Etiket: Ermeni İddiaları

  • Fransız parlamentosundan Ermenilere ve Sarkozy’ye şok

    Fransız parlamentosundan Ermenilere ve Sarkozy’ye şok

    Fransa Senatosu, Sarkozy’nin ısrar ettiği ve 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarını reddedenlerin cezalandırılmasını talep eden yasa teklifini reddetti. - fransizparlamentosuFransa Senatosu, Sarkozy’nin ısrar ettiği ve 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarını reddedenlerin cezalandırılmasını talep eden yasa teklifini reddetti.

    Senato genel kurulundaki genel tartışmaların ardından, yasa teklifinin reddedilmesini öngören önerge oylandı. Oylamada 196 “evet”, 74 “hayır”, 20 “çekimser” oyu çıktı. Böylece, önerge kabul edildiği için, yasa teklifi oylanmadan gündemden düştü. Genel kuruldaki tartışma yaklaşık üç saat sürdü.

    Oylanmadan önce hükümet adına söz alan Adalet Bakanı Michel Mercier, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının reddedilmesinin yasayla suç sayılmasının yerine, hükümet olarak bu konuda bir genelge yayınlamak istediklerini söyledi. Fransız bakan, hafta sonu ülkedeki başsavcılara, “Fransa’daki Ermeni toplumu, soykırım yaşadıkları ve Ermeni kökenli olmalarından ötürü maruz kalabilecekleri suçların cezalandırılmasının düzenlenmesini talep eden bir genelge gönderileceğini” ifade etti

    tourexpi

  • Fransa ‘soykırım’ yasasını reddetti

    Fransa ‘soykırım’ yasasını reddetti

    Fransa Senatosu, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını inkar edenlerin cezalandırılmasını öngören yasa teklifini reddetti.

    KAYHAN KARACA
    ntvmsnbc

    Fransa Senatosu, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını inkar edenlerin cezalandırılmasını öngören yasa teklifini reddetti. - fransa parlamento

    PARİS – ‘Ermeni soykırımı’nı inkarın cezalandırılmasını öngören yasa teklifi Fransız Senatosu tarafından oy çokluğuyla reddedildi.

    Oylamaya katılan 290 senatörden 196’sı yasa teklifinin reddedilmesi için Senato Anayasa Komisyonu tarafından hazırlanan önerge lehinde oy kullanırken, 74 senatör yasa teklifini destekledi. 20 senatör ise çekimser kaldı. Önerge büyük ölçüde, Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin iktidar partisine mensup senatörlerin oylarıyla kabul edildi.

    Söz konusu önergede, özetle, yasa teklifinin Fransız anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile uyumsuzluk taşıyabileceği ve Türk-Fransız ilişkilerine zarar vereceğine vurgu yapılıyor. Yasama organlarının tarih yazmaması gerektiği belirtiliyor.

    Haberin devamı ↓reklam

    Önergenin kabulüyle, 2006 yılında parlamentonun alt kanadı olan Ulusal Meclis’ten geçen yasa teklifi de tarihe gömülmüş oldu.

    ERMENİLERE TAVİZ

    Yasa teklifinin düşmesi ülkedeki Ermeni toplumuna verilen tavizler karşılığında gerçekleşti.

    Senatodaki oturumda söz alan Fransa Adalet Bakanı Michel Mercier, bu hafta sonunda ülkedeki başsavcılıklara bir genelge gönderileceğini ve Ermeni toplumunun, “soykırım görmüş ve Ermeni kökenli olmalarından ötürü maruz kalabilecekleri suçların cezalandırılmasının düzenlenmesini” talep edileceğini duyurdu.

    Fransız bakan ayrıca, Ermeni lobisinin hukukçularıyla Adalet Bakanlığı arasında soykırımın inkarı ve ırkçı saldırılarla ilgili olarak teknik seviyede işbirliği oluşturulacağını da bildirdi. Fransa’da bu tür bir işbirliğini bugüne kadar sadece Yahudi cemaatiyle yapılmaktaydı.

    Senato’daki oturuma yasa teklifine destek veren Ermeni kökenli Fransız müzisyen Charles Aznavour ile Fransız düşünür Bernard Henri-Levy de katıldı. Ana muhalefetteki Sosyalist Parti’ye mensup bir grup parlamenterin girişimiyle ele alınan yasa tasarısı kabul edilseydi, Fransa’da ‘Ermeni soykırımı’nın varlığını inkar etmek suç haline gelecek ve inkar edenler 1 yıl hapis ve 45 bin Euro tazminat cezasıyla yargılanacaktı.

    Fransız hükümeti, konu hakkında geçtiğimiz haftalarda yanıtladığı bir soru önergesinde, yasa teklifinin Senato gündemine gelmesine karşı olduğunu bildirmişti.

    Fransa, “Ermeni soykırımını” 2001 yılında çıkardığı bir yasayla resmen tanıyor.

    Fransa ‘soykırım’ yasasını reddetti – Avrupa- ntvmsnbc.com.

  • ERMENİ DİASPORASININ SIR GİBİ SAKLADIĞI AAD KARARI

    ERMENİ DİASPORASININ SIR GİBİ SAKLADIĞI AAD KARARI

    Turkish Forum Danışma Kurulu üyemiz Sn. Refik Mor’un mesajı ile birlikte kararın metnini bir kez daha yayınlıyoruz.

    Bu kararın çevirisinin, yorumunun ve birlikte sunulan ‘özürcülere’ istinaden yazılan basın açıklamamın her hakkı bende saklı olup, kaynak belirtmeden kısmen veya tamamı, izinsiz yayınlanamaz ve dağıtılamaz.

    Refik Mor

    Y.Müh.Refik Mor

    Yeminli Tercüman ve Çevirmen

    Neumünster-Meclis üyesi-CDU (Christlich Demokratische Union-Hristiyan Demokratlar Birligi partisi)
    Neumünster 25 Aralık 2008

    OYUN  BITTI,  GAME OVER,  DER SPIEL IST AUS !!!!!!!!

    ERMENİ DİASPORASININ SIR GİBİ SAKLADIĞI

    AVRUPA ADALET DIVANI’NIN (AAD) NİHAİ KARARI

    • Ön bilği
    • Konuya giriş
    • Kararın Türkce çevirisi
    • Kararın Almanca aslı-AAD birinci dairesinin-
    • Kararın Fransızca aslı-AAD dördüncü dairesinin nihai kararı-
    • Kararın Almanca aslı-AAD dördüncü dairesinin nihai kararı-
    • Ön bilği

    Avrupa Adalet Divanı(AAD):(European Court of Justice)

    Merkezi Lüxemburg“da olan Avrupa Adalet Divanı- AAD,Avrupa birliği üyesi

    Ülkeleri arasında, AB hukukunu ilgilendiren konularda son sözü söyleyen kurumdur.

    Adalet Divanı’nın görevi, Avrupa anlaşmalarının yasaya uygun biçimde yorumlanması ve uygulanmasını sağlamak. Üye devletlerin anlaşmalarda öngörülen yükümlülükleri yerine getirip getirmediklerine karar vermek, ulusal mahkemelerin başvurusu üzerine topluluk hukukuna ilişkin çeşitli konuların yorumlanması ya da geçerliliği hakkında ön kararlar almak yetkileri arasında.
    Hukuki bir işlemin tartışmalı bir konu doğurması halinde ulusal mahkemelerden herhangi biri Avrupa Adalet Divanı’ndan ön karar isteyebiliyor. Ancak bunun yapılabilmesi için üye devlette daha yüksek bir temyiz mercii bulunmaması gerekiyor. Ve Divan kararı bağlayıcı oluyor.

    Avrupa Adalet Divanı(AAD), merkezi Strazburg’da olan ve Avrupa konseyi’nin bir kurumu olan Avrupa Insan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve merkezi Lahey’de olan Uluslararası Adalet-UAD- ile kariştırılmamalıdır

    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), uluslararası bir teşkilat olan Avrupa Konseyi’ne bağlı olarak kurulmuş uluslararası bir mahkemedir. Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleriyle güvence altına alınmış olan temel hakların çiğnenmesi durumunda bireylerin, birey gruplarının, tüzel kişiliklerin ve diğer devletlerin, belirli usulî kurallar dahilinde başvurabileceği bir yargı merciidir.

    Uluslararası Adalet Divanı-UAD- :UAD, BM’nin başlıca yargı organıdır. Uluslararası Adalet Divanı’nın merkezi Hollanda’nın Lahey kentindedir. Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi’nden seçilen 15 yargıçtan oluşur. Yargıçlar değişik ülkelerden seçilir, böylece dünyadaki değişik hukuk sistemlerinin temsil edilmesi sağlanmaya çalışılır.

    Divanın yetki alanı, bir uluslararası uyuşmazlıkta taraf olan ülkelerin kendisine getirdikleri davalar ile BM Antlaşması’nda ya da yürürlükteki uluslararası antlaşmalarda özellikle öngörülmüş konuları içine alır. Uluslararası Adalet Divanı Statüsü, BM Antlaşması’nın (BM Şartı) ayrılmaz bir parçasıdır ve Adalet Divanı’nın çalışma esaslarını belirler.

    -2-

    • Konuya  giriş

    Aşağıda Türkce çevirisini yaptığım AAD-nihai kararı, bu konuda, başta şu anda tozu dumana katan ‘özür diliyoruz’ kampanyasını yürütenleri zor duruma sokacağa benziyor.

    Avrupanın en yüksek yargı organlarından olan ve milli parlamentolarda siyasi olarak alınan sözde Ermeni soykırımı kararı veya kararları, en yüksek nihai hukuki bu karar karşısında  geçerliliğini artık tamamen kaybetmiştir.

    Sivil toplum örğütleri ve politikacılar hukuki temsilcileri kanalı ile veya bizzat, bu kararı Federal Almanya’nın diğer meclis üyelerine ve basına zaman kaybetmeden ulaştırmalıdırlar. Türkiye Cumhuriyeti dışişleri bakanlığındaki hukuk uzmanlarının da bu konuda artık harekete geçmeleri ve bu meclislerin aldıkları siyasi kararın  hukuken artık hiç bir değeri olmadığı bildirilmesi gerekmektedir.

    Kararın çevirisi AB ülkelerinin tüm dillerine zaten yapılmiş durumda.

    İhtiyaç halinde aşağıdaki adresten temin edilebilir.

    =de

    Şimden sonra da herhangi bir Avrupa ülkesi, sözde Ermeni soykırımı hakkında karar aldığında, yine Türkiye Cumhuriyeti dışişleri bakanlığı hukukcuları tarafından o ülke hakkında, AAD’nın bu konudaki kararını ihlal ettiğinden dolayı girişimde  bulunulmalıdır.

    Demokrasinin olmazsa olmazı olan aşağıda sıraladığımız üç ayağı vardır (Medya’yı şu an saymayalım)

    • Yasama -kanun koyucu, meclisler v.s.-(legislative)
    • yargı -mahkemeler-    (Judikative)
    • yürütme –Polis, Jandarma, asker v.s.kolluk kuvvetleri -(Exikutive)

    Bu anlamda, AAD’nın bu nihai kararını-yarğıyı- kabul etmeyenin  hukukun üstünlüğü konusunda hazımsızlığı olduğu, böyle kişilerin  de asla demokrat olamıyacağı belirtilmelidir.

    Söz konusu davada, Avrupa Adalet Divanı’nın Ermenilere son sözü:

    ‘’Sözde  soykırımı önce ispatlayın, ondan sonra tazminat isteyin’’ olmuştur.

    Her ne kadar Ermeni diasporası tarafından bu dava ;

    ‘’akit ((Antlaşma)) dışı sorumluluktan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davası’’

    Olarak lanse edilse de, mahkemede bunu hak etmek için de, sözde soykırımın ve bu soykırımdan kaynaklanan zararın ispatlanması, davanın ana damarını –esasını- teşkil etmiştir. Ermeniler bu dava ile kıyısından bucağından göle bir maya çalmaya çalışmışlardır ama tutmamıştır.

    Bazı hukukçular bu gibi subjektif konularda, dolayısıyla tüm siyasi alanda doğan problemlerin mahkemelerin yetkilerinin içine girmediğini (doctrine of political question) iddia etseler de, peki o zaman adama: ‘AAD’ı bu davayı neden kabul etti’ diye sormazlarmı.?

    Tüm medeni ceza kanunlarının mihenk taşı-çoğu zaman birinci maddesi- içerik olarak hemen hemen aşağıdaki gibidir.

    ‘’Nulla poena sine lege, nullum crimen sine lege’’

    ’’Kanunsuz ceza kesilmez, kanunsuz suç olmaz’’

    keine Strafe ohne Gesetz, kein Verbrechen ohne Gesetz“,

    Kanunsuz ceza kesilmez. Bir eylemin cezalandırılabilinmesi ise,  bu eylemin yapılmasından önce kesinleşmiş bir kanunla  ancak mümkündür.

    Diğer bir deyişle,  örneğin  2000 yılında kesinleşmiş bir kanunla,  kalkıpta 1999 yılında işlenen bir suçu yarğılayamazsınız.

    -3-

    Bu anlamda,  Ermeni’lerin  şu andaki soykırım hukukunu, siyasi zorlamalarla  geçmişe uyğulamaya kalkmaları, abesle iştiğaldir.

    Böyle hallerde, kanunun makabline şümul yasağı veya yeni Türkce ile söyleyecek olursak: Geçmişe uyğulama yasağı vardır. (Rückwirkungsverbot).

    Gerçi bazı hukukcular insanlığa karşı işlenen suçlarda hukukun geçmişe uygulama yasağının geçerli olamıyacağını v.s. savunuyorlarsa da, şu anda henüz bu konuda herkesin bir noktada birleştiği kesinleşmiş uluslararası bir karar bulunmamaktadır.

    İspat yükünün davacıda olduğu  bu davada, sözde Ermeni diasporası, kendilerinden istenilen ‘sözde ermeni soykırımı’nı ispatlama konusunda, siyasi söylem ve iddiadan başka hiçbir varlık gösterememişlerdir

    Bu ‘’tazminat’’ davasının kazanıldığını ve bir de  ondan sonra koparılan velveleyi düşünebiliyormusunuz. Bu dava kazanılsa idi,  anında EMSAL dava olarak kainata ilan edilirdi ve sonucunda ise:

    • Türkiye Cumhuriyeti AB’ne üye olması için, önceden Ermeni soykırımını kabul etmek mecburiyetinde kalacaktı.
    • AAD’nın bu nihai kararı EMSAL karar olarak gösterilip, Ermenilerin ardı arkası kesilmeyen isteklerinin yanı sıra, Türkiye’den birşeyler koparmak isteyen bazı devletlerin siyasi santajları..v.s ile karşı karşıya gelinecekti.

    AAD’nın rededtiği T-346/03, C-18/04 P Esas sayılı davanın 25 nolu gerekcesinde, hakim aynen söyle demektedir:

    25.

    ((Hüküm vermenin)) şartına gelince; davacıların gerçekten somut olarak zarara uğramış olmalarının tesbit edilmesi gerekir. Davacıların dava dilekcesinde talep ettikleri,

    şahıslarının ve Ermeni cemaatinin uğradığı, genel tarifi ile yetindikleri sözde manevi zararın ispatı konusunda, ki davacılar bu konuda  ne kapsamı, ne de varlığı hususunda zerre kadar  somut  bilği sunmuş değiller. Davacılar  bununla, kendilerinin gerçekte,  somut olarak zarar görüp    görmedikleri  hakkında mahkemenin hüküm verebilmesi için yeterli bilği  verememişlerdir. (AAD’nın bu konuda 2 Temmuz 2003 tarihli T-99/98, Hameico Stutgart /konsey ve komisyon davası kararı ve komisyonun no.68 ve 69, Slg.2003, II-0000 emsal kararları)’’

    Yine, iddianamenin 10.cu numarasında Davacilar:

    10.

    Davacılar ayrıca, bir çok temel insan haklarının, özellikle 4.Kasım 1950 yılında Roma’da imzalanan insan hakları ve temel özgürlükleri koruma altına alan   Avrupa  sözleşmesinin 3. ve 8. maddesine dikkat çekerek, burada sözü edilen,  özel yaşam  hakkının kutsallığı,  aşağılayıcı  veya insanlık dışı  Muameleye tabi  tutulmama haklarının ihlal  edidiğini,  savunmaktadırlar.

    Hakim ise, bu iddiaya istinaden  aşağıdaki cevabı vermiştir

    21.

    .Temel hakların sözde ihlali konusunda ise, (yukarıdaki 10. numaraya   bakınız) davacıların, böyle  temel insan haklarının ihlali iddiası ile sınırlı kalıp, bunun davalı organlara atfedılen suç ile ne kadar ilğili olduğunu   açıklayamamasını belirtmek yeterlidir.

    -4-

    Olayların gelişimi:

    Tarih 20 Temmuz 1987.

    Avrupa parlamentosu C-190 esas nolu karari ile, içerik olarak :

    ‘’Türkiye Ermeni soykırımını tanımadığı müddetce, AB’ne üye olamaz’’

    denen bir karar alır.

    Yıl 1999.

    AB ve o anda başbakanı sayın Bülent Ecevit olan Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye’nin AB’ne  üyelik için aday olup olamıyacağı konusunda restleşmektedirler.

    Başbakan Ecevit Avrupalıların restini görür ve ‘bizi istemeyeni biz hiç istemeyiz ‘ der ve nihayet, o hatırlayacağınız sahnelerle Başbakan sayın  Ecevit  ertesi gün  apar topar Helsinki’ye davet edilerek, Türkiye’nin AB üyeliğine adaylık kararı verilir

    Bunun üzerine adeta çileden çıkan Ermeni diasporası:

    -20 Temmuz 1987 tarihli Avrupa parlamentosunun C-190 esas nolu kararına atıfta bulunarak- ‘’Türkiye önce Ermenilere yaptığı soykırımı kabul etsin, ondan sonra üyeliğe adaylık statüsü verin, aksi takdirde AB akit dışı sorumluluğunu zedelemiş olur’’ diyerek,

    • Avrupa Parlamentosu’na,
    • Avrupa Birliği Konseyi’ne ve
    • Avrupa Birliği Komisyonu’na karşı

    Avrupa Adalet Divanı’nda-AAD’nında-

    Birliğin akit dışı sorumluluğu ve davanın esassızlık  (gerekcesizlik) konumu ‘

    İçerikli dava açar.

