bir karar, bu bir siyasi tercih. 90-100 sene önce bir şey olmuş ya da olmamış, bununla ilgili bir açıklama yapalım ya da yapmayalım mı, yoksa Türkiye gibi bölgesinde, dünyada çok önemli bir ülkeyi kazanalım mı, yoksa bu ülkeyi ilişki yapısı olarak farklı bir yapı olarak mı görelim? Tabii bu artık siyasi bir tercih.”

    Daha önceki seçim dönemlerine bakıldığında, bu dönemlerdeki yaklaşımla seçimlerin sonrasındaki yaklaşımlar farklılıklar olduğunu belirten Babacan, son ABD ziyaretinde hem John McCain’in hem de Obama’nın yakın danışmanlarıyla ayrı ayır görüştüğünü ve bu toplantılarda 1915 olaylarının iki ülke ilişkileri açısından ne kadar önemli olduğunu kendilerine anlattığını bildirdi.

    -“ERMENİSTAN’IN HAYAT KAPISI TÜRKİYE”-

    Babacan, Türkiye’nin tarih komisyonu önerisinin hala masada olduğunu da anımsatarak, yazılan mektuplarda bu önerinin tekrarlandığını kaydetti. Ali Babacan sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Tarihimizle yüzleşme konusunda en ufak bir sıkıntımızın, en ufak bir çekincemizin olmadığını açık açık ortaya koyduğumuz bir ortamda meclislerde evet ya da hayır gibi oy kullanarak geçmişle ilgili kanaate sahip olunması, hüküm bildirilmesinin doğru bir yaklaşım olduğunu düşünmüyoruz. Biz diyoruz ki siyasetçiler geleceğe bakmalı, geçmişle ise tarihçiler, uzmanlar uğraşmalı ve onlar bize söylemeli ne olduğunu ya da ne olmadığını.”

    Diaspora’ya değinen Babacan, Ermenistan hükümetiyle diasporayı ayırmakta fayda gördüğünü çünkü bazı çevrelerin bu işi artık kendine meslek edindiğini, bu işin ticaretini yaptıklarını, 1915 olaylarıyla ilgili artık ticari müessesenin meydana geldiğini kaydetti.

    Babacan, Ermenistan’ın ekonomik açıdan sıkıntılar çektiğini ve bundan dolayı Ermenistan’ın hayat kapısının Türkiye olduğunu belirtti ve konunun devam etmesi ya da yeni bir sayfa açılması konusunda Ermenistan hükümetine önemli bir sorumluluk düştüğünü söyledi. 

  • Türk esirlerin korkunç dramı

    Türk esirlerin korkunç dramı

    Türk esirlerin korkunç dramı
    16 Temmuz 2008 Çarşamba 11:31
    Ermeni doktorlar, Türk esirlerin gözlerini oydular. Nargin’de açlığa mahkum edilen Türk esirler, topluca katledildi!

    Sarıkamış Harekatı ve Kafkas Cephesi’nde Ruslar’a esir düşerek Sibirya’daki çeşitli esir kamplarına götürülen Türk askerlerinin, esir kamplarındaki esaret yılları ”Cehennem Adası Nargin” adlı belgesele konu oldu.

    Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından desteklenen “Cehennem Adası Nargin” adlı belgeselin çalışmaları 14 ay sürdü. Belgesel, Sarıkamış Harekatı’nda esir düşerek Sibirya’daki esir kamplarına götürülen ve 5 yıl boyunca çeşitli kamplarda esir kalan Tuğgeneral Ziya Yergök’ün 1850 sayfalık üç ciltten oluşan el yazması anılarından yola çıkılarak hazırlandı.

    Soğuk va açlığa yenildiler
    Sarıkamış Harekatı’na ilişkin anılarını aktaran Tuğgeneral Ziya Yergök, Rus esaretindeki yıllarını ilerlemiş yaşına rağmen belgesele bütün detaylarıyla aktardı.

     
    Ruslara esir düşen babasının
    yaşadıklarını anlatan Nurullah Yergök,
    harekatta askerlerin ne bulursa onu yediğini,
    soğuktan korunmak için girdikleri ahırlarda
    da hayatınıkaybedenlerin olduğunu, sefalet
    yüzündentaburların mevcudunun da 300’e
    düştüğünü aktardığını dile getiriyor.

    Belgeselde babasının düşman karşısında son gücüne kadar çarpıştığını anlatan Yergök, ayağında çarıkla eksi 25 derecede kara bata çıka yürüyen askerlerin öylece donup kaldığını da ifade etti. Çocukluğunda, babasının bunları anlatırken gözyaşlarını tutamadığını aktaran Yergök, savaşın sonlarına doğru kafasına isabet eden bir şarapnel parçasıyla yaralanan babasının kaldırıldığı sahra hastanesinde Ruslar’a esir düştüğünü belirtti.

