Etiket: Dış Politika

  • Gündüz Aktan son yolculuğuna uğurlandı

    Gündüz Aktan son yolculuğuna uğurlandı

    Aktan için Kocatepe’de cenaze namazı kılındı

     

     

    A.A

       

     

    Ankara’da dün vefat eden MHP İstanbul Milletvekili Gündüz Suphi Aktan için Kocatepe Camisi’nde cenaze töreni düzenlendi.

    Törene, Aktan’ın ailesi ve yakınlarının yanı sıra, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Köksal Toptan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aydoğan Babaoğlu, Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Orgeneral Aslan Güner, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu, Ankara Valisi Kemal Önal, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, milletvekilleri, Dışişleri Bakanlığı mensupları, bazı eski kuvvet komutanları ile bazı milletvekilleri katıldı.

    Cumhurbaşkanı Gül ve öteki yetkililer, camiye gelişlerinde Gündüz Aktan’ın eşi Ülkü ile çocukları Nazan ve Uygar Aktan’a başsağlığı dileğinde bulundular.
    Cumhurbaşkanı Gül, cenaze namazında, Nazan ve Uygar Aktan’ın arasında saf tuttu.

    Aktan’ın yanı sıra dün trafik kazasında vefat eden TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi (ETÜ) Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süleyman Sarıtaş ile Meliha Toprak için de cenaze namazı kılındı.

    Cenaze namazının ardından Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Gül’ün makam arabasına binerek camiden ayrıldı.

    Aktan’ın cenazesi, defnedilmek üzere İstanbul’a götürülecek.

    ***************************************************

    Gündüz Aktan son yolculuğuna uğurlandı

    Kalp ve karaciğer yetmezliği nedeniyle tedavi gördüğü Akay Hastanesi’nde dün hayatını kaybeden Diplomat ve MHP İstanbul Milletvekili Gündüz Aktan için bugün Ankara’da devlet töreni düzenlendi. Aktan, Dışişleri Bakanlığı’nda gerçekleştirilen törenin ardından, İstanbul’a getirilerek, Büyükada Mezarlığı’na defnedildi.

    ANKA

    Ankara– MHP İstanbul milletvekili, emekli diplomat Gündüz Suphi Aktan, kalp rahatsızlığı ve böbrek tümörü nedeniyle tedavi gördüğü Özel Akay Hastanesi’nde dün yaşamını yitirdi. Aktan için bugün saat 10.00’da uzun yıllar görev yaptığı Dışişleri Bakanlığı’nda, saat 11.00’da da TBMM’de tören düzenlendi. Düzenlenen törenin ardından, Aktan’ın naaşı İstanbul’a getirilerek, Büyükada Şehir Mezarlığı’nda toprağa verildi.

    MHP İstanbul Milletvekili Gündüz Aktan için bugün Ankara’da ilk tören Dışişleri Bakanlığı’nda düzenlendi. Törene Aktan’ın ailesinin yanı sıra, Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Dışişleri eski Bakanı Yaşar Yakış ve Dışişleri mensupları da katıldı. Törende, Aktan’ın naaşı önünde saygı duruşunda bulunuldu.

    Aktan’ın naaşı TBMM’ye getirildi. Bir süredir tedavi gördüğü hastanede dün hayatını kaybeden, MHP İstanbul Milletvekili Gündüz Suphi Aktan için TBMM’de tören düzenlendi.

    Törene; Aktan’ın eşi Ülkü, oğlu Uygar ve kızı Nazan Aktan, TBMM Başkanı Köksal Toptan, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcıları Cemil Çiçek, Nazım Ekren, Hayati Yazıcı, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Devlet Bakanları Nimet Çubukçu, Said Yazıcıoğlu, Murat Başesgioğlu, Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu katıldı.

    DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, DP Genel Başkanı Süleyman Soylu, eski Saadet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan, Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Hasan Korkmazcan, eski ve yeni bazı milletvekilleri ve diplomatlar Aktan’ın cenaze töreninde hazır bulundu.

    MHP İstanbul Milletvekili Gündüz Aktan’ın cenazesi İstanbul’a getirildi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve beraberindeki heyetle birlikte Maltepe İskelesi’ne getirilen Aktan’ın cenazesi Büyükada Mezarlığına defnedildi.