    Yukarıda , davanın içeriğini oluşturan;

    ‘’BİRLİĞİN AKİT ((Antlaşma)) DIŞI SORUMLULUĞUNDAN’’ kasdedilen,

    uluslararası insan hakları ve 1915 olaylarında yaşanan trajik tarihi olaylardır.

    Daha net söyleyecek olursak:

    Eğer bu dava kazanıılsa idi, Ermeniler soykırım davasının dörte üçünü kazanmış olacaklardı.

    Eğer Ermeni diasporası bu davayı kazansa idi, bir dakika dahi durmadan İLK işleri Uluslararası Ceza Mahkemesine başvurup, Türk’ler hakkında soykırım davasını açarlardı

    .

    Ama bu dava, AAD’nın birinci dairesi tarafından 17 Aralık 2003 tarihinde Esas No: T-346/03 kararı ile rededilir.

    Ermeni diasporası bunun üzerine temyize gider (karar”a itiraz eder) ve

    AAD’nın dördüncü dairesinde görülen temyiz davası, (itiraz davasI) 17.04.2004 tarihinde,

    C-18/04 P Esas nolu  nihai karar ile yeniden rededilir ve bu nihai kararla Ermeniler ayrıca 30.bin Avro’luk mahkeme masrafını da ödemeye mahkum edilirler

    -5-

    Kararın Türkce çevirisi

    Y.Müh.Refik Mor

    Yeminli tercüman ve çevirmen,

    Neumünster /meclis üyesi-CDU, (Christlich Demokratische Union-Hristiyan Demokratlar Birligi)

    AVRUPA ADALET DİVANI

    BİRİNCI DAİRESİ K A R A R I

    17.ARALIK 2003

    Esas No   T-346/03

    Şansolye   H.Jung

    Başkan    B.Vesterdorf

    Hakim P.Mengozzi

    Hakim     E.Ribeiro

    Davacı   Gregoire Krikorian, Bouc-Bel-Air (Fransa) ikametli

    Davacı  Suzanne Krikorian Bouc-Bel-Air  ikametli

    Davacı  Avrupa Ermeni Birliği, Marsilya (Fransa)

    Vekili   Av.  P. Krikorian

    Davalı   Avrupa Parlementosu

    Vekili    R.Passos ve A.Baas, Tebligat adresi Luxenburg

    Davalı    Avrupa Birliği Konseyi

    Vekili    S.Kypriakopoulou ve G Marhic

    Davalı   Avrupa Birligi Komisyonu

    Vekili  F.Dintilhac ve C. Ladenburger. Tebligat adresi Luxenburg

    Dava ‘’Birliğin akit dışı sorumluluğu ve davanın esassızlık  (gerekcesizlik) konumu’’
    Davacı, verdiği manevi tazminat dava dilekcesinde, güya, özellikle de Türkiye Cumhuriyetine Avrupa Birliğine girmesi için adaylık statüsü tanındıgından dolayı, zarara ugradıklarını beyan etmiştir.

    1. 1915 de  Türkiye’de yaşayan Ermenilere  yapılmış olan soy kırımını  kabul etmeyi redettiği halde,  Türkiye Cumhuriyetine Avrupa Birliğine girmesi için üyeliğe adaylık statüsü tanındıgından dolayı, güya, özellikle kendilerine  maddi zarar verildiğini beyan eden davacılar, 9.Eylül 2003 tarihinde  mahkemeye ulaşan dava dilekcesinde aşagıda sözü edilen tazminat davasını açmışlardır.
    2. Davacılar dilekcesinde ayrıca,
      • Avrupa Parlementosunun 18.Haziran 1987 tarihli, Ermeni sorununun siyasi çözümü konusunda aldıgı kararının, (Esas: C-190,  resmi gazete sayfa 119)Avrupa Birliği için de hukuken bağlayıcı olduğununa,
      • Davalıların, birlik hukukunu  vasıflı olarak , davacılara zarar verecek şekilde ihlal edip etmediğine,
      • Davallıları, her davacıya bir Euro, tazminat olarak ödemeye mahkum etmeye,
      • 30.000 Euro mahkeme masraflarının faizi ile birlikte olmak üzere, davalılara yüklenmesine,
    1. Davacılar ayrıca, mahkemeye 9.Ekim 2003 tarihinde ulaşan geçici tedbir kararı alınmasını istediği  özel  dilekcesinde de, davalılardanTürkiye Cumhuriyetinin Avrupa Birliği üyeliği  statüsünün   incelenmesinin ertelemesini ve  görüşmelerin tekrar  başlaması için ise,  bu  devletin  sözü edilen soykırımının önce kabul etmesinin,  karara bağlanmasını talep   etmiştir.

    -6-

    Kararın gerekceleri

    Tarafların beyanı

    1. Davacıların görüşüne göre, Avrupa Birliği için akit dışı sorumluluk gerektiren ilk durum, Avrupa  Konsey’inin Türkiye Cumhuriyeti’ne  10 ve 11 aralık 1999 Helsinki’deki (Finlandiya)  toplantısında, resmi olarak Avrupa birliği üyeliği statüsünü verirken,  bu devletin, sözü edilen soykırımı önceden tanıması şartına bağlamaması ile hasıl olmuştur.

    Davacılar ayrıca,Türkiye Cumhuriyetinin üyelik ortaklığından fadalanarak,

    küçümsenmiyecek yardımlar alarak, geriye dönüşü olmayan üyeliğe doğru yol alabileceğine

    dikkat çekmektedirler.Bu konuda çeşitli kaynaklar göstermektedirler. Örneğin  Konseyin 26

    Şubat 2001 tarihli  Türkiye ile  yakınlaşma ştratejisi çerçevesinde Türkiye’ye yardım

    konulu(EG) 390/2001 nolu kararnamesi ve bilhassa üyeliğe hazırlık hakkında 17 Aralık

    2001 tarihinde konseyin  (EG) Nr.2500/2001 (Abl.L 58, S 1)  nolu

    kararnamesi.Ayrıca(EWG)No.3906/89,(EG)No.1267/1999,(EG)no.1268/1999

    ve (EG)No.555/2000 (ABl.L342,S 1) ve yine konseyin 8.Mart 2001  2001/235  sayılı

    kararları. (ABl.L85, S13)

    1. Bu sebeplerden dolayı da, davalı organlar Helsinki kararını ayan beyan bir şekilde ihlal etmiş olmuşlarmış. Avrupa Parlamentosunun bu kararı, Türk hükümetinin sözü edilen soykırımını kabul etmemesini, Türkiye Cumhuriyeti’nin AB’ne olası üyelik statüsünün görüşülmesinde, aşılması mümkün olmayan bir engel olarak görüyormuş.
    1. Davacılara göre, 1987 yılında alınan parlamento kararı, aynı zamanda tavsiye  ve mutelaa  olarak hukuki sonuçlar oluşturabilecek, hukuki bir eylemdir. (AAD’nın13 Aralık 1989 tarihli C-322/88 esas nolu Grimaldi kararı, Slg.1989, 4407). 1987 ylında alınan bu parlamento kararının, Görüşülen bu davada hüküm oluşturduğu (inkişaf ettigi) veya parlamentonun sıradan işlerinin çerçevesini aşan, hükümler oluşturacak boyutta olduğu savunulmaktadır. (AAD’nın 2 Ekim 2001 tarihli T-222/99, T-327/99 ve T-329/99 esas nolu kararları, Martinez /Parlamento, Slg. 2001, II-2823). Parlamento , sözü edilen  soykırımının önceden tanınmasını şart koşan  bu kararı ile, Türkiye Cumhuriyeti’ne, kamu oyu önünde olağanüstü üyelik şartları koymuştur, denmektedir.
    2. Davacılar, 1 Haziran 1987  tarihinde uzlaşılmış Avrupa Birliği Dosyasının yürürlüğe girmesi ile   237 EWG/akit maddesinin yürürlükten kalktığını hatırlatarak, parlamentonun artıkTürkiye Cumhuriyeti’nin üyeliğine karşı gelme selahiyetine sahip olduğuna dikkat çekip, parlamentonun artık şimden sonra Avrupa Birliği hakkındaki  onaylayıcı mütaalasının, akitin 49.maddesine göre vermesi gerektiğini beyan ederek, 1987 deki parlamento kararının bu tarihten sonra, yani 20 Temmuz 1987 tarihinde yayımlandığını ve bundan dolayı ancak bilğileri olduğunu özellikle vurgulamışlardır.
    3. Bundan dolayıdırki, 1987 deki parlamento kararı davacılarda, parlamentonun Türkiye Cumhuriyeti’nin üyeliği söz konusu olduğunda veto hakkını kullanacağı doğrultusunda haklı bir güvenç doğurduğu veya genel olarak ifade etmek gerekirse,  şüpheli soy kırımını onlar tarafından (Türkiye Cumhuriyeti) tanınmadığı müddetce, Avrupa Birliği organlarıTürkiye Cumhuriyeti’nin üyeliğinin incelenmesine karşı geleceği kanısı hasıl olmuş.Yukarıda 4.numarada sözü edilen hususlar da haklı güvencenin ihlali olarak beyan edilmektedir.
    4. Davacılar, Avrupa Birliğinin kendi kendisini ((kusursuz)) davranış ve başarı sorumluluğu ile mükellef tuttuğunu, oysa ki, burada birlik hukukunun kafi derecede vasıflı ihlalini ispat etmek için, 1987 parlamento kararının önğördüğü kriterlerinin  hafifden dahi olsa ihlal edildiğini tesbit etmek yeterlidir, denmektedir. .
    5. Davacılar ayrıca, bir çok temel insan haklarının, özellikle 4.Kasım 1950 yılında Roma’da imzalanan insan hakları ve temel özgürlükleri koruma altına alan  Avrupa  sözleşmesinin 3. ve 8. maddesine dikkat çekerek, burada sözü edilen,  özel yaşam  hakkının kutsallığı,  aşağılayıcı veya insanlık dışı Muameleye tabi  tutulmama haklarının ihlal  edidiğini,  savunmaktadırlar.

    -7-

    1. Davacılar  en nihayet olarak,  Ermeni toplumunun üyesi  ve de sözde soykırımdan kurtulanların zürriyetleri olarak manevi zarara uğradıklarını iddia etmektedirler.
    1. sözü edilen soykırım  gerçeği hatırlanıldıgında ve tüm  Ermenilerin onurunu oluşturan tarihi gerçek  hakkındaki kayğı da göz önünde  bulundurulduğunda,  davacılar, davalı kurumların davranışının onurlarını yaraladığını iddia etmektedirler.Bu soykırımı, Ermeni halkının kimliği ve ermeni tarihinin  vazgeçilmez bir parçası olduğundan, davacıların kimliği, davalı kurumların   davranışlarından dolayı, tamiri mümkün olmayan bir biçimde zarar gördüğü iddia edilmiştir. Eger sözü edilen soykırım gerçeğinden şüphelenilirse, nihayetinde Ermeni toplumunun kendisini düşük değerli hissetmesine ve marjinalleştirilmesine         yolaçacağı beyanında bulunulmuştur.Türkiye Cumhuriyetinin tutumunun davacıyı adeta kanı helal ilan ederek, onları ikinci sınıf magdur sınıfına soktuğu beyan  edilmiştir. Bu durumun davacıyı, çok derin bir  haksızlığa uğramışlık hissi ile doldurduğu ve  yasını dahi  yeterli derecede  tutamadığı belirtilmiştir.

    Gereği düşünüldü, mahkemenin takdiri:

    1. Eger bir davanın,  alenen, hertürlü hukuki bir dayanağı yok ise, Mahkeme, mahkemenin  111. yargılama hükmüne göre yargılamayı devam ettirmeyerek,  hüküm verip, gerekceleri ile karara bağlıyabilir. Mahkeme, dava dilekcesini göz önünde bulundurarak, davalı kurumları dinlemeden ve sözlü duruşmayı açmadan da, sözkonusu davanın  gerekçeliliği hakkında  karar verecek durumda oldugu kanaatindedir.
    1. Daha önce verilen emsal kararlara göre, Avrupa birliğinin  akit dışı  sorumluluğu, birliğin 288.maddesinin 2.paragrafında  belirlenmiş olup, bir sürü şartların yerine getirilmiş olmasına baglıdır. Yani buna göre,  Kurumlara atfeilen kanun dışı davranış ile gerçekte var olan ve telafisi istenen  (madi ve  manevi) zarar arasında sebep-sonuç ilişkisinin olması gerekmektedir. (Bu konudaki AAD’nın:29 Eylül 1982, esas no.26/81, Oleifici MediteraraneiEWG,Slg.1982,  3057, Randnr.16 ve yine 11 Temmuz 1996, esas no.T-175/94, Internatıonal Procurement  Servıces/kommıssıon, Slg.1996,  II-729,II-1343, Randnr.30. ve yine 11      Temmuz 1997 esas no. T-267/94,Oleifici İtaliani/Kommission, Slg.1997,II- 1239, Randnr.20, emsal kararlarıdır).
    1. Bu şartlardan herhangi birisinin yerine getirilmemesi durumunda, birligin akit dışı sorumluluğunu belirleyen geriye kalan diğer sartlara bakılmaya  gerek görülmeden, dava tümden rededilir.(Bu konuda AAD’nın 14 Ekim  1999 tarihli esas no.C-104/97 P, Atlanta/Avrupa Birliği,Slg.1999,I-6983,  Randnr.65 kararı).
    1. Davacılar burada, birincisi, 10 ve 11 Aralık 1999 tarihinde Avrupa konseyinin Türkiye Cumhuriyeti’ne Helsinki’de AB’ne üye olabilme statüsünü vermiş  olması ve digeri ise,Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konumdan  çıkar elde etmiş olması hususu olarak, birliğin akit dışı sorumluluğunun devreye girmesi  gerektiği, iki  husus  belirtmektedir.
    1. Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa birliğine  üyeliğe adaylık statüsünün  tanınmasına gelince; bu kararın, EG’nin 7. maddesi gereği birliğin  organı olmayan, avrupa konseyinin tasarrufunun sonucu olduğunu tesbit etmek  gerekir. Kaldıki, 14.cü numarada belirtildiği gibi, yalnız birliğin organı olan bir kurumun davranışı, akit dışı sorumluluğu doğurabilir.Bundan  dolayıdır ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa birliğine  üyeliğe adaylık statüsünün  tanınmasının, birliğin  akit dışı sorumluluğunu doğurduğu  gerekcesinin  rededimesi gerekir.

    -8-

    1. Davacılar burada, Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği ile olan ortaklığından  yararlanmasının, 1987 de alınan  karara ters düştüğünü ve davalı organın davranışının hukuki geçerliliğinin olmadığını, savunmaktadır.
    1. 1987 ‘de alınan kararın, saf siyasi bir açıklama içeren, her an  parlamento tarafından tekrar değiştirilebilinecek  bir  döküman olduğunun tesbitini  yapmak  yeterlidir. Bu sebeplerden dolayıdır ki,  bu kararın, kararı alanlara  karşı  hukuki bağlayıcılığı olmadığı gibi,  hele hele diğer davalı orğanlara karşı da hiç bir bağlayıcı hukuki sonuçlar inkişaf  ettirmez.
    1. (yukarıda 19”da) yapılan bu tesbit,  davacılarda haklı olarak oluşabilecek; ‘’bundan sonra artık AB-organları, Avrupa Parlamentosu’nun 1987 ‘deki  kararının içeriği doğrultusunda hareket edecekler’’ hissini bertaraf etmek için  yeterlidir. (Bu  anlamdaki AAD’nın  11 Temmuz 1985 tarihli 87/77, 130/77, 22/83, 9/84 ve 10/84, salerno / avrupa komısyonu ve Avrupa konseyi davası ve Slg.1985,  2523, no 59 ve 28 Kasım 1991 tarihli  Esas no C-213/88 ve C- 39/89, Lüxenburg/Parlamento davaları, komisyonun Slg. 1991, I-5643,no.25 kararı).
    1. Temel hakların sözde ihlali konusunda ise, (yukarıdaki 10. numaraya  bakınız) davacıların, böyle  temel insan haklarının ihlali iddiası ile sınırlı kalıp, bunun davalı organlara atfedılen suç ile ne kadar ilğili olduğunu açıklayamamasını belirtmek yeterlidir.
    1. Bu arada, bir şeyi  de zikretmek gerekir ki, o da,  davacıların neden-sonuç- ilişkisini belirleyen şartların yerine getirildiğini açıkca ispatlıyamadığıdır.
    1. sürekli veilen yargısal (emsal) kararlara göre, sözü edilen organların işlediği sözde hata ile, iddia edilen zarar arasında, neden-sonuç-ilişkisi olması mecburiyeti olup, bunun da   ispat yükü davacıya aittir.(AAD’nın 24 Nisan 2002 tarihli, esas no.T-220/96,EVO/Rat davası kararı ve Komisyonun Slg.2002, II- 2265, no.41 ve orada yapılan karar alıntısı)  Ayrıca,sözü edilen organın hatalı davranışı, bu zararın doğmasına  doğrudan ve tayin edici neden olması gerekmektedir. (AAD’nın 15 Haziran 2000 tarihli, esas no.T-614/97, Aduanas Pujol Rubıo  /konsey davası kararı ve Komisyonun Slg.200, II-2387,no.19 kararı ve AAD’nın T-16 Haziran 2000 tarihli, esas no.T-611/97, T-619/97 Transfluvia/konsey davası kararı ve komisyonun Slg.2000, II-2405, no.17  ve AAD’nın 12 Aralık 2000 tarihli esas no.T-201/99 Royal Cruıses /konsey davası kararı ve komisyonun Slg. 2000, II-4005, no. 26 kararı. Temyiz edilen bu karar da, ayrıca AAD’nın 15 Şubat 2002 tarihinde verdiği, resmi gazetede yayınlanmamış olan  Royal Olympıc Cruıses/Konsey ve Komısyon davasında esas no.C-49/01 nihai kararı ile tasdik edilmiştir.)
    1. Davacıların dava dilekcesindeki gerekcelerinden, iddia edilen manevi  tazminatın, suçlanan organların davranışlarından değil de, Türkiye Cumhuriyeti’nin sözde soy kırımı tanımadığından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Davacılar bununla,  davalı organlara atfedilen suçlu   davranışın, iddia edilen zararın  ortaya çıkmasında, doğrudan ve tain edici bir unsur olduğuna dair hiç bir ispat ortaya koyamamıştır.
    1. Davacıların gerçekten  ve somut zarar  görmüş olduklarını gösteren deliller  konusuna  gelince; davacılar, dava dilekcesinde genel ifadelerle Ermeni birliğinin uğradığı manevi zararın talebi ile sınırlı kalmış olup,  ne bu konuda,  ne de şahsen kendilerinin ugradıgı zararın kapsamı hakkında  zerre kadar  dahi delil gösterememiş olmalarıdır  Davacılar  bununla, kendilerinin gerçekten ve somut olarak zarar görüp görmedikleri  hakkında mahkemenin hüküm verebilmesi için yeterli bilği  verememişlerdir. (AAD’nın bu konuda 2 Temmuz 2003 tarihli T-99/98,  Hameico Stutgart /konsey ve komısyon ((Emsal))davası kararı ve komisyonun No.68 ve 69, Slg.2003, II-0000 kararı)
    1. Davacılar bu konuda, açıkca, birliğin akit dışı sorumluluğunun olduğunu İspatlıyamamışlardır.

