Etiket: Enerji

  • İmzalar atıldı, iki taraf da istediğini kopardı

    İmzalar atıldı, iki taraf da istediğini kopardı

    Rusların sık kullandığı bir atasözü, son dönemde Türk-Rus ilişkilerinde belirleyici olmaya başladı: “İki tarafa da çıkar sağlayan dostluk uzun ömürlü olur.” Dün İtalya’nın Milano şehrinde, Türk, Rus ve İtalyan dışişleri bakanları iki önemli konuda devletlararası anlaşmaya imza koydu. Böylece hem Türkiye istediğini elde etti (Samsun-Ceyhan petrol boru hattına Rusya’nın katılımı); hem de Rusya (Güney Akım doğalgaz boru hattı için Türkiye’nin desteği).

     

    Artık Trans Anadolı Perol Boru Hattı (TAPCO) olarak anılan Samsun-Ceyhan hattı için düzenlenen törende, Türkiye’den Enerji Bakanı Taner Yıldız, Rusya’dan Enerjiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı İgor Seçin ile Enerji Bakanı Sergey Şmatko ve İtalya’dan Ekonomik Gelişmeler Bakanı Claudio Scajola’nın katılımıyla imzalar atıldı.

    Projede Rus tarafından Transneft, Rosneft, İtalya’dan ENI ve Türkiye’den Çalık Holding ortak. Törene Çalık adına Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık katıldı.

    Kommersant gazetesi adına imza törenin izleyen ve Putin’e en yakın isimlerin başında gelen gazeteci Andrey Kolesnikov, Türkiye’nin Samsun-Ceyhan’a aldığı destek karşılığı Güney Akım’a destek verdiğini, ortada iyi bir “alışveriş” olduğunu yazdı.  Muhabir, Rusya’nın günlerdir Samsun-Ceyhan’a değil, Güney Akım’a konsantre olduğunu ve Bulgaristan ile ilişkiler zayıfladığı için Türkiye’nin desteğinin büyük önem taşıdığını vurguladı. 

    İmza öncesi gazetecilerin sorularını yanıtlayan Enerji Bakanı Taner Yıldız, Samsun-Adana-Ceyhan boru hattının Türkiye’nin stratejik ve önemli bulduğu projelerden biri olduğunu söyledi. Türkiye’nin hem coğrafyasından kaynaklanan hem de stratejik konumundan kaynaklanan bütün değerlerini burada harekete geçirdiğini belirten Yıldız, “Türkiye, hem kuzey-güney hem de doğu- batı arasında üreticilerden tüketicilere olan bütün hatları da kullanmak istiyor. Hem doğalgazda hem de petrolde Nabucco ile beraber ciddi bir hareketlenme oldu” dedi. Rusya ve komşu ülkelerle imzalanan enerji ile ilgili anlaşmalara işaret eden Yıldız, “Anlaşmalar, Türkiye’nin kendi arz güvenliği ve birincil kaynakların harekete geçirilmesi olduğu kadar AB’nin arz güvenliği ile de ilgili” dedi. Yıldız, “Samsun-Ceyhan boru hattı anlaşması da bunlardan bir tanesi. Söz konusu boru hattı projesi, özellikle bizim ekolojik dengeye çok dikkat ettiğimiz ve boğazlarımızı korumaktaki hassasiyetimizin de bir uzantısıdır. Hemen hemen 170-180 milyon tona ulaşan boğazlardaki hacmin en az 50 milyon tonunun kaldırılması ile alakalı bir projedir. Bu projedeki siyasi kararlılığımız tamdır ve azalmadan da artarak devam edecektir. İtalya’da yaptığımız bu toplantı ile beraber firmalar burada kendi aralarında görüşeceklerdir” diye konuştu.

    Rusya Başbakan Yardımcısı Seçin dünkü imza töreninden sonra, Samsun- Ceyhan projesinin “Boğazlar problemini” çözerek, ekolojik güvenliğin yanı sıra eş zamanlı olarak da taraf ülkelere kaynak sağlayacağını belirtti. Seçin, proje üzerinde çalışmaları yürüten Rus firma Transneft’in halihazırda Siberya-Pasifik boru hattını inşa ettiğini ve sadece birinci bölümün 2 bin 600 kilometre olduğunu ifade etti. Seçin “dolayısı ile 600 km’lik bir boru hattı zor bir görev değil” dedi. Seçin, geçtiğimiz Ağustos’ta Putin ve Erdoğan arasında gerçekleşen Ankara görüşmesinden sonra Rusya’nın Türkiye ile devamlı irtibatta olduğunu ve çok sayıda stratejik karar alındığını da vurguladı.

    Çalık Holding’den yapılan açıklamada şöyle denildi:

    “Türkiye’nin jeostratejik konumunu, stratejik avantaja dönüştürmede ve uluslararası enerji sektöründeki konumunu güçlendirmede büyük öneme sahip olan ve kamuoyunda Samsun-Adana-Ceyhan Petrol Boru Hattı Projesi olarak bilinen TAPCO, ham petrolü Karadeniz kıyısındaki Samsun limanı yakınında bulunan tesislerden Akdeniz’deki Ceyhan terminali tesislerine taşıyacak ulaşım sisteminin tasarımını, inşaat ve işletmesini kapsıyor. Proje kapsamında, Samsun’da yeni bir yükleme terminali ve Ceyhan’da petrol depolama tesisleri dahil olmak üzere, 550 kilometrelik petrol boru hattı yapılacak. Boğazların güvenliğine çözüm olacak ve 2.5 milyar dolara mal olacak proje bittiğinde hattın kapasitesi günde 1,5 milyon varil petrol olacak”

    20/10/2009

  • Yıldız’dan Seçin’e sürpriz belge, Medvedev’den Gül’e teşekkür

    Yıldız’dan Seçin’e sürpriz belge, Medvedev’den Gül’e teşekkür

    Milano’daki imza töreni öncesinde ilginç gelişmeler yaşandı. Taraflar görüşme ve imza töreninin yapılacağı salona girmeden önce Enerji Bakanı Taner Yıldız Rus meslektaşı İgor Seçin’in yanına gelip “Birkaç dakika özel görüşebilir miyiz?” diye sordu. Akşam Cumhurbaşkanı Gül’ün Başkan Medvedev’i telefonla aradığı süreç böylece başladı:

    Rus medyasına yansıyan haberlere göre, Yıldız Seçin’e, “Güney Akım” gaz hattı için Türkiye’nin Rusya’ya Katradeniz’deki kendi ekonomik bölgesinde gerekli hazırlık-araştırma çalışmalarına başlaması için gerekli olan resmi izni elden verdi. Yıldız, “Bunu işbirliği arzumuzun ifadesi olarak gayrı resmi şekilde size veriyorum, yarın da (bugün) resmi kanallardan tüm gerekli izin belgeleri Rus makamlarına teslim edilecek” dedi.

    Yıldız’ın bu jesti Rus tarafında büyük mutluluk yarattı. Çünkü Rusya, Putin’n Ankara’daki ziyaretin ardından bu izinlerin belli bir süreçte geleceğini, bu yüzden de Güney Akım inşaatının 2010 sonuna kadar gecikebileceği endişesi yaşıyordu. Ancak Türk tarafı bu işlemleri son derece hızlı bir şekilde halletti ve Rus tarafı müteşekkir kaldı.

    Milano’da bu olumlu ve sıcak gelişmelerin ardından imzalar atıldıktan sonra, akşam da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Rus meslektaşı Medvedev’i telefonla aradı. İki başkan gelişmelerden duydukları memnuniyeti dile getirdiler. Rus devlet 1. Kanalı ORT bu telefon görüşmesini “Az önce Kremlin’den aldığımız habere göre” diye ana bültende duyurdu.

    Kremlin’in resmi açıklamasında, Gül’ün “Güney  Akım”ın gerçekleşmesi için Türk tarafının kendi sularında gerekli çalışmaların yapılmasına  tüm izinleri verdiğini söylediği, Medvedev’in de bundan duyduğu minnettarlığı ifade ettiği bildirildi. Medvedev bu adımların iki ülke arasındaki stratejik karakterde olan ilişkileri daha da sağlamlaştırdığını vurguladı. 

    20.10.2009

  • Enerji topluluğu çok güzel ama bize göre mi?

    Enerji topluluğu çok güzel ama bize göre mi?

    Metin Münir

    Enerji Bakanlığı geçen hafta Türkiye’nin Enerji Topluluğu’na katılması için Avrupa Birliği ile müzakerelere başladı.
    Enerji Topluluğu AB’nin enerji konusundaki politikalarını yürüten kuruluştur.
    Bu örgütün özelliklerinden biri, birliğin hinterlandında bulunan, AB üyesi olmayan ülkeleri de içine almasıdır.
    Yani siz AB üyesi değilsiniz ama olmayı umuyorsunuz. Bu arada (ki bu ara bizim için çok uzun olabilir) ortaklığın enerji konusundaki bütün kararlarını yürürlüğe koyma yükümlülüğü altına giriyorsunuz.
    Arnavutluk, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Makedonya, Karadağ, Sırbistan ve Kosova 2006’da yürürlüğe giren Enerji Topluluğu Antlaşması’nın AB dışından üyeleridir. Türkiye; Ukrayna, Moldova, Norveç ve Gürcistan ile birlikte gözlemci statüsündedir.
    AB’nin Türkiye’yi gözlemciden üyeye terfi ettirmek istemekteki mantığı anlamak kolaydır.
    Türkiye; Avrupa ile petrol ve gaz zengini Ortadoğu ve Orta Asya ülkeleri arasındaki köprüdür.
    Brüksel için disiplin altına alınmış bir Türkiye, kendi çıkarlarını korumak için bağımsız politikalar izlemek isteyen, serseri mayın Türkiye’den iyidir.
    Böyle bir Türkiye, örneğin Nabucco hattının hayata geçirilmesinde daha uysal bir ortak olacaktır.
    Ama bundan Türkiye’nin çıkarı ne?
    AB’nin pek başarılı olmadığı alanlardan biri, enerji konusunda üyeleri arasında ortak bir politika gerçekleştirmektir. Başta Almanya ve İtalya olmak üzere birçok AB ülkesi enerji sağlamak için Rusya ile ikili anlaşmalar içine girmiş vaziyette.
    Hükümet enerji konusunda bağımsızlığını korumak için Enerji Topluluğu’nda gözlemci statüsünde kaldı.
    Ne değişti de Enerji Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Yusuf Yazar Türkiye’nin Enerji Topluluğu Antlaşması’na katılmasını müzakere etmek için geçen hafta Viyana’ya yollandı? Nedenleri açıklanmamış, kamuoyunda tartışılmamış bu girişim sektörde şaşkınlık yarattı.
    “Türkiye kendine bütün (AB) kuralları dayatılsın istemiyordu. Şimdi neden istiyor anlayabilmiş değilim” diye konuştu enerji sektöründen bir yönetici.
    “Bu konu Türkiye’nin gümrük birliği anlaşmasını imzalarken yaptığı hataya beziyor” dedi bir işadamı. AB, Türkiye’ye sormadan, onayını almadan birçok üçüncü ülkeyle serbest ticaret anlaşması imzaladı ve bu anlaşmalar icabı Türkiye bu üçüncü ülkelere olan gümrük vergi oranlarını düşürmek zorunda kaldı.”
    Bu konudaki gelişmelerden AB’nin bir açıklaması elime geçtiği için haberdar oldum. Enerji Bakanlığı’nın sitesinde konuyla ilgili hiçbir şey yok.
    Neden?
    Neden Türkiye için çok önemli olan bu konuyu yabancı kaynaklardan öğrenmek zorunda kalıyoruz?

  • Nabucco ve NATO’yu durdurmak için Rusya’nın müttefiki İran

    Nabucco ve NATO’yu durdurmak için Rusya’nın müttefiki İran

    Başkan Medvedev’in dün Hazar kıyısındaki Astrahan şehrinde Dışişleri Bakanı Lavrov ve Savunma Bakanı Serdyukov’u da yanına alarak yaptığı toplantıdan basına önemli haber ve yorumlar yansıdı. Kommersant’a göre, “Hazar işbirliği” konusu masaya yatırılırken, hedef Rusya’yı baypas geçecek Trans-Hazar projelerini engellemek ve Hazar’a NATO’yu sokmamak olarak belirlendi. Moskova bu yolda Tahran’ı “partner” yapmayı planlıyor.

    Toplantıda Gazprom Başkanı Aleksey Miller ve Lukoil Başkanı Vagir Alekperov’un da hazır bulunmaları dikkat çekti. Mayıs ayında yayınlanan “Rusya Federasyonu’nun 2020 yılına kadar geçerli stratejik ulusal güvenliği” belgesimnde Hazar Denizi’ne özel bir önem atfedilirken, dünkü toplantıda öncelik konuları masaya yatırıldı.

    2006’da Bakü-Ceyhan boru hattının açılması, Azerbaycan dışında Kazakistan’ın da bu hatta petrol vermesiyle Rusya bölgede sevkiyat tekelinde ilk gediğin açılmasına şahit olmuştu. Şimdi de Nabucco ile bölge gazının yine Rusya’yı baypas ederek taşınma planları Moskova’yı harekete geçirdi. Dünkü görüşmelere yakın bir kaynak Kommersant’a yaptığı açıklamada, Rusya’yı baypas edecek enerji projelerinin bloke edilmesi konusunun gündeme geldiğini söyledi. Bu konuda Moskova, Hazar Denizi’nin statüsünün belirlenmemiş olmasını koz olarak kullanmayı hedefliyor.

    Moskova’nın bir başka kaygısı, Azerbaycan ve Kazakistan’ın NATO’nun “Caspian Guard” programı dahilinde yabancı gemilerin Hazar’a sokulması. Kendi karşı “Kasfor” ortak savunma projesini sunan Rusya bu konuda net ve NATO’nun bölgeye girmesine karşı. Hatta bunun için gerekirse güç kullanmayı bile “ulusal güvenlik” konusu yapıyor.  Kommersant’taki yorumda, Rusya’nın Abhazya ve Güney Osetya’daki askeri varlığının da Hazar ile ilişkili olduğu savunuluyor.

    Bu arada Rusya Dışişleri kaynakları, Hazar’da İran ile ortak noktaların fazla olduğunu ve birlikte hareket edilebileceğini belirtiyor. Gerçi Rusya Hazar’ı deniz, İran ise tamamen ulusal sektörlere bölünecek bir göl olarak görmek istiyor ama, NATO karşıtlığı ve Hazar Ekonomik İşbirliği Örgütü kurulması konusunda taraflar mutabık. Bu arada İran’ın ABD baskısıyla Nabucco’dan uzak tutulduğu da bir başka gerçek.

    18.8.2009

  • Medvedev’in çıkışındaki zamanlama

    Medvedev’in çıkışındaki zamanlama

    Başkan Medvedev’in Yuşçenko’yu artık başkan olarak muhatap almayacaklarını dünya kamuoyuna ilan ettiği önemli açıklamaların zamanlaması da dikkat çekiyor. Rusya için büyük önem taşıyan Güney Akım gaz hattı için geçen haftaya kadar Ukrayna’nın Karadeniz’deki ekonomik suları gündemdeki asıl güzergahtı. Ama Ankara’da atılan imzalarla proje Türk sularına alındı.