    Definde, MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin yanı sıra Genel Başkan Yardımcısı Tunca Toskay, Genel Sekreter Cihan Paçacı, eski bakanlardan Osman Durmuş ve Kutlu Aktaş, İstanbul Valisi Muammer Güler, tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, Aktan’ın ailesi, yakınları ve partililer bulundu.

  • Gündüz Aktan vefat etti

    Gündüz Aktan vefat etti

    MHP İstanbul Milletvekili Gündüz Suphi Aktan öldü. Yaklaşık 2 haftadır Ankara’da Akay Hastanesi’nde tedavi gören Aktan, gece vefat etti. Aktan kalp rahatsızlığı nedeniyle hastane tedavi altında tutuluyordu. Aktan bir süredir kanser tedavisi görüyordu. 

    Saat 02.10’da vefat etti

    Aktan’ın tedavisini bakan doktor basın mensuplarına şu açıklamayı yaptı: “Türkiye’de tedavisi devam ettiği 16 günlük sürede kalp ve karaciğer yetmezliği nedeniyle tüm müdahalelere rağmen sabaha karşı 02.10 civarında vefat etmiştir.”

    Cenaze programı

    Ankara’da vefat eden MHP Milletvekili Gündüz Aktan için yarın Dışişleri Bakanlığı ve TBMM’de tören düzenlenecek. Saat 10.00’da Dışişleri Bakanlığı’nda gerçekleşecek törenin ardından saat 11.00’de Aktan için bir tören de TBMM’de yapılacak.

    Öğle namazına müteakip Kocatepe Camii’nde kılınacak cenaze namazının ardından Aktan’ın cenazesi İstanbul’a defin için gönderilecek.

    Emekli büyükelçiydi

    1941’de Safranbolu’da doğan emekli Büyükelçi Aktan 1962’de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu.

    Aktan 1967’de Dışişleri Bakanlığı’ndaki kariyerine başladı, Atina ve Tokyo büyükelçilikleri görevlerinde bulundu. Türkiye’yi Birleşmiş Milletler Cenevre Ofisi’nde büyükelçi olarak temsil etti.

    MHP vekili Aktan 1998’de Dışişleri Bakanlığı’ndan ayrılmasının ardından 2007’e kadar Radikal gazetesinde köşe yazılarını sürdürdü, 22 Temmuz seçimlerinde 23. dönem İstanbul Milletvekili olarak Milliyetçi Hareket Partisi üyesi olarak TBMM’ye girdi.

    Aktan’ın özgeçmişi

    Karabük’ün Safranbolu ilçesinde 7 Ağustos 1941’de doğan Aktan, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. Bir dönem İçişleri Bakanlığı’nda çalışan, Dışişleri Bakanlığı’nda Atina Büyükelçiliği, Birleşmiş Milletler Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Temsilciliğinde Büyükelçilik, siyasi işlerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı ve Tokyo Büyükelçiliği görevlerinde bulunan Aktan, köşe yazarlığının yanı sıra çeşitli sivil toplum örgütlerinde başkanlık yaptı ve TOBB’un Başkanlık Dışişleri Danışmanlığı görevini yürüttü.

    Ermeni meselesi ve Türk dış politikası ile ilgili birçok yazısı yayımlanan Aktan, geçen yıl yapılan genel seçimlerde MHP’den 23. Dönem İstanbul milletvekili olarak TBMM’ye girdi. Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Üyesi olan Aktan, evli ve 2 çocuk babasıydı.

    MHP’nin sandalye sayısı 69’a düştü

    Aktan’ın vefatıyla Milliyetçi Hareket Partisi’nin Meclis’teki sandalye sayısı 69’a düştü. İstanbul Milletvekili Gündüz Suphi Aktan’ın hayatını kaybetmesi nedeniyle MHP’nin parlamentodaki sandalye sayısı da 69’a düşerken boş milletvekilliği sayısı 4’e yükseldi.

