Etiket: Çanakale Savaşı

  • Mustafa Kemal, adı var kendi olmaya 19.Tümen Komutanlığına 20 Ocak 1915 tarihinde atanmıştı

    Mustafa Kemal, adı var kendi olmaya 19.Tümen Komutanlığına 20 Ocak 1915 tarihinde atanmıştı

    Birinci Dünya Savaşı başında Sofya ataşemiliteri (askeri ataşe) olan Kur.Yrb. Mustafa Kemal, ısrarla cephede olmak için Osmanlı Genelkurmay’ında görev ister. - On Dokuzuncu Tumen Komutani Yarbay Mustafa Kemal

    Birinci Dünya Savaşı başında Sofya ataşemiliteri (askeri ataşe) olan Kur.Yrb. Mustafa Kemal, ısrarla cephede olmak için Osmanlı Genelkurmay’ında görev ister.

    20 Ocak 1915 tarihinde 57.Alay ile iki depo alayından (acemi er alayı) oluşan 19. Tümen Komutanlığı’na atanır.(1)

     Adı var kendi olmayan bir tümene komutan atanmasının hüzünlü öyküsü şöyledir:

    Arkadaşlarım cephede bulunurken ben Sofya’da Ataşemiliterlik yapamazdım” diyen Mustafa Kemal’in başvurusu geri çevrilir. Mustafa Kemal uzun süre boyunca başvurularına sonuç alamayınca bavulunu toplar ve gerekirse bir er olarak savaş meydanında bulunmaya karar verir. İşte tam bu sırada bir telgraf alır:

    – “On Dokuzuncu Tümen Komutanlığına atandınız. Hemen İstanbul’a geliniz.”

    Genelkurmay’a giden Mustafa Kemal kendisini tanıtır:

    – Ben On Dokuzuncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal

    Ancak kendisini tanıttığı her kişi hayretle yüzüne bakar. Kimse böyle bir tümenin varlığından haberdar değildir. Genelkurmay’daki araştırmalar da olumsuz sonuçlanır, Genelkurmay’da böyle bir tümenden haberi olan kimse yoktur. Mustafa Kemal bu olayı anılarında şöyle anlatır: “Büyük bir ciddiyetle herkese On Dokuzuncu Tümen Komutanı olduğumu söylüyordum, oysa ki böyle bir tümenin varlığından kimsenin haberi yoktu. Adeta sahtekâr vaziyetinde idim.”

    Sonunda Genelkurmay’dan birisi bu tümenin Liman von Sanders Paşa’nın ordusunda bulunabileceğini söyleyerek Mustafa Kemal’e bir de onunla görüşmesini tavsiye eder. Mustafa Kemal, Liman Paşa’nın komuta ettiği ordunun Kurmay Başkanı Kazım Bey’e giderek durumu anlatır. Kazım Bey:

    – Bizim bilgimizde böyle bir tümen yoktur. Ama olabilir ki Gelibolu’da bulunan Üçüncü Kolordu yapmakta olduğunu bildiğimiz yeni örgütlenmeler arasında yeni bir tümen kurmak düşüncesindedir. Bir kez de oraya başvurulursa gerçek anlaşılır.

    – Yani benim komutanı olduğum tümen var mıdır yok mudur, bunu anlamak için Gelibolu’ya mı gideceğim?

    – Evet, doğrusu budur.

    Mustafa Kemal Gelibolu’ya gidip 57, 72 ve 77. Alaylardan oluşan 19. Tümeni kurar.

    Kimsenin tanımadığı bu tümen, Çanakkale Savaşlarında gösterdiği kahramanlıklar ile  tüm dünyanın bildiği bir tümen olur. 

    19. Tümen, sayıca kendilerinden çok üstün İngilizlerin derlediği ANZAK(*) güçlerini , Arıburnu’nda durduran ve tümüyle şehit olan 57. Alayın bağlı olduğu, Çanakkale Savaşının kaderini değiştiren tümendir.

    Birinci Dünya Savaşı başında Sofya ataşemiliteri (askeri ataşe) olan Kur.Yrb. Mustafa Kemal, ısrarla cephede olmak için Osmanlı Genelkurmay’ında görev ister. - avustralya canakkale savas aniti

    Mustafa Kemal anılarında Çanakkale Savaşındaki ikinci büyük düşman çıkartmasının yapıldığı 6-7 Ağustos tarihine de değinir. Telefonla son durumu soran Liman Paşa’ya alınacak önlemleri daha önce defalarca aktardığını anlatan Mustafa Kemal, artık bu saatten sonra alınacak tek bir önlem kaldığını söyler.

