Etiket: böl-yönet

  • Egemen Eşitlik İlkesi ve Terörle Mücadele

    Egemen Eşitlik İlkesi ve Terörle Mücadele

    Egemen Eşitlik İlkesi ve Terörle Mücadele

    Z7890Suruç’taki patlama ve arkasından güvenlik görevlilerimize yapılan saldırılar bir kenarda unutulmuş olan terörle mücadeleyi yeniden gündeme getirdi. ASALA’nın PKK’laşması sonucu 1980’ler ve 1990’lardan günümüze binlerce vatan evladı teröre kurban gitmiş son olarak çözüm süreci ile bu defter kapatılmak istenmişti. Bununla beraber konunun terör örgütünü aşan boyutları bulunmakta olup bunun adı Türkiye ile asırlık hesaplaşmadır. Kısaca Türkleri Anadolu’dan çıkartma ve Filistin’de Yahudi devleti kurma, bunun yanında, Ortadoğu enerji kaynaklarını paylaşma olarak özetleyebileceğimiz bu hesaplaşma günümüzde Türkiye’ye yönelik terör olaylarının temel kaynağını oluşturmaktadır.

    Mustafa Aydın hocamız twitter hesabından haklı olarak “kıt bilgi, sıfır kavramsal çerçeve, yanlış tarih okuması ve anlamsız jeopolitik değerlendirmeyle TV’de yorum yapanları izlemek ızdırap verici” mesajını geçmiş. Gerçekten de konu dış politika hele hele Ortadoğu olunca herkes ahkâm kesmekte, ulu orta savurmaktadır. Bununla beraber bu bölgenin jeopolitiği ve tarihi öyle kolayca bir kavramsal çerçeveye oturtulacak türden olmayıp doluya koysanız almıyor boşa koysanız dolmuyor. Bu bağlamda kavramsal çerçeve olarak devletlerin egemen eşitliğinden başlamak gerekmektedir.

    Zira modern uluslararası ilişkiler, 1648 Westfalia Barışı ile devletlerin egemen eşitliği temelinden başlar. Her devlet komşusunun ülke ve toprak bütünlüğünü kabul etmek bunun gereklerini yerine getirmek zorundadır. Haçlı seferlerinden günümüze Türkiye’yi Orta Asya’ya sürme stratejilerinin bugünkü uygulaması bir yönüyle Suruç hadisesidir. Ki bunun neticesi Türkiye’nin hukuken de bölgesel savaşa çekilmesidir. Bununla beraber Diyarbakır’dan kalkan uçakların IŞİD hedeflerini bombalamasıyla şehitlerimizin kanlarının yerde kalmadığına katılmanın zor olduğu kanaatindeyim. Türkiye’nin alkışlanması gereken bu operasyonlarını, ilgili bütün devletlere haber vermesine rağmen komşumuz Suriye için buna ihtiyaç duyulmaması biraz ayıplı bir durumdur. Halbuki saldırıda bulunanlar sadece Türkiye’nin huzur ve asayişini değil bütün bölge istikrarını hedef almışlardır. Esasen olayların bu aşamaya gelmesinde Suriye’deki istikrarın bozulmasının büyük dahli bulunmaktadır. Öte yandan egemen eşit bir devlet olarak, aynı zamanda toprakları operasyon alanı olarak kullanılan komşumuz Suriye’nin de bundan haberdar olma hakkı bulunmaktadır. Sorun Suriye’nin örgütlere bilgi sızdırma ihtimali olmayıp fakat bu komşumuzun düşman kampa itilmesidir.

