E.Tümg. Cumhur EVCİL,
Tarihin derinliklerinden gelen Türk-Yunan anlaşmazlıklarının bugün odak noktasını teşkil eden Kıbrıs meselesi bilindiği gibi ilk defa 16 Ağustos 1954’te Yunanistan’ın İngiltere’yi BM’e şikayeti ile uluslararası platforma çıktı. O günden beri resmen uluslararası bir mahiyet kazanan Kıbrıs meselesini çözmek üzere Kıbrıs Türk ve Rum liderler ilk defa Londra ve Zürih antlaşmaları sırasında bir araya geldiler ve Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşuna Rumlar, Kıbrıs’ı ele geçiremedilerse de Kıbrıs’ın yönetimini ele geçirdikleri için rıza göstermişlerdi.
Kıbrıs Cumhuriyeti Rumların bu hedefi nedeni ile çok yaşamadı. Kanlı Noel (21 Aralık 1963)’le Kıbrıs Türklerini Cumhuriyetin bütün dairelerinden ve birimlerinden kapı dışarı eden Rumlar; 15 Kasım 1967 Geçitkale ve Boğaziçi olaylarına kadar Kıbrıs Türklerini ve çözümü hiç kaale almadılar. 15 Kasım’da Rumların iki Türk köyünde yaptıkları katliam üzerine ayağa kalkan Türkiye karşısında Yunanistan savaşı göze alamayınca çözüm için ilk görüşmelere 1968 Haziran ayında başladı. O günden beri 45 yıldır sürdürülen bu görüşmelerin tamamı BM’in gözetim ve nezaretinde yapılmıştır. Kıbrıs Barış Harekatı’ndan hemen sonra mutabakat sağlanan aşağıdaki anlaşmalar dışında Rumlar, Enosis’in yolunu kapadığı gerekçesi ile çözüme yanaşmamışlar ve imzaladıkları şu üç anlaşmayı da daha sonra reddetmişlerdir.
– Birinci Kıbrıs Barış Harekatı’nın hemen ardından 30 Temmuz 1974’te imzalanan Birinci Cenevre Deklarasyonu. Rumlar bu deklarasyonla kabul ettikleri hiç bir hususu uygulamadıkları için İkinci Kıbrıs Barış Harekatı icra edilmiştir.
– 2 Ağustos 1975 tarihinde Denktaş ile Klerides arasında imzalanan Nüfus Mübadelesi Anlaşması. Rumlar bu anlaşma ile kendi istekleri doğrultusunda güneye gitmelerine rağmen, anlaşmayı tanımayarak kuzeye çıkmanın yollarını aramaktadırlar.
– 12 Şubat 1977 tarihinde imzalanan Zirve Anlaşması
– 19 Mayıs 1979 tarihinde imzalanan İkinci Zirve Anlaşması
Zirve Anlaşmaları Kıbrıs’ta iki kesimli, iki toplumlu ve eşitlik çerçevesinde bağımsız bağlantısız bir cumhuriyetin kurulması amacını gütmektedir. İlki Makarios’la yapılan anlaşmanın ikincisi Makarios ölünce yenilenmiştir.
BM Genel Sekreterleri Kurt Waldheim, Perez de Cuellar, Butros Gali, Kofi Annan ve Ban Ki Moon tarafından nezaret edilen görüşmeleri Rumlar hep uzatarak çıkmaza sokmuş, Türk tarafının önerilerini hep reddettikleri gibi hazırlanan planları da kabule yanaşmamışlardır. Dünyanın gözü önünde cereyan eden bu gerçeklere rağmen Rumlar, anlaşmazlık konusunu Türk tarafı üzerine yıkmayı başarmıştır.
Annan Planı’nın Rumlar tarafından reddinden sonra, Türkiye’nin “Bir adım önde gitme” siyasetinin bir işe yaramadığı Türkiye-AB ilişkilerinden ortaya çıkmış, ayrıca ABD ve AB de Kıbrıs Türklerine verilen vaatlerin hiç birini yerine getirmemiştir.