    Yani Rusya, Nabucco karşısında en büyük kozu olan pojenin geleceğini garantiye aldıktan sonra Yuşçenko’yla köprüleri attı. Eğer Türkiye Rusya’ya Karadeniz’deki kendi ekonomik sahasının altından Bulgaristan’a boru döşeme izni vermeseydi muhtemelen şöyle bir senaryo geçekleşebilirdi:

    “Rusya’nın sert çıkışı karşısında Ukrayna da Güney Akım için sularını açmayacağını ilan eder, bu durumda Nabucco rakipsiz kaldırdı. Ukrayna’da seçimler yapılıp Rusya ile uzalaşacak bir başkan gelene kadar da proje rafta kalırdı. Yani Rusya, Güney Akım’ı Karadeniz’e rahat döşeyemezdi. Zaten Kuzey Akım için Baltık Denizi’nde çevresel sorunlarla boğuşan Rusya, ikinci başağrısını yaşardı ve enerji mücadelesinde zemin kaybederdi…”

    Ancak Türkiye ile ortak dil bulunup geçen hafta tarihi imzalar atıldıktan ve  güzergah garantiye alındıktan sonra Rusya da Ukrayna ile köprüleri atmayı göze aldı. Şimdi yaklaşan kış öncesi Rusya ile Ukrayna arasında yeni bir gaz krizi yaşanabilir.. Çünkü, Avrupa’ya giden Rus gazının en büyük transit ülkesi halka Ukrayna…

    12.8.2009

  • Yazıklar ve yuf olsun bana

    Yazıklar ve yuf olsun bana


    Savaş Süzal
    savassuzal@habergazete.com

    Geçen gün bir toplulukta konuşuyoruz, bir arkadaşım isyan etti, anlattıkların içimi kararttı neden bu kadar kötü haberler ve tahminler yapıyorsun dedi. Kendisine baktım ve gülümsedim. İçinde bulunduğu batağın farkında olmayan milyonlarca Türk vatandaşından biriydi.

    Aslında ona bu gün bu satırlardan yanıt vermek istiyorum.  Hele hele Televizyonlarda izlediğim son gelişmelerden sonra. Şimdi sizlere sorayım;

    Bundan 15 yıl önce Yunanistan’ın Ege’deki adaları silahlandırıp asker çıkardığını hala bilmiyorsak ( ki bu konu o yıllarda yazıldı çizildi) O zaman yazıklar olsun bizlere. Hele hele eğer asker her gün üzerinden uçaklarını uçurduğu bu adalar konusunda istihbaratı yoksa hükümetin ve Dışişleri Bakanlığının olayı yeni duymuş gibi davranması konusunda en az şekliyle yazıklar olsun diyebiliyorum.

    Kürt açılımı altında bir devlet kendi katilleri ile masaya oturuyor ve şehitlerinin kanını silerek ve acılı ana ve babalara aldırmadan pazarlık yapmaya başlıyorsa, terör örgütünün çizdiği politikaları uygulamaya koyuyor ve buna da kürt açılımı damgası vurabiliyorsa yazıklar olsun bizlere.

    Teröristlerle savaşan askerlerimizi, subaylarımızı ve korucularımızı, terörst başını yakalayıp uçakta getiren güvenlik görevlilerimizi çeşitli bahanelerle gözaltına alıyorsak onları yargılıyorsak, askerin içine siyaset karıştırıyor ve terfilerini manupule ediyorsak, yazıklar olsun bize.

    Dedelerimizin, babalarımızın atalarımızın kanları ile sulayarak aldıkları toprakları yaptıkları anlaşmaları başkalarına peşkeş çekiyorsak, yazıklar olsun bize.

    Kendi hâkimlerine savcılarına güvenmeyip adaleti siyasete alet ediyorsak, onların özel yaşamlarını dinleme yoluyla didik didik ediyorsak ve ardında da çıkıp adalet bağımsızdır diyebiliyorsak, yazıklar olsun bize.

    Kendi vatandaşlarımıza güvenmiyor, onların özlük haklarına saygı göstermiyor, anayasa ve yasaları kendimize göre değiştiriyorsak, yazıklar olsun bizlere

    Yıllarca devlete ve çalıştıkları kurumlara hizmet edip emekli olmuş vatandaşlarımıza benzine 25 kuruş zam yaparsak ayda 25 lira zam veriyorsak onları insanca yaşamdan uzaklaştırıyorsak yazıklar olsun bize.

    Dünya ekonomik kriz için önlemler alıyor ve bizimkiler hamdolsun ekonomisi yürütüyorsa, futbolcu transferlerine milyonlarca dolarlık döviz akıtabiliyorsak ve bizler eller havada oynamaya devam ediyorsak yazıklar olsun bize.

    Tüm sanayimiz çökerken, fabrikalar ve işyerleri kapanıp binlerce milyonlarca insan işsiz kalırken ve gençlerimiz işsiz çukurunda boğulurken onları okutacağız diye yarış atı gibi koşturuyorsak, yazıklar olsun bize.

    Dünya ülkeleri nüfuz planlaması yaparken biz Avrupa’nın en hızlı nüfusu artan ülkesi oluyorsak ve bizim başımızdakilerde doğum kontrolü yerine bunu teşvik ediyorsa, yazıklar olsun bize.

    Medya diye patronlara ve çeşitli çevrelere hizmet eden kişileri adam yerine koyuyor ve onların ülke parçalanmasında mangalda kül bırakmayışlarını mal bulmuş mağrip gibi okuyorsak, yazıklar olsun bize.

    Ve hepsinin üstüne üstlük bütün bunları başımıza getiren, yolsuzlukları ayyuka çıkan kişileri bıkmadan usanmadan seçip başımıza getiriyorsak gene yazıklar olsun bize.

    Ve ben de bıkmadan usanmadan yollarca sağır kulaklara hitap eder gibi bunları yazıyorsam yuh olsun bana   06.Ağustos.2009

  • Rusya, Nabucco’nun belalısı

    Rusya, Nabucco’nun belalısı

    28.07.2009 | Misafir Yazar : Soner Çağaptay

    Soner Cagaptay, Washington Enstitusu’nde kidemli arastirmaci ve Turkiye Programi’nin direktoru.

    Türkiye ve dört Avrupalı ülke (Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Avusturya) temmuz ayının başında Hazar Denizi’nden Avusturya’ya uzanacak olan Nabucco doğalgaz boru hattı için anlaştı. 11 milyar dolara mal olacak olan Nabucco, tamamlandığında 3.300 kilometre uzunluğunda olacak. Bu büyük girişim Avrupa’yı Hazar Denizi’ne bağlayıp, Avrupa ülkelerine ilk defa Rusya’yı by-pass ederek Hazar havzasından direkt doğalgaz alma fırsatını verecek, Türkiye’yi de enerji hatları üzerinde kilit bir ülke yapacak.
    İlk heyecan geçtikten sonra Nabucco’nun Rusya için bir kâbus olduğu görünüyor. Çünkü bu boru hattı tamamlanırsa Moskova, özellikle Rus devi Gazprom, Avrasya doğalgaz tekelini kaybedecek. Bir dünya doğalgaz borsası olsaydı, 13 Temmuz, Nabucco’nun hisselerinin yükselip Gazprom’un değer kaybettiği gün olurdu. Gerçekten de Moskova Menkul Kıymetler Borsası’nda Gazprom hisseleri, bu anlaşmanın Ankara’da beş Avrupa ülkesi tarafından imzalandığı gün düştü. Ancak bu, kalıcı bir trend olmayabilir; zirâ Rus dış siyaseti Gazprom’un kaderiyle iç içe. Nabucco projesine adını veren opera bir kölelikten kurtulma hikâyesini anlatır. Nabucco’nun vaadi de Avrupa’yı Rusya’nın enerji esaretinden kurtarmak. Ancak Nabucco, Gazprom’un panzehiri olduğu için, Rusya her yöntemi kullanıp Gazprom’un tekelini kıracak olan bu projeyi durdurmaya çalışacaktır.
    Moskova ile Gazprom arasındaki ilişki, on dokuzuncu yüzyılda İngiltere ve İngiltere’nin baştacı olan Hindistan’ı yöneten Doğu Hindistan Şirketi arasındaki ilişkiye benzer. O zaman bu şirketin ticari çıkarları nasıl Hint Okyanusu havzasında İngiliz siyasetini biçimlendirdiyse, bugün de Gazprom’un ticari çıkarları Avrasya’da Rusya’nın dışişleri siyasetine yön veriyor. On dokuzuncu yüzyılda Güney Asya’da İngiliz devletinin nerede bitip, Doğu Hindistan Şirketi’nin nerede başladığı belli değildi. Bugün, Avrasya’da Rus devletinin nerede bitip, Gazprom’un nerede başladığı belli değil.
    Rusya tekel konumunda
    Gazprom’un Avrasya’nın enerji pazarı üzerinde neredeyse tekel düzeyinde kontrolü var. Rusya batıya doğru giden enerjinin tamamına yakınını satın alıyor. Bunun tek istisnası, Türkiye ve Bakû-Tiflis-Ceyhan/Erzurum hatları üzerinden Batı’ya ihraç edilen Azeri doğalgaz ve petrolü. Dahası, çoğu Avrupa ülkesi, Rusya’ya doğalgaz bakımından tamamen bağımlı. Avrasya doğalgaz ticareti bakımından böyle bir durumda olan Rusya, böylece fahiş fiyatlar koyabiliyor. Ancak Nabucco bunu değiştirebilir.
    Nabucco’yu etkisiz kılmak ve Gazprom’un konumunu korumak için Rusya’nın takip edebileceği üç değişik strateji var. Birinci strateji en bariz olanı: Eğer düşmanını bozguna uğratamıyorsan, onu satın al. Rusya, Nabucco’ya doğalgaz satmaya çalışacak. Bu, Moskova için en kolay yol. Rus gazı ile dolduğu zaman, Nabucco bir Gazprom projesine dönüşüp, Rusya’nın Avrasya enerji pazarının üzerindeki tekelini sağlamlaştıracak.
    Rusya’nın ikinci stratejisi, Nabucco’nun inşaatının gerçekleşmesini engellemek. Bunun için Moskova, Nabucco’nun beş Avrupalı ortağından bir veya fazlasını kendi tarafına çekmeye çalışabilir. Bunun dışında, Azerbaycan, Türkmenistan veya Kazakistan gibi Nabucco’ya doğalgaz vermesi muhtemel ülkeleri bu projeden uzaklaştırmayı hedefleyebilir. Gerçekten de Rus etkisi altında bu son üç ülke, Nabucco’ya zaten yarı gönüllü bakmakta. Moskova bu ülkeleri projeden tamamıyla soğutabilir.
    Üçüncü Rus stratejisi, Nabucco zincirini Kafkaslar’daki en güçsüz yerinden kırmaktır. Bazıları, Rusya’nın Gürcistan’a karşı olan 2008 savaşını, Güney Osetya ve Abhazya’da toprak almak için bir girişim olarak görüyor. Ancak Nabucco perspektifinden bakınca, bu savaş Moskova’nın Gürcistan’ı zayıflatıp, Nabucco’yu durdurma hırsının tezahürü olarak algılanabilir.
    Gürcistan, Nabucco için anahtar ülke. Türkiye-Ermenistan sınırı kapalı olduğu sürece, Azerbaycan ve Hazar’ı Türkiye’ye bağlayan tek ülke Gürcistan. Eğer Gürcistan, Nabucco’dan çekilirse, bu hat Türkiye-Ermenistan sınırı açılmadığı sürece inşa edilemez. Öte yandan, Türkiye-Ermenistan sınırı açılsa bile Nabucco yeni bir engelle karşılaşır: Türkiye, Ermenistan ile barışırken aynı zamanda Ermenistan’ın Azeri topraklardaki işgaline bir çözüm bulmazsa, o zaman Azerbaycan Türkiye’ye gücenip Ankara ile Nabucco ortaklığını sona erdirir. Bu durumda Rusya yine kazanır.
    Mutlu sonla bitebilir
    Bu satranç tahtası Moskova’nın Kafkaslar’da takip ettiği siyaset hakkında ipuçlar veriyor: Türkiye-Ermenistan arasında uzlaşma sağlamaya yardımcı olup Türk-Azeri ilişkilerinde sorun yaratmak; Azeri-Ermeni sorununa çözüm bulup, Azerbaycan’ı kendi tarafına çekmek (ne de olsa Ermenistan Rusya’yı terk edemez) ve Gürcistan’da kargaşa yaratıp Nabucco hattının bu ülkeden geçişini iyice zorlaştırmak. Moskova’nın stratejisi Kafkaslar’daki bu üç ülkeyi kendi tarafına çekmektir. Eğer Moskova başarılı olursa, bu strateji Nabucco’yu sadece bir hayale dönüştürür.
    Gazprom, Nabucco’nun belalısı. Nabucco sadece, Türkiye’yi, Ankara’nın dört Avrupalı ortağını, en azından iki Kafkas ülkesini, en az bir enerji üreticisi Hazar ülkesini ve son olarak gaz girişinde destek görevi görecek Irak’ı arkasına alırsa başarılı olacaktır. Nabucco gerçekten kendine verilen adı hak ediyor; çünkü bu hattı bir gerçeğe dönüştürmek, Verdi’nin operasını başarılı biçimde sahneye koymayı gerektirecek çaba kadar koordinasyon içeriyor. Fakat şu da var ki başarılı olduğu takdirde Nabucco, ismini aldığı opera kadar mutlu bir sonla bitecektir.
    Çeviri: Ata Akıner ve Yurter Özcan
  • Nabucco’nun skandal içyüzü-Sizlerden yardım istiyorum!

    Nabucco’nun skandal içyüzü-Sizlerden yardım istiyorum!

    Yiğit Bulut



    Bu köşede daha önce bazı detaylarını yazdım ama elime yeni bilgi ve belgeler geçtikçe “daha da rahatsız oluyorum” ve inanamama katsayım artıyor. Lafı uzatmayacağım; aşağıda özet halinde yazacaklarımın bütün Türkiye’de yayılması için hatta bizi yönetenlere “her yerden mektuplarla, fakslarla, mesajlarla” yağmur olup yağması için sizlerden yardım istiyorum. Karar vericileri uyarmalıyız! Onların çok işi olabilir, algılamaları karıştırılmış-bozulmuş olabilir ama bizler, dışarıdan bakarken gördüklerimizi aktarmalıyız!

    Sevgili dostlar, ana soru şu; bütün pisliği ve maddi yükünü çektiği ve bütün haklarını Avusturya’da bir şirkete devrettiği bu projeden Türkiye’nin kazancı ne?

    Şimdi sizlerden “her yere yayın” diye rica ettiğim detaylara geçelim;

    1- 6 milyar dolarlık bir proje olan Nabucco Projesi ile ilgili olarak, Avrupa ülkeleri tarafından hükümete ve bakanlığımıza “Karar mekanizmalarında yer almayacaksınız” yönünde bir baskı var!

    2- Nabucco Projesi’nde, inşa edilecek münhasır boru hattının en büyük bölümün Türkiye’den geçecek olmasına rağmen, Avrupa ülkelerinden gelen bu baskın ın sebebi Türkiye’nin “düşünemez hale getirilip” ipin ucunu kaptırması!

