Etiket: David Phillips

  • “Türkiye-Ermenistan Protokolü çöküşün eşiğinde”

    “Türkiye-Ermenistan Protokolü çöküşün eşiğinde”

    ABD’de yayımlanan Boston Globe gazetesinde çıkan yazıda, Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokollerin “çöküşün eşiğinde” olduğu belirtildi.

    AA

    Washington– Gazetede David Phillips imzasıyla çıkan yazıda, “Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesini öngören protokoller, geçen nisan ayında açıklandığında tarihi bir ilerleme olarak duyurulmuştu. Ancak anlaşma, iki ülkenin parlamentoları tarafından onaylanmadıkça ‘çöküşün eşiğinde.’ Böyle bir gelişme, iki ülke arasındaki gerginlikleri artırabilir, ayrıca Yukarı Karabağ meselesinin çözümüne dair gayretleri geriye götürebilir” ifadesi kullanıldı.

    “Türkiye ve Ermenistan-Çöküşün Eşiğinde” başlıklı yazıda, Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin protokollerle ilgili gerekçeli kararına, protokollerin temel amaçlarını zayıflatan ön koşullar ve sınırlamalar içerdiği gerekçesiyle Türkiye’nin tepkisi hatırlatıldı.

    Yazıda, “Anlaşmanın tarihi konularda diyalog için komisyon kurulmasını öngören alt ekine atıfta bulunarak ve bu komisyonun ‘Ermeni soykırımının’ gerçekten olup olmadığını ele alması gerektiğinde ısrar ederek, aslında ön koşul koymaya çalışan taraf Türkiye” iddiasında bulunuldu.

    “Fırsat anı kaçırılmamalı. Top şimdi Türk mahkemesinin elinde” denilen yazıda, “Türk-Ermeni sınırının açılmasıyla, ABD’nin ‘soykırımı‘ tanıması arasında bağlantı olmaması gerektiği, ancak pratikte olduğu” da ileri sürüldü. Yazıda, “Eğer ABD Kongresi Ermeni tasarısını kabul ederse, Türkiye protokolleri terk etmede kendini haklı hissedebilir. Hatta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bazı kısa vadeli politik kazançlar elde edebilir. Haklı öfke, Türk seçmenlerdeki milliyetçi damarlara hitap edebilir” ifadesi kullanıldı.

    “Fırsat kaçmak üzere”

    “Türkiye ve Ermenistan’ın, uzlaşma yolunda daha önceden görülmemiş bir fırsatı kaçırmak üzere olduğu ve böyle bir durumun her iki ülkeye de darbe vuracağı” öne sürülen yazıda, şunlar kaydedildi:
    “Protokollerin onaylanması Türkiye açısından ‘komşularıyla sıfır sorun’ politikasının teyidi anlamına gelecek ve AB adaylığını güçlendirecek. Sınırın açılması, Ermenistan’ın izolasyonunu sona erdirecek ve sınırın her iki tarafı için de kazanç olacak.
    ABD Başkanı Barack Obama yönetimi, ABD’nin çıkarlarına da zarar verebilecek bir diplomatik fiyaskoyu önlemek için elinden geleni yapmalıdır. Sürecin başarısız olması sadece ABD’nin prestijini lekelemekle kalmayabilir, ABD’nin Irak’ta istikrarın sağlanması, NATO’nun Afganistan’da desteklenmesi ve İran’ın nükleer programının önlenmesine yönelik diplomatik çabalarda Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duyduğu bir zamanda Türk-Amerikan ilişkilerine de zarar verebilir.”

  • Kopenhag değil artık ‘Ankara kriterleri’

    Kopenhag değil artık ‘Ankara kriterleri’

     

    ABD düşünce kuruluşu Atlantik Konseyi için hazırladığı “Türkler ve Irak Kürtleri arasında güven tesisi” raporu gündeme oturan Prof. David Phillips, Zaman’a önemli açıklamalar yaptı. Phillips’e göre açılım Türkiye’nin kendi çıkarları için kendi hükümetince yürütülüyor.