    Türkiye’nin ülke ve bölge güvenliği için İncirlik üssünü koalisyon güçlerinin kullanımına açması bir bakıma geri dönüşü olmayan yakın dönemin en önemli kararlarından sayılacaktır. Bu karar ile ülkemiz, yıllardır batılıların büyük bir hırsla arzu ettiği bölgesel savaşa Uluslararası Hukuk anlamında girmiş bulunmaktadır. Sonucunu görmek için ise daha önce ABD’nin mesela Pakistan, Afganistan, Irak, Kosova benzeri ülkelerdeki icraatlarına bakmak gerek. Belirtmek gerekir ki Beyaz Saray ile yapılan sözleşmenin uygulayıcısı sadece başkanlık olmayıp fakat bütün komuta kademeleriyle ABD ordusu bu aşamada yetkili hale gelmektedir. Bu ordunun kilit kademelerinde Türkiye’yi bölgesel savaşa sokma şehvetiyle yanıp tutuşan mesela Yunan kökenli generaller bulunmaktadır. Sonucu görmek için aynı zamanda Güneydoğu’da 1990larda görev yapmış sıradan bir çavuşun İncirlik’ten kalkan uçaklar ile PKK ilişkileri konusundaki bilgisine başvurmak da yeterli olabilir.

    TSK’nın sınır ötesi hedefleri bombalarken diplomatik tarik ile ilgili diğer ülkelere bilgi verilmesine rağmen Suriye’nin bundan istisna tutulduğunun hassaten açıklanması pek şık olmamıştır. Çünkü Suriye de bir komşumuz olarak aynı zamanda güvenlik ilişkilerimizin son derece önemli bir parçasıdır. Türkiye’nin güvenliği Suriye’ninki ile birebir bağlantılı olup Suriye’ninki de Türkiye’nin güvenliği ile birlikte düşünülmelidir. Esasen ülkemizde asayiş önemli ölçüde komşumuzdaki iç savaşla birlikte sarsıntılı döneme girmiştir. Yakın gelecekte güvenliğimizin tehlike zilleri çalmasının nedeni de bu ülkedeki iç savaş olacaktır. Türkiye’deki 2 milyona dayanan mülteci ile bunların neden olduğu/olacağı her türlü güvenlik sorunlarının, bu insanların kendi yurtlarına dönmeden çözülmesi pek mümkün gözükmemektedir.

    Birçok meslektaşımız Türkiye’nin “değerli yalnızlık” politikasına son vererek komşularıyla yeniden sağlıklı ilişkiler kurması gerektiği, bu konuda mesela Mısır’dan başlamanın zamanının geldiği yönünde fikir beyan etmektedir. Eğer böyle bir gereklilik varsa başlangıç olarak Suriye’nin seçilmesi çok daha elzemdir. Elzemiyet devletlerin egemen eşitliği gerçeğinin de bir gereğidir. Belirtmek gerekir ki kurulacak işbirliği Sisi veya Esad ile olmayıp fakat Mısır veya Suriye ile olacaktır. Ülke liderleri geçici olup fakat devletler kalıcıdır. Daha önce de kurulan ilişki Mursi ile değildi fakat Mısır ileydi. Türkiye’nin bölge ve ülke güvenliği için komşularıyla attığı imzalar, okyanus ötesindeki veya Avrupa’dakilerden çok daha sağlıklı ve kalıcı olacaktır/olmalıdır.  Henüz kuruluş amacı ve örgüt yapısı tam olarak bilinmemekte olan IŞİD’in birçok mensubunun İngiltere, ABD, Fransa gibi batılı ülkelerden olması tesadüfi değildir.

    Osmanlı’nın yıkılışını sağlayan İttihat ve Terakki’den beri Türkiye’yi hedef alan örgütlerde Ermeni, Rum, Yahudi gibi azınlıkların oldukça fazla olması da tesadüf eseri değildi. Esasen ASALA’nın faaliyetlerine son vermesi ile PKK’nin ortaya çıkması aynı dönemde gerçekleşmiştir. Önde gelen aşırı sol, sosyalist, komünist, bölücü, etnik ayrılıkçı örgütlenmelerde genellikle Ermeni, Rum ve diğer genellikle gayr-i müslim üyeler bulunmaktadır. Masum aynı zamanda ilginç bir örnek olarak Hrant Dink daha öğrencilik yıllarında Marksist-Leninist çizgide siyaset yapmaya karar verince mahkeme kararıyla ismini Fırat olarak değiştirmiştir. Çünkü 1970lerin çalkantılı Türkiyesinde bir Ermeni olarak Marksist-Leninist Komünist Partisi’nde boy göstermek istememişti.