    – O önlem nedir?

    – Bütün komuta ettiğiniz kuvvetleri buyruğuma veriniz. (Tüm orduyu değil, Conkbayırı bölgesindeki kuvvetleri kastediyor)

    Alaylı bir karşılık alır:

    – Çok gelmez mi?

    – Az gelir!       

    Telefonda çok gelmez mi diyen Liman Paşa, daha sonra Mustafa Kemal’i Anafartalar Grup Komutanlığına getirerek istediğinden daha fazla kuvveti emrine verecek ve Mustafa Kemal de Anafartalar Kahramanı olarak anılmasına neden olacak büyük bir askeri başarıyla düşmanı Anafartalar’da durdurarak geri çekilmelerini sağlayacaktır. ( 1) ,(2).(3 ),(4)

    Kulağa küpe:  Atatürk döneminin Adalet Bakanı ve İzmir Milletvekili Kuşadalı Mahmut Esat Bozkurt“….Acı günleri ananlar, tatlı günleri yaşarlar.”  

    (Bu yazı derlemedir) 20.1.2024 Cumartesi 

    Birinci Dünya Savaşı başında Sofya ataşemiliteri (askeri ataşe) olan Kur.Yrb. Mustafa Kemal, ısrarla cephede olmak için Osmanlı Genelkurmay’ında görev ister. - anzac askerleri canakkale

    (* )ANZAK: Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu (İngilizce: Australian and New Zealand Army Corps, kısaca ANZAC), I. Dünya Savaşı sırasında Britanya İmparatorluğu’nun ordusunda savaşan, Avustralyalı ve Yeni Zelandalı askerlerden oluşan kolordu.

    (1) https://www.bilgiyayinevi.com.tr/olmayan-bir-tumenin-komutani-mustafa-kemal
    (2) https://kho.msu.edu.tr/hakkinda/harbiyeli_ataturk/askeri_gorevleri.html
    (3) https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/canakkalenin-kahraman-birligi-57-alay/1125142
    (4) http://www.canakkale.gov.tr/kara-savaslari-oncesi

  • ÇANAKKALE’YE SIĞMAYAN KOCA SEYİT’E BAKAMAYAN MİLLETİMİZ

    ÇANAKKALE’YE SIĞMAYAN KOCA SEYİT’E BAKAMAYAN MİLLETİMİZ

    „23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı“mız Kutlu olsun. Egemenliğimizin aşındırıldığı bir dönemde birkaç söz etmeyi nafile bir çaba olarak görüyorum (Osmanlının deli(l)ler alaylarının torunu olduğum için pes etmeyi beceremiyorum). Dünyamızda cumhuriyetini kurmadan 3 yıl 6 ay 6 gün evvel Parlamentosunu ihdas edip, parlamentonun kararları doğrultusunda hareket eden Türkiye’den başka hangi ülkenin olduğunu henüz öğrenemedim. - turk bayrak

    23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı“mız Kutlu olsun. Egemenliğimizin aşındırıldığı bir dönemde birkaç söz etmeyi nafile bir çaba olarak görüyorum (Osmanlının deli(l)ler alaylarının torunu olduğum için pes etmeyi beceremiyorum). Dünyamızda cumhuriyetini kurmadan 3 yıl 6 ay 6 gün evvel Parlamentosunu ihdas edip, parlamentonun kararları doğrultusunda hareket eden Türkiye’den başka hangi ülkenin olduğunu henüz öğrenemedim.

    Çanakkale’de büyük bir kahramanlığı gerçekleştiren „Kocaseyit“ beş yıl cepheden, cepheye vatanı için mücadele ettikten sonra köyüne gece vakti varır. Ayaz bir soğuk ve yıllardır ayrı olduğu eşinin „acaba tekrar evlendimi? Korkusu vardır  yüreğinde o esnada.