    Türkiye’nin artık ABD veya AB’yi memnun etmeye çalışmadığını belirten Phillips, “Kopenhag Kriterleri ‘Ankara Kriterleri’ne dönüşmüştür.” diyor. ‘Açılımın ABD projesi olduğu’ iddialarına delil olarak raporunun gösterilmesine ise karşı çıkıyor: “Bu, Türk demokrasi açılımı.”

    Prof. David Phillips’e göre eğer Erdoğan hükümeti, PKK’nın süreci baltalama girişimlerine takılmaz ve hem Kürtlerin kimliklerini sivil siyaset içinde ifade etmelerini hem de PKK’nın silahsızlandırılmasını sağlayacak düzenlemeleri yapabilirse Başbakan Erdoğan, Nobel Barış Ödülü’nü alabilir. Türkiye-Ermenistan uzlaşmasının da artık yeterince olgunlaşmış olduğunu söyleyen Phillips, yine de Türkiye’nin sözde Ermeni soykırımı baş ağrısından kurtulacağına inanmıyor. Phillips, kapalı sınırlar döneminin bittiğini söylüyor ve ekliyor: “Artık açık sınırlar, açık zihinler ve açık kalpler dönemindeyiz.”

    Zaman’ın sorularını cevaplayan Phillips, birincisini nisan ayında Washington’da düzenlediği Türk ve Iraklı Kürt entelektüel ve devlet adamları buluşmasının İstanbul’da yapılacak olan ikinci oturumunun hazırlıklarını yapmak üzere Türkiye’deydi.

    Ekim ayı için planlanmış olan İstanbul toplantınızı kasım ayına ertelemenizde Başbakan Erdoğan’ın başlattığı ‘demokratik açılım’ın sizin raporunuzla ilişkilendirilmesinin bir payı var mı?

    Hiçbir bağlantı yok. Toplantının ertelenmesi çok daha önceden Irak Kürtlerinin başkanlık ve meclis seçimlerinden dolayı kararlaştırılmıştı. Diyaloğu yeniden başlatmadan önce katılımcıların rahat bir nefes alabilmesi için yeni hükümetin kurulmasını beklemenin doğru olacağını düşündük.

    Katılımcıları kimler olacak İstanbul toplantısının?

    15 kadar Iraklı Kürt katılacak. Bazı görevliler, toplantıya kendi kişisel görüşlerini ifade etmek üzere katılacaklar. Üniversiteler ve ticaret odaları gibi bazı sivil toplum örgütlerinden de katılım olacak. Türk tarafından da üniversite temsilcilerini, düşünce kuruluşlarını, bazı işadamlarını ve milletvekillerini davet edeceğiz. Hükümet katılmak isterse tabii ki bu da kabulümüz.

    Raporunuz Türkiye’de bir hayli tartışma konusu oldu. Ne düşünüyorsunuz, bu tartışmalar konusunda?

    Bu, bir Türk demokrasi açılımı… Türk karar vericileri pek çok kaynaktan bilgi topluyorlardır. Benim kaleme aldığım raporların bu konulardaki tartışmaya bir katkı yapmış olduğu gerçeği güzel bir şey.

    CHP lideri Deniz Baykal’ın 1989’da hazırladığı bir Kürt raporu vardı. Kendi raporunuzu hazırlamadan önce onu gördünüz mü?

    Bu rapordan haberim var. Böyle konularla uğraşırken fikirlerinizin olması önemlidir. Sadece yapılan gayretleri eleştirerek toplumun kalkınmasına pozitif bir katkı yapamazsınız.

    Bazı Türkler, Irak işgalinden sonra Türkiye ile ABD’nin komşu olduğunu düşünüyor. Doğruluk payı var mı bunun?

    ABD ile Türkiye, her zaman manen komşu oldular zaten. Şimdilerde bu bölgedeki bir dizi alanda işbirliği yapıyoruz o kadar.

    Bazıları Türkiye’nin bölgedeki yeni rolünün bir Amerikan projesi olduğunu söylüyor…

    Ben bir Amerikan görevlisi değilim ve ABD hükümeti adına konuşmuyorum. Ama daha önceki görevlerimden iyi biliyorum ki; Türkiye ile bir dizi konuda yakın işbirliği içinde çalışmak, Amerikan hükümeti için her zaman arzulanan bir şeydir. Türkiye ve ABD’nin menfaatleri tarih boyunca çakıştılar; şimdi de öyleler.