    Suriye’nin dağılması ile ortaya çıkan terör örgütlerinin hangi etnik gruplardan eleman devşirdiği, bunların nihai amaçlarını da ortaya koymaktadır. Genellikle örtülü kimliklerle terör saflarında Türkiye’yi hedef alan bu örgütler bataklığına karşı köklü politikalar ve işbirliğine ihtiyaç vardır. Ankara’nın “Esat gitmeli” nakaratı ile çalkalandığı günlerde görmesi gereken gerçek, Esat sonrası bölgenin ne hale geleceği idi. Suruç hadisesi aslında o nakaratın eseridir. Çözüm ise hatanın nereden kaynaklandığında saklıdır. Türkiye’nin sadece Suriye ile değil aynı zamanda Mısır, İran, Suudi Arabistan, Ürdün, Lübnan bu arada Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile aynı masaya oturması sadece Suriye’yi değil fakat aynı zamanda Türkiye’yi kurtaracak olan bir proje olarak görülmelidir. Öncelikle ÖSO ile Suriye’yi masaya oturtacak tek güç ise Türkiye’dir ki bu durum birçok aleyhteki tezgâhı temelinden yıkacaktır.

    Usgam, 27.07.2015

    alaeddinyalcinkaya@gmail.com

  • Orta Doğu Haritası Nereye Kadar Parçalanacak?

    Orta Doğu Haritası Nereye Kadar Parçalanacak?