    Aktan’ın ölümüyle TBMM’deki sandalye sayısı şöyle değişti:

    AK Parti: 338
    CHP: 98
    MHP: 69
    DTP: 21
    DSP: 13
    ÖDP: 1
    BBP: 1
    Bağımsızlar: 5
    Boş: 4
    Toplam: 550

  • İZMİR MİLLİ İKTİSAT KURULTAY BİLDİRGESİ

    İZMİR MİLLİ İKTİSAT KURULTAY BİLDİRGESİ

    15 KASIM 2008

    Nazım Hikmet’in söyleyişi ile;

    (…)

    Demir, kömür,

    ve şeker, ve kırmızı bakır

    ve mensucat

    ve sevda ve zulüm ve hayat

    ve bilcümle sanayi kollarının

    ve gökyüzü

    ve sahra, ve mavi okyanus

    ve kederli nehir yollarının,

    sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı (’nın )

    bir şafak vakti” değişebilmesi için;

    “Artık yeter!.. Çökmekte olan neo-liberal dünyaya hayır!” demek ilk işimiz olmalıdır.

    Mustafa Kemal’in 1923 İzmir İktisat Kongresi’ndeki deyişiyle; Türkiye’nin yeniden “Çalışkanlar diyarı” olabilmesi için; Antiemperyalist, ulusal bağımsızlık hedefini ve bu ulusal bağımsızlık içinde toplumsal özgürlükleri öne çıkaran, emekten yana, geniş halk kesimlerinin arzu ve çıkarlarını gözeten, aydınlanmacı hareketi başlatmak artık zorunluluktan öte bir durumdur.

    “Yeniden Aydınlanma Devrimi”; günümüzde yaşanan çok boyutlu krizden çıkış yollarının, toplumsal kesitlerin talepleri doğrultusunda bilim insanlarının düşünsel katkıları ile kolektif bir çaba ile yaratılabilecektir.

    IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların ve onların arkasındaki ABD ve AB gibi güçlerin, Yeni Dünya Düzeni’ne teslim olmaya eğilimlilerin yarattığı düşünsel karartmalara ve küresel sermayenin ideolojik saldırılarına karşı; bağımsızlıkçı, eşitlikçi ve özgürlükçü çıkış yollarını ortaya koyma hedefi ile toplanan kurultayımız tespitlerini iki ana eksende toplamaktadır: Gözlemlerimiz ve İlkelerimiz.

    1. Gözlemlerimiz:

    Yön duygusu yitirilmiş, ortak coşku yok olmuştur, Umutlar boşa çıkarılmış, tutulan dallar kırılmıştır, Çılgınca tüketme rüzgârı estirilmiş, üreterek kazanma hevesi söndürülmüştür.

    Yatırımdan uzaklaşılmış, ülkemiz yurt dışında üretilen malların pazarı haline dönüştürülmüştür.

    İnsanca değerlerin yerini para motifli çıkarlar almaya başlamıştır.

    Aşılmış olması gereken ikilemler aşılamamış, kutuplaşmalar keskinleştirilmiş, yeni karşıtlıklar icat edilerek toplumsal çatışma başlıkları arttırılmıştır.

    Kamuya hizmet anlayışı aşınmış, kamu yönetimi yozlaştırılmış;

    kamusal alan tahrip edilerek yoz değerlerin istilasına uğramış

    özel alana yer açılmıştır.

    Sosyal güvenlik sistemi, dengesiz ve plansız politikalarla içi boşaltılarak tasfiye edilme sürecine girilmiştir.

    Dıştan ekonomik model dayatılırken, içte düşünce terörü estirilmiştir.

    Türkiye, dünyadaki yeri bakımından şaşkına çevrilmiştir.

    Zayıflatılan ekonomik, sosyal ve siyasal bünyeye paralel olarak Cumhuriyet ve O’nu var eden değerler ve demokrasi kemirilmektedir.

    2. Cumhuriyetin yeniden inşası için yirmi ilke:

    -Cumhuriyetin devrimciliğine inanmak.

    -Evrensel değerlere bağlı kalmak.

    -Küreselleşmeye teslim olmak yerine, sorgulamak.

    -Düşünceyi özgür kılacak ortamı yaratmak.

    -Ulusal devlete sahip çıkmak

    -Ulusal bütünlüğü yeniden inşa etmek.

    -Eğitimi en sağlam bütünleştirici unsur saymak.

    -Nitelikli ve parasız eğitimi temel amaç saymak.

    -Planlamaya geri dönmek

    -Kamu yönetiminin güçlendirilmesine öncelik tanımak.

    -Ekonomiyi, yatırımcılığa ve üretime yöneltmek.

    -Karma ekonomi modelini ehlileştirmek.