    -9-

    1. yukarıdaki nedenlerden dolayı tazminat davasının açıkca esassız olması  itibariyle reddine.

    Masraflar :

    1. (Yarğılama) masraflarının, yarğılama usülünün 87.ci maddesinin 2.ci parağrafına göre,  dilekce vererek, davayı kaybedene ödettirilmesine,
    1. Davacıların, davaya cevap dilekcesini  ve masraf dilekcesini mahkemeye ibraz  etmeden önce, şu anki  dava hakkındaki karar, yarğılama usülünün 111.ci maddesine göre  veriliyor. Onun için, mahkemenin herhanği olağan üstü bir  durum tesbit ettiği  durumlarda masrafları paylaştırabileceği, yarğılama usülünün 87.ci maddesinin 3. parağrafının uyğulanmasına,
    1. Davacıların mahkemeyi kaybeden olduklarından, masrafların onların tarafından ödenmesine,

    Bu sebeplerden dolayıdırki;

    1.davanın reddine,

    2.yarğılama masraflarının davacılar tarafından ödenmesine, AAD’nın((Avrupa Adalet Divanı’nın))  birinci dairesi tarafından Karar vermiştir.

    Lüxenburg. 17.Aralık 2003

    Şansölye                                                        Başkan

    H.Jung                                                         B.Vesterdorf

    Not:16 Ocak 2004’de temyize verilen (itiraz edilen) bu dava, yine 29.Ekim 2004 tarihinde, AAD’nın dördüncü dairesi tarafından Fransız dilinde görüşülmüş ve

    Esas No: C-18/04 P ile rededilerek nihai karar verilmiştir.

    Daha fazla bilği için, AAD’nın bilği bankasının adresi:.
    ——————————————————————————-

    AralIk .2008

    Özür diliyoruz” kampanyacIlarIna ;

    Y.Müh.Refik Mor

    Neumünster meclis üyesi ,Hiristiyan Demokratlar Birligi-( Christlich Demokratische Union-CDU)

    Almanya

    HUKUK DIYORSA EVET, ÖZÜR DİLERİZ….!!

    SIYASETCILER DİYORSA HAYIR,  ÖZÜR DİLEMİYORUZ…!!

    ‘’ERMENİ SOYKIRIMININ’’  HUKUKİ     BİR  DAYANAĞI  YOKTUR .

    Türkiye’de bır kısım ‘Entellektüel’ şu sıralarda Ermeni’lerden ‘özür diliyoruz’ diye bir kampanya başlatmıştır.Bu kampanyanın hedefi, hukuki bir dayanağı olmayan ‘sözde Ermeni soykırımına’ kamu oyu baskısı ile siyasi bir kılıf uydurarak, hukukun üstünlüğünü delmeye yöneliktir.

    ‘Özür diliyoruz’ diye verilmeye kalkışılan mesaja ve ‘1915 olaylarına’ gelince;

    Demokrasinin olmazsa olmazı olan aşağıda sıraladığımız üç ayağı vardır (Medya’yı şu an saymayalım)

    • Yasama -kanun koyucu, meclis v.s.-(legislative)
    • yargı -mahkemeler-    (Judikative)
    • yürütme –Polis, Jandarma, asker v.s.kolluk kuvvetleri -(Exikutive)

    Bu üç ilkenin birisini ihlal ettiğiniz  zaman, siz artık demokrat sayılmazsınız ve sizin yeriniz artık  herhanği bir muz cumhuriyetidir.

    Tüm medeni ceza kanunlarının mihenk taşı-çoğu zaman birinci maddesi- içerik olarak hemen hemen aşağıdaki gibidir.

    ‘’Nulla poena sine lege, nullum crimen sine lege’’

    ’’Kanunsuz ceza kesilmez, kanunsuz suç olmaz’’

    Kanunsuz ceza kesilmez. Bir eylemin cezalandırılabilinmesi  ise,  bu eylemin yapılmasından önce kesinleşmiş bir kanunla  ancak mümkündür.

    Diğer bir deyişle,  örneğin  2000 yılında kesinleşmiş bir kanunla,  kalkıpta 1999 yılında işlenen bir suçu yarğılayamazsınız.

    Bu anlamda,  Ermeni’lerin  şu andaki soykırım hukukunu, siyasi zorlamalarla geçmişe uyğulamaya kalkmaları, abesle iştiğaldir.

    Böyle hallerde, kanunun makabline şümul yasağı veya yeni Türkce ile söyleyecek olursak: kanunun geçmişe uyğulama yasağı vardır.

    Çünkü demokrasinin uygulamalı yaşandığı ülkelerde ceza kesilmeden önce ;

    • suçun hangi hukuki tanıma göre verildiği hakim tarafından gerekçelendiriler ve okunur. Yerel ve uluslararası hukuk bunu emreder.
    • Örneğın: „suçu” hafifletici ve ağırlaştırıcı nedenler varmıdır. Kamu vijdanı ne durumdadır ?
    • savaş veya barış ortamı varmıdır?
    • Vatana ihanet, nefsi müdaafa söz konusumudur ?
    • Ülkeden toprak talebi veya silahlı ayaklanma varmıdır…. v.s., v.s.

    -2-

    Bunların hiç birini veya bir kaçını göz önünde bulundurmadan birisini veya birilerini yargilamaya kalkarsanız kanunsuz ceza vermiş oluırsunuz, ki bu da yukarıda sözü edilen tüm ceza kanunlarının birinci maddesi olan ;

    Hiç kimse kanunsuz cezalandırılamaz“

    İlkesine ters düşer. Yoksa her kes her önüne gelene, senden şu kadar alacağım var, veya bana şunu yaptın deyıp iddia bazında ceza kestiremez.

    Almanlar Nürnberg’de yargılanıp mahkum edildiler.

    Türkler hakkında ise yalnız ve yalnız siyasi iddia bazında suçlamalar vardır. O kadar.

    O halde bizim entellektüel ‘Özür diliyorum’ kampanyasını yürütenlerin kast ettiği o zamana dönelim ve duruma bir bakalım.

    Yıl 1912, İtalyanlar, Osmanlı toprağı olan Trablusgarp’ ı işğal ettmiş, güney ve batı anadolu fransızlara; Suriye, Adana, Mersin ingilizlere; Ege bölgesi Yunanlılara; boğazlar ve doğu Anadolu ruslara vaad edilmiş ve ülke şimdiki İrak gibi resmen işğal altındadır. Ermenilere’ de doğu anadolu’da kurulacak bir Ermenistan vaad edilmiştir.

    İşte tam da bunun için ermeniler kendilerince, vatandaşı oldukları Osmanlıya karşı “haklı” bir savaşa girişmişlerdir.

    Ermenililer bu savaşda osmanlıya karşı işgalcilerle özellikle Ruslarla ve Fransızlarla bir olup, Türkleri arkadan hançerlemişlerdir. Ermenililer Antep kuşatmasında fransizlara birlikde Türklere karşı nasil savaştiklarını, ben şahsen bu savaşa katılan akrabalarımdan canlı dinlemişimdir. Osmanlılar işgalcilere karşı cephede savaşı kazanmak için cephe gerisindeki bu iç savaşı önce önlemeleri gerekirdi.

    İşte tam da bunun için Ermeniler, Osmanlı toprağı olan şimdiki Suriye ve Irak olan topraklara zoraki göçe (tehcir) tabii tutuldular.

    • Amerikalılar ikinci dünya savaşında, japonların Pearl Harbour limanına saldırısından sonra da aynı Osmanlı’nın bu yöntemine baş vurdular ve bu bölgedeki yaklaşık yarım milyon Amerikan vatandaşı japon’u  iç bölgelere zoraki göç ettirdiler, ki japonlar saldırgan japonlarla iş birliği yapmasınlar diye. Amerikalilar soykırımı mı yaptılar? Hayır.
    • Çekoslovaklar, ikinci dünya savaşında, Naziler’e misilleme olarak Çekoslovakya’dan tam bir buçuk milyon Alman’ı (Sudetendeutschen) şimdiki kuzey Amanya’ya, yani Schleswig-Holstein’ a zoraki göç ettirdiler. Çekoslovaklar soy kırımı mı yaptılar? Hayır.
    • Irak’ da işğalden beri tam bir milyon ikiyüz bin  kişi, batılılar tarfından öldürüldü. Beş milyon yetim çocuk ve bir o kadar insanı sakat bıraktılar. Soykırımı mı yaptılar? Batılıların yanıtı hayır.

    Onlara göre, hukuki ‘’haklı’’ nedenleri var olup savaş durumu hakim diyorlar.


    Şimdi gelelim soy kırımı kavramının uluslararası tanımına:

    Soy kırımı, silahsız ve savunmasız bir toplumun bütün bireylerinin ayrım gözetmeksizin, silahlı bir toplum tarafından ve planlı bir biçimde, yalnIz belli bir ırka tabii olduklarından dolayı, yok edilmesidir

    Örnek: Almanların yahudilere ve afrikalı herero halkına ve sırpların 1999 boşnaklara yaptığı gibi. Ayrica, soy kırımına uğradığını ileri süren tarafın savaş halinde düşmanla iş birliği yapmaması ve silah kullanmaması gerekiyor. Saldırıya uğrayan gurubun silahsız olması gerekiyor.

    -3-

    Aksi takdirde her silahlı catışmayı ve savaş anındaki kitle katliamını – Hiroşima’ da bir çırpıda 250 bin kişinin ölümünü – soy kırımı kabul edersek ve soy kırımı yapanların bir listesini çıkartmak istersek, Türkiye,Amerika, Almanya, Fransa, İlgitere, Belçika ve diğer bir çok ülkeden sonra listedeki en son isim olur.

    Hiç eveleyip gevelemiyelim, eğer Türkler o savaşda yenilseydi – Sevr(Sevres) antlaşması kalsaydı- biz Ermenilerin, Ermeniler’ de bizlerin konumunda olacakdı. Savaşdık ve biz galip geldik.

    Anlaşılan odur ki, o dönemin işğalci emparyalist güçleri, Anadoluda uğradıkları o korkunç hezimeti hala içlerine sindirememişler ve hala revanşı oynamaya kalkışıyorlar.

    Medeni bir Millet olarak biz  Türkler, bu konuda şunu diyoruz:

    Kavga, döğüş ve savaş yaptıksa, bunlar iyi şeyler olmadığından dolayı, tekrar barI$mak icin,  birbirimizden özür dileyebiliriz. Ama tek taraflı değil.

    Çözüm önerisi:

    • Taraf ülkeler olarak Türkiye’den ve Ermenistan’dan eşit sayıda tarihci  davet edilsin.
    • Amerika, Almanya, Fransa, Ingiltere Türk  ve Ermenistan gibi tüm ülkelerin arşivleri  bu tarihcilerin emrine verilsin.
    • bu tarihcilerin elde ettikleri sonuçlar, tarafsız bir kuruma, örneğin UNESKO’ya verilerek değerlendirilsin.

    sonuca herkes katlansın.

    hodri meydan.

    Refik Mor

    Neumünster meclis üyesi ,Hiristiyan Demokratlar Birligi-( Christlich Demokratische Union-CDU)

    Almanya

    —————————————————————————-

    Bu kararın çevirisinin, yorumunun ve birlikte sunulan ‘özürcülere’ istinaden yazılan basın açıklamamın her hakkı bende saklı olup, kaynak belirtmeden kısmen veya tamamı, izinsiz yayınlanamaz ve dağıtılamaz.

    Refik Mor

    Y.Müh.Refik Mor

    Yeminli Tercüman ve Çevirmen

    Neumünster-Meclis üyesi-CDU (Christlich Demokratische Union-Hristiyan Demokratlar Birligi partisi)
    Neumünster 25 Aralık 2008

    OYUN  BITTI,  GAME OVER,  DER SPIEL IST AUS !!!!!!!!

    ERMENİ DİASPORASININ SIR GİBİ SAKLADIĞI

    AVRUPA ADALET DIVANI’NIN (AAD) NİHAİ KARARI

    • Ön bilği
    • Konuya giriş
    • Kararın Türkce çevirisi
    • Kararın Almanca aslı-AAD birinci dairesinin-
    • Kararın Fransızca aslı-AAD dördüncü dairesinin nihai kararı-
    • Kararın Almanca aslı-AAD dördüncü dairesinin nihai kararı-
    • Ön bilği

    Avrupa Adalet Divanı(AAD):(European Court of Justice)

    Merkezi Lüxemburg“da olan Avrupa Adalet Divanı- AAD,Avrupa birliği üyesi

    Ülkeleri arasında, AB hukukunu ilgilendiren konularda son sözü söyleyen kurumdur.

    Adalet Divanı’nın görevi, Avrupa anlaşmalarının yasaya uygun biçimde yorumlanması ve uygulanmasını sağlamak. Üye devletlerin anlaşmalarda öngörülen yükümlülükleri yerine getirip getirmediklerine karar vermek, ulusal mahkemelerin başvurusu üzerine topluluk hukukuna ilişkin çeşitli konuların yorumlanması ya da geçerliliği hakkında ön kararlar almak yetkileri arasında.
    Hukuki bir işlemin tartışmalı bir konu doğurması halinde ulusal mahkemelerden herhangi biri Avrupa Adalet Divanı’ndan ön karar isteyebiliyor. Ancak bunun yapılabilmesi için üye devlette daha yüksek bir temyiz mercii bulunmaması gerekiyor. Ve Divan kararı bağlayıcı oluyor.

    Avrupa Adalet Divanı(AAD), merkezi Strazburg’da olan ve Avrupa konseyi’nin bir kurumu olan Avrupa Insan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve merkezi Lahey’de olan Uluslararası Adalet-UAD- ile kariştırılmamalıdır

    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), uluslararası bir teşkilat olan Avrupa Konseyi’ne bağlı olarak kurulmuş uluslararası bir mahkemedir. Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleriyle güvence altına alınmış olan temel hakların çiğnenmesi durumunda bireylerin, birey gruplarının, tüzel kişiliklerin ve diğer devletlerin, belirli usulî kurallar dahilinde başvurabileceği bir yargı merciidir.

    Uluslararası Adalet Divanı-UAD- :UAD, BM’nin başlıca yargı organıdır. Uluslararası Adalet Divanı’nın merkezi Hollanda’nın Lahey kentindedir. Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi’nden seçilen 15 yargıçtan oluşur. Yargıçlar değişik ülkelerden seçilir, böylece dünyadaki değişik hukuk sistemlerinin temsil edilmesi sağlanmaya çalışılır.

    Divanın yetki alanı, bir uluslararası uyuşmazlıkta taraf olan ülkelerin kendisine getirdikleri davalar ile BM Antlaşması’nda ya da yürürlükteki uluslararası antlaşmalarda özellikle öngörülmüş konuları içine alır. Uluslararası Adalet Divanı Statüsü, BM Antlaşması’nın (BM Şartı) ayrılmaz bir parçasıdır ve Adalet Divanı’nın çalışma esaslarını belirler.

    -2-

    • Konuya  giriş

    Aşağıda Türkce çevirisini yaptığım AAD-nihai kararı, bu konuda, başta şu anda tozu dumana katan ‘özür diliyoruz’ kampanyasını yürütenleri zor duruma sokacağa benziyor.

    Avrupanın en yüksek yargı organlarından olan ve milli parlamentolarda siyasi olarak alınan sözde Ermeni soykırımı kararı veya kararları, en yüksek nihai hukuki bu karar karşısında  geçerliliğini artık tamamen kaybetmiştir.

    Sivil toplum örğütleri ve politikacılar hukuki temsilcileri kanalı ile veya bizzat, bu kararı Federal Almanya’nın diğer meclis üyelerine ve basına zaman kaybetmeden ulaştırmalıdırlar. Türkiye Cumhuriyeti dışişleri bakanlığındaki hukuk uzmanlarının da bu konuda artık harekete geçmeleri ve bu meclislerin aldıkları siyasi kararın  hukuken artık hiç bir değeri olmadığı bildirilmesi gerekmektedir.

    Kararın çevirisi AB ülkelerinin tüm dillerine zaten yapılmiş durumda.

    İhtiyaç halinde aşağıdaki adresten temin edilebilir.

    =de

    Şimden sonra da herhangi bir Avrupa ülkesi, sözde Ermeni soykırımı hakkında karar aldığında, yine Türkiye Cumhuriyeti dışişleri bakanlığı hukukcuları tarafından o ülke hakkında, AAD’nın bu konudaki kararını ihlal ettiğinden dolayı girişimde  bulunulmalıdır.

    Demokrasinin olmazsa olmazı olan aşağıda sıraladığımız üç ayağı vardır (Medya’yı şu an saymayalım)

    • Yasama -kanun koyucu, meclisler v.s.-(legislative)
    • yargı -mahkemeler-    (Judikative)
    • yürütme –Polis, Jandarma, asker v.s.kolluk kuvvetleri -(Exikutive)

    Bu anlamda, AAD’nın bu nihai kararını-yarğıyı- kabul etmeyenin  hukukun üstünlüğü konusunda hazımsızlığı olduğu, böyle kişilerin  de asla demokrat olamıyacağı belirtilmelidir.