    Şafak atmaya başladığında, gelen-geçen gördüklerine;  bu evde oturan hatunun evlenip, evlenmediğini sormak için ve alacağı cevaptan korku içerisinde paralanan yüreğiyle sorgular etrafını. Kocaseyit’in kaldırdığı 276 kg. Top mermisiyle bir Milletin kaderini değiştirip tayin ettiği çabasından ziyade, yüreğinde hissettiği  „acaba eşim tekrar evlendimi?“ düşüncesini öğrendiğim günden beri zihnimi yorar bu olgu!

    Yokluk ve yoksul içerisinde bakımsızlıktan vefat eden yüce Kahramanlarımızı sevgi, saygı, rahmet  ve minnetle yad ediyorum. Koca Seyit’in yaşadığı toprakların belediyesi manidar bir çalışma yapmış;

    ÇANAKKALE’YE SIĞMAYAN KOCA SEYİT’E BAKAMAYAN MİLLETİMİZ… ifadesi hakikatın ta kendisi.

    Vatan evlatlarına bakmayı değil, eşkiyayı beslemeyi sever olduk… Bu vebali bir milletin taşıması mümkün değildir! Hiçkimse mübarek bir ay içerisinde müslümancılık oynamaya kalkışmasın. Önce adam gibi tarihlerini öğrenmeye gayret etsinler…

    Kalın sağlıcakla

    Rehan Gündoğmuş

    Çanakkale Kahramanı Kocaseyit

    Çanakkale muharebeleri sırasında kaldırdığı 276 Kg.lık top mermisini kaldırıp taşımasıyla ünlenen ve tarihe geçen Kocaseyit 1889 yılında Havran ilçesinin Çamlık(eski adı Manastır’dır) Köyünde dünyaya gelmiştir. Babası Cuburoğulları ailesinden Abdurrahman annesi ise aynı köyden Emine Kadın’dır. Aynı köyden Şakir kızı Emine ile evlenerek beş çocuğu dünyaya gelmiştir. Cumhuriyet döneminde “Çabuk” soyadını aldı.

    Kocaseyit Askerlik çağına gelince pek çok yaşıtıyla birlikte topçu neferi olarak, Çanakkale’de bulunan Mecidiye Tabyası’nda görev alır. Düşman donanmasının 18 Mart 1915 tarihinde başlattığı deniz harekatında yaptıklarıyla tarihin seyrini değiştiren olaylardan birisini gerçekleştirir. Bu tarihi olay şu şekilde anılmaktadır.

    Saat 05.30 sularında müttefik filosundan bazı gemiler, kendilerini son dakikalar içinde oldukça rahatsız eden Rumeli Mecidiye’sini yeniden ve çok şiddetli bir ateş altına almışlardı. Takım Subayı Fahri Efendi’nin emri ile sığınağa koştular. Ancak; geri kalanların bir kaçı tam istihkamın içinde patlayan mermi cephaneliği uçurduğu zaman oluşan müthiş basınçla yerlere yuvarlandılar. Bir kısmı şehit olan bu erlerin geri kalanları arasında Çamlık köyünden Seyit de bulunuyordu. Kendine geldiği zaman karşısında takım arkadaşı Ali’yi gördü. Başka kimse yoktu etrafta.

    – Nerede arkadaşlar? diye sordu.
    – Arkadaşlar mertebelerini buldular. 14 şehit 24 yaralımız var. Ayakta bir senle ben kaldık.

    Seyit kalkıp denize doğru baktı. Düşman gemileri karaya iyice sokulmuştu. Tabyanın içinde ise üçüncü toptan gayrısı yine toprağa gömülmüştü. Seyit önce gemilere, sonra topa ve sonunda yerde duran 276 Kg.lık mermilere baktı. Kendi deyimiyle mermi ona “beni namluya sür” diyordu.

    Arkadaşına “Gel Ali” dedi. “Yardım et de şu mermiyi sırtıma alayım”
    Ali Önce topun eğilip yan yatmış metaforasına (top vinci) sonra da arkadaşının yüzüne baktı. “Kaldıramazsın Seyit” dedi. “Bir deneyelim hele”

    İlk mermi kısa düştü. Bir tane daha getirip nemluya sürdü. Bu seferki de kısaydı. Fakat üçüncü mermi en öndeki geminin arka tarafında ve su kesiminde patladı. Bu gemi Ocean’dı ve dümen tertibatı bozulduğu için derhal orasını harmanlamaya başladı. Etrafındaki gemiler kaçıştılar. Seyit dördüncü mermiyi almaya giderken etraf sakinleştiği için sığınaktan çıkan Batarya Kumandanı Hilmi Bey yanında iki Alman subay ile geldi.