    -Kamunun ekonomik gücüyle bireyi özgürleştirmek.

    -Sağlık hizmetinin ticarete dönüşmesini önlemek.

    -Bütün ulusu sosyal güvenliğe kavuşturmak.

    -Polise ve adalete güveni artırmak.

    -Ulusal çıkarları korurken uluslararası saygınlığı artırmak.

    -Devlete demokrasiyi güçlendirerek sahip çıkmak -Alaşağı edilen demokrasiyi ayakları üzerine oturtmak.

    -Partileşmeyi “ortak aklın örgütlenmesi” olarak görmek.

    SONUÇ

    1. Üretim, dolaşım, (dış ticaret, borçlanma, finansal akımlar), dağıtım ve fikir alanına topyekûn sahip “bağımsızlıkçı kadroların ortak bir amaç fonksiyonu / ulusal bir strateji etrafındaki “netlik ve kararlılığına” günümüzde çokça ihtiyaç vardır ve bu ihtiyaç “özel önem” arz etmektedir.
    2. Özellikle 1930’lar Türkiye’sinde ve günümüzün diğer başarılı ülke modellerinin örneğin Almanya, Japonya, Çin ve Güney Kore gibi ataklarındaki devletin kural koyucu, düzenleyici ve denetleyici fonksiyonları hatırlanmalıdır. Etkin ve etkili bir devlet müdahalesini göz ardı etmeyen, sektör önceliklerini saptarken yapılabilecek hataları en aza indirgeyen, süreleri ve kapsamı önceden belirlenen ve sanayileşme amaç ve hedefleri üzerine kurulmuş yeni devlet yardımları / teşvik sistemine, bu sistemi işlerliğe geçirebilecek destek fonları, ulusal temelli, teknolojik gelişmeye katkıda bulunacak yeni bir kurumsal yapılanma oluşturulabilecek olan ulusal sınaî tasarımı / kalkınma stratejisi geliştirilme çabalarına büyük bir önem ve büyük bir hız verilmelidir.
    3. Türkiye’nin, uzun vadeli ve dengeli bir sanayileşme / kalkınma vizyonu, kısa / orta vadeli ama ardı arkası kesilmeyen istikrar programlarına terk etme zihniyetinden vazgeçmesi gerekmektedir. Sektörler ve bölgelerarası kaynak tahsislerini uzun vadeli bir iktisadi kalkınma stratejisi doğrultusunda yönlendiremeyen hiçbir ülkenin özellikle de Türkiye gibi görece geri bir ekonomik yapılanmanın gelişmiş ülkeler arasına girmesi ve orada varlığını korumaya devam etmesi olasılığı bulunmamaktadır.
    4. Günümüz Türkiye’sinde üretim faaliyetlerinin mekânsal dağılımı, ülkeyi sanayisizleşmeye götüren kaynak tahsisi politikaları doğrultusunda çarpık bir görünüm almıştır. Bu politikalar, çoğu deniz kıyısındaki büyük kentlerimizde önemli yığılmalar yaratmış, zaten çok zayıf olan arazi kullanım ve imar disiplini hemen tümüyle ortadan kalkmış ve bu çarpık ve yetersiz sanayileşmeyle birlikte ülkemiz, oldukça derin çevre yozlaşmaları ile karşı karşıya kalmıştır. Anlamlı bir bölgesel gelişme programının uygulanabilmesi / sanayinin yaygınlaştırılması için, çok daha basit ve köklü başlangıç şartlarının oluşması, yani arazi kullanımı, kentleşme ve imar disiplinini sağlayacak mevzuatın da elden geçirilmesi ve tavizsiz uygulanması gerekmektedir.
    5. Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi, Türkiye’de de başarılı bir uygulaması bulunmayan ve genellikle, tarım, tarıma dayalı sanayiler, alt yapı ve sosyal yatırım ağırlıklı projeler toplamından oluşan bölgesel kalkınma planlarının, başka bir ifade ile gelişmemiş mekânlara sanayi götürmek için teşvikler ve topluma maliyeti çok yüksek projelerin yerine, yakın tarihin başarılı sanayileşmiş ülke deneyimlerinin öğrettiği, belirli sektörler üzerine yoğunlaşan ve bir liberasyon takvimine bağlı olarak uygulanan “selektif korumacılık” temelinde kurgulanan / tasarlanan “sektör – proje hedefli sanayileşme politikaları” uygulanmalıdır.
    6. Sektör / proje hedeflemesi’nden anlaşılması gereken, dinamik karşılaştırmalı üstünlükler yaratılmasına yönelik olarak belirli sektörlerin saptanıp, bu sektörlerde planlı, programlı bir gelişme stratejisinin uygulanmasıdır. Hedefleme sözcüğünün de ima ve telkin ettiği gibi, sektör hedeflemesi, kaynak dağılımı işlevini tamamen piyasanın eline bırakmamakta, hangi sektörlerin uluslararası pazarlarda rekabet edebilir hale geleceğine devletin karar vermesini öngörmektedir. Devlet, bu yönde gerekli teşvik ve koruma araçları ile seçilen sektörlerin rekabet gücünü artırmayı planlar. Burada elbette “piyasalar” mı? yoksa “devlet” mi? sorusu / ikilemi akla gelebilir Ancak, kalkınmışlık düzeylerindeki başarıları hakkında tartışmasız ortak mutabakat sağlanmış ülke örnekleri “objektif” olarak incelendiğinde, bu başarıların hiçbir biçimde “piyasa mucizesine” dayanmadığını görmek mümkündür. Zira, rekabeti teşvik eden ve ülke kaynaklarını en iyi kullanmayı hedef alan bir devlet yönlendirmesi, piyasaları ikame etmekten ziyade piyasa mekanizmasının işlemesine katkıda bulunabilmektedir.