    Babasının, ”kendisi için esaretin ölümden beter olduğunu” sık sık ifade ettiğini söyleyen Yergök, ”Buna rağmen yaşamak için direnmiştir. Onun bu mücadelesi ölüm kalım savaşından çok vatana kavuşma maksadıyla verilen onurlu bir mücadeledir” diyor. Rus ordularının içindeki Ermeniler’in esir kamplarında yönetici olarak görev aldıklarını babasından duyduğunu da anlatan Yergök, babasının anlatımıyla yaşananları şöyle aktarıyor:

    ”Savaş yetmiyormuş gibi birçok Mehmetçiği de bu yolculuklarda kaybettik. Babam bunları anlatırken çok duygulanırdı. Esarete daha fazla dayanamamış ve özellikle Azerbaycan’da kurulu bulunan Türk derneklerinden de yardım alarak esir kampından kaçmıştır. Kaçışı sırasında yakalanmış, Ruslar tarafından aylarca hapiste tutulmuş ve bitler nedeniyle yakalandıkları tifo gibi bulaşıcı hastalıklarla, ölümle pençeleşmiştir. Bunlar yakın tarih çalışmalarında çok anlatılmadı, konuşulmadı.”

         
    Belgeselde, Nargin ile diğer esir kamplarında
    kalan ve Anadolu’ya tekrar dönmeyi başaran
    11 askerin anılarına, birinci derecedeki
    yakınlarıyla yapılan röportajlara ve döneme
    ait Türkiye, İngiltere ve Rusya devlet
    arşivlerindeki belge, fotoğraflar ve görüntülere
    yer verildi.

    Esir Türklerin çektiği acılar
    Prof. Dr. Taşkıran ise Çarlığın harekat öncesi toprak vaadiyle örgütün önde gelenlerine Rus birliklerinde üst düzeyde görevler verdiğini, bazı örgüt üyelerinin ise gizlice Osmanlı topraklarına sızarak erzak teminini engellemek için Ermeni ve Türk köylerini ateşe verdiğini ifade etti.

    Rus birliklerindeki Ermeni komutanların esir Türkler’e tarihin en büyük acılarını yaşattığını belirten Taşkıran, belgeselde bunu şu sözlerle anlatıyor:

    ”Ermenilerin, Türk esirlerine çok kötü davrandıklarını, esirlerimizin hemen hemen hepsi söylemektedir. Bolşevik ihtilalini destekleyen, buna katılan Ermeniler de var. Bu Ermeniler yönetici konumuna geldiler, kamplarda oldular.

         
    Belgesel, Ermenilerin Türk esirlere
    çektirdiği acılara da şahitlik ediyor.
    İşte belgeselde belgelerle anlatılan
    Ermeni zulmü:
    “Antep’te defterdarlıkta görev yapan
    bir memur esir edilmiş, Mısır’daki kampta yaşadıklarını anlatıyor.’Kampta Ermeni doktorlar vardı. Biz revire müracaat ettiğimiz zaman bizi hemen hastaneye gönderirlerdi. Hastanede bulunan Ermeni doktorların eline düşerdik.Ermeni doktorlar nişan almada kullanıldığı için özellikle sağ gözümüzden başlayarak hiçbir şeyi olmadığı haldegözümüzü oyarlardı ”

    Belgeselin Rus devlet arşivlerindeki çalışmalarını yürüten Dr. Tamara Ölçekçi de, ”Ermeni doktorların bulunduğu esir kamplarında her gün 35-40 Türk esirinin öldüğü Rus arşivlerine bile yansımıştır. Bunlar ölmemiş, resmen gerekli sağlık şartları yerine getirilmediği için öldürülmüştür” dedi.

    Yönetmenliğini Haluk Ölçekçi’nin, proje koordinatörlüğünü Konur Alp Koz’un, görsel yönetmenliğini Cihan Kahraman’ın üstlendiği ve Türk esirlerinin yaşamlarının konu edildiği belgesel için Rusya Devleti Askeri Tarih Arşivi (RDATA) ve İngiliz Devlet Arşivine de girildi. Ayrıca, arşivlerdeki binlerce belge ve döneme ait Türk ve Rus askerlerinin anıları da incelendi.

    42 bin belge incelendi
    Belgeselin ilk bölümünde, Doğu Cephesi’nde Ruslar’a ve Ermeni çetelerine esir düşen ve yaya olarak Tiflis’e, oradan da yük vagonlarıyla Sibirya’da bulunan esir kamplarına götürülen Türkler’in bu yolculuklar sırasında yaşadıkları resmi belgeler ve hatıratlara dayanılarak aktarıldı. İkinci bölümde ise Nargin Esir Kampı ile Sibirya’daki diğer esir kamplarındakilerin yaşamları, Osmanlı Üsera Temsilcisi Yusuf Akçura’nın raporu ışığında tarihi belgeler ve döneme ait tarihi görüntülerle desteklenerek hazırlandı.