Bütün dünyaya anlaşmazlığın sorumlusu olarak takdim edilen Denktaş’ın KKTC Cumhurbaşkanlığından ayrılmasından sonra ABD ve AB’nin teşvik ettiği yeni görüşmelerden bir sonuç alınamadı. Bu görüşmeleri tıkayan GKRY lideri Hristofyas 2013 başında görevden ayrılırken, beş yıllık iktidarı boyunca KKTC’ye yönelik ambargoların yürürlükte kalması için mücadele ettiğini açıklayarak gerçek niyeti bir defa daha ortaya koymuş oldu.
Akabinde BM Kıbrıs meselesini çözüme kavuşturmak için yaptığı yeni çağrının ardından Rumlar hemen konuyu Türkiye-AB ilişkileri ile irtibatlandırıp müzakerelerin başlaması için Maraş’ın kendilerine iadesini ön şart olarak ileri sürdüler. Akabinde ne oldu ise AB de, Türkiye ile müzakere için yeni başlıkların açılmasını kabul etti.
Ayrıca Rumlar sorunu Türkiye ile Ankara’da görüşme talebinde de bulundu. Tabii bu talebin asıl amacının, GKRY’nin Türkiye tarafından tanınması için özellikle Türk kamu oyunu hazırlamak olduğu aşikar.
45 yıldır devam eden görüşmeler sonunda Rumların hedefi Enosis’tir. Türkiye de, Anadolu’nun güvenliği açısından 200 yıldır Rumları bu hedefe götürecek bütün planların karşısında olmuştur.
Aslında bu güvenlik ihtiyacı adanın tamamının Türkiye’ye ait olmasını gerektirmektedir. Bu hedefi coğrafya dikte etmektedir. Bunun dışındaki hal tarzı ise; iki ayrı devletin bugünkü sınırlar içinde varlığının devamı veya iki devletin bir çatı devlet içinde birlikte olmaları. Bu her iki halde de tesis edilen bütün düzen ve düzenlemeler Türkiye’nin etkin garantisi altında olmalıdır.
Türkiye’nin bu kesin tavrı karşısında Rumlar, Enosis’i AB içinde gerçekleştirme yolunu izlemeye başlamıştır. Seçtikleri ara hedef, Türkiye AB’ne girmeden, KKTC’yi AB’ne almak, bu süreçte Türkiye’ye verilen garantileri AB içinde boşa çıkarmak ve KKTC’yi yutmaktır.
Tabii bu ara hedefin diğer ayrıntılarının (Maraş’ın iadesi, diğer toprak talepleri, tek devlet tek millet gibi uydurma düzenlemeler yapılması, Tür halkının kazanılmış haklarının gasp edilmesi gibi) da unutulmaması gerek. Nitekim son defa GKRY futbol federasyonu Kıbrıs Türk futbolunu kendisine bağlayacak bir oyuna KKTC Futbol Federasyonu’nu alet etmişe benzemektedir.
Değerli Arkadaşım,
Sonuç olarak uzun bir geçmişte yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen Kıbrıs’ta Enosis’in karşısında, 1974 ZAFER’inden başka bir de KKTC gerçeği vardır. Artık KKTC; meclisi, anayasası, bağımsız mahkemeleri, polisi, askeri, mevcut kurum ve kuruluşları ve ileri demokrasi geleneği ile bir örnek devlet halindedir. Türkiye’den başka şimdilik hiç bir ülke tanımasa da başta BM, AB ve İKÖ gibi dünyanın önde gelen uluslararası kuruluşları ile bir çok ülke KKTC ile siyasi, ekonomik ve daha bir çok alanda temas halindedir. Artık KKTC mecrasında akan bir ırmak gibi yolunu bulmuştur.
Bu güçlü gerçek ve yükselen Türk gücü karşısında Megali İdea’nın hiç bir şansı olmadığı açıkça ortadadır.
Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra da Kıbrıslı soydaşlarımız KKTC’yi mamur bir belde haline getirdiler. Kıbrıs’ta eğitim ve turizm alanında büyük adımlar atıldı. 40 yıl içinde soydaşlarımız KKTC’yi alt ve üst yapısı ile, modarn üniversite, okul ve hastaneleri ile cıvıl cıvıl alışveriş ve turistik tesisleri ile onur ve gurur verici bir duruma getirdiler.
Bunların yanında zaman zaman taviz laflarının da ortaya atıldığı görülmektedir. Ama unutmamak gerekir ki herkes ancak kendi tasarrufu altındaki haklarından taviz verebilir. Milletin sahip olduğu hak ve değerler hakkında kimsenin ne bir tasarruf hakkı ne de gücü vardır. Zira kazanımlarımızın bedeli kandır, candır.
Sevgili Kardeşim, Değerli Dostum,
Şimdilerde Anamur’dan, Dragon Çayı’nın Akdeniz’in tabanından KKTC’ye nakli projesi süratle gerçekleşmektedir. Hayat suyu olarak ifade edilen proje 2014 yılı içinde tamamlanacak ve Kıbrıs, Anadolu’ya bir kanalla da olsa bağlanmış olacaktır. Bana göre; bu proje Türkiye’nin bir kararlılık projesidir. Cumhuriyet hükümetleri ve Türk halkı Kıbrıs’a ve Kıbrıs’taki kazanımlarına bugüne kadar sahip çıkmış, sonuna kadar da sahip çıkacaktır. Coğrafyadan taşan gücümüz, coğrafyanın bahsettiği değerler ve bölgedeki etkinliğimizle Türkiye’nin bu meseleyi milli menfaatlerimize uygun bir şekilde sonuçlandıracağından kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Bu vesile ile en kalbi dileklerimi selam ve saygılarımı sunuyorum.
Cumhur EVCİL
E.Tümg. Cumhur EVCİL, Yavru Vatan Kıbrıs’ta Zaferin Hikayesi
KİTAP ÖZETLERİ Add comments
KİTABIN ADI: Yavru Vatan Kıbrıs’ta Zaferin Hikayesi
KİTABIN YAZARI: E.Tümg. Cumhur EVCİL
BASIM TARİHİ: 1999
YAYINEVİ VE ADRESİ: Genelkurmay Basımevi / ANKARA
KİTABIN YAYIM MAKSADI: Kıbrıs Barış Harekâtı Çerçevesindeki Gelişmeler, Harekatın Yapılışı, Harekattan 25 Yıl Önce Türk Mukavemet Teşkilatının Kuruluşu Ve Çalışmaları, Harekât Sırasında Adadaki Türklerin Durumu Ve Harekâtla İlgili Genel Düşünceler Anlatılarak Kıbrıs Barış Harekatı Hakkında Gelecek Nesillere, Araştırma Yapacaklara Değerli Bir Kaynak Sağlamak.
KİTABIN ÖZETİ :
1. KIBRIS ADASININ ÖNEMİ :
Kıbrıs Adası Anadolu’nun güneyden işgali için adeta bir eşik, bir atlama taşı gibidir. Mersin ve İskenderun limanlarına giriş ve çıkışları etkili bir şekilde kontrol edecek konumdadır. Aynı şekilde Suriye ve İsrail liman ve sahillerinin güvenliği için de büyük değer taşır. Akdeniz’in doğusundaki bütün deniz nakliyatının kontrolü açısından fevkalade önemlidir. Türk boğazları ile Süveyş Kanalı’nın Doğu Akdeniz’e açılması Kıbrıs Adası’nın önemini daha da arttırmaktadır. Ayrıca Kıbrıs Ortadoğu petrolleri ile petrol nakliyatının kontrolü bakımından da çok önemli konumdadır. Kıbrıs Adası bu konumu ile bölgede deniz ve hava yolları üzerinde, batmayan dev bir uçak gemisi, füzeler için rampa, Anadolu’yu güneyden istila için bir atlama taşı gibi olup Ege denizinde Yunan adaları ile kuşatılmış Anadolu’nun güneyden de kuşatılmasını tamamlayan önemli bir hedeftir.