    Başkaları AB’nin daha belirleyici olduğunu düşünüyor?

    İşin doğrusu Kopenhag Kriterleri artık ‘Ankara kriterleri’ne dönüşmüş durumda. Hükümet, reform gündemini sahiplendi ve bu demokratik reformları sadece kendi çıkarı bunu gerektirdiği için yapıyor: Ne AB’yi ne de ABD’yi memnun etmeye çalışıyor. Tam da böyle olması gerekirdi zaten. Bu, bir demokratik açılım ve Türkiye hükümeti tarafından Türk halkı adına yürütülüyor.

    Peki Büyük Ortadoğu Projesi öldü mü?

    Demokrasinin silah zoruyla dayatılabileceği inancı öldü. Demokratikleşme dayatmayla değil, yerel şartlarla olgunlaşmak zorunda. ABD bu dersi, Irak’ta kendi evlatlarının canı ve hazinesi pahasına aldı. Tabii ki özgürlükçü güçlerin ilerlemesini istiyoruz ama bunun, direkt olarak bahis konusu olan toplum tarafından yapılması gerekiyor. ABD yardımcı olabiliyorsa ne âlâ, olsun.

    Türkiye’deki Ergenekon davası bir yönüyle Kürt sorunu ve PKK’nın ortaya çıkışıyla da alakalı. Bu dava Kürtlerin şiddetten uzaklaşması ve devletleriyle barışmalarını sağlayabilir mi?

    Derin devletin devre dışı bırakılması, demokrasinin daha da yeşermesi adına önemli bir adım. Derin devlet aktörleri şiddetin yayılmasıyla kendi varlıklarını meşrulaştırıyorlar. Eğer çatışmayı teşvik etmezlerse anlaşmazlıklar şiddete dönüşmeden, siyasi yöntemlerle de çözülebilirler ve Ergenekon yapılaşmasının yargılanması ve çökertilmesi bu yöntemlerin şansını artırır. Ergenekon’un faaliyetleri, Türkiye’de farklı kurumların bürokratik yapılarına kadar sızmayı başarmıştı. Dolayısıyla sadece bir hukuki süreç yeterli olmaz, bir dönüştürücü sürece ihtiyaç var.

    Yani Ergenekon’un, savcıların düşündüğünden daha büyük olduğunu mu söylüyorsunuz?

    Savcılar belli sayıda olayla ilgileniyor, ama Ergenekon bir olay değil bir mantalitenin ifadesidir. Bu mantalite de her geçen gün tarihe karışıyor.

    PKK’nın içinde de bir Ergenekon olduğunu söyleyebilir miyiz?

    Şunu söyleyebilirim: Bir yerde şiddet varsa her iki tarafta da bu şiddetten nemalananlar vardır. Bir Afrika atasözü var, filler tepişti mi olan otlara olur diye. Burada da Türk güvenlik güçleriyle PKK arasındaki mücadeleden en büyük zararı başta Kürt kökenliler olmak üzere Türk vatandaşları görmüş. Artık bunu aşmak zamanı geldi.

    Hükümetin her çözüm arayışına PKK’nın saldırılarla karşılık vermesi bir tesadüf mü?

    Eğer barışçıl bir süreci baltalamak istiyorsanız en iyi yol, sansasyonel bir şiddet eylemidir. Ama hükümetin yolundan dönmeden demokratik açılıma devam etmekte olduğu gerçeği bu konudaki samimiyetini ortaya koyuyor.

    Böyle saldırılar karşısında sürece devam etmek kolay değil. Sizce hükümet sonuna kadar gidebilecek mi?

    Bunu kestirebilmek için henüz erken. Ama bugün söylem farklılaşmış durumda. Eğer Başbakan Erdoğan, Kürt meselesiyle ilgilenen ve PKK problemine kökten bir çözüm üreten kapsayıcı reformlar sürecini ayakta tutabilirse uluslararası arenada muazzam bir prestij kazanacaktır ve pekala Nobel Batış Ödülü’nü alabilir. Tabii böyle bir kazanım için ifade özgürlüğünü garanti edecek adımlar da atmalı. Buna basın özgürlüğü de dahil.