    Son bölümde de kamplardan kaçarak Türkiye’ye dönmeyi başaran esirlerin hatıraları ve birinci derecede yakınlarının ifadelerine yer verildi. Çalışma için Balıkesir, Manisa, İstanbul, Ankara, Erzurum, Trabzon ve Adana’da çekimler yapıldı. Toplam 39 bin 657 sayfa Türkçe, 2 bin 67 sayfa İngilizce ve Rusça kaynak tarandı. Belgesel için Türkiye ve Azerbaycan’dan 78 kişiyle görüşüldü, bunlardan 16’sıyla çekim yapıldı. Belgeselde, Nargin Adası’ndaki esir kampında tutsak Türk esirlerinin görüntülerine yer verildi.

    Belgeselde, Rusya Devleti Askeri Tarih Arşivi’nde ulaşılan bazı raporlarda Sarıkamış Harekatı sırasında Osmanlı idaresindeki Ermeniler’in bölge hakkında Ruslar için istihbarat topladığı, bazı Ermeni köylerinin ise harekat sırasında Türk birliklerine lojistik sağlanmaması için Ermeniler tarafından yakıldığı gibi konulara tarihi belgeler ışığında yer veriliyor.

    Ünlü akademisyenler belgeselde!
    Sarıkamış Dayanışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Birgün Sönmez, eski milletvekili Turhan Çömez, Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran, Yrd. Doç. Dr. Cemil Kutlu, Yrd. Doç. Dr. Celal Metin, Dr. Umur Işık ile esaret yaşayan Tuğgeneral Ziya Yergök’ün oğlu Nurullah Yergök, İrfanoğlu İsmail Efendi’nin oğlu Ahmet Rıza İrfanoğlu ile Ahmet Göze’nin oğlu Gazeteci-yazar Ergun Göze’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda akademisyen ve düşünürün de katıldığı çalışmada ayrıca Prof. Dr. Birgün Sönmez’in özel arşivinden de görüntüler yer alıyor.

    Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nce 1914-1919 yılları arasında çekilen ve ilk kez Türk araştırmacılar tarafından kullanılan görüntülerin de bulunduğu belgesel için Türk esirlerinin mektup ve hatıraları da incelemeye alındı.

    Belgeselin çekiminde 7 kişilik ekip görev alırken, ikinci bölüm çalışmaları için İngiltere, Azerbaycan, Mısır ile yurt dışındaki Türk şehitliklerinin bulunduğu merkezlerde de çekimler yapılacak. Belgesel, yurt dışı festivallere de katılacak.

  • “ÖTEKİ” KIBRIS (2)

    “ÖTEKİ” KIBRIS (2)

     

    “ÖTEKİ” KIBRIS (2)

    Hüseyin MÜMTAZ

                    Erbâbı iyi bilir, “iki ağızlı anahtar” tamircilerin vaz geçilmez yardımcısıdır, her işe yarar.

                    KKTC de işte aynen öyle, hâttâ “çok ağızlı anahtar”. Her derde devâ..

                    Herkesin elinde, dilinde, herkesin ağzında.. Herkes kullanıyor.

                    Önce AB-D kullanıyor, Türkiye’ye istediklerini yaptırabilmek için.

                    Sonra “Türkiye” kullanıyor, AB-D’ye karşı şantaj olarak.

                    Rum ve Yunanlılar “batı” nezdinde Türkiye’ye karşı kullanıyor.

                    Şimdi de Fransa “Akdeniz Birliği” eldivenini takarak, Türkiye’yi AB’ye almamak için kullanıyor,

                    Türkiye’deki toz duman bunların hepsini örtüyor..

                    Türkiye’deki toz duman; Türkiye’nin İran’a karşı kullanılmak istenmesini de, Irak’ın parçalanmasına 5 kala kuzeyde kurulacak bir Kürt devletini Türkiye’ye dayatmakta da, Türkiye’nin bütünüyle AB-D projelerinin bir figüranı-piyonu olmasının da üzerini örtüyor..

                    İktidara gelmeden önceki propaganda çalışmalarından itibaren ve iktidara geldikten sonra da Sarkozy’nin dilinden düşürmediği bir konu var; “Türkiye coğrafi olarak Avrupa’da değildir, öyleyse AB üyesi olamaz. Çocuklarıma Irak, İran ve Suriye ile sınırı olan bir AB vatandaşı olmalarını söyleyemem” diyor.

                    AB ortaklarında, “Yapma. Türkiye’yi başka türlü her istediğimizi yapacak konumda tutamayız” uyarısını alınca da hem onları formüle edecek, hem Türkiye’yi kırmayacak bir formül öneriyor, “Akdeniz Birliği”..

                    Akdeniz Birliği, Erol Manisalı’nın söylediği “bekleme odası”dır.

                    Akdeniz Birliği’nin, Türkiye’yi AB’ye katiyen almamak ama sürekli alırmış gibi yapmak için kurulduğunu Mısır’daki sağır sultan bile bilmektedir.

                    Bugün (13 Temmuz 2008) Paris’te yapılmakta olan toplantıya yaklaşık 40 ülkenin lideri katılacakmış.

