Etiket: Cumhur Evcil

  • Cumhur Evcil’den bir ileti

    Cumhur Evcil’den bir ileti

    Sevgili Kardeşim, Aziz Dostum, - cumhur evcil yazilari scaled
    E. Tümgeneral Cumhur Evcil (Kıbrıs Harekatı Kumandanı) 

    Sevgili Kardeşim, Aziz Dostum,

    Dünyayı kasıp kavuran koronavirüs salgını içinde, çok şükür hastanelere düşmeden 2020’yi uğurladık. Biz şimdi ailece, Aksoylara ve şahsında bütün dost ve kardeşlerimize sağlıklı ve mutlu, barış ve huzur içinde ve bir an önce koronavirüsten kurtulacağımız yeni bir yıl diliyoruz. 

    Sevgili arkadaşım, bütün dünyada yaşanan acılarla sıkıntılarla hatırlayacağı 2020 yılı aynı zamanda cumhuriyet tarihimizin en unutulmaz ve en önemli dönemeçlerinden biri olan 1920 yılının da 100’üncü yılı idi. Malumları 1920 yılını Ankara’da karşılayan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının büyük çabaları ile 23 Nisan’da, yasama ve yürütme yetkilerini kullanan TBMM’i açılmış ve üç buçuk yıl sonra adı Cumhuriyet olacak bağımsız yeni bir devlet kurulmuştu. 

    Ve daha Meclis açılmadan Misak-ı Milli ile hedefleri açıklanan, Mustafa Kemal Paşa’nın yönetimindeki bu devlet, stratejisini; 

    • Türk Milletinin, istiklalini kurtaracak azim ve kararlılık etrafında toplanması,
    • Yeni bir ordu ve kaynak yaratılması,
    • Önce iç cephede asayişin, yan ve geri bölgelerde emniyetin temini,
    • Bilahare batıda düşmanın Anadolu’nun harim-i ismetinde boğulması şeklinde belirleyip tespit etmişti. Ve değerli dostum, bilindiği gibi bu belirlenen strateji adım adım başarı ile uygulanmıştı. 

    1920 yılında Hilafet Ordusu dahil iç isyanlar bastırılmış, yıl sonunda Çerkez Etem’in tenkili başlamıştı. Ve yine 1920 yılında Kuva-i Milliye’nin, koca Fransız ordusuna dar ettiği Güney’de; Antepliler Gaziantep’i, Maraşlılar Kahramanmaraş’ı, Urfalılar Şanlıurfa’yı yaratarak güney yanımız emniyete alınmış, Kazım Karabekir Paşa da Kars’ı, Iğdır’ı Ermenilerden kurtararak geri bölgenin emniyetini sağlamıştı. 

    Ve bu başarılar Ankara’yı ve TBMM Hükümetini öne çıkarmış, daha 1920 Mayısında koca Fransa ateşkes için TBMM Hükümetine baş vurmuş, 1920 Aralık ayında da Ermenistan’la Gümrü Antlaşması imzalanmıştı. 

    2020 yılı Kurtuluş Savaşının gururlu ve onurla bu efsane başarıların 100’üncü yılı olması yanında Karadeniz’de doğal gaz keşfi ile Akdeniz’de Mavi Vatan ve Kıbrıs’la ilgili gelişmeleri ve Azerbaycan’ın muhteşem Karabağ zaferini bölgede, Türk Milletine yeni ufuklar açacak önemli gelişmeler olarak değerlendiriyorum. 

    Bu gelişmelerden Kahraman Azerbaycan Ordusunun Karabağ zaferi sırasında İstanbul’da Önce Vatan Gazetesi’nde 1 ve 10 Ekim, 19 Kasım ile 15 Aralık’ta yayınlanan dört makaleyi de ekte sunuyorum. 

    Sevgili Kardeşim, ailece yeni yılınızı tekrar en kalbi dileklerimle candan kutluyor, selam ve saygılar sunuyoruz.

    Sayın Dr. Kayaalp Büyükataman’a da en kalbi dileklerimi selam ve saygılarımı lütfen ilet.

    Gözlerinden öpüyorum.

    Cumhur EVCİL

  • TURKIYE YUNANISTAN VE KIBRIS UCGENI

    TURKIYE YUNANISTAN VE KIBRIS UCGENI

     

    E.Tümg. Cumhur EVCİL,

    cumhur evcil

    Tarihin derinliklerinden gelen Türk-Yunan anlaşmazlıklarının bugün odak noktasını teşkil eden Kıbrıs meselesi bilindiği gibi ilk defa 16 Ağustos 1954’te Yunanistan’ın İngiltere’yi BM’e şikayeti ile uluslararası platforma çıktı. O günden beri resmen uluslararası bir mahiyet kazanan Kıbrıs meselesini çözmek üzere Kıbrıs Türk ve Rum liderler ilk defa Londra ve Zürih antlaşmaları sırasında bir araya geldiler ve Kıbrıs Cumhuriyeti  kuruldu.

    Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşuna Rumlar, Kıbrıs’ı ele geçiremedilerse de Kıbrıs’ın yönetimini ele geçirdikleri için rıza göstermişlerdi.

