Etiket: Enerji

  • ”6 MART’TA TÜRKİYE SALLANACAK!”

    ”6 MART’TA TÜRKİYE SALLANACAK!”

    WikiLeaks, bu kez de Stratfor’un sırlarını ortaya döktü.

    ”6 MART’TA TÜRKİYE SALLANACAK!”

    WikiLeaks, bu kez de Stratfor’un sırlarını ortaya döktü. - SizintilarWikiLeaks, bu kez de Stratfor’un sırlarını ortaya döktü. Türkiye ile ilgili belgeler 6 Mart’ta açıklanacak.’Kaynak değerliyse yatarım bile’ itirafı ise belgelerin ne şekilde ele geçirildiği hakkında ipuçları veriyor.

    WikiLeaks, bu kez de ‘Gölge CIA’ olarak gösterilen ABD düşünce kuruluşu Stratfor’un sırlarını ortaya döktü. Stratfor’un 2004-2011 arasındaki 5.5 milyon e-postasını ele geçiren WikiLeaks, dün bunların 167’sini yayınladı. Bu e-postalar arasında Türkiye analizleriyle ilgili çarpıcı detaylar da var.

    Amerikan hükümetinin gizli yazışmalarını yayınlayarak tüm dünyada büyük bir deprem yaratan WikiLeaks, yine bomba etkisi yapacak dokümanları ortaya çıkardı. ABD’nin en büyük düşünce kuruluşlarından Stratfor’a ait 5.5 milyon e-postayı ele geçiren WikiLeaks, 2004 ile 2011 yılları arasında yapılan bu yazışmalara nasıl ulaştığını açıklamadı. Ancak e-postaların uluslararası internet korsan grubu Anonymous tarafından Aralık 2011’de Stratfor’a düzenlenen siber saldırı sırasında ele geçirildiğine kesin gözüyle bakılıyor. Anonymous, aralık ayında Stratfor’a ait milyonlarca e-postayı indirdiğini duyurmuş ve iç yazışmalarını şifrelemediği için şirketle alay etmişti.

    TÜRKİYE’DEKİ SIZINTI TÜSİAD ABD TEMSİLCİSİNDEN

    Aşamalı olarak yayınlayacağı belirtilen belgelerin ilk kısmı olan 167 e-posta dün siteden yayınlandı. Bu e-postalar arasında Türkiye analizleriyle ilgili yazışmalar da var. Stratfor’un Türkiye ile ilgili analizlerinde Kamran Bokhari, Reva Bhalla isimleri öne çıkıyor. Bu kişiler, Türkiye’deki kaynakları aracılığıyla istihbarat toplama faaliyetleri yürütüyor. Türkiye’deki operasyonun başında ise “TÜSİAD’ın ABD temsilcisi” olarak görünen Emre Doğru var. Doğru’nun bilgi kaynakları arasında, 4 Türk gazetecinin olduğu da ortaya çıktı.

    ‘İşbirliğine hazırlar’
    Doğru, 20 Aralık 2010’da Stratfor’un kurucusu ve CEO’su George Friedman’ın eşi Meredith Friedman’a gönderdiği e-posta’da yeni bilgi kaynaklarını şu şekilde tarif ediyor:

    Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’ndan biri kadın iki kişi. Erkek Ortadoğu’da enerji güvenliği konusunda uzman. Kadın ise Kafkaslar, Orta Avrupa ve Karadeniz üzerinde çalışıyor. Katıldığım güvenlik konferansından sonra kişisel bir dostluğumuz başladı ve işbirliğine hazırlar. Bize değerli bilgiler sağlayacaklarına eminim.

    – Türk ordusunun stratejik araştırma merkezinden bir uzman. İşbirliği yapmak istiyor. İletişim bilgilerimizi birbirimize verdik. Ancak yeterliliği konusunda şüpheliyim.

    – Bir Türk hava kuvvetleri subayı. Stratejik planlamanın başında. Söylediğine göre, Hava Kuvvetleri Komutanı Milli Güvenlik Konseyi toplantılarına katıldığında konuşma notlarını o hazırlıyormuş. Sorularım olursa yanıtlamaktan mutluluk duyacağını söyledi.

    – Türk Dışişleri’nin NATO biriminden bir diplomat. Karşılıklı bilgi verme konusunda sözleştik. Bu birimde tanıdığım ama gerektiğinde ulaşamadığım çok kişi var.

    – Uluslararası Ticaret Müsteşarlığı’ndan bir uzman. Okul yıllarımdan tanıyorum. Bana istediğim her şeyi sorabileceğimi söyledi.

    – Bize daha önce PKK’nın ateşkesleri konusunda 3 kez bilgi veren Kürt kaynağım, CHP yönetiminin bir üyesi oldu.

    ‘Kaynaklarımız güçlü’
    Stratfor’un hazırladığı bir iç değerlendirme raporunda Türkiye ve Afganistan’da kaynakların güçlü olduğuna dikkat çekiliyor: “Bu iki ülkede siyaset ve güvenlik konusunda stratejik ve taktik durumla ilgili bilgi sağlayabileceğimiz çok sayıda kaynak var. Her ne kadar sıklıkla kullanmasak da ekonomik bilgiler için Türk kaynaklarda iyi seçim yapmışız.”

    Asıl Türkiye belgeleri 6 Mart’ta
    WikiLeaks’in kurucusu Julian Assange, Londra’da düzenlediği basın toplantısında son ‘sızıntı’ hakkında detaylı bilgiler verdi. Assange, Stratfor’un kendini “küresel istihbarat organizasyonu” olarak tanımladığını ancak “rüşvet ve kurumların içinde bulunan kişiler aracılığıyla bilgi topladığını” savundu. Assange, e-postalarda Türkiye’yle ilgili de önemli bilgiler olduğunu söyleyerek, “Fakat henüz çok küçük bir kısmına bakabildik” diye konuştu. Site de, Türkiye’yle ilgili belgeleri 6 Mart’ta yayınlayacağını açıkladı.

    ‘Kaynak değerliyse yatarım bile’ iması
    Stratfor’un siyasi uzmanlarından Reva Bhalla; Ortadoğu, Türkiye, Güney Asya ve Latin Amerika konularında çalışıyor. Suriye asıllı Bhalla’nın yazışmalarında ilginç bir detay da yer alıyor. Şirket kurucusu George Friedman, kendisine bir bilgiyi veren Reva Bhalla’yı kaynağına dikkatli yaklaşıp yaklaşmadığı konusunda sorguluyor ve “Eğer bir kaynağın değerli olabileceğine inanıyorsan, onu kontrolün altına almalısın. Bu da maddi, cinsel ya da psikolojik kontrol demek – ki ona kaynağını açıklattıracak ve görevler verebilecek duruma gelebilesin” diye yazıyor. Friedman’a göre kaynağı uzun uzun konuşturup dikkat uyandıracak sorular sormak yerine, kişisel olarak analiz edip, kontrol hedefine doğru ilerlemek gerek.

    AIDS riski fazla!
    WikiLeaks’in yayınladığı Stratfor iç yazışmasında Reva’nın Friedman’ın tavsiyelerine uyduğu da net bir şekilde ortaya çıkıyor. Reva ile Byless Parsley isimli bir uzman arasında geçen konuşma şöyle:

    – BP: Bunların hepsini nasıl elde ettin?

    – RB: Kahve sayesinde.

    – BP: Bu günlerde bu işe kahve mi diyorlar?

    – RB: Ha ha! Kapa çeneni!

    – BP: İnanılmaz, iyi bari George seni Afrika uzmanı yapmıyor. Orada AIDS riski çok fazla

    – RB: Byless defol!

    – BP: Yaran olur veya kaynaklarının yarası olur. Bu yarayı kanatırsın falan…

    ÇARPICI TÜRKİYE ANALİZLERİ
    3 tip militan grup var Kürtler, solcular, İslamcılar

    Kurumun hazırladığı bir başka Türkiye raporunda ise ülkede takip edilmesi gereken tartışmalar şöyle sıralanıyor:

    – Türkiye’de üç tip militan hareket var: Kürtler, solcular, İslamcılar. Aşırı milliyetçi, sağcı hareketler de takip edilmeli.

    – Türk ordusu zaman zaman Kuzey Irak’a rutinleşmiş kara ve hava operasyonları düzenliyor. Ancak büyük bir saldırı için de dikkatli olunmalı.

    – Türk siyasetindeki asıl fay hattı Ak Parti ile ordunun başını çektiği laik kurumlar arasında. İki tarafın hareketleri de takip edilmeli.

    – Ilımlı İslamcı Fethullah Gülen hareketinin iktidar partisiyle karmaşık ilişkisi ülkedeki zayıf noktalardan biri. En büyük nedeni yürütme üzerindeki artan etkisi. Ayrıca Kemalistlerin bu harekete nasıl karşılık vereceği ve hükümetin hareketleri izlenmeli.

    – Kürt sorununun çözümü için hükümetin atacağı adımlar ve özellikle ordunun tepkileri takip edilmeli.

    – Türkiye’nin Ortadoğu’ya müdahaleleri İran’la bir çekişme doğurdu. İki tarafın hamleleri izlenmeli. Aynı zamanda İsrail’le ilişkilerini nasıl yürüteceğine de dikkat edilmeli.

    – Türkiye dünyanın 17’nci büyük ekonomisi ve Stratfor’a göre bir süper güç olma yolunda.”

    İsrail, İran’ı Kürtlerle vurdu
    İlk gün yayınlanan mesajlar arasında en dikkat çekici olanlardan biri, Kasım 2011 tarihli… Bu tarihlerde İran’ın nükleer çalışmalar yürüttüğü iki askeri tesiste patlamalar meydana gelmiş, 17 İranlı asker hayatını kaybetmişti. Bu patlamaların “İsrail’in bir sabotajı olabileceği” öne sürülse de, İran yönetimi yalanlamış ve patlamaların “insan hatasından kaynaklandığını” savunmuştu. Dün ortaya çıkan e-postada, Amerikan düşünce kuruluşunda çalışan bir yetkili Tahran’da İran’ın füze üssündeki patlamayla ilgili ne düşündüğünü bir kaynağa soruyor. Stratfor çalışanı, kaynağa İsrail’in İran’a karşı askeri bir operasyon hazırlığıyla ilgili fikirlerini de belirtmesini istiyor. Kaynağın cevabı ise çok daha ilginç: “Bunun bir oyalama taktiği olduğunu düşünüyorum. İsrail, İran’ın toprak yüzeyinde bulunan bütün nükleer tesislerini imha etti.”

    Yazışmalardan birinde ise Stratfor çalışanlarından Kamran Bokhari, “İsrail gerçekten İran’a saldırır mı?” diye soruyor ve bunun Türkiye’yi zor durumda bırakacağını, Türkiye’nin karşı çıkmak zorunda kalacağını ve ABD ile ilişkilerin bozulabileceğini söylüyor. Buna karşılık George Friedman, “Türkiye, İsrail ve ABD ile arasını bozabilir. Bu, Erdoğan’ın beklediği bir fırsat. İran daha görünür olur ama daha güçlü olmaz. Saldırıdan bir yıl sonra, temelde var olan zayıflıkları hala geçerli olur ve Türkiye’ye bağımlılığı artar. Bence bunun sonucu, Türkiye’nin gücünün artması olur” diye yazıyor. Friedman ayrıca, ABD’nin, İran’a saldırı konusunda İsrail’den önce davranabileceği tahmininde bulunuyor.

    ‘Ajanlık değil, ticari lobicilik’
    Belgelerde adı, Stratfor’un Türkiye operasyonunun başındaki isim olarak geçen Emre Doğru, yüksek öğrenimini Brüksel ve Fransa’da tamamlamış. Halen Koç Üniversitesi’nde doktora yapan ve TÜSİAD’ın ABD Temsilcisi olan Doğru, belgelerle ilgili şunları söyledi: “WikiLeaks’in bu belgeleri yayınladığını sizden öğrendim. Bahsedilen e-postalar ve Türkiye’deki arkadaşlarımızın istihbarat faaliyetleriyle ilgisi yok. Yaklaşık 3 ay önce ayrıldığım Stratfor ticari bir firmadır ve amacı da para kazanmaktır. Aynı zamanda bir düşünce kuruluşu olduğu için yatırım yapılması düşünülen yerlerin ekonomik ve ticari altyapısına yönelik bilgiler toplar. Benim yaptığım da çalıştığım dönemde her ticari kuruluşta yapıldığı gibi ticari lobicilik yapmaktan öteye gitmemiştir. Stratfor firması yöneticileri de Türkiye’ye gelirken gizli kapaklı değil açıkça gelmişlerdir. Benim farklı kesimlerden insanlarla tanışma amacım enerji, güvenlik ve ticaret gibi konularda fikir alış verişi yapmak içindi. WikiLeaks bu yazışmaları istihbarat yazışmaları olarak verdi diye ben istihbarat faaliyetleri yürütmüş olmam.” Stratfor’un 22 Nisan 2011 tarihli bir iç yazışmasında, kurumun müşteri listesinde TÜSİAD’ın da adı geçiyor.