    Siz PKK raporunuzdan çok önce ‘Türk-Ermeni uzlaşması’ raporu hazırlamıştınız. Şimdi ortada bir yol haritası var. Türklerin çoğu bu uzlaşmayı her yıl Avrupa ya da Amerika parlamentolarına gelen soykırımı yasa tasarılarından kurtulmak için destekliyor. Sizce Ermeniler, bu konudaki taleplerinden vazgeçer mi?

    Bir normalleşme ve tanıma anlaşmasını benimsemek belli bir tarihte olup biten bir olay. Buna karşılık Türklerle Ermeniler arasında uzlaşma uzun zaman ve pek çok temas isteyen bir süreç. Sınırlar açıldığında Türkler ve Ermeniler bir araya gelebilecekler. Bu da karşılıklı anlayışı derinleştirecek ve uzlaşmayı teşvik edecek. Ama bu, Ermenilerin soykırımın kabullenilmesi taleplerinden vazgeçecekleri anlamına gelmiyor.

    Bir tarihçiler komisyonu kuruluyor. Bu komisyon, ‘olanlar soykırım değildi’ derse de olmaz mı bu?

    Benim tecrübeme göre tarihçiler ulaşmak istedikleri sonucu meşrulaştıracak yığınla kitap ve makaleyi masa başına getiren adamlar. Ben bu komisyonun taraflardan herhangi birini tatmin edecek bir sonuca ulaşabileceğinden şüpheliyim.

    Dağlık Karabağ meselesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Uzlaşmayı bloke etme potansiyeli yok mu?

    Minsk sürecinin savaştan etkilenmiş toprakların büyük çoğunluğunun Azerbaycan’a iadesini sağlayacak bir anlaşmayla tamamlanması bekleniyor. Ama Türkiye ile Ermenistan arasında uzlaşma ve tanımayı sağlayan anlaşmayla Azerbaycan’ın toprakları arasında bir bağlantı yok. Bence Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi Dağlık Karabağ konusundaki görüşmelere büyük oranda destek olacaktır.

    Ermenilerin de bir ‘Ergenekon’u var. Bu Karabağ kliği yeniden parlamento basmaya kalkışabilir mi?

    Ermenistan’da bir Ergenekon olduğundan haberim yok; ama uzlaşmanın her iki tarafta karşıtları mutlaka olacaktır. Sınırların kapalı tutulmasında menfaati olan insanlar var. Allah’tan bunlar azınlıktalar. Önümüzdeki yolu gösteren paraflanmış bir anlaşma var. Tabii ki iki tarafta da ateşli tartışmalar olacak ama nihayetinde hem Türkiye hem de Ermenistan parlamentolarının anlaşmayı onaylayacaklarından eminim ben.

    Bence konu yeterince olgunlaştı ve her iki taraf da uzlaşmaya hazır. Kapalı sınırlar dönemi bitti. Artık açık sınırlar, açık zihinler ve açık kalpler dönemindeyiz. ZAMAN

     

     

     

    KERİM BALCI, YONCA POYRAZ DOĞAN İSTANBUL

  • “Kürt açılımını hazırlayanlar Ermeni açılımını da hazırlamıştı”

    “Kürt açılımını hazırlayanlar Ermeni açılımını da hazırlamıştı”

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Türkiye’ye Kürt açılımı konusunda yazdığı raporlarla bir yol haritası hazırlayan araştırmacı David Phillips’in Türk-Ermeni Uzlaştırma Komisyonu’nun başkanı da olduğunu açıkladı.

    ANKA

    Ankara– CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, “Gerek hükümetin son açılımı gerek Ermenistan konusundaki girişimlerinin yabancı kaynakların telkinlerinden esinlendiği yolundaki izlenimleri bu bilgiler doğrulamakta ve AKP iktidarının teslimiyetçi politikalarının somut örneklerini oluşturmaktadır” dedi.