    Söz konusu davada, Avrupa Adalet Divanı’nın Ermenilere son sözü:

    ‘’Sözde  soykırımı önce ispatlayın, ondan sonra tazminat isteyin’’ olmuştur.

    Her ne kadar Ermeni diasporası tarafından bu dava ;

    ‘’akit ((Antlaşma)) dışı sorumluluktan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davası’’

    Olarak lanse edilse de, mahkemede bunu hak etmek için de, sözde soykırımın ve bu soykırımdan kaynaklanan zararın ispatlanması, davanın ana damarını –esasını- teşkil etmiştir. Ermeniler bu dava ile kıyısından bucağından göle bir maya çalmaya çalışmışlardır ama tutmamıştır.

    Bazı hukukçular bu gibi subjektif konularda, dolayısıyla tüm siyasi alanda doğan problemlerin mahkemelerin yetkilerinin içine girmediğini (doctrine of political question) iddia etseler de, peki o zaman adama: ‘AAD’ı bu davayı neden kabul etti’ diye sormazlarmı.?

    Tüm medeni ceza kanunlarının mihenk taşı-çoğu zaman birinci maddesi- içerik olarak hemen hemen aşağıdaki gibidir.

    ‘’Nulla poena sine lege, nullum crimen sine lege’’

    ’’Kanunsuz ceza kesilmez, kanunsuz suç olmaz’’

    keine Strafe ohne Gesetz, kein Verbrechen ohne Gesetz“,

    Kanunsuz ceza kesilmez. Bir eylemin cezalandırılabilinmesi ise,  bu eylemin yapılmasından önce kesinleşmiş bir kanunla  ancak mümkündür.

    Diğer bir deyişle,  örneğin  2000 yılında kesinleşmiş bir kanunla,  kalkıpta 1999 yılında işlenen bir suçu yarğılayamazsınız.

    -3-

    Bu anlamda,  Ermeni’lerin  şu andaki soykırım hukukunu, siyasi zorlamalarla  geçmişe uyğulamaya kalkmaları, abesle iştiğaldir.

    Böyle hallerde, kanunun makabline şümul yasağı veya yeni Türkce ile söyleyecek olursak: Geçmişe uyğulama yasağı vardır. (Rückwirkungsverbot).

    Gerçi bazı hukukcular insanlığa karşı işlenen suçlarda hukukun geçmişe uygulama yasağının geçerli olamıyacağını v.s. savunuyorlarsa da, şu anda henüz bu konuda herkesin bir noktada birleştiği kesinleşmiş uluslararası bir karar bulunmamaktadır.

    İspat yükünün davacıda olduğu  bu davada, sözde Ermeni diasporası, kendilerinden istenilen ‘sözde ermeni soykırımı’nı ispatlama konusunda, siyasi söylem ve iddiadan başka hiçbir varlık gösterememişlerdir

    Bu ‘’tazminat’’ davasının kazanıldığını ve bir de  ondan sonra koparılan velveleyi düşünebiliyormusunuz. Bu dava kazanılsa idi,  anında EMSAL dava olarak kainata ilan edilirdi ve sonucunda ise:

    • Türkiye Cumhuriyeti AB’ne üye olması için, önceden Ermeni soykırımını kabul etmek mecburiyetinde kalacaktı.
    • AAD’nın bu nihai kararı EMSAL karar olarak gösterilip, Ermenilerin ardı arkası kesilmeyen isteklerinin yanı sıra, Türkiye’den birşeyler koparmak isteyen bazı devletlerin siyasi santajları..v.s ile karşı karşıya gelinecekti.

    AAD’nın rededtiği T-346/03, C-18/04 P Esas sayılı davanın 25 nolu gerekcesinde, hakim aynen söyle demektedir:

    25.

    ((Hüküm vermenin)) şartına gelince; davacıların gerçekten somut olarak zarara uğramış olmalarının tesbit edilmesi gerekir. Davacıların dava dilekcesinde talep ettikleri,

    şahıslarının ve Ermeni cemaatinin uğradığı, genel tarifi ile yetindikleri sözde manevi zararın ispatı konusunda, ki davacılar bu konuda  ne kapsamı, ne de varlığı hususunda zerre kadar  somut  bilği sunmuş değiller. Davacılar  bununla, kendilerinin gerçekte,  somut olarak zarar görüp    görmedikleri  hakkında mahkemenin hüküm verebilmesi için yeterli bilği  verememişlerdir. (AAD’nın bu konuda 2 Temmuz 2003 tarihli T-99/98, Hameico Stutgart /konsey ve komisyon davası kararı ve komisyonun no.68 ve 69, Slg.2003, II-0000 emsal kararları)’’

    Yine, iddianamenin 10.cu numarasında Davacilar:

    10.

    Davacılar ayrıca, bir çok temel insan haklarının, özellikle 4.Kasım 1950 yılında Roma’da imzalanan insan hakları ve temel özgürlükleri koruma altına alan   Avrupa  sözleşmesinin 3. ve 8. maddesine dikkat çekerek, burada sözü edilen,  özel yaşam  hakkının kutsallığı,  aşağılayıcı  veya insanlık dışı  Muameleye tabi  tutulmama haklarının ihlal  edidiğini,  savunmaktadırlar.

    Hakim ise, bu iddiaya istinaden  aşağıdaki cevabı vermiştir

    21.

    .Temel hakların sözde ihlali konusunda ise, (yukarıdaki 10. numaraya   bakınız) davacıların, böyle  temel insan haklarının ihlali iddiası ile sınırlı kalıp, bunun davalı organlara atfedılen suç ile ne kadar ilğili olduğunu   açıklayamamasını belirtmek yeterlidir.

    -4-

    Olayların gelişimi:

    Tarih 20 Temmuz 1987.

    Avrupa parlamentosu C-190 esas nolu karari ile, içerik olarak :

    ‘’Türkiye Ermeni soykırımını tanımadığı müddetce, AB’ne üye olamaz’’

    denen bir karar alır.

    Yıl 1999.

    AB ve o anda başbakanı sayın Bülent Ecevit olan Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye’nin AB’ne  üyelik için aday olup olamıyacağı konusunda restleşmektedirler.

    Başbakan Ecevit Avrupalıların restini görür ve ‘bizi istemeyeni biz hiç istemeyiz ‘ der ve nihayet, o hatırlayacağınız sahnelerle Başbakan sayın  Ecevit  ertesi gün  apar topar Helsinki’ye davet edilerek, Türkiye’nin AB üyeliğine adaylık kararı verilir

    Bunun üzerine adeta çileden çıkan Ermeni diasporası:

    -20 Temmuz 1987 tarihli Avrupa parlamentosunun C-190 esas nolu kararına atıfta bulunarak- ‘’Türkiye önce Ermenilere yaptığı soykırımı kabul etsin, ondan sonra üyeliğe adaylık statüsü verin, aksi takdirde AB akit dışı sorumluluğunu zedelemiş olur’’ diyerek,

    • Avrupa Parlamentosu’na,
    • Avrupa Birliği Konseyi’ne ve
    • Avrupa Birliği Komisyonu’na karşı

    Avrupa Adalet Divanı’nda-AAD’nında-

    Birliğin akit dışı sorumluluğu ve davanın esassızlık  (gerekcesizlik) konumu ‘

    İçerikli dava açar.

    Yukarıda , davanın içeriğini oluşturan;

    ‘’BİRLİĞİN AKİT ((Antlaşma)) DIŞI SORUMLULUĞUNDAN’’ kasdedilen,

    uluslararası insan hakları ve 1915 olaylarında yaşanan trajik tarihi olaylardır.

    Daha net söyleyecek olursak:

    Eğer bu dava kazanıılsa idi, Ermeniler soykırım davasının dörte üçünü kazanmış olacaklardı.

    Eğer Ermeni diasporası bu davayı kazansa idi, bir dakika dahi durmadan İLK işleri Uluslararası Ceza Mahkemesine başvurup, Türk’ler hakkında soykırım davasını açarlardı

    .

    Ama bu dava, AAD’nın birinci dairesi tarafından 17 Aralık 2003 tarihinde Esas No: T-346/03 kararı ile rededilir.

    Ermeni diasporası bunun üzerine temyize gider (karar”a itiraz eder) ve

    AAD’nın dördüncü dairesinde görülen temyiz davası, (itiraz davasI) 17.04.2004 tarihinde,

    C-18/04 P Esas nolu  nihai karar ile yeniden rededilir ve bu nihai kararla Ermeniler ayrıca 30.bin Avro’luk mahkeme masrafını da ödemeye mahkum edilirler

    -5-

    Kararın Türkce çevirisi

    Y.Müh.Refik Mor

    Yeminli tercüman ve çevirmen,

    Neumünster /meclis üyesi-CDU, (Christlich Demokratische Union-Hristiyan Demokratlar Birligi)

    AVRUPA ADALET DİVANI

    BİRİNCI DAİRESİ K A R A R I

    17.ARALIK 2003

    Esas No   T-346/03

    Şansolye   H.Jung

    Başkan    B.Vesterdorf

    Hakim P.Mengozzi

    Hakim     E.Ribeiro

    Davacı   Gregoire Krikorian, Bouc-Bel-Air (Fransa) ikametli

    Davacı  Suzanne Krikorian Bouc-Bel-Air  ikametli

    Davacı  Avrupa Ermeni Birliği, Marsilya (Fransa)

    Vekili   Av.  P. Krikorian

    Davalı   Avrupa Parlementosu

    Vekili    R.Passos ve A.Baas, Tebligat adresi Luxenburg

    Davalı    Avrupa Birliği Konseyi

    Vekili    S.Kypriakopoulou ve G Marhic

    Davalı   Avrupa Birligi Komisyonu

    Vekili  F.Dintilhac ve C. Ladenburger. Tebligat adresi Luxenburg

    Dava ‘’Birliğin akit dışı sorumluluğu ve davanın esassızlık  (gerekcesizlik) konumu’’
    Davacı, verdiği manevi tazminat dava dilekcesinde, güya, özellikle de Türkiye Cumhuriyetine Avrupa Birliğine girmesi için adaylık statüsü tanındıgından dolayı, zarara ugradıklarını beyan etmiştir.

    1. 1915 de  Türkiye’de yaşayan Ermenilere  yapılmış olan soy kırımını  kabul etmeyi redettiği halde,  Türkiye Cumhuriyetine Avrupa Birliğine girmesi için üyeliğe adaylık statüsü tanındıgından dolayı, güya, özellikle kendilerine  maddi zarar verildiğini beyan eden davacılar, 9.Eylül 2003 tarihinde  mahkemeye ulaşan dava dilekcesinde aşagıda sözü edilen tazminat davasını açmışlardır.
    2. Davacılar dilekcesinde ayrıca,
      • Avrupa Parlementosunun 18.Haziran 1987 tarihli, Ermeni sorununun siyasi çözümü konusunda aldıgı kararının, (Esas: C-190,  resmi gazete sayfa 119)Avrupa Birliği için de hukuken bağlayıcı olduğununa,
      • Davalıların, birlik hukukunu  vasıflı olarak , davacılara zarar verecek şekilde ihlal edip etmediğine,
      • Davallıları, her davacıya bir Euro, tazminat olarak ödemeye mahkum etmeye,
      • 30.000 Euro mahkeme masraflarının faizi ile birlikte olmak üzere, davalılara yüklenmesine,
    1. Davacılar ayrıca, mahkemeye 9.Ekim 2003 tarihinde ulaşan geçici tedbir kararı alınmasını istediği  özel  dilekcesinde de, davalılardanTürkiye Cumhuriyetinin Avrupa Birliği üyeliği  statüsünün   incelenmesinin ertelemesini ve  görüşmelerin tekrar  başlaması için ise,  bu  devletin  sözü edilen soykırımının önce kabul etmesinin,  karara bağlanmasını talep   etmiştir.

    -6-

    Kararın gerekceleri

    Tarafların beyanı

    1. Davacıların görüşüne göre, Avrupa Birliği için akit dışı sorumluluk gerektiren ilk durum, Avrupa  Konsey’inin Türkiye Cumhuriyeti’ne  10 ve 11 aralık 1999 Helsinki’deki (Finlandiya)  toplantısında, resmi olarak Avrupa birliği üyeliği statüsünü verirken,  bu devletin, sözü edilen soykırımı önceden tanıması şartına bağlamaması ile hasıl olmuştur.

    Davacılar ayrıca,Türkiye Cumhuriyetinin üyelik ortaklığından fadalanarak,

    küçümsenmiyecek yardımlar alarak, geriye dönüşü olmayan üyeliğe doğru yol alabileceğine

    dikkat çekmektedirler.Bu konuda çeşitli kaynaklar göstermektedirler. Örneğin  Konseyin 26

    Şubat 2001 tarihli  Türkiye ile  yakınlaşma ştratejisi çerçevesinde Türkiye’ye yardım

    konulu(EG) 390/2001 nolu kararnamesi ve bilhassa üyeliğe hazırlık hakkında 17 Aralık

    2001 tarihinde konseyin  (EG) Nr.2500/2001 (Abl.L 58, S 1)  nolu

    kararnamesi.Ayrıca(EWG)No.3906/89,(EG)No.1267/1999,(EG)no.1268/1999

    ve (EG)No.555/2000 (ABl.L342,S 1) ve yine konseyin 8.Mart 2001  2001/235  sayılı

    kararları. (ABl.L85, S13)

    1. Bu sebeplerden dolayı da, davalı organlar Helsinki kararını ayan beyan bir şekilde ihlal etmiş olmuşlarmış. Avrupa Parlamentosunun bu kararı, Türk hükümetinin sözü edilen soykırımını kabul etmemesini, Türkiye Cumhuriyeti’nin AB’ne olası üyelik statüsünün görüşülmesinde, aşılması mümkün olmayan bir engel olarak görüyormuş.
    1. Davacılara göre, 1987 yılında alınan parlamento kararı, aynı zamanda tavsiye  ve mutelaa  olarak hukuki sonuçlar oluşturabilecek, hukuki bir eylemdir. (AAD’nın13 Aralık 1989 tarihli C-322/88 esas nolu Grimaldi kararı, Slg.1989, 4407). 1987 ylında alınan bu parlamento kararının, Görüşülen bu davada hüküm oluşturduğu (inkişaf ettigi) veya parlamentonun sıradan işlerinin çerçevesini aşan, hükümler oluşturacak boyutta olduğu savunulmaktadır. (AAD’nın 2 Ekim 2001 tarihli T-222/99, T-327/99 ve T-329/99 esas nolu kararları, Martinez /Parlamento, Slg. 2001, II-2823). Parlamento , sözü edilen  soykırımının önceden tanınmasını şart koşan  bu kararı ile, Türkiye Cumhuriyeti’ne, kamu oyu önünde olağanüstü üyelik şartları koymuştur, denmektedir.
    2. Davacılar, 1 Haziran 1987  tarihinde uzlaşılmış Avrupa Birliği Dosyasının yürürlüğe girmesi ile   237 EWG/akit maddesinin yürürlükten kalktığını hatırlatarak, parlamentonun artıkTürkiye Cumhuriyeti’nin üyeliğine karşı gelme selahiyetine sahip olduğuna dikkat çekip, parlamentonun artık şimden sonra Avrupa Birliği hakkındaki  onaylayıcı mütaalasının, akitin 49.maddesine göre vermesi gerektiğini beyan ederek, 1987 deki parlamento kararının bu tarihten sonra, yani 20 Temmuz 1987 tarihinde yayımlandığını ve bundan dolayı ancak bilğileri olduğunu özellikle vurgulamışlardır.
    3. Bundan dolayıdırki, 1987 deki parlamento kararı davacılarda, parlamentonun Türkiye Cumhuriyeti’nin üyeliği söz konusu olduğunda veto hakkını kullanacağı doğrultusunda haklı bir güvenç doğurduğu veya genel olarak ifade etmek gerekirse,  şüpheli soy kırımını onlar tarafından (Türkiye Cumhuriyeti) tanınmadığı müddetce, Avrupa Birliği organlarıTürkiye Cumhuriyeti’nin üyeliğinin incelenmesine karşı geleceği kanısı hasıl olmuş.Yukarıda 4.numarada sözü edilen hususlar da haklı güvencenin ihlali olarak beyan edilmektedir.
    4. Davacılar, Avrupa Birliğinin kendi kendisini ((kusursuz)) davranış ve başarı sorumluluğu ile mükellef tuttuğunu, oysa ki, burada birlik hukukunun kafi derecede vasıflı ihlalini ispat etmek için, 1987 parlamento kararının önğördüğü kriterlerinin  hafifden dahi olsa ihlal edildiğini tesbit etmek yeterlidir, denmektedir. .
    5. Davacılar ayrıca, bir çok temel insan haklarının, özellikle 4.Kasım 1950 yılında Roma’da imzalanan insan hakları ve temel özgürlükleri koruma altına alan  Avrupa  sözleşmesinin 3. ve 8. maddesine dikkat çekerek, burada sözü edilen,  özel yaşam  hakkının kutsallığı,  aşağılayıcı veya insanlık dışı Muameleye tabi  tutulmama haklarının ihlal  edidiğini,  savunmaktadırlar.

    -7-

    1. Davacılar  en nihayet olarak,  Ermeni toplumunun üyesi  ve de sözde soykırımdan kurtulanların zürriyetleri olarak manevi zarara uğradıklarını iddia etmektedirler.
    1. sözü edilen soykırım  gerçeği hatırlanıldıgında ve tüm  Ermenilerin onurunu oluşturan tarihi gerçek  hakkındaki kayğı da göz önünde  bulundurulduğunda,  davacılar, davalı kurumların davranışının onurlarını yaraladığını iddia etmektedirler.Bu soykırımı, Ermeni halkının kimliği ve ermeni tarihinin  vazgeçilmez bir parçası olduğundan, davacıların kimliği, davalı kurumların   davranışlarından dolayı, tamiri mümkün olmayan bir biçimde zarar gördüğü iddia edilmiştir. Eger sözü edilen soykırım gerçeğinden şüphelenilirse, nihayetinde Ermeni toplumunun kendisini düşük değerli hissetmesine ve marjinalleştirilmesine         yolaçacağı beyanında bulunulmuştur.Türkiye Cumhuriyetinin tutumunun davacıyı adeta kanı helal ilan ederek, onları ikinci sınıf magdur sınıfına soktuğu beyan  edilmiştir. Bu durumun davacıyı, çok derin bir  haksızlığa uğramışlık hissi ile doldurduğu ve  yasını dahi  yeterli derecede  tutamadığı belirtilmiştir.

