Etiket: Ermeni İddiaları

  • Fransa’da yasa geçerse, Türkiye Büyükelçisi’ni geri çekecek

    Fransa’da yasa geçerse, Türkiye Büyükelçisi’ni geri çekecek

    Ankara, Fransa meclisinin, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının reddedilmesini suç sayan yasa teklifini kabul etmesi halinde Paris Büyükelçisi Tahsin Burcuoğlu’nu geri çekecek.

    Ankara, Fransa meclisinin, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının reddedilmesini suç sayan yasa teklifini kabul etmesi halinde Paris Büyükelçisi Tahsin Burcuoğlu'nu geri çekecek. - 15255243Paris Büyükelçiliği Müsteşarı Engin Solakoğlu, AA’ya yaptığı açıklamada, “yasa teklifinin kabul edilmesinin Türk-Fransız ilişkilerinde tamiri imkansız yaralara yol açacağını” belirterek, “Paris’teki Türk Büyükelçisi Tahsin Burcuoğlu’nun istişarelerde bulunmak üzere belirsiz bir süre için Ankara’ya çağrılacağını” söyledi.

    Türkiye, daha önce Fransa parlamentosuna yaptığı uyarıda, “tarihi olayların parlamentolar tarafından yazılamayacağı” yolunda 2008 yılında yine Fransız parlamentosunun kurduğu araştırma komisyonu tarafından kaleme alınan rapora sahip çıkmasını istemişti.

    Türkiye’nin Paris Büyükelçiliği internet sitesinde yer alan açıklamada, Meclis Başkanı Bernard Accoyer’in başkanlığındaki araştırma komisyonunun, “parlamentoların rolünün tarihi olayları değerlendirmek ve özellikle yasa çıkartarak cezai müeyyide istemek olmadığı” yolundaki rapora önemli vurgu yapılmıştı.

    “FRANSA TARİHİ TARİHÇİLERE BIRAKSIN”

    Açıklamada, Türkiye’nin, “Fransız yetkililerin, tarihi, tarihçilere bırakmasını umut ettiği” ifade edilen açıklamada, “cemaatçi değerlendirmelerin Türk ve Fransız ilişkilerini rehine almaması” istenmişti.

    Senato’da Mayıs ayında yine aynı konuda gündeme gelen yasa teklifinin oylanmadan ezici bir üstünlükle “incelenmeye alınmasının” reddedildiği hatırlatılan açıklamada, Fransa’da seçimlerle ilgili takvime göre şimdi yine aynı konuda gelen yasa teklifinin meclis yasalar komisyonunda kabul edilmesinin şaşkınlıkla karşılandığı kaydedilmişti.

    Türkiye’nin ulusal parlamentoların tartışmaya açık tarihi olaylar konusunda karar almaktan kaçınmasından yana olduğu ifade edilen açıklamada, tarihi, tarihçileri ve araştırmacılara bırakılması istenmişti.

    BİR YIL HAPİS, 45 BİN EURO PARA CEZASI

    Fransa meclisi, yasalar komisyonunda geçen hafta kabul edilen, iktidardaki Halk Hareketi Birliği (UMP) Marsilya milletvekili Valerie Boyer tarafından hazırlanan yasa teklifini, 22 Aralık’ta genel kurulda oylayacak. Yasalar komisyonunda kabul edilen yasa teklifinde, “Fransız yasaları tarafından tanınan soykırımların inkarı, bir yıl hapis ile 45 bin euro para cezasına çarptırılır” ifadesi yer alıyor.

    DAVUTOĞLU’NDAN AB NEZDİNDE TEPKİ

    Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, AB Dönem Başkanı Polonya’nın Ankara Büyükelçisi Marcin Wilczek’e Fransa meclisindeki, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının reddedilmesini suç sayan yasa teklifi girişiminin “kabul edilemez” olduğunu bildirdi.

    Edinilen bilgiye göre, Wilczek’le öğle yemeğinde bir araya gelen Davutoğlu, konunun siyasetçiler tarafından değil tarihçiler tarafından ele alınması gerektiğine işaret etti. Fransa’daki girişimin fikir ve düşünce özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, girişimin özgürlükler açısından tarihi bir birikimi olan Fransa’ya yakışmadığını söyledi.

    Görüşmede, Türk vatandaşlarına Shengen vizesi konusunda kolaylık sağlanması, Kıbrıs sorunundaki son gelişmeler ve genel olarak Türkiye-AB ilişkilerinin de ele alındığı belirtildi.

    Fransa parlamentosu, 29 Ocak 2001 tarihinde, “Fransa, 1915 yılındaki Ermeni soykırımını tanır” ifadesiyle kaleme alınan bir yasayı onaylamıştı.

    ileFransa’da yasa geçerse, Türkiye Büyükelçisi’ni geri çekecek – Hürriyet PLANET.

  • Türkiye’yi kızdıracak gelişme

    Türkiye’yi kızdıracak gelişme

    Fransa Meclisi Genel Kurulu, geçen hafta Yasalar Komisyonunda kabul edilen, iktidardaki Halk Hareketi Birliği (UMP) Marsilya milletvekili Valerie Boyer tarafından hazırlanan yasa teklifini, 19 Aralık’ta genel kurulda oylayacak.Yasalar komisyonunda kabul yasa teklifinde, “Fransız yasaları tarafından tanınan soykırımların inkarı, bir yıl ile 45 bin avro para cezasına çarptırılır” ifadesi yer alıyor

    AA

    AA - 111220112032209642309 2Türkiye’yi kızdıracak gelişme Daha önce Sosyalist Parti tarafından sunulan bu tarzdaki başka bir yasa teklifi mecliste kabul edilmiş, ancak senatoda oylanamadığı için yasalaşamamıştı.

    Hükümetin ve Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin karşı çıkması yüzünden söz konusu yasa teklifini senato gündemine getirilmesi engellenmişti.Son olarak Sosyalist Partinin, mayıs ayında senatoya getirdiği bu yasa teklifi yine oylanmadan gündemden düşürülmüştü.

    Uzun süre bu tür bir yasa teklifine karşı çıkan Sarkozy, son olarak Erivan’a yaptığı ziyaret sırasında önemli tavır değişikliği içine girmiş ve bu yönde bir yasa teklifine artık sıcak baktığı mesajını vermişti.

    Fransız basında çıkan haberlerde, “Sarkozy’nin, kapalı kapılar ardından iktidar partisi milletvekili ve senatörlerine bu tür bir yasa teklifine artık olumlu baktığı yolunda konuşmalar yaptığı”bildirilmişti. Diplomatik kaynaklar, “19 Aralık’ta genele kurula gelecek yasa teklifinin ardında Sarkozy’nın olduğu” yorumunu yapıyor.

    Gelecek yıl düzenlenecek cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olması beklenen Sarkozy’nin, Ermeni diasporasının oylarını alabilmek için tutum değişikliği içine girdiği tahmin ediliyor.Sosyalist Partinin adayı Francois Hollande da, Ermeni diasporasına cumhurbaşkanı seçilmesi halinde, bu tür bir yasa çıkartma sözü vermişti.

    Fransa parlamentosunda geçen yıllarda kurulan bir araştırma komisyonu, kaleme aldığı raporda, tarihi olaylarla ilgili olarak ulusal parlamentonun yasa çıkartmaması konusunda uyarıda bulunmuştu.Yine son gelişmeler ışığında dün bir açıklama yapan Türk Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddiaları konusunda Fransa’dan beklentisinin, Türkiye ve Ermenistan arasında tarihe ilişkin ihtilafın diyalog yoluyla görüşülmesine yapıcı katkılarda bulunması olduğunu bildirmişti.

    Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Fransa’da bilinen siyasi dinamiklerle 2001 yılında kabul edilen ve 1915 olaylarına ilişkin tartışmada tek tarafın görüşlerine itibar eden yasadan bu yana, bu yasaya cezai yaptırım gücü kazandırılması yönündeki girişimlerin özellikle Fransa’daki seçim dönemlerinde nüksettiğinin görüldüğü belirtilmişti.

    Açıklamada, 7 Aralık 2011 tarihinde Ulusal Meclis’in Kanunlar Komisyonu’nda kabul edilen yasa teklifinin bunun son örneğini oluşturduğu ifade edilerek, bu ciddi konunun Türkiye için ne derece hassas olduğunun Fransız yönetimi tarafından bilindiği vurgulanmıştı.

    ileTürkiye’yi kızdıracak gelişme – GAZETEVATAN.COM.

  • Dersim tarihine kısa bir bakış

    Dersim tarihine kısa bir bakış

    Dersim tartışmaları…

    İrfan Sönmez
    İrfan Sönmez sonmez@sonsayfa.com

    Her meselede olduğu gibi, Dersim konusunda da ifratla tefrit arasında gidip geliyoruz. Bir taraf Dersim’de zulüm yapıldığını söylerken, diğer taraf devlet olmanın gereklerinin yerine getirildiğini söylüyor.

    Dersim meselesini küçük bir köşe yazısına sığdırmak mümkün değil. Ama en başta şunu söylemek mümkün: Tek taraflı analizler hem tarihe hem geleceğe ihanettir. Meseleleri anlamamızı, onlara doğru yorumlar getirmemizi engeller. Devlet durup dururken Dersim’e girmiş değildir. Osmanlı döneminde merkez çevre ilişkileri cumhuriyet dönemine oranla daha gevşekti. Bölge üzerinde ciddi bir denetim yoktu. Bölgede devletin hukuku değil aşiretlerin, eşkiyalığın, hukuku geçerliydi. Kanundan, devletten kaçan doğal bir kale hükmünde olan Dersim’e sığınıyordu.19. yüzyılda bölgedeki maden mutasarrıflarının Babıali’ye yazdıkları yazılar; Dersim aşiretlerinin baskınlarından, eşkiyalıklarından şikayetlerle doludur. Osmanlı’nın silah üretiminin hammaddesini temin eden madenlere yapılan baskınlar, hırsızlıklar, çevre köylere verilen zararlar hat safhaya ulaşmıştı. Eşkiyalık yapmayan devlete muti olan aşiretlerin Osmanlı hükümetine yazdığı sayısız şikayet mektubu vardır. Adam öldüren, köyleri yakan, düğün basıp kız kaçıran askeri müfrezelere baskın düzenleyen, maden ocaklarını soyan, vergi vermeyen, asker göndermeyen bir bölgeydi Dersim. 1915 tehcirinde bölgeye 20 ila 30 bin civarında Ermeni sığınmıştır. İlk bölücülerden Nuri-i Dersimi(Namı diğer baytar Nuri) hatıratında 42 bin Ermeni’nin Dersim’e sığındığından söz eder. Çok sonradan çıkan Ermeni Alevileri veya Ali’siz aleviler kavramı bu Ermeniler tarafından veya bu Ermeniler yüzünden ihdas edilmiş bir kavramdır.1916-17 de Ruslar Erzincan’a kadar geldiklerinde Dersim Osmanlı’ya tek bir asker vermediği gibi, bazı aşiretler Ruslarla iş birliği yapmışlardır. Rus ordusunda görev yapan Ermeni Murat paşa Koçgiri aşiretiyle anlaşarak Osmanlı’ya karşı iş birliği yapmıştır. Sonraları Rusların bölgede kadınlara musallat olması, talan yapması yüzünden bazı aşiretler bu iş birliğinden vaz geçmiştir. Ruslara mağlup olan Osmanlı Askerleri Elazığ’a dönerlerken mecburen Dersimden geçmek zorundaydılar. Bölgeden perişan vaziyette geçen, ricat eden askerlere bir de Dersim aşiretleri saldırmış, bir çoğu ya öldürülmüş, ya da donuna kadar soyularak aç biilaç  serbest bırakmışlardır. Elazığ’a o zamanki adıyla mamuratiul Aziz’e ulaşan kurtulmuştur. O zamanlar da tıpkı bugünkü gibi Elazığ devlet-millet bağlılığının önemli merkezlerinden biri olmuştur.1917 de Bolşevik ihtilalinin olması üzerine, Rus Ordusu geri çekilmeye başlamış, bu sırada Seyyit Rıza ikna edilerek milisleriyle beraber Osmanlı Ordusuna katılarak Ruslar’ı Erzurum ve Beyazıt’a kadar takip etmiştir.

    Cumhuriyet döneminde de dersim aşiretlerinin serkeşliği devam etmiştir. Önce en zor dönemde Kürtçü Alişer, ile baytar Nuri’nin kışkırtmaları ile Koçgiri isyanı olmuş, sonra 1938 e kadar bölgede asayişsizlik, eşkiyalık devam etmiştir. Sanılanın aksine bölgeye  hemen müdahale  edilmemiş, mutlaka önce nasihat heyetleri gönderilerek aşiretlere kanunsuzluktan vaz geçmeleri tavsiye edilmiştir.Ancak devlet bu nasihat heyetlerini iyi seçememiştir. Mesela, bu heyetlerin  bazılarında Baytar Nuri de bulunmuş, nasihat için gittiği yerlerde kışkırtıcılık yapmakla meşgul olmuştur.Keza, devlet sabır ve merhametini sonuna kadar kullanmıştır. Koçgiri isyanını örgütleyenlerin tamamı bir iki yıl içinde affedilmiş,kimi bölgede görevlendirilmiş, kimine konak tahsis (Baytar Nuri)edilmiştir. 1930 lu yıllarda karakol baskınları, köprülerin havaya uçurulması, vergi toplanamaması, devlet  otoritesinin sağlanamaması gibi sebeplerle  bıçak kemiğe dayanmış, devlet bölgeye müdahale etmek zorunda kalmıştır. Müdahale kesin olarak zorunlu bir müdahaledir,yapılması doğrudur. Ancak müdahalenin çapı, boyutları suçluyu cezalandıracak ölçüleri aşmış olması ile de zulüm noktasına gelen bir müdahaledir,şumulü ve biçimi yanlıştır.İsyancıların yanında bir çok sivil, masum ,kadın, çocuk,yaşlı insan da katledilmiştir.Cumhuriyet tarihinin  en kanlı, en karanlık, en trajik olaylarından biri olan Dersim isyanlarının hala  karanlıkta kalan bir çok noktası vardır. Hata, tek taraflı değil, iki taraflıdır.Aşiret hukuku sadece devlet otoritesini tahrip etmekle kalmamış, bölge insanını da hayatından bezdirecek noktaya getirmiştir.Bu münasebetle,Dersimi tartışırken ne aşiretlerin isyancı kimliği görmezden gelinmeli, ne de yapılan müdahalenin orantısızlığı dikkatten uzak tutulmalıdır. Tek taraflı değerlendirmeler bizi başka bir haksızlığın aracı yapar. Ve işin garibi bu kalkışmalar, maksatlı olarak Kürt isyanı diye takdim edilmesine rağmen, Dersim aşiretlerinin tamamı Türk’tür.İsyanların sebebi merkezi otoriteye tabi olmamak, aşiret ağalarının saltanatını devam ettirmek içindir.Ama içine Kürtçü unsurlar da karışmıştır.

    ==========================================================

    güncel tartışmalar ışığında dersim tarihine kısa bir bakış

    {ga=huseyindersim} tarafından yazıldı |

    “bizi bir kamyona doldurdular.
    tüfekli iki erin nezaretinde.
    sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular.
    günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar.
    tarih öncesi köpekler havlıyordu.
    aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk,
    o havlamalar, polisler.
    duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki.
    annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü”

    Cemal Süreya

    Dersim ’38 katliamı, herhalde katliamın yaşandığı dönemler dışında ilk defa bu kadar geniş bir çevrede tartışılır oldu. Devrimci, demokrat güçler, Kürtler ve Dersim halkı bakımından, 38 Dersim katliamı, detaylı olarak bilinen ve içerde hep açık kalmış kanayan bir yaraydı. Fakat son dönemde bu katliamdan daha geniş halk kesimlerinin haberi oldu ve “Nedir bu Dersim katliamı?” sorusu sorulmaya başlandı.

    Aslında katliamın nasıl gündeme geldiğiyle başlarsak, daha da anlaşılır olur.

    10 Kasım’da TBMM’de Kürt sorununa ilişkin tartışmalar esnasında CHP grubu adına düşüncelerini ifade eden Onur Öymen, Dersim ve Şeyh Said isyanlarının bastırılmasında yöntem olarak kullanılan “müzakere değil, savaş” anlayışını bugün Kürt sorununda çözüm yolu olarak önerince, bu tartışmaların önü açıldı. İlk başta, bu açıklama bir dil sürçmesi veya Öymen’in kişisel düşünceleri gibi gösterilmeye çalışıldı. Oysa Öymen, burjuva devlet anlayışını iyi özümsemiş bir diplomat olarak, bu meselede geleneksel bir particilik yaklaşımdan da öte, seksen yıllık bir devlet politikasının sözcülüğünü yapmıştı. Bu durumda ayrıntıların önemi olmadığını anlatmaya çalışmıştır ve AKP’yi de bu olay üzerinden bir kere daha uyarmıştır. Diğer taraftan, Özellikle Dersim merkez ve ilçelerinde halkın önemli bir kesimin dahil olduğu protestolar ve CHP’ den istifalar gündeme gelmesine rağmen, CHP geri adım atmamıştır. CHP’nin “devlet mi, halk mı?” sorusuna cevabı, her zamanki gibi, ne pahasına olursa olsun devlet ve onun çıkarları olmuştur. Ne var ki, bütün bu tartışmalar ve tarihsel yüzleşme, AKP Hükümeti tarafından bugün sorunun demokratik çözümünün bir adımı olarak ele alınmadı, yalnızca CHP’yle hesaplaşmayı esas alan ajitatif bir yaklaşım sergilendi. Oysa ki, Dersim’den bugünkü Tunceli’ye gelene kadarki bütün bir tarih, 80 yıllık egemen zihniyetin statükocu yaklaşımın bir panoramasıdır adeta. Kıyımlar, katliamlar, asimilasyon, sürgün, yola getirme politikaları ve yarattığı sonuçlar bugün de etkisini sürdürmekte, varlığını devam ettirmektedir.

    OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E DERSİM’İN KISA TARİHİ

    Osmanlı döneminde, Dersim, gerek coğrafi, gerekse de aşiret yapısından kaynaklanan doğal bir özerk yapıya sahipti (yurtluk ve ocaklık biçiminde). Yavuz Sultan Selim’in İran (Çaldıran Savaşları) üzerine yaptığı seferde, yol boylarında, özellikle Alevilere yönelik katliamlarında, Dersim’i de (daha çok batı Dersim’i) içine alan katliamları olmuş, ancak Dersim, bu vahşi saldırılara rağmen özerkliğini korumuştu.1847 yılında, Dersim’in Vilayet yapılmasına karar verilinceye kadar, bu durum böyle devam etmiştir. 1856 yılında çıkarılan toprak ıslah kanunu ile Osmanlı, ilk defa Dersim’e yönelmeye başlamıştır. Şu an kabul edilen rakamlara göre, 1840’lı yıllardan 1937’e kadar, Dersim’e, toplam 108 irili ufaklı askeri sefer (şimdiki adıyla operasyon) düzenlenmiş, ancak bu operasyonlarla bütünlüklü bir “başarı” sağlanamamıştır. “Dersim’e sefer olur, zafer olmaz” sözünün de buradan geldiği söylenir.

    Gerek Osmanlı, gerekse de Cumhuriyet dönemi seferlerinin belli başlı amaçları nelerdir diye baktığımızda; Dersim’i merkezi otoriteye bağlamak, onlardan vergi ve asker almak, kızılbaş/aleviliği ortadan kaldırmak ya da Sünni İslam’a kazanmak amaçları sayılabilir. Ancak Cumhuriyet döneminde, bu amaçlara, ayrıca Dersim’i Türkleştirmek ve asimile etmek de eklenmiştir.

    1905 yılına gelinceye kadar, Osmanlı, Dersim’e irili ufaklı birçok sefer düzenlenmiştir. Ancak bu seferler başarısız olunca, Abdülhamit ve ondan sonraki dönemde, Osmanlı, Hamidiye alaylarını Dersim üzerine sürmüştür. Osmanlı’nın, etnik unsurları sürekli çatıştırarak egemenliğini sürdürme anlayışı, burada da kendini bir kere daha göstermiştir. Bu dönemdeki çatışmalarda binlerce insan ölmüş, binlercesi sürgünle karşı karşıya kalmıştır. Osmanlı, o dönem, Dersimi zapt edemeyeceğini anlayınca, Dersim aşiretleriyle pazarlığa oturmuş ve Rus ordusuna karşı mücadele etmek karşılığında vergilerinin hafifletileceği ve Dersim’e dokunulmayacağı gibi sözler verilmiştir. Seyit Rıza ve arkadaşları, Rus ordusuna karşı, zaman zaman savaşarak ve zaman zaman uzlaşarak mücadele etmiştir. O dönem, Bab-ı âli gazeteleri, Seyit Rıza’ya ‘Dersim Generali’ lakabını vererek, ondan övgüyle söz etmişlerdir. Seyit Rıza ve arkadaşlarının esir aldıkları ve öldürdükleri Rus askerlerinin silahlarını almalarını kahramanlık olarak alkışlayan aynı gazeteler, Seyit Rıza’lar bu silahları nefsi müdafaa için 1937 yılında kullandıklarında ise, onları Ruslardan yardım almakla suçlamışlardır.

    Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise, 1920 yılında, Meclis’ten, adına “nasihat heyeti” denen 11 milletvekilinden oluşan bir heyet, Dersime gelip ileri gelenlerle görüşmeler yapmıştır. (Bu görüşmeler, “müzakere etmediler’’ diyen CHP’li Onur Öymen’in tarih çarpıtıcılığına bir örnektir.) Bu görüşmelerin ardından, görüşme heyeti, Dersimlilerin talebi olan özerklik talebini TBMM’ye iletmiştir. 1921 Anayasası’nın; kurucu bir anayasa olarak, görece demokratik yanlarının olduğu bu dönemde, Dersim ve Kürdistan’ın başka bölgelerine özerklik verilmesi ciddi bir biçimde tartışılmıştır. Ancak Koçgiri İsyanı’nın kanlı biçimde bastırılmasının ardından, Dersimlilerin özerklik istemleri de reddedilmiş ve meselenin çözümüne ilişkin yöntem olarak, kan ve savaş benimsenmiştir. 1923’ten itibaren de, Dersim katliamı adım adım örgütlenmiştir.

    Dersim vilayetini yeni yöntemle yapılandıracağız… Bundan sonra Dersim’e verilecek şeklin safhası başlayacaktır. Bütün tasavvurlar gizlidir.”– İsmet İnönü, Mustafa Kemal’e sunduğu meşhur “Kürt raporu”nda aynen böyle yazmaktaydı. Mustafa Kemal ise, TBMM’de, “Ulusumuzun layık olduğu yüksek uygarlık ve refah düzeyine ulaşmasının engellenmesinin düşünülmesine yer bırakılmadığını ve bırakılmayacağını huzurunuzda söylemekle mutluyum. (bravo sesleri, alkışlar) Tunceli’nde yapılan uygulamaların sonuçları bu gerçeğin belirtileri olacaktır.” şeklinde konuşmuştur. Mustafa Kemal’in mecliste anlattığı şudur: “İşlerimizin en önemlisi Dersim meselesidir. Bu yarayı, bu korkunç çıbanı temizleyip ve kökünden kesmek işi her ne pahasına olursa olsun yapılmalı ve bu hususta en acil kararların alınması için, hükümete tam ve geniş yetkiler verilmelidir.” (Millet Meclisi Tutanak Dergisi d. v, c. 20 s.18)

    Dolayısıyla Dersim Katliamı adım adım ve planlı biçimde başlamıştı.

    Kürdistan tarihinde, isyan denebilecek asıl olarak üç girişim vardır; bunlar Koçgiri İsyanı, Ağrı İsyanı ve Şeyh Said İsyanı’dır. Bütün bu isyanlar, dönemin koşullarından dolayı ayrı zamanda ve çoğunlukla da birbirinden önemli ölçüde ayrı gerçekleşmiş ve en az Onur Öymen’i tatmin edecek kadar kan dökülerek, analar, babalar ağlatılarak bastırılmıştır. Bunların dışında kalan ve “Kürt isyanları” olarak tarif edilen olaylar, daha çok, yapılan saldırılar karşısında nefs-i müdafaa durumundadırlar.

    DERSİM: İSYAN MI? KATLİAM MI?

    Dersim’e dair tartışmalar gündeme geldiğinde, kimi aydın yazar takımı, “Bu tartışmayı, daha doğrusu bu yarayı kaşıyıp yeniden kanatmanın anlamı yoktur, on yıllarca önce yaşanıp bitmiştir, nitekim Genç Cumhuriyet’e karşı bir isyan vardı ve Devlet onu bastırmalıydı” ve yine “Dersim aşiret ağalarının, din bezirgânlarının egemenliği altındaydı ve feodalizmle uygarlaşma çarpışmıştır. Bu da maalesef kanlı olmuştur” türü görüşler ileri sürmüşlerdir. Örneğin, Hürriyet gazetesinin apoletli köşe yazarı ve yeminli bir Kürt düşmanı olan Özdemir İnce, geçen yıl ( 25.05.2009) köşesinden, daha Dersim tartışmaları bu kadar alevlenmemişken, şöyle diyordu: “Bilindiği gibi Tanzimat’tan önce bütün doğu illeri derebeylik yöntemiyle idare edilmekteydi. Yönetim, derebeylerin ve aşiret reislerinin elinde idi. Tanzimat ile Kürt bey ve mirlerine tanınan ayrıcalık kaldırılmış ve bölge merkezi yönetime bağlanmıştır. Cumhuriyet döneminde hızlanan Kürt isyanlarının en önemli nedenlerinden biridir bu.

    Dersim bölgesi Cumhuriyet döneminde de vergi vermiyor, askere gitmiyor ve çevre il ve ilçeleri talan etmeye ve soygunlara devam ediyordu.

    1937 isyanı da bu nedenlerle çıkmıştı. Cumhuriyet, devrimlerine karşı direnen bir bölgeye müdahale etmeyip ne yapacaktı? Toprak reformu yaparak, köy enstitülerini kurarak yaranın kökenine gidilmek istendi. Ama bu kez aynı ağalar ve feodaller, TBMM’de bu girişimlere engel oldular.

    Herhalde CHP’li Onur Öymen de İnce’den feyiz ve cesaret almış olmalı!

    Öncelikle Dersim’in ’38’in, bir “isyan” değil, katliam olduğunu bizzat Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı söylemek zorunda kaldı. Aradan geçen 72 yıl sonra olsa da. Ancak yukarıda da kısaca değindiğimiz gibi, o dönemin kimi tarihi belgelerine baktığımızda, Dersim katliamının, 1923 ten başlanarak planlandığını görmek mümkündür. Devlet, 1926’dan 1935’e kadar, İçişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, bölge valilikleri ve özel yetkili müfettişlerce toplam 9 rapor hazırlatmıştır.* Bütün bu raporların özü, dönemin Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın Mustafa Kemal’e sunduğu 1930 tarihli raporun şu kısmında yatmaktadır: “Reislerin, bey ve ağaların, seyitlerin bir daha gelmemek üzere batı Anadolu’ya nakli, sonra halkın en şerrir olanlarının Dersim’den uzak ovalara sevk ve öz Türk köyleri içersine dağıtılmaları… gereken yerlere blok havuzların yapılması**… Yüksek memurlara adeta koloni idarelerindeki yetkilerin verilmesi… Türklüğün telkini… Dersimli okşanmakla kazanılmaz, silahlı kuvvetlerin müdahalesi Dersimliye daha çok tesir yapar ve ıslahın esasını teşkil eder. Dersim önce koloni gibi ele alınmalı. Türk toplumu içinde Kürtlük eritilmeli, ondan sonra ve yavaş yavaş öz Türk hukuku uygulanmalıdır.[1]

    Yapılmak istenen açıktır ve 1936 yılında adım adım uygulamaya geçirilmiştir.

    Dersimlilerin uçurumlardan atıldığı, mağaralarda zehirli gazlarla bombalandığı, kadın-çocuk-yaşlı tanımayan ayrımsız bir şiddet ve vahşetin uygulandığı, kundaktaki bebeklerin bile süngülendiği, derelerin cesetlerle dolup taştığı, kanın günlerce Munzur, Harçik olup aktığı, idam etmek için yaşlıların yaşlarının küçültüldüğü, çocukların yaşının büyütüldüğü, cesetlerin bile yakılarak yok edilemediği, idam edilen Seyit Rıza gibi liderlerin mezar yerlerinin bile saklandığı korkunç bir KATLİAMDIR Dersim.

    Katliam neticesinde, resmi devlet kaynaklarına göre, 12-13 bin civarında insan öldürülmüş, 12 bin insan ise göç ve sürgüne uğratılmıştır. Ancak resmi rakamlar, katliamı mümkün olan en alt seviyede göstermeye yöneliktir; gerçekte ise, 30 ile 40 bin arası insan ölmüştür. CHP Grup Başkan Vekili Tuncelili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 1987 yılında, Bursa’da, evinde Röportaj yaptığı dönemin emniyet amiri İhsan Sabri Çağlayangil, Dersim Katliamı’nı şöyle özetlemiştir: “Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı, Mağaraların kapısının içinden… Bunları, fare gibi zehirledi. Ve 7’den 70’e Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu.[2]

    Barbarlığa uygarlık götürme” (ABD’nin Irak ve Afganistan’ı işgal gerekçesine çok benziyor) mevzuuna gelince…

    Öncelikle, Dersim halkının, binlerce yıldır kendi coğrafyası, kendi doğal yaşamı içersinde zaten bir uygarlığı vardı ve bu, başlıca, son derece hümanist alevi/kızılbaş uygarlığıydı. Dili de Kürtçe ve Zazacaydı. Ancak, Osmanlı’dan geriye kalan topraklarda bir ulus devlet yaratma tutkusu bir “İttihat ve Terakki” ülküsüydü ve “tek devlet, tek millet, tek din, tek dil” biçiminde özetlenen bu ülkü, bütün farklılıkları tırpanlayan bir tek-ulusçu projeydi. Bugün CHP’nin Meclis’te dillendirdiği anlayış da, bu kanlı ‘uygarlık’ yolundan giden anlayıştan başkası değildir. Ayrıca yalnızca Dersim Katliamı’nda değil, Ağrı İsyanı’nın nihai olarak bastırılabildiği 1930’da, 15 bin kişinin katledilip Zilan Deresinin cesetlerle doldurulduğu günlerde de, sonranın “Milli Şef”i CHP’li İsmet İnönü şunları söylüyordu: “Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur.[3] Tesadüf olmasa gerek, yine aynı günlerde dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt (ki halen de bütün adliye saraylarında ve Adalet Bakanlığı’nda meşhur vecizleri asılıdır) da şu meşhur sözleri etmiştir:

    Biz Türkiye denen dünyanın en hür ülkesinde yaşıyoruz. Mebusunuz inançlarından samimiyetle bahsetmek için buradan daha müsait bir ortam bulamazdı. Onun için hislerimi saklamayacağım. Türk bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler![4]

    Buraya son bir ekleme yapalım… Dersim’e o dönem “ağaların, şıhların, din bezirganlarının saltanatını yıkarak uygarlığı götürme” iddiasında olanlar, öncesi bir yana, son 25-30 yılda Kürt illerinde yükselen ulusal hareketin karşısına, yine aşiret ağalarını, aşiretler ve ağalar üzerinden kurulmuş bir sistem olan koruculuğu, şıhları (Hizbikontraları- Kontgerillanın tetikçileri Hizbullah örgütü), uyuşturucu ve kaçakçılık baronlarını çıkarmadılar mı? Bunlar da “bölgenin muasırlaştırması (çağdaşlaştırılması)”, “bayındır hale getirilmesi” için yapıldı herhalde!

    DERSİM KATLİAMI IŞIĞINDA GÜNCEL BİR HESAP

    Son tartışmalar, egemen sınıfların tarihsel ayrım noktalarını da Dersim üzerinden bir kez daha gösterdi.

    AKP ve onun sözcüleri, Dersim Katliamı’nı Meclis kürsülerinden anlatır ve “Bu katliam Osmanlı’yı tasfiye eden İttihatçı, Cumhuriyetçi güruhun eseridir” demeye getirirken, daha çok katliamın bütün kefaretini “solcu” Kemalistlere yıkmaya çalışmaktadır. Bunlar, katliamın sorumluluğuyla ilgili olarak, Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Mahmut Esat Bozkurt, Şükrü Kaya gibi CHP’lileri işaret ederlerken; Celal Bayar, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir’i ‘günahsız’ göstermeye çalışmaktadır. AKP’liler, daha da ileri giderek, “Fevzi Çakmak yetişmeseydi katliam daha büyük olurdu” diyerek, AKP’nin fikri dayanaklarının tarihi temellerini aklamaya, güç toplamaya çalışmaktadır. Öte yandan, Tunceli’de on yıllardır birinci parti olarak kalan CHP ise, 70 yıl “O tarihte Mustafa Kemal ölüm döşeğindeydi, Celal Bayar Başbakanlık yapmaktaydı. Dolayısıyla bu katliamın emrini Mustafa Kemal ve arkadaşları vermemiş, tam tersine, Mustafa Kemal, Seyit Rıza ve arkadaşlarının idamdan kurtarmaya gelmiş, ancak yetişememiştir” propagandasını yapmıştır. Dersim bölgesinde CHP’nin geçmiş yıllarda güçlü olmasının nedenlerinden biri de, bu propagandanın tutmuş olmasıdır. Aslında ise, Dersim katliamında ulusalcı güçlerin sorumluluğu ne kadar ise, Osmanlıcı, İslamcı güçlerin sorumluluğu ve suçu da o kadardır. Bunu görmek için, yalnızca 1926’dan 1937’e kadar yazılan raporlar ve sahiplerine bakmak bile yeterlidir. İsmet Paşa’nın “Şark Raporu”, Mareşal Fevzi Çakmak’ın “Dersim Değerlendirme Raporu” ve daha diğerleri ortadadır. Bütün propagandif kişiselleştirme çabalarının ötesinde, Dersim Katliamı ve diğer Kürt katliamlarının tamamı bir devlet politikası doğrultusunda gerçekleştirilmiştir ve bu politika bugün de birçok yönüyle işlemektedir. “Kürt açılımı”, “Alevi açılımı” , “Roman Açılımı” vb., bu devlet politikasının, tıkandığı yerden, farklı araçlarla sürdürülmek istenmesinin bir sonucu olarak gündeme getirilmiş politikalardır. Şu günlerde AKP ve CHP arasında devam eden ‘kavga’, bir yanıyla yeni Osmanlıcı–Ilımlı İslamcı güçlerle, ‘Laikçiler’, Cumhuriyetçiler kapışmasıdır. Ancak son noktada emperyalizme ve burjuvaziye daha iyi hizmet etme yarışı olan bu kavgadan, tarih de göstermiştir ki, her dönem Alevilere, Kürtlere ve ezilenlere daha fazla kan, gözyaşı ve yoksulluktan başka bir şey ürememiştir.

    KIZILBAŞ ALEVİ VE KÜRT KİMLİĞİ TARTIŞMASI

    Dersim katliamı sorunu gerçekte egemen güçlerin Kürt sorununa tarih boyunca yaklaşım biçimi olmakla beraber, bazı anlayışlar, Dersim Katliamı’nı, diğer bütün Kürt katliamları ve isyanlarından özellikle ayırmaya ve Kızılbaş Alevi kimliğinin bu katliamın tek ve gerçek nedeni olduğunu söyleyerek, Dersim Katliamı’nı, Kürtlere yönelik asimilasyon, inkâr ve imha politikalarından bağımsız değerlendirmeye çalışmaktadırlar.

    Doğrudur, Dersim nüfusunun bütünü Alevidir. İnanç ve kültürleri bakımından da, birçok farklılıkları vardır. Ne var ki, bu farklılıklar, tek başına farklı bir ulus oluşturamaz. Zazacanın Kürtçenin bir lehçesi mi, ayrı bir dil mi olduğu tartışmaları bir yana, Zazaca konuşulmasından hareketle, Dersimlilerin yaşadıkları bölgeleri ‘Zazaistan veya ‘Alevistan’ olarak ifade eden bu çevreler, kaba köylü tipi bir yörecilik ve bölgecilik yapmaktadır. Bu temelde, özellikle Zazacılık ve Kızılbaş Aleviliği birleştirmenin ve buradan hareketle Dersimlilerin Kürt olmadığına bir tarihsel dayanak oluşturulmaya çalışılmaktadır.

    Cumhuriyet döneminde, egemenler, Koçgiri’yi vurduktan sonra; Sünni Kürt aşiretlerin Koçgiri’ye destek vermemesini ve şeyh Said hareketindeki kimi dinsel yönleri kullanarak, Dersimlilerin 1925 hareketiyle birleşmesini önlemişlerdi. Hareket bastırıldıktan sonra ise, dönemin Dersim Mebusu Diyap Ağa ve Mıço Ağa gibilerinden 1925 Şeyh Said İsyanı aleyhtarı demeçler alınıyordu.

    O dönemler, yaşandığı düşünülen, bugün bile sıkça anlatılan bir hikâye vardır. Bu hikaye şöyledir: “Şeyh Said, adamlarını bir heyet olarak Dersimlilerle görüşmek için Dersim’e gönderir. Dersimliler o heyete kurban keserler, ancak heyettekiler, ‘biz Alevilerin kestiği kurbanı yemeyiz’ diyerek kurbanı yemezler. Bu durum, Seyit Rıza ve arkadaşlarının 1925 İsyanı’na soğuk durmalarına sebep olur.” Bu hikâyenin ne zaman kimin tarafından uydurulduğu belli değildir. Ancak belli olan, bu hikâyedeki Kürtleri bölmeye yönelik amaçtır ve bu amaç, bugün de farklı biçimlerde kullanılmaya çalışılmaktadır.

    Dersim’i, diğer Kürt topluluklarından yalıtma ve zamanı geldiğinde dersini vererek tasfiye etme, bu gizli politikanın temelini oluşturuyor. Nitekim, diğer hareketler bastırıldıktan kısa süre sonra, sıra Dersim’e gelmiş ve 1926’da Ankara’ya çağrılan ve şaşalı törenlerle ağırlanan aşiret reislerinin hemen tamamı, 1937-38 katliamlarında katledilmişlerdir.

    Ankara’ya gelen heyetin TBMM’ye sunduğu talepler listesinde ve sonradan Dersim’e gönderilen “nasihat heyeti”ne ilettikleri şartlardaysa, Dersim bölgesi, Kürdistan’ın parçası ve burada yaşayanlar da Kürt olarak ifade edilmiştir.

    SONUÇ

    Özetlemek gerekirse, devletin Dersim politikası, kimi özgün yanları bulunmakla birlikte, Kürt sorununda uygulanan inkâr, imha ve asimilasyon politikalarının bir parçası olarak şekillenmiştir. Dersim katliamının dünü ve bugünü ile doğru anlaşılması, Kürt sorununun demokratik çözümü ve halkların-inançların eşitliğini esas alan bir demokrasi mücadelesi bakımından güncelliğini ve önemini korumaktadır.

    Öte yandan, Dersim topraklarının her santimetre karesinde yaşanan vahşet onlarca kitaba sığmayacak boyuttadır. Bu katliamın sonrasında yaşanan sürgün ve sonrası asimilasyon politikaları da ayrı bir katliam olarak değerlendirilmelidir. Nitekim zamanın subaylarının, birbirinden ayırarak, sözüm ona evlatlık aldıkları, ailesinin bütün fertleri öldürülmüş çok küçük yaştaki kardeşlerin, bugünlerde bile birbirini bulma çabaları sürmektedir. Yani yaşanan katliamın izleri, aradan 72 yıl geçmesine rağmen, halen acılarıyla birlikte canlıdır ve sıcaklığını korumaktadır.

    AKP, tartışmaların yaşandığı günlerde, sıkça Başbakan’ın ağzından “Dersim Katliamı” söylemine sarılarak, oy avcılığına oynamıştır. Bu vesile ile Alevilere kendini adres olarak gösterme gayretine girmiştir. Ancak bu beyhude bir çabadır. Zira söylemde (Dersim Katliamı) doğru olarak ifade ettiğiniz söylemin altını doldurmalısınız. Bu bakımdan, Dersim Katliamı öncesi alınan tüm kararlara dair Meclis tutanakları başta olmak üzere, katliam ve sonrasına ait tüm arşivler açılmalı ve gereği yapılmalıdır. Başta Seyit Rıza olmak üzere, birlikte asılarak nereye gömüldükleri bilinmeyen Dersimlilerin mezar yerleri açıklanmalıdır. “Tunceli Vilayeti’nin İdaresi Hakkındaki 2884 nolu Kanun”, 25 Aralık 1935 yılında, Mustafa Kemal’in onayıyla yürürlüğe girmişti. Tunceli adının kökeni, 1935 Tarihli ‘Tunçeli’ operasyonun adıdır ve o operasyonun adı, bugün hâlâ ilin resmi adı olmayı sürdürmektedir. Dersim ismi ise, halk içinde varlığını sürdürmekte, tarihine ve kültürüne sahip çıkmanın sembolü olmaya devam etmektedir. Dolayısıyla bugün Dersim isminin geri iadesi, bu mücadelenin önemli bir kazanımı olacaktır.

    * Faik Bulut’un Evrensel Basım yayın’dan çıkan “Dersim Raporları” adlı kitabında bu raporlar bütün ayrıntılarıyla yayınlanmıştır.

    ** Bu öneri, bugün Munzur nehri üzerine barajlar inşa etmede ısrarın devletin yaklaşımındaki tarihsel derinliği göstermesi bakımından anlamlıdır.

    [1] Erdoğan Aydın, Tiroj Dergisi, sayı 42, sf. 46

    [2] Faik Bulut, Evrensel Basım Yayın, Dersim Raporları, sf. 28

    [3] Milliyet, 31 Ağustos 1930

    [4] Milliyet gazetesi,19 Eylül 1930

  • Muz cumhuriyetinin omurgasız bakanı!