    7. Günümüz itibariyle uygulanmakta olan Devlet Yardımları Sisteminin (teşvik sisteminin) seçicilik ve yönlendiricilik özelliği kalmamıştır. Bununla birlikte, ülkemiz uzun dönem sağlıklı büyüme rotasını da kaybetmiştir. Dolayısıyla da yeni bir sistemin oluşturulması gereği açıktır ve bu nokta bir tutku haline gelmiş bulunan Avrupa Birliğine giriş sürecinin de olmazsa olmazlarındandır. Bu çerçevede öncelikle ülkemiz için yukarıda hareket noktası üzerine değinmede bulunduğum yeni bir kalkınma / büyüme stratejisi hazırlanmalı ve devlet yardımları sistemi bu stratejiye dayandırılmalıdır.
    8. Ülkenin reel sektör envanteri ve buna bağlı gelişmişlik haritası çıkarılmalı ve Devlet Yardımları Sisteminde gerek 4325 sayılı Yasa gibi Vergisel Teşviklerde gerek KOBİ kredileri v.b. gibi teşvik politikalarında yer alan aynı illeri kapsayacak şekilde yeniden belirlenmeli ve gerekirse 2002/4720 Sayılı BKK “İstatistikî Bölge Birimleri Sınıflandırması” da dahil (ya da paralelinde) yeniden gözden geçirilmelidir. Örneğin mevcut teşvik sistemi anlamında 4325 sayılı Yasa kapsamında 22 il, KOBİ’leri destekleme de 33 il, Acil Destek Programlarında 26 il ve Kalkınmada Öncelikli Yöreler Kapsamında da 50 il (2 ilçe) bulunmaktadır. Öncelikle gelişmişlik haritası bir temele bağlanmalı, adı koyulmalı ve ortak bir zemin yaratılmalıdır. Böylece, ülkemizde genellikle il / ilçe düzeyinde ele alınmakta olan bölgesel gelişme farklılıklarını gidermeye dönük karar ve uygulamaların (özellikle Kalkınmada Öncelikli Yöreler ve Doğu-Güneydoğu Anadolu bölgeleri) iller düzeyinde değil bir gelişme havzası / cazibe merkezi mantığıyla ele alınmasının da yolu açılmış olacaktır.
    9. İktisadi büyümenin kaynakları arasında Toplam Faktör Verimliliğinin payını artırabilmek için beşeri sermayenin gelişmesine katkı sağlamak amacıyla eğitim ve sağlık harcamalarına ilişkin kaynak tahsisinde; sosyo-ekonomik ve / veya insani gelişme düzeylerini esas alan bir yaklaşımla bölgesel kaynak tahsis modelleri geliştirilmelidir.
    10. Yeni alanlara yatırım yapacak firmaların finansmanını gerek geleneksel “ticari” esaslı bankacılık yöntemleriyle gerekse de uygulamaları itibariyle kısa dönem perspektifli sermaye piyasalarıyla çözüme kavuşturmanın güçlüğü nedeniyle devlet, bu “finansmanı” esas olarak Kalkınma ve Yatırım Bankaları aracılığıyla özel bir tarzda düzenlemek durumundadır. İktisadi kalkınma (sanayileşme) / büyüme için; mali kesimin (özellikle bankacılık kesiminin) ekonominin reel kesimiyle paralel bir gelişme göstermesi zorunludur. Kullanılabilir fonların yatırımcılara kısa ve dolaysız yoldan ve de asgari kaynak maliyetiyle aktarılabilmesi mali piyasaların / bankacılık sektörünün sağlıklı çalışmasına bağlıdır.
    11. Bankaların temel iktisadi fonksiyonu, ülkenin iktisadi büyümesinin sağlanarak refah düzeyinin yükseltilebilmesi için tasarruf – yatırım ilişkisini düzenlemek ve ödünç verilebilir nitelikteki fonları verimlilik düzeyi yüksek yatırım projeleri arasında tayınlamak / dağıtmaktır. Bu bağlamda, genel olarak finansal piyasalar ve özel olarak da bankacılık kesimi ile iktisat politikaları arasında tutarlı organik bağlar yeniden tesis edilmelidir. Ayrıca, hazırlanacak yasal düzenlemelerde de bu birliktelik kesinlikle ihmal edilmemelidir.
    12. Ve son olarak, bir gün ülkemiz, bankacılık sektörüne kalkınma ve sanayileşmenin motoru olma işlevini kazandırmayı hedefleyen bir iktidara kavuşursa, yabancı bankaların egemen olduğu bir durumla uğraşmak ve ulusal finansal mimariyi yeniden inşa etmek çok daha güç ve belki de imkansız olacaktır.