    Gereği düşünüldü, mahkemenin takdiri:

    1. Eger bir davanın,  alenen, hertürlü hukuki bir dayanağı yok ise, Mahkeme, mahkemenin  111. yargılama hükmüne göre yargılamayı devam ettirmeyerek,  hüküm verip, gerekceleri ile karara bağlıyabilir. Mahkeme, dava dilekcesini göz önünde bulundurarak, davalı kurumları dinlemeden ve sözlü duruşmayı açmadan da, sözkonusu davanın  gerekçeliliği hakkında  karar verecek durumda oldugu kanaatindedir.
    1. Daha önce verilen emsal kararlara göre, Avrupa birliğinin  akit dışı  sorumluluğu, birliğin 288.maddesinin 2.paragrafında  belirlenmiş olup, bir sürü şartların yerine getirilmiş olmasına baglıdır. Yani buna göre,  Kurumlara atfeilen kanun dışı davranış ile gerçekte var olan ve telafisi istenen  (madi ve  manevi) zarar arasında sebep-sonuç ilişkisinin olması gerekmektedir. (Bu konudaki AAD’nın:29 Eylül 1982, esas no.26/81, Oleifici MediteraraneiEWG,Slg.1982,  3057, Randnr.16 ve yine 11 Temmuz 1996, esas no.T-175/94, Internatıonal Procurement  Servıces/kommıssıon, Slg.1996,  II-729,II-1343, Randnr.30. ve yine 11      Temmuz 1997 esas no. T-267/94,Oleifici İtaliani/Kommission, Slg.1997,II- 1239, Randnr.20, emsal kararlarıdır).
    1. Bu şartlardan herhangi birisinin yerine getirilmemesi durumunda, birligin akit dışı sorumluluğunu belirleyen geriye kalan diğer sartlara bakılmaya  gerek görülmeden, dava tümden rededilir.(Bu konuda AAD’nın 14 Ekim  1999 tarihli esas no.C-104/97 P, Atlanta/Avrupa Birliği,Slg.1999,I-6983,  Randnr.65 kararı).
    1. Davacılar burada, birincisi, 10 ve 11 Aralık 1999 tarihinde Avrupa konseyinin Türkiye Cumhuriyeti’ne Helsinki’de AB’ne üye olabilme statüsünü vermiş  olması ve digeri ise,Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konumdan  çıkar elde etmiş olması hususu olarak, birliğin akit dışı sorumluluğunun devreye girmesi  gerektiği, iki  husus  belirtmektedir.
    1. Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa birliğine  üyeliğe adaylık statüsünün  tanınmasına gelince; bu kararın, EG’nin 7. maddesi gereği birliğin  organı olmayan, avrupa konseyinin tasarrufunun sonucu olduğunu tesbit etmek  gerekir. Kaldıki, 14.cü numarada belirtildiği gibi, yalnız birliğin organı olan bir kurumun davranışı, akit dışı sorumluluğu doğurabilir.Bundan  dolayıdır ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa birliğine  üyeliğe adaylık statüsünün  tanınmasının, birliğin  akit dışı sorumluluğunu doğurduğu  gerekcesinin  rededimesi gerekir.

    -8-

    1. Davacılar burada, Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği ile olan ortaklığından  yararlanmasının, 1987 de alınan  karara ters düştüğünü ve davalı organın davranışının hukuki geçerliliğinin olmadığını, savunmaktadır.
    1. 1987 ‘de alınan kararın, saf siyasi bir açıklama içeren, her an  parlamento tarafından tekrar değiştirilebilinecek  bir  döküman olduğunun tesbitini  yapmak  yeterlidir. Bu sebeplerden dolayıdır ki,  bu kararın, kararı alanlara  karşı  hukuki bağlayıcılığı olmadığı gibi,  hele hele diğer davalı orğanlara karşı da hiç bir bağlayıcı hukuki sonuçlar inkişaf  ettirmez.
    1. (yukarıda 19”da) yapılan bu tesbit,  davacılarda haklı olarak oluşabilecek; ‘’bundan sonra artık AB-organları, Avrupa Parlamentosu’nun 1987 ‘deki  kararının içeriği doğrultusunda hareket edecekler’’ hissini bertaraf etmek için  yeterlidir. (Bu  anlamdaki AAD’nın  11 Temmuz 1985 tarihli 87/77, 130/77, 22/83, 9/84 ve 10/84, salerno / avrupa komısyonu ve Avrupa konseyi davası ve Slg.1985,  2523, no 59 ve 28 Kasım 1991 tarihli  Esas no C-213/88 ve C- 39/89, Lüxenburg/Parlamento davaları, komisyonun Slg. 1991, I-5643,no.25 kararı).
    1. Temel hakların sözde ihlali konusunda ise, (yukarıdaki 10. numaraya  bakınız) davacıların, böyle  temel insan haklarının ihlali iddiası ile sınırlı kalıp, bunun davalı organlara atfedılen suç ile ne kadar ilğili olduğunu açıklayamamasını belirtmek yeterlidir.
    1. Bu arada, bir şeyi  de zikretmek gerekir ki, o da,  davacıların neden-sonuç- ilişkisini belirleyen şartların yerine getirildiğini açıkca ispatlıyamadığıdır.
    1. sürekli veilen yargısal (emsal) kararlara göre, sözü edilen organların işlediği sözde hata ile, iddia edilen zarar arasında, neden-sonuç-ilişkisi olması mecburiyeti olup, bunun da   ispat yükü davacıya aittir.(AAD’nın 24 Nisan 2002 tarihli, esas no.T-220/96,EVO/Rat davası kararı ve Komisyonun Slg.2002, II- 2265, no.41 ve orada yapılan karar alıntısı)  Ayrıca,sözü edilen organın hatalı davranışı, bu zararın doğmasına  doğrudan ve tayin edici neden olması gerekmektedir. (AAD’nın 15 Haziran 2000 tarihli, esas no.T-614/97, Aduanas Pujol Rubıo  /konsey davası kararı ve Komisyonun Slg.200, II-2387,no.19 kararı ve AAD’nın T-16 Haziran 2000 tarihli, esas no.T-611/97, T-619/97 Transfluvia/konsey davası kararı ve komisyonun Slg.2000, II-2405, no.17  ve AAD’nın 12 Aralık 2000 tarihli esas no.T-201/99 Royal Cruıses /konsey davası kararı ve komisyonun Slg. 2000, II-4005, no. 26 kararı. Temyiz edilen bu karar da, ayrıca AAD’nın 15 Şubat 2002 tarihinde verdiği, resmi gazetede yayınlanmamış olan  Royal Olympıc Cruıses/Konsey ve Komısyon davasında esas no.C-49/01 nihai kararı ile tasdik edilmiştir.)
    1. Davacıların dava dilekcesindeki gerekcelerinden, iddia edilen manevi  tazminatın, suçlanan organların davranışlarından değil de, Türkiye Cumhuriyeti’nin sözde soy kırımı tanımadığından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Davacılar bununla,  davalı organlara atfedilen suçlu   davranışın, iddia edilen zararın  ortaya çıkmasında, doğrudan ve tain edici bir unsur olduğuna dair hiç bir ispat ortaya koyamamıştır.
    1. Davacıların gerçekten  ve somut zarar  görmüş olduklarını gösteren deliller  konusuna  gelince; davacılar, dava dilekcesinde genel ifadelerle Ermeni birliğinin uğradığı manevi zararın talebi ile sınırlı kalmış olup,  ne bu konuda,  ne de şahsen kendilerinin ugradıgı zararın kapsamı hakkında  zerre kadar  dahi delil gösterememiş olmalarıdır  Davacılar  bununla, kendilerinin gerçekten ve somut olarak zarar görüp görmedikleri  hakkında mahkemenin hüküm verebilmesi için yeterli bilği  verememişlerdir. (AAD’nın bu konuda 2 Temmuz 2003 tarihli T-99/98,  Hameico Stutgart /konsey ve komısyon ((Emsal))davası kararı ve komisyonun No.68 ve 69, Slg.2003, II-0000 kararı)
    1. Davacılar bu konuda, açıkca, birliğin akit dışı sorumluluğunun olduğunu İspatlıyamamışlardır.

    -9-

    1. yukarıdaki nedenlerden dolayı tazminat davasının açıkca esassız olması  itibariyle reddine.

    Masraflar :

    1. (Yarğılama) masraflarının, yarğılama usülünün 87.ci maddesinin 2.ci parağrafına göre,  dilekce vererek, davayı kaybedene ödettirilmesine,
    1. Davacıların, davaya cevap dilekcesini  ve masraf dilekcesini mahkemeye ibraz  etmeden önce, şu anki  dava hakkındaki karar, yarğılama usülünün 111.ci maddesine göre  veriliyor. Onun için, mahkemenin herhanği olağan üstü bir  durum tesbit ettiği  durumlarda masrafları paylaştırabileceği, yarğılama usülünün 87.ci maddesinin 3. parağrafının uyğulanmasına,
    1. Davacıların mahkemeyi kaybeden olduklarından, masrafların onların tarafından ödenmesine,

    Bu sebeplerden dolayıdırki;

    1.davanın reddine,

    2.yarğılama masraflarının davacılar tarafından ödenmesine, AAD’nın((Avrupa Adalet Divanı’nın))  birinci dairesi tarafından Karar vermiştir.

    Lüxenburg. 17.Aralık 2003

    Şansölye                                                        Başkan

    H.Jung                                                         B.Vesterdorf

    Not:16 Ocak 2004’de temyize verilen (itiraz edilen) bu dava, yine 29.Ekim 2004 tarihinde, AAD’nın dördüncü dairesi tarafından Fransız dilinde görüşülmüş ve

    Esas No: C-18/04 P ile rededilerek nihai karar verilmiştir.

    Daha fazla bilği için, AAD’nın bilği bankasının adresi:.
    ——————————————————————————-

    AralIk .2008

    Özür diliyoruz” kampanyacIlarIna ;

    Y.Müh.Refik Mor

    Neumünster meclis üyesi ,Hiristiyan Demokratlar Birligi-( Christlich Demokratische Union-CDU)

    Almanya

    HUKUK DIYORSA EVET, ÖZÜR DİLERİZ….!!

    SIYASETCILER DİYORSA HAYIR,  ÖZÜR DİLEMİYORUZ…!!

    ‘’ERMENİ SOYKIRIMININ’’  HUKUKİ     BİR  DAYANAĞI  YOKTUR .

    Türkiye’de bır kısım ‘Entellektüel’ şu sıralarda Ermeni’lerden ‘özür diliyoruz’ diye bir kampanya başlatmıştır.Bu kampanyanın hedefi, hukuki bir dayanağı olmayan ‘sözde Ermeni soykırımına’ kamu oyu baskısı ile siyasi bir kılıf uydurarak, hukukun üstünlüğünü delmeye yöneliktir.

    ‘Özür diliyoruz’ diye verilmeye kalkışılan mesaja ve ‘1915 olaylarına’ gelince;

    Demokrasinin olmazsa olmazı olan aşağıda sıraladığımız üç ayağı vardır (Medya’yı şu an saymayalım)

    • Yasama -kanun koyucu, meclis v.s.-(legislative)
    • yargı -mahkemeler-    (Judikative)
    • yürütme –Polis, Jandarma, asker v.s.kolluk kuvvetleri -(Exikutive)

    Bu üç ilkenin birisini ihlal ettiğiniz  zaman, siz artık demokrat sayılmazsınız ve sizin yeriniz artık  herhanği bir muz cumhuriyetidir.

    Tüm medeni ceza kanunlarının mihenk taşı-çoğu zaman birinci maddesi- içerik olarak hemen hemen aşağıdaki gibidir.

    ‘’Nulla poena sine lege, nullum crimen sine lege’’

    ’’Kanunsuz ceza kesilmez, kanunsuz suç olmaz’’

    Kanunsuz ceza kesilmez. Bir eylemin cezalandırılabilinmesi  ise,  bu eylemin yapılmasından önce kesinleşmiş bir kanunla  ancak mümkündür.

    Diğer bir deyişle,  örneğin  2000 yılında kesinleşmiş bir kanunla,  kalkıpta 1999 yılında işlenen bir suçu yarğılayamazsınız.

    Bu anlamda,  Ermeni’lerin  şu andaki soykırım hukukunu, siyasi zorlamalarla geçmişe uyğulamaya kalkmaları, abesle iştiğaldir.

    Böyle hallerde, kanunun makabline şümul yasağı veya yeni Türkce ile söyleyecek olursak: kanunun geçmişe uyğulama yasağı vardır.

    Çünkü demokrasinin uygulamalı yaşandığı ülkelerde ceza kesilmeden önce ;

    • suçun hangi hukuki tanıma göre verildiği hakim tarafından gerekçelendiriler ve okunur. Yerel ve uluslararası hukuk bunu emreder.
    • Örneğın: „suçu” hafifletici ve ağırlaştırıcı nedenler varmıdır. Kamu vijdanı ne durumdadır ?
    • savaş veya barış ortamı varmıdır?
    • Vatana ihanet, nefsi müdaafa söz konusumudur ?
    • Ülkeden toprak talebi veya silahlı ayaklanma varmıdır…. v.s., v.s.

    -2-

    Bunların hiç birini veya bir kaçını göz önünde bulundurmadan birisini veya birilerini yargilamaya kalkarsanız kanunsuz ceza vermiş oluırsunuz, ki bu da yukarıda sözü edilen tüm ceza kanunlarının birinci maddesi olan ;

    Hiç kimse kanunsuz cezalandırılamaz“

    İlkesine ters düşer. Yoksa her kes her önüne gelene, senden şu kadar alacağım var, veya bana şunu yaptın deyıp iddia bazında ceza kestiremez.

    Almanlar Nürnberg’de yargılanıp mahkum edildiler.

    Türkler hakkında ise yalnız ve yalnız siyasi iddia bazında suçlamalar vardır. O kadar.

    O halde bizim entellektüel ‘Özür diliyorum’ kampanyasını yürütenlerin kast ettiği o zamana dönelim ve duruma bir bakalım.

    Yıl 1912, İtalyanlar, Osmanlı toprağı olan Trablusgarp’ ı işğal ettmiş, güney ve batı anadolu fransızlara; Suriye, Adana, Mersin ingilizlere; Ege bölgesi Yunanlılara; boğazlar ve doğu Anadolu ruslara vaad edilmiş ve ülke şimdiki İrak gibi resmen işğal altındadır. Ermenilere’ de doğu anadolu’da kurulacak bir Ermenistan vaad edilmiştir.

    İşte tam da bunun için ermeniler kendilerince, vatandaşı oldukları Osmanlıya karşı “haklı” bir savaşa girişmişlerdir.

    Ermenililer bu savaşda osmanlıya karşı işgalcilerle özellikle Ruslarla ve Fransızlarla bir olup, Türkleri arkadan hançerlemişlerdir. Ermenililer Antep kuşatmasında fransizlara birlikde Türklere karşı nasil savaştiklarını, ben şahsen bu savaşa katılan akrabalarımdan canlı dinlemişimdir. Osmanlılar işgalcilere karşı cephede savaşı kazanmak için cephe gerisindeki bu iç savaşı önce önlemeleri gerekirdi.

    İşte tam da bunun için Ermeniler, Osmanlı toprağı olan şimdiki Suriye ve Irak olan topraklara zoraki göçe (tehcir) tabii tutuldular.

    • Amerikalılar ikinci dünya savaşında, japonların Pearl Harbour limanına saldırısından sonra da aynı Osmanlı’nın bu yöntemine baş vurdular ve bu bölgedeki yaklaşık yarım milyon Amerikan vatandaşı japon’u  iç bölgelere zoraki göç ettirdiler, ki japonlar saldırgan japonlarla iş birliği yapmasınlar diye. Amerikalilar soykırımı mı yaptılar? Hayır.
    • Çekoslovaklar, ikinci dünya savaşında, Naziler’e misilleme olarak Çekoslovakya’dan tam bir buçuk milyon Alman’ı (Sudetendeutschen) şimdiki kuzey Amanya’ya, yani Schleswig-Holstein’ a zoraki göç ettirdiler. Çekoslovaklar soy kırımı mı yaptılar? Hayır.
    • Irak’ da işğalden beri tam bir milyon ikiyüz bin  kişi, batılılar tarfından öldürüldü. Beş milyon yetim çocuk ve bir o kadar insanı sakat bıraktılar. Soykırımı mı yaptılar? Batılıların yanıtı hayır.

    Onlara göre, hukuki ‘’haklı’’ nedenleri var olup savaş durumu hakim diyorlar.


    Şimdi gelelim soy kırımı kavramının uluslararası tanımına:

    Soy kırımı, silahsız ve savunmasız bir toplumun bütün bireylerinin ayrım gözetmeksizin, silahlı bir toplum tarafından ve planlı bir biçimde, yalnIz belli bir ırka tabii olduklarından dolayı, yok edilmesidir

    Örnek: Almanların yahudilere ve afrikalı herero halkına ve sırpların 1999 boşnaklara yaptığı gibi. Ayrica, soy kırımına uğradığını ileri süren tarafın savaş halinde düşmanla iş birliği yapmaması ve silah kullanmaması gerekiyor. Saldırıya uğrayan gurubun silahsız olması gerekiyor.

    -3-

    Aksi takdirde her silahlı catışmayı ve savaş anındaki kitle katliamını – Hiroşima’ da bir çırpıda 250 bin kişinin ölümünü – soy kırımı kabul edersek ve soy kırımı yapanların bir listesini çıkartmak istersek, Türkiye,Amerika, Almanya, Fransa, İlgitere, Belçika ve diğer bir çok ülkeden sonra listedeki en son isim olur.

    Hiç eveleyip gevelemiyelim, eğer Türkler o savaşda yenilseydi – Sevr(Sevres) antlaşması kalsaydı- biz Ermenilerin, Ermeniler’ de bizlerin konumunda olacakdı. Savaşdık ve biz galip geldik.