    Muz cumhuriyetinin omurgasız bakanı!

    ABD’deki Ermeniler eski dışişleri bakanı Condoleezza Rice’ı, kitabında soykırım tasarısını nasıl engellediğini anlattığı için topa tuttu. Rice’ın Stanford Üniversitesi’nden kovulması isteniyor

     

    ABD’deki etkin Ermeni lobi kuruluşları, yeni kitabında 1915 olaylarının “soykırım” olarak nitelenmesi için sunulan tasarının Kongre’den geçmesini engellemek için yaptıklarını anlatan George W. Bush döneminin Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’a karşı harekete geçti. Diaspora, güçlü bir Ermeni öğrenciler topluluğunun bulunduğu Stanford Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi profesörü olan Rice’ın kovulmasını istiyor.

    Açık mektupla hakaret
    ABD merkezli haftalık Ermeni gazetesi The California Courier’in yayımcısı Harut Sassounian, diaspora adına “Soykırım inkarcısı Condoleezza Rice, Stanford’da ders vermeye layık değil” başlıklı bir açık mektup kaleme aldı.

    Ermeni lobi kuruluşlarının siteleri ve Ermeni gazetelerinde de yayımlanan mektupta “Rice, anılarını anlattığı kitabında Türklerin neredeyse yüzyıl önce, Osmanlı yönetimi altında gerçekleşen bir olay ile damgalanmak konusunda çılgına döndüklerini söyleyerek, tasarıyı engellemek için yaptığı manevraları haklı çıkarmaya çalışıyor. Bir muz cumhuriyetinin omurgasız yetkilisi gibi davranmak yerine ABD’nin otokratik bir devletin paranoyak liderlerini memnun etmek adına tarihi gerçekleri saptırmayacağını konusunda Türkleri uyarmalıydı” deniliyor.

    ‘Papağan gibi tekrarlıyor’
    Rice’ın kitabında “Yüz binlerce Ermeninin trajik bir şekilde öldüğünü” kabul ettiğini, ancak konunun “politikacılar değil tarihçiler tarafından tartışılması gerektiğini” söylediğinine değinen Sassounian, “Anlamsız Türk propogandasını bir papağan gibi tekrarlıyor” diye yazdı. Mektupta ayrıca şu satırlar da yer aldı: “Dünyanın en güçlü ülkesinin Dışişleri Bakanı, ABD’nin üzerine kurulduğu asil değerler ve yüksek prensipleri savunmak yerine, bir üçüncü dünya zorbasının diktelerine boyun eğdi.”

    Bağışçılara çağrı
    Sassounian, mektubunun sonunda da Stanford Üniversitesi’ne Rice’ın görevine son vermesi çağrısında bulunuyor. “Fakülte üyeleri, öğrenciler, mezunlar ve bağışçılar Stanford Üniversitesi’ne soykırım inkarcılarının Amerika’nın yüksek eğitimdeki en saygın kurumlarında hoş karşılanmadığını öğütlemeli” diyen Sassounian, okuyucuların şikayetlerini iletmeleri için Rice’ın üniversitedeki faks numarasını da verdi.

    dunya.milliyet.com.tr, 13 Kasım 2011

  • Armani Ermeni mi!

    Armani Ermeni mi!

    Roni Margulies dün Taraf gazetesinde yer alan yazısında trajikomik bir olayı anlattı. İşte inanılamayacak kadar absürd o hikaye…

    “Sanık savunmasında: Ben İstanbul’da Topkapı’da dolaşırken bit pazarında tişört ve eşofman altını 20.000 lira ödeyerek aldım. Avşa adasına Zülfi Kanarya pansiyonuna geldim. Geleli de bir hafta olmuştu. Bir haftadır bunu giyiyordum, ancak dün Avşa’da boncuk vesair satan şahsın biri ‘bunu niye giyiyorsun’ dedi ve bizi karakola getirdiler, bugün de buraya getirdiler. Ben diğer şahısları tanımıyorum, kendileriyle hiçbir dostluğum yoktur, ayrıca bu şekilde propaganda yapmayı düşünmem. Ben devlete saygılıyım, suçsuzum dedi.”

    İkinci sanık da şöyle dedi:

    “Ben jandarmada ifade vermiştim. Tişörtü aldığım şahıs Çaycı Ömer değil, onun kardeşi İbrahim’dir ve benden başka pek çok kişi de bu şekilde olan tişört ve şortlardan almıştır. Kesinlikle kötü bir niyetim yoktu. Ve ayrıca ben diğer sanıkları da tanımıyorum. Ben Avşa adasına tatilimi geçirmek için ailemle birlikte gelmiştim. Ayrıca bu tişört firması çok ünlü bir İtalyan firmasıdır, ben de moda gereği alıp giymiştim. Suçlamayı kabul etmiyorum.”

    Ben jandarma olsam, hemen kıllanırdım. Herif belli ki Çaycı Ömer’i kollamaya çalışıyor, tişörtlerin kaynağı olarak Ömer’i değil kardeşi İbrahim’i gösteriyor.

    Üçüncü sanık ise, ifadesinin kısalığından da anlaşıldığı gibi, kesinlikle suçlu herhalde:

    “Söz konusu beyazlı tişört bana aittir. Ve bana annem almıştır. [Bu da suçu annesine atıyor!] Çok ünlü bir firmanın malı olduğu için bana hediye etmiştir, kesinlikle müsnet suçu işlemiş değilim.”

    Sorgu zaptına göre, “Ermeni propagandası yapmak suçundan sanıklar ayrı ayrı yerlerden bulunarak hakimliğimize mevcutlu olarak gönderildikleri görülmekle ve tişörtler üzerinde gerekli bilirkişi incelemeleri ayrıntılı şekilde yapılmış olmakla sanıkların sorgularının yapılması için ayrı ayrı huzura alınıp ifadeleri alındı.”

    Hiç jandarma eline düşmemiş olan masum vatandaşlar “mevcutlu” ne demek diye merak edebilir.

    “Mevcutlu” olarak gönderilmek, “Haydi canım, sen hakimliğe gidiver” denmeyip jandarma eşliğinde gönderilmek demek. Bu durumda sanığın kelepçeli mi, kelepçesiz mi götürüleceği jandarmanın takdirine kalmış.

    Konumuz olan olayda, “Ermeni propagandası yapmak” çok ciddi bir suç olduğu için, sanıklar kelepçeli olarak götürülmüş.

    Bu arada, hukukçu okuyucularımın yardımına başvurmak isterim. “Ermeni propagandası yapmak” ne demektir tam olarak?

    Örneğin, “Arkadaşım Yetvart çok iyi keman çalar” demek, Ermeni propagandası yapmak mıdır? Bence olabilir. Bilelim de, ona göre dikkatli davranalım.

    Davaya dönersek, alışageldiğimiz adil yaklaşımıyla Türk adaleti, üzerinde “Emporio Armani” yazan tişört giymenin suç olup olmadığını saptamak için bilirkişilere başvurmuş.

    İtalya’dan 74 yaşındaki moda kralı Giorgio Armani’yi Avşa’ya getirtmeyi ya düşünememişler ya da belki Sayın Armani’nin işi varmış. Onun yerine şöyle bir yöntem uygulanmış:

    “Tişörtler üzerinde yazılı olan yazının propaganda mahiyetinde olup olmadığını tesbit etmek için bu dilden anlayan şahısların hakimliğimizde hazır bulunmaları hususunda Belediye Başkanlığı’ndan hoparlörle ilan yaptırılmıştır.”

    O sırada Avşa’da tatilde bulunan üç tercüman hâkimliğe başvurmuş, bilirkişi heyeti oluşuvermiş!

    Heyet, “Emporio Armani” ifadesinin “Ermeni İmparatorluğu” anlamına geldiğini doğrulamış. Ve suçlular ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm olmuş.

    Bu hikâyeye inanmayanlar olacağını hissediyorum.

    Lütfen hemen bugün bir AGOS gazetesi alın, Zakarya Mildanoğlu’nun yazısını okuyun.

    Ben yukarıda sadece davanın sonucunu yalan yazdım. Geri kalanı tümüyle doğru.

    Armani tişört giymenin kelepçelenerek mahkemeye çıkarılma nedeni olabildiği bir memlekette, hem Kürt hem BDP üyesi hem belediye başkanı olanların tutuklanmasına kim itiraz edebilir ki!

    ileArmani Ermeni mi! – GAZETEVATAN.COM.

  • Türkiye’ye Hakaret eden Fransa ile yeni anlaşma

    Türkiye’ye Hakaret eden Fransa ile yeni anlaşma

    Aman, kimse uyanmasın !
    FRANSA TÜRKLER’E HAKARET EDİYOR AKP ANLAŞMA İMZALIYOR !
    YAKLAŞAN FRANSA CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ ÖNCESİ ERMENİ DİYASPORASININ OYLARINI ALABİLMEK İÇİN ERMENİSTAN’A GİDEN FRANSA CUMHURBAŞKANI SARKOZY,”SOYKIRIM TARİHİ BİR GERÇEK,FRANSA BUNU YASAYLA TANIDI” DERKEN, AKP HÜKÜMETİ FRANSA İLE DÜN ”TERÖRLE MÜCADELEDE İŞBİRLİĞİ ! ANLAŞMASI” İMZALADI !
    NEYİN İŞBİRLİĞİ İSE ?

    Ermenistan ziyaretinin 2. gününde de Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin sözde soykırım hakaretleri sürerken, Türkiye ile Fransa arasında yeni bir anlaşma imzalandı. İçişleri Bakanı Claude Gueant, gazetecilerin soruları üzerine Sarkozy’nin sözlerini nasıl tevil edeceğini şaşırdı. - 315833 292253270787105 143293779016389 1276986 122063190 nErmenistan ziyaretinin 2. gününde de Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin sözde soykırım hakaretleri sürerken, Türkiye ile Fransa arasında yeni bir anlaşma imzalandı. İçişleri Bakanı Claude Gueant, gazetecilerin soruları üzerine Sarkozy’nin sözlerini nasıl tevil edeceğini şaşırdı.

    Türkiye’ye hakaret eden Fransa ile terör anlaşması
    Diaspora oylarını kazanmak için Ermenistan’a ziyarette bulunan Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Ermeni yalanlarına sarılarak, Ankara’ya sözde soykırımı tanıma çağrısında bulundu. Önceki gün Erivan’a giden Sarkozy, Ermenistan ziyaretinin ilk adımında ’Soykırım anıtı ve müzesini’ ziyaret etti. Burada konuşan Sarkozy, “Soykırım tarihi bir gerçek. Fransa bunu yasayla tanıdı. Türkiye tarihini yeniden ziyaret etmeli, yeniden gözden geçirmeli. Tıpkı dünyadaki diğer ülkeler gibi. Almanya bunu yaptı. Fransa bunu yaptı. Türkiye büyük bir ülke, tarihini yeniden gözden geçirmekle kendi kendini onurlandıracak. Eğer Türkiye bunu yapmazsa o zaman daha da ileri gitmek lazım” dedi. Diğer yandan Sarkozy, Türkiye’nin AB üyeliği ile ilgili düşüncelerinde bir değişiklik olmadığını söyleyerek, “Fransa, bu ülkeyi AB’de görmüyor” dedi. Sarkozy dün de Azerbaycan’ı ziyaret etti.

    “Öyle demek istemedi!”
    Bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye, Fransa ile bir anlaşma imzaladı. Türkiye’de temaslarda bulunan Fransa İçişleri Bakanı Claude Gueant, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’le terörle mücadelede somut işbirliği mekanizmalarını içeren bir anlaşma imzaladı. Düzenlenen basın toplantısında ise Fransız Bakan’a Sarkozy’nin sözleri soruldu. Claude Gueant, “Sayın Cumhurbaşkanı’nın söylediği her bir sözcüğün, cümlenin önemi vardır. Özellikle de Sayın Cumhurbaşkanı bir takvimden söz etmemiştir” dedi. Ermeni basınında yer alan “Türkiye’nin Ermeni soykırımını kabul etmemesi halinde Fransa’nın bir takım adımlar atabileceği” yönünde çıkan haberlerin hatırlatılması ve “Bu Fransa hükümetinin de resmi görüşü müdür yoksa Sarkozy’nin yaklaşan seçim çalışmaları öncesi Ermeni toplumunun desteğini alması için yaptığı bir girişim midir?” sorusu üzerine Gueant, “Az önce söylediğime ekleyeceğim hiç birşey yok” diye yanıt verdi. Bu arada, Emekli Büyükelçi Batu, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin Türkiye’ye yönelik “tarih ile yüzleş” çıkışına ilişkin, “Sarkozy’nin her zaman tanık olduğumuz çirkin, gayet ucuz davranışlarından biri” dedi.

    By: KUVVA-İ MİLLİYE HAREKETİ
  • ABD’den, ‘Ermeniler İncirlik’i istiyor’ notası!

    ABD’den, ‘Ermeniler İncirlik’i istiyor’ notası!

    ABD’den, ‘Ermeniler İncirlik’i istiyor’ notası!

    Osmanlı vatandaşı Ermeniler’in torunlarının ABD’de “İncirlik dedelerimizin yasadışı el konulan toprakları üzerine kuruldu” iddiasıyla açtığı tazminat davasında ABD Dışişleri’nin Türkiye’ye, “Davaya savunma gönderin” diye diplomatik nota gönderdiği ortaya çıktı. Buna rağmen savunma yapmayan Türkiye, 100 milyon dolar tazminatla karşı karşıya…

    Uğur KOÇBAŞ / VATAN ÖZEL HABER


     

    Osmanlı döneminde yaşayan Dikran Efendi ile Kalina Hatun isimli Ermeniler’in yakınlarının, ABD’de İncirlik Üssü’nün kurulduğu arazinin bir kısmının kendilerine ait olduğu iddiasıyla açtığı davada kritik bir gelişme yaşandı. İncirlik’in yüzde 3.671’i üzerinde hak iddia eden 3 Ermeni’nin California Federal Mahkemesi’nde açtığı davada ABD Dışişleri’nin bir diplomatik nota ile Ankara’yı uyarmasına rağmen savunma göndermeyen Türkiye’nin “sorumluluklarını yerine getirmediği için gıyabında mahkum” (default) ilan edilmesi tehlikesi belirdi.

    VATAN’ın incelediği dava dosyasına göre Alex Bakalian, Anais Harotunian ve Rita Mahdessian tarafından, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Ziraat Bankası ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası aleyhinde açılan davada davacı taraf, 1915 yılında el konularak Ziraat Bankası’na devredildiğini iddia ettikleri 4 parça arazi ve evlerinin toplam büyüklüğünün 496 dönüm olduğunu ve bu toprakların şu an tamamının İncirlik Üssü içerisinde kaldığını ileri sürüyor.

    Davacı Ermeniler’in bunun karşılığında istediği miktar ise arazi ve apartmanlar için 63.9 milyon dolar. Buna ek olarak arazinin ABD ordusuna kiralanmış olması nedeniyle şimdiye dek elde edilen kira gelirlerinden pay ve geriye dönük faiz de talep ediliyor. Tüm bunlar bir araya getirildiğinde Türkiye’ye mahkemeden yaklaşık 100 milyon dolarlık bir fatura çıkarılıyor.

    Avukat önerisi

    ABD vatandaşı olan Ermeni asıllı davacılar, söz konusu arazinin ABD tarafından üs olarak kullanılması ve İncirlik üssünde Pizza Hut, Taco Bell gibi Amerikan firmalarının faaliyet göstermesi amacıyla California Federal Mahkemesi’ne dava açabilme imkanı bulmuş ve mahkeme de gerekçeleri ciddi görerek davalı taraflardan savunma alınmasına karar verdi. Bu talep Lahey Konvansiyonu aracılığıyla Türkiye devletine Mart ayında bir resmi yazışma ile iletildi. Ancak Türkiye, güvenlik ve devlet sırlarını içeren gizlilik gerekçesiyle bu talebi reddetti. Bu kez davacılar 14 Nisan tarihinde ABD Dışişleri’ne başvurarak Türkiye’den diplomatik yollarla savunma talep edilmesini istedi. Nitekim 20 Haziran tarihinde Amerikan Dışişleri Bakanlığı, Ankara Büyükelçiliği aracılığıyla gönderdiği CONS 11-01208 dosya numaralı diplomatik notada Türkiye’den davaya savunma göndermesini resmen talep etti. Notada, “ABD yasalarına göre davalı taraf olarak savunma vermek zorundasınız. Size ABD’de bir avukat tutmanızı öneriyoruz. Bu konuda ABD Dışişleri yardımcı olmaya hazırdır. 60 gün içinde savunma göndermezseniz mahkemeden ‘default’ kararı çıkma ihtimali bulunuyor” denildi.

    Bankalar ciddiye aldı

    ABD Federal Mahkemeleri, “default” kararını savunma vermesi istenen kişinin mahkemeye gelmemesi ya da savunmasını göndermemesi durumunda veriyor. Hukukçuların “hükmen mağlubiyet” olarak tanımladıkları bu karar verildiği an, davalı tarafın dava süresince bir daha hiçbir şekilde duruşmalara müdahil olma şansı kalmıyor. Bu durumda da mahkeme genellikle suçlanan kişinin suçunu kabul ettiğini varsayarak kararını davalı tarafı haklı bularak veriyor. ABD’nin verdiği bu notanın üzerinden 70 günden fazla süre geçmesine rağmen Türkiye’nin savunma göndermemesi nedeniyle davacılar mahkemeye “default” başvurusu yaptı ve kararın birkaç gün içinde çıkması bekleniyor. 1915-1923 yılları arasında davaya konu olan mülkleri sahiplenen Ziraat Bankası ile 1923’ten sonra devredilen Merkez Bankası ise durumun ciddiyetinin farkına vararak Amerika’daki bir hukuk firmasıyla anlaştı ve mahkemeden savunma vermek için 19 Eylül’e kadar süre istedi. Talep kabul edildi.

    İşte İncirlik’teki araziler

    Dava dosyasına eklenen haritada Google Earth üzerinden konulan bu görüntü yer alıyor. İncirlik üssünün güneydoğu kısmında yer alan 4 parça toprağın üzeri boyanmış şekilde gösteriliyor. Üzerinde hak iddia edilen arazinin İncirlik Üssü’nün %3.671’ine karşılık geldiği belirtiliyor. Karşılığında istenen 69 milyon dolarlık tazminat bedelinin ise ABD ordu dökümalarında yer alan ve İncirlik üssünün değerinin kayıtlı olduğu belgeden alınan veri ile hesaplandığına vurgu yapılıyor. Dosyada ayrıca Osmanlı vatandaşı Ermeniler’in pasaport örneği ve Osmanlı arşivinden alınmış tapu bilgileri de var.

  • Güçlü diaspora için Diaspora Fonu kurulmalı!

    Güçlü diaspora için Diaspora Fonu kurulmalı!

    1news.com.tr’nin Diaspora ve Lobi Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Zaur Aliyev ile yaptığı röportajı:

    – Azerbaycan diasporasının çalışmalarını değerlendirir misiniz?

    – Açıkça söylemesi gerekirse bizim diasporamız henüz tam olarak oluşmamıştır. Yabancı ülkelerdeki diasporamıza ait kurum ve toplulukların sayıca çok olmasına rağmen onların diaspora kuruluşlarına ait bir yapı, belge ve faaliyet programı yeterli değildir.

    Diaspora üyelerini bir araya toplamak oldukça zor bir iş. Şunu da itiraf etmek gerekir ki, diplomatik kurumlarımız ve soydaşlarımız diaspora ve milli politika, bunun stratejik hedefleri, felsefi içeriği ve karakterini halen belirleyememiştir. Bu yüzden geçtiğimiz yıllarda kabul edilen önemli belgelerin icrasında ciddi yanlışlar yapılmıştır.

    Biz, bunların düzeltilmesi için artık önemli adımlar atabiliriz. Her halde bir diasporamız var ve bu bir gerçektir. Ama diaspora üyelerimiz şimdilik yaşadıkları ülkelerde devlet politikası ve kamuoyunu etkileyecek kadar güçlü değildir.

    Çünkü bulundukları yerlerde devletin önemli görevlerinde çalışmıyor,  sadece küçük çıkarlar peşinde bölünmüş halde yaşamlarını sürdürmekteler. Biz bir bütün olarak birliğimizi ortaya koyamıyoruz. Bu konuda diasporanın da eksiklikleri var. Çünkü farklı devletlerde temsilcilik faaliyetlerinde bulunan diaspora örgütlerimizin aynı değildir. Bu yüzden genel bağlamda ortak bir uzlaşmaya varmak bir az zor.

    Bunun dışında bazı diaspora temsilcileri çalışmalarındaki eksikliklerin mali sorunlardan kaynaklandığını açıklıyorlar. Ama diasporamızın yeteri kadar mali imkanları vardır.