    – Senmiydin Seyit? Vurdun gemiyi.. dedi.

    Dördüncü mermi boşa gitti. Dümensiz seyreden Ocean herkesin gözleri önünde arkadan bir mayına çarparak kısa sürede sulara gömüldü.

    Kocaseyit’in muharebenin mukadderatının değişmesinde büyük önemi bulunan başarısı kısa sürede duyuldu. Kendisine mükafat olarak onbaşılık rütbesi takıldı. Ve isteği olup olmadığı sorulunca “çift tayın” istedi. Ancak arkadaşlarının yanında çift tayın yemeği onuruna yediremedi ve birkaç gün sonra çift tayından vazgeçti. Daha sonraki günlerde fotoğrafını çekmek isterler. 276 kg.lık top mermisini o günkü gibi sırtına alması lazımdır. Ancak birkaç defa denemesine rağmen kaldıramaz. O tehlikeli zamanda mermileri kolaylıkla basamaklardan topa çıkaran bu kahraman o gün mermiyi yerinden bile oynatamamıştır. Kendisine sorulduğu zaman, iman gücüyle vatan aşkıyla kendisine kuvvet geldiğini, o zaman bu mermiyi nasıl kaldırdığını kendisinin de anlayamadığını söylemişti. Fotoğraf çekmek için tahtadan bir mermi yaparak o tarihi günü ebedileştirmişlerdir.

    Harbin sona ermesiyle memleketine dönen Seyit Onbaşı, bundan sonraki günlerini köyünde geçirmiştir. Odun kömürü yaparak Havran’a pazara götürür, geçimini öyle temin edermiş. Daha sonraki yıllarda Havran’da Hacı Osmanoğullarının zeytinyağı fabrikasında hamallık yapmıştır. 1939 yılında zatürreye yakalanmış ve Aralık ayında köyünde vefat etmiştir.

    „23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı“mız Kutlu olsun. Egemenliğimizin aşındırıldığı bir dönemde birkaç söz etmeyi nafile bir çaba olarak görüyorum (Osmanlının deli(l)ler alaylarının torunu olduğum için pes etmeyi beceremiyorum). Dünyamızda cumhuriyetini kurmadan 3 yıl 6 ay 6 gün evvel Parlamentosunu ihdas edip, parlamentonun kararları doğrultusunda hareket eden Türkiye’den başka hangi ülkenin olduğunu henüz öğrenemedim. - topcu canakkale

    Koca Seyit 1305 (1889) Balıkesir Havran Çamlık Köyü’nde (köyün şimdiki ismi Koca Seyit Köyü olarak değiştirlmiştir.) doğmuştur. Soyadı kanunundan sonra “Çabuk” soyadını almıştır. Koca Seyit’in ilk eşi Emine Çabuk’tan 2 kızı dünyaya gelir. Biri Ayşe diğeri ise Fatma’dır. Büyük kızı olan Ayşe Nine 15.06.1327 yani 1911 yılında doğmuştur. Koca Seyit 1914

    yılında seferberlikle askere katılır. Askere giderken kızı Ayşe 3 yaşındandır. 1918’de Birinci Cihan harbi sona erip evine döndüğünde ise kızı Ayşe 7 yaşına basmıştır. Genel itibariyle, askerden döndüğünde kızının 9 yaşında olduğu hakkındaki bilgiler yanlıştır.

    Kızı Fatma ise 1338 yani 1922 yılında dünyaya gelmiştir. İlk eşi Emine vefat edince Koca Seyit tekrar evlenmiştir. Seyit’in yeni eşi Hatice Çabuk’tan ise Ramazan, Osman ve Abdurrahman isimli 3 oğlu dünyaya gelmiştir.

    Koca Seyit’in tüm evlatları vefat etmiştir. Son olarak kızı Ayşe Nine 2007 yılı Ekim ayında hayata gözlerini yummuştur.