    Anlaşılan odur ki, o dönemin işğalci emparyalist güçleri, Anadoluda uğradıkları o korkunç hezimeti hala içlerine sindirememişler ve hala revanşı oynamaya kalkışıyorlar.

    Medeni bir Millet olarak biz  Türkler, bu konuda şunu diyoruz:

    Kavga, döğüş ve savaş yaptıksa, bunlar iyi şeyler olmadığından dolayı, tekrar barI$mak icin,  birbirimizden özür dileyebiliriz. Ama tek taraflı değil.

    Çözüm önerisi:

    • Taraf ülkeler olarak Türkiye’den ve Ermenistan’dan eşit sayıda tarihci  davet edilsin.
    • Amerika, Almanya, Fransa, Ingiltere Türk  ve Ermenistan gibi tüm ülkelerin arşivleri  bu tarihcilerin emrine verilsin.
    • bu tarihcilerin elde ettikleri sonuçlar, tarafsız bir kuruma, örneğin UNESKO’ya verilerek değerlendirilsin.

    sonuca herkes katlansın.

    hodri meydan.

    Refik Mor

    Neumünster meclis üyesi ,Hiristiyan Demokratlar Birligi-( Christlich Demokratische Union-CDU)

    Almanya

    —————————————————————————-

    • Kararın AlmancasI-birinci daire-

    https://www.turkishnews.com/de/content/2011/05/05/das-gericht-erster-instanz-der-europaischen-gemeinschaften-erste-kammer/

    Fransızca : https://www.turkishnews.com/tr/content/2008/06/17/kerkuk-kibris-karasu-ucgeninde-cambazlik/

    İngilizce : https://www.turkishnews.com/en/content/2011/05/05/order-of-the-court-of-first-instance/

  • Genç Türkler Times Meydanı’nda toplandı

    Genç Türkler Times Meydanı’nda toplandı

    Genç Türkler Times Meydanı’nda toplandı 1 Mayıs 2011ABD'nin New York kentindeki Times Meydanı'nda “Ermeni Yalanlarına Son ve Şehitlerimizi Anma” eylemi düzenlendi. - Genc turkler times meydani

    Genç Türkler Times Meydanı’nda toplandı 1 Mayıs 2011ABD’nin New York kentindeki Times Meydanı’nda “Ermeni Yalanlarına Son ve Şehitlerimizi Anma” eylemi düzenlendi.

    Genç Türkler Times Meydanı’nda toplandı
    1 Mayıs 2011ABD’nin New York kentindeki Times Meydanı’nda “Ermeni Yalanlarına Son ve Şehitlerimizi Anma” eylemi düzenlendi.GENÇ TÜRKLER TIMES MEYDANI’NDA TOPLANDI
    Genç Türkler Derneğince düzenlenen eyleme New York Başkonsolosu Mehmet Samsar, Türk Amerikan Dernekleri Asamblesi Başkanı Günay Evinç, Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Başkanı Kaya Boztepe, Genç Türkler Derneği Başkanı Tolga Tekman, eski ABD Başkanlarından Ronald Reagan’ın hukuk danışmanı Bruce Fein ve ABD’de yaşayan çok sayıda Türk katıldı.
    Amerikan Ulusal Marşı ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan gösteride, Ermeni terör örgütü ASALA’nın katlettiği şehitler için bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.
    Slogan atan göstericiler, Times Meydanı’ndan geçenlere bayraklar ve pankartlarla seslerini duyurmaya çalıştılar.
    FEIN: İDDİALAR HUKUK DIŞI
    Reagan’ın hukuk danışmanı Fein, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarının hukuk dışı olduğunu belirtti. Fein, “ABD kongresinde Ermeni tasarısının imzaya açılması iç politikaya yönelik bir davranıştır. Türk toplumu üyeleri bu gerçeği iyi bilmelidir. Bu iddiaları yalanlayın” diye konuştu.
    New York Başkonsolosu Samsar da Times Meydanı’nda her yıl tekrarlanan eylemin yurt dışındaki vatandaşlara Türk politikasını ve tarihini anlatma konusunda çok faydalı bir organizasyon olduğunu ifade etti. Samsar, “Birtakım çevreler tarihimizi karalamaya çalışıyor. Türk milleti olarak tarihimizin her sayfasıyla gurur duyuyoruz” dedi.
    Genç Türkler Derneği Başkanı Tekman da Ermeni çevrelerinin “soykırım”  iddialarını yalanladı.
    New York’ta bu yıl yedincisi düzenlenen eylem olaysız sona erdi.
    BUENOS AIRES’TE ERMENİLER TÜRKİYE’Yİ PROTESTO ETTİ
    Öte yandan, 1915 olaylarının 96.yıldönümünde Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te Ermeniler yürüyüş düzenledi.
    DHA’nın haberine göre, bu yıl 24 Nisan’ın paskalya tatiline denk gelmesi nedeniyle dün yapılan eylem, yaklaşık 500 kişinin  katılımıyla Buenos Aires Üniversitesi Hukuk Fakültesi önünde başlayıp Türkiye Büyükelçiliği rezidansı önünde sona erdi.
    Buenos Aires Ermeni Gençlik Örgütü’nün düzenlediği yürüyüşte “Türkiye 1.500.000 Ermeni’nin katili soykırımcı bir devlettir, adalet istiyoruz!” yazılı pankart ve Hrant Dink posterleri taşındı.
    Eylemde bir konuşma yapan “Las Madres de la Plaza de Mayo (Mayıs Meydanı Anneleri)” kurucu üyesi Taty Almeıda, Türkiye’yi bir an önce soykırımı tanımaya çağırdı. “Türkiye neden hala soykırımı tanımıyor bir türlü aklım almıyor” diyen Almei’da, kendi çocuklarının da 1976-1983 yılları arasında cuntacılar tarafından soykırıma tabi tutulduğunu söyleyerek Ermeni toplumuna kendi mücadelelerini örnek almalarını, asla yılmamalarını tavsiye etti.

    MBH

    Fotoğraf: Hürriyet

  • İsviçre ile Türkiye arasında soykırım krizi kapıda

    İsviçre ile Türkiye arasında soykırım krizi kapıda

    Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın yarın İsviçre’ye gerçekleştireceği ziyaret sırasında, Cenevre’de planlanan soykırım anıtının yapımın hızlandırılmasının gündeme gelmesi bekleniyor.

    Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan’ın İsviçre’ye yarın (3 Mayıs Salı) yapacağı bir günlük resmî ziyaret, Türkiye tarafından dikkatle izleniyor. Ziyaret sebebi resmî internet sitesinde “İnsani yardım ve teknik işbirliği” olarak açıklandı. Oysa diplomatik çevreler, Türkiye Ermenistan arasında yeni bir gerginliğe yol açabilecek Cenevre’de yapımı planlanan soykırım anıtı konusunun tekrar gündeme getirilmesine kesin gözüyle bakıyorlar. - cocukErmenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan’ın İsviçre’ye yarın (3 Mayıs Salı) yapacağı bir günlük resmî ziyaret, Türkiye tarafından dikkatle izleniyor. Ziyaret sebebi resmî internet sitesinde “İnsani yardım ve teknik işbirliği” olarak açıklandı. Oysa diplomatik çevreler, Türkiye Ermenistan arasında yeni bir gerginliğe yol açabilecek Cenevre’de yapımı planlanan soykırım anıtı konusunun tekrar gündeme getirilmesine kesin gözüyle bakıyorlar.

    2008 yılından bu yana Türkiye- Ermenistan gündemini sürekli meşgul eden, soykırım anıtı konusunun Sarkisyan’ın  ilan edilmemiş ajandasında olduğu belirtiliyor. Sarkisyan, bir günlük ziyaret çerçevesinde, İsviçre Konfederasyon Başkanı ve Dışişleri Bakanı Micheline Calmy-Rey ile heyetler halinde ve baş başa görüşme yapacak.

    Sarkisyan’ın ve Calmy-Rey’in bu görüşmelerde nelere değineceği ayrıntılı olarak açıklanmadı. Sadece genel olarak “İnsani yardım ve teknik işbirliği konuları” adı atında program açıklandı. Buna karşın, diplomatik çevreler ve İsviçre basını esas konunun Türkiye ve soykırım anıtı olduğu görüşünde birleşiyorlar. Son iki haftadır İsviçre basını sokak feneri şeklinde yapılacak olan soykırım anıtına geniş yer ayırarak destek verdi. Özellikle sol basın tarafından soykırım anıtı masumane bir girişim olarak değerlendirildi.

    Lambasız “Sokak Fenerleri”

    Geçtiğimiz mart ayında Cenevre kantonu belediye meclisi, Cenevre’de yaşayan Ermeni diasporasının isteği doğrultusunda, Cenevre kentine Ermeni soykırım anıtı dikilmesini onayladı. Bu onay işleminden sonra ihaleye açılan anıt projesini “Hafızanın Sokak Fenerleri” adlı dokuz adet lambasız sokak feneri projesi ile Paris’de yaşayan Ermeni asıllı sanatçı Melik Ohanyan kazandı. Dokuz adet sokak feneri şeklinde tasarlanan ve sokak lambalarının yerine çelikten gözyaşları bulunan projenin, Cenevre’nin eski mahallelerinden birine konulması planlanıyor.

    Projenin, Cenevre Belediyesi tarafından onaylanıp, ihalesinin tamamlanmasının ardından tam da bu aşamada Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan’ın İsviçre’ye yapacağı resmî ziyaret İsviçre’de yaşayan Ermeni diasporası bakımından büyük önem taşıyor.500 bin İsviçre Frangına mal olacağı hesaplanan “Sokak Feneri Soykırım Anıtı” projesinin 400 bin Franklık kısmı İsviçre’de yaşayan Ermeni diasporası, 100 bin Franklık kısmı ise Cenevre Belediyesi bütçesinden karşılanacak.

    İlk kez 2008 yılında gündeme gelen ve Mayıs 2008 de Cenevre belediyesince olumlu bulunan projenin gerçekleşmesi gerek İsviçre’deki Türk dernekleri ve gerekse Türk hükümetinin yoğun muhalefetiyle engellendi

    Türkiye ve Türk dernekleri tepkili

    Proje karşı uzun süredir muhalefet eden Türk dernekleri de Serj Sarkisyan’ın İsviçre ziyaretinin sonuçlarını merakla bekliyor. İsviçre basınına bu konuda açıklamalarda bulunan Batı İsviçre Türk Dernekleri Federasyonu Başkanı Celal Bayar, bu projenin gerçekleşmesinin Türkiye ve İsviçre arasında pek çok bakımdan tamiri olanaksız yaralar açacağının bildirerek, İsviçre’nin tarafsız konumunu yitireceğini söyledi.

    İsviçre’nin Türkiye ve Ermenistan arasında arabuluculuk rolü oynağına dikkat çeken Bayar, “Bu arabuluculuk sayesinde, iki düşman devlet bir tarihçiler komisyonu üzerinde anlaştı. Cenevre kantonun bir anıt sebebiyle soykırımı kabul edecek olması, İsviçre’nin daha fazla ara buluculuk yapamayacağı sonucunu doğuracaktır” dedi. Bayar, “Gerek Dışişleri Bakanı ve İsviçre Konfederasyon Başkanı Micheline Calmy-Rey’e gerekse İsviçre’nin en büyük siyasi partisi olan İsviçre Halk Parti’nin (SVP) hükümetteki bakanı Ueli Maurer’e Türkiye’nin bu konudaki hassasiyetinin bildirildi” şeklinde konuştu.

    Bunun yanı sıra, Cenevre’deki Türk Dernekleri Federasyonu, soykırım anıtını engellemek için büyük mücadele veriyor. Bir süre önce dernek merkezinde üyelere gönderilen yazıda, konunun önemi anlatılarak, anıtın yapımının engellenmesi için üyelerden duyarlı olmaları istendi. Soykırım anıtı destekleyen Cenevreli politikacıların isimlerinin yer aldığı yazıda Cenevreli Türklerden bu politikacıların desteklenmemesi istendi. Cenevre’de diğer kantonlardan farklı olarak yabancılar da seçme hakkına sahip bulunuyor.

    İsviçre: Türkiye’nin yoğun muhalefeti var

    İsviçre Dışişleri Bakanlığı yetkileri Türkiye’nin konuya açıkça ve yoğun olarak muhalefet ettiğini doğrulamakla birlikte ne tür bir muhalefet sergilendiği konusunda bilgi vermekten kaçındılar.

    İsviçre’de son derece güçlü olan Ermeni lobisi ise soykırım anıtı fenerlerinin bir an önce dikilmeleri için politikacılar nezdinde büyük çaba harcıyor. İsviçre-Ermeni Topluluğu Başkanı Sarkis Şahinyan,  soykırımın “bir gerçek” olduğunu, savunarak “Başından beri karşı olduğumuz Zürih Protokolleri’nin yanlışlığı en azından Celal Bayar’ın gündeme taşıdığı “tarafsızlık” argümanı ile kanıtlandı. İsviçre devleti, yaptığı arabuluculukla Zürih Protokolünün değerlendirmesini de tarihçilere bırakarak, Türkiye’yi sorumluluklarından kurtarmak isteyen güçlere kapıları açtı. Şimdi bunu tamir etmesi gerekiyor” dedi.


    © Deutsche Welle Türkçe


    Haber: Selma Güven / Basel

    Editör: Murat Çelikkafa

  • Times meydanında Türkiye sesleri

    Times meydanında Türkiye sesleri

    ABD’nin New York kentindeki Times Meydanı’nda “Ermeni Yalanlarına Son ve Şehitlerimizi Anma” eylemi düzenlendi.

    Genç Türkler Derneğince düzenlenen eyleme New York Başkonsolosu Mehmet Samsar da katıldı.

    Amerikan Ulusal Marşı ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan gösteride, Ermeni terör örgütü ASALA’nın katlettiği şehitler için bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.

    Slogan atan göstericiler, Times Meydanı’ndan geçenlere bayraklar ve pankartlarla seslerini duyurmaya çalıştılar.

    Reagan’ın hukuk danışmanı Fein, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarının hukuk dışı olduğunu belirtti. Fein, “ABD kongresinde Ermeni tasarısının imzaya açılması iç politikaya yönelik bir davranıştır. Türk toplumu üyeleri bu gerçeği iyi bilmelidir. Bu iddiları yalanlayın” diye konuştu.

    New York Başkonsolosu Samsar da Times Meydanı’nda her yıl tekrarlanan eylemin yurt dışındaki vatandaşlara Türk politikasını ve tarihini anlatma konusunda çok faydalı bir organizasyon olduğunu ifade etti. Samsar, “Birtakım çevreler tarihimizi karalamaya çalışıyor. Türk milleti olarak tarihimizin her sayfasıyla gurur duyuyoruz” dedi.

    Genç Türkler Derneği Başkanı Tekman da Ermeni çevrelerinin “soykırım” iddialarını yalanladı.

    New York’ta bu yıl yedincisi düzenlenen eylem olaysız sona erdi.

    ileTimes meydanında Türkiye sesleri CNNTurk.com.

  • THY, ABD’de Ermeni lobisini nasıl alt etti?

    THY, ABD’de Ermeni lobisini nasıl alt etti?

    THY, ABD’deki Ermeni lobisinin kalbinde, Los Angeles’te öyle bir politika izledi ki, Ermeni lobisini adeta ‘kalbinden’ vurdu. - thyTHY, ABD’deki Ermeni lobisinin kalbinde, Los Angeles’te öyle bir politika izledi ki, Ermeni lobisini adeta ‘kalbinden’ vurdu.

    Konuyu köşesine taşıyan yazar Fatih Çekirge, yaşanan olayları Hürriyet gazetesindeki köşesine şöyle taşıdı:

     

    “Türk Hava Yolları Los Angeles’e ilk seferini başlatırken beklenmedik bir tepkiyle karşılaşıyor.

     

    Markanın risk grafiği açısından önemli bir engel bu. Ve dünyadaki acımasız rekabet için keskin bir örnek. Sorun şu:

     

    THY Los Angeles hattını açacak.

     

    Ama daha ofis açılır açılmaz sıkıntı başlıyor. Çünkü Los Angeles Ermenilerin çok yoğun olduğu bir bölge. Ermeni lobilerinin merkezi. En etkin olduğu şehir.

     

    Tabii oradan uçan rakip havayolu şirketleri de var. Ve THY’nin gelişinden rahatsızlar.

     

    Son atılımlarla birlikte THY de artık Avrupa’da ilk 3’e oynuyor. Yani rakipleriyle dünya çapında bir rekabetin ortasında.

     

    Birinci Lufthansa, ikinci Air France ve ardından üçüncülük yarışı…

     

    Bir ay British Airways üçüncü oluyor ikinci ay THY… Yani rekabet vahşi…

     

    Los Angeles da o rekabetin çok önemli duraklarından birisi.

     

    İşte böyle bir ortamda THY Los Angeles hattını açma kararı alıyor. Ve anında yoğun bir tepki başlıyor.

     

    Ermeni lobileri “THY ile uçmayın” kampanyası için düğmeye basıyor.

     

    Sanki görünmez bir el bu karşı lobinin gürültülü korosunu yönetiyor.

     

    Yerel medya ateşleniyor. Kulaktan kulağa, meydandan meydana bir kara kampanya:

     

    “THY’ye binmek ihanettir.”

     

    “THY ile uçmak ermeni soykırımına destektir.”

     

    THY yönetimi ise kararı almış. Uçacak… Çünkü rakiplerini geçmesi için Los Angeles önemli bir şehir.

     

    Ama kampanya öylesine yoğun ki; İlk seferlerde ağır bir baskı var. Erivan’a gitmek isteyen Ermeniler binemiyor.

     

    O hattın en yoğun uçuşu Erivan’a… Erivan’a gidecek Ermeniler ya İstanbul’a gelecek, ya da British Airways, Lufthansa, Air France’dan birisini tercih edecek.

     

    Yani THY o hatta gelene kadar bu rakipler yolcuları paylaşmış.

     

    Ve THY yönetimi bu sorunu aşmak için düşünmeye başlıyor.