    Öte yandan ise diaspora faaliyeti için büyük paralara gerek yok. Para gerektiğinde de onlar büyükelçiliklerimize başvuruyorlar. Sadece istenen paranın iletilmesi bir az zaman alıyor. Bu nedenle gereken acil durumlarda hak sesimizi yaymakta bir az geç kalabiliyoruz. Artık bu gibi sıkıntılarla vedalaşmak için önemli adımların atıldığı bir aşamadayız.

    Bilindiği üzere şu anda Azerbaycan diasporasının faaliyetinde bir gelişme, güçlenme ve kalkınma süreci yaşanmaktadır. Geçen dönemlerde Azerbaycanlıların sorunlarının devlet başkanı ve kamuoyuna gereğince iletilmediği gözlemlenmekteydi. Fakat Dünya Azerbaycanlıların 3. Kurultayı sırasında Sayın Cumhurbaşkanı İlham Aliyev yaptığı konuşmada Azerbaycan diasporasının sorunlarını bugün kendi dikkat odağında tuttuğunu açıkça belirtti. Cumhurbaşkanı, bundan sonra diasporamızın bütün yetersizliklerinin ortadan kaldırılması, ilgili tüm sorunların çözümü için gereken mesajı verdi.

    – Dünya Azerbaycanlıları Kongresi’nin (DAK -World Azerbaijani Congress) bölünmesi diaspora çalışmalarını nasıl etkiliyor?

    • DAK kurulduğu günden bu yana “Nasıl bir örgüt olmalıyız?” sorusunu cevaplamakta hala zorluk çekiyor. Eğer DAK bu soruyu yanıtlayamazsa bugün de, yarın da ve gelecek yıllarda da ciddi sorunlar yaşayabilir. Örgütün aktif üyeleri bile “DAK nedir?” sorusu karşısında acizdirler. Onlar örgütün nereden gelip nereye gideceği konusunda bilgi vermekte zorlanıyorlar. Bu güne kadar tüzüğü çok kez değişen bu kurum misyon ve vizyonunu hala belirleyemiyor. Hedefini ve geleceğini bilmeyen bir kurumun parçalanması kaçınılmazdır. Bu sorunlar çözülmedikçe DAK’ın süregelen örgüt içi tartışmaları devamlı bir hal alacak.

    Bunun yanı sıra kurumun bölünmesinde İran, Rusya ve Ermeni faktörü söz konusudur. Çünkü Azerbaycan devletinin güçlenmesi, diaspora faaliyetine önem vermesi, bu doğrultuda çalışmalarını artırması Azerbaycan’a düşman olan devletlerin de doğal olarak aktifleşmesine yol açmış oluyor. DAK bu tür oyunlara gelmemesi için örgüt içi görüş ayrılıklarına son vermesi gerek. Bunun için Azerbaycan’ın milli çıkarları göz önünde bulundurulmalı. Aynı zamanda örgütte İran, Rusya ve Ermenistan ile alakalı şahıslar mutlaka dışarıda tutulmalı.

    – Ermenistan ile enformasyon savaşının neresindeyiz?

    • İlk önce Ermenilerin psikolojik karakteri hakkında ipuçları vereyim. Ermenilerde dikkat çeken daha bir nokta onların ortak başarılar ve ortak acılar etrafında yoğun birleşmesidir. Ermeniler kendi tarihlerinin bir yalan üzerine kurulu olduğunu çok iyi biliyorlar. Onların kültürü, edebiyatı, dili ve diğer tüm ulusal özellikleri bir çalıntı eseridir.

    Bütün bunlara rağmen, Ermeniler “hırsızlıklarını” ustalıkla gizler ve milli konularda seferber olmayı başarırlar. Böyle bir durum karşısında Ermeniler her şey yapmaya hazır. Onlar bu çalışmaları çeşitli dillerde ve dünyanın öncü medyalarında gerçekleştirmektedirler. Ermeni lobisi bu doğrultuda ciddi maddi destek sağlar.

    Şu anda bizim diasporamızın Ermeni lobisi ile bilgi mücadelesinde gücü yeteri kadar değil. Çünkü baskı imkanlarımız çok az. Eğer herhangi diaspora sitesine bakacak olursak Karabağ sorununa ilişkin bilgiler var.

    Ama ülkemizde yaşanan olayların siyasi analizi ve yorumu çok azdır. Siteler bilgi zenginliği ve içerik açısından da farklıdır. Birçok durumlarda gereken tarihi bilgilerin elde edilmesi sırasında sıkıntıyla yüzleşiliyor.

    Hatta bazı diaspora kurumlarımızın milli tanıtım konusunda ciddi eksiklikleri var.

    Bunun yanı sıra uluslararası medyaya bağlantımız gerektiği kadar değildir. Dünyanın nüfuzlu gazete ve sitelerinde Azerbaycan hakkında geniş bilgiler yeterince rastlanmamaktadır.

    Allaha şükürler olsun ki, Eurovision şarkı yarışmasında birinci olduk.

    Şimdi birçok ülke Azerbaycan hakkında yabancı dillerde bilgi bulmak isteseler de arama motorlarında sadece İngilizce, Rusça, Fransızca, Almanca kısa ve bilgiler çıkmaktadır. İspanyol, İtalyan, Macar, Çek, Polonya ve diğer Avrupa dillerinde ise hiç bilgi yer almıyor. Dolayısıyla da bu yönde ciddi açığımız var.

    Bugün Azerbaycan diasporasına ait 1000’den fazla site var. Bunların sayısı her geçen gün artmaktadır. Ama kalite ve içerik açısından önemli bir değişlik henüz söz konusu değildir. Azerbaycan’la ilgili her hangi bir site oluşturmak isteyen diaspora örgütlerimiz veya bireylerin karşılaştıkları en büyük sorun Azerbaycan’a ait tarih, kültür vb. ilgili bilgilerin fazla olmamasıdır. Çünkü diğer sitelerden intihal yapılması sonucu içerik aynı oluyor. Dolayısıyla da bizim enformasyon savaşında Ermenilerden üstün olmamızı söylemek sadece saflık olurdu.

    – Sizce Azerbaycan gerçeklerinin dünya kamuoyuna iletilmesi ve Azerbaycan diasporasının çalışmalarını etkin kılmak için daha nelere imza atılması gerekir?

    • Sanat alanında diaspora temsilcilikleri ile işbirliğine ciddi önem verilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda onların dayanışmasını sağlamak mümkün olur. Son 15 yıl boyunca Azerbaycan ile ilgili bazı belgeseller hariç bu yönde yetersizlikler hissedilmektedir. Diaspora örgütlerinin sanata çok eğilimli olmalarına rağmen bu konuda önemli adımlar atamamaktadır. Bugüne kadar diaspora temsilcileri yaşadıkları ülkelerde, “Azerbaycan filmleri haftası”nı organize edemiyorlar. Veyahut ta daha çok seyirci kitlesi kazanan yerel yapım bir Azerbaycan filmi için herhangi bir ödül sunmamışlar. Bu yüzden diaspora örgütlerimiz bazı Azerbaycan filmlerinin yabancı dillere çevrilmesi için yardımcı olabilir.

    Bunun yanı sıra eğitim alanına da özel dikkat ayırmak gerekir. Gözlemlerimize göre son birkaç yılda Azerbaycan üniversitelerinin diplomalarını almak isteyen soydaşlarımızın sayısı artmaktadır. Onlar için indirimli şartlar sunulabilir. Ayrıca yurtdışında eğitim gören diaspora temsilcileri ile sık irtibatta bulunan öğrencilerimize eğitim aldıkları üniversitelerde Azerbaycan’la ilgili köşe ve stantlar,  kitap fuarı,  fotoğraf yarışmaları vb. etkinlikler düzenlemeleri için destek sağlanabilir. Ayrıca Azerbaycan ile ilgili bilgi edinmek isteyen yabancılara yadımlarda bulunulması meselesine dış politikamızda önemli yer ayrılması gerekir. Örgütlenme konusunda da bazı olumsuz olgular yok değildir. Bunlara örnek olarak kurumlar arasında ayrımcılığın yapılmasını gösterebiliriz. Aynı zamanda kurumlarda iktidar-muhalefet eğilimlerinin tezahürü diaspora içinde sorunlara yol açıyor. Bu olumsuzlukların önlenmesi için bağımsız siyasi görüşlere bakılmaksızın muhakkak devlet çıkarlarının sağlanması şart.

    Bunun yanı sıra dünya Azerbaycanlıları hakkında bir antolojinin oluşturulması ve buraya yurtdışında eğitim alan, çalışan Azerbaycan’ın önemli isimlerinin alınması mümkündür. Ayrıca atılacak iyi adımlardan biri de sıcak hat uygulanmasıdır. Bu diasporanın vatana bağlılığını daha da güçlendirir. Her bir Azerbaycanlı ücretsiz olarak sıcak hat aracılığıyla büyükelçilik veya ülkenin ilgili kuruluşlarını arayabilir.

    Bunun dışında ise Azerbaycan diasporasının güçlendirilmesi amacıyla yapılacak en önemli teşebbüs Diaspora Fonu’nun kurulmasının  hızlandırılması meselesidir. Bu ilk önce diaspora çalışmaları adına harcanan para ve toplanan malzemelerin kullanılmasında saydamlığı sağlayacak. Aynı zamanda yurtdışında yaşayan soydaşlarımız arasında diaspora çalışmaları için toplanan paraya ilişkin olumsuz söylemlerin sonlandırılmasında da fonun büyük rolü olacaktır.

    – Türk Dünyası Birliği adına yapılan çalışmalarda Azerbaycan diasporası nasıl bir role sahip?

    Türkçe konuşan diasporaların ortak faaliyet düşüncesinin yalnız Azerbaycan’da yüksek seviyede kabul gördüğü, bu konuda yazıldığı ve bu doğrultuda görüşlerin yayıldığını tam samimiyetimle söyleye bilirim. Azerbaycan’daki bu istek diğer Türk devletlerinde çok az görülmektedir. Bazı sorunlara rağmen Azerbaycan diasporası Türk Dünyası adına yapılan bütün çalışmalarda aktif olarak rol almaya hazırdır.

    Tüm Türk Dünyası için gerçekleştirilen yürüyüşler, spor yarışları ve diğer etkinliklerde Azerbaycan diasporası kan kardeşlerimizi her konuda sonuna kadar destekliyor. Azerbaycan’ın diaspora ile ilgili mevzuatında dahi Türk Birliği adına Türk devletleriyle işbirliği için geniş olanaklar sunulmaktadır.

    Ama Kazakistan’ın “Oralman”, Kırgızistan’ın “Kayrılman” ve başkalarının ilgili programlarında bu yeterli kadar kapsamlı verilmemektedir. Ancak Türk devletlerinde bu birliği arzulayan binlerce insan vardır.

    Dostlarımız sürekli düzenlediğimiz görüşmelerde bu konuda Azerbaycan’ın öncülük etmesi gerektiği kanaatindedirler. Onlar bizim devletimize büyük sevgi ve saygı duyuyorlar. Bu güveni kaybetmeyeceğimize inanıyorum.

    Zeka SEFERLİ

    MRA

    1news.com.tr19.08.2011

  • Tek millet çok devletiz!

    Tek millet çok devletiz!

    "Uluslararası kamuoyu neyi nasıl istiyorsa, öyle görüyor" - Tek Millet Cok DevletKKTC Cumhuriyet Meclisi Özel Kalem Müdürü Gökhan Güler’den çarpıcı açıklama: Artık Tek Millet Çok Devletiz!

    Röportaj: Muharrem Ağalaroğlu /Gazeteturka-Azerbaycan

    “Uluslararası kamuoyu neyi nasıl istiyorsa, öyle görüyor”

    GÖKHAN GÜLER: “KURULTAYIN DEVLET ÇAPINDA GEÇİRİLMESİ EN GÜZEL ADIMDIR”

    KKTC Cumhuriyet Meclisi Özel Kalem Müdürü Gökhan Güler… Onunla Dünya Azerbaycanlılarının 3. kurultayında görüşerek kurultayın önemi, Kuzey Kıbrıs’ın Azerbaycan’dan beklentileri, Dağlık Karabağ meselesi ve Kuzey Kıbrıs’ın durumu hakkında konuşduk.

    – Önce kurultayla ilgili düşüncenizi bilmek ilginç olurdu.

    – Böyle bir kurultaya davet olunmaktan çok gurur duydum ve büyük bir sevinçle geldim. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in açıklamalarını büyük bir memuniyyetle karşıladım. Sanırım, bu, inşallah diğer Türk devletlerine de örnek olur. Haydar Aliyev o zamanın şartlarına göre bir millet iki devlet demişti. Günümüzde ise bir millet çok devlet ifadesinin daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Geçenlerde Başkentimiz Lefkoşa da Türk Cumhuriyeti Azerbaycan Kültür Merkezininde Azerbaycan’dan Kanire Paşayeva, Musa Gasımlı, Azerin ve Tünzalenin de katıldığı halka açık, televizyonlardan canlı yayımlanan ve İctimai TV’nin TRT avazla birlikte yayınladığı bir “gece” hazırladık. Bu “gece”ye halkımız çok büyük ilgi gösterdi. Salona insanlar sığmadı, canlı yayında da çok izlendi. Irak Türkmen eli TV ordaydı, BRT ile beraber hazırladıkları protokole göre 3-4 kez tekrar yayınladılar. Onların aşırı ilgisini çekti. Bu anlamda ister Azerbaycan, Azerbaycanlı kardeşlerimizle, gerekse adadaki kardeşlerimizle kendi adıma söyleyebilirim ki, gece gendüz çalışıyorum. Bir de bu işin eğitim süresi eklendi. Geçen yıl gelen öğrencilerle birlikte, yaklaşık 700’e kadar öğrenci Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde eğitim almaktadır. Bunun gelecek yıl en azı iki kez çıkması bekleniyor. Bu anlamda biz de üzerimize düşen ne varsa, gerekse Cumhuriyet Meclisi’nde, gerekse kişisel olarak Azerbaycanlı kardeşlerimize her türlü desteği vermeye hazırız. Çünkü dediğimiz gibi tek millet, çok devletin çocuklarıyız.

    Kardeş halk olarak teleyimiz de aynıdır. Kıbrıslı kardeşlerimiz Rumların, biz ise Ermenilerle Rusların katliamlarına maruz kaldık. Böyle olunca Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Azerbaycan’dan beklentileri nelerdir?

    – Dağlık Karabağ sorunu çok hassas bir konudur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de Kıbrıs konusunda da uluslararası güçlerin baskısı ile bir anlaşma imzalanması isteniyor. Kıbrıs Türkleri olarak samimi bir şekilde sorunun çözümünü istiyoruz. Ama nasıl çözüm? Biz, eşit haklara sahip olmakla, iki devletli olalım. Çünkü biz, devletimizin, halkımızın ve bizden sonra gelecek nesillerin de sorumluluğunu taşıyoruz. Biz, öyle bir anlaşmaya gelmeliyiz ki, bizden sonraki nesiller de dahil, ne zamansa ayrılmalarına milyonda bir ihtimal bile olsa, bu milletin ayrılacağı devletini ve toprağı olsun. Bu çok önemlidir. Ama Karabağ konusunda Azerbaycanlı kardeşlerimizin sonuna kadar yanındayıq. Sizlere karşı yapılan zulmün görülmemesi bizde de 1963 yılında adanın Rumlar tarafından bölünmesinden sonra 1963 1974 yıllarında Kıbrıs Türklerine karşı yapıldı. Bunu da görmezlikten geldiler. Kıbrıslı Rumlar meseleyi gündeme getirirken diyorlar ki, 1974 yılında Türkiye elini kolunu sallayarak gelip adayı işgal etti. Fakat 1974 yılındaki adanın üç qarantından (Türkiye, Yunanistan, İngiltere) biri olan Türkiye’nin adada Yunanistan’daki Albaylar cuntasının darbe yaparak yönetimi ele geçirmek istemesinin ve insanların ciddi anlamda topula, tüfekle yok etmesinin önüne alıp, akıtılan masum kanı durdurdu. Ancak uluslararası kamuoyu bunu nasıl görmek istiyorsa, öyle de görüyor.

    Ermeni sorunundan konuşurken onu da belirtmek isterim ki, uzun yıllar basında köşe yazarı olarak çalışdım. O zaman “Ermeni soykırımı dedikleri” başlıklı bir makale yazdım. Bu yazıda Ermeni meselesinin başından bu güne kadar tokunmuşam. Ermeni meselesinde herkesin bunu bilmesi gerekir ki, ilk Ermeni Başbakanı Ovannes Kaçaznuninin ilk Taşnak kongresinde meşur açıklaması var. Bildirim ki, bunu internetten herkesin okumasını istiyorum. O, konuşmasında yaptıklarının hepsini Avrupa’nın ve dış güçlerin öğrettiklerini, teşvik ettiklerini yapdıkları için yanlış yaptıklarını, bundan sonra zaman geçse de geriye dönüşün olmadığının farkına vardıklarını, ama iş işten geçtiğini açıkça ortaya koyuyor. Bu anlamda da Ovannes Kaçaznuninin yazısının da bu konuya ilgi gösterenlerin ilk kaynakları Ermeni Başbakanından öğrenmesini istiyorum, görsünler, kendileri ne diyor.

    Bir süre önce Rum Kipris ile birlikte referandum geçirdiniz. Referandumda sizler Rum Kıbrıs’ı ile birleşmek istediğinizi bildirseniz de onlar bunu kabul etmedi. Bugün nasıl, Kuzey Kıbrıs Rum Kıbrıs’ı ile birleşmek mi istiyor, bağımsız devlet olmak için mi çalışıyor?

    – Kıbrıs Türkleri her zaman Türk tarihinin içinden gelen Yunus Emre gibi barışçı. Ama her insanın sülhseverliyinin de bir noktası var. Siz bir insanın canını, malını, ailesini ortadan kaldırmak, yahut demokratik haklarını hiçe saymak isterseniz, Kıbrıs Türk halkı da üzerine düşeni gerçekleştirecekdir. Eğer anlaşma gerekiyorsa, Kıbrıs Türkleri elinden geleni yapar ve yapıb. Rumlar hiçbir zaman razı olmadıkları için adanın tamamına tek başına sahip olmak istiyorlar. Bunun için de “Annan planı” na yok demişlerdi. Ancak Kıbrıs Türklerine “evet” deyin, size her türlü yardım ederiz, uçakların biri kalkacak, biri inecek diyen Avrupalılar bugün ortada yok. O zaman halkımızı ciddi şekilde “evet” demeye teşvik etmişlerdi. Bugün ise tekrar ediyorum, Kıbrıs Türk halkı samimi şekilde ideal bir çözüm arzulamaqdadır. Ama çözüm istiyoruz diye önümüze konan her plana da “evet” demeyeyiz. Çünkü Kıbrıs Türkleri mevcut devleti yaşatmaya kadirdir. Biz samimi şekilde sorunun çözümünü istiyoruz, fakat Rum tarafından aynı samimiyeti görmüyoruz. Bir hususu da belirtmek isterim ki, 2004 yılındaki “Annan planı” nı hazırlayan o dönemin BM Genel Sekreteri Koffi Annan planı Kıbrıs Türklerine teslim ettiği gün, Endonezya’da Timora gitti. Neden buydu ki, 150 milyon Müslüman’ın yaşadığı ülkede aynı dinden, dilden, ırktan, kültürden olan timorların 150 bin kişiyi petrol bölgesini önceden bildikleri için “biz hristiyanız, bağımsızlığımızı istiyoruz”, – dediler. Dikkat edin, Kıbrıs’ta iki ayrı halk var – Rumlar ve Türkler. Birinin dini Müslüman, diğeri Hıristiyan, birinin dili Türkçe, diğerinde Rumca. Buna rağmen bize mutlaka razılaşacaqsınız diyen Annan o gün Endonezya’ya giderek timorların bağımsızlığını kabul edip, destekliyor. Burada ciddiyətsizlik ve samimiyetsizlik var. Bunu insanlar görmek istemiyor.

    Tüm çatışmalarda arabuluculuk misyonunu Hıristiyan devletleri üstleniyor. Niçin Müslüman devletleri bu misyonu üzerine alamıyor?

    – Bunlara uluslararası ilişkiler açısından bakmak gerekir. Hıristiyanlar konuyu dini değil, barış, insan hakları, barışçıl hale getiriyor. Çünkü günümüz biraz daha derine koşarsak, küreselleşme yanında toplumlarda, maalesef, birlik öne çıkartılarak insanların ait olduğu milleti, dili, kültürü hiçe sayarak kendilerinden ayırmak istiyorlar. Amaç şu ki, kendi menfaatlerinin yararına olan planlarda bu toplumları ister medya yoluyla, ister siyasi araçlarla psikolojik savaşın ardından kendilerine uygun duruma getirsinler. Uluslararası yayınların bize gösterdiği her şeyi kabul ettiğimiz sürece, hiçbir zaman doğruluğu bulamayız. Düzgünlüğü araştırarak bulabiliriz. Yani insanlar uluslararası ilişkilerde sizi ikna etmek için, basit şekilde diyelim, bazen sizin “evet” demeniz onlara sarf etmediği halde “evet” de, “evet” de diyerek sizi şaşırtabilirler. Düşünüyorsun ki, bu bana “evet” de diyorsa burada bir iş var. Odur ki, ben “yok” diyorum. Ancak onlar bunu bu kadar basit hayata geçirmezler. Meseleyi o kadar karışıma düşürüyorlar ki, sizin “evet” demeniz işlerine gelirse, onu da provokasiyalar yaparak almaya çalışıyorlar.