    3- Bu proje kapsamında en büyük yatırımı Botaş yapacak olup, yüzde 30 özkaynak, yüzde 70 kredi kullanacağı planlanmakta. Ancak 6 ortaktan oluşan Nabucco Projesi’nde her ülke tüm haklarını, Avusturya merkezinde kurulu Nabucco Gas Pipeline International GMBH’ye kayıtsız şartsız devretmeyi kabul etmiş durumda. Kabul edilen bu duruma göre Türkiye bu anlaşmadan dolayı bütün haklarını kaybedecek.

    4- Nabucco Projesi’nde yer alan bu 6 ortağın, Nabucco Gas Pipeline International GMBH’ye ortaklık hissesinin ülke bazında ne olduğu bile belli değil!

    5- Nabucco Gas Pipeline International GMBH’nin Avusturya’ya ödeyeceği vergilerden bu 6 ortak nasıl faydalanacak, bizi sırtımızdan kazanılan para Avusturya devletine vergi olacak!

    6- Nabucco Gas Pipeline International GMBHi, ilgili ortaklara sadece taşıma tarifesinden iletim bedeli ödeyecek yani Türkiye “hava alacak.” Ana borunun geçeceği en önemli ortak Türkiye diğer 5 önemsiz ortak gibi değerlendiriliyor ve değerlendirilecek.

    7- Nabucco Gas Pipeline International GMBH, boru hatlarındaki tasarruflarda tek yetkili olacak ve Türkiye’nin bu tasarruflarda ne kadar payı ve yetkisi olacak tamamen belirsiz!

    8- Bu konuda, hükümetlerarası anlaşma imzalanmas , Avrupa ülkeleri tarafından ısrarla istenmekte olup, Türkiye’nin atacağı adımın ne olacağı konusunda ortada bir devlet politikası yok!

    Sevgili dostlar, bu proje kapsamında en büyük yatırımı Botaş yapacak olup, yüzde 30 özkaynak, yüzde 70 kredi kullanacak. Ancak 6 ortaktan oluşan Nabucco Projesi’nde her ülke tüm haklarını, Avusturya merkezinde kurulu Nabucco Gas Pipeline International GMBH’ye kayıtsız şartsız devretmeyi kabul etmiş durumda. Böyle bir yapı içinde diğerlerine göre kat kat fazla yatırım yapacak Botaş ve binlerce kilometre toprağını kullandıracak Türkiye de maalesef “teslim olmuş” durumda!

    Sonuç: Bu gerçekleri bütün Türkiye’ye anlatmama ve “bu haksızlıkların” yetkililer tarafından farkedilene kadar “mesaj, faks, mektup” olup yağmasına lütfen yardım edin! Sizin çocuklarınızın geleceğini çalmasınlar diye savaşıyorum, lütfen yardım edin!

    999999999999999999999999999999999999999999999999999

    FW: Nabucco’da yabancı güvenlikçi ihaneti ve Mehmet Altan’ın itirafıNabucco’da yabancı güvenlikçi ihaneti ve Mehmet Altan’ın itirafı

    Nabucco’nun skandal içyüzünden yeni bir sayfa:
    Boru bahane, ihanet şahane!!!
    Hainler, AB’li paralı askerler gelecek, onları koruyacak diye şimdiden bayram ediyor!

    • ·       “Ergenekon” davalarının peş peşe açılmasından cesaret bulduklarını saklamayan 2. Cumhuriyetçi ve Türk Ordusu’na karşı asimetrik savaş yürütenler artık çok doğal bir şeymiş gibi sözde Nabucco boru hattının güvenliğini sağlamak üzere AB’li özel muhafızların geleceğini duyurarak vatanseverleri tehdit ediyorlar.
    • ·       Boru hattının AB’ye bağlı özel bir güvenlik şirketinin elemanlarınca korunacağı ve hattın Anadolu’dan boydan boya geçeceği arazinin Türkiye’nin egemenliği dışında “elçilik toprağı” sayılacağı geçen hafta Star gazetesince çok normalmiş gibi duyurulmuştu.
    • ·       Yalanlanmayan ve Gazetemizde skandal başlığıyla duyurduğumuz proje önceki gün yine Star gazetesinde bu kez Mehmet Altan tarafından ulusalcılara, Atatürkçülere, vatanseverlere gözdağı vermek üzere “Ergenekon’u Nabucco mu yakalattı?” başlıklı yazısına konu edildi.
    • ·       Mütareke yıllarının ünlü haini Ali Kemal’i aratmayacak bir şekilde yazan Mehmet Altan “Nabucco Pojesi’nde güvenliği AB sağlayacak, öncelikle bunu anımsatalım” dedikten sonra, olayı, “Ergenekon direnişçileri” diye yaftaladığı yurtseverlere bağlayarak “en büyük ve keskin karşıtlarından birinin de Nabucco olduğunu unutmasınlar” diye tehdit savurmaktan utanmadı!

    BİZİM ANADOLU
    Daha içinden geçeceği doğalgazın nereden, ne kadar alınacağı bile kesinleşmemişken, tam “alaturka” istim arkadan gelsin mantığıyla ve “alafranga” zihniyete yüzde yüz ters bir yaklaşım içinde altı AB üyesinin ABD’nin de bastırmasıyla Nabucco projesini neden alelacele imzaladıkları, yine onların borazanlığını yapan gazete ve yazarlarca açığa vuruluyor.
    “Yandaş ve yalaka medya” diye tanımlanan ve Genelkurmay Başkanı tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı “asimetrik psikolojik savaş” yürüttükleri ısrarla vurgulanan gazeteler arasında, Nabucco’nun içyüzünü kamuoyuna alıştıra alıştıra yansıtmakla görevlendirilmiş olduğu anlaşılan Star gazetesinde 21 Temmuz 2009’da bu kez Mehmet Altan imzasıyla yayınlanan köşe yazısında, projenin henüz resmen açıklanmayan ancak yalanlanmayan gizli arka yüzü hakkında ek bilgi verildi.
    Türk ordusuna ve Atatürkçülere saldırıda öndegidenlerden biri olan Mehmet Altan “darbeci” diye çoktan yargısız infaz ettiği ve yargıçlardan önce yargıya vardığı “Ergenekon” sanıklarını konu mankeni olarak kullanarak bütün vatansever kesimlere gözdağı verdi.
    Sevr antlaşmasının dayatıldığı günlerde Mustafa Kemal ve arkadaşlarını “isyancı” (o zaman darbeci demiyorlardı) diye karalayan ve yabancı devletlerden yana yazılarıyla tanınan Ali Kemal ve benzerlerini hatırlatan bir role soyunan Mehmet Altan’ın yazısını aşağıya aynen aktarıyoruz:

    Mehmet Altan’ın yazısı:
    Ergenekon’u Nabucco mu yakalattı?

    Haklarında ‘silahlı terör örgütü kurmak veya yönetmek’ suçundan dava açılan ve aralarında emekli orgeneraller Eruygur ile Tolon’un da bulunduğu 56 sanığın yargılanmasına dün başlandı.
    Bu arada..
    Gene bilindiği üzere ‘Ergenekon’ soruşturması kapsamında hazırlanan üçüncü iddianame de bitti ve Başsavcılık’a verildi. Ergenekon savcıları da tatile çıktı.
    Yıllık izne çıkan Ergenekon savcılarını ‘sürekli’ izne göndermek isteyenlerin direnişi ise Ankara’da devam ediyor…
    Bu direnişin, ‘darbeci askerleri’ sivil mahkemelerde yargılamanın önünü açan son yasa değişikliğiyle de hiç şüphesiz bire bir ilişkisi var.
    Oyun artık açık oynanıyor…
    ‘Ergenekon direnişçileri’ isteklerini yekten ve yüksek sesle dillendiriyor:
    ‘Darbeci bile olsalar askerler sivil mahkemede yargılanmasın’…
    ‘Ergenekon Terör Örgütü Davası kapatılsın’…
    ‘JİTEM’in Güneydoğu’daki ölüm kuyuları araştırılmasın’…
    Peki, geriye dönüş mümkün mü?
    Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Boru Hattı Anlaşması’nın 12’inci maddesinin 1’inci fıkrası ne diyordu?

    ‘Tüm proje boyunca devlet makamları tüm kişilerin güvenliğini sağlayacak, tesisler ve kişileri iç savaş sabotaj, abluka, ihtilal, ayaklanma, isyan, karışıklık, terörizm, adam kaçırma, ticari zorbalık, organize suç veya diğer tahripkár olaylardan kaynaklanan tüm zarar ve ziyana karşı koruyacaktır.’

    Yani… 20. yüzyılın projesi olarak nitelendirilen Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Projesi’nde, projeyi tehdit edebilecek unsurlar arasında darbe ihtimali de risk olarak sayılmıştı. Türkiye, ‘ihtilal’ durumunda BTC için yüklü tazminat ödemek zorunda…

    Rusya’nın Avrupa’daki gaz tekelinin kırılmasını sağlayacak olan Nabucco Projesi’nde durum nedir?
    Türkiye’ye 5 milyar Euro’luk en büyük dış yatırım, 15 bin kişiye iş imkánı…
    Ve ucuz doğalgaz tedariki sağlayacak olan Nabucco Projesi’nde güvenliği AB sağlayacak, öncelikle bunu anımsatalım…
    Belli ki bu nedenle yıllardır ‘darbe’ riski yüzünden uluslararası piyasalarda risk pirimi ödeyen Türkiye, Nabucco’yla bu yüz kızartıcı riskten ve risk primi ödemekten azad edildi. AB ile müzakere ve sivilleşme yolunda atılan adımlar ‘darbe’ riskini Nabucco Projesi’nden çekip çıkarttı.

    Nabucco ile AB’nin darbeyi risk primi dışına çıkarmasının Türkiye’nin demokrasisi açısından da bir dönüm noktası olduğuna dair yorumlar, Ergenekon süreciyle de kesişiyor…
    ABD’yle Avrupa’nın kendi kamplarının enerji nakil hatlarının geçeceği bölgeleri ‘darbecilere’ ve ‘darbeciliğe’ bırakmayacağı çok açık…
    Bakü-Tiflis-Ceyhan’dan Nabucco’ya değişen ne?

    Ergenekon’un didik didik edilmesi… Ve buna karşı da ‘darbenin’ risk olmaktan çıkması.
    Ankara’daki ‘Ergenekon direnişçileri’ bunları görmüyor mu ya da görüyor da ‘çaresiz’ oldukları için mi maskeleri fütursuzca atıyor, bilemiyorum…
    Eğer farkında değillerse, dün gözüme çarpan şu yorumu da okumalarında fayda var:
    ‘Son yıllarda hem AB hem de ABD ile ilişkilerinde zor dönemler geçiren Türkiye’nin Rusya ile büyüyen ticaret hacmi ve iyi giden ikili ilişkileri Washington’da gözden kaçmıyor. Asıl merak konusu ise, gelişmekte olan bu Rusya-Türkiye ilişkisinin ticaret ve ekonomi dışında bir anlam taşıyıp taşımadığı.
    …Washington’un Kafkaslar ve Karadeniz’de en son görmek istediği şey, Türkiye ile Rusya arasında işbirliğinin uzun dönemde Amerika’yı bölgeden dışlayacak bir ‘stratejik ortaklığa’ dönüşmesi. Zaten tam da bu nedenle Washington açısından Nabucco projesi son 10 yıldır gittikçe gelişen Rusya-Türkiye ilişkilerini bir nebze olsun dizginleme boyutu da taşıyor.
    Tabii ki bu arada Amerika’nın gözünden kaçmayan başka bir unsur da, Türkiye’deki AB düşmanı iç dinamikler. Son yıllarda Ergenekon çerçevesinde örgütlenen ulusalcı ve Avrasyacı bazı eğilimler de dikkate alındığında Nabucco gibi bir projenin Türkiye’yi Batı’ya bağlama boyutu Washington için daha da önem kazanıyor.’
    Ankara’daki ‘Ergenekon Direnişçileri’, en büyük ve keskin karşıtlarından birinin de Nabucco olduğunu unutmasınlar.

    NAZIM GÜVENÇ’İN BİZİM ANADOLU GAZETESİNDEKİ YAZISI:

    Yeni Sevr’i “Paranoya” diye inkârdan itirafa!

    Türkiye’de vatanseverler / ulusalcılar / milliyetçiler / kemalistler / Atatürkçüler, solcular  ne derseniz deyin geniş bir kesim yıllardır, ülkemiz üzerinde Batı’nın özellikle SSCB’nin çöküşünden sonra iyice ivme kazanmış bir tempoda hainane emelleri olduğunu, Sevr antlaşması hedeflerinin yeniden batı’nın gündeminde olduğunu ileri sürdükçe, kendilerini İkinci Cumhuriyetçi / Fethullahçı / siyasal İslamcı vs. diye adlandıran ve tümü de 1923 Cumhuriyeti’ne karşı olan kesimler buna “paranoya” etiketini yapıştırırlar ve karşı çıkarlardı.

    O süreçte pek çok vatansever de “faili meçhul” cinayetlerin kurbanı oldular – sırf bu gerçek açığa çıkmasın diye.

    Bugün ise AKP yönetimi altında 2003’ten beri hükümet eden ve devletin her kademesini birer birer elegeçiren bu 1923 Cumhuriyeti düşmanları artık maskelerini atacak ve gerçek oyunu saklamaya yeltenmeyecek kadar kendilerini güçlü hissediyorlar Bir yandan “darbeci” diye yaftaladıkları kişileri konu mankeni olarak kullanarak sözde “zafer”lerinin aslında daha çok erken keyfini çıkartırlarken, diğer yandan da henüz “dışarıda” olan tüm vatanseverlere de gözdağı vermekten geri durmuyorlar.

    Ama bunu yaparken zafer sarhoşluğu içinde kendilerini ve daha doğrusu bugüne dek “paranoya” diye niteleyerek saklamak istedikleri hain planı ele veriyorlar! Farkındalar mı bilmiyorum ama Mehmet Altan bu yazısıyla, aslında, ulusalcıların iddialarının bir “paranoya” (saçma ve abartılı korku) olmadığını itiraf etmiş oldu. Dahası, nabucco Projesi’nin kime hizmet edeceğini ve kimlere karşı olduğunu da ele vermiş oldu.

    Elbette “vatanseverlere” / “Türkiye’nin kurşun atılmadan fiilen işgaline direnenlere” demiyor, “Ergenekon direnişçiler”i, “darbeciler” diyor (tıpkı Mustafa Kemal ve arkadaşlarına da “eşkıya” / “isyankâr” dedikleri gibi) ama Proje’de asıl hedefin Türk Ordusunu resmen ve fiilen etkisiz bıraktıktan sonra içerden olası bir sivil / silahlı direnişi de bastırmak üzere, bölücülere destek vermek üzere, arkadan vurmak üzere ülkemizin bir baştan bir başa bağrına “silahlı yabancı korumalar” konuşlandırmak olduğunu da itiraf etmiş oluyor veya sarhoşlukla ağzından kaçırmış

    Çook güzel. Biz yazınca inkâr ediyorlar. Ne güzel, şimdi kendi ağızlarıyla itiraf ettiler. Onun için yan sütunlarda bu zatın yazısını aynen yayınladık. Bundan sonra “paranoya” diye geçiştirmeye kalkışmak çok daha zor.