  • YUKARI KARABAĞ’IN BAĞIMSIZLIĞINI SİNEYE ÇEKECEK MİYİZ?

    YUKARI KARABAĞ’IN BAĞIMSIZLIĞINI SİNEYE ÇEKECEK MİYİZ?

    ÖYMEN, ‘YUKARI KARABAĞ’IN BAĞIMSIZLIĞINI SİNEYE ÇEKECEK MİYİZ?’ DİYE SORDU

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Türkiye’nin Yukarı Karabağ’ın bağımsızlığını sineye çekip çekmeyeceğinin açıklanmasını istedi. Onur Öymen, TBMM Başkanlığı’na Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevaplaması istemiyle soru önergesi verdi.

    Onur Öymen, soru önergesinde basında yer alan haberlere atıf yaparak, Ermenistan Dışişleri Bakanı Edward Nalbandyan’ın Türkiye’nin Erivan’la diplomatik ilişkilerinin başlaması için Dağlık Karabağ sorununun çözümünü şart koştuğunu söyleyen bir gazeteciye “sanmıyorum” şeklinde görüş bildirdiğini belirtti. Öymen, “Ayrıca Nalbandyan Yukarı Karabağ’ın bağımsızlığını ilan edebileceğini bildirmiştir. Esasen 2007 tarihli Ermenistan Ulusal Strateji Belgesinde Yukarı Karabağ’dan bir cumhuriyet olarak söz edilmektedir” ifadelerini kullandı.

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Öymen, önergede, “Hükümet yetkililerimizin Ermeni Dışişleri Bakanının Türkiye’nin sanki bu işgali sineye çekebilecekmiş gibi bir izlenim almasına yol açabilecek herhangi bir ifadeleri olmuş mudur?” diye sordu. Hükümetin Ermenistan’a yönelik dış politikada değişiklik yapıp yapmadığını soran Öymen, “Böyle bir değişiklik söz konusu değil ise Nalbandyan’ın bu ifadesi üzerine bir açıklama yapılarak Ermenistan’a ilişkin politikamızın açıklıkla dile getirilmesi düşünülmekte midir? Yukarı Karabağ’ın bağımsızlığını ilan edebileceği yolundaki Ermeni görüşüne Türkiye olarak nasıl bir tepki gösterilmiştir. Eğer gösterilmediyse bu, Türkiye’nin Yukarı Karabağ’ın bağımsızlığını da sineye çekeceği şeklinde yorumlanmayacak mıdır?” dedi.