    „23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı“mız Kutlu olsun. Egemenliğimizin aşındırıldığı bir dönemde birkaç söz etmeyi nafile bir çaba olarak görüyorum (Osmanlının deli(l)ler alaylarının torunu olduğum için pes etmeyi beceremiyorum). Dünyamızda cumhuriyetini kurmadan 3 yıl 6 ay 6 gün evvel Parlamentosunu ihdas edip, parlamentonun kararları doğrultusunda hareket eden Türkiye’den başka hangi ülkenin olduğunu henüz öğrenemedim. - koca seyit nufus

    1914 de askere müdâhil olmuş ve 1918’de terhis olmuştur. Çanakkale Savaşları boyunca Müstahkem Mevki Kumandanlığı’nın emrinde Ağır topçu sınıfında nefer olarak görev yapmıştır. Birliği, duhulü rütbesi vb. bütün bilgileri belgede yer almaktadır.

    „23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı“mız Kutlu olsun. Egemenliğimizin aşındırıldığı bir dönemde birkaç söz etmeyi nafile bir çaba olarak görüyorum (Osmanlının deli(l)ler alaylarının torunu olduğum için pes etmeyi beceremiyorum). Dünyamızda cumhuriyetini kurmadan 3 yıl 6 ay 6 gün evvel Parlamentosunu ihdas edip, parlamentonun kararları doğrultusunda hareket eden Türkiye’den başka hangi ülkenin olduğunu henüz öğrenemedim. - oduncu koca seyit onbasi
    Seyit Onbaşı’nın savaştan sonra odunculuk yaparken çekilmiş bir fotoğrafı

    Savaştan sonra köyüne dönen Koca Seyit, odun keserek ve bu odunları Edremit’e ve Havran’a götürüp satarak geçimini sağlamıştır. Sonraki yıllarda Zeytin fabrikasında hamallık yapan Koca Seyit, fabrikada hastalanmış ve işten çıkarılmıştır. Hayatının geri kalan kısmında ise ayakkabı yamayarak yaşamını sürdürmüştür.Daha sonra akciğerindeki rahatsızlığı artmış, 1 Aralık 1939 yılında vefat etmiştir.

    Koca Seyit’in kızı Ayşe’nin (Ayşe nine) bir fotoğrafı

    „23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı“mız Kutlu olsun. Egemenliğimizin aşındırıldığı bir dönemde birkaç söz etmeyi nafile bir çaba olarak görüyorum (Osmanlının deli(l)ler alaylarının torunu olduğum için pes etmeyi beceremiyorum). Dünyamızda cumhuriyetini kurmadan 3 yıl 6 ay 6 gün evvel Parlamentosunu ihdas edip, parlamentonun kararları doğrultusunda hareket eden Türkiye’den başka hangi ülkenin olduğunu henüz öğrenemedim. - koca seyit onbasi kizi ayse nine

    Koca Seyit askerden döndüğünde kızı Ayşe, babasını tanıyamamış günlerce alışamamıştır. Ayşe Nine, yaşı ilerleyince kendisine oğlu bakar.

    Çanakkale’ye sığmayan Koca Seyit’e bakamayan milletimiz, onun emaneti olan kızına iyi bakmıştır. Vefasını geç de olsa göstermiştir. Ona ziyaretler eksik edilmemiş ve yardımlar yapılmıştır. Hasta olduğunda tüm vatandaş ve bürokratlarımız destek olmuştur.

    Fotoğrafta görüyorsunuz ki duruşu bile asildi; başı, babası gibi hep dik duruyor.

    Hastalığı, yorgun vücudunu taşımakta zorlanmış, 26 Ekim 2007 Cuma günü vefat etmiş ve babasının yanına kavuşmuştur. Ninemize Allah’tan rahmet diliyoruz.

  • Türklere yapılan soykırım ve Kuzen Geronimo

    Türklere yapılan soykırım ve Kuzen Geronimo

     

    Fransız meclisinin (millet meclisi ve senato), “Ermeni soykırımını inkârı suç sayan yasa”yı onayladığı bu günlerde milletçe burnumuzdan soluduğumuz kesindir. Şimdi bütün umudumuzu, Fransız Anayasa Mahkemesi’nin bu absürt yasayı geçersiz kılacak şekilde alacağı karara başlamış durumdayız.  Umarım bu umudumuz da fos çıkmaz ve milletçe bir kere daha düş kırıklığına uğramayız!