    Orta Doğu Haritası Nereye Kadar Parçalanacak?
    Prof.Dr. Alaeddin YalçınkayaDünya haritasına dikkatle bakıldığında önemli bir gerçek dikkat çekmektedir: Asya ve Amerika’daki devletler daha büyük, dolayısıyla daha az sayıda farklı renk göze çarpmaktadır. Afrika ise birçokları çıplak gözle zorla görülebilen devletçiklerin renkleriyle dopdoludur.
    Bunun benzeri Avrupa için de geçerlidir. Gerçektende belirli bir kara parçası üzerinde devlet sayısı bakımından Avrupa belki Afrika’dan da ileridir. Buna karşın Avrupa’nın bu renk çokluluğu sizleri aldatmasın. Çünkü İngiltere’den Bulgaristan’a kadar ayrı ayrı devlet gibi görülen bu renkle aslında Avrupa Birliği altında entegre olmuş, bir bakıma tek devlet haline gelmişlerdir. Her ne kadar her birerinin farklı hükümetleri ve yönetim biçimleri olsa da bütün bu ülkeler arasında sınırlar kalkmış, mal ve hizmetler gümrük engeli olmadan dolaşabilmekte, tamamına yakın bu ülkelerde yanı para geçerli olmaktadır. Ticaret, yatırım, sanayi açısından bu büyük bir nimettir.
    Avrupa’nın halen birliğe katılmamış olan Balkan devletçikleri de üyelik yolunda ilerlemekte, dağılan Yugoslavya’dan iki ülke üye olurken kalanlar bu istikamette belirli aşamaları geçmiş durumdadırlar. Öte yanda birliğe üye olmayan mesela Avrupa’nın ortasındaki İsviçre “Serbest Ticaret Bölgesi” anlaşması ile önemli ölçüde vatandaşlar açısından belirtilen avantajlardan yararlanmaktadır. Öte yandan Kuzey ve Güney Amerika ile dünyanın diğer bazı bölgelerinde belirdi derecede entegrasyonlar sayesinde birçok devletler fiilen tek devlet haline gelmişlerdir. Bundan nasibini alamayan bölge ise Orta Doğu, Kuzey Afrika, Orta Asya’daki Müslüman devletler. Üstelik entegrasyon bir yana bölünme projelerinin biri gidiyor biri geliyor.
    Avrupa’nın görünüşte çok renkli gerçekte birleşmiş özelliğine karşın Afrika’nın görünüşte tek renkli birçok ülkesi fiilen bölünmüştür. Mesela Somali haritası mevcut durumuyla bizleri aldatmasın. Aynı renk altındaki bu Müslüman devlet fiilen üç ayrı parçaya bölünmüştür. Öte yandan mevcut devletlerin birçoğu sınırdaş ülkeyle savaş veya derin anlaşmazlık içerisindedir. Mesela Türkiye ile Gürcistan arasındaki ticari ilişkiler iki ülke halkı için de çok büyük faydalar sağlamaktadır. Aynı durum iç savaş öncesi Türkiye ile Suriye arasında da geçerliydi. Afrika ülkeleri arasında genellikle sınırların kapalı olması ise halklar açısından yoksulluğu ve açlığı besleyen, derinleştiren önemli bir faktördür.
    Bütün bu gerçeklere karşın başta eski sömürgecilerin çıkarları olmak üzere İsrail’in uzun vadeli güvenlik politikaları çevre ülkelerin daha fazla bölünmesini gerektirmektedir. New York Times yazarı Robin Wright yazarı Irak’tan Libya’ya beş devleti bölüp birleştirerek ön dört ülke elde etmektedir. Irak ve Suriye’deki durum ortadadır. Ancak yazar, konuyu ele almışken S. Arabistan, Yemen ve Libya’yı makaslamaktadır.
    Bu tür haber ve yorumlara “Temenni-i İhbar”, yani arzu edilen şeyi habermiş gibi duyurmak diyoruz. Hatırlanacağı gibi Kaddafi’ye karşı silahlandırılan halk harekete geçip ölümler arttıkça her seferinde o zamanki ABD Dışişleri Bakanı “gerekirse Libya bölünecektir” dedi. Halbuki bugün için asıl hedef Kaddafi çoktan bu dünyadan ayrıldı, halk bir şekilde aynı ülke bayrağı altında yaşamak istiyor. Ancak asıl hedefin Kaddafi olmadığı aslında başından belliydi. Bugün ise silahlandırılan kabileler arası anlaşmazlıklarla bölünmeye “bilimsel” temel hazırlanmış durumda. Wright’in yazdıkları sadece öngörü mahiyetindedir. Ancak arzu edileni.
    Wright’in yazdığına göre etnik, mezhep ve kabile çatışmaları sonucu yakın gelecekte Libya en az üçe bölünecek. Bunlar Tripoli merkezli Tripolitanya, Fizan ve Bingazi merkezli Sireneyka. Bir de Misrata şehir devleti öngörülmüş. S. Arabistan Doğu, Batı, Kuzey, Güney ile Vahhabistan olmak üzere beşe bölünüyor. Merak edenler için belirtelim: Haremeyn-i Şerifeyn Batı Arabistan devletinde yer alacak. Yemen, Kuzey ve Güney olmak üzere yeniden Soğuk Savaş şartlarında dönüyor. Irak ve Suriye’den Şiistan, Sünnistan, Kürdistan ve Alevistan devletleri zuhur ediyor. Ayrıca Cebel-i Dürzi ile Bağdat şehir devletleri var.
    Öngörülen haritada genel olarak bölünme esas alınmışken Türkiye’nin güneyinde Kürdistan adıyla birleşme sözkonusu. Bu haritalamada Lübnan, Ürdün veya Mısır yok. Türkiye’ye de dokunulmamış. Suriye’deki manzaraya, hatta birçoklarının hevesle sarıldığı “Arap Baharı”na bir de bu gerçekler ışığında bakalım.
    08.10.2013
    alaeddin.yalcinkaya@marmara.edu.tr