    Kıbrıs Cumhuriyeti Rumların bu hedefi nedeni ile çok yaşamadı. Kanlı Noel (21 Aralık 1963)’le Kıbrıs Türklerini Cumhuriyetin bütün dairelerinden ve birimlerinden kapı dışarı eden Rumlar; 15 Kasım 1967 Geçitkale ve Boğaziçi olaylarına kadar Kıbrıs Türklerini ve çözümü hiç kaale almadılar. 15 Kasım’da Rumların iki Türk köyünde yaptıkları katliam üzerine ayağa kalkan Türkiye karşısında Yunanistan savaşı göze alamayınca çözüm için ilk görüşmelere 1968 Haziran ayında başladı. O günden beri 45 yıldır sürdürülen bu görüşmelerin tamamı BM’in gözetim ve nezaretinde yapılmıştır. Kıbrıs Barış Harekatı’ndan hemen sonra mutabakat sağlanan aşağıdaki anlaşmalar dışında Rumlar, Enosis’in yolunu kapadığı gerekçesi ile çözüme yanaşmamışlar ve imzaladıkları şu üç anlaşmayı da daha sonra reddetmişlerdir.

    –          Birinci Kıbrıs Barış Harekatı’nın hemen ardından 30 Temmuz 1974’te imzalanan Birinci Cenevre Deklarasyonu. Rumlar bu deklarasyonla kabul ettikleri hiç bir hususu uygulamadıkları için İkinci Kıbrıs Barış Harekatı icra edilmiştir.

    –          2 Ağustos 1975 tarihinde Denktaş ile Klerides arasında imzalanan Nüfus Mübadelesi Anlaşması. Rumlar bu anlaşma ile kendi istekleri doğrultusunda güneye gitmelerine rağmen, anlaşmayı tanımayarak kuzeye çıkmanın yollarını aramaktadırlar.

    –          12 Şubat 1977 tarihinde imzalanan Zirve Anlaşması

    –          19 Mayıs 1979 tarihinde imzalanan İkinci Zirve Anlaşması

    Zirve Anlaşmaları Kıbrıs’ta iki kesimli, iki toplumlu ve eşitlik çerçevesinde bağımsız bağlantısız bir cumhuriyetin kurulması amacını gütmektedir. İlki Makarios’la yapılan anlaşmanın ikincisi Makarios ölünce yenilenmiştir.

    BM Genel Sekreterleri Kurt Waldheim, Perez de Cuellar, Butros Gali, Kofi Annan ve Ban Ki Moon tarafından nezaret edilen görüşmeleri Rumlar hep uzatarak çıkmaza sokmuş, Türk tarafının önerilerini hep reddettikleri gibi hazırlanan planları da kabule yanaşmamışlardır. Dünyanın gözü önünde cereyan eden bu gerçeklere rağmen Rumlar, anlaşmazlık konusunu Türk tarafı üzerine yıkmayı başarmıştır.

    Annan Planı’nın Rumlar tarafından reddinden sonra, Türkiye’nin “Bir adım önde gitme” siyasetinin bir işe yaramadığı Türkiye-AB ilişkilerinden ortaya çıkmış, ayrıca ABD ve AB de Kıbrıs Türklerine verilen vaatlerin hiç birini yerine getirmemiştir.

    Bütün dünyaya anlaşmazlığın sorumlusu olarak takdim edilen Denktaş’ın KKTC Cumhurbaşkanlığından ayrılmasından sonra ABD ve AB’nin teşvik ettiği yeni görüşmelerden bir sonuç alınamadı. Bu görüşmeleri tıkayan GKRY lideri Hristofyas 2013 başında görevden ayrılırken, beş yıllık iktidarı boyunca KKTC’ye yönelik ambargoların yürürlükte kalması için mücadele ettiğini açıklayarak gerçek niyeti bir defa daha ortaya koymuş oldu.

    Akabinde BM Kıbrıs meselesini çözüme kavuşturmak için yaptığı yeni çağrının ardından Rumlar hemen konuyu Türkiye-AB ilişkileri ile irtibatlandırıp müzakerelerin başlaması için Maraş’ın kendilerine iadesini ön şart olarak ileri sürdüler. Akabinde ne oldu ise AB de, Türkiye ile müzakere için yeni başlıkların açılmasını kabul etti.

    Ayrıca Rumlar sorunu Türkiye ile Ankara’da görüşme talebinde de bulundu. Tabii bu talebin asıl amacının, GKRY’nin Türkiye tarafından tanınması için özellikle Türk kamu oyunu hazırlamak olduğu aşikar.

    45 yıldır devam eden görüşmeler sonunda Rumların hedefi Enosis’tir. Türkiye de, Anadolu’nun güvenliği açısından 200 yıldır Rumları bu hedefe götürecek bütün planların karşısında olmuştur.

    Aslında bu güvenlik ihtiyacı adanın tamamının Türkiye’ye ait olmasını gerektirmektedir. Bu hedefi coğrafya dikte etmektedir. Bunun dışındaki hal tarzı ise; iki ayrı devletin bugünkü sınırlar içinde varlığının devamı veya iki devletin bir çatı devlet içinde birlikte olmaları. Bu her iki halde de tesis edilen bütün düzen ve düzenlemeler Türkiye’nin etkin garantisi altında olmalıdır.

    Türkiye’nin bu kesin tavrı karşısında Rumlar, Enosis’i AB içinde gerçekleştirme yolunu izlemeye başlamıştır. Seçtikleri ara hedef, Türkiye AB’ne girmeden, KKTC’yi AB’ne almak, bu süreçte Türkiye’ye verilen garantileri AB içinde boşa çıkarmak ve KKTC’yi yutmaktır.

    Tabii bu ara hedefin diğer ayrıntılarının (Maraş’ın iadesi, diğer toprak talepleri, tek devlet tek millet gibi uydurma düzenlemeler yapılması, Tür halkının kazanılmış haklarının gasp edilmesi gibi) da unutulmaması gerek. Nitekim son defa GKRY futbol federasyonu Kıbrıs Türk futbolunu kendisine bağlayacak bir oyuna KKTC Futbol Federasyonu’nu alet etmişe benzemektedir.