                    Ben “Zirve”ye bu kadar yoğun ve kalabalık bir katılımın olmasını, Carla Bruni’nin yarattığı imaja bağlıyorum.

                    Kamuoyuna yansıtılan hava Sarkozy’nin; toplantının Kıbrıs Türk toplumu ile de ilgili vizyonu olabileceğini duyurarak Türkiye’nin katılımını sağlamış olduğu yönünde.

                    Sarkozy’nin dediği meğer, KKTC üretiminin, Rum limanları kullanılarak AB ülkelerine ihraç edilme olanağı imiş..

                    KKTC’nin, üretimini ihraç problemi yoktur ki! KKTC 34 yıldır ürünlerini dünyaya nasıl ihraç ediyorsa yine öyle eder.. Üstelik bu “formül” daha önce Finlandiya tarafından da önerilmiş ve kabul görmemişti.

                    “Akdeniz Birliği”nin Türkiye için belirsizlikleri sadece KKTC ile de sınırlı değil..

                    1. “Birlik”de Rum Kesimi de doğal olarak “Kıbrıs Cumhuriyeti” adıyla yer alıyor.

                    2. “Başkanlar”, “eşbaşkan” olacakmış ama bu “eşbaşkanlar”, AB ve Arap Birliği üyesi ülkelerden seçilecekmiş. Türkiye her ikisine de üye değil..

                    3. Oylamalarda Türkiye “oy birliği”ni, Sarkozy ise “Oy çokluğunu” düşünüyormuş. “Oy çokluğu” mekanizmasının Arap ve AB’lilerin bulunduğu bir toplantıda Türkiye’nin pek lehine olmayacağını düşünmek için müneccim olmaya gerek yok.

                    Akdeniz Birliği; AB üyelerinin ortak çıkarlarına, eski adına pek uygun olarak yeni “Ortak Pazar”lar arayışının bir sonucudur.

                    Onlar ortak, Akdeniz ve Arap ülkeleri “Pazar” olacaklardır.

                    Neon levhalara yazılacak olan da tabiî, “barış-istikrar ve refahın geliştirilmesi, işbirliğinin arttırılması, çevre ve ulaşım, sivil savunma, alternatif enerji kaynakları ve eğitim” olacaktır.

                    Gördünüz mü KKTC nasıl her derde devâ imiş? Başka ne gibi rahatsızlıklara iyi geliyormuş?

                    Ben yine de gece liderler yemeğinde Bruni’nin giyeceği elbisenin rengi-deseni ve çizimi ile kesimini daha çok merak ediyorum.. 13 Temmuz 2008

  • Boğaziçi’nde dört yılın en vahim krizi Ermeni Konferansı’ydı

    Boğaziçi’nde dört yılın en vahim krizi Ermeni Konferansı’ydı

    Boğaziçi’nde kadın yöneticilerle ilgili

    tereddütleri kaldırmaya muvaffak olamadım

    13 Temmuz 2008

    Boğaziçi Üniversitesi’nin rektörlük koltuğuna oturduğunda değişimin adayıydı. Bu bilinmesine rağmen, yine de hem üniversite içinde hem de dışında giyim tarzı, rahatlığı ve bakış açısıyla yadırgandı. Boğaziçi’nin ilk kadın rektörü Prof. Dr. Ayşe Soysal, bu görevde yalnızca dört yıl kalabildi. Bu sürede Ermeni Konferansı, türban gibi krizlerden rahatlıkla sıyrıldı.

    İkinci dönem için yapılan seçimde ikinci sırayı aldı. Prof. Dr. Kadri Özçaldıran 170 oy alırken, Soysal 146 oyda kaldı. Buna rağmen YÖK’ten ve üniversite içinden de “görevde kal” telkinleriyle karşılaştı. Ayşe Soysal, “Arkadaşlarımın verdiği oya ve en yüksek oyu alan adaya saygılıyım” diyerek buna karşı çıktı. Boğaziçi’nin ilk kadın rektörü, 2007-08 dönemi öğrencilerinin mezuniyet törenindeki duygusal konuşmasında da kızlara seslendi. “Lütfen beni o koridorda erkek rektör fotoğraflarıyla yalnız bırakmayın. Benden sonra rektörlük koltuğuna siz de oturun.” Prof. Dr. Soysal ile rektörlük koltuğunu bırakmadan önceki son günlerinde konuştuk.

    Dört yılın en vahim krizi Ermeni Konferansı’ydıBaşka bir ülkede, bir akademik toplantı dolayısıyla bir üniversite böyle muhasara altına alınmış mıdır, çok merak ediyorum. Rektörlüğe gelirken bir sürü zorluk çekeceğimi biliyordum. Ama bu tip bir şeyin başıma geleceğini bilmiyordum. Bu piyangodan çıktı. Tabii, tarih bölümündeki arkadaşlar bu Ermeni konferansı projesiyle bana geldiğinde, bizi nelerin beklediğini görüyorduk. Ama görmek başka, yaşamak başka. Çünkü, sabah mailinizi açıyorsunuz, sürü sepet deklarasyonlar, tehditler, öfke tezahürleri, telefonlar… Ben sakin ve tutarlı bir duruş sergilemeye çalıştım. Arkadaşlarıma “Bu gidişat normaldir, konferansı yapıyoruz” şeklinde moral verdim, onları sakinleştirdim. Ama, konferansı düzenleyen arkadaşlar çok daha duygusaldı. Travma kelimesini dahi kullanabilirim, o derece çarpıcıydı yaşananlar.