    Hükümetse, Fransa’ya karşı şöyle yaptırım uygulayacağız, böyle yaptırım uygulayacağız efelenmelerinde. Aslında hükümet de bal gibi biliyor, Fransa’ya karşı uygulanacak yaptırımların fazla bir etkisinin olmayacağını. Daha doğrusu Fransa’ya karşı fazla bir yaptırım gücümüzün olmadığını. Ancak maksat siyaset yapmak ve kitlelerin biriken gazını almak olunca her şey mubah. At atabildiğin kadar. Salla sallayabildiğin kadar. Bir taraftan mutlaka AB’ye gireceğiz diyeceksiniz, bir taraftan da AB’nin iki önemli aktöründen birisi olan Fransa’ya karşı yaptırım uygulayacaksınız. Doğrusu bizim için, aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık durumu bir iştir bu Fransa’ya yaptırım konusu.

    Oysa aynı konuyu daha önce yasa haline getirmiş ülkeler de var dünyada. Örneğin İsviçre. Peki, İsviçre’ye karşı hangi yaptırımları devreye soktu Türkiye. Bilen varsa lütfen söylesin. İsviçre gibi, AB üyesi bile olmayan küçücük bir ülkeye karşı yaptırım uygulayamıyorsanız, Fransa gibi bir dünya devletine hiç uygulayamazsınız demektir. O sebeple, millete gaz vermenin, daha doğrusu milletin biriken gazını tahliye amacıyla koca koca laflar etmenin hiç kimseye faydası yoktur. Bırakın kim hangi yasayı çıkarırsa çıkarsın, biz kendi işimizi kendimiz yapalım.  Onlar ne yapıyorsa biz de aynısını yapalım. Ne diyor ünlü atasözümüz; “Kör, kendi işini kendin gör”.

    Geçin efendim siz, “Türkler, Ermenilere soykırım uygulamıştır” masalını. Aslında tarihte en büyük soykırım bizzat Türklere uygulanmıştır. “Genosit” anlamında, Türklere soykırım uygulayan milletlerin başında Çinliler gelmektedir. Daha doğrusu, bugünkü bilgilerimiz, Türklere soykırım uygulayan ilk milletin, Çin Milleti olduğunu söylüyor. Eski Türk Tarihi, Çinlilerin Türklere uyguladığı soykırımların hikâyeleriyle doludur. Mesela, bu günlerde bazı örgütlere isim olarak verilmekle pespaye maksatlara alet edilen “Ergenekon”,  aslında bu kabil bir soykırımın destanının adıdır. Destana göre; Türk Milleti, düşmanları tarafından (bazı kaynaklarda bu düşman muhtemelen yanlış olarak Tatarlar şeklinde isimlendirilmektedir. Zira bize göre de bu düşman olsa olsa Çinlilerdir) yok edilmekle karşı karşıya kalınca, birkaç Tük prensi, maiyetindeki üç beş aile ile Ergenekon denilen sarp bir vadiye sığınırlar. Zamanla orada çoğalırlar ve vadiye sığmaz hale gelince, yine efsaneye göre, “Asena” adı verilen bir dişi kurtun kılavuzluğunda vadiden çıkıp etrafa yayılırlar…

    Orhun Abidelerinde yer alan Bilge Kağan’ın şu sözleri, Ergenekon Destanı’nda anlatılan bu soykırımı ve soykırımı yapanların Çinliler olduğu şeklindeki kanaatimizi doğrular niteliktedir. Diyor ki Göktürk Kağanı Bilge Kağan:

    “… Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti kendisine yakın edermiş. Yaklaştırdıktan sonra da gerçek niyetini (düşmanlığını) ortaya koyarmış. İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yaşatmazmış. Bir insan yanılsa, onun soyu sopu kuruyuncaya kadar öldürürmüş… Türk milleti, Çin Milletinin tatlı sözüne, yumuşak ipeklisine aldanıp çok öldün. (Aynı hatayı yaparsan) Türk milleti, (yine) öleceksin… İçte aşsız, dışta elbisesiz; düşkün, perişan millete Kağan oldum. Küçük kardeşim Kül Tigin ve iki şad ile konuştuk. Babamızın, amcamızın kazanmış olduğu milletin adı, sanı yok olmasın diye Türk milleti için gece uyuyamadım, gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kül Tigin ile iki şad ile ölesiye çalıştım…”