    Değerli Arkadaşım,

    Sonuç olarak uzun bir geçmişte yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen Kıbrıs’ta Enosis’in karşısında, 1974 ZAFER’inden başka bir de KKTC gerçeği vardır. Artık KKTC; meclisi, anayasası, bağımsız mahkemeleri, polisi, askeri, mevcut kurum ve kuruluşları ve ileri demokrasi geleneği ile bir örnek devlet halindedir. Türkiye’den başka şimdilik hiç bir ülke tanımasa da başta BM, AB ve İKÖ gibi dünyanın önde gelen uluslararası kuruluşları ile bir çok ülke KKTC ile siyasi, ekonomik ve daha bir çok alanda temas halindedir. Artık KKTC mecrasında akan bir ırmak gibi yolunu bulmuştur.

    Bu güçlü gerçek ve yükselen Türk gücü karşısında Megali İdea’nın hiç bir şansı olmadığı açıkça ortadadır.

    Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra da Kıbrıslı soydaşlarımız KKTC’yi mamur bir belde haline getirdiler. Kıbrıs’ta eğitim ve turizm alanında büyük adımlar atıldı. 40 yıl içinde soydaşlarımız KKTC’yi alt ve üst yapısı ile, modarn üniversite, okul ve hastaneleri ile cıvıl cıvıl alışveriş ve turistik tesisleri ile onur ve gurur verici bir duruma getirdiler.

    Bunların yanında zaman zaman taviz laflarının da ortaya atıldığı görülmektedir. Ama unutmamak gerekir ki herkes ancak kendi tasarrufu altındaki haklarından taviz verebilir. Milletin sahip olduğu hak ve değerler hakkında kimsenin ne bir tasarruf hakkı ne de gücü vardır. Zira kazanımlarımızın bedeli kandır, candır.

    Sevgili Kardeşim, Değerli Dostum,

    Şimdilerde Anamur’dan, Dragon Çayı’nın Akdeniz’in tabanından KKTC’ye nakli projesi süratle gerçekleşmektedir. Hayat suyu olarak ifade edilen proje 2014 yılı içinde tamamlanacak ve Kıbrıs, Anadolu’ya bir kanalla da olsa bağlanmış olacaktır. Bana göre; bu proje Türkiye’nin bir kararlılık projesidir. Cumhuriyet hükümetleri ve Türk halkı Kıbrıs’a ve Kıbrıs’taki kazanımlarına bugüne kadar sahip çıkmış, sonuna kadar da sahip çıkacaktır. Coğrafyadan taşan gücümüz, coğrafyanın bahsettiği değerler ve bölgedeki etkinliğimizle Türkiye’nin bu meseleyi milli menfaatlerimize uygun bir şekilde sonuçlandıracağından kimsenin kuşkusu olmamalıdır.

    Bu vesile ile en kalbi dileklerimi selam ve saygılarımı sunuyorum.

    Cumhur EVCİL

     

    E.Tümg. Cumhur EVCİL, Yavru Vatan Kıbrıs’ta Zaferin Hikayesi

    KİTAP ÖZETLERİ Add comments

    KİTABIN ADI: Yavru Vatan Kıbrıs’ta Zaferin Hikayesi
    KİTABIN YAZARI: E.Tümg. Cumhur EVCİL
    BASIM TARİHİ: 1999
    YAYINEVİ VE ADRESİ: Genelkurmay Basımevi / ANKARA
    KİTABIN YAYIM MAKSADI: Kıbrıs Barış Harekâtı Çerçevesindeki Gelişmeler, Harekatın Yapılışı, Harekattan 25 Yıl Önce Türk Mukavemet Teşkilatının Kuruluşu Ve Çalışmaları, Harekât Sırasında Adadaki Türklerin Durumu Ve Harekâtla İlgili Genel Düşünceler Anlatılarak Kıbrıs Barış Harekatı Hakkında Gelecek Nesillere, Araştırma Yapacaklara Değerli Bir Kaynak Sağlamak.

    KİTABIN ÖZETİ :

    1. KIBRIS ADASININ ÖNEMİ :

    Kıbrıs Adası Anadolu’nun güneyden işgali için adeta bir eşik, bir atlama taşı gibidir. Mersin ve İskenderun limanlarına giriş ve çıkışları etkili bir şekilde kontrol edecek konumdadır. Aynı şekilde Suriye ve İsrail liman ve sahillerinin güvenliği için de büyük değer taşır. Akdeniz’in doğusundaki bütün deniz nakliyatının kontrolü açısından fevkalade önemlidir. Türk boğazları ile Süveyş Kanalı’nın Doğu Akdeniz’e açılması Kıbrıs Adası’nın önemini daha da arttırmaktadır. Ayrıca Kıbrıs Ortadoğu petrolleri ile petrol nakliyatının kontrolü bakımından da çok önemli konumdadır. Kıbrıs Adası bu konumu ile bölgede deniz ve hava yolları üzerinde, batmayan dev bir uçak gemisi, füzeler için rampa, Anadolu’yu güneyden istila için bir atlama taşı gibi olup Ege denizinde Yunan adaları ile kuşatılmış Anadolu’nun güneyden de kuşatılmasını tamamlayan önemli bir hedeftir.

    2. 20 TEMMUZ 1974 ÖNCESİ DURUM :

    Kıbrıs Rum Halkı, 20 Temmuz öncesi büyük bir huzursuzluk içindedir. Bu huzursuzluğun kaynağı 1967 Kıbrıs krizinde ABD’nin baskısı ile Yunan cuntasının kabul ettiği aşağıdaki hususlardır :

    a. Grivas Adayı terk edecek,

    b. Adadaki kontenjan dışı Yunan askerleri geri çekilecek,

    c. Kıbrıs Rumları silahtan arındırılacak,

    d. Kıbrıs Rum Hükümeti, Boğaziçi ve Geçitkale’ye yapılan saldırıda ölen Türk’ler için tazminat ödeyecek,

    e. Kıbrıslı Türk’lere uygulanan ambargo kaldırılacak,

    f. Kıbrıs Türklerine herhangi bir taarruz yapılmayacağı hususunda garanti verilecek.