    Nabucco Projesi’nin Yeni Sevr planının çok önemli bir ayağı olduğu da böylece anlaşıldı. Bu olay, Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin yabancılara kiralanmasından da çok daha ağır bir suç ve vahim bir ihanettir. Türkiye’yi ortasından ikiye ayırmaktır. Boru hattının her iki yanından 50 – 100 metre genişliğinde bir alanı devletin hükümranlığı dışına çıkartmak ve burayı yabancı silahlı güçlerin eline teslim etmek  Bunun ne demek olduğunu söylememize gerek yok

    Şu  kadarını söyleyelim: “Geldikleri gibi gidecekler” demiyoruz. “Hiç gelemeyecekler ve onların işbirlikçileri de kaçamayacaklar” diyoruz.


    NAZIM GÜVENÇ

    Bizim Anadolu, 17 Temmuz’da duyurmuştu:
    Anımsanacağı üzere, Bizim Anadolu gazetesi, bu konuyu ilk kez 17 Temmuzda kamuoyunun bilgisine taşımıştı:

    Göklere çıkartılan projenin arka yüzü anlaşıldı:
    Nabucco’yla Türkiye’nin güvenliğine boru döşeyecekler!

    • ·                 Suriye sınırı boyunca mayınlı arazinin yabancılara devri projesinden sonra hükümet şimdi de Anadolu’nun boydan boya bağrından geçecek boru hattının güvenliğini yabancı şirketlere devretmeye hazırlanıyor.
    • ·                 Nabucco’da boru hattının güvenliği ile ilgili “skandal” niteliğinde bir karar alındığı ortaya çıktı. Hattın güvenliğini AB’nin oluşturacağı özel bir güvenlik birimi sağlayacak. Hattın geçtiği güzergâh “büyükelçilik toprağı” gibi olacak.
    • ·                 Projeye göre, ev sahibi ülke sıfatıyla Türkiye hattın güvenliğinden sorumlu yabancı güvenlik birimlerine silah kullanma ve savunma yetkisi verecek. Güya PKK’ya karşı, ama PKK destekçisi AB ülkelerinin silahlı adamları “güvenliği sağlayacak”!
    • ·                 Jandarmanın iç güvenlikten çekilmesi; sınırların özel polis gücüne devri projeleri ve TSK’nın sindirilmesi, etkisizleştirilmesi tertiplerinin yanında ve mayınlı arazilerin 49 yıllığına yabancılara kiralanmasıyla birlikte değerlendirildiğinde Anadolu’nun işgalinin taşları döşeniyor!

    BİZİM ANADOLU
    “Asrın anlaşması”, “yüzyılın projesi” vb şişirme laflarıyla pazarlanan iğreti Nabucco projesinin başı sonu belli olmayan bir proje olmasından daha tehlikeli maddeler içerdiği öğrenildi. Hükümete yakın Star gazetesi’nin Ankara muhabiri Hüseyin Özay imzasıyla 15 Temmuzda yayınlanan haberde aslında büyük bir skandal özelliği taşıyan bilgiler sanki çok doğalmış gibi sunuldu!
    İşte o haber:

    Nabucco’ya özel ordu!
    Asrın projesi Nabucco’da hattın güvenliği ile ilgili tarihi bir karar alındığı ortaya çıktı. Boru hattının güvenliğini AB’nin oluşturacağı özel güvenlik birimi sağlayacak.

    “21. yüzyılın projesi olarak nitelendirilen Nabucco Projesi’nde, projenin güvenliği ile ilgili tarihi bir karar alındığı ortaya çıktı. Tarihi karar projenin güvenlik maddesinde gerçekleştirildi. AB, proje kapsamında inşa edilecek olan boru hattının güvenliğini, hattın geçeceği ülkelerdeki ‘güvenlik güçlerine’ bırakmama kararı aldı. Buna göre, Nabucco Projesi’nin boru hatlarının güvenliği AB’nin oluşturacağı özel bir güvenlik birimi tarafından sağlanacak. Halen, Türkiye’de tüm boru hatlarının güvenliği, jandarma tarafından sağlanıyor. Star’ın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı kaynaklarından edindiği bilgiye göre, projenin güvenlik maddeleri, hükümetlerarası anlaşmanın ardından imzalanacak olan ‘ev sahibi ülke’ anlaşmasında yer alacak. Söz konusu anlaşmanın da taslağı hazırlandı. Taslağın hazırlanması sırasında, boru hatlarının güvenliğinin ülkelerde kim tarafından sağlanacağı AB ile ev sahibi ülkeler arasında tartışma konusu oldu.
    EV SAHİBİ ÜLKE ANLAŞMASI
    Projenin sahibi konumundaki AB, boru hattının güvenliğinin, ülkelerin askerleri tarafından sağlanmasına karşı çıktı. AB, boru hattının güvenliğinin, kendi bünyesinde oluşturulacak olan özel bir güvenlik birimi tarafından sağlanmasını talep etti. AB’nin, konuyla ilgili ısrarcı talebi üzerine, ev sahibi ülke anlaşmasında yer alacak olan güvenlik maddesi, AB’nin talebi doğrultusunda hazırlandı. Ev sahibi ülke anlaşması, boru hattının geçeceği ülkelerin yetkili makamlarına sunuldu. Eğer, söz konusu ülkeler tarafından da ev sahibi ülke anlaşması onaylanırsa, hattın tüm güvenlik hizmetleri AB’nin sorumluğu altında olacak. AB’nin Nabucco güvenliğini, özel bir birim tarafından sağlanmasına ilişkin talebinde, Rusya’nın geçtiğimiz yıl Gürcistan’a yönelik operasyonu sırasında yaşanan sıkıntıların etkili olduğu belirtildi.

    Tazminat yükümlülüğümüz yok
    Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı kaynakları, AB özel güvenlik birimine olumlu bakıyor. BTC Boru Hattı’nda güvenliğinin Türkiye tarafından sağlandığına dikkat çeken Bakanlık yetkilileri ‘Ancak hatta yönelik yapılacak her saldırının bir tazminat yükümlülüğü var. AB’nin talep ettiği düzenlemede ise tazminat yükümlülüğü olmayacak’ dedi.

    PKK sabotaj yaparsa AB’ye saldırı sayılacak
    AB boru hattının özel bir güvenlik birimi tarafından sağlanması, Türkiye açısından da bir ilk olacak. Halen BTC, Şahdeniz, başta olmak üzere Türkiye topraklarında inşa edilen tüm petrol ve doğalgaz boru hatlarının güvenliği jandarma ve Botaş’ın özel güvenlik elemanları tarafından sağlanıyor. AB’nin, Türkiye topraklarından geçecek olan boru hattını, bölücü terör örgütü PKK’nın saldırmasından endişe ettiği öğrenildi. Hattın güvenliğinin AB tarafından sağlanması halinde, boru hattına yapılan her türlü saldırı AB’ye yönelik saldırı olarak değerlendirilecek. Öte yandan, Avrupa Birliği kapsamında Türkiye’de sınır polisi uygulamasına geçilmesi gerekiyor. Türkiye’de halen sınırları asker korurken Nabucco çerçevesinde yapılacak düzenleme bunun ilk adımını oluşturacak.”



  • AKP’NİN İNTİHARI

    AKP’NİN İNTİHARI

    Olmak ya da Olmamak
    Mehmet Bedri Gültekin



    Son günlerde Türkiye’nin dış politikasında ülkenin kaderi ile ilgili son derece önemli iki gelişme yaşandı.

    Birinci gelişme, Çin’in Sincian Uygur Özerk Bölgesinde meydana gelen olaylar üzerine AKP Hükümetinin aldığı tavırdır. Recep Tayyip Erdoğan, olayları soykırım olarak nitelerken, olayların kışkırtıcısı olduğu belirtilen ve Amerika’da yaşamakta olan Rabia Kadir’in Türkiye’ye gelmek istemesi halinde vize vereceklerini açıkladı.

    İkinci gelişme Rusya üzerinden Avrupa’ya giden doğal gaz boru hattına alternatif olarak Amerika tarafından kotarılan Nabucco Projesi’nin büyük tantanayla Ankara’da imzalanmasıdır.

    Her iki gelişme de, Türk dış politikasında radikal bir kırılmanın yaşandığını gösteriyor. Türkiye her ne kadar yarım yüzyılı aşkın bir zamandır Atlantik ittifakı içinde yer alıyorsa da komşularıyla ilişkilerini her zaman iyi tutmaya gayret etti. Özellikle Rusya ve Çin ile olan ilişkilerinde özenli davrandı.

    Ama şimdi durum değişmektedir. Halk içindeki desteğini her geçen gün kaybeden, ekonomik kriz karşısında tam bir çaresizlik içinde olan ve Ergenekon tertibi ile altından kalkamayacağı kanunsuzluklara batan ve büyük suçlar işleyen AKP, dış politikada ABD’nin önüne koyduğu oldubittilere tamamıyla teslim olmuştur.

    SİNCİAN UYGUR OLAYI

    Özerk Bölgenin Başkenti Urumçi’de meydana gelen olaylarda 191 kişi öldü. Çinli yetkililerin yaptığı açıklamaya göre ölenlerin 137’si Han Çinlisi, 54’ü Uygur. Çin, olayların Rabia Kadir’in başkanı olduğu Dünya Uygur Kurultayı tarafından kışkırtıldığını, saldırganların işyerlerini tahrip ettiklerini ve insanları öldürdüklerini, olayların bu gelişme üzerine çığırından çıktığını bildirdi.

    Aslında Rabia Kadir’in kimliği olayların anlaşılması için yeterli ipucunu veriyor. Kadir, Çin’in en büyük zenginlerinden… 1999 yılında Amerika hesabına çalışmak suçundan tutuklanmış. 2005 yılında tahliye edilince de Amerika’ya yerleşmiş.

    Rabia Kadir Amerika tarafından, toplam olarak 3 milyon Müslüman’ın katlinden sorumlu Bush ile birlikte Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmiş! Başında bulunduğu Dünya Uygur Kurultayı her yıl CIA’nın bir yan kuruluşu olan NED’den 210 bin dolar ödenek alıyor.

    Amerika’nın, Uygur meselesini kaşıyarak Çin’e karşı kullanma stratejisi biliniyor. Bundan dolayı Urumçi’de olaylar patlak verince bütün Türk Cumhuriyetleri ve Rusya, Hindistan ve İran gibi belli başlı Asya ülkeleri, konuya temkinli yaklaştılar. Hatta tavırlarıyla Çin’e destek oldukları da söylenebilir.

    Türkiye ise aldığı tutum ile bütün diğer Türk Cumhuriyetlerinden ve Asya ülkelerinden ayrıldı. Deyim yerindeyse Sincian Uygur olayında Türkiye, Amerikan dolmuşuna bindi. Basın ve yayın organları kampanya halinde bir Çin düşmanlığı yürüttüler. Mitingler düzenlendi.

    Bu anlamda Urumçi’deki provokasyonun, Çin’de değil ama Türkiye’de şimdilik başarıya ulaştığı söylenebilir.

    NABUCCO

    ‘Gaz yok ama boru anlaşması imzalandı.’ Aydınlık Dergisi Nabucco Projesine atılan imzaları bu şekilde değerlendirdi. Rusya Başbakanı Putin ise Antlaşma ile ilgili olarak “Herkesin toprağı kazma ve oraya boru döşeme hakkı vardır” sözleriyle tepkisini gösterdi.

    Gerçekten de belli başlı gaz tedarikçisi ülkeler olan Rusya, İran, Azerbaycan ve Türkmenistan’ın olmadığı bu Antlaşma ne anlama gelmektedir. Sadece Irak gazı ile bu boru hattı işlevsel olacak mıdır?

    Kaldı ki Irak gazı da garanti değildir. Amerika Irak’tan çekiliyor. Irak’ı, Amerika’nın kuzeyde kurduğu kukla devletten kaynaklanacak olan büyük bir kargaşa bekliyor. Yakın gelecekte, en radikal anti Batı bir yönetimin bu ülkede işbaşına gelmesi kuvvetle muhtemeldir.

    Dolaysıyla Nabucco boru hattının bugünden görünen sonuçları şunlar olmaktadır:

    1. Amerika’nın Rus Doğal gaz hattına alternatif olarak yeni bir projeyi gündeme getirmiş olması. Bir anlamda Rusya’ya gözdağı vermesi.

    2. Irak’ın kuzeyinde kurulmuş olan kukla devletin doğal gaz kaynaklarının Batıya aktarılması. Batı’nın derdine derman değil ama Amerika ile kukla devletin yarasına merhem olacak.

    İNTİHAR

    Kısacası Nabucco boru hattı Türkiye açısından birinci olarak Amerikan çıkarları uğruna Kuzey Komşusu ile ilişkilerinin bozulması, ikinci olarak ulusal güvenliğe ve toprak bütünlüğüne doğrudan tehdit olan kukla devletin beslenmesine hizmet edecektir.

    Neresinden bakılırsa bakılsın Türkiye’nin çıkarı ile izah edilemeyecek bir tablo ile karşı karşıyayız.

    Çin Halk Cumhuriyeti, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu ayrılıkçı terör konusunda hep Türkiye’yi destekledi. Amerika ise ayrılıkçı terörü… Ve Türkiye şimdi kalkıyor Çin’e karşı Amerikanın kışkırttığı Çin’e yönelen ayrılıkçı terörü destekliyor.

    Rusya Türkiye’ye, Bütün Doğu’nun gazının Batı’ya aktarılmasını sağlayacak olan Güney Akım Projesine dâhil olmayı teklif etti. Türkiye bu somut teklife cevap vermedi. Gitti Amerika’nın, gazı olmayan ama Rusya’ya tehdit anlamına gelen boru hattına imza attı.

    Bu adımlar “intihar”dan başka bir sözcükle açıklanamaz. Ama hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bu Türkiye’nin değil AKP’nin intiharıdır.

  • Türkiye ile Rusya, Güney Akım’da işbirliği yapabilir

    Türkiye ile Rusya, Güney Akım’da işbirliği yapabilir

    Rusya Enerji Bakanı Sergey Şmatko, Türkiye ve Rusya’nın Güney Akım projesinde doğalgazın satışı ve pazarlanması konularında işbirliği yapabileceğini söyledi.

    Cumhuriyet Haber Portalı

    İstanbul– Rus haber ajansı RİA Novosti, Rusya Enerji Bakanı Sergey Şmatko’nun bugün Moskova’da gazetecilere yaptığı açıklamada, “Avrupa pazarında ortak satış veya pazarlama çalışmalarını Türkiye ile birlikte yürütebiliriz” dedi.

    Rusya Başbakan Yardımcısı İgor Seçin, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile önceki gün yaptığı görüşmenin ardından Türkiye’ye Güney Akım boru hattı konusunda işbirliği teklifinde bulunmuştu.

    Öte yandan; Türkiye doğalgazda Rusya’ya bağımlılığı azaltacak Nabucco projesinde kilit rol oynuyor.

    Türkiye’nin omurgasını oluşturduğu, Azeri, Türkmen ve Irak doğalgazını Avrupa’ya taşıyacak Nabucco ise, Rusya’ya bağımlılığı azaltacağı için hem AB hem de ABD açısından stratejik bir proje olarak görülüyor.