    ‘Jeopolitik analiz kuruluşu’
    Stratfor küresel bazda faaliyet gösteren bir istihbarat şirketi. 1996 yılında Teksas’ta dünyaca ünlü siyaset bilimci George Friedman tarafından kuruldu. Stratfor hazırladığı analizleri, devlet kurumlarına, askeri yetkililere ve büyük şirketlere “gizli kalmak” kaydıyla gönderiyor. Amerikan basınında bir zamanlar “Gölge CIA” olarak tanımlanan Stratfor, kendisini jeopolitik analiz kuruluşu olarak tanımlıyor. Şirket yönetimi belgelerin ortaya çıkmasından sonra “kurumumuz bir hırsızlık vakasının mağduru olmuştur. Sorulara muhatap olarak ikinci kez mağdur olmaya niyetimiz yok” açıklamasını yaptı. Belgelerin aralık ayında çalınmasından sonra kurumun CEO’su George Friedman, büyük bir komplonun izlerini arayanların hayal kırıklığına uğrayacağını söylemişti.

    Kaynak: Focus Haber

  • YDÜ’nün CERN’e Katkısı

    YDÜ’nün CERN’e Katkısı

     

    CERN Tüneli

    Serde Mühendislik’te var.

    Dolayısıyla Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN) tarafından Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (Large Hadron Collider – LHC) kurulmaya başlandığı günden beri ilgimi çekmekte.

    Ne vakit bu konu ile ilgili bir haber bulsam soluk almadan okurum.

    Haftanın bir günü Yakın Doğu Üniversitesi İnovasyon Merkezi Binasında ders veririm. En keyifli günlerden birisidir benim için o gün. Çünkü 18 Ekim 2008 tarihinde devreye giren Süper Bilgisayarlar oradadır. Onların homurtusunu duymak beni başka türlü etkiler.

    Bütün Kıbrıs adasında, güneyinde de kuzeyinde de süper bilgisayar sadece Yakın Doğu Üniversitesinde, “YDÜ İnovasyon Merkezi”nde bulunmakta.

    Son 20 yıldır öğretim üyeliği yaptığım üniversitem, 11 Haziran 2007 tarihinde, IBM Türk ile “YDÜ İnovasyon Merkezi” kurulması hakkında protokol antlaşması imzalamış, KKTC’de bir ilki daha gerçekleştirmişti. Yapılan antlaşmanın mürekkebi daha kurumadan aynı gün, “Süper Bilgisayar”ın kurulum çalışmaları başlatıldı ve Nisan 2008 başında da süper bilgisayarın tüm kuruluş çalışmaları ve denemeleri tamamlanarak bilim dünyasına kazandırıldı.

    Bu süper bilgisayarlar 2 tane. Birisi tüm işlemleri ve matematiksel analizleri yaparken, diğeri de bu sonuçları insanların algılayabileceği şekilde görsel veya yazılı hale getiriyor. İkisi de iyi dostlarım benim.

    Analizleri yapan birinci süper bilgisayar, dörder çekirdekli İntel işlemcilerin kullandığı toplam 1280 adet 4’lü çekirdeğe sahip ve 12 Terra byte işlem kapasiteli. Bunu, yan yana dizili, birbirlerine kablolarla bağlanmış yaklaşık 2500 adet, en son modelden bilgisayarlar zinciri olarak da hayal edebilirsiniz.

    İkincisi ise 3 Terra byte işlem kapasiteli ve IBM’in yeni nesil Cell teknolojisi esasında kurulu. Bunun görevi, birinci bilgisayarın bulduğu sonucu büyük boyuttaki ekranına yansıtması ve görüntüleri anında üç boyutlu hale çevirebilmesi.

    Dünyada az sayıda üniversitenin sahip olduğu süper bilgisayarları daha geniş akademik topluluğun kullanımına açmak amacıyla Avrupa Birliği’nin başlattığı 7. Çerçeve programı hayata geçirildi. YDÜ İnovasyon Merkezine ait süper bilgisayarlar bu ağ içinde yerini daha kurulduğu günden almış, homurdanmaya başlamalarının ertesi günü de yüzyılın deneyi olarak bilinen ve Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi(CERN) tarafından yürütülen Büyük Hadron Çarpıştırıcısından (Large Hadron Collider – LHC) elde edilen sonuçları almaya ve hesaplamaya başlamıştı.

    10 milyar dolara mal olan 27 km uzunluğundaki bu “Büyük Hadron Çarpıştırıcısı” makinesi, erken dönem evrenle ilgili başka pek çok sırrı çözmek amaçlı üretildi.

    1964 yılında Peter Higgs adlı bilim adamı, fizikçilerin evrenin oluşumu ile ilgili yarattıkları “Standart Model”de, atomun meydana gelişi yani kütlenin oluşumu ile ilgili “etkeni”, teorinin içine doğru bir şekilde yerleştirmeyi başardı. Bu etkene, “Higgs bozonu” veya da Higgs’in hiç hoşlanmadığı bir tanım olan “Tanrı Parçacığı” adı verildi.

    Higgs bozonu diye adlandırılan bu atom altı unsur, günümüz fiziğinde elektronları, fotonları ve kuramsal zerrecikleri (kuarkları) anlamamıza yani parçacıkların neden kütleye sahip olduğunu anlamamıza yardımcı oluyor.

    Doğada, evrenin bir yerlerinde her an binlerce belki de milyonlarca kez gerçekleşen bir olayı daha kontrollü koşullarda ve kayıt altında tekrardan gerçekleştiriyor ve analiz ediyor bu dev boyutlardaki makine. Gerçekten de “Büyük Hadron Çarpıştırıcı”nın çalışmaya başlamasından bu yana küçük parçacıkları çok yüksek enerji seviyelerinde milyarlarca kez çarpıştırarak bir nevi erken dönemdeki “Büyük Patlama” yaratıldı ve “Kara Delik” oluşturuldu bu makinede.

    Laboratuar ortamında olduğu için yaratılan bu “Kara Delik”ler çok küçükler ve oluşur oluşmaz da yok oluyorlar.

    Salı günü yapılan açıklamada Higgs bozonunun varlığı kesin teyit edilmedi ama 125 GeV enerji seviyesinde rastlandığından söz edildi.

    Yakın Doğu Üniversitesi’nin de içinde büyük katkıları olan bu sonuç, evrenin oluşumu ile ilgili verilere insanoğlunun bir adım daha yaklaşmasını sağlayacak.

     

    Prof. Dr. Ata ATUN

    ata.atun@atun.com

    http://www.ataatun.com 

    16 Aralık 2011

     

  • Enerji satrancında sürpriz hamle

    Enerji satrancında sürpriz hamle

    Rus petrolünü Bulgaristan-Yunanistan üzerinden uluslararası pazarlara taşıyacak Burgaz-Dedeağaç boru hattı projesi tehlikeye girdi. Bulgaristan, projeden çekilme kararı aldı, gözler Samsun-Ceyhan alternatifine çevrildi

    Rusya’nın büyük enerji hamlelerinden Burgaz-Dedeağaç petrol boru hattı projesi, Bulgaristan’ın itirazları nedeniyle tehlikeye girdi. - enerjiRusya’nın büyük enerji hamlelerinden Burgaz-Dedeağaç petrol boru hattı projesi, Bulgaristan’ın itirazları nedeniyle tehlikeye girdi.

    Bulgaristan Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Simeon Dyankov, 2007 yılında 710 milyon euroya mal olacağı hesaplanan projenin, bugün artık aynı ekonomik şartlarda yaşama geçirilmesinin mümkün olmadığını belirterek, projeyi iptal etmeyi önerdi. Dyankov, projeyi Rus ve Yunan ortaklarıyla uzlaşmayla sona erdirmeyi istediklerini, aksi takdirde tek yanlı olarak 12 ay içerisinde projeden ayrılacaklarını duyurdu.

    Bulgaristan hükümetinin açıklaması Rusya ve Yunanistan’da da büyük yankı uyandırırken, birçok spekülasyonu beraberinde getirdi. Bulgar hükümetinin kararı, AB’nin baskıları sonucu mu geldi? Yoksa bu gelişme, Bulgaristan ve Rusya’nın enerji alanında yeni bazı planlarının ilk habercisi mi?

    Burgaz-Dedeağaç petrol boru hattı projesinde yüzde 50’den fazla paya sahip olan Rus şirketleri, Bulgaristan’ın mali yükümlülüklerini yerine getiremeyecek durumda olduğunu doğruluyor. Öte yandan Bulgaristan makamları, projenin ülke için kârlı olmadığı konusunda neredeyse hemfikir. Boru hattı projesinin yaşama geçmesi durumunda Bulgaristan, transit geçiş ücreti olarak yılda sadece yaklaşık 35 milyon dolarlık gelir elde edecek. Bu da yatırıma ortak olan Bulgaristan’ın en erken 12 yıl sonra kâr elde edebileceğini gösteriyor.

    Boğazlar için tehlike

    Burgaz-Dedeağaç boru hattı projesiyle, halen İstanbul Boğazı için büyük tehlike oluşturan deniz yoluyla petrol sevkiyatına alternatif oluşturması hedefleniyordu. Rus enerji devleri Gazprom Neft, Rosneft ve  Transneft’in yüzde 51 hisseye sahip olduğu projede, Bulgar ve Yunan şirketleri yüzde 24,5’er paya sahip. Bazı uzmanlar, Bulgaristan’ın enerjide Rusya’ya olan bağımlılığını artıracağı gerekçesiyle projeyi başından beri eleştiriyordu. Rusya, Belene nükleer santral projesi ve Güney Akım doğalgaz boru hattı projeleriyle de Bulgaristan üzerinde etkiye sahip.

    Avrupa Birliği ise her iki projeye de tepkili. Belene’deki deprem riski ve güvenlik endişeleri nedeniyle projeyi yakından izleyen AB, Nabucco projesine rakip olan Güney Akım’a da mesafeli. Türkiye üzerinden geçecek Nabucco doğalgaz boru hattı projesi, AB’nin enerjide Rusya’ya bağımlılğını azaltacak en önemli adımlardan biri olarak görülüyor.

    Bulgaristan’da Sosyalist Parti (BSP) liderliğindeki bir önceki hükümet döneminde imzalanan Burgaz-Dedeağaç projesi, o dönemden bu yana tartışma konusu. Birçok uzman boru hattı için atılan imzaların gerisinde Sosyalist Parti’nin Moskova’ya olan yakınlığının bulunduğu görüşünde.

    Rus medyasına göre Batı istedi

    Bulgaristan hükümetinin Burgaz-Dedeağaç boru hattı projesinden çekilme kararı, Rusya’da büyük yankı uyandırırken, Rus medyası bu kararı “Batı ‘nın empoze ettiği” yorumlarını yaptı. Proje ortaklarının görüşlerini aktaran Rus medyasına göre Bulgaristan’ın böyle bir adımı, Sofya hükümetini cezai yaptırımlarla karşı karşıya bırakabilir. Bulgar hükümeti ise tüm riskleri  göze almış gözüküyor. Bulgaristan Ekonomi Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Simeon Dyankov ,hükümetin konsorsiyuma olan 6,1 milyon euroluk borcunu ödeyeceğini açıkladı.

    Bulgar yetkililer, bunun dışında bir ödemeye ise yanaşmıyor. Bulgar makamlarına göre sözleşmede Bulgaristan’ın da hakları bulunuyor ve projeden çekilme bir hukuki ya da mali yaptırım öngörmüyor.

    İbre Samsun-Ceyhan’dan yana

    Bulgaristan’ın projeden çekilme kararı Bulgar medyasında çeşitli spekülasyonlara konu olmayı sürdürüyor. Bulgar gazetelerinde ortaya atılan bir iddia, Rusya Başbakanı Vladimir Putin’ın Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov ile yaptığı görüşmeye ilişkin. Bu haberlerde Putin’in, Bulgaristan’ın Belene nükleer santrali ve Güney Akım projelerini hızlandırması durumunda, Burgaz-Dedeağaç projesinden vazgeçebileceklerini belirttiği iddia ediliyor.

    Rus gözlemciler, Bulgaristan alternatifinin ortadan kalkması durumunda Rusya için yeniden Samsun-Ceyhan boru hattı projesinin cazip hale gelebileceğini belirtiyor. Ancak Türkiye’nin talep ettiği yüksek transit geçiş ücreti nedeniyle bunun daha maliyetli olacağı kaydediliyor.

    Bulgaristan hükümetinin açıklamasının ardından şimdi gözler 14 Aralık’ta konsorsiyum ortaklarının Amsterdam’da yapacakları yönetim kurulu toplantısına çevrildi. Burgaz-Dedeağaç boru hattı projesinin geleceğinin bu toplantıda netleşmesi bekleniyor. Bulgar tarafı bu toplantıda, boru hattı projesi için oluşturulan şirketin feshedilmesini teklif edecek. Bu kabul edilmezse sözleşmede yer alan hükümler uyarınca, 12 ay sonra projeden tek yanlı olarak çekileceği bildiriminde bulunacak.