    Son olarak birde Karabağ sorununa dönüyorum. Mehmet Akif Ersoy derki:
    “Bastığın yerlere toprak diyerek keçme tanı!
    Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
    Sen şehid oğlusun, incitme yazıkdır atanı
    Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı!”
    Nasıl düşünüyor, Azerbaycanlılar cennet vatanı işgalden azad etmek için Türkiye’nin 1923 yıllarında yapdığını – tüm dünyayı göze alarak savaşa başlamalı?

    – Artık günümüzde toplu, tüfengli savaşlar geride kaldı. Ama ben demiyorum ki, savaş zamanı bitti. Kimse size savaş ilan ederse, tabii ki, ona hakkıyla cevap vermelisiniz. Böyle bir atmosferde, uzun süredir aktif savaşın aparılmadığı bir ortamda ilk kurşunu siz atsanız ne yazık ki, küresel kamuoyunda haklı olduğunuz halde haksız duruma düşersiniz. İlham Aliyev konuşmasında (5 Temmuz’da yapılan qurultaydakı konuşmasında. M.A.) Çok güzel dedi. Sizin çeşitli masraflardan, yüzde 6-sından biriktirdiğiniz para Errmənistan bütçesinin tamamını oluşturuyor. Yani ekonomik açıdan güçlü Ermenistan yok. Fakat ekonomik gücün fazla olması Ermenistan’ı yeneceğinizi qarantiləmiyor. Bunun için ekonomik güç olmalıdır, güçlü ordu olmalı ve her zaman olduğu gibi Türk insanı bilgili, bilgili olarak kendisini hazır duruma getirmelidir. Ancak karşı taraf çok saldırqandır ve sizi savaşa tahrik edebilir. Bu zaman onların oynuna gelmemek de çok önemlidir. Karabağ bizim için çok önemlidir. Çünkü Kıbrıs Türkleri olarak neyi, hangi musibetleri yaşamışıksa, Azerbaycanlı kardeşlerimiz de Dağlık Karabağ’da ve diğer bölgelerde aynı çileyi çekip, aynı musibeti yaşamışlar. Az önce Mehmet Akif Ersoy’un dizelerinden bahsettiniz. Türk tarihinde Çanakkale savaşı var. Bu savaşta bütün dünya bir olarak bütün Türklerin üzerine gelmişti. Bugün Çanakkale’ye giderseniz Türkiye Türklerinin, Azerbaycanlı Türklerin ve çeşitli coğrafyalardan olan Türklerin de şehitler verdiğini çok açık bir şekilde göreceksiniz. Yani Türkiye Çanakkale Savaşı’nı kazanmakla bizler de kazanmış olduk.

    Muharrem Ağalaroğlu/Gazeteturka-Azerbaycan

    www.gazeteturka.com, 14 Temmuz 2011

  • “İNGİLİZ GİZLİ BELGELERİNDE TÜRKİYE”

    “İNGİLİZ GİZLİ BELGELERİNDE TÜRKİYE”

    Günümüzü anlamak isteyenler için”Sonuna kadar okunacak bir yazı” - Amerika EmperyalizmiGünümüzü anlamak isteyenler için”Sonuna kadar okunacak bir yazı”

    EROL ULUBELEN

    ÖNSÖZÜNDEN; Aşağıda okuyacağınız belgeler 46 cilt tutan İngiliz Gizli Belgelerinden alınmıştır…Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak için başta İngiltere olmak üzere Avrupanın emperyalist devletlerinin çevirdiği bütün oyunları en açık biçimde ortaya koymaktadır. Bu belgelerin bize öğreteceği pek çok şey vardır. İlki Emperyalizmin gerçek karakteri. İkincisi devletler arası ilişkileri mutlaka şahıslar arası dostluklardan ayırmak gerektiğidir Akıllı yöneticiler için sadece ulusal çıkarlar vardır…Ve nihayet bu belgelerbizehalklarına ihanet eden devlet adamları ile gerçek vatanperverler arasındaki farkı açıkça göstermektedir. Bugün canlılığı ile yaşatılan bir Ermeni sorunu vardır. Geçmişte* Ermenilerin nasıl tahrik ve teşvik edildikleri bu belgelerde en açık şekilde görülmektedir. Ermeni cinayetleri başlamadan önceki dönemde yaşlı Ermenilerce gençlere aşılanan Türk düşmanlığı, bu topluluğun bulundukları ülkelerde eriyip yok olmalarını önleyen bir öğe gibi düşünülebilir. Yaşlı Ermeniler, yaşadıkları olayları, kimlere alet olduklarını ve kimler tarafından en insafsızca harcandıklarını düşünmeden şartlandırdıkları çocukları ve torunlarının vahşetleri ile ne ölçüde öğünseler azdır! Türk Yurdu bir baştan bir başa işgâl altında iken; ne Hınçak, ne Taşnak Cemiyeti, ne Bogos Nubar Paşa komutasında Ermeni Orduları, ne Rus, İngiliz, Fransız yapısı silahları, nede Maraşta giydikleri Fransız üniformaları hayâllerinde var olan Ermeni Devletini gerçekleştirmeye yetmemişti, günümüzde işledikleri cinayetlerle, vahşetle nereye gelebilirler? Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti hiçbir dönemde ırkçı olmamıştır. EROL ULUBELEN

    BELGELER

    * (s. 34) (1096-1907) ( Albay C. Surtees tarafından rapor)

    Türk askeri birçok kez malzemesiz, yiyeceksiz, ayakkabısız, barınaksız yaşamış, yürümüş ve savaşmıştır.

    Türk Maliyesi: Türk bütçesi hiçbir zaman kesin olarak bilinmemektedir.  Fakat 20 milyon Sterlin civarında olduğu sanılmaktadır… Türk borçları 88 milyon tutmaktadır. Bu borçlar belli şirketlerin kontrolündedir. Bu borçlar tuz, tütün, pul, ipek, içkiler, balıkçılık vb. kaynaklar ile garanti altına alınmıştır. Ruslara olan harp borçları 27 milyondur. Böylelikle borç toplamı 130 milyon olacaktır….

    … Fransa ve Almanya bu memleketteki malî kudretini gittikçe arttırmakta ve ipi hergün biraz daha germektedir… Her iki tarafta Türk Hükümetine yüksek faizli yeni borçlar teklif etmekte, işe yaramaz âtıl kapitâli arttırarak Türk Hükümetini ellerinde tutmaktadırlar… Türkler harcamalarını kontrol etmezlerse bu iflâsa kadar gidecektir, böylece bu iki devlet bekledikleri fırsatı elde edeceklerdir….

    … Osmanlı İmp.luğunun akılsızca borçlanması ve korkunç israfı yüzünden Türk Devleti mahvolmakta.

    *- Cilt 262- Yıl:1909,- Sayfa: 759 (Eski bir diplomat) :

    İngilizler Türk düşmanı Hıristiyanlara iyi davranır, Türk köpeğini dövmek için her kırbaç mübahtır derdi.

    *- Cilt 269 Yıl: 1911, Sayfa 177 ( Sir Mark  Skyse) :

    … Öyle sanıyorum ki, Avrupalı mâliyecilerin Türkiyede yaptıklarını sinsi bir vahşet olarak isimlendirmek hatâlı olmaz.

    *- Cilt 266- Yıl 1909,- Sayfa 329 ( Noel Buxton) :

    … Türklerin şimdi en çok savaşması gereken şey, cehâlet ve vatanlarını Avrupalı hırsızlardan korumaktır.

    *- Sayfa No: 180 -Belge No: 161- 30.Temmuz.1910

    … Aslında Fransız mâliyecileri, Türkiyenin hayat kanını emmektedirler.

    *- Sayfa No: 550- Belge No: 554- 24.Şubat 1912

    … Kral Ferdinantın en büyük ihtirâsı İstanbul merkez olmak üzere Bizans İmp.luğunu kurmaktır.

    … Şimdilik Avrupa Türkiyenin çözülmesini bekliyor, o zaman vilâyetler kucağına düşecek.

    *- Sayfa No: 673- Belge No: 696 3. Eylül. 1912 (Mr. Marlingden Sir E. Greye)

    … Şimdiki durum yalnız Balkanları ve Avrupayı değil  fakat  Arapları, Ermenileri, Kürtleri ve diğer ırkları da İmp.luktan ayırmaya çalışmak olmalıdır.

    *- Sayfa No: 6- Belge No: 9- 9. Ekim.1912 (Sir.G. Buchanondan, Sir. E. Greye)

    … Bütün Avrupa  Türkiyesi hıristiyanlara ait olmalıdır…. Girit sorunu da Yunanistan lehine çözülmelidir.

    *- Sayfa No: 88- Belge No: 113- 3. Kasım. 1913 ( Lord Kicthenerden Sir E. Greye)

    … Türklerin çöküşü tamamlanmış görünüyor…  Sudanda Türklerin hak diye ileri sürdükleri ne varsa İngiltereye geçmelidir.

    *Cilt X- Sayfa No: 50- Belge No: 59 29. Ekim.1913 (Sir A. Nicholsenden Sir G. Hardingeye )

    … İmroz ve Bozcaadaları hariç bütün adaların Yunanlılara bırakılmasını sağlayalım.

    *- Sayfa No: 164- Belge No: 180 23. Aralık. 1913 ( Sir E. Greyden Sir E. Mallete)

    Yunanistanın adaları alacağı konusunda anlaştık. Size söyleyeceğim en iyi husus kuvvetlerin Yunanistan lehine Türkleri oyalamakta olduklarıdır… Ermeniler hakkında yapacağımız teklifleri Türkleri korumak gibi göstermeliyiz… Türkiye dağıldığı zaman Almanlarda kendi paylarını alacaklardır… Türkiye yeni borçlar bulmazsa çökecektir.

    *- Sayfa No: 262 – Belge No: 286- 16. Haziran. 1914 (Mr. Erskineden Sir E. Greye)

    … Amiral Kerr bana gizlice Türk Donanmasını mahv etmek için plânları olduğunu anlattı.

    *- Sayfa N0: 381- Belge No: 429- 14. Aralık. 1913 (Mr. Obeirneden Sir E. Greye)

    … Ermeni ayaklanması Türklere bir harp ilân etmenin en iyi aracıdır… Alman ordularının Türklerin yanında olması üçlü anlaşmayı kuvvetlendirecek, bu reformlara yol açacak ve sonra bir Ermeni isyanı olacaktır.

    ** ( Günümüzde de Türkler aleyhine yürümekte olan Ermeni propagandasını daha yakından anlayabilmek için bir iki küçük -aşağıda- ek yapmağı uygun gördük. E.U)

    Avrupalı emperyalistler amaçlarına varmak için bütün insanları yok etmeğe hazırdırlar ( Müslüman Asyada Kuvvetlerin Mücadelesi  Sayfa 14)

    … Prof. Phillip Marshall Brown: Avrupalı Devletler emperyalist amaçlarına varmak için Orta- Doğu halklarının gereksinimlerine kulak tıkadılar, hatta bu insanları kuvvet dengesi için kurban gibi fedâ ettiler. ( Olaylı Yıllar Cilt 2 Sayfa 148)

    … Prof. John Dewey: Halkın nefret ettiği yabancı kuvvetler, bu memleketlerden elde ettikleri kukla hükümetleri öyle haince kullandılar ki işte emperyalizm. ( Politik Yeni Cumhuriyet Sayfa : 268- 12. Kasım 1924)

    …Türkiyede Amerikan  Protestan misyonerleri…Misyonerler bütün çalışmalarını Rum ve Ermenilere yönelttiler.Amerikan misyonerlerinin en büyük başarısı kolejler vasıtası ile oldu.İstanbuldaki kolej 1840da Robert kolej adını aldı. İlk talebelerin hemen hepsi Ermeni gençlerindendi.Bu koleji bitirenler,zamanla birçok milletin  lideri durumuna geldiler. Buradan çıkan Bulgar öğrencileri, Bulgaristandaki milli hareketin başına geçtiler….Amerikan  Protestanlarına göre  Müslümanlar kafirdir,bu yüzden onların aleyhine propaganda yapıp,insan kasabı oldukları efsanesini yayıyorlardı…. MisyonerlerErmenileri Müslümanlara (Türkler) karşı hazırladılar, dinamit yapmasını öğrettiler ve her fırsatta onları İslâma karşı kullandılar.

    *-Sayfa No:486  -Belge No:545  8.Haziran.1913 (Sir G.Buchanondan Sir E.Greye)

    …Ruslar, Majeste hükümeti Türk sınırında yaşayan Kürtler arasında da huzursuzluklar çıkartıyorlar, zayıf Türk otoriteleri bunu bastıramaz ve biz buna katlanmayız dediler.

    *- Sayfa No:501  Belge No:562 22.Haziran.1913 (Sir E.Greyden Lord Granvilleye)

    … Altı ilin birleşik bir Ermenistan için ayrılması Asya Türkiyesindeki diğer ırklarında aynı yolu tutmasına neden olacaktır.

    İNGİLİZ DIŞ POLİTİKA BELGELERİ: 1919-1939

    *-Sayfa 86 12. Temmuz. 1919 Yunanlılar Aydında boş yere kan döktüler.

    *-Sayfa 95 …. Türkler sadece Yunanlıların istilâsına uğradıklarını sanıyorlar ve onlarla savaşmaya hazırlanıyorlar, ancak Yunanlılar müttefik  plânının bir parçasıdır.

    *-Sayfa 106-132 … Türkleri rahatsız etmeyelim ve Türklere harbin bittiği izlenimini verelim…. Yunanlılarla İtalyanlar aralarında anlaşıp nereleri işgâl Edeceklerine karar veriyorlar…. Türklere bu işlerin duracağı hissini vermeliyiz.

    *-Sayfa 138 …. Yunanlılar İzmirde katliam yapıyorlar…

    *-Sayfa 241 – Mekkede Şerif Hüseyin 1915-1916 da İngilizlerle bir anlaşma yaptı. Ayrıca 2. Kasım. 1917 de Filistinde bir Musevi devleti kurulması için Beyanname (Balfour Beyannamesi) imzaladı. 1918 Ekim ayında Gnr. Allenby emir Faysala garanti verdi. Ayrıca Fransız büyükelçisi ile Rus dışişleri arasında 13-16 Nisan. 1916 da Skyes-PicotAnlaşması yapıldı. Buna göre:

    1.       Erzurum, Trabzon, Van ve Bitlis Rusyaya katılıyor.

    2.       Van, Bitlis, Siirt, Aladağ, Akdağ, Yıldızdağ, Zara ve Harput bölgesinde bir KÜRT DEVLETİkuruluyor.

    *- Sayfa No:388-Belge No:278- 11.Ağustos.1919

    Emir Faysal ın Mektubu

    … Bütün Müslümanların gözleri İngiltereye dikilmiştir. Türk Müslüman imp.luğunun yıkılmasında asıl kuvvet olan Araplarşimdi ödüllerinin ne olacağını bilmek istiyorlar. Babam İngilizlerin vaatlerine inanarak Türklere karşı savaştı. Eğer, isteklerimiz yapılmazsa sizlere karşı da savaşırız. Halifelik ve mukaddes yerlerimiz Allahın izni ve Türkler sayesinde bütün kaldı, şimdi Müslümanların içinde El Hüseyin Bin Ali diye biri vardır Hicaz Krâlı . Açıkça İngilizlerle bir olduğumuzu,İngilizlerin mukaddes yerlerimizin koruyucusu olduklarını ilân ediyor.

    *-Sayfa No: 635-25. Haziran.1919- 13. Şubat. 1920 arası Konferansta Türk Meselesi:

    … Majestenin  hükümeti Türk ön Asyasına dört gizli anlaşmaya dayanarak girdi.

    1.       1915 Mart ve Nisanında yapılan İstanbul Antlaşması. İngiltere – Fransa ve Rusya arasında.

    2.       26. Mart 1915 teki Londra Antlaşması. İngiltere Fransa ve İtalya arasında.

    3.       1916 da Skyes-Picot Antlaşması. İngiltere – Fransa ve Rusya arasında.

    4.       1917 de St. Jean de Meaurienne Antlaşması. İngiltere – Fransa ve İtalya arasında.

    *- Sayfa No: 643- Belge No:426-25. Haziran. 1919

    … Amerika Cumhurbaşkanı Wilson Türkler Avrupada çok uzun zaman kaldılar ve oradan tamamentemizlenmelidirler dedi.

    *- Sayfa No: 654- Belge No: 433- 28. Haziran.1919 (Amiral Webbten Sir R. Grahmana)

    … Çanakkale Savaşında bir hayli şöhret yapan Mustafa Kemal başbakan tarafından Samsuna müfettiş olarak gönderildi. Başbakanın (sadrı azam) niyeti kötü değildi, ama Mustafa Kemal Samsuna gittiğinden beri milliyetçi hareketlere girişti. Başbakan onu geri çağıracağına söz verdi.

    *- Sayfa No: 678- Belge No: 451- 10. Haziran.1919 ( Amiral Sir A. Cathorpeden Lord Curzona )

    Binbaşı Noel Kürt şefleri ile görüş birliğine varırsa bundan faydalar sağlayacağını söylüyor. Kürt şeflerinden İstanbulda (Seyit) Abdülkadirve Bedir Han ve daha az önemli kimselerdir. Bunlar şüphe uyandırmamak için Noelden ayrı olarak Kürt bölgelerine gidecekler, …  Kürtler henüz Mustafa Kemale karşı ayaklanmadı ama Noel bunu sağlayacağından emin.

    *- Sayfa No: 693-Belge No: 464- 21. Temmuz.1919 ( Mr. Hohlerden Sir E. Tilleye )

    … Benim problemim KÜRTLER.Noel Bağdattan buraya geldi… Kürtlerin peygamberi olmak istiyor… Korkarım ki Noel bir Kürt Lawrencei olabilir. Mezopotamya şimdi bizim olacağına göre, ona, bir KÜRT DEVLETİ kurdurup kuzey dağlarını böylece koruyabiliriz. (Seyit) Abdülkadir ve onun gibilerle konuştum. Onlara etki edebilmek için biz de Türklere hile yapıyoruz. diye belki beş defa tekrarlamak mecburiyetinde kaldım.. Ancak,Kürtlere fazla güvenilmez. Majestenin Hükümetinin amacı Türkleri azami derecede zayıflatmak olduğuna göre Kürtleri bu şekilde harekete getirmek fena bir plan değil…Kürt partisinde aktif olan tanınmış Kürtler:… Şeyh seyit Abdülkadir (Başkan), Mevlan Zade Rifat (gazeteci), Emin bey (memur). Bunlar, Wilson prensiplerine göre hak iddia ediyorlar….. Sulh şartları Müslümanların çok aleyhine ve Hıristiyanların çok lehine olması üstelik BÜYÜK ERMENİSTAN hakkında söylentiler, Kürtleri Türklerin yanına itiyor.

    *-SayfaNo:723-Belge No:478 -9Ağustos.1919

    … Avrupalıların verdikleri raporlara göre,İZMİR de ilk adımda Yunanlılar20 bin Türk 2ü öldürmüşler….Yunan orduları İZMİR halkını sindirmeye çalışıyor.Bütün bölgeyi harabe haline getirdiler.

    *-Sayfa No:735  -B492,493- 19Ağustos 1919 (Amiral Webb den Lord Curzon a)

    ….Amerika Trabzon ve Erzurumu içine alan bir ERMENİSTAN ı himaye edecek. Geri kalan dört ilde bir KÜRT DEVLETİ olarak İngilizlerin himayesine bırakıyor… Başkan Wilson,Türklerin, Kürtlerin ya da diğer Müslümanların  Ermenileri korumalarını,aksi halde Türk İmparatorluğunun ortadan kaldırılacağını, kendilerine çok kötü sulh şartlarının zorla kabul ettirileceğini,söylüyor.Başbakan bundan çok etkilendi…

    *-Sayfa No:742-Belge No:498-27Ağustos1919(Mr.Hohlerden Mr.C.Keere)

    KÜRTLERİN ve ERMENİLERİN durumu beni hiç ilgilendirmez. Kürt sorununa verdiğimiz önem Mezopotamya bakımındandır. Diğer taraftan Wilson beni korkutuyor, ajanları devamlı hatalar yapıyor. Noele gelince, fanatiğin biri ERMENİSTAN ın ve KÜRDİSTANIN SINIRLARININ KESİN OLMADIĞI konusunda sizinle aynı fikirdeyim…. KÜRT SORUNU Mezopotamyada tatminkar bir sınır oluşturmak içindir…

    *-Sayfa N O:745-Belge No:500,501 -31Ağustos1919(Mr.Balfourdan Lord Curzona)

    …İzmirde oturan İngilzler Yunan lıların İzmiri idaresinin çok kötü ve çok haince olduğunu söylüyorlar.Bunun nedeni,YUNANLILARIN ÇOK KÖTÜ YARADILIŞTA İNSANLAR OLMALARI..Amerikalılar, Türkleri tehdit ederek Ermenilere bir şey olursa kendilerinin son adamlarına kadar ortadan kaldırılacağını söylüyorlar.