    Fakat Yunan cuntası Grivas’ı 1971 yılında Kıbrıs’a yeniden gönderdi. Grivas’ın hedefi Enosis’i ilan etmek ve Yunan cuntasını sağlamlaştırmaktı. Makarios ise bu hareketin tehlikeli olacağını, Türklerin bezdirilerek ve ekonomik alanda çökertilerek Enosis’in uzun vadede gerçekleştirilmesini savunuyordu. Bu yüzden Grivas EOKA-B örgütünü, Makarios da Özel Polis Teşkilatını kurdu. Taraftarlar arasında mücadele, her geçen gün daha da şiddetlenerek devam etti. Kendi aralarında silahlı çatışmalar başladı ve cinayetten hiçbir şekilde kaçınmadılar. Yunan cuntası 15 Temmuz 1974 günü darbe ilan ederek Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ve Cumhurbaşkanlığı’na Nikos Sampson’un getirildiğini bildirdi. Makarios İngiltere’ye kaçtı.

    “15 Temmuz 1974 darbesinden sonra Türkiye Kıbrıs’ta anayasal düzenin yıkıldığını, mevcut anlaşmaların çiğnendiğini, darbe ile işbaşına gelenlerin gayri meşru olduğunu belirterek, yeni idareyi tanımadığını bildirmiş ve birlikte müdahale hakkını kullanmak üzere İngiltere ile temasa geçmişti. İngiltere’nin Türk teklifini reddetmesi üzerine 18 Temmuz 1999 Salı günü Genelkurmay Başkanlığı’nda bir brifing yapıldı.

    Brifingde Başbakan’a 15 Temmuz darbesinin gizli bir Enosis olarak değerlendirildiği, yapılacak harekatın bir fırsat olduğu, bu fırsatın kaçırılmaması gerektiği vurgulanarak Girne bölgesine çıkarma ve hava indirme harekatı icrası ile üç gün içinde Girne’de Türk Toplumuna, denizle bitişik bir bölgenin işgal edileceği teklif olarak arz edildi. Başbakan teklifi heyecan içinde kabul ettiğini açıkladı.

    3. KIBRIS BARIŞ HAREKATI :

    Harekâtın başarısında en önemli etken baskın olmuştur. 1963’ten beri Türkiye’nin müdahale edememiş olması, herkeste bu defa da “Türkiye baskı için kuvvet kaydırıyor” düşüncesini hakim kılmış, bir seri diplomatik girişimler bu düşünceyi kuvvetlendirmiştir. 20 Temmuz 1974 günü Kıbrıs’a inildiğinde Rumların bu harekâtı hiç beklemediği hemen anlaşılmıştı. Gafil avlanan Rumların baskında uğradıkları şok, derhal korku ve panik olarak tüm adayı sarmış, hatta bu Yunanistan’ı da kapsamıştır. Türk ordusu, denilebilir ki, daha o an savaşı kazanmıştır.

    Kıbrıs Barış Harekâtı’nın kısa sürede başarıya ulaşmasında diğer bir etken de, Rumlar arasındaki Grivas-Makarios çekişmesi ve bu çekişmeye bütün askeri birliklerin fiilen katılmasıdır. Böylece adanın kalbi olan üçgen bölgede Rumlar ezici üstünlüklerini kullanamamışlardır.

    20/21 Temmuz 1974 gecesi, Rumların 20:00’dan sonra icra ettikleri taarruzların o gün öğleden sonra yapılamaması bizim hava ve kıyı başında tutunmamıza imkan vermiştir.

    Savaşta her iki taraf ta hatalar yapar. Savaşı daha az hata yapan taraf kazanır. Bizim de pek çok hatalarımız olmuştur. Havadan inen birlikler aynı bölgeye atıldıklarından birbirlerine karışmış, emir ve komutanın tesisi gecikmiştir. Birliklerin malzemeleri, silah ve cephanesi birbirine girmiş, havan ve top gibi silahlar ilk iki gün etkili şekilde kullanılamamıştır. Buna rağmen Rumların hataları daha çok ve sonucu etkileyecek cinstendir.

    4. 25 YIL ÖNCESİ :

    Kıbrıs Türk toplumu EOKA vahşetine karşı can ve mal güvenliğini korumak için 1958 yılında Türk Mukavemet Teşkilatı’nı (TMT) kurdu. TMT vatansever Kıbrıs Türk’ünü teşkilâtlandırarak Türk varlığını korumuş ve yüceltmiştir. Silahlı Rum çetelerine karşı masum insanların hak ve hukukunu savunmuş ve onların 4 asırdır yaşadıkları vatanlarına sahip olmalarına öncülük etmiştir. Teşkilata, verilen görevi yapabilecek kişiler alınır ve eğitilirdi. Teşkilatta görev alan kişiler gündüz normal işlerini, gece de teşkilatın işlerini veya eylemlerini yaparlardı. Yazar emekli Tümgeneral Cumhur Evcil de bu teşkilattaki mücahitleri eğitmek için 1965 yılında görevlendirilmiştir.