    © Deutsche Welle Türkçe

    Marinela Liptcheva-Weiss / Çeviren: Ayhan Şimşek

    Editör: Beklan Kulaksızoğlu

  • BORU HATLARINDA REKABET

    BORU HATLARINDA REKABET

    Başbakan Erdoğan,İstanbul’da düzenlenen 3.Karadeniz Enerji Forumu’nun açılış konuşmasında, enerji arz güvenliğinin dünya üzerindeki tüm ülkeler için büyük önem taşıdığını,bu nedenle bölgeler ve ülkeler arası işbirliklerinin farklı boyutlara taşındığına işaret ediyor.

    Ardından”Türk boğazlarından giderek artan gemi trafiği,büyük tehdit oluşturmaya devam ediyor.Kanal İstanbul’u planlamış olsak da zaman alacağı yadsınamaz bir gerçektir.Bu nedenle by-pass boru hatlarına ağırlık vermek zorundayız” diyor.

    Boru hatlarına dair Türkiye Stratejisinin,Rusya’nın boru hatları üzerinde rekabetinde Ortadoğu’da,Güney Kafkasya,Hazar ve Orta Asya’da nufüs oluşturabildiği taktirde yeniden süper güç olmak  stratejisi perspektifinde düşünülmesi gerekiyor.

    *

    Rusya Batı Sibirya gaz kaynağından Baltık Denizi dibinden Almanya’ya çektiği Kuzey Akım boru hattıyla Almanya,Hollanda, Fransa,Belçika,İngiltere,Danimarka gaz ihtiyacının dörtte birini karşılamaya adaydır.Hattın üzerinde  ekonomik,siyasal ve teknik sorunlar geride kalmış ve  gaz beslemesine başlanılmak üzeredir.

    İleri vadede  Kuzey Buz Denizinde bulunan zengin hidrokarbon yataklarının sıvı halde aynı hat üzerinden  Amerika kıtasına,Hindistan ve Çin’e akıtılmasının sorunlarıysa tartışılıyor!

    *

    Boru hatları üzerinde rekabette Rusya’nın Avrupa’ya gaz sevkedecek diğer projesi  Güney Akım’dır. Güney Akım boru hattının kara kesimlerinde montaj ve işletimine yönelik ortak işletmelerin kurulmasını teminen transit ülkelerin şirketleriyle anlaşmalar imzalanmış ve iş siyasetin ötesinde ticari boyuta çevrilmiştir.

    Fakat Japonya depremi ve tsunami felaketinde Fukuşima Nükleer Santralinde oluşan sızıntı ve etkisi, Avrupa’nın  nükleer enerjiye dair tutumunu gözden geçirmesine  neden oluyor. Nitekim Almanya nükleer enerjiden vazgeçmek ve enerji açığını Rusya’dan gaz ithal ederek  artırmak düşüncesini geliştirirken, Güney Akım projesine de destek veriyor.

    Ne ki ABD Güney Akım projesinin realize olması durumunda müttefiği Avrupa’nın artan enerji ihtiyacını Rusya’dan karşılamasına yakın durmuyor-çünkü, Almanya’nın  da katılmasıyla  güçlenen Güney Akım projesiyle Rusya’nın giderek AB ve NATO’yu da zayıflatacağı düşüncesinde ve küresel liderliğini kaybedeceği endişesindedir. Güney Akım projesine karşı Avrupa Birliğini ve  yalnızca ticari bir niteliğe büründürmek istediği Nabucco Projesini ileri sürüyor.

    *

    Avrupa Birliği Güney Akım Projesine uluslararası transit proje statüsü vermeye yanaşmamaktadır. Avrupa Gaz sevkiyatında kaynağı belli olan Güney Akım yerine kaynağı ABD ve AB’ye uzak ve sorunlu Türkmenistan ve İran’dan ve deniz midir,göl müdür durumuyla  statüsü belirli olmayan  Hazar’dan  kaynaklanan belirsizlikleriyle  Nabucco Projesinin çıkarılıyor.

    *

    ABD’nin Güney Akım Projesine karşı diğer önlemi,Karadeniz dibine boru döşenmesine  izin vermeyen Türkiye’dir.

    Türkiye Karadeniz dibine boru döşenmesine izin vermek için petrol tankerlerinin boğazlardan geçişi esnasında oluşturduğu tehlikeye işaretle  Samsun-Ceyhan  petrol boru hattının inşasını talep ediyor.

    Bu talepten hareketle AKP iktidarına  Kanal İstanbul projesi geliştiriliyor;hem boru hatları rekabetinde ABD stratejisine uygun davranmak,hem boğazlar üzerindeki yükü asgariye indirmek,hem de   kanalın oluşturulmasını  sağlayacak büyük ekonomi çevresinde İstanbul Finans Merkezini oluşturmak  hedefleniyor.

    Buna karşın Rusya Karadeniz ile Akdeniz’i birleştirmek üzere önce  tankerlerin Bulgaristan  kıyılarına getirdiğini, Yunanistan üzerinden bir boru hattıyla Akdeniz’e bağlamak alternatifini kurgulamaktadır.

    Ne ki Avrupa Birliği Rusya’nın Karadeniz dibinden ya da  yeni alternatifle Bulgaristan-Yunanistan üzerinden boru hattıyla sevkiyat projesine karşı Türkiye’yi baz alarak, hattın Türkiye toprakları üzerinden geçmesine destek veriyor!

    Türkiye Arap İslam toplumlarında yayılmacı vizyonuyla AKP iktidarının yönetiminde giderek Ortadoğululaşırken,,Güney Akım boru hattı güzergahının  kaderinin Türkiye’nin AB’ne üye olmasına bağlanması müthiş bir bir ironi oluşturuyor.

    *

    Sonuçta biri küresel lider kalmak diğeri ona ortak olmak peşinde iki ülkenin boru hatları üzerindeki rekabeti sürerken

    Türkiye’nin transit ülke olmasını teminen by-pass boru hatları oluşturması  gerekiyor. Başbakan Erdoğan’ın,”Enerji artık rekabet unsurundan çok,işbirliği unsuru olmalıdır” dileğininse böyle bir dünyada  hiç bir anlamı bulunmuyor.

     

  • Erdoğan’dan dünyaya Suriye çıkışı

    Erdoğan’dan dünyaya Suriye çıkışı

    İstanbul, yine önemli bir toplantıya ev sahipliği yapıyor. ABD’li düşünce kuruluşu Atlantic Council’in her yıl düzenlediği Karadeniz Enerji ve Ekonomi Forumu enerji ve diplomasinin önemli isimlerini bir araya getiriyor. Ancak başlığı enerji de olsa bu yılki foruma damgasını vuran konu Suriye.

    Suriye meselesi, daha forumun açılışında etkisini göstermeye başladı. Katılımcılar, Başbakan Tayyip Erdoğan kürsüye geldiğinde de en çok Suriye konusundaki mesajlarını merak ediyordu. - 14996471Suriye meselesi, daha forumun açılışında etkisini göstermeye başladı. Katılımcılar, Başbakan Tayyip Erdoğan kürsüye geldiğinde de en çok Suriye konusundaki mesajlarını merak ediyordu.

    Erdoğan da bu beklentileri boşa çıkarmadı ve Suriye konusunda dünyaya çok sert bir eleştiride bulundu:

    “Suriye, enerji kaynakları konusunda yeterince zengin olmadığı için dünyada yeterince izlenmiyor, Libya kadar yankı uyandırmıyor olabilir. Libya’da ölenler ne kadar insansa, ne kadar cansa, Suriye’de öldürülenler de o kadar insan, o kadar candır. Libya için iştahlarını kabartanlar Suriye’deki katliamlar için sessiz kalmaları vicdanlarda tarifsiz yaralar açmaktadır.”

    DÜNYAYA SURİYE TEPKİSİ

    Libya, Mısır ve Tunus devrimlerinin başarısına değinen Erdoğan, Suriye’yi “benzer acıların yaşandığı ülke” olarak nitelendirdi./_np/5657/14615657.gif

    Suriye’de ve bölgedeki sorunların lokal değil, küresel olduğuna dikkat çeken Erdoğan, “Bölgede yaşanan trajediyi görmek, çığlıkları işitmek ve akan kanın durması için acilen tedbirler almalıyız” diye konuştu.

    Erdoğan, Türkiye’nin Suriye ile yalnızca komşu olmadığını aynı zamanda içli dışlı olduğunu vurgulayarak, Şam yönetimine de gerekli adımlar atmamak konusundaki eleştirilerini yineledi.

    Erdoğan’ın Suriye konusundaki değerlendirmeleri salonun da hareketlenmesine neden oldu. Yabancı gazeteciler, bu sözleri son dakika haberi olarak geçmek için telefonların sarılırken, diğer katılımcıların ise hararetle not aldıkları görüldü.

    TERÖRLE MÜCADELEDE DESTEK ALAMIYORUZ

    Erdoğan ayrıca, “Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da son yaşadığımız gelişmelerin ışığında, esasen küresel ekonomiyi ve enerji arz güvenliğini yeniden konuşmak, yeniden müzakere etmek takdir edersiniz ki artık kaçınılmaz hale gelmiştir” dedi.

    Türkiye’nin PKK terörüyle ilgili mücadelesinde yeterince destek alamaması da Erdoğan’ın eleştirdiği bir diğer önemli konu oldu. Erdoğan Irak’tan Türkiye’yi hedef alan terörist saldırıların artışına da dikkat çekti ve Avrupa ve bölgeden bazı ülkelerin Türkiye’ye bu konuda yeterince destek vermediğinden yakındı.

    Başbakan, hem Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nden hem de Bağdat hükümetinden üst düzey bakanların dinleyiciler arasında bulunduğu bir ortamda, terörün forumun ana konusu olan enerji arzına ne derece zarar verdiğini de ifade etti.

    AYAKTA KARŞILANDI

    Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın konuşmasının hemen başında salona girdi. Babacan da Erdoğan’ı “Hoş geldiniz Sayın Başbakanım” diye selamladı.

    Erdoğan’ı salona girişinde, özellikle bölge ülkelerden gelen katılımcılar, ayakta karşıladı.

    Başbakan’ı sahneye davet eden ABD’li Senatör Chuck Hagel ise yaptığı konuşmada Türkiye’nin ekonomik istikrarını Başbakan Erdoğan’ın liderliğinin başarısına bağlarken, Aralık 2002’de şu an ABD Başkan Yardımcısı olan Joe Biden ile yaptığı bir Ortadoğu ziyaretini anlattı.

    O dönemde Türkiye’de yaşanacak dönüşümün başlangıcını gözlemlediklerini ifade eden Hagel, Türkiye’nin Washington için vazgeçilmez müttefiklerden biri olduğunu da sözlerine ekledi.

    İstanbul Swiss Otel’de düzenlenen foruma, ABD, Avrupa ve Ortadoğu ülkelerinden çok sayıda diplomat ve üst düzey yetkili katılıyor.

    ileErdoğan’dan dünyaya Suriye çıkışı – Hürriyet PLANET.

  • Dev Azeri ortaklığı

    Dev Azeri ortaklığı

    Başbakan Erdoğan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev temelini attığı Star Rafinerisi, Türkiye’nin tek noktaya yapılacak en büyük özel sektör yatırımı olma özelliğini taşıyor. - AliyevPetkim Aliağa Kompleksi’nde 1500 dönümlük alana inşa edilecek olan 5 milyar dolarlık Star Rafinerisi’nin temeli atılıyor. Yılda 10 milyon ton kapasiteli rafineride Petkim’in hammaddede dışa bağımlılığına tamamıyla son verilecek. Yatırımı Azeri-Türk ortaklığı SOCAR&Turcas gerçekleştiriyor.

    Başbakan Erdoğan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev temelini attığı Star Rafinerisi, Türkiye’nin tek noktaya yapılacak en büyük özel sektör yatırımı olma özelliğini taşıyor.

    Van depreminde ilk saatlerde yardıma koşan Azerilere şükranlarını iletenBaşbakan Erdoğan’ın konuşmasından satırbaşları şöyle;

    * Bugün İzmir’de muhteşem bir yatırımın temel atma törenini yapıyoruz.

    * Turcas-Socar ortaklığı, 5 milyar dolarlık yatırım bedeli ile dünyada tek noktaya yapılan en büyük yatırımdır.

    * İlk etapta 10 bin kişiye istihdam sağlayacak. Yatırım faaliyete geçtiğinde bin kişiye kalıcı iş sağlanacak

    * İzmir’in çehresini değiştirecek bir yatırım.

    * Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’in şahsında tüm azeri kardeşlerimize Van depreminin daha ilk saatlerinde kardeşlik elini uzattıkları için şükranlarımı sunuyorum.

    * Birçok ülke çok hızlı bir şekilde yardımlarını ulaştırdılar, hepsne müteşekkiriz, hepsine şükranlarımı iletiyorum.

    * Ancak Bakü’nin yardım eli içimizi bir ayrı ısıttı. Azeri kurtama ekibi üç vatandaşımızı canlı olrak kurtardı. 3 ayrı uçakla uşalan azeri yardımları da vatandalara dağıtıdı.

    * Allah kardeşliğimizi dayanışmamızı daim etsin.