     

    Bunun bir temsil ve vicdan meselesi olduğunu düşünüyorum. Türkiye tarihini konuşamayan bir ülke olmakla itham ediliyor. Bir Türk vatandaşı olarak bu ithamın kalkmasını istiyorum. Tarihimizi cesaretle konuşabilmeliyiz. O nedenle burada konferansı yapmak isteyen arkadaşların durduğu temel noktayla vicdanen de barışıktım. Yoksa taşınır, kaldırılır dava değildi. Üniversite içinden birinin, bir akademik birimin düzenlediği konferansı eleştirmesinin Boğaziçi kültüründe pek yeri yok. Bu nedenle belki içeriden gelen eleştiriler en azından açık ortamlarda dile getirilmedi, ben duymadım. Ama, tabii insanları ürküten bir yönü vardı. O yıl hatırlıyorum, “Eyvah biz Ermeni Konferansı yapıyoruz. İyi öğrenciler artık bize gelemeyecek” kaygısı bile vardı. Bu paniklerin yersiz olduğunu, Boğaziçi’nin Ermeni Konferansı yapmanın ötesinde bir kurumsal kimliğe sahip olduğunu, o kimliğin devam ettiğini gördüm. Öğrenci problemi olmadığı gibi giriş puanları arttı. Arada sebep sonuç ilişkisi olmayabilir ama puanlar yükseldi.

  • DUYURU: FLORIDA TURK RADYOSU KONUGU SAYIN  Prof.Dr. YUSUF HALACOGLU

    DUYURU: FLORIDA TURK RADYOSU KONUGU SAYIN Prof.Dr. YUSUF HALACOGLU

     


    13 Temmuz pazar gunu NewYork saati ile  19.00’da Turk Tarih Kurumu baskani ve Turkish forum danisma Kurulu Uyesi sayin Prof. Dr. YUSUF HALACOGLU radyomuzun konugu olacaktir.

    Sevi ile Keyifli Saatler adli programinda Sevi Sari ve Dogukan Manco’nun birlikte sunacaklari programa canli olarak katilacak olan bu cok onemli ve degerli DOSTUMUZU dinlemeyi ve SORU SORMAYI ihmal etmeyin.
    Saygi Sevgi ve Guleryuz DileklerimizleFlorida Turk Radyosu
    www.floridaturkradyosu.com
    ____________________________

    FTR, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nu konuk ediyor    
    Saturday, 12 July 2008

    Uzun süreden bu yana herhangi bir medya organına demeç vermeyen Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, bu sessizliğini Florida Türk Radyosu içinbozdu.Prof. Dr. Halaçoğlu, FTR’nin Amerika’dan yayın yapan önemli bir Türk Radyosu olması nedeniyle, Türk kültürüne, kimliğine ve tarihine ilişkin önemli katkıları olduğunu , FTR radyosunun bu çalışmalarının tarihe geçeceğini belirtti. Amerika’da yaşayan Türk vatandaşlarının ve Türk soydaşlarının, Türklük kimliği ile tüm Dünyada etkili olacağını öngörerek, uzun aradan sonra ilk kez bir basın kuruluşu ile, FTR dinleyicileriyle buluşmayı kabul ettiğini bildirdi.

     

     

    Son günlerde anavatan Türkiye’de yaşanan hareketli, önemli gündem maddelerinden birisini de, alt-üst kimlik söylemleriyle alevlenen Türk kimliği tartışmaları oluşturuyor. Prof. Dr. Halaçoğlu , geçtiğimiz aylarda, ülkemizi ve içinde bulunduğumuz dönemi yakından ilgilendiren birtakım önemli açıklamalarda bulunmuştu. Kendilerine Kürt diyenlerden bazılarının aslen Türkmen, bazı alevi Kürtlerinse, Ermeni kökenli oldukları savunmuştu.

    “Dönme” şeklinde nitelendirilen ailelerin isim isim, adres adres listelendiğini, ne var ki bu listeyi asla açıklamayacağını söyledi. Tüm bu açıklamalarının, belgelere dayandığını, Osmanlı arşivlerine dayanarak hazırlandığını belirten Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, yoğun bir tepkiyle karşılaşmış, çeşitli kurum ve sivil toplum örgütleri tarafından istifaya davet edilmişti.