    1965 yılında yaklaşık 60 bin Türk soydaşımızın yaşadığı üçgen bölgede açlık sefalet diz boyu idi. Adanın diğer yerleri çok daha zor şartlar içindeydi. Bu tahammül edilmez ve yaşanması mümkün olmayan ortamda soydaşlarımız, ırklarının asaletine yakışan bir biçimde tam 11 yıl direnmişlerdir.

    5. 25 YIL SONRASI :

    Kıbrıs Barış Harekâtı, Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan yarım asır sonra bütün dünyada yankılar uyandırmış, XXI. Yüzyılda doğacak büyük Türkiye’nin adeta ilanı gibi algılanmıştır. Anadolu’da parlayan Türk gücü Akdeniz’de yeni dengelerin bir işareti olarak değerlendirilmiş ve bölgesinde Türkiye’nin konumunu yüceltmiştir.

    Aradan geçen çeyrek asırlık zamanda Kıbrıs sorununa son nokta bir türlü konamamıştır. Bunun Kıbrıs Barış Harekâtı ile uzaktan yakından bir ilgisi olmadığı biliniyor. Ulusumuzun onurlu başını süsleyen muhteşem bir zafer tacı olarak tarihteki yerini alan Kıbrıs Barış Harekâtı ne zaman olursa olsun, Kıbrıs sorununun çözümlenmesi için mutlaka en önemli etken olacaktır.

    Benzer Konu Linkleri

    • ARA
    • Belgariad-5, Efsuncunun Son Oyunu
    • Nesim Malki
    • Yengeç Sepeti
    • Halid ZiYA UŞAKLIGiL, NESL-İ AHİR
  • 1974 ŞANLI MAĞUSA SAVUNMASI’NIN 39 ncu YILDÖNÜMÜ

    1974 ŞANLI MAĞUSA SAVUNMASI’NIN 39 ncu YILDÖNÜMÜ

    15 Ağustos 2013 günü Kıbrıs’ta tarihi Mağusa şehrinin Rum-Yunan ikilisinin kuşatmasından kurtuluşunun 39 ncu yılı görkemli ve anlamlı törenlerle kutlandı.
    Ben de Kıbrıs’ta idim.
    1571’den beri bu topraklarda yaşayan kahraman mücahitlerin arasında, onurla ve gururla törenlere katıldım.
    Kıbrıs’ın fethi ile Mağusa’ya yerleşen soydaşlarımız 442 yıldır Mağusa ve çevresinde yaşamaktadırlar. Şehir; liman, kale içi ve kale dışındaki yerleşim yerlerinden ibarettir. 14 ncü yüzyılda Venedikliler tarafından inşa edildiği sanılan kale, günümüze kadar ayakta kalabilmiştir. Kale içi bir kaç km2’lik bir alanı kapsamaktadır.