    * Biz iki devlet tek millet olduğumuz kadar aynı zamanda tek yüreğiz. Karabağ’da işgal bitinceye kadar Azerbeycan’la omuz omuza mücadele vermeye devam edeceğiz.

    * Terörle mücadeler Azerbeycan’ın desteğine her zaman müteşekkir kalacağız.

    * Biz aynı dayanışmayı bölgenin diğer ülkeleriyle de kurmayı hedefliyor.

    Azerbeycan Cumhurbaşkanı Aliyev’in konuşmasının satırbaşları da şöyle:

    * Dünyada birbirine bağlı olan yakın olan başka ülke yoktur. Geçmişimize ve ecdadlarımıza sahibiz. Azerbaycan ve Türkiye halkları her alanda birbirinin yanındadır.

    * Bugünkü temel atma töreni bizim birliğimizi gösteriyor. Türkiye ile Azerbaycan’ın birliği tüm Türk dünyası içindir.

    * PETKİM’de kurulacak yeni işletmeler hem Türk hem de Azeri halkına hizmet edecektir.

    * 5 yıl önce Erdoğan ile Ceyhan Boru hattında tarihi bir toplantıda bir araya gelmiştik. Bugün Bakü-Ceyhan Tiflis boru hattı Türk-Azeri kardeşliğini simgelemektedir.

    * Bizim tüm dünyada tanınmamız için Türkiye çok alıştı ve biz bu destekleri hiç unutmadık. Hep bize ilk destek veren Türk halkı olmuştur.

    * Azerbaycan her gerektiğin Türk halkına destek vermek için hazırdır. Biz birbirimizi ayırmıyoruz.

    * Yaşanan doğal afetler Türk halkı gibi bizim halkımızında canını yakmıştır. Azerbaycan’dan Türkiye’ye gönderilen yardımlar bizim içimizden geliyor.

    İŞTE O DEV PROJE

    2015 yılında devreye alınması planlanan Star Rafinerisi’nde yıllık 1 milyon 660 bin ton üretilecek nafta ile Petkim’in bugün yüzde 80’in üzerinde ithalatla karşıladığı üründe dışa bağımlılığı sıfır noktasına inecek.

    Petkim Aliağa Kompleksi’nde yaklaşık 1500 dönüm arazide inşa edilecek, yılda 10 milyon ton kapasiteli rafineride, Petkim’in ana hammaddesi Nafta’nın yanı sıra  5 milyon 950 bin ton ultra düşük kükürtlü motorin, 500 bin ton jet yakıtı, 500 bin ton reformat, 630 bin ton petrokok, 240 bin ton otogaz, 415 bin ton karışık ksilen, 74 bin ton olefinik LPG ile 145 bin kükürt üretiminin gerçekleştirilecek.

    Bu üretimlerle Türkiye’nin yıllık cari açığının 2 milyar dolar azaltılması hedefleniyor.

    Rafineri yatırımıyla inşa aşamasında yan sanayi ve servis hizmetleri ile birlikte en az 10 bin kişiye, faaliyet aşamasında ise en az 1000 kişiye kalıcı istihdam sağlanması amaçlanıyor.

    Naftanın yanı sıra rafineride,Türkiye-Azerbaycan işbirliği ve ortaklığı kapsamında, Aliağa ilçe merkezinde Haydar Aliyev’in adını taşıyan teknik ve endüstri meslek lisesi de 2012-2013 eğitim öğretim yılında hizmete açılacak. 22 dönüm arazide yapılacak 24 derslikli okulda 720 öğrencinin eğitim görecek.

    Hürriyet

  • TÜRKİYE VE KKTC İÇİN SONDAJ YAPACAK NORVEÇ GEMİSİ ANTALYA AÇIKLARINDA

    TÜRKİYE VE KKTC İÇİN SONDAJ YAPACAK NORVEÇ GEMİSİ ANTALYA AÇIKLARINDA

    TÜRKİYE ile KKTC adına Akdeniz'de sondaj çalışması başlatacak olan Norveç bandıralı sismik araştırma gemisi, Antalya açıklarına ulaştı. - Norvecli gemiTÜRKİYE ile KKTC adına Akdeniz’de sondaj çalışması başlatacak olan Norveç bandıralı sismik araştırma gemisi, Antalya açıklarına ulaştı.

    TÜRKİYE ile KKTC adına Akdeniz’de sondaj çalışması başlatacak olan Norveç bandıralı sismik araştırma gemisi, Antalya açıklarına ulaştı.

    Norveçli firma CGG Veritas’a ait geminin kıta sahanlığı anlaşması imzalanmadan önce Türkiye karasularında bulunduğu ve bazı bölgelerde araştırma yaptığı ortaya çıktı. Rumların sondaj kararı almasından sonra, Enerji Bakanlığı’nın firma ile Doğu Akdeniz’de de sondaj çalışması yapılması için görüştüğü ve iki taraf arasında prensipte anlaşmaya varıldığı bildirildi. Geminin 20 milyon dolara kiralanması planlanıyor. Şirketin, Kıbrıs’ın güneyine inilmesine karşı bir çekince duymadığı ifade edildi.

    Piri Reis de gidiyor

    Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, halen İzmir Limanı’nda demirli bulunan Piri Reis gemisinin bugün Akdeniz’e hareket edeceğini açıkladı. Yıldız, “Yakın vadede Akdeniz’de suların ısınmasını beklemiyoruz” dedi.

    Basaran Press
  • Birol’a önemli görev

    Birol’a önemli görev

    Ban Ki-mun, ekonomist Fatih Birol’u, kurduğu enerji komisyonuna davet etti.

    PARİS (A.A)

    PARİS (A.A) - 919fatihBirleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-mun, Merkezi Paris’te bulunan Uluslararası Enerji Ajansı başekonomisti Fatih Birol’u, BM’nin 2012’yi “enerji yılı” ilan etmesi dolayısıyla kurduğu yüksek seviyeli enerji komisyonuna davet etti.

    BM için, dünyanın gelecekteki enerji politikaları konusunda eylem planı hazırlayacak uluslararası komisyonda, Fatih Birol ile birlikte Bill Gates ve Mihail Gorbaçov gibi ünlü isimler bulunuyor.

    Fatih Birol, gelecek hafta New York’ta BM Genel Kurulu çerçevesinde pazartesi günü toplanacak komisyonda ilk sunumu da yapmak üzere Ban Ki-mun tarafından görevlendirildi.

    Fatih Birol, New York’a hareketinden önce Paris’te AA muhabirinin dünya ve Türkiye’deki enerji sorunu ve geleceğine ilişkin sorularını yanıtladı.

    NÜKLEER ENERJİ VAZGEÇİLMEZ

    Dünyada ve özellikle Afrika kıtası başta olmak üzere az gelişmiş ülkelerdeki enerji sıkıntısının yarattığı tahribata dikkat çeken Birol, “Afrika’da 1,4 milyar kişinin elektriksiz yaşadığını” söyledi

    Enerji kaynaklarına sahip olamamanın, az gelişmiş ülkelerin en temel ihtiyaçlardan başlayarak, ekonomik kalkınmalarına kadar bir çok alanda gelişmelerine büyük darbe vurduğuna işaret eden Birol, “Bugün Afrika’da 800 milyon kişinin tükettiği elektrik miktarını, New York’taki sadece 17 milyon kişi tüketiyor”dedi.

    “Az gelişmiş ülkelerin enerji sorununun kendi başına çözülecek boyutta olmadığını” ifade eden Birol, nükleer enerjinin Türkiye ve dünya için vazgeçilmez bir kaynak olduğunu söyledi.

    Dünyada petrol fiyatlarının artması, kömür, petrol, doğalgaz gibi kaynakların tükenebilir kaynaklar olması ve yine ülkelerin bunlara ihraç eden ülkelere bağımlılığı gibi sorunlara dikkat çeken Birol, alternatif enerji kaynakları içinde “nükleer enerjinin vazgeçilmez bir seçenek olarak ortaya çıktığı” yorumunu yaptı.

    “TÜRK EKONOMİSİ GELİŞİYOR, ENERJİ İHTİYACI ARTIYOR”

    Türkiye ekonomisinin geliştiği ve bu gelişimin içinde doğal olarak enerji talebinin de giderek arttığına dikkati çeken Birol, “Türkiye’nin ekonomisi büyürken, enerji açısından dışarıya bağımlı olmasının, ekonomik büyümesine de olumsuz etki yaracağı” uyarısında bulundu.

    Birol, “Türkiye’nin bölgesel ekonomik güç ve jeopolitik alandaki yerini sağlamlaştırabilmesi için nükleer tercihi iyi yapılmış enerji yatırımlarını geciktirmemesi gerektiğini” söyledi.

    Fatih Birol, enerji bağımlılığını düşürmenin dışında, çevre kirliliğinin azaltılması açısından da nükleer enerjinin vazgeçilmez bir kaynak olduğunu ifade etti.

    “Türkiye’nin ekonomik alanda artık şampiyonlar liginde yarıştığını” ifade eden Birol, “kalkınmanın ve büyümenin sürdürülebilir olması açısından, enerjiye bağlı maliyetlerin düşürülerek, cari açığın azaltılması açısından da nükleer enerji yatırımlarının önemli olduğunu” vurguladı.

    Birol bu konuda şunları söyledi: “Türkiye rakamlar açısından ekonomisi şampiyonlar liginde, ama bunun sürdürülebilir olması önemli. Burada en önemli sorun olarak cari açık gözüküyor. Cari açık sorununu çözebilmek için petrol fiyatlarının getirdiği yükün azaltılması önemli. İthal petrol fiyatlarının yüksek olması Türkiye bütçesine yük getiriyor. Dünya ekonomisi düzlüğe çıktığında, petrol fiyatlarının artması mümkün. Bu bakımdan, Türkiye’de enerji ve ekonomi sektörünü yönetenlerin petrol ithalatını nasıl düşürebiliriz diye bunu düşünmeleri gerekir. İkinci önemli bir sorun da, Türkiye ciddi oranda doğalgaz ithal ediyor. Doğalgaz fiyatları da, petrol fiyatlarına bağlı olarak artıyor, ikisi birden Türkiye bütçesine kambur yaratıyor. Bu bakımdan nükleer ve yenilenebilir enerji yapılan yatırımları artırmak, petrol ve doğal gaz bağımlılığını azaltacak.”

    AA’ya yaptığı açıklamada, nükleer enerji sanayi seçimine değinen Birol, bu tercihte gerek maliyet, gerek seçilen ortağın jeopolitik çıkarlara uygun bir ülke olmasının da önemine değindi.

    Japonya’daki nükleer kaza sonrası nükleer enerji santrallerinin güvenliğiyle ilgi tartışmaların hatırlatılması üzere Birol, bu konudaki tartışmalara rağmen, bu alanda yatırım yapan Hindistan, Çin gibi ülkelerin hiç

    birisinin yatırımlarını askıya almadığını hatırlattı.

    “TÜRKİYE LİBYA’YI İHMAL ETMESİN”

    Libya’daki enerji yatırımlarıyla ilgili bir soru üzerine Birol, bu ülkenin iç savaş çıkmadan önce günde 1,6 milyon varil petrol üretimine sahip olduğunu hatırlatarak, iki veya üç yıl içinde Libya’nın üretimde tekrar bu seviyeyi bulmasının beklendiğini söyledi.

    Birol, “Türkiye’nin, güvenilir ortaklarla bu ülkede petrol sanayi yatırımlarında önemli rol oynamasının mutlaka çıkarına olduğunu” vurguladı.

    Türkiye’nin Irak’ta bu fırsatı istediği kadar değerlendiremediğini ifade eden Birol, Libya’daki petrol sanayi yatırımlarına Türkiye’nin gereken önemi vermesi çağrısında bulundu.

    Birol, bu konuda şunları söyledi: “Yeni yapılacak anlaşmalarla, petrol ve doğal gaz alanında atak bir politika izleyip Libya’nın enerji politikalarının gelişmesinde Libya’nın enerji sanayisinin gelişmesinde önemli rol oynamamız gerektiğini düşünüyorum. Irak’taki gelişmelerde, savaş bittikten sonra enerji açısından Türkiye’nin aldığı tutum doğruydu, ama Türkiye, Irak’ta gerektiği ve hak ettiği kadar önemli rol oynayamadı ve bu benim içimde ukde kaldı. Umarım, Libya’da aynı tutum izlenmez. Libya’nın petrol doğalgaz ve elektrik sektörünün gelişmesinde Türkiye önemli rol oynayabilir. Bu hem Türkiye, hem Libya için bu çok olumlu olur.”

  • Doğalgaz ve Kuzey Kıbrıs

    Doğalgaz ve Kuzey Kıbrıs

    Rumların, Kıbrıs adasında Kıbrıslı Türkleri “YOK” sayıp kendi çıkarları doğrultusunda kendi kafalarına
    göre tek taraflı adım atmaları, her seferinde başlarına belalar ve sıkıntılar
    getirmekte.

    Geçmiş yıllarda bunları gördük ve yaşadık.