     

    DTP’li Ahmet Türk tarafından da bölücülük, ırkçılık yapmakla suçlanan Halaçoğlu, aleyhindeki tüm tepkilere: “Ben yüce önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu en önemli kurumun basındayım ve bu kurumun 14 yıldır başkanıyım. Çalışmalarım tamamen çarpıtılıyor, Türkleri bütünleştirme çabam, bazı kesimler tarafından bölücülük olarak adlandırılıyor. Atatürk diyorki ‘Biz her zaman hakikati arayan, onu buldukça ve bulduğumuza kani oldukça ifadeye cüret etmeye cesaret eden insanlar olmalıyız.’ Ben onun kurduğu kurumun başkanıyım ve hakikatı söylerim. ” dedi.

     

    Ayrıca Halaçoğlu, Irak’ın parçalanması halinde Türkiye’nin uluslararası anlaşmalar gereği Musul ve Kerkük’te hak sahibi olacağını da söylemişti.

    Son zamanlarda, Türkiye Gündeminde tarihi, sert tartışmalar yaşanırken, TTK başkanı Halaçoğlu, bir çok çarpıcı konuyu Sevi Sarı ve Doğukan Manço ile Florida Türk Radyosu Sevi ile Keyifli saatler programında dinleyicileri için değerlendirecek. Prof.Dr. Halaçoğlu’yla yapılan özel program , FTR’de bu Pazar 19.00’da yayınlanacak. Programın tekrarı ise, hafta içinde FTR’dan banttan yayınlanacak.

     

     

    Florida Türk Radyosu’na Ulaşmak İçin Tıklayiniz…

    Hamdi Karamahmutoğlu

    TURKISHNY 
     
     

     

  • Obama’dan Ermeni cikisi

    Obama’dan Ermeni cikisi

    OBAMA TURK AMERIKAN ILISKILERINI BALTALAMAYA BASLADI

    ABD baskan adayi, yeni Erivan Buyukelcisi’ni ‘soykirim’ iddialariyla sikistirdi

    Obama’dan Ermeni cikisi

    Yil sonunda yapilacak ABD baskanlik secimlerinin favori ismi olarak gosterilen Demokrat Partili Obama, Ermenistan’a buyukelci olarak atanmasi dusunulen Yovanovitch’i, 1915 olaylari ile ilgili sorulariyla terletti. Yovanovitch ise resmi Amerikan politikasina sadik kalarak olaylari “soykirim” diye nitelemekten kacindi.

    Dis Haberler Servisi – ABD’deki Ermeni lobisiyle yakin iliskileri olan Demokrat Parti’nin baskan adayi Barack Obama, Erivan Buyukelciligi’ne atanma sureci devam eden Marie Yovanovitch’e, Dogu Anadolu’da 1915 yilinda meydana gelen olaylarla ilgili 4 yazili soru yoneltti.

    Ayni zamanda Senato Dis Iliskiler Komitesi uyesi olan Obama’nin, “Ermeni soykirimini cevreleyen olaylari nasil tanimliyorsunuz” sorusunu yazili olarak yanitlayan Yovanovitch, “soykirim” ifadesini kullanmamaya ozen gosterdi. Yovanovitch, Osmanli Imparatorlugu donemindeki 1915 olaylarinin ABD tarafindan “kitle katliami, etnik temizlik ve zorunlu goc” olarak tanimlandigini kaydetti.

    Obama’nin, “Goreve baslamanizin onaylanmasi durumunda soykirim kurbanlarini nasil anacaksiniz” sorusu uzerine, nisan ayinda yapilan anma torenlerine katilacagini belirten Yovanovitch, “Turk ve Ermeni halklari arasinda anlayis ve uzlasma saglanmasina calisacagini” da sozlerine ekledi.

    Buyukelci adayi, Turkiye’de 1915 olaylarinin incelenmesi konusundaki soruyu yanitlarken, Turk ve Ermeni tarihcilerin ABD’ye davet edilmesinin dusunuldugunu soyledi.

    Obama’nin dorduncu sorusu ise Turk Ceza Yasasi’nin 301’inci maddesi konusunda oldu. Yovanovitch, ABD’nin, bu maddenin ifade ozgurlugunu kisitladigi gerekcesiyle kaldirilmasindan yana oldugunu, ancak son duzenlemeyle dava acma kararinin adalet bakanina birakilmasinin da olumlu oldugunu ifade etti.

    Veto edilebilir

    Amerika Ulusal Ermeni Komitesi (ANCA) adli kurulus, Yovanovitch’in Obama’nin sorularina “kacak” yanitlar verdigini ve bunun tatmin edici olmadigini ileri surdu.

    ABD’nin Erivan Buyukelciligi, Mayis 2006’dan bu yana bos. Son buyukelci John Evans, 1915 olaylarini “soykirim” diye nitelendirince gorevden alinmis, yerine atanmasi dusunulen Richard Hoagland’i Ermeni iddialarini sahiplenen Senator Robert Menendez veto etmisti.