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Öymen, yaptığı yazılı açıklamada, “Türkiye’nin Kürt açılımı konusunda 2007 ve 2009 yıllarında yazdığı raporlarla bir yol haritası hazırlama girişiminde bulunan ve bunun için Norveç hükümetinden destek alan American Atlantic Council araştırmacısı David Phillips, daha önce de Amerikan hükümetinin desteğiyle ve Türk ve Ermeni katılımcıların iştirakiyle oluşturulan Türk-Ermeni Uzlaştırma Komisyonunun da başkanlığını yapmıştı” dedi.

    Bu komisyonun çalışmalarından rahatsızlık duyan Türk üyelerden üçünün 2003 yılının Haziran ayında istifa ettiğini, geri kalan üyelerin katılımıyla hazırlanan yol haritası Türk ve Ermeni hükümetlerine verildiğini bildiren Öymen, bu yol haritasının içeriğinin kamuoyuna açıklanmadığını anımsattı. Bazı Ermeni kaynakların hükümetlere sunulan bu yol haritasında Türkiye’nin Ermenistan sınırını ön koşulsuz olarak açmasını tavsiye ettiğini bildirdiğini kaydeden Öymen, “Aynı kaynaklar bu komisyonun görevlendirdiği, Amerika’da yerleşik bir insan hakları kuruluşunun 1915 yılında Türkiye’nin Ermenilere soykırım yaptığı yolunda görüş bildiğini de iddia etmektedirler” dedi. Öymen, açıklamasını şöyle sürdürdü:
    “Komisyonun taraflara sunduğu yol haritasının içeriği bilinmemekle birlikte Başkan Obama’nın TBMM’de yaptığı konuşmada herhangi bir ön koşuldan bahsetmeksizin Türkiye’nin Ermenistan sınırını açmasını ve Ermenistan’la ilişkilerini normalleştirmesini önerdiği hatırlanmaktadır.

    Obama’nın bu konuşmasından sonra bazı AKP milletvekilleri ile iktidar yanlısı basın, sınırın ön koşulsuz olarak açılması konusunda beyanatta bulunmuşlar anacak daha sonra Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’in kuvvetli tepkisi üzerine Sayın Başbakan Azerbaycan’ı ziyaret ederek, Yukarı Karabağ sorunu çözülmeden sınırın açılamayacağını bildirmişti. Buna rağmen son zamanlarda Türkiye’nin Ermeni sınırını açması doğrultusunda bazı yabancı çevrelerin hükümet üzerine baskılarını yoğunlaştırdıkları görülmektedir.

    Gerek hükümetin son açılımı gerek Ermenistan konusundaki girişimlerinin yabancı kaynakların telkinlerinden esinlendiği yolundaki izlenimleri bu bilgiler doğrulamakta ve AKP iktidarının teslimiyetçi politikalarının somut örneklerini oluşturmaktadır. Sayın Başbakanın bu konularda dış telkinlerle hareket ettiği yolunda iddialara gösterdiği aşırı tepki muhtemelen bu gerçeklerin artık saklanamayacak biçimde ortaya çıkmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.”

  • O TOPLANTIYA KİMLER KATILDI?

    O TOPLANTIYA KİMLER KATILDI?

    Türkiye hafta başından bu yana Washington’da The Atlantic Council’de yapılan bir toplantıyı ve orada konuşulanları tartışıyor. 

     

    Odatv.com’un ulaştığı bilgilere göre toplantıya Türkiye adına davet edilenlerden biri hariç hiçbiri “aktif gazeteci” değil. Ya da o sırada değildi. İsimleri sayalım:

     

    Star Gazetesi’nden Nuh Yılmaz: SETA Vakfı’nda Başbakan Danışmanı İbrahim Kalın’a Washington’dan rapor veriyor. George Mason Üniversitesi’nde Doktora yapıyor.

     

    Sabah Gazetesi’nden Ömer Taşpınar: Aslen Brookings ve National Defense Üniversity’de görev yapıyor. Başbakan’ın oğlu bir yıl önce stajyeriydi.

     

    Radikal ve Referans’tan Cengiz Çandar: Kuzey Irak ve Kürt meselesini en iyi bilen toplantıdaki “TEK” kanaat önderi.