    Rumlar 14 Temmuz 1974’de adanın tümüne tek başlarına hakimdiler.

    Devlet, Yönetim, Meclis, Tüm Bakanlıklar, Limanlar, Gümrük, Ticaret, Yargı, Mahkemeler, Polis, Ordu ve bir
    devletin elinde olması gereken her güç Rumların elinde idi.

    Kıbrıslı Türkleri yaklaşık 127 küçük ve birbirinden kopuk bölge içinde, toplamda da adanın yüzde 5’i gibi
    küçücük bir alanın içine hapsetmiş ve devletin de her tür nimetinden mahrum
    etmeyi başarmış vaziyetteydiler. Açıkçası Kıbrıslı Türkleri korkunç bir
    soykırıma tabi tutmuşlardı.

    Kıbrıs adasının tek hakimi olmak kendilerine yetmedi ve 15 Temmuz günü adayı Yunanistan’a bağlamak ve 178 yıllık
    düşlerini gerçekleştirmek için darbe yaptılar. Altında Türkiye, Yunanistan ve
    İngiltere’nin de imzası olduğu 1960 Kıbrıs Cumhuriyetini yıkarak “Kıbrıs Helen
    Cumhuriyeti”ni kurdular ve Enosis’i, yani adanın Yunanistan’a bağlandığını ilan
    ettiler.

    Tüm bunları yaparken de Türkiye’yi yok saymışlardı.

    Radyolar ile Televizyonlarda Kıbrıslı Türklerin moralini bozmak ve Kıbrıslı Türkleri katlederken
    yardımlarına kimsenin gelemeyeceğini ima etmek için de “Bekledim de Gelmedin”
    şarkısını çalıyorlardı.

    Aradan sadece 5 gün geçtikten sonra, 20 Temmuz 1974 günü Türkiye Kıbrıslı Türklerin katledilmesini önlemek için adaya ayak
    basmış ve harekatın sonunda da Rumlar adayı Yunanistan’a bağlamayı
    hedeflemişken, bir daha geri gelmemek üzere adanın üçte birini kaybetmişlerdi.

    Şimdi de tek yanlı bir şekilde, adada Kıbrıslı Türklerin varlığını ve ada üzerindeki haklarını hiçe sayarak, kendi düşünce ve çıkarları doğrultusunda, aynen 1974 yılında olduğu gibi gene Türkiye’yi yok sayarak
    Doğalgaz çıkarmak peşine düştüler.

    Türkiye’nin hiçbir uyarısını dikkate almıyorlar ve 1 Mayıs 2004 tarihinde tek taraflı üyesi oldukları Avrupa Birliği’nin arkasına
    saklanarak, kendi bildiklerini okumaya çalışıyorlar.

    Acısını hiçbir zaman unutamayacakları bir tokat daha yiyecekleri kesin.

    Bu seferki politik bir tokat olacak.

    Şimdi içlerinde bir ümit var. AB ve BM’nin baskıları ile müzakereleri istedikleri gibi sonuçlandırmak ve adanın tümüne hakim olarak 14 Temmuz 1974 koşullarına geri dönmek.

    Bütün hayalleri bu.

    Bu nedenle de Kıbrıslı Türkleri dünyadan koparmak, aç susuz, işsiz, parasız ve korumasız bırakmak ve kendi hakimiyetleri altına almak.

    Bu hedef içinde yıllardır her tür politik düzenbazlığı yapıyorlar.

    Doğalgaz konusunda Kıbrıslı Türklerin ada üzerinde hakları olduğunu kabul etmeyip tek başlarına, Türkiye’nin de hiçbir uyarısını dikkate almadan devam etmeleri sonucunda atılan ilk adım, Türkiye ile KKTC arasında Kıta Sahanlığı Sınırlaması Anlaşması yani KKTC ile Türkiye arasında gerek denizde gerekse karada doğal kaynakların çıkarılması için işbirliği
    yapılacağının açıklanması oldu.

    Bunun arkasından Ekonomik İşbirliği, Gümrük İşbirliği, Ticari İşbirliği, Enerji Üretimi ve Dağıtımı işbirliği ve benzeri, her konudaki İşbirliği Anlaşmalarının geleceği kesin.

    Rumların dik başlılığının devam etmesi ve adada Kıbrıslı Türklerin varlığını yok addetmeleri, Kıbrıslı Türklerin egemen oldukları ve varlıklarını sürdürdükleri adanın kuzeyinin, adeta bıçakla kesilircesine adanın
    güneyinden ayrılmasına ve kopmasına neden olacağı kesin.

    Aynen 1974’de olduğu gibi, adanın kuzeyi güneyinden kopunca, Rumlar işin farkına varacaklar ama iş işten çoktan geçmiş olacak.

    Prof. Dr. Ata ATUN

    ata.atun@atun.com

    19 Eylül 2011

  • FRANSA’DA NÜKLEER PATLAMA

    FRANSA’DA NÜKLEER PATLAMA

    Fransa’nın güneyindeki nükleer santralde bir patlama meydana geldi.

    Fransa’nın güneyindeki Marcoule’deki nükleer santralde bir patlama meydana geldi. Edinilen ilk bilgilere göre patlamada 1 kişi öldü 3 kişi yaralandı. Tesiste nükleer sızıntı riski sözkonusu olduğu iddia edilirken polis bu yönde herhangi bir bulgu olmadığını açıkladı.


    AVRUPA’DA NÜKLLER PANİK

    Japonya’da Fukişima nükleer santralinin hasar görmesinin ardından dünya nükleer santrallerin geleceğini tartışmaya başlamıştı. Bu tartışmaların ortasında nükleer santrallerle ilgili Avrupa’da korkutan bir gelişme yaşandı. Fransa’nın güneyinde Gard kentinde bulunan Marcoule Nükleer Santrali’nde patlama oldu. Patlama nedeniyle nükleer santralde büyük bir sarsıntı meydana geldi.
    İlk bilgilere göre; 1 kişi hayatını kaybetti, 3 kişi de yaralandı. Yetkililer, patlamanın nükleer santralde sızıntıya yol açmadığını bildirdiler. Patlamanın nedeni henüz bilinmiyor.

     

    Haber Show

  • Boyner: Büyük yatırımcı dikkate alınmalı

    Boyner: Büyük yatırımcı dikkate alınmalı

    Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, enerji sektöründe gereken reformların yapılmasını sağlayacak, somut ve uygulanabilir bir stratejinin oluşturulmasının, ancak 100 milyar dolar civarında yatırım yapması beklenen özel sektörün bu konudaki görüşlerinin dikkate alınması ile mümkün olduğunu belirterek, “Tam rekabetçi ve işleyen bir piyasa oluşturulması, etkin denetim ve gözetim mekanizmalarının tesisini de zorunlu kılmaktadır” dedi.
    BİRİNCİL ENERJİ KAYNAKLARI İSTENEN ÖLÇÜDE DEĞİL - boynerBoyner, “World Energy Outlook 2010” raporunun Türkiye tanıtım toplantısının açılışında yaptığı konuşmada, enerjide arz güvenliğinin sağlanması ve küresel iklim değişikliğiyle mücadele zorunluluğunun, ülkeleri bütüncül konu ve piyasa ile karşı karşıya bıraktığına, Türkiye’nin enerji vizyonunu en iyi şekilde çizebilmesi için, küresel düzlemdeki gelişmeleri çok yakından takip etmesi gerektiğine işaret etti.

    Türkiye’nin enerji talebinin artma eğiliminde olduğuna değinen Boyner, Uluslararası Enerji Ajansı projeksiyonlarının, gelecek 25 yıl içerisinde dünya enerji tüketiminin yüzde 60’ın üzerinde, Türkiye’de enerji tüketiminin ise 2020 yılına kadar, dünya ortalamasının üzerinde artacağının öngörüldüğünü hatırlattı.
    Boyner, bu dönemde, neredeyse her türlü sanayinin, her çeşit üretim kolunun en önemli girdisi olan enerji arz güvenliğinin sağlanması ve ekonomik istikrarın sürdürülebilmesi için dünyanın tüm bölgelerinin birbirlerine bağımlı olduklarını ve sektörlerin rekabet gücünü artırabilmek için, kaliteli enerjinin, uygun fiyattan temin edilebilmesi ve verimli kullanılabilmesi gerektiğini söyledi.

    BİRİNCİL ENERJİ KAYNAKLARI İSTENEN ÖLÇÜDE DEĞİL

    Birincil enerjide arz güvenliğinin sağlanmasının, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi ile mümkün olduğunu kaydeden Boyner, şöyle devam etti:
    “Türkiye’de birincil enerji kaynaklarında çeşitlilik henüz istenilen ölçüde değil. Ülkenin enerji kaynakları arasında belirli bir dengenin gözetilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda Türkiye, enerjisinin yüzde 33’ünü petrolden, yüzde 28’ini kömürden, yüzde 29’unu doğalgazdan ve sadece yüzde 10’unu yenilenebilir kaynaklarından sağlamaktadır.

    Türkiye, petrol ve doğalgaz enerji kaynakları bakımından sınırlı ve ithalatçı bir ülkedir. 2009 yılında enerji tüketiminin yüzde 70’inden fazlasını ise ithalat ile karşılamıştır. Türkiye, ithal ettiği doğalgazın yaklaşık yüzde 60’ını Rusya’dan tedarik etmiştir. Tek kaynağa bağımlılık, enerjinin her çeşidinde hem ekonomik, hem de siyasi risk unsuru barındırmaktadır. Bu çerçevede TÜSİAD olarak, hem kaynak hem de güzergah çeşitlendirmesinin önemine inanmaktayız. Bu doğrultuda, Türkiye’nin en büyük ithalat kalemini oluşturan enerji sektöründe özellikle yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi gerektiğine de inanıyoruz.”
    Boyner, güzergah çeşitlendirmesi söz konusu olduğunda da Türkiye’nin, üretici ve tüketici ülkeler arasında önemli bir konumda yer aldığını kaydederek, “Türkiye’nin bölgesel bir oyuncu olabilmesi için, bu coğrafi konumundan yararlanarak uluslararası enerji arenasında daha etkin bir rol alması ve istediği projeleri gerçekleştirmesi önem taşımaktadır” dedi.

    2000-2010 dönemi boyunca dünya enerji piyasalarında hareketli bir süreç ve hızla büyüyen pazar ve artan tüketim talebi göz önüne alındığında çok oyuncu arasında bağımsız ve rakip olabilecek projelerin oluşturulması aşamasında yoğun rekabet yaşandığını anlatan Boyner, “Her ne kadar, öne sürülen Nabucco, Güney Akım ve Trans-Adriyatik gibi projelerin birbirinin rakibi olmadığı dillendirilmiş olsa da, AB’nin talep kapasitesi ve diğer kaynaklara olan ihtiyacı da göz önünde bulundurulduğunda bu projelerin hepsinin aynı anda uygulanabilir olmadığı gözlemlenmektedir. Bu çerçevede, Türkiye, üzerinden geçen boru hattı alternatiflerinin kendi şartlarına uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi için üzerine düşeni yapmaya devam etmelidir” diye konuştu.

    “LİBERALİZASYON SÜRECİ HIZ KESMEMELİDİR”

    Ümit Boyner, Türkiye’nin dünya enerji ticaretindeki öneminin, sadece birincil enerji kaynağı olan petrol ve doğalgazdan oluşmadığına dikkati çekerek, ülkede 2000-2010 döneminde enterkoneksiyon sistemi projesinin gelişmeye başladığını, bu bağlamda, Avrupa Elektrik Şebekesi’ne (UCTE) yönelik çalışmaların tamamlanmasından memnun olduklarını ifade etti.

    Projenin tamamlanmasıyla birlikte Türkiye’nin elektrik üretim kapasitesinin Avrupa ile entegre hale gelmesi ve ortak bir elektrik ticaret sisteminin oluşturulmasının beklendiğini dile getiren Boyner, sürecin, Türkiye’nin elektrik ticaretinde önemli bir rol oynamasını sağlayacağını, entegrasyonun da Türkiye enerji piyasalarının serbestleşmesi ile mümkün olacağını söyledi. Boyner, “Sektörlerimizin enerjiye rekabetçi fiyatlardan ve sürekli olarak erişimi için, liberalizasyon süreci hız kesmemelidir” dedi.

    Boyner, TÜSİAD olarak enerji sektöründe kamunun yatırımcı ve işletmeci olmaktan ziyade strateji belirleyici ve düzenleyici faaliyetlerine yoğunlaştığı tam rekabetçi ve işleyen bir piyasa oluşturulmasını ve yatırımın önündeki teknik ve idari engellerin bir an önce kaldırılmasını desteklediklerinin altını çizerek, şu değerlendirmelerde bulundu:

    “Bu çerçevede, elektrik sektöründe de rekabeti öngören, gerekli düzenlemeleri yapılmış, işleyen bir piyasa yapısının oluşturulması şarttır. Bu, özellikle üreticiler açısından öngörülebilir ve şeffaf bir piyasanın oluşturulması ve gerekli yatırım kararlarının daha sağlıklı bir şekilde alınabilmesi için bir zemin oluşturacaktır. Bu doğrultuda, başlanılan reformlara hız kesmeden devam edileceğini ümit ediyoruz. Enerji sektöründe gereken reformların yapılmasını sağlayacak, somut ve uygulanabilir bir stratejinin oluşturulması, ancak 100 milyar dolar civarında yatırım yapması beklenen özel sektörün bu konudaki görüşlerinin dikkate alınması ile mümkündür. Diğer yandan, tam rekabetçi ve işleyen bir piyasa oluşturulması, etkin denetim ve gözetim mekanizmalarının tesisini de zorunlu kılmaktadır.”