     

    “Kesinleşmiş bir tarih yok”

    Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Nabucco’da hükümetler arası anlaşmanın imza tarihine ilişkin ”bu konuda kesinleşmiş bir tarih yok bizim tarafımızda” dedi.

    Yıldız, Bakanlıkta düzenlenen basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

    Bir gazetecinin, Romanya Ekonomi Bakanı Adriean Videanu’nun Nabucco konusundaki hükümetler arası anlaşmanın 13 Temmuz’da Türkiye’de imzalanacağını belirttiği ve Avrupa Komisyonunun da bu yönde tarih verdiğini hatırlatması üzerine Bakan Yıldız, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafında kesinleşmiş bir tarih olmadığını, ancak olgunlaşmış bir müzakere sürecinin bulunduğunu söyledi,

    Bu işin sekreteryasını Dışişleri Bakanlığı’nın yürüttüğünü ifade eden Yıldız, teknik açıdan yapılan görüşmelerde de artık müzakerelerin bir nevi sonucuna gelindiğini bildirdi.

    Dışişleri Bakanlığı ile Enerji Bakanlığı arasında bir görev bölümü olduğunu anlatan Yıldız, ”Teknik işlerle alakalı müzakere kısmı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından tamamlanmış durumda ama Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık bu konuyu yürüttüğü için tarih konusunda gelişmeleri bence onlarla görüşmek lazım” diye konuştu.

     

    “Şartlar bizim için önemli”

    Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Güney Akım projesiyle ilgili olarak Rusya’ya Türkiye’nin stratejik, jeopolitik konumunu ilgilendiren her projenin içinde olabileceklerini, bunun şartlarının kendileri için önemli olduğunu söylediklerini bildirdi.

    Yıldız, Bakanlıkta düzenlediği basın toplantısında, Rusya ziyaretleriyle ilgili değerlendirmelerde bulunurken, gazetecilerin çeşitli konulardaki sorularını yanıtladı.

    Rusya’daki temaslarında bir çok konunun ele alındığını, geriye dönük bir kısım problemlerin giderilmesi ve ileriye dönük projelerin geliştirilmesine yönelik görüşmeler yaptıklarını anlatan Yıldız, gümrük mevzuatıyla, ulaştırma ve nakliyeyle, beyaz etle alakalı konularda problemler yaşandığını hatırlattı.

    Rusya Federasyonu Başbakan Yardımcısı Igor Seçin‘in bu konuda gerekli talimatları vereceğini ve düzenlemeleri yapacağını söylediğini aktaran Yıldız, enerji projeleri üzerinde de çalışmalar yapıldığını dile getirdi.

    Görüşmelerde ayrıca Mavi Akım Projesi’nden Batı Hattı’nın kapasitesinin 2011’de yenilenmesine kadar birçok konunun ele alındığını, doğal gazla, petrolle, nükleerle ilgili konuların geçtiğini ifade eden Yıldız, bütün bu konular değerlendirilirken, sürdürülebilir, dengeli ve her iki ülkenin de çıkarlarını direk ilgilendirecek bir ilişkinin altını çizdiklerini söyledi.
     

    Güney akım projesinde Türkiye konusu

    Bir gazetecinin Türkiye’nin Güney Akım’la ilgili resmi bir davet alıp almadığına ilişkin bir soru üzerine Yıldız, ”Güney Akımla ilgili olarak bu projeye nasıl baktığımızı sordular. Biz de (Türkiye’nin stratejik konumunu, jeopolitik konumunu ilgilendiren her projenin içinde olabileceğimizi, bunun şartlarının bizim için önemli olduğunu ve paketteki projeleri nasıl etkileyeceği üzerinde çalışmamız gerektiğini) söyledik” dedi.

    Güney Akım projesine ilişkin Türkiye’ye bir ortaklık mı teklif edildiğinin, yoksa Türkiye’nin karasularının mı kullanılmak istendiğinin sorulmasına karşılık da Yıldız, şunları kaydetti:
    ”Bu önemli bir projedir. Ukrayna krizini görmemezlikten gelemeyiz bunun tekrar edip etmeyeceği alakalı olan taraf da biz değiliz, tekrar da edebilir. Bu bizim dışımızda ama sonuçları bizi ilgilendiren husustur. Güney Akımla alakalı bir hususta (bu bir ortaklık yapısı mı olacaktır, yalnızca karasuların bir izin belgesi şeklinde mi olacaktır) bunlar bu paketin diğer projeleri ile birlikte değerlendirilebilecek ve denge unsurunu gözetebileceğimiz sürdürülebilir ve uzun vadeli bir yapılanmayla alakalı bir husustur. Bunun net tanımını vermek şu anda mümkün değildir. Mavi Akım-2 de Güney Akım Projeleri de hemen dediğinizde gerçekleşebilecek projeler değildir. Bu bir süreç şu anda bu süreç başlamış durumda, nerede nasıl biteceğini kestirmem şu safhada mümkün değil ama bunların masa üzerinde konuşulduğunu ve paketin içerisinde olduğunu söyleyebilirim.”

    ”Güney Akım projesi Nabucco’nun şansını azaltıyor mu?” şeklindeki soru üzerine Bakan Yıldız, projenin hangi ülke orijinli olursa olsun fizibl olması gerektiğini ve pazarını bulmayan herhangi bir projenin zaten yürürlüğe konulabilmesinin söz konusu olmadığını belirtti. Bu tip projelerin yalnız iki ülkenin ilişkisini güçlendirmek için yapılan projeler olmadığına işaret eden Yıldız, bunların çok boyutlu olduğunu söyledi.
     

    Nabucco projesine ilişkin sorular

    Azerbaycan’ın Rusya ile yaptığı anlaşma hatırlatılarak, bu satışın Rusya’ya, Nabucco’ya ve Türkiye’ye etkisinin ne olacağının sorulması ve Rus basınında ”Rusya’nın Türkiye’nin Nabucco’nun dışına çıkartılmasını istediği yönünde haberler” bulunduğunun belirtilmesi üzerine, kendisinin içinde bulunduğu görüşmelerde böyle bir konudan bahsedilmediğini, kendileri haricinde de bahsedildiği kanaatinde olmadığını söyledi.

    Nabucco ile alakalı olarak kaynak ülkesinin Türkiye olmadığını belirten Yıldız, Nabucco’nun tarafları olan ülkelerin bu kaynağı hep beraber tedarik etmek zorunda olduğunu ifade etti.

    ‘Bu bizim omuzlarımızdaki bir yük değildir. O açıdan ister Azerbaycan olsun ister başka bir ülke olsun Nabucco’nun gaz kaynağıyla alakalı konuda biz tek başına bir taraf durumunda değiliz” diyen Yıldız, şöyle devam etti:
    ”Bu açıdan Azerbaycan’ın Rusya Federasyonu ile yaptığı anlaşmaların Nabucco’ya engel olup-olmadığı, örtüşen projeler mi olduğu, aynı kaynağı mı hedef aldığı konusunda bir çok bilgi var. Ben Socar’ın Başkanı ile de görüştüm (aynı gazdan mı bahsediyoruz) diye. Aynı gazdan bahsetmiyoruz dendi. Çünkü Şahdeniz 2 projesi 2015-2016 yılında realize edilmeyi bekleyen önemli bir proje. Peki 2010’da verilmek istenilen gaz, 500 milyon metre küplük gaz, bu projeden olabilir mi? Bu durumda (Nabucco’nun gazı verildi, Türkiye’nin gazı verildi) gibi yorumların çok doğruyu yansıtmadığını kanaatindeyim ama önümüzdeki yıllardaki gelişmeler nasıl bir seyir izler bunu da hep beraber göreceğiz. Çünkü bu piyasa son derece dinamik, uluslararası ilişkileri yakinen ilgilendiren, enerji piyasasındaki arz talep dengesini yakından ilgilendiren, tüketim noktalarını global krizi yakinen ilgilendirir.”

    Nabucco projesine dönük müzakerelerde vergi konusunda gelinen noktanın ne olduğunun sorulması üzerine de Bakan Yıldız, iyi bir noktada bulunduklarını, özellikle eşit ortaklık yapısı çerçevesinde gelen teklifi kabul edemeyeceklerini ancak daha makul olanın, topraklardan geçen boru hattı mesafesiyle mütenasip olması gerektiğini, bunun daha doğru olacağını söylediklerini dile getirdi.

    Yıldız, ”işletme bazında en yüksek vergiyi bu manada Türkiye almış olacak” dedi. Türkiye’nin Nabucco’dan yüzde 15’lik talebine ilişkin olarak ısrarlı tavrını sürdürüp sürdürmediğinin sorulması üzerine de Yıldız, Türkiye’nin menfaatine olabilecek en ucuz gazı temin etme hedefinin değişmediğini kaydetti. Yüzde 15’lik konuda anlaşma sağlandığına ilişkin iddialara ilişkin olarak da Yıldız, ”o açıklamayı doğru bulmuyorum” dedi.

    Ülke geçiş anlaşmasının ne zaman imzalanmasının planlandığına dönük bir soruya karşılık da Yıldız, bu konuda hazırlıklarının hemen hemen tamam olduğunu, Enerji Bakanlığı açısından bir problemin söz konusu olmadığını bildirdi.
     

    “Net adres yok”

    Şahdeniz-2 projesinden Türkiye’nin almak istediği 8 milyar konusunda herhangi bir problem olup olmadığının sorulması üzerine, kendilerine şu ana kadar verilen teklifle ilgili olumsuz bir yanıt gelmediğini söyledi.

    İlerleyen yıllarda Şahdeniz 2 projesinin gazının nereye doğru akacağıyla ilgili net bir adresleme olmadığını bildiren Yıldız, ”uluslararası görüşmelerde ilerleyen süreci şimdiden net olarak kestirmek ve adını koymak mümkün değil ama biz Azerbaycanlı kardeşlerimize verdiğimiz teklifin üzerindeyiz ve bu konuda ısrarcıyız, cevap bekliyoruz” diye konuştu.

    Nükleer Santral konusunu Rusya’da sordu

    Nükleer santral ihalesinde sürecin ne aşamada olduğunun sorulması üzerine, bu konuyu Rusya Federasyonu tarafının da merak ettiğini ve bu işe ilişkin sonucu ne zaman alacaklarını kendilerine sorduklarını belirtti.

    Türkiye’nin nükleer santrallerle ilgili ilk denemesi olacağından bu konunun ülke açısından oldukça önemli olduğunu vurgulayan Yıldız, bununla alakalı hem tarifelerin, hem hukuki boyutun hem de alt zeminin sağlam ortaya konulmasıyla alakalı çalışmaların olduğunu bildirdi.

    Konuya ilişkin her kurumu ve kuruluşun farklı sorumlulukları olduğunu belirten Yıldız, Komisyonun kararının TETAŞ yönetim kuruluna arz ettiğini ve TETAŞ Yönetim Kurulunun da Enerji Bakanlığına kararını aktardığı belirtti.

    Bakan Yıldız, ”rapor şu anda Enerji Bakanlığında biz de bununla alakalı değerlendirmelerimizi yapıyoruz ve önümüzdeki süreç içerisinde biz bunu Bakanlar Kuruluna aktarmış olacağız” dedi.
     

    Batı hattı kontratının yenilenmesi önemli

    ”Batı hattından 2011 yılında gelecek gazı BOTAŞ mı geçecek, özel sektör de mi geçecek?” şeklindeki soru üzerine de Doğalgaz Piyasası kanunuyla alakalı yapacakları bir düzenleme olduğunu, bunu dizayn edecek olanın da bu düzenleme olduğunu söyledi.
    Ancak öncelikle Batı hattından Türkiye’nin ihtiyacı olan gazın kontratının ister kamu ister özel sektör kanalıyla olsun, yenilenmesinin önemli olduğunu ifade eden Yıldız, bu açıdan kendilerinin ana prensip üzerinde durduklarını kaydetti.

    Yıldız, burada ana konunun batı hattının kontratının yenilenmesi olduğunu vurgularken, bu yenilendikten sonra bunu özel sektör kamuyla alakalı kısmın ise ikinci planda olduğunu ifade etti.

  • Medvedev, Gül ile telefonda görüştü

    Medvedev, Gül ile telefonda görüştü

    Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev’in Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yaptığı telefon görüşmesinde, ikili ve uluslararası konularda işbirliğinin ele alındığı bildirildi.

    AA

    Moskova– Kremlin’in internet sitesinde yayımlanan açıklamada, Türk tarafının inisiyatifiyle yapılan telefon görüşmesinde, Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül‘ün uluslararası konularda işbirliğinin yanı sıra ticari ve ekonomik işbirliğindeki mevcut eğilimi değerlendirdiği kaydedildi. Açıklamada, iki tarafın da “Türk-Rus stratejik ortaklığındaki istikrardan, her seviyede sürdürülen yapıcı ve güvene dayalı diyalogdan” duyduğu memnuniyeti dile getirdiği belirtilerek, “Tüm bu faktörler bölgesel sorunların çözümüne önemli ölçüde katkı sunduğu gibi tüm uluslararası iklim üzerinde de olumlu bir etkiye neden oluyor” denildi.

    Tarafların, ikili ticari ve ekonomik işbirliğinin küresel kriz yüzünden ortaya çıkan zor şartlara rağmen dinamik şekilde gelişmesinden duyduğu memnuniyeti de dile getirdiği vurgulanan açıklamada, “Başkanlar spesifik konuları değerlendirdiklerinde özellikle enerji petrol alanındaki işbirliğinin geliştirilmesine özel önem verdiler” ifadesi kullanıldı. Türk-Rus Karma Ekonomik Komisyonu (KEK) eşbaşkanı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, KEK’in Rus eşbaşkanı İgor Seçin ile önceki gün ve dün yaptıkları görüşmede iki ülke ilişkilerini detaylı bir şekilde ele almışlardı. Rus tarafı Türkiye’nin Güney Akım’a dahil olması teklifinde bulunmuştu.

    Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da dün Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile bir araya gelerek iki ülke siyasi ve ekonomik işbirliğinin yanı sıra Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in Türkiye ziyareti konusunu ele almıştı.

  • Moskova’da Rus-Türk zirvesi

    Moskova’da Rus-Türk zirvesi

    Önce Enerji Bakanı Taner Yıldız, hemen ardından Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun temaslarıyla Moskova’da son 48 saatte Rus-Türk ilişkileri hemen her alanda masaya yatırıldı. Enerji Bakanı Yıldız’ın çarşamba günü Rusya Başbakan Yardımcısı İgor Seçin’le görüşmesinde değişik işbirliği projeleri ele alındı. Flaş gelişme Seçin’in Türkiye’yi “Güney Akım”, yani Ankara’nın istediği Nabucco doğal gaz projesine alternatif olan projeye katılmaya davet etmesiydi. Seçin ayrıca, ihalesini Rusya’nın kazandığı Türkiye’nin ilk nükleer santralinde fiyat indirebilecekleri mesajı verdi.
    Türk tarafının temaslarını koordineli götürmeye çalıştığını gösteren gelişme Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun temaslarına başlamadan önce dün sabah Yıldız’la görüşerek bilgi alması oldu. Daha sonra başlayan ve iki saat süren Davutoğlu’nun Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la görüşmesinde Kafkasya’dan Kıbrıs’a, Irak’tan İran’ın nükleer dosyasına, Karadeniz’den Balkanlar’a uzanan çok geniş bir yelpazede değişik konular ele alındı.