2. 20 TEMMUZ 1974 ÖNCESİ DURUM :
Kıbrıs Rum Halkı, 20 Temmuz öncesi büyük bir huzursuzluk içindedir. Bu huzursuzluğun kaynağı 1967 Kıbrıs krizinde ABD’nin baskısı ile Yunan cuntasının kabul ettiği aşağıdaki hususlardır :
a. Grivas Adayı terk edecek,
b. Adadaki kontenjan dışı Yunan askerleri geri çekilecek,
c. Kıbrıs Rumları silahtan arındırılacak,
d. Kıbrıs Rum Hükümeti, Boğaziçi ve Geçitkale’ye yapılan saldırıda ölen Türk’ler için tazminat ödeyecek,
e. Kıbrıslı Türk’lere uygulanan ambargo kaldırılacak,
f. Kıbrıs Türklerine herhangi bir taarruz yapılmayacağı hususunda garanti verilecek.
Fakat Yunan cuntası Grivas’ı 1971 yılında Kıbrıs’a yeniden gönderdi. Grivas’ın hedefi Enosis’i ilan etmek ve Yunan cuntasını sağlamlaştırmaktı. Makarios ise bu hareketin tehlikeli olacağını, Türklerin bezdirilerek ve ekonomik alanda çökertilerek Enosis’in uzun vadede gerçekleştirilmesini savunuyordu. Bu yüzden Grivas EOKA-B örgütünü, Makarios da Özel Polis Teşkilatını kurdu. Taraftarlar arasında mücadele, her geçen gün daha da şiddetlenerek devam etti. Kendi aralarında silahlı çatışmalar başladı ve cinayetten hiçbir şekilde kaçınmadılar. Yunan cuntası 15 Temmuz 1974 günü darbe ilan ederek Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ve Cumhurbaşkanlığı’na Nikos Sampson’un getirildiğini bildirdi. Makarios İngiltere’ye kaçtı.
“15 Temmuz 1974 darbesinden sonra Türkiye Kıbrıs’ta anayasal düzenin yıkıldığını, mevcut anlaşmaların çiğnendiğini, darbe ile işbaşına gelenlerin gayri meşru olduğunu belirterek, yeni idareyi tanımadığını bildirmiş ve birlikte müdahale hakkını kullanmak üzere İngiltere ile temasa geçmişti. İngiltere’nin Türk teklifini reddetmesi üzerine 18 Temmuz 1999 Salı günü Genelkurmay Başkanlığı’nda bir brifing yapıldı.
Brifingde Başbakan’a 15 Temmuz darbesinin gizli bir Enosis olarak değerlendirildiği, yapılacak harekatın bir fırsat olduğu, bu fırsatın kaçırılmaması gerektiği vurgulanarak Girne bölgesine çıkarma ve hava indirme harekatı icrası ile üç gün içinde Girne’de Türk Toplumuna, denizle bitişik bir bölgenin işgal edileceği teklif olarak arz edildi. Başbakan teklifi heyecan içinde kabul ettiğini açıkladı.
3. KIBRIS BARIŞ HAREKATI :
Harekâtın başarısında en önemli etken baskın olmuştur. 1963’ten beri Türkiye’nin müdahale edememiş olması, herkeste bu defa da “Türkiye baskı için kuvvet kaydırıyor” düşüncesini hakim kılmış, bir seri diplomatik girişimler bu düşünceyi kuvvetlendirmiştir. 20 Temmuz 1974 günü Kıbrıs’a inildiğinde Rumların bu harekâtı hiç beklemediği hemen anlaşılmıştı. Gafil avlanan Rumların baskında uğradıkları şok, derhal korku ve panik olarak tüm adayı sarmış, hatta bu Yunanistan’ı da kapsamıştır. Türk ordusu, denilebilir ki, daha o an savaşı kazanmıştır.