    İklim değişikliği ve artan çevre duyarlılığı karşısında yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilebilmesi için düzenlemelerin önemine işaret eden Boyner, “Bunların gerçekleştirilebilmesi, ancak rekabet ve yatırım ortamını kuvvetlendirecek yapısal reformların gerçekleştirilmesi yönündeki siyasi irade ile mümkün olabilmektedir. Güvenle ifade edebilirim ki, bu koşullar sağlandığı takdirde Türk özel sektörü enerji yatırımlarını hızla devreye sokacak kapasiteye sahip durumdadır” dedi.

  • Azerbaycan ve İran, Enerji ve Ulaşım Anlaşması İmzaladı

    Azerbaycan ve İran, Enerji ve Ulaşım Anlaşması İmzaladı

    Azerbaycan ve İran, enerji ve ulaşım alanında mutabakat zaptı imzaladı. İki ülke devlet başkanının gözetiminde Azerbaycan Dışişleri Bakanı Elmar Memmedyarov ve İran Dışişleri Bakanı Menuçehr Mutteki, enerji ve ulaşım konularında iş birliğini içeren mutabakat zaptını imzaladı.

    Azerbaycan ve İran, enerji ve ulaşım alanında mutabakat zaptı imzaladı. İki ülke devlet başkanının gözetiminde Azerbaycan Dışişleri Bakanı Elmar Memmedyarov ve İran Dışişleri Bakanı Menuçehr Mutteki, enerji ve ulaşım konularında iş birliğini içeren mutabakat zaptını imzaladı. - aliyev ahmedinejadZagulba Sarayında gerçekleşen imza töreninin ardından, iki ülke lideri, basın toplantısı düzenledi.

    Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, basın toplantısında, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın Azerbaycan ziyaretine çok önem verdiklerini belirterek, Ahmedinejad’ın görüşmesinde ve heyetler arası görüşmelerde iki ülke ilişkilerini ele aldıklarını ifade etti.

    İki ülke arasındaki siyasi ilişkilerin yüksek seviyede olduğunu ifade eden Aliyev, ”Bizim aramızda çok güçlü siyasi diyalog görülmektedir.Siyasi ilişkilerimizin gelişmesi diğer sahalardaki ilişkilerimizin gelişmesine de sebep oluyor. Bununla beraber bizim ilişkilerimiz daha da güçleniyor” dedi.

    Aliyev, uluslararası teşkilatlar içerisinde iki ülke ilişkilerinin güçlendiğini hatırlatarak, ”BM’de, İslam Konferansı Teşkilatında bütün zamanlarda çok faydalı iş birliği yaptık. Biz birbirimizi destekliyoruz ve bu destek günden güne güçlenmektedir” diye konuştu.

    Azerbaycan ve İran arasındaki ekonomik ilişkilerin yeterli seviyede olmadığını belirten Aliyev, ”Biz inanıyoruz ki ülkelerimiz arasındaki mevcut olan ekonomik potansiyel bize imkan sağlayacak, yakın zamanda da ticari iş hacmimiz artacak” dedi.

    Aliyev, imzalanan mutabakat zaptıyla ulaşım sektöründe kuzey, güney koridorunun yapılması, elektrik hatlarının kurulması, hatların birleştirilmesi ve gaz konusunda da iş birliği yapıldığını kaydetti.

    İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad da konuşmasında, Hazar’ın kullanımında Azerbaycan ile aynı fikirde olduklarını ifade ederek, ”Hazar’ın kaynaklarından herkes yararlanmalı, bu durum adaletli bir şekilde olmalı” diye konuştu.

    Azerbaycan’ın Hazar’ın kullanımı konusundaki tavrının doğru olduğunu belirten Ahmedinejad, yarın yapılacak zirvede bu konuları görüşeceklerini, önemli bir anlaşma imzalayacaklarını ifade etti.

    Kurban Bayramında Azerbaycan’da olmaktan duyduğu memnuniyeti de ifade eden Ahmedinejad, Azerbaycan ve İran’ın iki dost ve kardeş ülke olduğunu belirtti.

    İki ülkenin dostluk ve kardeşliğinin ortak medeniyetten geldiğinin altını çizen Ahmedinejad,” Azerbaycan ile İran’ın dostluğunun kadim ve derin tarihi kökleri var” dedi.

    Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in ”Azerbaycan ile İran arasındaki ilişkiler yüksek seviyedir” sözlerini hatırlatan Ahmedinejad, ”Bizim devletlerin potansiyeli çok geniştir. Ama bugün bu seviye potansiyele cevap vermiyor” diye konuştu.

    İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, basın toplantısından sonra Fahri Hıyaban’da bulunan eski cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in ve Şehitler Hıyaban’ında yer alan Anıt Mezarları ziyaret etti.

    AA

  • İki nükler santral

    İki nükler santral

    Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Türkiye’nin sera gazı salımını düşürmede gerekli tedbirleri alarak elinden geldiği kadar büyük gayret sarf edeceğini, ancak bunun ülkenin kalkınmasını engellememesi gerektiğini söyledi.

    Özlem ŞAHİN ŞAKAR  / NEW YORK (A.A)

    Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Türkiye'nin sera gazı salımını düşürmede gerekli tedbirleri alarak elinden geldiği kadar büyük gayret sarf edeceğini, ancak bunun ülkenin kalkınmasını engellememesi gerektiğini söyledi. - eroglu ormanbakani

    Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Türkiye’nin sera gazı salımını düşürmede gerekli tedbirleri alarak elinden geldiği kadar büyük gayret sarf edeceğini, ancak bunun ülkenin kalkınmasını engellememesi gerektiğini söyledi.

    Eroğlu, Türkiye’nin BM Daimi Temsilciliği tarafından Türkevi’nde düzenlenen “2012 Sonrası İklim Değişikliği Rejimi: Türkiye’nin Perspektifi” konulu toplantıya katılmasının ardından, toplantıyla ilgili olarak AA muhabirine bilgi verdi ve soruları yanıtladı.

    BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Ertuğrul Apakan tarafından planlanan son derece önemli iklim değişikliği toplantısına yaklaşık 35 ülkeden 50 kadar temsilcinin iştirak ettiğini belirten Eroğlu, toplantının, küresel iklim değişikliğiyle mücadelede ve Meksika’nın Cancun kentinde yapılacak iklim değişikliği konferansı öncesinde bir hazırlık toplantısı niteliği taşıdığını bildirdi. Toplantıda küresel iklim değişikliğiyle mücadele, Türkiye’nin bu konuda yaptıkları ve Cancun’da ne gibi talepleri olacağı hakkında 40 dakikalık bir sunum yaptığını kaydeden Eroğlu şöyle konuştu:

    “Ülkemiz tabii küresel iklim değişikliğiyle mücadelede kararlıdır, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesini 2004 yılında imzalamıştır. 2009 yılında da Kyoto Sözleşmesine taraf olduk. 2009 yılı sonunda da bilindiği üzere Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Kopenhag’daki toplantıya yaklaşık 116 kişilik kalabalık bir grupla katıldık. Cancun’a da muhtemelen Sayın Cumhurbaşkanımız, ben ve değişik bakanlıklardan bürokratlarımız iştirak edecektir.”

    Türkiye’nin 2009 yılına kadar Kyoto’ya taraf olmamasına rağmen iklim değişikliğiyle mücadelede boş durmadığını, hidroelektrik santral, rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının devreye sokulmasında çok önemli adımlar attığını vurgulayan Eroğlu, Türkiye’de enerji santrallerine hava kirliliğini gidermek için filtrelerin konulması konusunda çeşitli yaptırımların da getirildiğini anlattı.

    Türkiye’de sera gazı salımlarının yüzde 9’unun katı atıklardan kaynaklandığını, bunların da metan gazı içeren çöpler olduğunu ifade eden Eroğlu, sera gazı salımı açısından metan gazının karbondiokside göre 21 kat daha kirletici olduğunu, o yüzden katı atıkların düzenli şekilde toplanıp bertaraf edilmesinin son derece önemli olduğunu belirtti.

    TÜRKİYE’NİN EYLEM PLANI

    Eroğlu Türkiye’nin bu kapsamda 2012 yılının sonuna kadar son derece etkili bir eylem planı hazırladığını, bu kapsamda sera gazı salımı açısından yüzde 9’luk bir azalmanın sağlanacağını söyledi. Türkiye’de ulaştırma sektöründeki gelişmelere de dikkat çeken Eroğlu, daha kaliteli yakıtın getirildiğini, piyasadan eski arabaların çekildiğini, toplu ve raylı ulaşıma önem verildiğini kaydetti. İstanbul’da metrobüs uygulamasının hava kirliliğini ve dolayısıyla emisyonları azaltmadaki rolünü vurgulayan Eroğlu, “Marmaray’ın tamamlanmasıyla emisyonlarda büyük bir azalma olacaktır, keza sanayide, tarımda, her alanda adımlar atılmaktadır. Bunlar sera gazı azaltılmasına yönelik faaliyetlerdir” dedi ve şöyle devam etti:

    “Tarihi sorumluluk açısından Türkiye’nin sorumluluğu son derece düşüktür, Türkiye’nin 1750’lerden, sanayi inkılabından bu yana dünyada sera gazı emisyonlarında ancak binde dörtlük bir sorumluluğu vardır, bunu toplantıda da vurguladım. Ayrıca kişi başı sera gazı emisyonları diğer ülkelere, gerek AB, gerek OECD ülkeleri ortalamasına göre, ABD ve Kanada’ya göre oldukça düşüktür.”

    Kasım ayının sonu ile aralık ayının başında Cancun’da düzenlenecek iklim değişikliği konferansında dile getirecekleri taleplerden de söz eden Eroğlu, “Benzer ülkelerin benzer sorumluluk alması ve benzer ülkelerin benzer imkanlardan istifade etmesi prensibini, yani konunun adil bir çözüme kavuşturulmasını talep ediyoruz” diye konuştu.

    Küresel ısınmayla mücadelede ormanların, yeşil alanların, meraların büyük önemi olduğunu anlatan Eroğlu, Türkiye’nin fakir ülkelere ağaçlandırma, erozyon konusunda destek verilmesinin önemi üzerinde durduğunu söyledi. Türkiye’de 1 Ocak 2008 tarihinden beri “ağaçlandırma, erozyon kontrolü milli seferberliği” adıyla büyük bir seferberlik yaptıklarını kaydeden Eroğlu, Türkiye’nin bu konudaki başarısını Türkevi’ndeki toplantıya katılanların da takdir ettiklerini belirtti.

    Eroğlu, “2012 yılı sonuna kadar 2,3 milyon hektarlık alanda, neredeyse Belçika’nın yüzey alanına sahip bir alanda, ağaçlandırma ve bozuk ormanların ıslahını gerçekleştireceğiz. 2,5 milyar fidanı toprakla buluşturacağız” diye konuştu.

    Türkiye’nin sera gazı salımlarını ne derece azaltmasının beklendiğinin sorulması üzerine ise Bakan Eroğlu, “Biz gelişmekte olan bir ülkeyiz. ABD’de, Kanada’da kişi başına yıllık elektrik sarfiyatı 10 bin-12 bin kilovat/saatken, Türkiye’de bu rakam 2500 kilovat/saattir. Tabii refah seviyesinin artması, sanayinin gelişmesiyle bu oran artacaktır. AB seviyesi 6 bin kilovat/saattir, dolayısıyla 2500’den 6 bine çıkmak için yeni elektrik enerji üretim tesislerine ihtiyaç var, ama biz burada yenilenebilir enerjiyi öne çıkarmak istiyoruz. Nükleer enerji, bazıları karşı çıksa da temiz ve çevreci bir enerji kaynağıdır, bunları hayata geçirmek istiyoruz, kömürden, doğalgazdan ziyade bunlara yönelmek istiyoruz. Bizim ancak birtakım tedbirler almak suretiyle artıştan azaltım yapma şeklinde bir görüşümüz var, artıştan belli bir azaltım, ancak böyle bir çözüm olabilir diye düşünüyorum, çünkü bizim kişi başına emisyon miktarlarımız çok düşük, AB’nin neredeyse yarısından az, ABD ve Kanada’nın neredeyse dörtte-beşte biri kadardır.”

    Türkiye’nin bu kapsamda özel şartlarının dikkate alınması gerektiğini söyleyen Eroğlu, en son Çin’de yapılan iklim değişikliği toplantısında Türkiye’nin bu konudaki taleplerini bir taslak olarak hazırladığını, BM’ye ve Cancun konferansının yapılacağı Meksika’ya da ilettiğini ifade etti.