    Çinlilerden sonra Türklere karşı en büyük soykırımı uygulayanlardan birisi de sözüm ona Müslüman olan ve İslam’ı yayma amacıyla sefer ve fütuhat yaptıklarını söyleyen Araplar olmuştur. Evet, yanlış duymadınız. Din kardeşi olarak kabul ettiğimiz ve yanlış bilgilere dayanarak Hz. Peygamber’in mensubu bulunduğu millet olduğu için bir türlü toz konduramadığımız Araplar da Türklere karşı soykırım uygulamışlardır.

    642 yılında İran’daki Sasani İmparatorlu ile Arap İslam orduları arasında cereyan eden Nihavend Savaşı sırasında, Sasani Ordusu’ndaki savaşçılar sayesinde Türkleri yakından tanıyan Araplar, sonraki tarihlerde İran ve Türkistan üzerine yaptıkları seferlerde özellikle bu savaşçı kitleyi hedef almışlar ve oluk oluk Türk kanı akıtmışlardır. Türklerin, İslamiyet’i kendi rızalarıyla kabul ettikleri iddiası tam olarak doğru değildir. Çünkü Türkler, yaklaşık üç yüz sene direnmiştir bu yeni dine ve yeni kültüre karşı. Zira Türklerin İslam’ı, gönüllü olarak, yani kendi özgür iradeleriyle ve büyük kitleler halinde kabul etmeleri, daha sonraki yüzyıllarda, özellikle de onuncu asrın ikinci yarısında olmuştur.  650-950 yılları arasında ise, Müslüman Araplarla Türkler arasında çok kanlı çarpışmalar olmuş ve üç yüz senelik sürede Türkler zaman zaman kitleler halinde kılıçtan geçirilmiştir. Bu kılıçtan geçirme işini tezgahlayanlardan birisi de üçüncü İslam Halifesi Hz. Osman’ın oğlu Sait’tir. Yani Sait b. Osman. Emeviler adına Türkistan’a seferler düzenleyen Sait’in elinde de Türklerin kanı bulunmaktadır.

    Ahnef b. Kays, Ubeydullah b. Ziyad, Sait b. Osman, Kuteybe b. Müslim, Cüneyd b. Abdurrahman ve Abdullah b. Tahir gibi Arap komutanlarının komuta ettiği ordular, Türkistan’a yönelik seferlerde, çoğu kere İslam’ı yaymaktan çok, çapulculuk ve yağma amacıyla hareket etmişler ve buna direnenleri topluca kılıçtan geçirmişledir. İslam’ın Tükler arasında geniş kitleler halinde ve gönüllülük esasına dayalı olarak yayılması, işte bu sebeple tam 300 sene gecikmiştir. Emevilerin hüküm sürdüğü Suriye ile Abbasilerin hüküm sürdükleri Irak’ın gelişip kalkınmasının, bir sebebi de İran ve Türkistan’ın zenginliklerinin talan edilerek buralara taşınmış olmasıdır. İslam’ın Türkler arasında gönüllülük esasına dayalı olarak ve geniş kitleler halinde yayılmasının bir sebebi, Abbasilerin, Emevilere nispetle az-çok hoşgörülü bir yönetim sergilemesi ise de, bunun asıl sebebi, Türk unsurların, bilgi ve becerilerini kullanarak Emevi ve Abbasi yönetim kadrolarında yer almaları ve devleti ele geçirmiş olmalarıdır. Afşin, Aşnas, İnak, Boğa, Sûl Tekin ve Süleyman b. Sûl, bu komutanlardan ve üst dereceli memurlardan sadece birkaçıdır.

    Ancak ne yazık ki; sırf İslam’a ve peygambere saygı için, Arap ordularının Türkistan’da giriştikleri bu kanlı eylemler, hep görmezden gelinmiş ve Asya içlerine doğru gerçekleştirilen Arap işgali, İslam Orduları’nın zaferi ve bir fütuhat eylemi olarak alkışlanmıştır. Bu işgaller, yağma hareketleri ve kıtaller, Türk çocuklarına, İslam Ordularının zaferi olarak öğretilmiş, aslında kıyıma uğrayanları Türk Milleti’nin unsurları olduğu nedense hep gizlenmiştir.