     

    Aslı Aydıntaşbaş: O sıralarda Akşam’da yazmaya başlamamıştı. Hatta aynı günlerde Rum Lobisinin desteklediği Wilson Center’da bir de konuşma yaptı. Davetiyelerde “Sabah Gazetesi Eski Ankara Büro Şefi” yazıyordu.

     

    Washington’daki hiçbir aktif gazetecinin çağrılmadığı toplantıda David Philips’in anlamına bakalım bir de:

     

    Philips Atlantic Council toplantısından bir ay önce Temsilciler Meclisi’ndeki bir oturumda “Türkiye Ermenistan’la kapıyı açma konusunda yalpalıyor. Gül başka konuşuyor, Erdoğan başka konuşuyor. AB hedefinde samimi olup olmadığının sınavı bu konu olacak” demişti.

     

    Yani AKP’yi ve Türk dış politikasını sert bir dille eleştirmekten kaçınmamıştı. Aynı toplantıda bazı Türk gazetecilere Kuzey Irak ve Türkiye’ye gideceğini de söylemiş, Hatta yakın tarihlerde Cemaat’in düzenlediği Erbil toplantısı için de “Pek anlamlı görünmüyor” demişti.

     

    Peki sonra ne oldu?

     

    Philips gezisi ve raporu için Norveç Büyükelçiliği’nden “FON” buldu ve hiç niyetli olmadığı halde ayrıntılı bir rapora girişti.

     

    Philips’e para veren Norveç’in Washington Büyükelçisi Wegger Strommen 20 Mayıs’ta ilginç bir biçimde Gülen Cemaati’nin Washington şubesi Rumi Forum’da “Barış ve Uzlaşı Çabaları” konulu bir de konuşma yaptı.

     

    Rumi Forum’un davetlilerini “özenle” seçtiğini ve cemaatin desteklediği hatta cemaatin seçim kampanyalarına para topladığı pek çok Amerikalı politikacıyı özellikle konuşmacı olarak davet ettiğini ayrıca belirtmeye herhalde gerek yoktur.

     

    Atlantic Council toplantısı ne uğurluymuş ki sadece David Philips’e para ve rapor yazma imkanı vermekle kalmadı, Norveç Büyükelçisiyle Rumi Forum’u yakınlaştırdı, Aslı Aydıntaşbaş da aniden Akşam gazetesine transfer oldu ve üçüncü yazısında “Cemaat ABD’de güç kaybetmiyor. Tam tersi çok güçlü” dedi.

     

    Komplo teorisi yazmıyoruz.

     

    Olayları alt alta diziyoruz.

     

    Rapordan çok toplantının yarattığı ilişki trafiği daha ilginç değil mi?

     

    Odatv.com

    27 Ağustos 2009

  • Karar tamamen Erdoğan’ın

    Karar tamamen Erdoğan’ın

    Tolga TANIŞ

    MHP’li Oktay Vural’ın, “Kürt Açılımı”nın bir ABD projesi olduğuna kanıt gösterdiği raporların yazarı David L. Phillips, New York’tan bir açıklama yaptı.

    Kendisi hakkında ortaya atılan iddiaları duyduğunu belirten Phillips, Hürriyet’e gönderdiği mektupta, “Başbakan Erdoğan’ın kararı tamamen kendisine ait” diyor.

    EVET BEN YAZDIM 

    Doğru. Amerikan Dış Politikası Ulusal Komitesi (NCAFP) tarafından yayınlanan “PKK’yı Silahsızlandırma, Dağıtma ve Yeniden Entegre Etme” (Ekim 2007) ve ABD Atlantik Konseyi’nin (ACUS) yayınladığı “Türkler ve Irak Kürtleri Arasında Güven İnşaası” (Haziran 2009) raporlarının yazarı benim.

    PKK’YLA YÜZLEŞME

    Raporlarım, ABD’nin yabancı terörist organizasyon saydığı PKK’yla yüzleşme çağrısı yapıyor. Ayrıca PKK üzerindeki baskıyı artırmak için Ankara ve Iraklı Kürtler arasında bir işbirliğinin gerekliliğini vurguluyor.