    Eroğlu, “(Sera gazı salımını düşürmede) Biz gerekli tedbirleri alalım, elimizden geldiği kadar büyük gayret sarf edelim, ama bu bizim kalkınmamızı engellemesin. Bu konuda tarihi süreçte sorumluluğu olan ülkeler daha çok mesuliyet alsın şeklinde görüşümüz var” dedi.

    CANCUN KONFERANSI

    Cancun’dan iklim değişikliğiyle mücadelede hukuki bağlayıcılığa sahip bir anlaşmaya varılma olasılığı görüp görmediğinin sorulması üzerine Eroğlu, geçen sene yapılan Kopenhag konferansında bu yönde bir ümit olduğunu, ancak anlaşmanın sağlanamadığını hatırlattı. Cancun’da daha hazırlıklı olunacağını, Kopenhag sonrasında pek çok bölgesel toplantının düzenlendiğini belirten Eroğlu şöyle konuştu:

    “Cancun’da daha ileri bir adım atılmasını bekliyoruz doğrusu. Ama burada ABD, Çin, Brezilya, Rusya gibi ülkelere çok önemli rol düşüyor. Örneğin Çin’in, Hindistan’ın (sera gazı konusunda) hiçbir mesuliyeti yok, ama buralarda ha bire termik santral inşa ediliyor. Ülke büyüdükçe sera gazı salımları da büyük oluyor. Bu ülkeler adım atarsa diğer ülkeler de onların arkasından gelecektir, biz Cancun’dan bir sonuç çıkması konusunda her türlü gayreti göstereceğiz.”

    YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI

    Yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik yatırımların daha pahalı olup olmadığının sorulması üzerine ise Eroğlu, “Bu yatırımlar aslında pahalı değil, ama bu yatırımlar sınırlı, rüzgar bütün bir ülkenin bütün enerji ihtiyacını karşılamaya yetmiyor ya da hidroelektrik enerji bir ülkenin, Finlandiya gibi ülkeler hariç, tamamının elektrik üretimini karşılamıyor, dolayısıyla başka enerji kaynaklarına ihtiyaç var” dedi. Bu kapsamda mecburiyetten kömür ve doğalgazın kullanıldığını anlatan Eroğlu şöyle devam etti:

    “Türkiye, maalesef sudan ürettiği elektriği, yani hidroelektrik enerji potansiyelini tam olarak değerlendirememiş. ABD, Japonya, Finlandiya gibi ülkeler, bundan 30-40 yıl önce hidroelektrik enerji potansiyelinin neredeyse yüzde 80-90’ını tamamen kullanmış, ama Türkiye bu konuda maalesef çok geç kalmış. Şu anda bunu 5-6 yılda tamamlamak için gayret sarf ediyoruz. Ama tamamlasak bile bizim ihtiyacımızın ancak yüzde 30’unundan fazlasını karşılayamıyor, çünkü gelecekte enerji ihtiyacı çok daha fazla. (Türkiye’de) Şu anda 200 milyar kilovat/saat olan yıllık enerji talebi, belki 2020 yılında 450 milyar kilovat/saate çıkacak, ama bizim, rüzgar ve hidroelektrik enerji potansiyelinin tamamını kullansanız bile 150 milyar kilovat/saati ancak bulacak, dolayısıyla üçte birini ancak karşılayacak, dolayısıyla bizim diğer enerji kaynaklarına da ihtiyacımız var, yerli kömür ve nükleer enerjiyi kullanmamız gerekir.”

    NÜKLEER SANTRALLER

    Nükleer santrallerin Türkiye’de kurulup kurulmayacağının sorulması üzerine ise Eroğlu, bu konuda Rusya ile görüşmelerin yapıldığını, şimdi Güney Kore ile son görüşmelerin yapılacağını belirterek, “Yani Türkiye iki tane nükleer santrali kurmak açısından Rusya ve Kore ile anlaşma gayretinde. Rusya ile büyük ölçüde tamamlandı, şimdi Güney Kore ile de son teklifler, pazarlıklar yapılacak. Yani iki tane nükleer santral kurulacak” dedi.

    New York’taki temaslarına bugün devam edecek olan Bakan Eroğlu’nun, yarın Türkiye’ye dönmek üzere ABD’den ayrılması bekleniyor.

  • Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu: 2014′te AB’ye girecekmişiz. Nereye gireceksin? Enkazına mı!

    Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu: 2014′te AB’ye girecekmişiz. Nereye gireceksin? Enkazına mı!

    (itu.net) Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun konuşmacı olduğu “Batının Batışı – Dünya ve Eğitimde Yeni Ufuklar” semineri İTÜ’de gerçekleşti. İşletme Mühendisliği Kulübü’nün düzenlediği seminere ilginin çok fazla olması izdihama neden oldu. Ayrıca birçok katılımcı seminerin olacağı salona giremeden geri dönmek zorunda kaldı. Şanslı olanlar oturacak yer bulabilirken, büyük bir kesim Sinanoğlu’nu ayakta izledi. Beklendiği gibi sözünü sakınmayan Sinanoğlu seminer sonrasında sevenlerine kitaplarını imzaladı. - sinanoglu dehasi 1(itu.net) Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun konuşmacı olduğu “Batının Batışı – Dünya ve Eğitimde Yeni Ufuklar” semineri İTÜ’de gerçekleşti. İşletme Mühendisliği Kulübü’nün düzenlediği seminere ilginin çok fazla olması izdihama neden oldu. Ayrıca birçok katılımcı seminerin olacağı salona giremeden geri dönmek zorunda kaldı. Şanslı olanlar oturacak yer bulabilirken, büyük bir kesim Sinanoğlu’nu ayakta izledi. Beklendiği gibi sözünü sakınmayan Sinanoğlu seminer sonrasında sevenlerine kitaplarını imzaladı.

    Prof. Sinanoğlu’nun konuşmasından satır başları:

    • ABD diyor ki; “Ciğerimiz nedir bize anlat”. “Ciğeriniz yok ki neyi anlatayım?” diyorum.
    • Bunların (ABD’nin) her gittikleri yerde yaptıkları ilk iş, oranın kültürünü ve dilini bitirmektir.
    • Ordu evinin kuaföründe birbirlerine hava atmak için borçla harçla çocuklarını ABD’de master’a yollarlar. Bilinmedik de bir üniversite. Bir tanesinden haberim oldu. Üniversitenin aslında master programı da yokmuş. Bizimkiler teklif etmiş. Onlar da kişi başı yıllık 30 bin doları görünce kabul etmişler. Bir baktım papaz okuluymuş.
    • ABD’de master ülkeye para kazandırmak için icat edilmiştir.
    • Şu hükümet yaptı, bu hükümet yaptı yok. (Bu büyük planların çoğundan) hükümetlerin haberi bile yok.
    • Batı’nın ulaştığı yerde zulüm olur. Neden biliyor musunuz? Çünkü onlarda insanlık yoktur.
    • Öbür dünya hava yolları; yanına gömlek bile alamazsın. Kefen alayım dersin yobaz olursun.
    • (Bize yapılanların) aynısını Güney Amerika’da yüz yıl önce yaptılar. Orada sokaktaki adam bile bunu bilir.
    • (ABD merkezli değişime) biraz direnen Fransa vardı. Onun da başına Sarkozy’yi geçirdiler. Orası da bitti.
    • 2014′te AB’ye girecekmişiz. Neye gireceksin? Enkazına mı?
    • Onlar (ABD’liler) da bana soruyor; “Halimiz ne olacak?” diye. “Hep beraber hallederiz” diyorum. (Gülüyor)
    • Şimdi milyonlarca insanı moleküler biyoloji ile yok etme peşindeler. Sahte (GDO’lu) gıdalar, sahte salgınlar ile.
    • Kessinger demiş; “Enerjiyi elinde tutarsan devletleri, gıdayı elinde tutarsan insanları yönetirsin” diye.
    • Almanya’daki üstün ırk araştırmaları kimin tarafından finanse edildi? Hitler zamanındaki bu araştırmaların kaynağını sağlayan Rockefeller vakfıdır!
    • Golf topu büyüklüğünde bir atom bombası 100 milyon dolara mal olur ve 100 bin insanı öldürür. -Japonya’ya attıkları gibi- Fakat GDO ile 100 bin dolara 1 milyar insanı öldürebilirsiniz.
    • Bazılarımız düşünmüyor. “Aman kafam çalışmasın eskir” diyorlar.
    • Kimi insanlara bakıyorum gözleri üç günlük palamut gözü gibi, anlıyorum ki bizim kitapları okumamış. Kimilerine bakıyorum gözleri limon sıkılmış turp gibi…
    • Yeni bir dünya düzeni kuruluyor. Bunu TV’de öğrenemezsiniz. Göstermezler, yazmazlar…
    • Brezilya İMF’yi kovdu. 10 yılda dünya devi oldu. Tek kelime de İngilizce konuşmazlar.
    • Nerede bir şey yoksa onun çok lafı edilir. Mesela ABD’de demokrasi yoktur. Demokrasi lafı dillerinden düşmez. İsviçre onlar kadar demokrasi demez. Binalar da böyledir. Bizde kocaman iki tane adalet sarayı yapmışlar; Çağlayan Adalet Sarayı, Bakırköy Adalet Sarayı ve Ankara Sayıştay binası…
    • ABD’ye heveslenmeyin. Bakın; Brezilya var, -Putin’in toparladığı- Rusya var, Çin var. Geleceğin dünya devleri arasında bunlar var.
    • Yabancı dil öğrenecekseniz gidin İspanyolca öğrenin. Yakında İngilizce konuşacak adam bulamayacaksınız.
    • Zazaları çok severim. Zazaca öğreniyorum.
    • Bu ülkeyi düzeltecek şey nedir? İlk iş İMF’yi sepetlemek!
    • Darbe sonrasında beni konferansa çağırdı paşalar. ABD’de hocayım ya oradan talimat getiririm diye düşünüyorlar herhalde. Millet korkudan tek kelime edemezken ben tek başıma “Bunca şey yaptınız gece nasıl uyuyorsunuz?” dedim ihtilalcilere.
    • Şehir araba için değildir insanlar içindir.
    • Allah öyle bir bilgisayar vermiş ki bizlere; dünyadaki 100 bin yıllık gelişmeleri öğrenmeye hazır. En zeki kişi bile beyninin az bir yüzdesini kullanıyor. Demek ki kalan kısmı sonrası için bekliyor.
    • Cebiri icat eden Harezmi’ydi. Utanmamıza gerek yok; Türk’tü.
    • Eskiden komünist eşittir teröristtir deniyordu. Şimdi müslüman eşittir teröristtir deniliyor.

    Learn Turkish Forum

  • Samsun-Ceyhan’da işler yolunda değil, Rusya’dan ağır eleştiriler geldi

    Samsun-Ceyhan’da işler yolunda değil, Rusya’dan ağır eleştiriler geldi

    Türkiye ile Rusya arasında “son dönemin en büyük kazanımlarından biri” olarak lanse edilen Samsun-Ceyhan petrol boru hattı konusunda işlerin dışarıdaki görüntünün aksine yolunda gitmediği anlaşıldı. Rusya’nın devlet petrol boru hatları şirketi Transneft’in başkanı Nikolay Tokarev, Türk tarafını görüşmelerde tek taraflı olarak kendi çıkarlarını dayatmaya çalışmakla suçladı ve “Buna razı olamayız. Ya gerçeklerden yola çıkıp sorunu halletmeliyiz, ya da lafları çarpıtmaya bir son vermeliyiz” dedi.

    RİA Novosti’nin haberine göre, Moskova’daki bir basın toplantısı sırasında konuyla ilgili bir soruya cevap veren Tokarev, yürütülen pazarlık görüşmelerinden memnun olmadıklarını belirterek, “Türk tarafı sürekli olarak kendisine tek taraflı üstünlük yaratmaya çabalıyor ve Rusya açısından karlı olmayan şartlar öneriyor. Proje için gerekli olan hükümetlerarası anlaşmanın önerileri verimli olmayan bir çerçeveye sığdırılmak isteniyor ve bu yüzden her yeni görüşme raunuduna sıfırdan başlamak zorunda kalıyoruz “ diye dert yandı.

    İstanbul’da 1 Temmuz’da yapılan ve yatırımcıların da katıldığı yuvarlak masa toplantısında da benzer tablonun yaşandığını ve herşeyin en başa sarıldığınu söyleyen Tokarev, “Dürüst olmak gerekirse bu bizi geriyor, biz bu tür görüşme tarzının yanlısı değiliz. Ya biz gerçeklerden yola çıkartak sorunu çözmeliyiz ya da lafları çarpıtmaya (Rusça: profanatsiya) son vermeliyiz. Bu benim kişisel görüşüm” dedi.