    Lavrov’la Davutoğlu bütün bu konularla ilgili olarak iki ülkenin ya aynı ya da birbirine çok yakın pozisyonları bulunduğunu söyledi. Gümrüklerde yaşanan sıkıntıyla ilgili olarak da iki bakan benzer yanıtlar verdi: “Çözüm için en üst düzeyde siyasi irade olduğuna göre bu sorun çözülecektir.”

     Görüşmelerde Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in Türkiye’ye yapacağı çalışma ziyaretinin tarihi de kesinleşti. Davutoğlu bu konuda,” Şimdilik tarih açıklamamamız tarihin belli olmadığı anlamına gelmiyor” dedi. Daha önce Putin’in ziyaretinin ağustos ayında gerçekleşeceği konuşuluyor, ancak eylül ayına kalması olasılığından da söz ediliyordu.

    3/7/2009

  • İsrail, Azeri petrolü ve gazına talip

    İsrail, Azeri petrolü ve gazına talip

    İsrail’in, Azerbaycan’dan petrol ve doğalgaz almak istediği, bunların da Türkiye üzerinden geçecek boru hatlarıyla kendisine iletilmesini istediği bildirildi.

    AA

    Moskova – Rus İtar-Tass ajansı, Bakü’de İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres başkanlığındaki heyette yer alan İsrail Ulusal Altyapı Bakanı Uzi Landau’nun, Azerbaycan Devlet Petrol şirketi (SOCAR) Başkanı Rovnag Abdullayev ile görüşmesinde Azerbaycan’dan petrol ve doğalgaz almak istediklerini söylediğini duyurdu.

    Azerbaycan’daki enerji kaynaklarının İsrail’e uzatılmasının, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi açısından kendileri için son derece büyük öneme sahip olduğunu kaydeden Landau, “Buraya bu konudaki potansiyeli ve olasılıklar üzerinde çalışmak için geldik” dedi.

    Abdullayev de yaptığı açıklamada, Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) ve Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) boru hatlarından Türkiye’ye kesintisiz ve güvenilir şekilde gaz ve petrol ulaştırıldığını belirterek, “Bu da Hazar’daki hidro-karbonları gelecekte Kızıldeniz’e ulaştırma konusunu göz önünde bulundurmamızı mümkün kılıyor. Bu başlı başına son derece ilgi çekici bir durum” diye konuştu.

    İtar-Tass, Tel Aviv’in Bakü’ye Azerbaycan’dan Türkiye’ye gelen boru hatlarını Karadeniz’in altından İsrail’e ulaştırma teklifiyle geldiğini kaydederek, İsrail’in daha önce Hazar petrol ve gazının kısmen Eilat-Ashkalon hattından iletilmesi önerisinde bulunduğunu hatırlattı.
    Rus uzmanlar, Türkiye üzerinden bu hatların uzatılmasıyla, Azeri petrol ve doğalgazının Hindistan ile diğer Güney Asya ülkelerine ulaştırılmasının mümkün olabileceğini belirtiyor.

  • Türkiye %15 Gaz ısrarını sürdürüyor

    Türkiye %15 Gaz ısrarını sürdürüyor

    ABHaber’e Avrupa Komisyonu’ndan verilen bilgilere göre 25 Haziran’da imzalanması planlanan, Nabucco Boru Hattı’nın en önemli konularından biri üzerine müzakerelerde çok az yol kat edildi.4 Haziran’da ABD Avrasya Enerji Özel Temsilcisi Richard Morningstar ile Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın görüşmesinde Ankara’nın %15’lik şartının kalkması konusu üstünde duruldu.

    Türkiye anlaşmada gazın %15’inin kendi iç tüketiminde kullanması,böylece yerel amaçlar için saklı tutma ve tekrar satış imkanı verecek bir açılım istiyor. Yıldız’ın yorumları Morningstar’ınkilerle tamamen çelişiyor. Morningstar’ın anlayışına göre %15’lik Türkiye’ye gazın kullandırılması söz konusu değil.

    Daha önce AB yetkilileri de Türkiye’nin isteklerini AB Rekabet Hukuku ile bağdaşmadığını ve anlaşma bozucu olduğunu ifade etmişlerdi.8 Mayıs’ta Prag’da Güney Gaz Koridoru üzerine yapılan yüksek düzeyli bakanlar konferansını takiben, Avrupa Komisyonu’nun Enerjiden Sorumlu Üyesi Andris Piebalgs, %15’lik şartın kaldırıldığını söylemişti. Ancak 2 Haziran Günü Yıldız Ankara’nın %15’lik şartından vazgeçmediğini ve Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerin sürdüğünü açıkladı. Türkiye’nin isteği, Haziran ayında anlaşmanın imzalanamama olasılığının en önemli nedenlerinden biri olabileceği belirtiliyor.

    3300 km uzunluğundaki Nabucco Boru Hattı ile doğal gaz Azerbaycan’dan Avrupa Pazarına getirilecek. Projeye yönelik bir diğer endişe ise gazın 31 milyar metre küplük kapasiteyi karşılayıp karşılamayacağı.

    Öte yandan Ankara’da Morningstar, İran yönetimi değişmedikçe Washington’un İran’dan gaz almayacağı konusunu yeniledi.

    ABHaber, 13-06-2009 10.30 (TSİ)

     

     

  • BÜYÜK OYUN

    BÜYÜK OYUN

     

     

    BOP’ta dev bir adım daha atıldı ve peşmerge Türkiye üzerinden ihraç edeceği petrolle mali güce kavuşturuldu. ABD’nin işgalle Irak’tan kopardığı topraklarda kurulacak devlete artık çok az kaldı.

    “Kürdistan’ı hızlandırır” 
    OYUNUN nasıl sahneleneceğinin ipuçlarını ABD’li Senatör Richard Lugar vermişti: Kürtlerin petrol çıkarması, ‘Türkiye’deki bazı bölgeleri de içine alan’ bağımsız bir devletin kuruluşunu hızlandırır.

    Yardımcı oyuncu Norveç
    PEŞMERGEYİ paraya kavuşturan projeyi şekillendiren ABD, petrolü çıkarma işini de Norveç’e verdi. İşi alan Norveçli şirketin büyük ortaklarından biri olan Peter Burley, ABD’nin Kosova Büyükelçisi!  

    Manda oldular…
    Saddam’a karşı sözde bağımsızlık bayrağı açan çapulcubaşı Talabani ve Barzani, petrolü ABD’ye verip vanayı tuttular…

    Büyük oyunda büyük adım
    Kuzey Irak petrolünü Türkiye üzerinden pazarlayarak hayal bile edemeyecekleri paraya kavuşacak olan peşmergeler, adım adım Kürt devletini kuracak

    ABD’nin sömürgeleştirme planı olan Büyük Ortadoğu Projesi’nde kurulması öngörülen bağımsız Kürt devleti için önemli bir adım daha atıldı. 1990 yılandaki işgalle ABD tarafından fiilen Irak’tan koparılan, 2003 yılındaki ikinci işgalle ise yasalarla meşrulaştırılan sözde Bölgesel Kürt Yönetimi’ne Türkiye eliyle ekonomik alt yapı hazırlanıyor. Türk iş adamlarının bölgeye yaptığı milyarlarca dolarlık yatırımdan sonra Kuzey Irak’ta çıkarılan peşmerge petrolü Kerkük-Yumurtalık boru hattıyla dünya pazarlarına ulaştırılmaya başladı.  Norveç şirketi DNO’nun bulduğu petrol, Türk şirketlerinin de ortağı olduğu TTOPCO tarafından Kerkük-Yumurtalık hattıyla Türkiye üzerinden ihraç edilmeye başlandı. İlk etapta günde 100 bin varil olarak planlanan ihracat, boru hattı aracılığı ile Türkiye üzerinden dünya pazarlarına satılacak. Irak’ın elde edeceği gelirden peşmerge yönetimine, karşılığı milyarlarca doları bulan  yüzde 17 oranında pay verilecek

    Milat olarak niteledi

    Erbil’de düzenlenen uluslararası basın toplantısında bir konuşma yapan peşmerge lideri Mesut Barzani, Kuzey Irak petrollerinin ihracatının başlamasının Kürtler için bir milat olduğunu söyledi. Irak’ın kukla devlet başkanı Celal Talabani de, Kuzey Irak’ın petrol gelirlerinin tüm Iraklılar tarafından adil biçimde paylaşılacağını belirterek, “Sadece Kuzey Irak için değil, tüm Iraklılar için tarihi bir an yaşıyoruz” diye konuştu.

    Projenin arkasında ABD var
    Peşmerge bölgesini cazibe merkezi haline getirip Bağdat yönetiminden daha da uzaklaştıracak olan projenin arkasında ABD olduğu ve amacına ulaşmak için Avrupa’daki uydusu Norveç’i kullandığı belirtiliyor. Petrolü çıkaran Norveçli şirketin büyük ortaklarından birisinin de ABD’nin Kosova’daki Büyükelçisi Peter Burley olması da iddiaları doğruluyor. ABD projeyi neden destekliyor sorusuna ise uzmanlar iki ayrı cevap veriyor. Uzmanlara göre  Washington bir yandan Büyük Ortadoğu Projesi’nde yer alan Bağımsız Kürt Devleti’nin temellerini atmaya devam ediyor, diğer yandan da, enerjide Rusya’nın tekelini kırmak için peşmerge petrolü ile doğal gazının dünya pazarına ulaşmasını hedefliyor.
    Bu sözleri Talabani ve Barzani söyledi
    İktidarın boru hattıyla para pompalayacağı, Erbil’de konsolosluk açarak ödüllendireceği peşmerge reisleri Mesut Barzani ve Celal Talabani daha önce Ankara’ya karşı küstahça çıkışlarda bulunmuşlardı.

    Mesut Barzanİ:
    Eğer Türkiye Kerkük’e müdahale ederse, biz de Diyarbakır’la ilgili ve Türkiye’deki diğer kentlerle ilgili işlere müdahale ederiz. 
    * Türkiye’nin sorunu Kerkük ve PKK değil. Türkiye için sorunun Kürt milletinin varlığı
    * Türkiye’nin olası bir sınırötesi harekatı, tüm Irak’a yapılmış sayılır. Türkiye bizim de PKK ile savaşmamızı istiyor ama biz sorunun barışçı yollarla çözülmesini istiyoruz.
    * Ne PKK’ya dokunurum, ne sınır ötesi operasyonu kabul ederim
    * Türk ve İranlılar bağımsız Kürt devleti fikrine alışmalı
    * Bağımsız bir Kürt devleti kurulacaktır, ama ne zaman kurulacağını bilmiyorum

    Celal Talabanİ: Irak hiçbir dış müdahaleyi kabul etmez ve kendi egemenliğini korumak için elinden gelen her şeyi yapacaktır.
    * Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesini kabul etmeyeceğiz. Irak sınırları kırmızı çizgidir. Herhangi bir ülke bu sınırları geçmemeli.
    * Bırakın PKK’yı, Kürt insanını, Kürt kedisini bile Türkiye’ye teslim etmeyiz.

    Ankara, Erbil’de konsolosluk açacak
    Türkiye, sözde Kürt sorununu tartışırken bir yandan da Irak’ın kuzeyindeki sözde bölgesel Kürt yönetimi ile ilişkileri geliştiriyor. Kuzey Irak kaynaklarının iddiasına göre, Türkiye Irak’ın kuzeyindeki Erbil kentinde ekim ya da kasım ayında konsolosluk açacak. Kuzey Iraklı kaynaklar, konsolosluk için yerin de belirlendiğini iddia ediyor. Ancak Dışişleri Bakanlığı, bu yönde bir hazırlık olmadığını belirtiyor. Erbil kentinde Amerika ve belli başlı Avrupa ülkelerinin konsoloslukları bulunuyor.  Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun önümüzdeki günlerde Irak’ı ziyaret etmesi bekleniyor. Davutoğlu’nun temaslarında Kuzey Irak’la ilişkilerin de gündeme gelmesi bekleniyor.

    Olumlu karşılarız

    Petrol ihracının başladığı örceki gün, açıklamalarda bululan sözde bölgesel yönetimin müsteşarı Dr. Halit Salih, Türkiye tarafından Erbil’e konsolosluk açılmasının olumlu bir adım olacağını söylemişti.


    ‘Bağımsız Kürdistan  hızla kurulabilir’
    Peşmergelerin petrolden elde edeceği gelirlerle bağımsız devlet kurma yönünde adımlar atabileceği daha önce ABD’li yetkililer tarafından da dile getirilmişti. ABD Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu Cumhuriyetçi Partili Başkanı Senatör Richard Lugar, Iraklı Kürtler‘in petrol çıkarmasının, Türkiye‘deki bölgeleri de içine alan büyük bir Kürdistan kurma yolundaki amaçlarına hizmet edeceğini söylemişti. Bu durumun Irak‘ın üç parçaya bölünmesine ve bir bölge savaşına neden olabileceğini kaydeden Lugar, “Kürtlerin petrol çıkarması bağımsız Kürdistan olayını hızlandırır” dedi.  Senatör, Irak‘ın Şiiler, Kürtler ve Sünniler olarak parçalanması durumunda Türkiye de yaşayan Kürtlerinde Kuzey Irak‘taki Kürtlere katılabileceğini savundu.

     
  • Erdoğan Azerbaycan’a gitti

    Erdoğan Azerbaycan’a gitti

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, çalışma ziyaretinde bulunmak üzere Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye gitti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan ziyaretinin son dönemde kamuoyunu meşgul eden yanlış anlama ve algılamaların giderilmesine vesile olacağını umduğunu söyledi.

    AA

    İstanbul– Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, çalışma ziyaretinde bulunmak üzere Azerbaycan’a hareketinden önce Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi’nde basın toplantısı düzenledi.

    Erdoğan, dost ve kardeş ülke Azerbaycan’a yapacağı çalışma ziyaretinde kendisine Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay‘ın eşlik edeceğini belirtti.

    Ziyareti sırasında Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile yapacağı görüşmede ikili ilişkileri ve bölgesel gelişmeleri kapsamlı bir şekilde görüşme fırsatı bulacağını belirten Erdoğan, Azerbaycan Parlamentosu’nda milletvekillerine hitap ederek, Türkiye’nin dünya ve bölge siyaseti konusundaki düşüncelerini açıkça ortaya koyacağını kaydetti.

    Başbakan Erdoğan, son dönemde Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine yönelik basında çok olumsuz haberler yayımlandığını belirterek, şöyle konuştu:
    ”Gerek Azerbaycan basınında gerekse Türkiye basınında bu haberler iki ülke halkları arasında birçok sıkıntılara ne yazık ki neden oldu. Bu arada gidip gelen bazı parlamenterlerin yaptığı açıklamalar adeta buna tuz biber oldu. Türkiye’nin kardeş ülke Azerbaycan’ın çıkarlarını nasıl bugüne kadar savunduysa bundan sonra da savunacağı konusunda kimsenin en ufak bir tereddütü şüphesi olamaz, olmamalıdır. Aramızda bir sorun olmadığını defaatle açıklamamıza rağmen bu tür girişimlerde bulunulması da bizleri ciddi manada üzmüştür. Tabii bundan sonraki süreçte de biz bunun bu şekilde devamını istiyoruz. Türkiye ve Azerbaycan arasında ayrıcalıklı ve dostane ilişkiyi zedelemeye matuf bu tür olumsuz kampanyalar karşısında bir kez daha iki ülke ilişkisinin çok güçlü ve kardeşlik kültürüne dayalı olduğunu özellikle vurgulamak isterim.
    Bu çerçevede Azerbaycan ziyaretimin son dönemde kamuoyunu meşgul eden yanlış anlama ve algılamaların giderilmesine de vesile olacağını umuyorum.”