    Nalbandyan’ın demecini hatırlatan Öymen, hükümetin Ermeni bakanın Türkiye’ye davet edilmesinin isabetli olacağına inanıp inanmadığı sorusunu da yöneltti. Dışişleri Bakanı Ali Babacan, dün yaptığı açıklamada Nalbandya’nın önümüzdeki dönemde Türkiye’yi ziyaret etmesinin söz konusu olduğunu söylemişti.

    (CİHAN)

    (Cihan Haber Ajansı) 13.11.2008 15:0

  • Yok daha neler

    Yok daha neler

    ÇOK yakında başıma “siyah kalpak”, boynuma da “kırmızı kaşkol” takıp televizyon programlarında nara atmaya, masa yumruklamaya falan başlarsam…

    Yani…

    Adım “çatlak gazeteci”ye çıkarsa…

    Hiç şaşırmayın…

    Çünkü delirmek üzereyim…

    Nasıl delirmeyeyim?

    Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz, AKP Milletvekili Nursuna Memecan’a emanet edilecekmiş…

    Nursuna Hanım “Başmüzakereci” olmak için resmen ve alenen kulis atıyormuş…

    “Majestelerinin karikatüristi” olarak nam salan Salih Memecan ile eşi Nursuna Memecan’ın, İstiklal Caddesi’ndeki evlerinde Başbakan Erdoğan’ı ağırlamalarının sebeb-i hikmeti bu imiş…

    Şu işe bakın siz:

    Avrupa Birliği dosyalarına hákim olmak için yıllarca göz nuru dökmüş, ömür tüketmiş bunca diplomatımızın yüzüne dahi bakılmazken…

    Amerika’da hızlandırılmış uluslararası ilişkiler kursu görmek, İngilizce’den biraz çakmak ve hükümet yanlısı karikatüristin eşi olmak dışında herhangi bir meziyetine tanık olmadığımız Nursuna Hanım,”Başmüzakereci” sıfatıyla arzı endam edecekmiş…

    Allah’ım! Sen aklıma mukayyet ol!

    Hey Yalçın Küçük Hoca!

    Vallahi de billahi de delirmekte haklısın, bu memleket adamı çıldırtır…

    Ama tek kabahat Nursuna Hanım’da değil…

    Herhangi bir makama getirilmenin koşullarının bu kadar ucuzladığı bir memlekette…

    Yani…

    Tren makinistine ulaşım sorunlarının, belediye trafik memuruna Türk Hava Yolları’nın, biraz İngilizce’den çakana diplomasinin, Çıkrıkçılar Yokuşu’nda az buçuk tüccarlık etmiş adama ekonominin emanet edildiği bir memlekette…

    Nursuna Hanım’ın, etrafına şöyle bir bakıp, “Ben neden Başmüzakereci olmuyorum ki? Benim neyim eksik?” demesi gayet normaldir…

    İşte buraya yazıyorum:

    Bu hanımefendi, yarın da “Yahu şu Ali Babacan bile Dışişleri Bakanlığı’nı yürütebiliyorsa ben de yürütürüm kardeş” diyecek ve Dışişleri Bakanlığı’na getirilmek için kulis atacaktır…

    Bu işler artık ciddiyetten uzak hale gelmiştir…

    * * *

    Şimdi anımsıyorum:

    28 Şubat günlerinde ben bu “Memecan Ailesi”ni pek bir severdim…

    O zamanlar memleketimiz biraz “Mississippi”yi andırır, Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarına “Kunta Kinte”muamelesi çekilirdi…

    Salih ile Nursuna Memecan çifti ise, sağdan soldan gelen “zenci dostu” suçlamalarına hiç aldırmazlar,Erdoğan ve Gül’e sokuldukça sokulurlardı…

    Ben de şöyle derdim: “Ne kadar da erdemli insanlar…”

    Sonra şöyle bir şey oldu: Zenciler iktidara geliverdi…

    Yani bir zamanlar “Kunta Kinte” muamelesine tabi tutulanlar, “Obama” gibi patron oldular…

    Memecan Ailesi de bu işten bir parça nemalanmaya başladı…

    Mesela Salih, “Majestelerinin karikatüristi” olarak Başbakan’ın ve Cumhurbaşkanı’nın uçaklarında “çok özel konuk” muamelesi görmeye başladı…