    4.9.2010

  • Güney Kore-Dubai-Türkiye nükleer üçgeni

    Güney Kore-Dubai-Türkiye nükleer üçgeni

    Prof. Hayrettin KILIÇ

    24 Mart 2010

    Geçen son 10 yılda sivilden askeri sektöre kayan İran nükleer programı, Körfez’in batı kıyısında yer alan sünni İslamî rejimlerin hakim olduğu ülke yönetimlerini tedirgin etti. Başta Suudi Arabistan olmak üzere Bahreyn, Kuveyt, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez ülkeleri, İran’a karşı bir sünni nükleer program başlatmak üzere, Körfez İşbirliği Konseyi’ni (The Gulf Cooperation Council) kurdu.

    Bu sünni birlik, Dubai’de kurulacak nükleer enerji santralına destek olacak ve Iran’ın buraya askeri müdahalede bulunması durumunda da Türkiye, Mısır, Ürdün’de sünni nükleer programın gerçekleşmesi için yedek üç ülke olarak saptandı. Geçenlerde imzalanan Türkiye-Güney Kore Nükleer Enerji İşbirliği Anlaşması da Güney Kore- Dubai-Türkiye üçgeninde sünni nükleer programı resmileştirmiş oldu.

    Bu sünni ülkeler, İran’daki şii İslam Devrimi’ne karşı 20 yıldır sürdürdükleri silahlanma kapsamını, son beş yılda daha fazla arttırdı. Son beş yılda Dubai 17 milyar, Suudi Arabistan ile diğer Arap Emirlikleri de 25 milyar dolar haracayarak füze savar sistemleri ve silah aldı. Sunii Arap ulkelerindeki bu silahlanmanin Israile karsi olmadigina dikkati ceken, ABD’nin Irak’taki kuvvetlerinin komutanı General David Petraeus, 31 Ocak 2010 tarihinde verdiği demeçte, “İran, Körfez’in diğer tarafındaki Arap ülkeleri tarafından kendi ülkelerine karşı en büyük tehdit olarak görülüyor” diyerek, bölgedeki sunni-sii savaş çıkma olasılığının her geçen gün arttığına işaret etti.

    Ayrıca bu Arap ülkeleri, “sözde” nükleer teknoloji transferi kapsamında başta ABD, Fransa, İngiltere gibi Avrupa ülkeleri ile görüşmelere başladı. Pazarlıkların en başında yer alan konu da; son 30 yılda Dubai’de faaliyet gösteren, Pakistan, Hindistan, Libya, İran gibi ülkelere yasadışı yollardan nükleer ve füze teknolojileri transferi yapan paravan şirketlerin kapanması yer aldı. Dubai, özellikle ABD’nin öne sürdüğü şartlar doğrultusunda bu ülkede faaliyet gösteren 40 adet kuşkulu şirketin ithalat-ihracat lisansını iptal ederek, onları kapattı.

    Bu gelişmelerden sonra eski ABD Başkanı George W Bush, iktidarının son haftasında gider ayak, Amerikalı şirketlerin kendi ülkesinin tarihinde ilk kez Körfez’deki sünni İslam ülkelerine nükleer teknoloji ve en önemlisi de nükleer material transferine izin veren anlaşmayı imzaladı.

    Bugüne kadar uluslararası anlaşmalara aykırı olarak nükleer silah üreten Hindistan, Pakistan, İsrail, İrlanda örneklerine olduğu gibi, nükleer silah yapamında kullanılacak malzemenin en kolay transfer şekli de nükleer materyalin nükleer santral teknolojisi satışı örtüsü altında düzenleyip satmaktı. Bu seneryo ve taktikleri uygulayan, dünyanın en zengin petrol, doğalgaz yataklarına sahip Birleşik Arap Emirlikleri de İran gibi son 10 yılda nükleer santral kurma programını başlattı. Bu programın başına da Dubai Şeyhi Halife Bin Ziyad El Nahayan getirildi.

    Öte yandan, son dört yılda Bulgaristan ve Türkiye’de olduğu gibi, nükleer santral ihalelerine nükleer endüstrinin tüm şirketleri katıldı ama Güney Kore’nin adı rüşvet skandallarına karışmış , eski yöneticelere hapse mahkum olmuş devlet şirketi olan Korean Electric Power Coorparotion (KEPCO), diğerlerinin verdiği fiyatı 16 milyar dolar düşürerek, onların çekilmesini sağladı. KEPCO bu sayede Dubai’de kurulacak 4500 megavat kurulu gücündeki nükleer santralın ihalesini kazandı.

    Nitekim 2009 yılının Aralık ayında Şeyh Halife Bin Ziyad El Nahayan ile Güney Kore Cumhurbaşkanı Le Myung arasında imzalanan nükleer teknoloji transferi anlaşmasına göre, KEPCO 2010 yılında yapımına başlamak üzere dört adet APR-1400 tipi reaktörleri içeren santralın yapımını 20.4 milyar dolar karşılığında üstlendi.

    Ayrıca, bu santralın henüz açıklanmayan bir süre içerisinde işletmesini ve bakımını 20 milyar dolarlık ek bir ücretle toplam 40 milyar dolara Güney Kore tarihinin en büyük dışsatım anlaşması gerçekleştirildi.

    Dubai’de kurulacak nükleer santralın henüz yer seçimi bile yapılmamışken, 16 Mart 2010 tarihinde, Türkiye Elektrik Üretim AŞ (TEAŞ) ile KEPCO arasında Dubai’de inşa edilecek santralın bir kardeşinin de Sinop’ta kurulması için iki ülke arasında devletlerarası prookol imzalandı.

    Böylece İslam dünyasında sünniler ve şiiler arasındaki “sozde sivil nükleer program” adı altında nüklere silah programını dengelemek için Güney Kore-Dubai-Türkiye üçgeni kurularak, ülkemiz Ortadogudaki sonu acik olmayan nükleer program içerisine hapsedildi/cekildi. Böylece 1300 yıldır süren sünni-şii anlaşmazlığı, 21. yüzyılda nükleer silahlanma platformuna taşınmış oldu.

  • Ermeni kararı ve Nabucco’nun geleceği

    Ermeni kararı ve Nabucco’nun geleceği

    Barçın Yinanç

    Geçen perşembe ilk bakışta birbiriyle alakasız iki gelişme neredeyse aynı saatlerde gerçekleşti. Ermenilerin soykırım iddialarının kabulüne dayalı kararın ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nden geçtiği saatlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi de Nabucco projesinin yasal altyapısıyla ilgili hükümetler arası anlaşmayı onayladı. Birbirinden kilometrelerce uzaklıktaki iki başkentte yapılan oylama kuşkusuz bir tesadüftü. Ancak her iki oylamanın da başta Bakû, Moskova, Roma, Viyana ve Budapeşte olmak üzere pek çok başkentte aynı ilgiyle takip edildiğine eminim.
    Zira ilgili taraflar kabul etmeseler de önümüzdeki dönemde Avrupa’ya gidecek ana dogalgaz hattının inşası konusunda bir yarış yaşanıyor. Her ne kadar Avrupa’nın gelecekteki doğalgaz ihtiyacı birden çok doğalgaz hattını gerektiriyor olsa da Rusya’nın başını çektiği Güney Akım projesi ile Avrupa’nın Rusya’ya bağımlılığını azaltacak Türkiye merkezli Nabucco projesi zamanla yarışıyor. Nabucco projesinin hayata geçmesinin bu aşamada önündeki en önemli siyasi engel Ermeni sorunu.
    Macaristan’ın Nabucco Özel Temsilcisi, kendisiyle yaptığım telefon görüşmesinde, Kafkas ve Ortadoğu gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak projenin geçen yıla oranla ciddi bir ilerleme kaydettiğini söyledi. Büyükelçi Mihaly Bayer’in söylediklerini kısaca aktarayım:
    “Bir yıl önce üç soru ile karşı karşıyaydık. Bu projeyi hayata geçirecek siyasi irade var mı diye soruluyordu. Geçen temmuzda hükümetler arası anlaşma imzalandı. Romanya da kısa sürede anlaşmayı meclisinden geçirdikten sonra onay işlemi tamamlanmış olacak.
    ‘Siyasi iradeyi sağladanız, peki parayı nereden bulacaksınız’ diye soruyorlardı. Avrupa Yatırım Bankası ile Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası finansman konusunda konsorsiyumla görüşmelere başladı. Ayrıca Dünya Bankası’na bağlı IFC’nin de görüşmelere başlamak istediğini biliyoruz. Bu üç önemli finans kuruluşunun desteği, diğer kreditörler açısından projenin güvenilirliğini artıracaktır. ‘Parayı buldunuz, peki gazı nasıl tedarik edeceksiniz’; karşılaştığımız üçüncü soru idi. Nabucco ortaklarından Alman RWE, kısa bir süre önce Türkmenistan’la doğalgaz araması konusunda bir anlaşma imzaladı. Ayrıca yine Nabucco’nun ortaklarından Macar MOL ile Avusturyalı OMV, Kuzey Irak’ta faal olan Pearl firmasından ayrı ayrı yüzde 10 hisse aldılar. Yani gelecekte, Nabucco’nun kendi doğalgazı olacak. Tabii Azerbaycan ve başka doğalgaz üreticisi ülkeler de projeye ilgi gösteriyorlar.”
    Bayer’e göre bundan sonra iki konuda hızla adım atmak gerekiyor. Artık konsorsiyumun taşınacak gazla ilgili somut anlaşmaları bağlaması, Türkiye ile Azerbaycan’ın transit anlaşması konusunda uzlaşma sağlamaları gerekiyor.  
    “Türkiye ile Azerbaycan’ın anlaşmaya son noktayı koyamamış olması Nabucco’yu geciktiriyor” dedi Bayer. 
    Ancak Azerbaycan, Türk–Ermeni ilişkilerindeki gidişatı net olarak görmeden, bu konuda adım atmaya pek de hevesli değil. Zira, Türkiye’nin Karabağ sorununun çözümünde ilerleme olmadan Ermenistan’la sınırı açacağından endişe ediyor. Başbakan’ın geçen yıl Bakû’da “Karabağ çözülmeden sınırlar açılmayacak” sözü, İlham Aliyev’in yüreğine su serpmiş olsa da Aliyev yönetimi hâlâ AK Parti yönetimine tam olarak güvenmiyor.
    Ne kadar baskı gelirse gelsin, Karabağ’da ilerleme olmazsa, Ankara 24 Nisan’a kadar Ermeni protokollerini Meclis’ten geçirmeyecektir. 24 Nisan sonrasında ise yeniden Karabağ sorununda bir ara anlaşma için çabalar hızlanacak. Ama uzlaşma sağlanmazsa, Azerbaycan Nabucco için önem taşıyan transit anlaşma için daha ne kadar bekleyecek? Nabucco projesinin yavaş ilerlemek gibi bir lüksü var mı?
    İronik olacak ama galiba Nabucco’da ilerleme olması için belki rakibi Güney Akım projesinin hız kazanmasını ummamız gerekiyor.
  • Rusya enerji bakanı, Bulgaristan’a boru hattında “nikah bozmaya” mı gidiyor?

    Rusya enerji bakanı, Bulgaristan’a boru hattında “nikah bozmaya” mı gidiyor?

    Samsun-Ceyhan’a rakip olarak yıllardır pazarlanmaya çalışılan Burgaz-Dedeağaç petrol boru hattı tümüyle rafa kalkmak üzer. Rusya Enerji Bakan Sergey Şmatko, gelecek hafta  yapacağı Sofya gezisin öncesinde dün Duma’da Burgaz-Dedeağaç petrol boru hattı için “olumsuz” sinyaller verdi. “Sorunlarla karşılaşıyoruz, Bulgaristan projenin ekonomik şekline izin vermiyor” diyen Rus bakanın açıklamaları, “Samsun-Ceyhan için Türkiye’ye anlaşan Rusya, Burgaz-Dedeağaç projesinden vazgeçti, ama Sofya’yı kırmamak için bu kararı onlar vermiş havası yaratma peşinde” yorumlarını arttırdı.

     

    Bakan Şmatko, Duma’da bir soru üzerine açıklamalar yaparken, projenin gerçekleşmesi sürecinde sorunlarla karşılaşabileceğini, Sofya’nın daha önce varılan anlaşmayı ekolojik gerekçelerle yeniden gözden geçirmek istediğini vurguladı. Bakana göre sorun sadece ekoloji değil, Bulgar tarafı projenin potansiyle karını da yetersiz gördüğü için uzaklaşıyor.  Şmatko bu konuları haftaya Sofya’ya yapacağı ziyarette ele alacağını vurguladı.

    Bulgar tarafı 1 milyar dolarlık projenin yıllık transit gelirinin Bulgaristan için 30 milyon dolar olarak öngörüldüğünü, bunun alınan çevresel risklere makıldığında “komik” olduğunu savunuyor. Özellikle turizmciler bu konuda hükümete baskı yapıyor.

    35 milyon ton kapasiteli boru hattı projesinde Rusya yüzde 51, Yunanistan ve Bulgaristan ise yüzde 24.5’er pay sahibiolacaktı.

    Başbakan Putin de bir süre önce Bulgar tarafına açıkça, “Kararınızı verin, ne karar verirseniz kabul ederiz” diyerek, Sofya’nın projeden yan çizme adımlarını önemsemediklerini ilan etmişti.

     3.12.2009