    Değerli Dostlarım;
    Tarih boyunca Anadolu ve Mısır’a hakim olan güçlerin egemen olduğu Kıbrıs adası; 1878’de Osmanlı İmparatorluğu tarafından İngiltere’ye geçici olarak verilmişti. Daha sonra Lozan’da adaya sahip olan İngiltere egemenlik hakkını, 1960 yılında Kıbrıs Türk ve Rum halklarının eşit iki kurucu ortak ve egemen olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’ne devretmiş ve Rumların adayı Yunanistan’a bağlama çabalarına karşı Cumhuriyet ve anayasal düzen İngiltere, Türkiye ve Yunanistan tarafından bir antlaşma ile garanti altına da alınmıştı.
    Ancak adayı Yunanistan’a bağlamak için Cumhuriyeti bir platform olarak kullanmaya kararlı olan Rumlar çok geçmeden 21 Aralık 1963’te Türkleri imha harekatını başlattılar. Noele rastladığı için Kanlı Noel olarak anılan bu planlı hareket karşısında Türklerin savunmasız yerlerden daha güvenli bölgelere göç etmekten başka çareleri yoktu. Evini, işini, aşını, her şeyini terk eden onbinlerce soydaşımız çaresizdi ama asla pes etmediler.
    Soydaşlarımızın direnişini kıramayan Rumlar kuşattıkları her yeri adeta birer açık hava hapishanesine çevirmişlerdi. Türk bölgelerine ilaç, yiyecek, benzin, iğne, iplik, pil ve benzeri bütün ihtiyaç maddelerinin girmesi ve soydaşlarımızın ada içinde seyahatleri yasaklanmıştı. Çadırlarda açlık ve sefalet içindeki soydaşlarımızı Kızılay yardımları ayakta tutuyordu. Afrodit’in ülkesi Yeşil Ada’yı kan gölüne çeviren Rumlar ilk üç ayda 209 soydaşımızı şehit, 1200’ünü de yaraladılar.
    Bu dönemde Rumlar köylerde, kasabalarda ve yollarda tesis ettikleri barikatlarda kadın, çocuk, yaşlı demeden taciz ettikleri soydaşlarımızdan direnenleri tutuklayıp yok ediyorlardı. Halen kayıp olarak nitelenen ve tamamına yakını sivil olan 803 Türk’ün bugüne kadar sadece 211’inin akibeti belirlenebilmiştir.
    Kıbrıs’ta anayasal düzenin iadesi için Türkiye’nin müdahale teşebbüslerini önleyen batı alemi ve medeni dünya ne yazık ki, bu katliamı, bu vahşeti sadece seyretti. Batının himaye ettiği kan ve vahşet dolu 11 yılın sonlarına doğru Atina ve Lefkoşa arasında başlayan soğukluk ve sorunlar yüzünden eli kanlı papaz Makarios ile Yunanistan’da iktidarda olan Albaylar Cuntası’nın arası açılmaya başladı.
    Yunanistan’a kafa tutar hale gelen Makarios’u gözden çıkaran Cunta, 15 Temmuz 1974’te bir darbe ile onu devirip Türk kasabı katil Nikos Sampson’u Cumhurbaşkanı ilan etti.
    Bu darbe; 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne hayat veren Londra ve Zürih antlaşmalarına aykırı olduğu gibi Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasının yani Enosis’in de son aşaması idi.
    Tabii Türkiye bu oldu bittiyi kabullenemezdi, Londra ve Zürih antlaşmalarının kendisine verdiği hak ve sorumluluk gereği adaya müdahale kararını aldı.
    Değerli Dostlarım,
    Kısaca özetlediğim bu süreç içinde 15 Temmuz darbesi yapıldığında adanın her tarafında olduğu gibi Mağusa’da da Türkler, Rum kuşatması altında idi.
    Mağusa’da kalenin surları, kale içinde yaşayan yaklaşık 4000 kişi için iyi bir koruma sağlıyorsa da, sur dışında Rum baskısı ve gözetiminde alınabilecek savunma tertip ve tedbirleri yetersizdi.
    Türk Mukavemet Teşkilatı’ (TMT) nin Mağusa’da mevcudu 250 kadar olan bir Mücahit Taburu, sur dışında da Türklerin yoğun olduğu Karakol, Sakarya ve Baykal semtlerinde mevcutları 100 civarında olan üç Mücahit Bölüğü vardı.
    Mağusa Körfezi çıkarma gemileri için 20 km’lik uygun bir plaja sahip olduğundan Rum-Yunan ikilisi bölgede tank ve toplarla takviyeli 8500 mevcutlu güçlü bir birlikle, bir Türk çıkarma harekatına karşı tertip almıştı.
    Mağusa mücahitlerinin ise bir kaç havan ve geri tepmesiz toptan başka ağır silahı olmadığı gibi cephaneleri de harekat ihtiyacının çok çok altında idi. Personel, silah, cephane yanında haberleşme, erzak, sıhhi malzeme gibi yaşamsal ihtiyaç maddelerinin yetersizliğine rağmen Mağusa mücahitleri ellerinden gelen bütün tertip ve tedbirleri alarak savunmaya kararlı idiler. Hemen savunmayı güçlendirmek için mevziler, irtibat hendekleri sağlamlaştırılmaya, sığınaklar hazırlanmaya başlandı, eğitim ve kontrollere ağırlık verildi.
    20 Temmuz günü sabah Türk Ordusunun Girne batısına çıkarma, Lefkoşa kuzeyine de hava indirme harekatı başlayınca artık harekatın Girne-Lefkoşa aksında cereyan edeceği anlaşıldığından Rumlar, Mağusa bölgesinden 5000 kişilik bir kuvveti kati netice yeri Girne’ye kaydırmak için intikale başladı. Mağusa mücahitleri derhal bu intikali önlemek için müdahale ettiler ve başarılı da oldular. Zayiat verip dengesi bozulan düşman bu defa, saat 10.00 sularında bütün gücü ile Mağusa Türk kesimine taarruza başladı. Böylece bir kısım kuvvetin Çıkarma Bölgesi’nde, kati neticenin alınacağı yerde kullanılması engellenmiş olmakla beraber Mağusa’da da savaş başlamış oldu.
    Rumların bütün silahları ile başlattıkları ateş karşısında özellikle sur dışında daha mevzilerini düzenlemeye, kum torbaları ve ele geçen malzemelerle takviye etmeye çalışan mücahitler bir anda kendilerini savaşın ortasında buldular.
    Dört bir taraftan yağmur gibi yağmaya başlayan kurşunlardan, ikide bir patlayan top ve havan mermilerinden kimse başını kaldıramıyordu. Saatler ilerledikçe yıkılan evler, çıkan toz dumandan da göz gözü görmez olmuştu. Bu top ve havan atışından okullar, camiler, hastaneler de nasibini alıyordu.
    Rumlar, hemen sur dışında liseli gençlerin savunduğu kritik bir konumdaki Namık Kemal Lisesi’ne yöneldiler. Yağmur gibi yağan Rum ateşleri altında kıyasıya devam eden çatışmada bölgeyi savunan mücahit Takım Komutanı ile ikisi liseli beş mücahidin şehadeti, mukavemetin devamını imkansız hale getirmişti. Bir katliamı önlemek için Mağusa Sancağı’nın sur içinden bir takım kadar kuvvetle bölgeyi takviyesi suretiyle yapılan karşı taarruzun Rumlar üzerindeki baskısından yararlanan bölge mücahitleri ile bölgedeki evlere sığınmış 100 kadar kadın ve çocuk sur içine tahliye edilebildi.
    Rumlar Namık Kemal Lisesi gibi aynı zamanda cehenneme çevirdikleri sur dışındaki Karakol, Sakarya ve Baykal’a, tank da kullanarak saldırı üstüne saldırı düzenliyordu. Devam eden ağır Rum baskısı altında Mağusa Sancaktarlığı ile sur dışındaki mücahitlerin irtibatı kesilmiş haber de alınamaz olmuştu. Bu ümitsiz durumda Rumların teslim tekliflerini geri çeviren Mağusa Sancağı, bir ara Karakol bölgesinin düşmek üzere olduğu haberi üzerine saat 17.00’de, Rum kuşatmasını parçalamak üzere kale içinden bir bölük kadar kuvvetle taarruza kalktı. Cehennem ateşi içine kahraman mücahitler aslanlar gibi saldırıyordu.
    Başarı ile yürütülen taarruz sonunda bölge halkı açılan gedikten sur içine alınarak katliamdan kurtarıldı.
    Düşmanın ağır baskısı karşısında Baykal ve Sakarya’da savunma devam ediyorsa da bu cehennem ateşi altında sur dışında daha fazla kalınamayacağı da ortada idi. Baykal bölgesi ile sur içi arasında, kullanılabilir durumda eski bir yeraltı geçidi vardı. Kaleden de takviye edilerek akşama kadar dayanan Baykal mücahitleri ve halk, gece saat 23.00’ten sonra sessizce kimsenin burnu bile kanamadan sur içine alındı.