    *-Sayfa No:756-Belge No:509 (Akhisar kontrol memuru tarafından bildirilmiştir)

    Türk askerinin …telefon hatları bile yok..Bu kuvvetlerdeki askerler günde 50 kuruş,subaylar 100 kuruş almaktadır… Bu insanlar Yunalılardan nefret etmektedir ve kahramanlıkları da bilinmektedir. Özellikle dağlık bölgelerdeki ZEYBEK ve YÖRÜKLER korku nedir bilmezlerYunanlılar köyleri yakıp kadın ve çocukları öldürünce, kadınlara tecavüz edince harekete geçtiler.

    *-SayfaNo:763-Belge No:713-17Eylül 1919 (Amiral Sir F.de Robeckden Lord Curzona)

    …Bu hükümetin kabul edeceği sulhu  milliyetçiler kabul etmeyecektir. 1908 de de, şimdi de Başbakanlar bizim dostumuzdu, Başbakan (sadrıazam) İtalyan komiserinden, şehir milliyetçiler tarafından tehdit edilrse ne yapacağız diye sordu..

    *Sayfa No:792-Belge No:523- 27-Eylül-1919 ( Albay Mayner Tzhagemdan Lord Curzona)

    … Noel gayet tehlikeli bir şekilde Türklerin aleyhinde çalışıp Kürt propagandası yapıyor.

    *Sayfa No:785-Belge No:530,543- 30-Eylül-1919 (Amiral Sir F.D      Robeckten Lord Curzona)

    … Sultan İngiliz otoritelerinden kuvvet kullanarak milliyetçileri durdurmalarını istedi … Başbakan(Sadrazam) ve içişleri Bakanı ( Dahiliye Nazırı) durumun kötülüğünü kabul ediyorlar ve asileri bastırmak için müttefiklerden izin istiyorlar…Başbakan (sadrazam) Ferit Paşa Hükümetimilliyetçilere karşı savaş ilan etti ve milliyetçilerle konuşulamayacağına karar verdi… İngiltere Türklere karşı olan savaşta başrolü oynadığı halde bugün Türk gazetelerinde ve hatta milliyetçi gazetelerde bile İngiltere iyi bir yerde.

    *Sayfa No:817- Belge No:548- 10-Ekim-1919 (Harbord tarafından)

    … İstanbuldan Mardine kadar bütün bölgeleri gezdik… Türklerin Ermenileri öldürmek istediklerine dair bir işaret görmedikÜç ay önce Ermenilerin tek bir adam kalmayıncaya kadar kesildiğini duymuştuk, halbuki duyduklarımızın hiçbiri doğru değildi. Fransızlar Türkleri mandaları altına almak istiyorlardı, bunun için de dünyanın şüphesini Türklerin üzerine çekmek gerekirdi.

    *Sayfa No: 826 Belge No: 549- 15-Ekim-1919 ( Amerikan Radyosu konuşmasından)

    … Mustafa Kemal bana dedi ki: Bizim hükümetimiz yabancı hile ve müdâhaleleriyle zayıflatılmıştır. Milliyetçilerin İngiliz ve Fransızlardan yardım aldığı yalandır. İngiliz sermayesi Türkiyeyi mahvediyor. Biz İngilteredeki eski Türk Dostları Cemiyeti Başkanı Adil Beyin 200 bin Sterlin, Konya Valinin 150 bin Sterlin ve belki de Ankara Valisinin bu miktar para aldığını biliyoruz.

    *Sayfa No:828- Belge No: 553-19-Ekim-1919 (Mr. Ryandan rapor)

    … Milli kuvvetler gittikçe geliştiği için, silahların bırakılmasına rağmen 40 bin kişilik bir hükümet kuvvetinin milliyetçilere karşı kullanılaması istendi.

    Başbakan (sadrazam) bu isteği derhal kabul etti. Ancak, İzmirde cinayetlere ve kadınlara yapılan tecavüzlere karşı kurulan kuvvetleri bunlarla karıştırmamak gerekir dedi.

    *Sayfa No:831-Belge No:511-14-Ekim-1919 (İngiliz Yüksek Komiserliğinden Amiral Sir  D. Robecke)

    … İtalyanlar İzmirdeki Müslümanların dinlerini değiştirip İtalyan vatandaşı yapmak istiyorlar… Fakat benim anladığım Türklerden çok korkuyorlar.

    *Sayfa No:873- Belge No: 585- 11-Kasım- 1919 ( Amiral Sir F. Robeckten Lord Curzona)

    … İstanbula Ermeni ve Rum göçmenleri geliyor. Amerikalılar bunlara yardım ediyorlar… Ayrıca İzmir bölgesinde evleri yandığı ve yıkıldığı için evsiz barksız kalan Müslümanların durumu da bizi hayli utandırıyor. Şimdi her tarafta milliyetçi adı altında çeteler türedi. Mustafa Kemal ve adamları bütün yabancıların ve özellikle İngilizlerin gitmesini istiyor.

    *Sayfa No:907-Belge No:609-28-Kasım 1919 ( Mr. Kitsondan Sir. E. Crowea)

    … Ermenilerin Müslüman komşularını kesmesinden hiç şüphe etmem… Taşnaklar müthiş bir vahşetle çalışıyorlar Kürtlere her nekadar inanmasak ta onları kullanmamız çıkarımız gereğidir. Doğu illerine gelince; Türklerle harp etmeden o bölgeleri Ermenistan ve Kürdistan diye bölemeyiz.

    *Sayfa No:917- Belge No: 613-28-Ekim-1919 ( 27 Köyün Eşrafından Konyadaki İngiliz Yüksek Komiserinin aldığı mektup)

    … Milli kuvvetler adı altında bir grup, Müslüman ve hristiyanları öldürmektedir. Hayvanlarımızı elimizden alıyorlar, telgraf hatlarımızı kesip bizim sizlere haber vermemizi önlüyorlar. Bizim hükümetimiz zayıf olduğu için milliyetçileri ezemez. Milliyetçileri ezmek için İngiliz hükümetinin bize yardım elini uzatması için yalvarırız. Aşağıdaki köylerin eşrafı tarafından imzalanmıştır: < Soğucak Kovanlı – Hacı Yunuslar Dumnu Karabayır Uluslar Seyit Citret Bekle Sat Yalnızca Kiraz – Elma ağaç Beybahin Fakirtepe Ekitse Sarıca Sarıskat Akçapınar – Ahırlı-Günce – Gün – Ali Çerçi Fatma Sorkun Mervesti >

    *Sayfa No:925  -Belge No:620 9Aralık1919 (Amiral Sir F. de Robekten Lord Curzona)

    …Mr. Hohler Kürt meselesi hakkında Kürt başkanı olan Şeyh Sait Abdülkadir Paşayla görüştü. Kürtlerbütün ümitlerini İngiliz hükümetine bağlamış durumdalar.Bu ara Mustafa Kemal gittikçe tehlikeli olmaya başlıyor. Kuvvetler , Kürtleri Mustafa Kemale karşı kullanmak için her parayı ödemeye hazırdırlar..

    *Sayfa No:932-Belge No:632 -22Aralık1919(Türk meselesi hakkında ikinci toplantı):

    …Türk Hükümetinin parasal bakımdan iflas ettiği.Çatalca hattı dışında Türklere  yer verilmemesini ,kapitülasyonlara çok benzer bir sistemin kurulmasını,Türk ordu ve donanmasının ancak jandarma örgütü haline getirilmesini,Erzurumun Ermenistana verilmesini,12 adanın Yunanlılara verilmesini,..

    *Sayfa No:966-Belge No:633,219 -26 Aralık1919 (Türk meselesinde üçüncü toplantı):

    …Kürt kabileleri İngiliz ve Fransız hakimiyetine konacak, KÜRDİSTAN da hiçbir şekilde TÜRK BIRAKILMAYACAK. Bir tek KÜRT DEVLETİ mi yoksa bir çok küçük KÜRT DEVLETİ mi kurulacağı düşünülecek. Ermenilerine Amerikalılar kanalı ile SİLAH sağlanacak … İstanbulda gizli bir örgüt kuruldu .Milliyetçileri vatan haini ilan ediyor…

    *Sayfa No:992-Belge No:646- 4 Ocak 1920 (Lord Curzonun notları)

    Türkler Avrupadan atılmalıdır.Amerikalı Senatör Lodge ın dediği gibi; İstanbul Türklerden tamamen alınalı,bir veba tohumu olan; savaşların yaratıcısı,komşuları için bir küfür olan Türkler Avrupa dan silinmelidir.

    *Sayfa No:1003 Belge No:647 -25 Aralık1919 (Mr. Ryanın raporu):

    …Milliyetçiler şimdi iki yol kullanıyor: Milliyetçi ol, çünkü İslamı kurtaracak tek yol odur. İslama sadık ol, çünkü senin milli varlığını kurtaracak tek yol odur… Bu fikirlerin  her ikisi de İslam dünyasındaki İngiliz hakimiyetini mahvedebilir. BİZ; GERÇEK İDEALİ DİN GİBİ DAVRANACAK ÇIKARCI GRUBU İDARECİ OLARAK GETİRMEYE ÇALIŞACAĞIZ… Panislamizmi ezemeyiz, bu tıpkı Batıdaki milliyetçilik gibidir. Bizim şimdiki amacımız bölmek, arkadaş gibi davranıp kazanmak ve sonra hükmetmek olmalıdır…

    *Sayfa No:1062-Belge No:667-22Ocak1920 (Amiral Webbden Lord CURZON a):

    …Baybutta Şeyh Kürt Ali milliyetçilere karşı harekete geçti..

    *Sayfa  No:42-Belge No:6 (Lonra Konferansı):

    A-Türkiye özerk devlet olmalıdır.

    B-Boğazlar uluslar arası olmalıdır.

    C-Türkiye özerk ERMENİSTENI tanıyacaktır.

    E-Azınlıklar, kuvvetlerin himayesinde olacaktır. .

    Lloyd George göre: Türkler yüzlerce yıl Avrupada kaldılar ve Avrupadaki bütün belaların başı oldular. İstanbul Türk değildir, Yunanlılarındır. Türkler oradan atılmalıdır.

    İtalya delegesine göre: Boğazları işgal edelim, böylece Türkler merhametimize kalır

    Sayfa No:54Yunanlıların İzmire çıkışına biz izin verdik…Lloyd George, Yunalıların  İzmirde ticari çıkarları var, diyor…

    Mr.Cambona göre : Türklerin mali kontrolü mümkündür, Türklerden kimse bu işi anlayamaz. Biz bu durumdan yararlanarak Türkleri mali ve idari kontrole alırsak, durum her bakımdan düzelir…. Müttefiklerin Türkiyede çok önemli mali ve politik çıkarları vardır.Boğazları kontrol edip para alsak ,yılda 1 milyon sterlin toplarız…

    *Sayfa No: 81-293-Belge No:10-16-Şubat-1920 ( Londra Konferansı)

    … Ermenistana altı ilden başka Trabzon ve Adana da verilmelidir. Amerika Ermenistana yardım edecektir… Trabzonda bir tane bile e  yok, Ermenisiz bir Ermenistan biraz gülünç olmuyor mu, deniliyor…küçük bir Türk Devleti kurulmalı, Kapitülasyonlar adli işlere de  uzatılabilir.Japonyadan kapitülasyonları kaldırdık çünkü, onlar kuvvetliydi başka çaremiz yoktu. Türklerin kafası daha az işler (Turkish mind was far less precise than the Japanese)

    Bu nedenle kapitülasyonlar adli işlere de uzatılabilir. Lloyd George ve Lord Curzon, <biz neye karar verirsek Türkler onu kabule mecburdur diyor>… Amerikalı Yahudiler de Lloyd Georgea telgraf göndererek parçalanan Türk yurdundan hisse istiyorlar Türkleri yatıştırmak için İzmir üstündeki isteklerini kabul etmiş görünelim. Yunanlılar daha fazla asker çıkartsınlar, sonra Türk isteklerini kabulden vazgeçeriz… İtalyan S. Nitti, < Türklerin bütün arazilerini ellerinden aldık, bari ağır borç altına sokmayalım> diyor… İzmire bir Türk bayrağı asarak, Türk varlığını kabul etmiş görünelim… Venizalos < Türk bayrağı şehrin dışına asılsın, Giritte de Türk bayrağı ada dışında bir kayalıkta asılıydı> diyor… İngiltere; Kürt devleti kurmak istedikleri bölgede çok fazla maden olduğundan emin… Lord Curzon, < Erzincan da Ermenilere verilmeli, Karadenizde de bir Lazistan kurup Ermenilerin mandasına verilmeli ve İstanbulu boşaltmak için Mustafa Kemalin adamlarını neden olarak ileri sürebiliriz> diyor.

    *Sayfa No: 291,297,300-   Belge No:36,37,38- 28.Şubat.1920 ( İngiliz Dışişlerindeki Toplantı)

    … Lloyd George < İstanbuldan Türkleri çıkartmalı>… Mr. Cambona göre: < Bütün sıkıntı Mustafa Kemal Paşa tarafından yaratılıyor ve Sultan onu kontrol edemiyor>… Fransız gruplarının 1/3ü Fransız askerlerinden gerisi yerli Ermenilerdendir… İstanbuldaki komiserimiz, bu olayları önleyemezse Sultanı İstanbuldan atacağımızı bildirerek tehdit etsin… Erzurumun yeni kurulacak Ermeni Devletine katılacağı bir sırada; Mustafa Kemal olmasaydı Ermenilerin bir şansı olurdu… Mustafa Kemalin askerleri hiç para almıyor, onları harekete geçiren vatan aşkıdır.

    *Sayfa No:338,358,411,450,570-Belge No:42,45,50,55,62,66 -3-20. Mart.1920 (İngiliz Dışişlerindeki Toplantı)

    … Sonuç: Mali işler Türklerin eline hiçbir şekilde bırakılamaz. Ayrıca bütün işgâl masraflarını ve toplanan bu komisyonların parasını da Türkler verecek… Sinyor Litti, < Türkler İzmiri isteyeceklerdir, bizde pekâla, İzmiri işgâl için yaptığımız bütün masrafları  verin deriz, tabii Türkler bunu ödeyemeyeceklerine göre İzmirde bize kalır> dedi. Buna karşılık: Loyd George; < bizim Suriyedeki birliklerimiz oradan çıkacak, yani bunun masrafını biz mi, ödeyeceğiz? Hiç böyle saçma şey olur mu? Hepsini Türkler ödemelidir. İngiliz vergi müfettişleri bu iş için 750 milyon Sterlin ödediler, bütün bunları Türklerden altın olarak alacağız, Türklerin altın stoklarını ele geçirmeliyiz> dedi… Mr. Cambon,< ilk yapacağımız iş bunların milliyetçi liderlerini yok etmek olmalıdır> … Lloyd George < Sultan(Vahdettin)a şöyle deriz: Biz bütün etleri alıyoruz sen de birkaç kemikle yetin. Gerçekte Türkiyeden geriye ne kaldı?

    En zengin, en verimli toprakların hepsi ve imp.luğun yarısı gitti. Bütün bunlara ilâveten Boğazlar işgâl edildi, üstelik bütün masrafları da Türkler ödeyecek…Türklerin şöhreti yalancı bir şöhrettir ve müttefikler hâlâ bu şöhretten dehşet duymaktadırlar. Türklerle ancak savaşarak başa çıkılabilir … Bir Ermenistankurma hülyası ölecektir ancak bu bir Kürdistan kurulması anlamını taşır. Müttefik kuvvetler Türk kuvvetlerini gözlerinde fazla büyütüyorlar, şimdi bizim 160 bin ve Türklerin 80 bin askeri var. Fransız, İngiliz, İtalyan ve Yunanlılardan oluşan, her iki asker bir Türk askerini yenemez ise Türklerin bütün isteklerini kabul edelim>…Mr. Cambon, <Türklerin hiçbir kaynakları yoktur derken yanılıyorsunuz. Şayet Türkler kızarlarsa, Yunanlıları İzmirden denize dökerler>… Aynı tolantıda alınan kararlardan:

    1.       İstanbul resmen işgâl edilecek ve bahane olarak Türkiyedeki azınlıklara kötü davranıldığı ileri sürülecek.

    2.       Türklere sulh şarlarını kabul ettirirken, çıkacak ayaklanmalara karşı koymak için İstanbuldaki milliyetçi liderler tevkif edilecek. İstanbul Hükümetine 24 saat süre verip Mustafa Kemali ve bütün kuvvetlerini dağıtması istenecek. Aksi halde, Yunanlıların bu işi yapacağı söylenecek.Mr. Churchill, < Biz bir taraftan Mustafa Kemale mektup gönderelim diğer taraftan da Yunanlılara fırsat verip Mustafa Kemalin adamlarını yakalatalım, böylelikle Türklerin prestijini sıfıra indiririz>.

    3.       Tarihi ve artistik değeri olan mallar alıp götürülecek.

    Lord Curzon: < Türkler için askerlik mesleği tamamen kapanmıştır. Şüphesiz Türkler askerlik yapmak isterlerse başka bir yere gidebilirler. Fransız lejyonu onları kabul edecektir. Maafih İngiltere buna dahi itiraz eder. Çünkü, Türkler diğer düşmanlarımızdan çok farklıdır, başka bir yerde bile askeri eğitim görmeleri iyi değildir.

    *Sayfa No: 642-Belge No:71 2. Ek. -25.Mart.1920 (Gelecekteki Ermeni Devletinin kurulması hakkındaki rapor.)

    Ardahan, Batum ve İmer Vadisi verilecektir. Ermenistanın, Kürdistan ve Türkiye ile olan sınırlar şöyledir: Karadenizde Yanbatı Deresi… Erzurum  ilinin batı sınırı, Bitlis suyu.

    *Sayfa No:93-Belge No:1/98-18-26. Nisan.1920 (Sanrema Konferansı)

    Türkiyenin sınırlarıErzurum Ermenilere verilecektir. Böylece, büyük Ermeni Devleti teorisi yerine gelecektir. İtalyan Nitti, <…Erzurumda Türkler çoğunlukta olduğu için bir yolunu bulup Türkleri oradan atmalıyız. Erzurum, son zamanlarda milli hareketin merkezi olmuştur.> Mr. Berthelot, < Mustafa Kemal ve kuvvetleri rüşvet verilerek yada başka bir yoldan ortadan, kaldırılabilir.> … Mr. Aharonian, < Mustafa Kemalin ordusu, sizin sandığınızdan çok daha küçüktür ve başı boş bir ordudur. >

    Lloyd George< Eğer, Erzurumsuz Ermenistan olacaksa, bu hiçbir zaman bir Ermenistan olmayacaktır > dedi.

    … Azınlık gruplarının her türlü hakları korunacaktır. İleride hür Kürdistan kurulması sağlanacak, Güney-Anadoluda İtalyan, Diclenin batısında İngiliz çıkarları korunacaktır. Yunanlıların çıkarı olan bölgeler, Yunanlılara verilecektir. Türkiyenin herhangi bir yerinde özel çıkarları olan büyük devletler o bölgedeki azınlıkları da idaresi altına alacaktır.

    *Sayfa No:324-Belge No:33- 21. Haziran.1920 (Villa Belledeki toplantı)

    … Lloyd George, < Mustafa Kemalin başarısı Araplara da sıçrayabilir, bu nedenle mutlaka ezilmesi gerekir… Yunanlıların çarpışma yeteneğini büyüttük, Türklerinkini de küçülttük>.

    *Sayfa No:443-Belge No: 47-7. Temmuz.1920 ( Villa Franeusedeki toplantı)

    …İstanbul Hükümeti yanlı bizim için değil, bütün dünya için tehlikeli olan Türk milli hareketini bastırmakta bize yardımcı olabilir… Savaşın iki yıl uzamasına sebep olan Türklere hiçbir şekilde merhamet edemeyiz…Mr. Venizalos, < İmkânı olsa Türklere silahtan başka bir yol kullanabiliriz fakat Türkler silahtan başka bir şeyden anlamazlar.>

    *Sayfa No:553-Belge No:62-11.Temmuz.1920

    Türk Hükümetine verilen cevap: Türk Hükümetinin mesajını dikkatle inceledik. Türkler… savaşa girerek insanlığın kayıplarına ve sefaletine sebep oldular… milyonlarca insanın ölümüne ve milyarlarca sterlin kaybına sebep oldular. Dünyada özgürlüğün yeniden kurulması için Türkiyenin ödeyeceği bedel çok fazladır… Türklerden başka ırklar devlet haline getirilecektir. İzmir ve Trakya Türklerin elinden alınacak, Amerikan Cumhurbaşkanı(Wilson)nın karar vereceği sınırlar içerinde hür bir Ermenistan kurulacaktır… Türklerin uygar dünyaya bir daha ihanet etmemesi için sıkı tedbirler alınacaktır bu sebeple Türkiye küçük bir devlet haline getirilecektir… Türk halkının emperyalist arzuları silinecektir.