    KİMSE ETKİLEMEDİ

    Hiçbir Amerikan ya da Türk yetkilisi, raporun bulgularına ya da tavsiyelerine etki etmedi. Buluştuğum Türk yetkililer, nazikçe görüş alışverişinde bulundular. Ancak bu görüşmeler kısa ve kesik kesikti.

    ERDOĞAN’IN FİKRİ

    Açık olmak istiyorum. Başbakan Erdoğan’ın kararı tamamen kendisine aittir. Benim tavsiyemi almaz. Başbakan Erdoğan’ın düşüncesi, tamamen Türkiye’nin ulusal çıkarları üzerine kuruludur.

    TARİHİ ATILIM

    Kürt kökenliler de dahil, Türkiye vatandaşları on yıllardır acı çekti. Şimdi Türkiye’nin güvenlik kurumlarının da desteğiyle Ak Parti, Kürt meselesinde tarihi atılıma ilerliyor.

    SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ

    Bu, politikadaki fundamental bir değişimden daha fazlasıdır. Bu, Türkiye’yi daha güvenli, daha özgür ve Batı kurumlarıyla entegre edecek derin bir sistem değişikliğidir. Erdoğan, vizyonu ve liderliğiyle krediyi hak ediyor.

  • Erdoğan’ı kızdıran PKK raporu yazarından bir rapor daha

    Erdoğan’ı kızdıran PKK raporu yazarından bir rapor daha

    24.08.2009 | Cevdet Aşkın

     

     

    Atlantik Konseyi Nedir?
    ABD’li bağımsız bir düşünce kuruluşu olan Atlantik Konseyi, Atlantik İttifakı temelinde uluslararası sorunlarda tartışma ve diyaloğu teşvik ederek ABD’nin yapıcı liderliğini geliştirmeyi amaçlıyor.

    Rapor nasıl hazırlandı?
    Atlantik Konseyi, 13-15 Nisan tarihlerinde Türkiye ve Irak’tan 14 kişinin katıldığı bir toplantı düzenledi. Katılımcılar arasında Türkiye’nin önde gelen kanaat önderleri ile Bölgesel Kürt Yönetimi yetkililerinin de bulunduğu toplantıdan sonra David Phillips, Türkiye ve Irak’a ziyaretlerde bulunarak üst düzey yetkililerle görüştü. Rapor, bu toplantı ve görüşmelerin zemininde hazırlandı. Kuruluş, konuyla ilgili olarak Washington’dan sonra biri eylül ayında İstanbul’da, diğeri daha sonra Erbil’de olmak üzere iki toplantı düzenlemeyi de planlıyor. İstanbul’daki toplantıya medya temsilcilerinin katılması hedefleniyor.

    David L. Phillips kimdir?
    ABD Dışişleri Bakanlığı ve BM Genel Sekreterliği eski üst düzey danışmanlarından olan David Phillips, halen New York ve Columbia üniversitelerinde dersler veriyor. Atlantik Konseyi’nde proje direktörlüğü de yapan Phillips, 15 Ekim 2007 tarihli “PKK’nın silahsızlandırılması, dağıtılması ve (topluma) yeniden entegre edilmesi” raporuyla dikkat çekmişti. Raporunu ilk kez yayımlayan Referans’a açıklamalarda bulunan Phillips, Türkiye’deki görüşmelerle ilgili randevuları hükümetin ayarladığını söylemişti.

    MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural’ın hükümetin Kürt açılımını “ABD projesi” olarak nitelemesiyle başlayan polemik sürerken, Vural’ın kanıt olarak gösterdiği “PKK’nın silahsızlandırılması, dağıtılması ve (topluma) yeniden entegre edilmesi” başlıklı raporun yazarı David Phillips ikinci raporunda da Türkiye ile Kuzey Irak arasında ilişkilerin geliştirilmesine yönelik bir yol haritası veriyor.
    ABD’li düşünce kuruluşu Atlantic Council (Atlantik Konseyi) bünyesinde haziran ayında yayımlanan “Confidence Building Between Turks and Iraqi Kurds” -Türkler ve Iraklı Kürtler Arasında Güven İnşası- başlıklı raporda, ABD’nin çekilme aşamasında olduğu Irak’ta istikrarın önemine vurgu yapılarak Kuzey Irak’taki PKK varlığına ilişkin Erbil’e, Türkiye’deki Kürt sorunuyla ilgili Ankara’ya önerilerde bulunuluyor.
    Bölgesel Kürt Yönetimi’nin PKK da dahil olmak üzere tüm Kürt partileri ve gruplarının katılacağı konferans planını hayata geçirmesi; PKK liderlerinin yakalanması, Erbil havaalanında örgüte nakit akışının daha etkin izlenmesi, PKK’lıların bulunduğu dağlık bölgelere giden yollara daha stratejik ve pro aktif kontrol noktaları kurulması, PKK’nın yan kuruluşu PÇDK’nın kapatılması için teyit edilebilir adımlar atması ve Bölgesel Kürt Yönetimi temsilcilerinin de Türkiye, ABD ve Irak arasında kurulan “Üçlü Mekanizma”ya dahil edilmesi yoluyla Kürt yetkililerinin istihbarat paylaşımı ve ortak operasyonlara daha tam katılımının sağlanması öneriliyor.
     
    Raporda Türkiye’de PKK’ya olan desteğin azaltılması başlığında Ankara’ya yönelik öneriler ise şöyle sıralanıyor:
     
    1-       Terörizme karşı mücadelenin ötesine geçilmesi: Nihai çözüm Türkiye’nin demokratikleşmesi ve kalkınmasının yanı sıra PKK’nın lider kadrosu dışında kalan üyelerine bir af düzenlemesinin yapılmasında yatıyor.
    2-       Yasal reformların yapılması: Türkler federalizmi ayrılıkçılık ile eşanlamlı gördüğü için daha az iddialı adem-i merkeziyetçi şemalar düşünülebilir. Anayasanın vatandaşlığı tarif eden 7. maddesinde reform yapılması, Anti-Terör Yasası’nın ve Ceza Kanunu’nun 215, 216, 217, 220 ve 301. maddelerinde değişikliğe gidilmesi ya da kaldırılmaları ve kültürel reformların tam olarak uygulanması hukuk düzenini ve Türkiye’deki demokratik gelişmeyi ileriye götürecektir. Aynı zamanda katı, hesap sorulamayan ve son derece muhafazakâr yargı sisteminde reform yapacak önlemlere de ihtiyaç vardır.
    3-       İstihdam yaratmaya odaklanma: Güneydoğu’da ekonomik faaliyetin teşvik edilmesi, çözümün bir parçasıdır. Yol, su şebekeleri, elektrik ve telefon hizmetlerine daha fazla yatırım yapılmasının yanı sıra özelleştirme ve toprak reformu da gereklidir.
    4-       Düşmanla konuşma: Ankara, Öcalan ile görüşmeyi reddedebilir ama demokratik olarak seçilmiş olan DTP üyeleri etkin arabulucu olabilirler. Erdoğan, DTP milletvekilleriyle görüşmeli ve DTP’yi özlü görüşmeler için bir kanal olarak düşünmeli.
    5-       Uzlaşmayı teşvik etme: Gerçeklerle uzlaşma süreciyle çatışmanın her iki tarafının mağduriyetleri ele alınmalıdır.
    6-       Bölgesel bir yaklaşımın benimsenmesi: Türkiye ve Bölgesel Kürt Yönetimi arasındaki ilişkilerin gelişmesi, Türkiye’deki Kürtlere yönelik bir güven inşa önlemi olarak işlev görecektir ve bunun sonucu olarak güneydoğudaki gerilim azalacaktır.
    7-       Avrupa ile bütünleşmeyi cesaretlendirme: Türkiye’nin AB üyeliği yolunda tutulması ülkenin demokratikleşmesi, Türkiye’deki Kürtlerin durumu ve Türkiye ile Bölgesel Kürt Yönetimi arasındaki ilişkilerin sürekli iyileşmesi için esastır. Avrupa, Türkiye’nin üyeliği konusunda tek ses olmalı ve imtiyazlı ortaklık çağrılarından vazgeçmelidir.