    Şimdi sıra Sakarya halkı ve bölge mücahitlerine gelmiş ancak elde kuvvet de kalmamıştı. İş Sakarya Mücahit Bölük Komutanlığı’nca karanlıkta sessizce yapılabilecekti. Sakarya Bölüğü de gecenin ilerlemiş bir saatinde Rumların zaafiyetinden yararlanarak, önce halkı sızdıracağı bölgeyi kontrol altına aldı ve bölgede yaşayan soydaşlarımızı, sabaha karşı sur içine alarak katliamdan kurtarmayı başardı.
    O günleri zaman zaman hatırlayanlar Rumların, bu sızma harekatının nasıl farkında olamadıklarına hala makul bir cevap bulamamaktadırlar.
    Bu suretle sur dışından yaklaşık 4000 kadar Türk kale içine alınmış oldu.
    Birinci Harekatın sonuna kadar jetlerimizin 21 ve 22 Temmuz günleri Rum mevzilerini bombaladıkları toplam bir saat kadar süre hariç Rumlar bütün silahları ile kale burçlarına ve sur içine ateş yağdırdılar. Surlarda gedik açmak için özellikle kale girişlerine yapılan hücumlar, mücahitlerin göğüs göğüse verdikleri muharebelerle ancak durdurulabiliyordu. Her yerde patlayan tank, top ve havan mermileri ve surlara 100-150 m mesafedeki binalara yerleştirilmiş makinalı tüfek atışları kadın, çocuk, mücahit bir çok can aldı, pek çoğunu yaraladı.
    Kale içinde mücahitler, büyük bir disiplin ve dayanışma ile cehennem ateşi altında dayanıyorlardı. 15 yaşındaki çocuklardan 80 yaşındaki ihtiyarlara kadar herkes silah altına alınarak mevziler ve nöbet mahalleri takviye edilmişti. Kadın, çocuk, yaşlı, genç elinden iş gelen herkes yerine göre mevzileri onarıyor, sığınak hazırlıyor, yangınları söndürüyor, birbirlerine destek oluyorlardı. Habercilik hizmetleri çocuklar, ekmek ve yemek yapımı ile hasta ve yaralı bakımı ve diğer sağlık hizmetleri kadınlar tarafından yürütülüyordu.
    Elektrik ve suyun da kesildiği surlar içinde yiyecek, içecek, ilaç, silah ve mühimmat ve her şey sayı ile kullanılsa da bir hafta sonra açlık ve sefalet baş göstermiş, göçmenler ve yıkılan evler nedeni ile bir çok insan açıkta kalmıştı. Su ihtiyacı evlerde mevcut depolar ve kuyular kullanılarak giderilmeye çalışılsa da harekattan önce depo edilen bir miktar un dışında yiyecek, içecek, ilaç ve tıbbi malzeme ihtiyacı dayanılmaz hale gelmişti. Limanı ele geçirip ambarlardan yiyecek temininden başka çare yoktu. 27 Temmuz gece karanlığında yapılan bir baskınla limanı ele geçiren mücahitler, kısa sürede, bulabildikleri malzemeyi sur içine taşıdılar.
    Birinci Harekat sonunda 22 Temmuz saat 17.00’den sonra ateş kesilmekle beraber kale içinde küçük bir alana sıkışan Mağusa mücahitlerinin çilesi bitmedi. 25 Temmuz’da toplanan Birinci Cenevre Konferansı’nda Türk yerleşim yerleri çevresindeki Rum işgal ve kuşatmasının kaldırılması kararlaştırılmışken Rumlar ne işgal ettikleri yerlerden çekildiler, ne kuşatmayı kaldırdılar, ne de karma köyleri BM’e teslim ettiler. Aksine boşaltılan evleri BM’in gözleri önünde yağmaladılar, yakıp, yıktılar.
    Yer yer çatışmaların da devam ettiği bu konferans, Türkiye’nin Türk birlikleri etrafında istediği güvenlik kuşağı sağlanamadan dağıldığında, adanın her yanındaki onbinlerce Türk gibi Mağusa Türkleri de Rumların kuşatması altında, açlık ve sefalet içinde, Rum saldırılarına karşı alabildiğine de hassas bir durumda idi.
    Ardından 8 Ağustos’ta toplanan İkinci Cenevre Konferansı ile de hiç bir şey değişmedi. Zaman kazanmaya çalışan Rumlar Mağusa’da da ne kuşatmayı ne de ambargoyu kaldırdılar. Üstüne üstlük Türk Ordusu’nun koruması dışında bölgelerde soydaşlarımıza saldırıdan da geri kalmadılar.
    14 Ağustos’la başlayan İkinci Kıbrıs Barış Harekatı’nda Türk Ordusu karşısında tutunamayan Rum birlikleri çekilirken rastaldıkları savunmasız Türk köylerini yakıp yıkıp, silahsız insanları BG’nün gözleri önünde katlettiler. 15 Ağustos’ta Taşkent’te 82, Atlılar’da 37, Muratağa ve Sandallar köylerinde 89, tamamı kadın, çocuk ve yaşlı yurttaşımızı topluca kurşuna dizdiler. Buldozerlerle açtıkları çukurlara bu insanları canlı canlı doldurup, üzerlerini toprakla kapattılar, geçtikleri köylerde halkı camilere toplayıp ateşe verdiler, kadınları zorla kirlettiler.
    İkinci Harekat başlayınca Rumlar Mağusa Kalesini düşürmek için bütün güçleri ile tekrar Mağusa’ya yüklenmeye başladılar. Yoğun tank, top, havan ve makinalı tüfek ateşi altında, mermisi kalmadığı için seyrek ve isabetli atışlarla yetinmek zorunda olan mücahitlerin imdadına şimdi jetlerimiz yetişiyordu. Kaleyi düşüremeyen Rumların harekatın ikinci günü de devam ettikleri yoğun top ve havan ateşi yanında attıkları yangın mermileri ile liman ve kale içinde çıkardıkları yangınlar gece geç saatlere kadar sürdü. Üstüne toprak atarak söndürmekten başka imkanları kalmayan soydaşlarımız yangınları güçlükle kontrol altına alabiliyorlardı.
    Mağusa’da sayı ve silah bakımından onlarca defa güçlü Rum kuvvetleri karşısında Türk mücahitleri, büyük bir disiplin ve dayanışma içinde eşi görülmemiş bir mücadeleyi başardılar, adeta bir mucizeyi gerçekleştirdiler.
    3-5 günde koca koca devletlerin pes ettiği günümüzde tam 27 gün süren Mağusa müdafaası, şanlı tarihimizde yeni bir kahramanlık ve büyük bir zafer olarak şerefli yerini aldı.
    Daha 20 Temmuz sabahı Barış Gücü İrtibat Subayı İsveçli Yarbayın Mağusa Mücahit Tabur Komutanı Üsteğmen Oğuz Kalelioğlu’na, “Sizden en az 30 kat güçlü ve ağır silahlarla donatılmış Rumlar karşısında hiç bir şansınız yok. Silahlarınızı ve kaleyi teslim edin, boşuna kan dökülmesin” teklifini Üsteğmen Kalelioğlu “Bizi buraya Türk Devleti, düşmanı çok görünce teslim ol diye göndermedi. Gerekirse çarpışarak ölmemizi emretti. Ben aldığım emri uygulayacağım” diye reddetmişti.
    Mağusa Sancaktarı Topçu Albay Servet Mörek ve eğitim subayı Topçu Binbaşı Aydemir Erdoğan ve Tabur Komutanı Üsteğmen Oğuz Kalelioğlu’nun ve Sancak mücahitleri ile birlikte aldıkları bu yüksek karar; tabii ki tarihin tanıdığı kahraman Türk askerlerinin damarlarında dolaşan asil kana yaraşır bir karardı.
    Bu yüksek ve şerefli kararın ardından kahraman Mağusa mücahitleri 15 Ağustos 1974 günü Kıbrıs Barış Harekatı sonunda Mağusa önlerine gelen, Mağusa’nın ikinci fatihi Fazıl Osman Polat Paşa’nın 28 nci Tümeni ile kucaklaşıp analarının ak sütü gibi helal olan zaferin doyumsuz tadını tattılar, bu ZAFER’in onuruna, gururuna ortak oldular. 1964’ten beri Mağusa mücahitlerinin sesini duyuran Canbulat Radyosu da, şimdiye kadar verdiği haberlerin en gurur vericisini ve en önemlisini 15 Ağustos akşam üzeri mehmetçik ve mücahitin kucaklaşmasını duyurarak yayınlamıştı. Cehennem ateşi altında faaliyetini sürdürebilen Canbulat Radyosu’nun, Mağusa Sancağı’nın direniş haberlerini diğer sancaklara duyurarak da harekata önemli katkılar yaptığı ortadadır.
    27 gün süren bu amansız mücadelede Mağusa mücahitlerinin 36 şehit, 264 yaralısına karşı düşman ölülerinin miktarı 750, yaralı miktarı da 2000’dir.
    Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra Kıbrıs Türk Federe Devleti Bakanlar Kurulunca 9 Mart 1976 tarihinde Mağusa’ya Gazi ünvanı verildi. Artık 37 yıldır kentin adı Gazi Mağusa, körfezin adı da Gazi Mağusa Körfezi’dir.