    Boğazların özerkliği konusuna gelince:

    1. Boğazlardaki bütün askeri tesisler tıkılacak, sahiller ve adalar silahsız hâle getirilecektir.
    2. Silahsızlanma masrafları Türkler yada Yunanlılar tarafından ödenecektir.
    3. Adalarda müttefik kuvvetler haricinde hiçbir asker bulunmayacaktır.

    Türk Jandarmaları bizim emrimiz altında olacak, Türk borçlarının hepsi Türkler tarafından ödenecektir. Eğer, anlaşmayı imzalamazsanız Avrupadan kesin olarak atılacaksınız. İncelemeniz için 10 gün müddet veriyoruz.

    *Sayfa No:846-Belge No: 98-22-23. Ağustos.1920 (İngiliz ve İtalyan Başbakanlarının görüşmesi)

    Llyod George, < Türkler bize ihanet ettiler. Çanakkalede binlerce insanımız öldü. Şimdi Türklerin ölümüne kim bakar.>

    *Sayfa No:589 Belge No:533-11. Nisan.1920( Lord Curzondan Mr. Wardropa)

    …Ermeni Bogos Nubar Paşa ve Mr. Ahoromiyanı azarladım. Türkleri öldürmek için silahların Azerbaycanlılara karşı kullanılmasının aptallığını anlattım.

    *Sayfa No:629- Belge No:590- 4. Temmuz.1920 ( Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

    … Mr. Khatissian, 25 bin tüfek aldıklarını, ayrıca Ermeni ordusunda 30 bin Rus yapısı tüfeğin ve bir milyon merminin bulunduğunu Yunan ilerlemesi başlayınca Ermenilerin de derhal saldırıya geçeceklerini bildirdi.

    *Sayfa No:4- Belge No:6-23.Şubat.1920  (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

    …Anadoludaki bütün hareketler Mustafa Kemal Paşa tarafından düzenlenen milli hareketin parçaları olarak düzenlenmektedir… Damat Ferit milliyetçi harekete karşı asker göndermek istiyor… Aldığımız kararlara saygı göstermeyen tek halk Türk halkıdır.

    *Sayfa No:17,26-Belge No:17,23-9.Mart.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Cırzona)

    … Türkler Yunan idaresi altına girmezler, özellikle Yunanlıların İzmirde yaptığı kepazelikten sonra  İngiliz subayları ve bizim adamlarımız Türkleri öldürmekte, Yunanlılarla iş birliği yapıyorlar. Bizim Türklere gösterdiğimiz şiddet anlaşılır şey değildir… Türkler müthiş savaşçıdır, cephaneleri azdır, hiç ulaştırma araçları yoktur… Türklerle yapılacak sulh anlaşmasında Kürdistanda Türklerin hiçbir hakları kalmayacaktır. Kürdistanda durumdan emin olmalıyız, Kürtler bile ne istediklerini bilmiyorlar. Erzurum Türklerin en kuvvetli kalelerinden biridir, çok büyük bir Türk toprağının Ermenilere verilmesine göz yummazlar… İngiliz İmp.luğu bir zamanlar  Türk İmp.luğunun olan bütün bölgeleri elde etmiştir.

    *Sayfa No:43-Belge No:27-18.Mart.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

    … Anadolu hareketinin nedeni Yunan işgali ve yaptığı dehşet verici eylemlerdir. Ayrıca büyük Ermenistan ve Pontus Devletlerinin kurulması bu hareketin sebebidir.

    *Sayfa No:49-Belge No: 33-26.Mart.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

    … Kürdistan Türkiyeden tamamen ayrılıp özerk olmalıdır. Ermenilerle Kürtlerin çıkarlarını bağdaştırabiliriz. İstanbuldaki Kürt Klübü başkanı Seyit Abdülkadir ve Paristeki Kürt delegesi Şerif Paşaemrinizdedir.

    *Sayfa No:51-Belge No:36-30.Mart.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

    ….Başbakandan (Sadrazam) Mustafa Kemali kötülüyen ve onları hükümetin emrine karşı gelen asiler olduklarını bildiren ve halkın hükümete bağlı olması gerektiğini anlatan bir yazı aldık.

    *Sayfa No:61,62-Belge No:48,50-11-15.Nisan.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

    … Damat Ferit(Başbakan) 7.Nisanda bana geldi, milli hareketi bastırmak için her çeşit moral baskıyı kullanacağını söyledi. Milli harekete karşı organize edilen Aznavur, hükümetin elinde ilk silahtır. Aznavur,Bandırmayı işgâl her türlü etti. Hükümet onu Balıkesir valisi tayin etti ve ayrıca İngilizlerden de yardım istedi. Ben, milliyetçileri ezmek için yine hükümete her türlü yardımı yapacağımı söyledim… Hükümet, milliyetçileri lânetleyen bir bildiri yayınladı, milli harekete karşı bir seri fetva ilan etti.

    *Sayfa No:108 -Belge No:103-28. Temmuz.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

    … Damat Ferit bana geldi, < Sulh anlaşmasına göre Kürtler ayrı bir devlet olacaklardır, Kürt liderleriMustafa Kemali sevmez… Siz MustafaKemalden nefret ediyorsunuz çünkü o, sizin yaptığınız anlaşmayı kabul etmiyor. O halde Kürtleri Mustafa Kemale karşı birlikte kullanalım> dedi.

    *Sayfa No:113- Belge No:110- 1. Ağustos.1920 ( Amiral F.de. Robeckten Lord Curzona)

    … İstanbulda vaziyet karışık… Şeyhülislam ve Ticaret Bakanı <geçen yıl Konya valisi idi, milliyetçilerin baş düşmanı>  ve Damat Ferit yerinde kalabilirse bize çok faydalı olabilirler. Fakat, halk çok muhalefet gösterirse, onları tutmanın yararı yoktur.

    *Sayfa No: 146 – Belge No:144- 23.Eylül.1920 (Mr. Raynın Anadolu Milli Hareketi hakkındaki notu: )

    … Türkler yapılan sulhu çok sert ve adaletsiz buldular. İstanbul hükümeti son derece zayıf ve iflas etmiş durumdadır. Milliyetçiler de zayıf, Yunanlılar ise zırhlar içinde pırıl pırıl ve hazır… İtalyanlar politik ve ekonomik bakımdan Türkiyeyi emmek istiyorlar. Kürtlerin, Türklerden ayrılmaları çok güç. Böyle olmakla beraber majestenin hükümeti Kürtleri Kemalistlere karşı kullanabilir. Anadoluyu milliyetçiler karşı cesaretlendirmeliyiz. Halkın milliyetçilerden bıkkın olduğu teorisini yaymalıyız. Ferit Paşa (Başbakan) Anadoluya bir grup gönderip kendi halkı kandırmaya çalışacak…

    *Sayfa No:151,154-Belge No:147,150-1-4.Ekim.1920 (Amiral Sir F.de Robeckten Lord Curzona)

    … Damat Ferit (Başbakan) şahsi emniyetinden, Sultanın emniyetinden ve kendi adamlarının emniyetindenkorkmaktadır. Eğer milliyetçiler Türkiyede idareyi ele geçirirlerse, kendisinin ve Sultanın hayatının himayemiz altında olduğunu söylememe izin verir misiniz?… Ferit <Sultana etki eden tek insan olduğunu veİngiliz dostluğunu kendisinin yarattığını > söylüyor. Damat Feritin istifası halinde Onun ve Sultanın yurt dışına şerefli bir şekilde çıkmasını sağlamalıyız… Sultan tahtını terk ederse, Ona Türkiyeden çıkması için gereken her türlü yardımı yaparım.

    *Sayfa No:157-Belge No:152- 5.Ekim.1920 (Venizelostan Llyod Georgea)

    … Türk hükümetinin Mustafa Kemali ortadan kaldıramayacağına kanaat getirdim… Mustafa Kemale karşı tedbir olarak: <Bütün Türkleri İstanbuldan atalım, Karadenizde Pontus Rum Devletini kuralım. Bunlar İslâmiyete karşıdır.>

    *Sayfa No:163-Belge No:161- 23. Ekim.1920 (Lord Curzondan Lord Derbye )

    … Damat Ferit istifa etti, şimdi yeni başbakanı ve Sultanı elde etmeliyiz.

    *Sayfa No:181-Belge No: 179-22.Kasım.1920 ( Sir H.Rumboltdan Lord Curzona)

    … İzmirden gelen askeri raporlar iyi değil. Yunanlılar bile askeri disiplinleri olmadığını itiraf ediyorlar. 3. birliğin komutanı Kondylis Salihliden kömür vagonlarının  altına saklanarak kaçmış, öyle görünüyor ki Yunanlılar tek başlarına bu işi yürütemeyecekler.

    www.tarihibakis.com, May 17th, 2011

  • Bela geliyor: Vatikan başımıza dert açacak

    Bela geliyor: Vatikan başımıza dert açacak

    Vatikan gelecek yıl Dünya tarihine ait birçok belge ile birlikte ‘Ermeni Soykırımı’na ilişkin belgeleri de açıklayacağını duyurdu.

    Önümüzdeki yıl Roma’da gerçekleştirilecek bir sergiye ilişkin sunum sırasında yapılan açıklamada, Vatikan’ın elinde bulunan 2. Dünya Savaşı’na ve Papa 12. Pius’un idaresi dönemine ilişkin tüm belgelerin 2 ila 3 yıl içerisinde hazır olacağı bildirildi. - 44401Önümüzdeki yıl Roma’da gerçekleştirilecek bir sergiye ilişkin sunum sırasında yapılan açıklamada, Vatikan’ın elinde bulunan 2. Dünya Savaşı’na ve Papa 12. Pius’un idaresi dönemine ilişkin tüm belgelerin 2 ila 3 yıl içerisinde hazır olacağı bildirildi.

    Vatikan’ın bu neşriyatlarla birlikte ‘Ermeni soykırımı’na ilişkin bilgi ve vesikalar içeren bir kitabı da yayınlayacağını söyleyen Vatikan Gizli Arşivleri Müdürü Sergio Pagano, “Burada beni insanlığımdan utandıracak belgeler mevcut. Eğer (Tanrı’ya) inancım olmasaydı, gördüğüm tek şey karanlık olurdu” diye konuştu.

    Önümüzdeki yıl şubat ayında gerçekleştirilecek “Lux in Arcane” adlı serginin dünyanın en önemli belge koleksiyonu olduğunu söyleyen Pagano, tarihleri 8. asırdan 20. asra uzanan bir zaman dilimine yayılan belgelerin yan yana koyulmaları halinde 85 kilometre uzunluğa erişebileceğini kaydetti. Gizli arşiv belgelerinin yayınlanmasına ilişkin son kararın mevcut Papa, 16. Benedikt tarafından verileceğini söyleyen Pagano, özellikle ‘Ermeni soykırımı’na ilişkin belgelerde karşılaştığı manzaraların iç karartıcı olduğunu vurguladı.

    Pagano, “Burada Türklerin Ermeniler’e reva gördüğü işkenceleri okuduğumda, bastırılamaz bir acı ve korku hissi duydum, ” diye konuştu.

    Vatican to publish documents on Armenian Genocide

  • Bayan Flather’e açık mektup

    Bayan Flather’e açık mektup

    Sayın Baroness Shreela Flather, - Chamcha Girl in sariRefik Mor                                                                     Neumünster, 29.06.2011
    Geibelstr.13
    24536 Neumünster
    Germany

    Baroness Shreela Flather
    House of Lords
    London, SW1A  OPW

    Sayın Baroness Shreela Flather,

    ”Hükümetin Ermeni soykırımını tanımak üzere ne gibi bir takvim önğördüğü”

    Yönündeki soru önerğenizi, bir parlamenter olmanız gereği en doğal hakkınız olarak görüyorum.

    Yalnız burada doğal ve hukuki olmayan birşey varsa, o da sizin önerğenizin hukuki bir dayanağının olmadığıdır.

    Diğer bir deyişle, Suzanne ve Gregoire Krikorian   tarafından, Avrupa’nın en yüksek mahkemelerinden olan Avrupa Adalet Divanı’nda Ermeni soykırımına atıfta bulunularak açmış oldukları maddi ve manevi tazminat davası, 17 Aralık 2003 tarihinde Esas No: T-346/03 kararı ile rededilir  ve 30 bin Euro’luk mahkeme masraflarını ödemeye mahkum edilmişlerdir.

    AAD’nın rededtiği T-346/03 esas sayılı (dosya numaralı) davanın 25 nolu gerekcesinde, hakim aynen söyle demektedir:

    T-346/03 esas nolu gerekceli karardan alıntı :

    ”25.
    Davacıların gerçekten  ve somut zarar  görmüş olduklarını gösteren deliller  konusuna  gelince; davacılar, dava dilekcesinde genel ifadelerle Ermeni birliğinin uğradığı manevi zararın talebi ile sınırlı kalmış olup,  ne bu konuda,  ne de şahsen kendilerinin ugradıgı zararın kapsamı hakkında  zerre kadar  dahi delil gösterememiş olmalarıdır  Davacılar  bununla, kendilerinin gerçekten ve somut olarak zarar görüp görmedikleri  hakkında mahkemenin hüküm verebilmesi için yeterli bilği  verememişlerdir. (AAD’nın bu konuda 2 Temmuz 2003 tarihli T-99/98,  Hameico Stutgart /konsey ve komısyon ((Emsal))davası kararı ve komisyonun  No.68 ve 69, Slg.2003, II-0000 kararı) ”

    Yine, iddianamenin 10.cu numarasında Davacilar:
    T-346/03 esas nolu gerekceli  karardan alıntı :

    ”10.
    Davacılar ayrıca, bir çok temel insan haklarının, özellikle 4.Kasım 1950 yılında Roma’da imzalanan insan hakları ve temel özgürlükleri koruma altına alan  Avrupa  sözleşmesinin 3. ve 8. maddesine dikkat çekerek, burada sözü edilen,  özel yaşam  hakkının kutsallığı,  aşağılayıcı veya insanlık dışı Muameleye tabi  tutulmama haklarının ihlal  edidiğini,  savunmaktadırlar. ”

    Alıntının sonu.
    Frana’daki Ermeni Diasporasını Avrupa Adalet Divanı’nda,  soykırıma atıfta bulunarak tazminat davasını açmaya cesaretlendiren konuya gelince.

    Hafızaların tazelenmesi açısından ise, olaylar söyle gelişmiştir.

    Avrupa parlamentosu   20 Temmuz 1987’de içerik olarak :

    ”Türkiye Ermeni soykırımını tanımadığı müddetce, AB’ne üye olamaz”

    denen C-190 esas nolu  siyasi bir karar alır.

    Yıl 1999,  yani 12 yıl sonra.

    AB ve o anda başbakanı sayın Bülent Ecevit olan Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye’nin AB’ne  üyelik için aday olup olamıyacağı konusunda Avrupa’lılarla yoğun bir şekilde tartışmaktadır

    Ve nihayet, o hatırlayacağınız sahnelerle Başbakan sayın  Ecevit  ertesi gün  apar topar Helsinki’ye davet edilerek, Türkiye’nin AB üyeliğine adaylık kararı verilir

    Bunun üzerine adeta çileden çıkan Ermeni diasporası:

    -20 Temmuz 1987 tarihli Avrupa parlamentosunun C-190 esas nolu siyasi kararına atıfta bulunarak ve bu siyasi karardan cesaret alarak-

    ”Türkiye önce Ermenilere yaptığı soykırımı kabul etsin, ondan sonra üyeliğe adaylık statüsü verin, aksi takdirde AB akit dışı sorumluluğunu zedelemiş olur”
    diyerek,

    *    Avrupa Parlamentosu’na,
    *    Avrupa Birliği Konseyi’ne ve
    *    Avrupa Birliği Komisyonu’na karşı

    Avrupa Adalet Divanı’nda-AAD’nında-

    ”Birliğin akit dışı sorumluluğu ve davanın esassızlık  (gerekcesizlik) konumu ‘ ‘

    İçerikli dava açar.

    Yukarıda , davanın içeriğini oluşturan;

    ”Birliğin akit ((Antlaşma)) dişi sorumluluğundan”

    Kasdedilen:

    uluslararası insan hakları ve   1915 olaylarında yaşanan trajik tarihi olaylardır.
    Yani Ermenilere haksızlık edilerek  soykırım uygulanmıştır denmektedir.

    Ama bu dava, yukarıda da belirtildiği gibi, AAD’nın birinci dairesi tarafından
    17 Aralık 2003 tarihinde Esas No: T-346/03 kararı ile rededilir.

    Ermeni diasporası bunun üzerine temyize gider (karar”a itiraz eder).

    AAD’nın dördüncü dairesinde görülen  temyiz davası, (itiraz davasI)  17.04.2004 tarihinde,
    C-18/04 P Esas nolu  nihai karar ile yeniden rededilir.

    Bu nihai kararla Ermeniler ayrıca 30.bin Avro’luk mahkeme masrafını da ödemeye mahkum edilirler

    Sayın Baranes Shreela Flather,

    Avrupa Adalet Divanı ve verdiği kararlar, vatandaşı olduğunuz İngiltere tarafından tanınmaktadır ve bu anlamda da sizler için bu kararların bağlayıcı olması gerekir.

    Yukarıda adı geçen Avrupa Adalet Divanı’nın kararına, her demokrat gibi sizin de uymanızı ve  Türk’leri  haksız yere itham ettiğinizden dolayı, verdiğiniz soru önergesini geri çekerek , tüm Türk halkından özür dilemenizi talep ediyorum.

    Refik Mor

    English version here

  • ‘Bu kuşak soykırımı tanıyacak’

    ‘Bu kuşak soykırımı tanıyacak’

    Ermenistan Devlet Başkanı Strasbourg’dan Ankara’ya yüklendi ve “Ermeni soykırımının Türkiye tarafından tanınması” konusunu gelecek kuşaklara bırakmayacaklarını söyledi

    STRASBOURG - Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan, Strasbourg'da Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) genel kurulunda bugün yaptığı konuşmada, Türkiye'nin "soykırımı" tanımaması konusunu gündeme getirdi. NTV'nin haberine göre,Türkiye'nin "soykırımı" tanımamasını eleştiren Sarkisyan, bu konuyu gelecek kuşaklara bırakmayacaklarını savundu. - 800px Msc 2009 Saturday 16.00 19.00 Uhr Moerk 002 Sargsyan

    STRASBOURG – Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan, Strasbourg’da Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) genel kurulunda bugün yaptığı konuşmada, Türkiye’nin “soykırımı” tanımaması konusunu gündeme getirdi. NTV’nin haberine göre,Türkiye’nin “soykırımı” tanımamasını eleştiren Sarkisyan, bu konuyu gelecek kuşaklara bırakmayacaklarını savundu.

    Ülkesinin Türkiye ve Azerbaycan’ın “ablukası” altında tutulduğunu da ileri süren Sarkisyan, Türkiye ile ilişkilerde normalleşme sürecinin Ankara’nın yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle çıkmaza girdiğini öne sürdü. Ermeni lider, “bir daha bu fırsat penceresi ne zaman açılır bilemem” ifadelerini kullandı.

    DAĞLIK KARABAĞ AVRUPA’NIN PARÇASI

    Dağlık Karabağ’ın “Avrupa’nın ve Avrupa toplumunun parçası” olduğunu dile getiren Sarkisyan, Azerbaycan’ın silahlandığını, kendi ülkesinin ise “barışa yönelik çalıştığını” öne sürdü. İki ülke arasında savaş çıkması halinde ise tarafların çok kayıp vereceğini düşündüğünü söyledi.

    Sarkisyan, bir Avrupalı parlamenterin Metzamor nükleer santralinin güvenliği konusundaki sorusuna verdiği yanıtta da Ankara ve Bakü’ye yüklendi ve ülkesine yönelik abluka nedeniyle nükleer enerjiden başka seçenekleri olmadığını iddia etti.

    Sarkisyan’a genel kurulda Avrupalı parlamenterlerle soru-cevap bölümünde Türk ve Azeri parlamenterlerden soru gelmemesi dikkat çekti. Sarkisyan’a yöneltilen soruların çoğu Fransız ve Rus parlamenterlerden geldi. Ermeni muhalif parlamenter Zaruhi Postanciyan ise Sarkisyan’a yönelttiği soruda Ermenistan’da otoriter bir rejim olmasından yakındı ve “gerçek reformları ne zaman yapacaksınız” diye sordu. Sarkisyan’ın bu soruya yanıtı “sizinle hemfikir değilim” oldu. (ntvmsnbc)

     

  • İngiltere’de ‘1915’i anma günü’ girişimi

    İngiltere’de ‘1915’i anma günü’ girişimi

    Alpaslan DÜVEN/ İNGİLTERE, (DHA) - Chamcha Girl in sariAlpaslan DÜVEN/ İNGİLTERE, (DHA)

    İngiltere Parlamentosu’nun üst kanadı olan Lordlar Kamarası’nda, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni soykırımı iddiaları dün yapılan bir oturumda tartışıldı. Aslen Hindistan/Pencap kökenli ve iktidardaki Muhafazakar Parti üyesi olan Ermenistan Dostluk Grubu Başkan Yardımcısı Barones Shreela Flather, hükümetin Ermeni soykırımını tanımak üzere ne gibi bir takvim öngördüğü” yönünde soru önergesi verdi.