     

    Görüşmede ele alınacak konular

    Başbakan Erdoğan, bu konudaki düşüncelerini Aliyev’le telefon görüşmelerinde paylaştığını belirterek, ”Bu ziyaretimizde baş başa görüşmek suretiyle tekrar bunları paylaşacağız. Gerek Türkiye-Azerbaycan gerek Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri, Türkiye-Ermenistan ilişkileri, tüm bunları bölgeyle ilgili olarak değerlendirme fırsatımız olacak. Kafkasya istikrar ve işbirliği platformunun tekrar ne anlama geldiğini, bu alanda ne gibi adımlar attığımızı, bunları görüşme konuşma fırsatımız olacak” dedi.

    Bu arada enerji konusunda atılan ciddi adımlar olduğuna da işaret eden Erdoğan, ”Bakü-Tiflis-Ceyhan, Bakü-Tiflis Erzurum-Şahdeniz… Bunu yanında yine atılacak bazı adımlar var. Tüm bunları yeniden ele alma fırsatımız olacak ve bu düşüncelerimi Azerbaycan ziyaretim sırasında yeniden ele alma fırsatımız olacak” diye konuştu.

    Erdoğan, bu düşüncelerini Azerbaycan ziyareti sırasında Azeri kamuoyuna da güçlü bir şekilde vurgulamayı planladıklarını kaydetti. Başbakan Erdoğan, bu kapsamda Azeri basınıyla görüşme fırsatlarının olacağını, iki ülkeden medya mensuplarının katılacağı ortak bir basın toplantısı yapacaklarını anlattı.

    Bakü ziyaretinin ardından Varşova ve Gdansk şehirlerini kapsayacak 2 günlük bir ziyaret için Polonya’ya gideceğini bildiren Erdoğan, bu ziyaretin hemen ardından da yine bir çalışma ziyareti için Rusya Federasyonu Başbakanı Vladimir Putin‘in konuğu olarak Soçi’ye gideceğini belirtti.

     

    Nabucco Projesi

    Erdoğan gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Başbakan Erdoğan, ”Nabucco Projesi konusunda Türkiye’nin geri adım attığı, taleplerinden vazgeçtiği ve taviz verdiği yolunda haberler çıktığı” ifade edilerek yöneltilen, ”Bu haberler doğru mu?” sorusuna ”Nabucco konusunda Türkiye işin başında neredeyse bugün de oradadır. Hiçbir değişiklik söz konusu değildir” karşılığını verdi.

    Erdoğan, Türkiye’nin doğalgaz tedarikçisi bir ülke değil, transit bir ülke olduğunu ifade ederek, transit ülke olarak üzerine düşen her şeyi yapmaya hazır olduğunu söyledi.

    Türkiye’nin aynı zamanda doğalgaz tüketicisi bir ülke olduğunu da ifade eden Erdoğan, doğal gazı Rusya, Azerbaycan, İran ve Cezayir’den temin ettiğini, kapasite fazlasını ise diğer ülkelere gönderdiklerini bildirdi.

    Bu ülkelerden birinin Yunanistan olduğunu kaydeden Erdoğan, İtalya’nın böyle bir talebinin olduğunu, ancak şu anda bunun karşılanamadığını, ikinci bir hat döşendiğinde buna imkan bulunacağını ifade etti.

    Erdoğan, Azerbaycan ile fiyat indirimi konusundaki görüşmelerin durumunun sorulması üzerine de görüşmelerin sürdüğünü, bu ziyaret sırasında da bunun ele alınacağını bildirdi.

  • Türk Zenginler, ABD’ye borç verdi

    Türk Zenginler, ABD’ye borç verdi

    Küresel krizin etkilerini yaşamaya başlayan Türkiye, önce “Varlık Barışı” ile dışarıdaki dövizlerin Türkiye’ye getirilmesini sağlamaya çalıştı. Aylarca bu tartışıldı ama arzu edilen netice alınamadı. Bir süredir de IMF’den alınacak krediyi ve miktarını tartışıyoruz. Belli bir kesim ısrarla “IMF” diyor.

    Gelinen noktada, neredeyse her şey Fon ile yapılacak anlaşmaya odaklandı. Uzun süredir, ‘anlaşma tamam, rakamı tartışıyoruz, 30 milyar dolardan aşağısı kurtarmaz’ haberleriyle yatıp kalkıyoruz. Bu rakam Türkiye için büyük para. İki ay kadar önce BDDK Başkanı Tevfik Bilgin, bir Avrupa ülkesindeki bankalarda Türklere ait 60 milyar dolar para olduğunu söyleyince yer yerinden oynamıştı. Fakat Amerika pek konuşulmadı. Şimdi bu ülkede sadece Hazine kâğıtlarına yatırılan paranın Türkiye’nin IMF’den beklediği miktardan daha fazla olduğu ortaya çıktı.

    ABD Hazine Bakanlığı’nın son verilerine göre, şubat ayı sonu itibarıyla Türkiye’de yerleşik yatırımcıların elinde tuttuğu Amerika Hazine tahvillerinin tutarı 32,4 milyar dolar. Türkiye, bu rakamla ABD Hazinesi’ni finanse eden ülkeler arasında 18. sırada yer alıyor. Söz konusu paranın kime ya da hangi kurumlara ait olduğu ise bilinmiyor. Gelinen noktada anlaşılan o ki, dışarıda 100 milyar doların üzerinde para olduğu tahminleri hayali değil.

    Burada dikkati çeken nokta, krizin Türkiye’de hissedilmeye başlamasıyla birlikte, krizin esas kaynağı olan ABD’ye yeniden yöneliş yaşanması. Ekim 2008 ile Şubat 2009 arasında 4,5 milyar dolarlık alım yapılmış.

    ABD’nin Türkiye’ye ilişkin verileri 2002 Ocak ayından başlıyor. Ve bu tarihteki tutar da 8,2 milyar dolar. Aynı yılın sonundaki rakam ise 13,5 milyar. Zaman içindeki iniş çıkışların ardından nihai rakam 32 milyar doları geçmiş. Türkiye, bu rakamla ABD Hazinesi’ni finanse eden önemli ülkeler arasında yer alıyor. Tablodan da görüleceği gibi, ABD Hazine kâğıdı alan ülkeler, genelde cari açık problemi olmayan, döviz geliri yüksek ülkeler. Bu yönüyle Türk yatırımcılar ilginç bir durum sergiliyor.

    ABD Hazinesi, kurtarma paketlerinin maliyetiyle bütçedeki açık büyüdükçe daha fazla tahvil ihraç ediyor. Ettikçe de karşılığını görüyor. Dünya çıkardığı tahvillere ilgi göstererek ABD’yi finanse etmeye devam ediyor. En başta Çin var. Eylül 2008’e kadar lider Japonya idi. Çin’in alımlarındaki hızlı artış sebebiyle Japonya ikinci sıraya gerilemiş. Şu an Çin kamu ve özel kesiminin elinde tuttuğu ABD Hazine kâğıtlarının tutarı 744,2 milyar dolar.

    Çin hükümeti, rekabet gücünü artırmak, ihracatı teşvik için kendi iç piyasasından dolar topluyor, para biriminin değerini düşük tutuyor. Aldığı dolarları da ABD Hazine tahviline yatırıyor.

    Son yıllarda Çin ve Doğu Asya ülkelerinde oluşan tasarruf fazlası, ABD’ye yönelmişti. Bunun sonucunda ABD kâğıtlarına olan talep arttı. Ve krize rağmen bu yöneliş devam ediyor. Öyle ki, krizin patlak verdiği Ekim 2008’de yabancıların elinde 2 trilyon 980 milyar dolarlık hazine tahvili bulunurken bu rakam 2009 Şubat ayında 3 trilyon 162 milyar dolara çıktı. Yani bir yandan ABD’nin borçlanma ihtiyacı artarken diğer yandan bu ihtiyacı karşılayan yabancıların ABD Hazinesi’ne olan güveni pek değişmedi. Ocak ayında küçük bir gerileme yaşansa da toparlanma kısa sürdü. Bunda, Hazine kâğıdı dışındaki yatırım araçlarına olan güvenin zedelenmesi de etkili oldu.

    Tekrar Türkiye’ye dönecek olursak, bir yandan IMF’den para beklerken bir yandan yurtdışındaki 10 milyarlarca doları ülkeye çekememenin sıkıntısıyla karşı karşıya olmamız manidar. IMF’den beklediğimiz paradan daha fazla bir tutar, ABD Hazine kağıtlarında ve bu parayı ABD kullanıyor. Bankalardaki paralar ve diğer yatırım araçları buna dahil değil. Anlaşılan o ki, yurtdışında 100 milyar doların üzerinde para olduğu tahminleri hiç de hayalî değil.

    NEDEN ABD TAHVİLİ?

    32,4 milyar dolarlık ABD Hazine tahvilinin kimlere ait olduğu belli değil. Bunun içinde kamuya ait olan kısım var mı, yok mu bilemiyoruz.

    Hazine’nin geçen hafta gerçekleştirdiği, 10 yıl vadeli global dolar tahvili ihalesinde 1,5 milyar dolarlık satış yapmıştı. Tahvilin “getirisi” yüzde 7,6 oldu. Benzer vadedeki ABD Hazine tahvillerine kıyasla 447,9 baz puanlık “getiri” farkı söz konusu. Dünyada eşi çok az olan bir oran bu. Bu sebeptendir ki, tahvilin yüzde 37’si Türkiye’deki alıcılara satılırken, yüzde 43’ü ABD, yüzde 20’si de Avrupalı yatırımcılara gitti.

    Bu kadar yüksek getiriye ve istikrara rağmen Türkiye’de yerleşik yatırımcıların, para sahiplerinin ABD Hazine tahvillerine yoğun ilgi duyması ilginç. Evet, ABD kâğıtları gelişmekte olan ülkeler için her şeye rağmen güvenli bir liman durumunda. Bu tahviller dünyanın en likit, istenildiğinde kolayca nakite çevrilebilen yatırım aracı. Ayrıca bu kağıtlar dünyanın her yerinde teminat olarak kabul ediliyor. ABD kağıtlarının kredi ve ihalelerde teminat olarak kabul edilmesi, yurtdışında iş yapan Türk şirketleri için tercih sebebi olabilir ama bu kadar büyük bir tutarın, yine de izaha ihtiyacı var.

    Bunun dışında başka sebepler de olabilir. Bunu öğrenebilmek için önce kimlerin bu kâğıtlara yatırım yaptığını bilmek gerekiyor. Bu konuda kamuoyunu aydınlatmak da, ilgili mercilere düşüyor. Türkiye, bu kriz ortamında IMF’den kredi almak için uğraşırken kimlerin, neden ABD kâğıtlarını tercih ettiğini bilmek herkesin hakkı.

    0000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000

    Ekonomi
    Türkiye’nin zenginleri, ABD’ye 32 milyar dolar borç verdi

    Küresel krizin etkilerini yaşamaya başlayan Türkiye, önce “Varlık Barışı” ile dışarıdaki dövizlerin Türkiye’ye getirilmesini sağlamaya çalıştı. Aylarca bu tartışıldı ama arzu edilen netice alınamadı. Bir süredir de IMF’den alınacak krediyi ve miktarını tartışıyoruz. Belli bir kesim ısrarla “IMF” diyor.

    Gelinen noktada, neredeyse her şey Fon ile yapılacak anlaşmaya odaklandı. Uzun süredir, ‘anlaşma tamam, rakamı tartışıyoruz, 30 milyar dolardan aşağısı kurtarmaz’ haberleriyle yatıp kalkıyoruz. Bu rakam Türkiye için büyük para. İki ay kadar önce BDDK Başkanı Tevfik Bilgin, bir Avrupa ülkesindeki bankalarda Türklere ait 60 milyar dolar para olduğunu söyleyince yer yerinden oynamıştı. Fakat Amerika pek konuşulmadı. Şimdi bu ülkede sadece Hazine kâğıtlarına yatırılan paranın Türkiye’nin IMF’den beklediği miktardan daha fazla olduğu ortaya çıktı.

    ABD Hazine Bakanlığı’nın son verilerine göre, şubat ayı sonu itibarıyla Türkiye’de yerleşik yatırımcıların elinde tuttuğu Amerika Hazine tahvillerinin tutarı 32,4 milyar dolar. Türkiye, bu rakamla ABD Hazinesi’ni finanse eden ülkeler arasında 18. sırada yer alıyor. Söz konusu paranın kime ya da hangi kurumlara ait olduğu ise bilinmiyor. Gelinen noktada anlaşılan o ki, dışarıda 100 milyar doların üzerinde para olduğu tahminleri hayali değil.

    Burada dikkati çeken nokta, krizin Türkiye’de hissedilmeye başlamasıyla birlikte, krizin esas kaynağı olan ABD’ye yeniden yöneliş yaşanması. Ekim 2008 ile Şubat 2009 arasında 4,5 milyar dolarlık alım yapılmış.

    ABD’nin Türkiye’ye ilişkin verileri 2002 Ocak ayından başlıyor. Ve bu tarihteki tutar da 8,2 milyar dolar. Aynı yılın sonundaki rakam ise 13,5 milyar. Zaman içindeki iniş çıkışların ardından nihai rakam 32 milyar doları geçmiş. Türkiye, bu rakamla ABD Hazinesi’ni finanse eden önemli ülkeler arasında yer alıyor. Tablodan da görüleceği gibi, ABD Hazine kâğıdı alan ülkeler, genelde cari açık problemi olmayan, döviz geliri yüksek ülkeler. Bu yönüyle Türk yatırımcılar ilginç bir durum sergiliyor.

    ABD Hazinesi, kurtarma paketlerinin maliyetiyle bütçedeki açık büyüdükçe daha fazla tahvil ihraç ediyor. Ettikçe de karşılığını görüyor. Dünya çıkardığı tahvillere ilgi göstererek ABD’yi finanse etmeye devam ediyor. En başta Çin var. Eylül 2008’e kadar lider Japonya idi. Çin’in alımlarındaki hızlı artış sebebiyle Japonya ikinci sıraya gerilemiş. Şu an Çin kamu ve özel kesiminin elinde tuttuğu ABD Hazine kâğıtlarının tutarı 744,2 milyar dolar.

    Çin hükümeti, rekabet gücünü artırmak, ihracatı teşvik için kendi iç piyasasından dolar topluyor, para biriminin değerini düşük tutuyor. Aldığı dolarları da ABD Hazine tahviline yatırıyor.