    Gazi Mağusa’da Mağusa’yı savunan Mücahit Birlik Komutanları ile (2013)
    1. Alpay Tunca- Limasol Sancağı Mücahit Komutanlarından,
    2. Pulat Yakar Tosun-Mağusa Sancağı Mücahit Takım Komutanlarından,
    3. Gözkamaş Ergüneş-, Mağusa Sancağı Sivil İşler Subayı,
    4. Cumhur Evcil,
    5. Bülent Selent- Mağusa Sancağı Mücahit Takım Komutanlarından,
    6. Ersen Simtaş- Mağusa Sancağı Mücahit Takım Komutanlarından,
    7. Halil Asilkan-Mağusa Sancağı Muhabere Bölük Komutanı,
    8. Mehmet Ersen- Mağusa Sancağı Muhabere Subayı,
    9. Ahmet Güntekin-Mağusa Sancağı Sakarya Mücahit Bölük Komutanı,
    10. Esat Dunki- Türkiyeli Kıbrıs Gazisi.
    Mağusa savunması; gerçek bir istiklal, özgürlük ve onur savaşıdır. Bu savaşta gözünü kırpmadan düşmana saldıran mehmetçik ve mücahit gerçek kahramanlara, kolunu bacağını kaybeden kahraman malul ve gazilerimizinden hayata veda edenlerin önünde tazimle eğiliyorum. Mekanları cennet, ruhları şad olsun.
    Aramızda yaşayan kahraman gazilerimize sağlıklı, mutlu uzun ömürler diliyorum.
    Cumhur EVCİL