    Lordlar Kamarası’nda Ermenistan Dostluk Grubu Başkan Yardımcısı Barones Flather tarafından dün (16 Haziran) 1915 olayları hakkında Hükümete yöneltilen sorunun ardından, Barones Boothroyd, Lord Avebury, Lord Bishop of Chester, Lord Tomlinson ve Parlamento Ermenistan Dostluk Grubu Başkanı Barones Cox’un katılımıyla 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddiaları tartışıldı.

    Barones Flather’ın Hükümetin Ermeni soykırımını tanıma takviminin ne şekilde olduğuna ilişkin sorusuna cevaben Guildford Lordu Howell, “1915’te korkunç uygulamalar ile yüzyüze kalan yüzbinlerce Ermeninin silahlı birtakım olaylar, açlık ve hastalıklar nedeniyle hayatını kaybettiğini, bununla beraber Türk ve Ermeni halklarının birlikte ortak tarihlerini ele almaları yönünde bir yaklaşımın daha doğru olduğunu düşünerek buna yönelik girişimlere destek verdiklerini, Türk – Ermeni halkalarının anlaşmalara yoluyla ilişkilerini normalleştirmek, barış içinde sınır komşuluğunu sürdürmek üzere çaba sarfettiklerini, ABD, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerin de bu süreci desteklediğini, diğer taraftan Dağlık Karabağ sorununa yönelik olarak RF, ABD ve Fransa’nın katılımıyla başlatılan Minsk görüşmelerinin sürdürüldüğünü, bu iki girişimin gelecek için umut verdiğini, Barones Flather’ın öne sürdüğü gibi soykırımın tanınması tarzı bir hareketin gerilimi yükseltmekten başka bir işe yaramayacağını” ifade etti.

    Kürt İnsan Hakları Projesi Onursal Başkanı, İngiliz-Ermeni Parlamento Dostluk Grubu üyesi ve Parlamento İnsan Hakları Grubu Başkan Yardımcısı Lord Avebury (Eric Lubbock), Türk aydınlarının 1915’te Ermenilere yönelik insanlık suçlarını artık tartışmaya başladıklarını, bu meyanda Türk siyasetçilerin atalarının işlediği suçları inkarı bırakarak kabul etmelerinin Türkiye’nin AB üyelik sürecini kolaylaştırmasına katkısı olup olmayacağını öğrenmek istemesi üzerine Lord Howell: “Türkiye ve Ermenistan tarafının karşılıklı adımlar atmasının en doğru yöntem olduğunu, Türkiye’nin de bu bilinçle hareket ettiğini, Ermenistan’da da geçmişte yaşananları aklında tutmakla birlikte doğru yöntemin karşılıklı diyalog olduğunu kabul eden pek çok kişi olduğunu söyledi.

    “İKİ ÜLKE BARIŞ İÇİNDE YAŞAMAK İÇİN ELLERİNDEN GELENİ YAPIYOR”

    Barones Flather’in sözkonusu insanlığa karşı suçu kabul etmenin zamanının gelip gelmediğine dair sorusuna cevaben Lord Howell, Türk ve Ermeni halklarının protokoller vasıtasıyla ilişkilerini normalleştirmek, ortak sınırlarıyla barış içinde yaşamak ve müşterek gönenç için çalışmak üzere ellerinden geleni yaptıklarını, ABD, Fransa ve anahtar konumdaki diğer ülkelerin de İngiltere gibi bu süreci desteklediğini, öte yandan Dağlık Karabağ’ın kaygı verici diğer bir mesele olduğunu, Rusya, ABD ve Fransa’nın katılımıyla Minsk sürecinin yürütüldüğünü, bu iki sürecin gelecek için ümit yarattığını, Barones Flather’in önerdiği şekilde bir müdahale yaparak tansiyonu yükseltmenin faydalı veya yapıcı bir hareket olmayacağını” vurguladı.

    AB ÜYELİĞİ VE ERMENİ SORUNU

    Türk tarihçi ve gazetecilerin 1915-16’da Ermeni nüfusun maruz kaldığı insanlık dışı fiilleri artık tartışmaya başladıklarını söyleyen Lord Avebury’nin, Türk siyasetçilerin atalarının suçlarını kabul etmelerinin Türkiye’nin AB üyelik başvurusunu kolaylaştırıp kolaylaştırmayacağına ilişkin sorusuna cevaben Lord Howell, ilerleme sağlamak için Türkiye ve Ermenistan tarafından adımlar atılmasının en doğru yöntemi teşkil edeceğini, Türkiye’nin bu bilinçle hareket ettiğine inandıklarını, Ermeni tarafında da geçmişte yaşananları teslim eden, ancak doğru yöntemin bu olduğuna inanan pek çok insan bulunduğunu ifade etti.

    ERMENİ SOYKIRIMI ANMA GÜNÜ!

    Lord Bishop of Chester’ın “Ermeni soykırımını hatırlama günü”nde temsil konusunda resmi tutumun ne olduğunu sorması üzerine Lord Howell, buna ilişkin yönergenin metnini adı geçene ileteceğini, Türkiye ve Ermenistan bu hususu halletmek için ellerinden geleni yaparken, İngiltere’nin hassas ve çok önemli olan bu süreci bozacak ve tanıma anlamına gelecek fiiller konusunda titiz ve dikkatli biçimde davranması gerektiğini kaydetti.

    Lordlar Kamarası’ndaki oturum sırasında yaşanan tartışmaya ayrıca İngiltere Parlamentosu’nun ilk bayan sözcüsü olan Barones Betty Boothroyd, Lord Tomlinson ve İngiltere Parlamentosu Ermenistan Dostluk Grubu Başkanı, aynı zamanda İnsani Yardım Vakfı (Humanitarian Aid Relief Trust – HART) Başkanı Barones Caroline COX katıldı.

    www.hurriyet.com.tr, 17 Haziran 2011

  • İsrail’in yeni Türkiye planı

    İsrail’in yeni Türkiye planı

    Ermeni iddialarıyla ilgili olarak, Knesset’te her yıl bir anma günü düzenlenecek.

    İsrail parlamentosu (Knesset) Başkanı Reuven Rivlin, 1915 Ermeni iddialarıyla ilgili olarak, Knesset'te her yıl bir anma günü düzenlenmesini planladığını söyledi. - israilden gazzeye yardim gemisine uyari atesiİsrail parlamentosu (Knesset) Başkanı Reuven Rivlin, 1915 Ermeni iddialarıyla ilgili olarak, Knesset’te her yıl bir anma günü düzenlenmesini planladığını söyledi.

    Rivlin, Kudüs Ermeni Ulusal Komitesi’nden bir heyetle görüşmesinde, “Bir Yahudi ve İsrailli olarak, başka halkların uğradığı trajedileri tanımak benim görevimdir. Diplomatik kaygılar her ne kadar önemli olsa da bunlar başka bir halkın uğradığı felaketi inkar etmemize izin veremez” dedi.

    Ermeni heyetinden Georgette Avakian ise basın mensuplarına uzunca bir süredir Rivlin ile bu konuda temaslarda bulunduklarını belirtti; ancak Ermeni iddialarıyla ilgili kararın ne zaman benimsenebileceğini söylemenin zor olduğunu kaydetti.

    120 üyeli İsrail parlamentosu, 18 Mayıs günü, Ermeni iddialarının tanınması konusunda bir önerinin gündeme alınmasını, parlamentoda bulunan 20 üyenin tamamının oyuyla kabul ederek, görüşmelerin açık yapıldığı Eğitim Komisyonu’na sevk etmişti.

    Ancak, Eğitim Komisyonu’nun konuyu ne zaman ele alacağına ilişkin herhangi bir tarih bulunmuyor.

    YAKLAŞIK 3 BİN DOLAYINDA ERMENİ YAŞIYOR

    İsrail’de, Kudüs’teki Eski Kent içindeki Ermeni mahallesi de dahil olmak üzere yaklaşık 3 bin dolayında Ermeni yaşıyor.

    www.ensonhaber.com, 31.05.2011

  • Soykırım iddialarına cevap verecek bilgi ve donanımız yok

    Soykırım iddialarına cevap verecek bilgi ve donanımız yok

    Araştırmacı-yazar Dr. Ali Söylemezoğlu, Ermeni Soykırımı iddialarının parlamento tarafından kabul edildiği ve okullarda okutulduğu Almanya’da konuyu tartışmaya açacak bilgi ve donanımın olmamasından yakındı. Söylemezoğlu, iddiaların yanlışlığını Ermeni, Amerikan, İngiliz ve Alman belgelerinin de ortaya koyduğunu söyledi

    Araştırmacı-yazar Dr. Ali Söylemezoğlu, Ermeni Soykırımı iddialarının parlamento tarafından kabul edildiği ve okullarda okutulduğu Almanya’da konuyu tartışmaya açacak bilgi ve donanımın olmamasından yakındı. Söylemezoğlu, iddiaların yanlışlığını Ermeni, Amerikan, İngiliz ve Alman belgelerinin de ortaya koyduğunu söyledi - k ali soylemezoglu

    Araştırmacı-yazar Dr. Ali Söylemezoğlu, Almanya’daki hem Türk kuruluşların hem de bireylerin Ermeni Soykırımı iddialarına cevap verebilecek kadar bilgi ve donanıma sahip olmadığını söyledi. Berlin’de Türk Evinde Berlin Başkonsolosluğunun ev sahipliğinde düzenlenen programda konuşan Söylemezoğlu, iddialar konusunda atılması gerekli ilk adımın konuyu tartışmaya açık olmak ve iddiaları tartışılır hale getirmek olduğunun altını çizdi. Söylemezoğlu, “Karşı taraf, Ermeni Soykırımı oldu mu olmadı mı tartışmasını bile engellemek istiyor. Bu konuyu açmayı bile bir suç, bir ahlaksızlık gibi göstermek istiyor.” diye konuştu.

    1914/15’te yaşanan olaylarla ilgili iddialara karşı nasıl tavır alınması gerektiği konusunda bilgi veren Söylemezoğlu, Almanya’daki okullarda öğrencilere ‘Türkler soykırım yaptı’ diye anlatıldığını ifade ederek şu açıklamayı yaptı: “Elimizde bunun aksini gösteren Ermeni, Amerikan, İngiliz ve Alman belgeleri var. Eyalet başbakanlarına ‘Gelin birlikte bir komisyon oluşturup bu konuyu inceleyelim’ çağrısı yapıyoruz.” şeklinde konuştu. ‘Türkler kendi tarihleriyle yüzleşmekten kaçınıyorlar’ diyenlerin olduğunu hatırlatan Söylemezoğlu, “Çalışmalarımızla en azından bu iddiaların doğru olmadığını ispat ediyoruz. Bizler, tarihimizin belgelere dayanarak ve bizimle birlikte tartışılmasını istiyoruz.” dedi.

    Alman parlamentosunun İttihat ve Terakki Hükümeti Anadolu’daki Ermenilerin sürülmesini ve neredeyse tamamını yok ettiği kararını aldığını belirten Söylemezoğlu, “Bunlar doğruyu yansıtmıyor. İmparatorluk hükümetinin Ermenileri yok etme kastı yoktu. Anadolu’daki Ermenilerin çoğunluğu 1919’da hayatta idi.” dedi.

    Söylemezoğlu İttihat ve Terakki yönetiminin hedefinin Ermenileri yok etmek olmadığını ortaya koyan belgeler hakkında ise şunları söyledi: “1919 sonunda yalnız Maraş şehrinde İngiliz, Alman ve Amerikan, misyonerler tarafından Ermeni çocuklar için kurulmuş beş yetimhane vardı ve buralarda misyonerlerin gözetiminde toplam bin 400 Ermeni çocuk koruma altındaydı. Osmanlı hükümeti Sis (bugünkü Kozan) Ermeni manastırındaki kutsal eşyaların zarar görmemesi için özel bir kervan hazırlattı. Bugün bu eşyalar Lübnan’da bir müzede sergileniyor. Dönemin hükümeti Ermenileri yok etmek istese neden onların kutsal eşyalarını koruma altına alsın?”

    Söylemezoğlu ayrıca Alman Ermeni Cemiyeti (Deutsch-Armenische Gesellschaft) Yönetim Kurulu’nun 6 Ocak 1918’de o zamanın Alman Başbakanı Von Hertling’e yadığı mektupta ‘Anadolu’nun doğusu şimdi Müslümanlardan boşaltılmış vaziyette, eskiden burada azınlıkta olan Ermeniler şimdi vilayetlerde çoğunluğu oluşturuyor’ sözlerine yer verildiğini söyledi.

    Başkonsolos Mustafa Pulat da tarihi gerçeklerin aydınlatılması, toplumlararası diyalog ve benzeri söylemlerle bazı çevrelerce ülkemize yönelik karalama kampanyaları ile karşı karşıya bulunduklarını belirterek. “Bu çabaların ortak hedefi 1915 olaylarının ‘soykırım’ olarak tanınmasını sağlamak ve bu olayların 100.yıl dönümü olan 2015’te Berlin’de bir anıt inşa ettirmek. Bu girişimlere sadece Ermeni çevrelerin değil, bölücü örgüt iltisaklı kuruluşların da destek verdiği dikkat çekmektedir.” dedi.zaman

  • ABD, Türkiye’yi eyaleti sanıyor

    ABD, Türkiye’yi eyaleti sanıyor

    Amerikan mahkemesi, 3 Ermeni’nin açtığı davada Türkiye’den savunma isteyip 21 günlük süre verdi. - ABD YANILGI ICINDEAmerikan mahkemesi, 3 Ermeni’nin açtığı davada Türkiye’den savunma isteyip 21 günlük süre verdi.

    Vermezsek ne olacak!
    Sözde Ermeni soykırımı sırasında mallarını kaybedenlerin torunları olduğunu iddia eden 3 Ermeni’nin açtığı davada ABD mahkemesinden ’çok ilginç’bir karar çıktı: Türkiye 21 gün içinde savunmasını vermek zorunda!

    AKP Hükümeti de davalı
    Türkiye’den 64 milyon dolar tazminat talep eden 3 Ermeni’nin başvurusu üzerine açılan davanın davalıları ise AKP Hükümeti, Merkez Bankası ve Ziraat Bankası… Dava, yasal düzenleme sonrası Aralık 2010’da açılmıştı.

    ‘İncirlik Üssü bizimdir’
    Amerika’da yaşayan 3 Ermeni’nin avukatı, Adana’da İncirlik Üssü’nün de bulunduğu bölgedeki yaklaşık 49.5 hektar toprağın ’gerçek sahipleri ve mirasçıları’ olarak adil kira ve diğer tazminatların ödenmesini istiyor.
    ABD’den Türkiye’ye müstemleke muamelesi
    ABD, müstemlekesi olarak gördüğü Türkiye’yi İncirlik’le ilgili bir dava nedeniyle sorguya çağırdı. ABD’deki bir mahkeme, içinde İncirlik üssü arazisinin de bulunduğu gayri menkuller için Türkiye’den 64 milyon dolar tazminat talep eden üç Ermeni’nin başvurusu üzerine açılan davada Türkiye’den savunma istedi.

    21 gün süre verdi
    Hayots Ashkharh gazetesine göre, “Ermeni soykırımı sırasında mallarını kaybeden Ermenilerin torunları” oldukları iddiasıyla Türk Hükümeti, Merkez Bankası ve Ziraat Bankası hakkında açılan davaya bakan ABD’deki mahkeme, iddialara yanıt vermesi için “sanıklar” a 21 gün süre verdi. Davacıların avukatı Vartkes Yeghiayan da, Los Angeles’de oturan Rita Mahdessyan ve Anais Harutyunyan ile Washington’da yaşayan Alex Bakalyan’ın İncirlik Hava Üssü arazisini de içeren gayrı menkuller için 64 milyon doları aşkın bir tutar talep ettiklerini anlattı. ABD Federal Temyiz Mahkemesi’nin 1915 olaylarında yaşamını yitiren Ermenilerin yakınlarının tazminat davaları açmalarına olanak tanıyan geçtiğimiz Aralık ayındaki kararının hemen ardından Los Angeles’ta yaşayan üç Ermeni Türkiye Cumhuriyeti devleti ile Merkez ve Ziraat bankaları aleyhine dava açmıştı. 1915 olaylarında dedelerinin mülklerinin ellerinden yasadışı bir biçimde alındığını ileri süren davacılar, Adana’da İncirlik Üssü’nün de bulunduğu bölgede yaklaşık 49.5 hektar toprağın gerçek sahipleri ve onların mirasçıları olarak piyasa değerlerine göre adil kiralar ve diğer tazminatların “ kendilerine verilmesini istemişlerdi.

    Toprak ağasıymış
    Yeghiayan, aynı zamanda eşi olan Rita Mahdessyan’ın dedesinin zengin bir Ermeni toprak ağası olduğunu ve 1915’te Türkiye’den kaçmaya zorlandığını ve arkasında ev, arazi, manifatura dükkânı ve sigortacılık yaptığı ticareti bıraktığını ileri sürdü. Ermeni iddialarıyla ilgili pek çok dava açan Yeghiayan,  büyük sigorta şirketlerinden milyonlarca dolarlık tazminat almıştı.

  • Ermeni soykırımını iddia eden Mavi Kitap İngiliz propaganda mekanizmasının ürünüydü

    Ermeni soykırımını iddia eden Mavi Kitap İngiliz propaganda mekanizmasının ürünüydü

    Cumhuriyet, 01.05.2011 - PROPAGANDAErmeni soykırımı konusuna geri dönersek… İngiliz Parlamentosu 1916da Vikont James Bryce ve tarihçi Arnold Toynbeeyi sözde Ermeni halkının tehcirinde meydana gelen olayları araştırmakla görevlendirmiş, onlar da ünlü Mavi Kitapı (Blue Book) yazmışlardı. Ancak yıllar sonra bu Mavi Kitapta yazılanların tamamıyla İngiliz propagandasının ürünü olduğu ortaya çıkarılmıştı. Ancak 2006da Ara Sarafyan isimli bir Ermeni tarihçi Mavi Kitapı, yeni bilgilerle Gomidas Yayınevinden yeniden yayımlattı ve içinde yazılanların doğru olduğunu iddia etti. Buna ne diyorsunuz?

    Bir kere Mavi Kitap İngiliz propaganda makinesinin bir ürünüydü. Aynı Almanlar aleyhinde üretilen propaganda malzemesinin benzeriydi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanlar hakkında üretilen haberlerin açıkça yalan olduğu ortaya çıkmıştı.
    Toynbee’nin kendisinin Türkler aleyhinde propaganda üretmek amacıyla kurulmuş olan Wellington House isimli İngiliz propaganda mekanizmasının bir parçası olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Toynbee Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaptıklarından rahatsız olmuş ve yazdıklarının yalan değil ama tamamıyla propaganda ürünü olduğunu açıklamıştı. Çok ilginçtir. Savaştan sonra yazdığı kitaplar hep Türkiye’yi destekler niteliktedir.
    Bryce ve Toynbee’nin Mavi Kitabı’nda atıfta bulunulan kaynakların Anadolu topraklarında görevli, Osmanlı İmparatorluğu karşıtı olan Amerikalı misyonerler ve kimi Ermeniler olduğunu bizzat biliyorum. Mavi Kitap çok fazla yanlı, soyut birtakım söylemleri ve olayları içeriyordu. Öte yandan ben yaptığım araştırmalar sonucu yazdığım kitapta meydana gelen olaylardan sorumluların Osmanlı İmparatorluğu’nu işgal eden güçler olduğunu belirttim. Çünkü imparatorluk içindeki bütün düzeni etkili biçimde dağıttılar.
    PORTRE
    DR. PAT WALSH
    Londra’ya İrlanda’dan 1960’lı yıllarda göç eden bir ailenin oğlu. Londra doğumlu. Aile 1980’de Kuzey İrlanda’ya geri döndü. Belfast Queens University’de siyaset bilimi ve İrlanda tarihi okudu. Aynı konuda doktorasını yaptı. Ayrıca Londra Üniversitesi’nde de aynı alanda bir doktora çalışması daha yaptı. Akademik yaşamından sonra kısa süre tekstil sektöründe çalıştı. Ancak öğretmen olma isteği baskın çıktı. On iki yıldır Kuzey İrlanda’nın Ballycastle kentinde tarih öğretmenliği yapıyor. “The Rise and Fall of Imperial Ireland” (Emperyal İrlanda’nın Yükselişi ve Düşüşü), “Britain’s Great War on Turkey” (İngiltere’nin Türkiye’yle Büyük Savaşı) ve “Forgotten Aspects of Ireland’s Great War on Turkey” (İrlanda’nın Türkiye’yle Büyük Savaşı’nın Unutulan Boyutları) isimli ilginç kitapları var.

    Cumhuriyet, 01.05.2011