    Son yıllarda Çin ve Doğu Asya ülkelerinde oluşan tasarruf fazlası, ABD’ye yönelmişti. Bunun sonucunda ABD kâğıtlarına olan talep arttı. Ve krize rağmen bu yöneliş devam ediyor. Öyle ki, krizin patlak verdiği Ekim 2008’de yabancıların elinde 2 trilyon 980 milyar dolarlık hazine tahvili bulunurken bu rakam 2009 Şubat ayında 3 trilyon 162 milyar dolara çıktı. Yani bir yandan ABD’nin borçlanma ihtiyacı artarken diğer yandan bu ihtiyacı karşılayan yabancıların ABD Hazinesi’ne olan güveni pek değişmedi. Ocak ayında küçük bir gerileme yaşansa da toparlanma kısa sürdü. Bunda, Hazine kâğıdı dışındaki yatırım araçlarına olan güvenin zedelenmesi de etkili oldu.

    Tekrar Türkiye’ye dönecek olursak, bir yandan IMF’den para beklerken bir yandan yurtdışındaki 10 milyarlarca doları ülkeye çekememenin sıkıntısıyla karşı karşıya olmamız manidar. IMF’den beklediğimiz paradan daha fazla bir tutar, ABD Hazine kağıtlarında ve bu parayı ABD kullanıyor. Bankalardaki paralar ve diğer yatırım araçları buna dahil değil. Anlaşılan o ki, yurtdışında 100 milyar doların üzerinde para olduğu tahminleri hiç de hayalî değil.

    NEDEN ABD TAHVİLİ?

    32,4 milyar dolarlık ABD Hazine tahvilinin kimlere ait olduğu belli değil. Bunun içinde kamuya ait olan kısım var mı, yok mu bilemiyoruz.

    Hazine’nin geçen hafta gerçekleştirdiği, 10 yıl vadeli global dolar tahvili ihalesinde 1,5 milyar dolarlık satış yapmıştı. Tahvilin “getirisi” yüzde 7,6 oldu. Benzer vadedeki ABD Hazine tahvillerine kıyasla 447,9 baz puanlık “getiri” farkı söz konusu. Dünyada eşi çok az olan bir oran bu. Bu sebeptendir ki, tahvilin yüzde 37’si Türkiye’deki alıcılara satılırken, yüzde 43’ü ABD, yüzde 20’si de Avrupalı yatırımcılara gitti.

    Bu kadar yüksek getiriye ve istikrara rağmen Türkiye’de yerleşik yatırımcıların, para sahiplerinin ABD Hazine tahvillerine yoğun ilgi duyması ilginç. Evet, ABD kâğıtları gelişmekte olan ülkeler için her şeye rağmen güvenli bir liman durumunda. Bu tahviller dünyanın en likit, istenildiğinde kolayca nakite çevrilebilen yatırım aracı. Ayrıca bu kağıtlar dünyanın her yerinde teminat olarak kabul ediliyor. ABD kağıtlarının kredi ve ihalelerde teminat olarak kabul edilmesi, yurtdışında iş yapan Türk şirketleri için tercih sebebi olabilir ama bu kadar büyük bir tutarın, yine de izaha ihtiyacı var.

    Bunun dışında başka sebepler de olabilir. Bunu öğrenebilmek için önce kimlerin bu kâğıtlara yatırım yaptığını bilmek gerekiyor. Bu konuda kamuoyunu aydınlatmak da, ilgili mercilere düşüyor. Türkiye, bu kriz ortamında IMF’den kredi almak için uğraşırken kimlerin, neden ABD kâğıtlarını tercih ettiğini bilmek herkesin hakkı.

    KADİR DİKBAŞ

    KADİR DİKBAŞ
  • Türkiye, Nabucco Projesinin Neresinde?

    Türkiye, Nabucco Projesinin Neresinde?

    Pazartesi, 27 Nisan 2009 23:52

    Boru Hattı

    Yorum: Ali Rıza ÖZKAN

    NABUCCO son zamanlarda oldukça popüler olan bir sözcük oldu. Çoğunlukla bu sözcük, Türkiye’nin de taraflarından birisi olduğu ve Orta Asya ile İran doğal gazını Avrupa’ya aktaracak olan bir dağıtım ve nakil şebekesi projesi için kullanılıyor. İddia, NABUCCO projesi ile Avrupa’nın Rus şirketi Gazprom’a olan bağımlılığının “dengeleneceği” şeklinde.

    Türkiye, bu projenin başından beri içinde yer alıyor. Hatta Türkiye için, projenin yaratılmasında belirleyici olan, “lider ülke” de diyebiliriz. 2002 yılında masaya konulan projede Türkiye dışında, Avusturya, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan yer alıyor. Ancak, Alman enerji devi RWE’nin de şirkete katılımı ile ortaklık yapısında ciddi bir revizyon başlatılmış gibi görünüyor.

    NABUCCO projesi, her zaman olduğu gibi, belirli bir aşamadan sonra devlerin de ilgi alanına girdi. Şimdi, Almanya, Fransa ve özellikle de ABD bu projeyi sahiplenmek yönünde girişimlerde bulunuyorlar. AB, ülkelerarası komisyon kurulması teklifi ile, projenin yönetimine müdahale gücü kazanmak istiyor. ABD ise, politik olarak NABUCCO projesine sahip çıkıyor görüntüsü vererek, kendi şirketlerinin ortaklığını gündeme taşıma gayreti içerisinde. Türkiye dışındaki ülkelerden katılan şirketlerin ortaklık yapılarında da ilginç değişiklikler olmaya başladı. Örneğin Fransız “Total”, Romanya şirketi üzerinden NABUCCO projesine çoktan girdi bile!

    Projenin kurumsal çatısı, Avusturya merkezli kurulan Nabucco Gas Pipeline International GmbH. tarafından oluşturulmuş. Projenin fikirsel kaynağı olmakla birlikte, aynı zamanda Avrupa sınırları içerisinde en uzun hattın da Türkiye içinden geçmesi ve finansmanda da % 30 gibi büyük bir özkaynak yaratılmasının planlanmış olması, Türkiye’nin, bu hattın hem yönetiminde ve hem de gelirlerinin paylaşımında “büyük hissedar” ruhu ile davranmasını gerektiriyor. Ancak, gerçek durum hiçte öyle değil. Şirkette BOTAŞ ile diğer şirketler eşit olarak temsil ediliyorlar. Hükümetin yetki alanı ise tamamen belirsiz.

    Daha da kötüsü, Vatan’dan Yiğit Bulut’un bildirdiğine göre, AB ülkeleri, Türkiye’ye “karar mekanizmalarında yer alma talebinde bulunmaması” yönünde baskı uyguluyorlar. Zaten BOTAŞ’ın özelleştirme kapsamında bir şirket olduğunu göz önünde bulundurursanız, projeden nemalanacak olanın, BOTAŞ’ı alacak olan şirket olduğunu kabul edersiniz. Türkiye’nin idari pozisyonunun proje içerisinde belirsizliğe kurban edilmesi olasılığı, Türkiye üzerinden büyük karlar elde etmeyi planlayan uluslararası şirketlerin iştahını kabartıyor. Tam da burada, hükümet ne yapıyor, diye sormak gerekiyor. Çünkü, projede ulusal çıkarlarımızı garanti altına alması gereken kurum ve irade, doğal olarak hükümettir.

    BABİL KRALI NABUCCO (NEBUKADNEZZAR)’DAN BUGÜNE NE DEĞİŞTİ?

    Nebukadnezzar (Latince: Nabucco), güçlü Babil Kralı olarak Mezepotamya’ya hükmeder. Ünü ve gücü israiloğullarının üzerinde kurduğu egemenlikle pekişen Nebukadnezzar, yahudileri köle olarak, oldukça zor koşullar altında çalıştırır. Bu durum, İncil’de, Yeremya bölümünün 21. kısmında anlatılır:

    1– Kral Sidkiya Malkiya oğlu Paşhur’la Maaseya oğlu Kâhin Sefanya’yı Yeremya’ya gönderince, RAB Yeremya’ya seslendi. Paşhur’la Sefanya ona şöyle demişti:

    2– “Lütfen bizim için RAB’be danış. Çünkü Babil Kralı Nebukadnessar bize saldırıyor. Belki RAB bizim için şaşılacak işlerinden birini yapar da Nebukadnessar ülkemizden çekilir.”

    3– Yeremya şu karşılığı verdi: “Sidkiya’ya deyin ki:

    4– ‘İsrail’in Tanrısı RAB şöyle diyor: Surların dışında sizi kuşatan Babil Kralı ve Kildaniler’le savaşmakta kullandığınız silahları size karşı çevireceğim; hepsini bu kentin ortasına toplayacağım.

    5– Ben de elimi size karşı kaldıracağım; kudretle, kızgınlıkla, gazapla, büyük öfkeyle sizinle savaşacağım.

    6– Bu kentte yaşayanları yok edeceğim; insan da, hayvan da korkunç bir salgın hastalıktan ölecek.

    7– Ondan sonra da, diyor RAB, Yahuda Kralı Sidkiya’yla görevlilerini, bu kentte salgından, kılıçtan, kıtlıktan sağ çıkan halkı Babil Kralı Nebukadnessar’ın ve canlarına susamış düşmanlarının eline teslim edeceğim. Hepsini kılıçtan geçirecek, canlarını bağışlamayacak, merhamet etmeyecek, acımayacak.’

    8– “Bunun yanısıra halka şunları da söyle: ‘RAB diyor ki: İşte yaşama giden yolu da ölüme giden yolu da önünüze koyuyorum.

    9– Bu kentte kalan kılıçtan, kıtlıktan, salgından ölecek; dışarı çıkıp kenti kuşatan Kildaniler’e teslim olansa yaşayacak, hiç değilse canını kurtarmış olacak.

    10– Bu kente iyilik değil, kötülük etmeye karar verdim, diyor RAB. Bu kenti Babil Kralı ele geçirip ateşe verecek.” İncil, Yeremiya, 21. Bölüm.

    Yeremya, RAB’ın yahudilerin Nabucco elindeki esaretini, ölümden kaçanlara yaşama şansı olarak sunduğunu belirtir. Nabucco, yahudi mitolojisinde ve kültüründe temel unsurlardan birisi olan “azap”ın İncil’deki karşılığıdır. Rab’ın bağışladığı yaşama karşılık koyduğu seçimdir. Yaşamak istiyorsan, kölelik sana Rab’ın bir seçimidir. Yaşamını ancak, en iyi hizmetkar olmaya çabalayarak devam ettirebilirsin.

    İTALYAN MÜZİSYEN GUISEPPE VERDİ VE NABUCCO OPERASI

    Öte yandan, büyük italyan müzisyen Guiseppe Verdi tarafından yazılan ve ilk gösterimi 9 Mart 1842 yılında yapılan bir de NABUCCO operası vardır.

    Verdi, üç perdelik geleneğin dışına çıkarak 4 perde olarak yazdığı ve ününü borçlu olduğu bu operada, yahudilerin yurtlarından sürülmelerini ve Babil Kralı Nabucco tarafından esir edilmelerini, İncil’de tasvir edildiği şekle sadık kalarak işler.

    Operanın ana fikri şudur: Kudüs halkı artık Rab’a ittaatkar davranmaktan vazgeçmiştir. Rab bu nedenle Kudüs halkını cezalandırır. Operanın sonunda, herkes yahudi dinini benimser ve mutlu sona ulaşılır.

    NABUCCO PROJESİ İLE İNCİL’İN İLİŞKİSİ NEDİR?

    Bu durumda, bu soruya cevap vermesi gereken biz değil, tersine projeyi NABUCCO olarak adlandıranlardır. Projeyi bu şekilde adlandırmak için, çok araştırma yapmış olduklarını düşünüyorum.

    Orta Asya’da tümüyle turani devletlerin elinde bulunan doğalgaz yataklarının ve İran doğal gazının Türkiye’nin aracılığı ile Avrupa’ya ulaştırılması, kendi içerisinde değerlendirildiğinde, Türkiye’nin uluslararası konumunu oldukça farklı bir seviyeye çekebilir diye umutlanırken, İncil’den alınan ve İsrailoğullarının tekrar biraraya gelmesini anlatan bu öykünün kahramanının isminin projenin ismi yapılması anlaşılır gibi değil.

    Biraz fantezi olacak belki, ama, NABUCCO ile itaat etmekten vaz geçen halkın tekrar “yola sokulacağını” düşünebilir miyiz? Soruları çoğaltabiliriz:

    Tabii, “itaatkar olmayan” ile Gazprom’dan gaz alanlar mı kastedilmektedir?

    Yoksa, NABUCCO projesi, “dağılan kuzuları” toplama projesi midir?

    Şaka bir yana, 2002 yılında masaya konan projenin bugün aldığı boyut, çok daha dikkat vermemiz gereken bir aşamaya geldi.

    ABD Başkanı Obama, Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini biran önce “normalleştirmesini” beklediğini buyurduktan sonra, üst düzey politikacılarımız tüm mesailerini bu yönde harcamaya başladılar.

    Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile Ermenistan’ın bakanı Nalbandyan İsviçre’de görüşmelerine devam ederken, kararlaştırılan konuların tutanaklarının, bir iddiaya göre, Rus gizli servisi tarafından Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’e verilmesi Türkiye’nin dış politikasında yeni bir kırılganlık noktası oluşturuyordu.

    Çünkü, tutanaklara göre Türkiye, “iki devlet tek millet” şiarıyla sembolize ettiği, stratejik müttefiklikten de öteye, kardeşlik duygularıyla bağlılığını farklı hükümetler altında ve defalarca teyit ettiği Azerbaycan’ı haberdar etmeden ve hatta konuya ilişkin sorular yönelten Azerbaycan yetkililerine saptırıcı cevaplar vererek Ermenistan ile yeni bir ilişki dönemi başlatmak kararlılığında idi.

    Türkiye Hükümeti’nin böylesine acele ve en yakın ve ilgili ülkeyi haberdar etmeden girmek zorunda kaldığı ilişkinin bir şifresi Obama’nın “normalleşin” direktifinde gizli ise, diğeri de, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 23 Nisan Resepsiyonu’nda sarfettiği, “Eğer bütün bu işler başarılı neticelenirse, bundan hem Türkiye, hem Azerbaycan, hem Ermenistan, hem de bütün bölge faydasını görecektir” cümlesinde saklıdır. Çünkü, sözkonusu olan NABUCCO projesidir!

    Hükümet üyeleri ve Cumhurbaşkanı, yani devletin en tepe “iradesi” elbirliği ile NABUCCO önündeki engelleri ortadan kaldırma gayretkeşliğine soyunurken, şu soruları her Türk yurttaşı soracaktır:

    Ne oldu da, Türkiye NABUCCO konusunda aşırı gayretkeşlik gösterecek enerjiyi buldu?

    NABUCCO’da Türkiye’nin “lider ülke” pozisyonu tüm taraflarca kabul edildi mi?

    Başbakan Erdoğan’ın Ocak ayında Avrupa ülkelerine yönelik sarfettiği “NABUCCO projesinde pozisyonumuzu tekrar gözden geçiririz” sözü üzerine ayağa kalkan ve bunu “şantaj” olarak niteleyen Avrupa Birliği ülkeleri, Türkiye’nin haklılığını kabul ettiler mi?

    Avrupa ve ABD, Türkiye’nin karar alıcı mekanizmalarda olmaması şartından vaz mı geçtiler?

    Tüm bu soruların şu anki cevabı tek kelime ile “Hayır!”

    Peki, bu gayretkeşlik niye?

    Ali Rıza ÖZKAN