  • Erivan büyükelçisi adayı Yovanovitch “soykırım” ifadesini kullanmadı

    Erivan büyükelçisi adayı Yovanovitch “soykırım” ifadesini kullanmadı

    Washington – ABD’de Ermeni tezlerini savunan Demokrat Parti’nin başkan adayı Senatör Barack Obama’nın yazılı sorularını yanıtlayan Başkan George W. Bush’un Erivan büyükelçisi adayı Marie Yovanovitch, Obama’nın ısrarlı ifadelerine karşın, 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendirmedi.

    Senato Dış İlişkiler Komitesinde onay süreci devam eden Yovanovitch, komite üyesi olan Obama’nın dört yazılı sorusunu yine yazılı olarak yanıtladı.

    Obama’nın, “Ermeni ’soykırımını’ çevreleyen olayları nasıl tanımlıyorsunuz?” şeklindeki sorusu üzerine Yovanovitch, özetle, ABD’nin, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemindeki “kitle öldürmelerini, etnik temizliği ve ve zorunlu göçü” kabul ettiğini kaydetti, ancak Ermenilerin esas amaçladığı sözcük olan “soykırım” ifadesini kullanmadı.

    Obama’nın, “göreve başlamanızın onaylanması durumunda ’soykırım’ kurbanlarını nasıl anacaksınız?” sorusunu yanıtlayan Yovanovitch, özetle, Erivan’da her yıl nisanda düzenlenen resmi anma törenine katılma geleneğini sürdüreceğini söyledi.

    Barack Obama’nın, “Türkiye’de ’soykırımın’ daha fazla incelenmesi ve ’tanınması’ için ABD Dışişleri Bakanlığı ne adımlar atıyor?” şeklindeki sorusunu yanıtlayan Yovanovitch, Türk devlet arşivlerindeki arşivcilerin ABD’de tarihi araştırmaların yapılış biçimini izlemek üzere davet edilmesine ilişkin bir program üzerinde çalıştıklarını, Ermeni arşivcilerle de temas ettiklerini söyledi.

    Amerika Ulusal Ermeni Komitesi (ANCA) adlı kuruluş, Yovanovitch’in Obama’nın sorularına “kaçak” yanıtlar verdiğini ve bunun tatmin edici olmadığını ileri sürdü.

    ABD’de aralarında büyükelçilerin de yer aldığı üst düzey yetkililerinin atamalarının, Senato tarafından onaylanması gerekiyor.

    Yovanovitch, onay süreci için Senato Dış İlişkiler Komitesinde geçen ay düzenlenen oturumda, Ermeni yanlısı senatör Robert Menendez’in baskılarına karşın “soykırım” sözünü telaffuz etmemişti. Ermeni yanlısı bir başka senatör Barbara Boxer, bunun üzerine Yovanovitch’in durumunun komitede daha iyi incelenmesi için büyükelçi adayının onay sürecini bir ay için durdurmuştu. Komitenin, bu ay ortalarında, Yovanovitch’i oylaması bekleniyor. Ancak, Yovanovitch komiteden onay alsa bile, Ermeni yanlısı herhangi bir senator, büyükelçi adayının Senato genel kurulunda onaylanmasını engelleme yetkisine sahip bulunuyor.

    ABD’nin Erivan büyükelçiliği, Mayıs 2006’dan bu yana boş bulunuyor. Son büyükelçi John Evans, resmi ABD politikasını ihlal ederek 1915 olaylarını “soykırım” diye nitelendirmesinin ardından o ay görevden alınmıştı.

    Kaynak : Anadolu Ajansı

     

  • Ermeni meselesinde tarihi belgeler için yardım talebi

    Ermeni meselesinde tarihi belgeler için yardım talebi

    “Ermeni meselesi” konusunda aşağıdaki tarihi belgelerin orijinalleri hakkında bilgisi olanların Turkish Forum ile irtibata geçmelerini rica ederiz

    (Translated from FRENCH text or translation into English)

    (Page 225) “HAYASTAN” No.2 – German paper in Armenian Language – (Text in Armenian speaks of definite German Victory)

    (Label on the face of the newspaper in French)

    February 1945 – The newspaper of the Armenian volunteers always announces final victory (to the left above: their badge decorated of one symbol resembling the swastika)! There are not more than very few copies of these Nazi Armenian newspapers, the most copies have been destroyed by the Armenians. Here is a copy of “Hayastan” which succeeded, survival!

    (Page 226) “HAYASTAN” German paper in Armenian Language, No. 1(125) Year 1945

    Translation and summary of the Armenian newspaper ” Hayastan ”
    The newspaper has three pages

    First page

    An address to the officers and the soldiers of Armenian volunteers units:

    <Good wishes for the New Year, accompanied with the assurance of a certain victory and an absolute liberation of the country.>

    A. Mouradian

    Second page

    Best wishes of General Sarkisjan addressed to Armenian volunteers.

    < Congratulations and courage, to the volunteers who for many years, were forced to live far from the country, and those who are dear to them! However, everything depends on volunteers; happiness, as well as the freedom of motherland. It is the trust put in the bellicose ardor and weapons, which will bring freedom and will make possible to celebrate in the liberated country once again.>

    Armenian wishes to all volunteers!