    Türklere karşı uygulanan bilinçli ve maksatlı soykırımlardan üçüncüsünü ve belki de en önemlilerinden birisini, batılı Hıristiyan güçler, yani Haçlılar uygulamıştır. Çünkü “Haçlı Ordusu” adı verilen ve Papanın kışkırtmasıyla oluşturulan orduların,  1095-1270 yılları arasında giriştikleri toplam 10 seferin karşısında duranlar da yine Türkler (Selçuklular) olmuştur. Tabiatıyla bu seferlerde ölenler de hep Türkler olmuştur. Haçlı seferlerine eklenebilecek en son halka olan Çanakkale Savaşı’nda ve bu savaşın tabi uzantısı olan Milli Mücadele’de 200-300 bin arasında Türk çocuğunun öldürüldüğünü hesaba katarsak, Türklerin tam anlamıyla ve bilinçli olarak Genosite, yani Soykırıma tabi tutulduklarını görürüz.

    Kuzen Geronimo

    Birkaç gün önce medyada yer alan haberlere göre; Moleküler antropoloji alanında çalışmalar yapan ABD’li ve Rus bilim adamları, yapmış oldukları bilimsel araştırmada, Kuzey Amerika kıtasının ilk sakinlerinin genetik köklerinin, Sibirya’nın güneyindeki dağlık Altay bölgesinde olduğunu ortaya çıkarmışlar! Araştırmaya göre, Amerika kıtasındaki ilk insanların ataları, Altay bölgesinde yaşayan halklardan biriymiş ve 20 bin ila 25 bin yıl önce Altaylardan kalkıp Amerika’ya gelmişlermiş. Asyalılara ait genetik özelliklere sahip bu insanlar, o dönemde sular altında olmayan Bering Boğazını geçmeden önce tüm Sibirya’yı kat etmişler…”(*)

    Yani özetle; haberde geçen bilimsel araştırmaya göre, Amerikan Kızılderilileri, Asya kökenlidirler ve Sibirya’nın güneyindeki Altaylar bölgesinden gelmişlerdir. Kısaca; bu insanlar Türk oğlu Türk’tür! Bunu söylemek için bu kadar ince ve detaylı araştırmaya ne gerek vardı ki? Bu gerçek, yıllardır Türkiye’de söylenir durur. Bunu söyleyenlerden birisi de Merhum Ord. Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan’dır ve merhumun bu konuda “Kızılderililer ve Türkler” adıyla bir kitabı bile vardır.  Yakın geçmişte, televizyonda Altay Türklerini konu alan bir belgesel vardı ve o belgeselde de gördüm ki; Altay Türkleri ile Amerikan Kızılderilileri, gerek fiziki görüntüleri, gerek giyim kuşamları ve kültürleri itibarıyla birbirinin aynısı. Erkeklerin başındaki tüylü şapkalardan kullandıkları çadırlara varıncaya kadar aynı. Ten renklerindeki kısmi farklılığın sebebini ise yukarıda bahsi geçen bilimsel araştırma ortaya koyuyor;  “Altay genlerinin 13 bin ila 14 bin yıl önce Amerikalı yerlilerinkinden ayrıldığı tahmin ediliyor”

    Çekmiş oldukları sinema filmleriyle Amerikalılar da itiraf ve ifşa ediyorlar ki; Amerikalılar, uzun seneler boyunca Kızılderililere, yani Türklere karşı soykırım uygulamışlar ve onları genosite tabi tutmuşlardır. Kızılderililerle Beyazlar arasındaki kanlı mücadeleleri konu alan filmleri izlerken neden Kızılderili Reisi Geranimo’nun yanında yer aldığımızı şimdi anladınız mı? Çünkü Geronimo, bizden birisidir. Yeğenimizdir, kuzenimizdir.  Kendi dilindeki adı bile bizden bir parçadır Geronimo’nun: Gokhlayeh. Yani “Esneyen adam”. Gokhlayeh’in, Türkçemizdeki “Koklayan” ya da “Hohlayan” kelimeleriyle akraba olmadığını kim iddia edebilir ki?

    Şu halde; Türk Milleti, silkin ve kendine dön…

    30 Ocak 2012

    Ömer Sağlam

    _____________

    &