     

    O andan itibaren yaşanan gelişmeyi Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu anlatıyor:

     

    “Tabii durum zordu. Ciddi bir tepki yaratılmaya çalışıldı. Biz de bir açılım yaptık. İlk seferde Türkiye’deki Ermeni cemaatinin önde gelen isimlerini davet ettik. Sağolsun hepsi geldiler. Bir şey daha yaptık. Los Angeles ofisine Sivas doğumlu bir Ermeni vatandaşımızı aldık. O kadar güzel çalıştı ki… İlişkiler kuruldu. Kısa sürede o lobinin kampanyası sonuçsuz kaldı. Şimdi o hatta yüzde 90 doluyuz.”

     

    MARKALAR YÜZYILI

    Evet bu olay önemlidir. Çünkü bu olay, yıllardır Türkiye’nin üzerine kabus gibi çöken sorunların, diplomasinin oyalama taktikleriyle değil, bu tür “marka çıkarmaları”yla bir sonuca ulaşabileceğini gösteriyor.

     

    İşte, Ermeni lobisinin en güçlü olduğu Los Angeles’ta yaşanan kara kampanyayı bir Ermeni vatandaşımızla nasıl aştığımızın belgesi…

     

    İşte THY’nin bir dünya markası olarak aldığı cesurca kararının sonucu.

     

    Yıllarca “O Ermeni kökenlidir, dışişlerine almayalım” ya da “Subay olamaz” diyen o anlayışın bu ülkeye verdiği zarar şimdi daha iyi anlaşılmıyor mu?

     

    Evet, artık bu yüzyılda ülkeleri yalnızca bayrakları ya da diplomatları temsil etmiyor.

     

    Devletleri markalar yükseltiyor. Çünkü artık global markaların bayraklarla eşitlendiği bir çağdayız. Rekabetin çılgınca hızında, yorulmayan ve ayakta kalabilen markaların yarattığı bir çağ bu.

     

    Mesela Güney Kore Başbakanı Türkiye’ye geldiğinde Kore bayraklarının yanında yol boyunca direklere Samsung afişleri ya da Hyundai logosu asılıyor.

     

    Şimdi bakıyorum, İspanya’nın Malaga kentinde bir otelin lobisinde THY afişi var.

     

    Dünyanın 139 kentinde dalgalanan bir THY markası.

     

    Sözünü ettiğim “yeni bayraklar yüzyılı” budur işte.

     

    THY’nin Ermeni lobisinin en güçlü olduğu kente bir Ermeni vatandaşımızla gitmesi, markalar arasındaki bu “ileri karakol savaşı”nın en güzel örneğidir.

     

    Ermeni’si, Yahudi’si, Kürt’ü, Arnuvut’u, Çerkez’i, Gürcü’sü, Laz’ıyla bu insan zenginliği dünyaya açılabilirse, bu marka yarışında elbette başarılı olunur.

     

    THY’nin Los Angeles’ta yaptığı bu zenginliğin kullanılmasıdır.”

     

    Kaynak:

    Tourexpi

  • Bozkurdun anlam ve saygınlığını Türkler bilir

    Bozkurdun anlam ve saygınlığını Türkler bilir

    Yeni Çağ Gazetesi - Turk gosteri

    Biliyorum, “hadi gene yırttık” diye düşünüyorsunuz ama aslında yırtılan gururumuz, ulusal onurumuz ve uluslararası saygınlığımız. Aslında bunu hak ettiğimizi de biliyoruz. Neymiş ABD Başkanı Obama  “soykırımı” (geneocide) dememiş de  “büyük felaket” (Meds Yeghern) kelimelerini kullanmış. Yahu ne fark eder, yani adam katil demiyor da adam öldüren diyor.
    Tabii geleneksel olarak 24 Nisan Pazar günü Ermeni kilisesi otobüslerle çoluk çocuk herkesi toplayıp Washington’daki Büyükelçiliğin önüne yığdı. Karşısında ise bir gece önceden Elçilik duvarının dibini Washington’da bulunan Türk öğrenciler kapatmıştı. Gece de bekleyip kaldırımı Ermenilere kaptırmadı.  Aslında bu sene biraz farklı oldu. Bir kere Ermeniler Easter yani paskalya yortuları yüzünden bağırmadılar. Ama ellerinde yeteri kadar insanı çıldırtacak pankartlar ve bayraklarla gelmişlerdi. Ama bizimkiler “Kırmızı-beyaz, en büyük Türkiye’den” tutun da aklınıza gelebilecek bir dizi sloganı kullandılar.  Hatta gençlerden biri arabasının ön kaputunu kırmızı beyaz ve ay-yıldızla Türk bayrağı olarak boyamıştı. Amaç Ermeni toplumunun önünden yavaş geçerek onları kızdırmaktı. Birkaç araba üstüne büyük bayrak asmış geçiyordu. Bir de bu kez çok sayıda polis orada görevliydi ve Ermenilere acıyıp bizimkilere kızıp durdular.  Şimdi düşünüyorum da o Taksim’de toplanan Ermeni’den daha fazla Ermeni, bu çocuklara ne şekilde ve nasıl açıklayabilir ve anlatabilirler dertlerini. Buralarda o çocukların çektiği sıkıntıları bilmeden, üniversitelerde Ermeni hocaların Türk öğrencilere yaptıkları baskıları bilmeden. A benim neyin ne olduğunu bilmeyen şaşkınlarım.
    Bu olaydan bir gün önce de Washington Büyükelçiliği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla Türk ve Amerikalı öğrenciler için bir kutlama düzenlenmişti. Ben de torunlarımla gittim. Çocuklara birer Türk bayrağı ve üzerinde Türk bayrağı resmi olan balonlar verdiler. Atatürk Okulu öğrencileri, New York’tan da diğer okul öğrencileri gösteriler yaptı. Çıkışta da içinde birer sandviç ve meyve suyu bulunan hediyelik paket verdiler. İyi düşünülmüş kibar bir olay. Çocuklar da mutlu oldu.
    Şimdi size anlattığım bu iki olay yurt dışında bulunan Türklerin nasıl birden milliyetçi duygulara sarıldığını gösteren basit bir iki gerçek.
    Sizler farkında değilsiniz ama yurt dışında yaşadığınız zaman Türk ulusunun ne kadar çok düşmanı olduğunu net bir şekilde görüyorsunuz. Benim çok sayıdaki solcu arkadaşım iki yılda Türk milliyetçisine dönüştü. Eğer yurt dışına laylay lom için gelmediyseniz ve kendinize yeni bir hayat kurmaya çalışıyorsanız, işte o zaman Türklerin dostu olmadığını ve bizden ne kadar nefret ettiklerini görüyorsunuz.
    Bu durumda ya onurlu bir duruş sergiliyorsunuz veya şimdi içimizde olan Ermeniler gibi hemen orada ülkenizi vatandaşlarınızı ve tarihinizi satıyorsunuz. Satanlar genelde parmakla sayılacak kadar az sayıda ve hemen anlıyorsunuz kimlerin kolayca bu işi yapabileceğini. Onlar zaten her zaman satacak bir şey arayan, her şeylerini satmaya hazır kişiler.
    Evet, sevgili okurlarım son günlerde bazı siyasetçiler de ağızlarına hiç yakışmayan kelimeleri alıyorlar, rakiplerine saldırıyorlar. Normaldir, kendisi Türk olmayan kişinin bir bozkurdun Türkler için ne anlam ifade ettiğini bilememesi ve bu kelimeden rahatsız olması. Bozkurtluk yalnızca milliyetçilerin sembolü değil, Türkler bir dağı delip önleri açıldığında onlara Bozkurt yol gösterir. O Türklerin özgürlüğünün sembolüdür. Acaba bu sembol mü rahatsız etti. Bu seçimlerin bir anlamda Türk ulusunun önünü açma olasılığı mı kendisini korkutan?

    Yeni Çağ Gazetesi

     

    Fotoğraf: Amerikali Türk

  • Ermeni açılımı Karabağ’a takıldı

    Ermeni açılımı Karabağ’a takıldı

    Kars'taki 'İnsanlık Anıtının' yıkılması, Türkiye -Ermenistan ilişkilerindeki mevcut durumu sembolize ediyor. Gazeteci, uzman ve politikacılar Türkiye-Ermenistan ilişkilerini Deutsche Welle’ye değerlendirdiler. - ermeni turk bayrakKars’taki ‘İnsanlık Anıtının’ yıkılması, Türkiye -Ermenistan ilişkilerindeki mevcut durumu sembolize ediyor. Gazeteci, uzman ve politikacılar Türkiye-Ermenistan ilişkilerini Deutsche Welle’ye değerlendirdiler.

    Başbakan Erdoğan’ın “ucube” olarak nitelendirdiği Kars’taki “İnsanlık Anıtı” nın yıkımına başlandı. Türkiye-Ermenistan dostluğunun sembolü olarak nitelendirilen anıt yıkılırken, Deutsche Welle – Türkçe yıkım kararı özelinde ve genel olarak Türkiye—Ermenistan normalleşme sürecinin mevcut seyrini ve Türkiye’nin Kafkaslardaki konumuyla ilgili olarak Türk ve Ermeni gazeteci, uzman ve politikacıların görüşlerini aldı.

    Stratejik Düşünce Enstitüsü Başkanı Yasin Aktay “Normalleşme süreci ölmedi ama çok da canlı değil” dedi. Aktay “Ölmez de eninde sonunda düğüm çözülecek. İran ile kurulacak yeni pakt nedeniyle bölgesel işbirliğinde Ermenistan’a ihtiyaç var ama Ermenistan’ın özellikle Karabağ konusunda adım atması lazım ” diye konuştu. Türkiye-Ermenistan yakınlaşması, 2008’de Gül ve Sarkisyan’ın Bildunterschrift: Großansicht des Bildes mit der Bildunterschrift: Türkiye-Ermenistan yakınlaşması, 2008’de Gül ve Sarkisyan’ın “futbol diplomasisi” ile başlamıştı

    “Tüm tarafların iç dinamikleri adım atmayı engelliyor. Seçimler nedeniyle hükümetlerden hesap vermek istemedikleri için cesur adımlar gelmiyor “ diyen Aktay’a göre anıt konusunu Türkiye-Ermenistan ilişkilerinden ayrı değerlendirmek lazım.

    İki yönetim de hatalı

    Habertürk gazetesi köşe yazarı ve dış politika uzmanı Soli Özel’e göre ise anıtın yıkılması kararı belki Azerileri sevindirmiş olabilir ancak Türkiye-Azerbaycan ilişkileri üzerinde çok da büyük bir etkisinin olacağını zannetmiyor. Özel, “Başbakanın doğar doğmaz öldürmüş olduğu Ermeni açılımının cenaze namazının kılınacağının işareti. Bu eylem açılım tabutuna atılmış bir çivi” diye konuşuyor. Özel’e göre, Ermenistan ile imzalanan protokoller sonrasında ilk ipe un seren Türkiye oldu. Ermenistan da Anayasa Mahkemesi kararı ile bunu sürdürdü.

    Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (TÜRKSAM) Başkan aynı zamanda Milliyetçi Hareket Partisi (MHP ) Iğdır 1.Sıra Milletvekili Adayı ve Türkiye-Azerbaycan Derneği Başkanı Sinan Oğan anıta ilişkin tartışmaları sanatsal bulmuyor ve kendisi de öyle bakmıyor. Oğan’a göre halen 24 Nisan’da Türkiye’nin oykırım yaptığını iddia eden, Ağrı dağının kendi toprağı olduğunu söyleyen ve Azerbaycan topraklarını işgal eden Ermenistan ile dostluktan bahsetmek zor. Ermenistan’ın mutlaka Karabağ konusunda adım atması gerekiyor.

    TÜRKSAM Başkanı Sinan OğanBildunterschrift: Großansicht des Bildes mit der Bildunterschrift: TÜRKSAM Başkanı Sinan Oğan

    Tek taraflı dostluk sembolü

    Taraf gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan ise bir konsensüs sonucu değil de yalnızca heykeltraşı tarafından “İnsanlık Anıtı” olarak isimlendirilmiş ve dostluk sembolü olarak görülen bir heykelin yıkılmasının Türkiye-Ermenistan ilişkilerini etkileyeceğini tahmin etmiyor. Mahçupyan “Sonuçta bir anıt bu, bir şey değiştirmez “ diye konuştu.

    Anıtı yaptıran Eski Kars Belediye Başkanı ve Ana Muhalefet Partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’nin Kars 1.sıra milettvekili adayı Naif Alibeyoğlu ise oldukça üzgün. Anıtta yer alan insan figürlerinin başlarının koparıldığı dakikalarda telefon ile sorularımızı yanıtlayan Alibeyoğlu, “Yalnızca Ermenistan özelinde değil tüm dünyaya, Avrupa’ya Kafkasya neden bir barış adası olmasın mesajı verecektik. Erivan anıtı soykırımı pompalarken barış çığlığı, vicdanın gözyaşı olacaktı ama olmadı insanlık şu anda ayaklar altında” diye konuştu.

    © Deutsche Welle Türkçe

    Sibel Yeşilmen

    Editör: Ahmet Günaltay

  • 518.105 TÜRK’ÜN ERMENİLERCE KATLİNİ GÖSTEREN CETVEL

    518.105 TÜRK’ÜN ERMENİLERCE KATLİNİ GÖSTEREN CETVEL

    TOPLAM 518.105 TÜRK’ÜN ERMENİLERCE KATLİNİ, ARŞİV NUMARASI, TARİH VE YER SIRASINA GÖRE GÖSTEREN CETVEL…

    Aşağıdaki cetvelde yer alan bütün veriler T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü‘nde orijinal belgeleriyle mevcuttur…

    Aşağıdaki cetvelde yer alan bütün veriler T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde orijinal belgeleriyle mevcuttur... - erm1Aşağıdaki cetvelde yer alan bütün veriler T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde orijinal belgeleriyle mevcuttur... - erm2Aşağıdaki cetvelde yer alan bütün veriler T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde orijinal belgeleriyle mevcuttur... - erm3Aşağıdaki cetvelde yer alan bütün veriler T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde orijinal belgeleriyle mevcuttur... - erm4Aşağıdaki cetvelde yer alan bütün veriler T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde orijinal belgeleriyle mevcuttur... - erm5Aşağıdaki cetvelde yer alan bütün veriler T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde orijinal belgeleriyle mevcuttur... - erm6Aşağıdaki cetvelde yer alan bütün veriler T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde orijinal belgeleriyle mevcuttur... - erm7Aşağıdaki cetvelde yer alan bütün veriler T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde orijinal belgeleriyle mevcuttur... - erm8Aşağıdaki cetvelde yer alan bütün veriler T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde orijinal belgeleriyle mevcuttur... - erm9Aşağıdaki cetvelde yer alan bütün veriler T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde orijinal belgeleriyle mevcuttur... - ermA

    KAYNAK: ERMENİLER TARAFINDAN YAPILAN KATLİAM BELGELERİ  (1914-1921)

    ANKARA-2001

    Proje Yöneticisi

    Necati GÜLTEPE

    Devlet Arşivleri Genel Müdür Yardımcısı

    Necati AKTAŞ Necati GÜLTEPE

    Devlet Arşivleri

    Genel Müdür Yardımcısı

    Mustafa KAPLAN

    Osmanlı Arşivi Daire Başkanı

     

     

    Seher DİLBER

    Recep KARACAKAYA

    Nuran KOLTUK

    Ali Haydar GEÇİNİR

    Hacı Osman YILDIRIM

    Vahdettin ATİK

    Murat CEBECİOĞLU

    Ali COŞKUN

    Mustafa SERİN

    Ümmühani CERRAHİ

    Abdullah SİVRİDAĞ

    Murat YÜZBAŞIOĞLU

    Osman USLU

  • Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu:”Acıya tek taraflı bakılmasın”

    Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu:”Acıya tek taraflı bakılmasın”

    Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Barack Obama'nın 24 Nisan açıklamasına ilişkin, ''Sayın Obama'nın yaptığı açıklama, tek yanlı ve tarihi tek bir perspektiften okuyan bir açıklama. İsterdik ki acılar paylaşılabilsin'' dedi. - DAVUTOGLU2

    Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Barack Obama’nın 24 Nisan açıklamasına ilişkin, ”Sayın Obama’nın yaptığı açıklama, tek yanlı ve tarihi tek bir perspektiften okuyan bir açıklama. İsterdik ki acılar paylaşılabilsin” dedi.

    Washington– Çanakkale Kara Savaşları’nın 96. yıldönümü törenlerine katılmak üzere Çanakkale’de bulunan Davutoğlu, TRT Haber kanalında, ABD Başkanı Obama’nın 24 Nisan açıklamasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Davutoğlu, şöyle konuştu:

    ”Sayın Obama’nın yaptığı açıklama, tek yanlı ve tarihi tek bir perspektiften okuyan bir açıklama. İsterdik ki acılar paylaşılabilsin. O yıllarda Anadolu topraklarından çıkarak Yemen’de, Sarıkamış’ta Galiçya’da, Çanakkale’de, Balkanların değişik köşelerinde yok olan bir neslin de hatıraları anılabilsin.
    Ümit ederdik ki dost ve müttefik ABD’nin Başkanı, Türklerin acılarını da paylaşsaydı, bunun için ortak acıları da paylaşabileceğimiz yeni perspektifle bir mesaj sunabilseydi. Ama biz kararlı bir şekilde bu acıları, dünya savaşında yaşadığımız bu acıları adil bir hafızayla birlikte hatırlama çabasını sürdüreceğiz.”

    Bu tek taraflı açıklamayı, gerçekten tarihi olayları anlama bakımından yetersiz ve yanlı bir açıklama olarak gördüklerini kaydeden Davutoğlu, ‘‘Ümit ederiz ki artık herkes bir diğerinin acısını daha kolay anlayabilir, bir empati içinde bütün acıları paylaşabilir’‘ dedi.

     

    “Açıklama kusurlu ve tek taraflı”

    Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan, Obama’nın Ermenilerin 1915 yılı olaylarının yıl dönümü olarak kabul ettikleri 24 Nisan gününe yönelik açıklamasını Twitter’dan değerlendirdi.
    Twitter’a, Obama’nın açıklamasının “tarihin yanlış, kusurlu ve tek taraflı biçimde siyasi nitelendirilmesini yansıttığını ve bundan derin üzüntü duyduklarını”yazan Tan, “Türk-Ermeni ilişkilerinin tarihi hakkında, üçüncü tarafların, iç siyasi değerlendirmelere dayanan yargıda bulunmalarının kabul edilemez olduğunu” kaydetti.