    < The New Year will be placed under the signature of the battle, reinforced for the release of fatherland. Our volunteers cannot, receive like other friends, letters or parcels from their relatives who stayed at the home. Our parents and our friends in Soviet Union do not have celebration party; they are plunged in a state of distress, they hope and with beating hearts that we come back as liberators. Here, in Germany, the children have the bright eyes of joy in front of presents and decorated Christmas trees. Our children, in the country, have nothing similar. They are hungry and cold and ask their parents when the liberators will arrive. It is because of them that our primordial duty is to implement everything for the freedom of fatherland. They shout revenge for the injustice, which was made towards them, and towards their parents by Bolchevistes and it is our duty to avenge them. The old year is about to end, and a new begins. Something will happen once again! Bolchévisme also comes near to its end, and something else will replace it. You, the Armenian volunteers must be the torchbearers of this new order; it is necessary that you must be victorious.

    Full of confidence, we enter the New Year. Victory will belong to us! Long live Armenia! Long live Armenian people! > Saharuni

    (Page 241) (Photograp)

    ” DRO ” (Drastamat Kanajan), was born in 1884 in Igdir (which today is the favorable place of departure to the ascent of Ararat). Already at the age of 19 years he joined the party of Dashnaks and fought against Tatars in Sanzegur. He assasinated prince Nacashidsé and the General Alichanov and he ran away to the Ottoman Empire.

    After 6 years in security in Turkish banishment, he returns back to the Empire of Tsar, immediately after the start of war in 1914, to fight Turks there. In 1918 he is the leader of the Armenian troops, which attack the neighboring country.

    Only 90 kilometers before Tblisi, the Giorgians could push back, the completely unjustified war and the Armenian attack. For the first time, the worldwide opinion was absolutely misinformed by news of massacres, acquainted with the true character of Armenian nationalism. At the end of 1920 Dro became the “Minister of the Defense” of Vratsian’s Armenian government! Together with Hovannes Terterian he signed the capitulation of his motherland in Bolsheviks, and was dictator of the military sovereignty for few weeks.

    Stalin was received in Moscow; some time before Dro would have obviously saved the life of the Giorgian Dshugashvili (Stalin).

    After a brief stay in Romania, he joined the Nazis and fought as commander of group of soldiers of an Armenian unit on the Crimea and in Caucasus and soon he became the leader of the Armenian Information Service.

    He was so-called, the best informed perso about the third Reich.

    In April, 1945 Americans arrested him, but they soon released him, because American Dashnaks of Boston had intervened in his favor. After a stay in Lebanon and many trips, he died in Boston in 1956.

    Because of his eventful and completely immoral life, which was exclusively orientated in an exaggerated and irrational nationalism, in which he submitted everything without having ever made sacrifices himself, “Dro” can be classified as one of the most tragic faces of wrong valuation which has ever existed in the bloody history of the Armenian people.

    A typical case of Armenian political madness: Hitler, Himmler and Henjakistes…

    This was not all of H.

    Political fanatics of all colors, camps of the political ghosts of Armenians joined the “crusade” of the Nazis against their ancient Soviet confederates, with whom they had just shared in brothers Poland and Baltic countries, to die so for absurd phantasm to give rise by Hitlerian help to a National Socialist Great Armenia under the shade of the Great Germany.

    The peak of the absurdity of this alliance was reached when in December 1942, General Armenian Dro (Drastamat Kanajan), who was considered to be the Armenian hero par excellence, and the writer Garo Kevorkian visited to the “leader of the Reich ”

    Mr. Heinrich Himmler and presented him a book of the pastor Lepsius: “The walk to death of the Armenian people “.

    It is obvious to think that this upset neither “Dro” nor Himmler, because they were themselves sending people in death!

    Himmler having given orders to kill millions, “Dro” nevertheless to thousands, appearing a priori on the list of death of Russians, and about 30.000 Armenians, who followed on the appeal of Mr ” Dro ” and affected to the Nazis!

    But Dro, had practice and experience to kill without scruples and Himmler was so impressed by him as after a talk of one hour and a half in prisoners’ camp east of Berlin, that he made him drive in his own car, so that “Dro” could choose his men there.

    He visited Armenian units in the oriental front several times, to impress them by his eloquence.

    As he knew the Soviet situation particularly well, he was soon taken for the most important German spy, in Soviet matters.

    Precisely for his level of incomparable information, it is unpardonable that he forced his Armenian compatriots literally until the last minute in the battle that was a hopeless since a long time, and had no glory. While he was released already after a short time by American occupying force, thanks to his very good relations in United States and died very esteemed, even loved immoderately by his compatriots and after several world tours, in Boston, where the mighty party of Dashnaks still are in command.

    Armenian commitment for the national socialist Germany probably had the purpose to delimit Jews in a very clear manner from the Armenians in territories dominated by the Nazis, though many ignorant, among of those who shared… (Rest is unreadable)