    Mesela Nursuna, Meclis’e kapağı attı…

    Bense hep iyi niyetimi korumaya çalıştım…

    Ta ki Nursuna’nın “Başmüzakereci” olmak için yanıp tutuştuğunu öğreninceye kadar… Ve şimdi kesin hükmümü veriyorum:

    Bu Memecan Ailesi’nin, Obama üzerine yatırım yapan “Beyaz / Protestan / Anglosakson / Uyanık / Pazarlamacı / Yatırımcı” tiplerden hiç mi hiç farkları yokmuş yahu…

    Ha gayret Gürsel Tekin

    BUNDAN bir süre önce, “CHP’nin yeni İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin’e dikkat” diye bir yazı yazmıştım…

    Demiştim ki:

    “Gürsel Tekin alışılmış CHP’lilere benzemez… Örgütçüdür… Seçkinci değildir… Halkın diliyle konuşur… Hacı amcalarla iletişimi gayet iyidir… Fakir fukaraya yakındır… Takipçidir… Varoşlara alışkındır… Laiklik geriliminden ziyade yolsuzluk meseleleriyle ilgilidir… İddialıdır…”

    Şimdi lütfen fotoğrafa iyi bakın…

    Önceki gün akşam saatlerinde İstanbul Eyüp’te çekilen bu fotoğraf, Baykal açısından önemli ise de, asıl olarak “Gürsel Tekin farkı”nı yansıtmaktadır…

    Olay şu: Bir grup türbanlı kadının yanı sıra çarşaflı bir kadın da CHP saflarına geçmiş… Baykal da, çarşaflı kadına CHP rozeti takıyor…

    Ne güzel değil mi?

    Durun, durun… “Bu bir istismardır, seçim öncesi türbanlıları kafalama taktiğidir” falan deyip geçmeyin…

    Çünkü Gürsel Tekin, bu işin altını da dolduruyor…

    Bundan iki hafta önce bana, “Ben CHP İstanbul İl Başkanı olarak üniversitelerde türbanın özgür olmasını istiyorum” demişti.

    From: alinakansu <alinakansu@yahoo.com>

    Sent: Tuesday, November 11, 2008 2:20:35 PM
    Subject: ABD: Memecangiller ve Meluncanlar Ulkesi (Yok Daha Neler)

    Abdullah Gul’e yalakalik yaparken Tayyip Erdogan’a (zamaninda Ozal’a,
    Yilmaz’a, Ciller’e ve diger parti liderlerine) saklabanlik yapan uzun
    yillardir suregelen ve daha uzun yillar gormeye devam
    edecegimiz “ABD’yi Turkiye’ye Pazarlama” nin igrenc tezgahi.

    Turkiye’deki liderlerin-politika calarin donanimlarini artirmalari ve
    siyasetin de artik citasini yukseltmesi gerekiyor. Turkiye’deki
    politikaci donanimi-kalitesi kompleks dunyayi hizli algilamaya ve
    cozum uretmeye yetmiyor. Caresizliklerinden Memecangiller’ i dahi
    ciddiye alabiliyorlar. Degerli burokratlarimiza uzuluyorum.

    Engin Civan’in prens oldugu devrelerde okul bitiren tuyu yeni bitme
    tecrubesiz coluk cocuga tasiyamayacaklari gorevler Turkiye’de
    verildi. Ne oldugu malum. Son zamanlarda da ABD gibi firsatlar
    ulkesinde bir baltaya sap olamamis issiz tayfa ABD’deki “tour
    guide” “hospitality services for adults & children” gorevlerine
    karsilik Turkiye’de kayirmacilik/ tarikatcilik/ particilik/ klupculuk
    nedeniyle is kapiyorlar-kapatiyo rlar ve bir kismi da kedinin cigere
    baktigi gibi firsat kollamakla mesguller.

    Memecangiller’ i migdelerimiz bulanarak izliyoruz. Not aliyoruz.

    ..

    Ben de “Böyle bana özel konuşmak olmaz… Bunun yazılmasına razı mısın?” diye sormuştum…

    Yanıtı çok açıktı: “Evet, yazabilirsin.”

    Bir vesile arıyordum… İşte buldum ve yazdım…

    ————-

    Ahmet Hakan
    Hurriyet