    Tan, “bu tür haksız açıklamaların Türkler ile Ermenilerin ortak tarihi konusunda adil hafızaya ulaşılması çabalarını daha karmaşık hale getireceğini” belirterek, “Tarihsel acıların tek taraflı yorumlanması, taraflar arasında uzlaşı ve barışı getirmeyecektir. ABD, Türkiye ve Ermenistan arasındaki normalleşme ve diyaloğu cesaretlendirmeli ve bunu, tek taraflı, siyasi güdümlü açıklamalarla engellememelidir” dedi.

    Cumhuriyet


  • Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı: ABD Başkanı Obama Tarafından Yapılan Açıklama Hk

    Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı: ABD Başkanı Obama Tarafından Yapılan Açıklama Hk

    ABD Başkanı Obama, 23 Nisan 2011 tarihinde yayınladığı mesajla, Türkler ile Ermeniler arasında ortak tarihlerinin acılı bölümüne ilişkin anlaşmazlıkta, Ermeni görüşlerini yansıtan bir yaklaşım ortaya koymuştur. - Disisleri3

    No:112, 24 Nisan 2011, ABD Başkanı Obama Tarafından Yapılan Açıklama Hk

    ABD Başkanı Obama, 23 Nisan 2011 tarihinde yayınladığı mesajla, Türkler ile Ermeniler arasında ortak tarihlerinin acılı bölümüne ilişkin anlaşmazlıkta, Ermeni görüşlerini yansıtan bir yaklaşım ortaya koymuştur.

    Tarihi gerçekleri çarpıtan bu açıklamayı çok sorunlu buluyor ve esefle karşılıyoruz.

    İç siyaset kaygılarıyla yapılan bu tür açıklamalar, Türkler ve Ermenilerin adil hafızaya ulaşmalarını zorlaştırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Tartışmalı tarihi olayları seçici bir adalet duygusuyla yorumlayan tek yanlı açıklamalar gerçeğin anlaşılmasını engellemektedir.

    ABD’den beklentimiz, Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme sürecini ve tarihi boyuta ilişkin çalışmaları zorlaştırması değil, kolaylaştırmasıdır. Tarihi acılar arasında taraf tutan bu tür açıklamalar barışa ve halkların ortak geleceğine hizmet etmemektedir.

    Güncel siyasi çıkar hesaplarıyla tarihin yazımına yapılmaya çalışılan tüm müdahalelere rağmen adil hafızaya ulaşma çabalarımızı ve Ermenistan ile ortak geleceğimizi bu zeminde inşa etme kararlılığımızı sürdüreceğiz.

    Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı

  • Büyük felaket (Meds Yeghern)

    Büyük felaket (Meds Yeghern)

    Barack Obama, 1915 yılı olayları için geçen yıl olduğu gibi “Büyük felaket (Meds Yeghern)” dedi.

    ABD Başkanı Barack Obama, 1915 yılı olayları için geçen yıl olduğu gibi “Büyük felaket (Meds Yeghern)” dedi.

    Barack Obama, 1915 yılı olayları için geçen yıl olduğu gibi "Büyük felaket (Meds Yeghern)" dedi. - obama1Obama, Ermenilerin 1915 yılı olaylarının yıl dönümü olarak kabul ettikleri 24 Nisan günü ile ilgili açıklamasını, bir gün önceden yayımladı.

    Açıklamasında, “96 yıl öncesinde, 20. yüzyılın en kötü mezalimlerinden biriyle sonuçlanan korkunç olayları ciddiyetle hatırlıyoruz” ifadesini kullanan Obama, “Büyük felaketin dehşetini hatırlarken acı çekenlerin hatıralarını onurlandırırken ve Ermenistan halkı için dostluğumuz ve derin saygımızın sözünü verirken, kalplerimiz ve dualarımız her yerdeki Ermenilerle birlikte” dedi.

    Orijinal Metin

    2011 | Another Meds Yeghern |The White House

    Office of the Press Secretary

    For Immediate Release April 24, 2010

    Statement of President Barack Obama on Armenian Remembrance Day

    On this solemn day of remembrance, we pause to recall that ninety-five years ago one of the worst atrocities of the 20th century began. In that dark moment of history, 1.5 million Armenians were massacred or marched to their death in the final days of the Ottoman Empire.

    Today is a day to reflect upon and draw lessons from these terrible events. I have consistently stated my own view of what occurred in 1915, and my view of that history has not changed. It is in all of our interest to see the achievement of a full, frank and just acknowledgment of the facts. The Meds Yeghern is a devastating chapter in the history of the Armenian people, and we must keep its memory alive in honor of those who were murdered and so that we do not repeat the grave mistakes of the past. I salute the Turks who saved Armenians in 1915 and am encouraged by the dialogue among Turks and Armenians, and within Turkey itself, regarding this painful history. Together, the Turkish and Armenian people will be stronger as they acknowledge their common history and recognize their common humanity.

    Even as we confront the inhumanity of 1915, we also are inspired by the remarkable spirit of the Armenian people. While nothing can bring back those who were killed in the Meds Yeghern, the contributions that Armenians have made around the world over the last ninety-five years stand as a testament to the strength, tenacity and courage of the Armenian people. The indomitable spirit of the Armenian people is a lasting triumph over those who set out to destroy them. Many Armenians came to the United States as survivors of the horrors of 1915. Over the generations Americans of Armenian descent have richened our communities, spurred our economy, and strengthened our democracy. The strong traditions and culture of Armenians also became the foundation of a new republic which has become a part of the community of nations, partnering with the world community to build a better future.

    Today, we pause with them and with Armenians everywhere to remember the awful events of 1915 with deep admiration for their contributions which transcend this dark past and give us hope for the future.

    Saturday, 23 April 2011

    ABD’deki radikal Ermeni kuruluşu Amerikan Ermeni Ulusal Komitesi (ANCA), ABD Başkanı Barack Obama’yı “sözüne ihanet etmekle” suçladı.

    ANCA, Obama’nın, Ermenilerin 1915 yılı olaylarının yıl dönümü olarak kabul ettikleri 24 Nisan gününe yönelik açıklamasının hemen ardından yazılı açıklama yayımladı.

    Açıklamada, “Obama, insanlığa karşı suçun düzgün biçimde kınanması ve anımsanması yönündeki sözüne bir kez daha ihanet etti” ifadesi kullanılarak, “Obama’nın Ermeni iddialarını tanıyacağına yönelik başkan seçilmeden önceki net sözlerine rağmen, seçildikten sonra bu konuda kaçamak dil kullandığı” öne sürüldü.

    “Obama’nın Türkiye’nin baskısı altında sözünü onurlandırmayı reddederek bu konudaki kendi görüşünün çok gerisinde kaldığı” ileri sürülen açıklamada, “Obama, Türkiye’nin tehditlerine teslim oldu” ifadesi de kullanıldı.

  • Obama’dan Ne Şiş Yansın Ne Kebap Açıklama / Statement of President Barack Obama on Armenian Remembrance Day /

    Obama’dan Ne Şiş Yansın Ne Kebap Açıklama / Statement of President Barack Obama on Armenian Remembrance Day /

    Saturday, 23 April 2011

    Barack Obama, 1915 yılı olayları için geçen yıl olduğu gibi “Büyük felaket (Meds Yeghern)” dedi.

    ABD Başkanı Barack Obama, 1915 yılı olayları için geçen yıl olduğu gibi “Büyük felaket (Meds Yeghern)” dedi.

    Obama, Ermenilerin 1915 yılı olaylarının yıl dönümü olarak kabul ettikleri 24 Nisan günü ile ilgili açıklamasını, bir gün önceden yayımladı.

    Açıklamasında, “96 yıl öncesinde, 20. yüzyılın en kötü mezalimlerinden biriyle sonuçlanan korkunç olayları ciddiyetle hatırlıyoruz” ifadesini kullanan Obama, “Büyük felaketin dehşetini hatırlarken acı çekenlerin hatıralarını onurlandırırken ve Ermenistan halkı için dostluğumuz ve derin saygımızın sözünü verirken, kalplerimiz ve dualarımız her yerdeki Ermenilerle birlikte” dedi.

    2011 | Another Meds Yeghern

    |The White House

    Office of the Press Secretary

    For Immediate Release April 24, 2010
    Statement of President Barack Obama on Armenian Remembrance Day

    On this solemn day of remembrance, we pause to recall that ninety-five years ago one of the worst atrocities of the 20th century began. In that dark moment of history, 1.5 million Armenians were massacred or marched to their death in the final days of the Ottoman Empire.

    Today is a day to reflect upon and draw lessons from these terrible events. I have consistently stated my own view of what occurred in 1915, and my view of that history has not changed. It is in all of our interest to see the achievement of a full, frank and just acknowledgment of the facts. The Meds Yeghern is a devastating chapter in the history of the Armenian people, and we must keep its memory alive in honor of those who were murdered and so that we do not repeat the grave mistakes of the past. I salute the Turks who saved Armenians in 1915 and am encouraged by the dialogue among Turks and Armenians, and within Turkey itself, regarding this painful history. Together, the Turkish and Armenian people will be stronger as they acknowledge their common history and recognize their common humanity.

    Even as we confront the inhumanity of 1915, we also are inspired by the remarkable spirit of the Armenian people. While nothing can bring back those who were killed in the Meds Yeghern, the contributions that Armenians have made around the world over the last ninety-five years stand as a testament to the strength, tenacity and courage of the Armenian people. The indomitable spirit of the Armenian people is a lasting triumph over those who set out to destroy them. Many Armenians came to the United States as survivors of the horrors of 1915. Over the generations Americans of Armenian descent have richened our communities, spurred our economy, and strengthened our democracy. The strong traditions and culture of Armenians also became the foundation of a new republic which has become a part of the community of nations, partnering with the world community to build a better future.

    Today, we pause with them and with Armenians everywhere to remember the awful events of 1915 with deep admiration for their contributions which transcend this dark past and give us hope for the future.


    Saturday, 23 April 2011

    Saturday, 23 April 2011 - obama ermeni 

    ABD’deki radikal Ermeni kuruluşu Amerikan Ermeni Ulusal Komitesi (ANCA), ABD Başkanı Barack Obama’yı “sözüne ihanet etmekle” suçladı.

    ANCA, Obama’nın, Ermenilerin 1915 yılı olaylarının yıl dönümü olarak kabul ettikleri 24 Nisan gününe yönelik açıklamasının hemen ardından yazılı açıklama yayımladı.

    Açıklamada, “Obama, insanlığa karşı suçun düzgün biçimde kınanması ve anımsanması yönündeki sözüne bir kez daha ihanet etti” ifadesi kullanılarak, “Obama’nın Ermeni iddialarını tanıyacağına yönelik başkan seçilmeden önceki net sözlerine rağmen, seçildikten sonra bu konuda kaçamak dil kullandığı” öne sürüldü.

    “Obama’nın Türkiye’nin baskısı altında sözünü onurlandırmayı reddederek bu konudaki kendi görüşünün çok gerisinde kaldığı” ileri sürülen açıklamada, “Obama, Türkiye’nin tehditlerine teslim oldu” ifadesi de kullanıldı.


  • Obama ‘Büyük Felaket’ dedi

    Obama ‘Büyük Felaket’ dedi

    Ermenilerin ‘Soykırımı Anma Günü’ olarak adlandırdığı 24 Nisan’da Türkiye ile ABD arasında yaşanan diplomatik gerilim, bu yıl bir gün önceden tatlıya bağlandı. - obamaErmenilerin ‘Soykırımı Anma Günü’ olarak adlandırdığı 24 Nisan’da Türkiye ile ABD arasında yaşanan diplomatik gerilim, bu yıl bir gün önceden tatlıya bağlandı.

    ABD Başkanı Barack Obama, Ermeniler tarafından 1915 olaylarının yıldönümü olarak kabul edilen 24 Nisan günü açıklamasını bir gün önceden yaparak, önceki yıllardaki açıklamalarında olduğu gibi Ermeni tehciri sırasında yaşananları soykırım olarak adlandırmadı ve “Meds Yeghern” (Büyük Felaket) ifadesini kullandı. “96 yıl önce, 20. Yüzyılın en kötü mezalimlerinden biriyle sonuçlanan korkunç olayları ciddiyetle hatırlıyoruz” sözleriyle başlayan Başkan Obama’nın açıklanmasında, “Büyük felaketin dehşetini hatırlarken acı çekenlerin hatıralarını onurlandırırken ve Ermenistan halkı için dostluğumuz ve derin saygımızın sözünü verirken, kalplerimiz ve dualarımız her yerdeki Ermenilerle birlikte” ifadelerine yer verildi. Ermeniler dün Londra ve Erivan’da ABD’nin soykırımı tanıması için gösteri düzenlemişlerdi.

    Obama ‘Büyük Felaket’ dedi – Hürriyet Planet.

  • MEHMET PERİNÇEK’TEN ERMENİLERİ SUSTURAN CEVAPLAR

    MEHMET PERİNÇEK’TEN ERMENİLERİ SUSTURAN CEVAPLAR

    MOSKOVA (İHA) – Ermeni iddialarına karşı Rusça olarak yazdığı kitabının tanıtımında Ermeni diasporası temsilcilerinin provokasyon amaçlı sorularına tatmin edici cevap veren Mehmet Perinçek, Ermenileri susturdu.

    Rusya’da yaşayan Mehmet Perinçek, Moskova Kitap Evi’nde düzenlenen “Rus Devlet Arşivlerinden 120 Belgede Ermeni Meselesi” adlı kitabının tanıtımında Ermeni diasporası temsilcilerinin provokasyon amaçlı sorularına tatmin edici cevaplar verdi. Soruları temkinli bir şekilde yanıtlayan Mehmet Perinçek’in belgeli delillere dayanan açıklamalar yapması Rus ve Azeriler tarafından alkışlandı.

    Ermeni faşist Daşnaksütun Partisi üyesi bir gencin, “Neden bu kitapta Duma’da kabul edilen kararlara yer vermediniz” sorusunu yanıtlayan Mehmet Perinçek, “Duma siyasi kararlar alıyor. Bu ise ilmi araştırmalar sonucu hazırlanan bir kitap” dedi. Perinçek, başka bir Ermeni’nin, “Rusya devlet arşivlerinde serbestçe araştırma yapıyorsunuz. Neden Türkiye kendi arşivlerini Ermeni uzmanlara açmıyor?” sorusuna, “Türkiye’nin arşivleri herkese açık. Soykırımı iddia edenlere bile açık. Ama Ermenistan kendi devlet

    arşivlerini açmıyor. Halbuki ben şahsen orada da araştırma yapmak isterim. Yardımcı olursanız sevinirim” cevabını verdi.

    Perinçek başka bir Ermeni’nin “120 belge bulmuşsunuz. Ama görmezlikten geldiğiniz milyonlarca belge soykırımın yapıldığını söylüyor” sorusuna ise, “Madem sizde böyle belgeler var gösteriniz bakalım, inceleyelim. Bende 120 değil, binlerce belge var. Buraya sadece 120 belge koydum” diye cevap verdi.

    (AK-MS-D)

    21.04.2011 14:19:34 TSI

    NNNN

     

  • Mehmet Perinçek: Ermeni Soykırımı Dünya Toplumu İçin Uydurulmuş Bir Yalan

    Mehmet Perinçek: Ermeni Soykırımı Dünya Toplumu İçin Uydurulmuş Bir Yalan

    Moskova, 21 Nisan, SalamNews, İgbal Rüstemov, Nurane Alekber. Moskova'nın kitap evinde Türkiye araştırmacısı Mehmet Perinçek'in Rus ve Ermenilerin arşiv belgeleri, aynı zamanda Rus ve Ermeni temsilcilerinin arşiv konuşmalarına dayanarak hazırladığı "Rusya devlet arşivlerinin 120 belgesinde Ermeni meselesi" kitabının sunumu yapıldı. - mehmet perincekMoskova, 21 Nisan, SalamNews, İgbal Rüstemov, Nurane Alekber. Moskova’nın kitap evinde Türkiye araştırmacısı Mehmet Perinçek’in Rus ve Ermenilerin arşiv belgeleri, aynı zamanda Rus ve Ermeni temsilcilerinin arşiv konuşmalarına dayanarak hazırladığı “Rusya devlet arşivlerinin 120 belgesinde Ermeni meselesi” kitabının sunumu yapıldı.

    SalamNews′un edindiği habere göre, Mehmet Perinçek genç olmasına rağmen, yaklaşık 10 yıldır Rusya arşivlerinde Rusya-Türkiye ve Ermeni konularını inceliyor.

    Kitap hakkında bilgi veren yazar-araştırmacı Ermenilerin soykırım iddiasının uydurma olduğunu belgelerle ispat ettiği, bu kitapta onun değil, Rus ve Ermeni toplumsal ve devlet adamlarının fikirlerinin yer aldığını belirtti.

    Ermenilerin yalan ve iftiralarından uzak durmaya çalışan Mehmet Perinçek, çalıştığı arşivlere giriş vesikalarını da etkinlik katılımcılarına sundu.

    Kitap hakkında bilgi verdikten sonra sorular yanıtlandı. Etkinliğe Türk ve Azerbaycanlılardan daha çok Ermeniler katıldı.

    Tüm sorulara yanıt alan Ermeniler, konuyu saptırmaya ve alakasız sorular sormaya başladılar. Konuya aykırı sorular yönlendiren Ermeniler, araştırmacının dürüst cevaplarıyla karşı karşıya kaldı.

    Misafirler arasında bulunan yazar, Valentina Pilyayeva dünyada en kolay işin eleştiri olduğunu söyleyerek, 10 yıllarla arşivlerde çalışmış araştırmacı emeğinin değerlendirilmesi ve ona “Teşekkür” edilmesi gerektiğini vurguladı.

    Mehmet Perinçek, “Soykırımı diye bir şey yok, bunlar hepsi uydurma. Sözde “Ermeni soykırımı” dünya toplumu için uydurulmuş bir yalan” dedi.

    Törenin sonunda yazar katılımcılara hatıra kitapları hediye etti.

    salamnews agency