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın kısa sürede başarıya ulaşmasında diğer bir etken de, Rumlar arasındaki Grivas-Makarios çekişmesi ve bu çekişmeye bütün askeri birliklerin fiilen katılmasıdır. Böylece adanın kalbi olan üçgen bölgede Rumlar ezici üstünlüklerini kullanamamışlardır.
20/21 Temmuz 1974 gecesi, Rumların 20:00’dan sonra icra ettikleri taarruzların o gün öğleden sonra yapılamaması bizim hava ve kıyı başında tutunmamıza imkan vermiştir.
Savaşta her iki taraf ta hatalar yapar. Savaşı daha az hata yapan taraf kazanır. Bizim de pek çok hatalarımız olmuştur. Havadan inen birlikler aynı bölgeye atıldıklarından birbirlerine karışmış, emir ve komutanın tesisi gecikmiştir. Birliklerin malzemeleri, silah ve cephanesi birbirine girmiş, havan ve top gibi silahlar ilk iki gün etkili şekilde kullanılamamıştır. Buna rağmen Rumların hataları daha çok ve sonucu etkileyecek cinstendir.
4. 25 YIL ÖNCESİ :
Kıbrıs Türk toplumu EOKA vahşetine karşı can ve mal güvenliğini korumak için 1958 yılında Türk Mukavemet Teşkilatı’nı (TMT) kurdu. TMT vatansever Kıbrıs Türk’ünü teşkilâtlandırarak Türk varlığını korumuş ve yüceltmiştir. Silahlı Rum çetelerine karşı masum insanların hak ve hukukunu savunmuş ve onların 4 asırdır yaşadıkları vatanlarına sahip olmalarına öncülük etmiştir. Teşkilata, verilen görevi yapabilecek kişiler alınır ve eğitilirdi. Teşkilatta görev alan kişiler gündüz normal işlerini, gece de teşkilatın işlerini veya eylemlerini yaparlardı. Yazar emekli Tümgeneral Cumhur Evcil de bu teşkilattaki mücahitleri eğitmek için 1965 yılında görevlendirilmiştir.
1965 yılında yaklaşık 60 bin Türk soydaşımızın yaşadığı üçgen bölgede açlık sefalet diz boyu idi. Adanın diğer yerleri çok daha zor şartlar içindeydi. Bu tahammül edilmez ve yaşanması mümkün olmayan ortamda soydaşlarımız, ırklarının asaletine yakışan bir biçimde tam 11 yıl direnmişlerdir.
5. 25 YIL SONRASI :
Kıbrıs Barış Harekâtı, Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan yarım asır sonra bütün dünyada yankılar uyandırmış, XXI. Yüzyılda doğacak büyük Türkiye’nin adeta ilanı gibi algılanmıştır. Anadolu’da parlayan Türk gücü Akdeniz’de yeni dengelerin bir işareti olarak değerlendirilmiş ve bölgesinde Türkiye’nin konumunu yüceltmiştir.
Aradan geçen çeyrek asırlık zamanda Kıbrıs sorununa son nokta bir türlü konamamıştır. Bunun Kıbrıs Barış Harekâtı ile uzaktan yakından bir ilgisi olmadığı biliniyor. Ulusumuzun onurlu başını süsleyen muhteşem bir zafer tacı olarak tarihteki yerini alan Kıbrıs Barış Harekâtı ne zaman olursa olsun, Kıbrıs sorununun çözümlenmesi için mutlaka en önemli etken olacaktır.
Benzer Konu Linkleri
- ARA
- Belgariad-5, Efsuncunun Son Oyunu
- Nesim Malki
- Yengeç Sepeti
- Halid ZiYA UŞAKLIGiL, NESL-İ AHİR