Etiket: 16 Nisan Referandumu

  • 16 nisan sonrası

    16 nisan sonrası

    Politikacılarımızın davranış temayüllerini dikkate alarak  baktığımızda, referandum sonrasında, her iki sonuç içinde, erken seçimlere gidilmesi ihtimali, kaçınılmaz gözükmektedir. Şunu hatırlatmak isterim ki Olağanüstü durumların, hızlı değişimlerin, büyük ikilemlerin, insan yaşamını ve doğal hayatı tehlikeye atan gelişmelerin yaşandığı yirminci yüzyılın devamında “yeryüzünde yaşam” belirsizliğe ve riske girmiş durumdadır. Türk insanının artık dalga geçmeyi bırakıp, sorumluluklarını üstlenmesi, kendine olan öz güvenini tazelemesi, politikacı maşası olmak yerine kişisel ve toplumsal çıkarlarını korumasının “gerçek beka sorunu” olduğunu idrak etmesi, zaruri bir hal almıştır. Halk oylaması sonrası için konuyu, rakamlara ve terimlere boğmadan kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum:

    EVET çıkması durumunda:

    16 nisan sonrası, iki partili sisteme yönelim başlayacak iktidar ve muhalefetteki partiler temelinden sarsılacaklardır. Ertelenen Fetö tartışmaları ve diğer iç hesaplaşma sonuçlarının, İktidar partisini, radikal değişimlere uğratacağı yönündedir. Ayrıca, şu an muhalefet konumunda olup referandumda evet diyeceklerini beyan eden partilerin, iktidar partisinin yeniden yapılanması sürecinde, koz olarak kullanılacak olmaları da ihtimaller içerisindedir.

    Evet çıkarsa, Yürütmenin izleyebileceği yollar:

    1- Dış politikada, seçim manevrası olarak kullanılan vakalar unutulacak, hiç olmamış gibi hareket ederek ilişkiler yeniden düzenlenecek (Rusya olayında gördüğümüz gibi). Ekonomik ilişkilerimizin en fazla olduğu AB ile ilişkiler tekrar canlandırılacak. Sadece, içerde karşılık bulan, Şanghay beşlisi blöfü, hatırlanmayacaktır. Çünkü Avrupa Birliği ile Şanghay Beşlisi farklı yapılardır. Avrupa birliği, entegrasyonu hedefleyerek, genişleyen bir yapılanmadır. Şanghay ise birçok benzeri olan , sadece işbirliği örgütüdür. Şanghay beşlisinin oturmamış yapısı vardır, üstelik ÇİN tek ticari patrondur. Dolayısıyla Avrupa birliğine alternatif oluşturması mümkün değildir. Seçim havasından çıkıldığı için, altına imza attığımız bütün uluslararası antlaşmalar ve kurumlar olduğu gibi kalacak ve ilişkiler başlangıç ayarlarına döndürülecektir. Komşular ile olan gerginlikler aşağıya çekilecektir.

    2- Türkiye, Arap dünyası ile çok daha fazla paylaşım içine sokulacak, hızla, batı ekseninden, zaten tarihsel bir alt yapısı olan imparatorluk bakiyesi bir mirasa ve kültüre doğru yelken açacaktır. Şimdiye kadar, aracısız ABD hegemonyasında iken, bundan sonra, orta doğu bataklığında, Arapların aracılığında ABD kontrolünde bir Türkiye göreceğiz. Bu dönüşüm Orta Doğu’da yeni dengeleri, çıkmazları ve coğrafyayı da beraberinde getirecektir.

    HAYIR çıkması durumunda:

    Muhalefetin, iktidar şansı olabilmesi için baştan aşağıya yenilenerek seçimlere gitmeleri gerekecek veya daha iyi bir iktidar şansı için, saplantılarını ve dogmalarını, terk ederek ciddi ve samimi bir program ile yeni kurulacak bir partide seçimlere gideceklerdir.Yada değişim karşıtı bir tavır takınarak müzmin muhalefete devam edeceklerdir ki hayır çıkması durumunda bile mevcut iktidarın, gidilecek seçimlerde kendini yeniden yapılandırmamış muhalefet karşısında, şansı daha yüksek olacaktır. Halk, mevcut sıkıntıların farkındadır, kendisine güven veren, samimi bir muhalefeti yanında bulduğu veya hissettiği anda iktidarı değiştirecektir. Ancak muhalefet hala bunu idrak edememiştir.

    Türkiye’de, söz sahibi partiler veya yeni kurulacak partilerin, ülkenin sorunlarına ve geleceğine, reel politik pencereden bakarak, pragmatik çözümler üzerinden program ve eylem hazırlayan kadrolar ile, vatana hizmet ekseninde hareket etmeleri herkesin yararına olacaktır.Hayır çıkması ve seçimlere gidilmesi sonucu iktidara geleceklerin en önemli ve öncelikli görevleri,Türkiye’nin gelir dağılımındaki bütün olumsuz faktörleri ve adaletsizlikleri, giderecek çareleri bulmaları, en önemli görevleri olmalıdır… Saygı ve sevgilerimle.

    13-nisan-2017

    Oguz SOLAK/ Uluslararası İlişkiler Böl. Uz.

  • Benim Cumhurbaşkanı Adayım Aziz Sancar!

    Benim Cumhurbaşkanı Adayım Aziz Sancar!

    O dönemin medyasına yansıyan haberlere göre; 1990 yılında Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgali sırasında, Iraklı askerlerin Kuveyt'te ev işlerinde çalıştırılan Filipinli kadınlara zorla tecavüz etmesi gündeme gelince, dönemin Filipinler Dışişleri Bakanı, Filipinler parlamentosunda yapmış olduğu konuşmada Kuveyt'te tecavüze uğrayan vatandaşı kadınlara şöyle seslenmişti: "Tecavüz kaçınılmaz ise bırakın karşı koymayı, bundan zevk almaya bakın!" Aynı haberlerde bu sözlerin sahibi erkek bakanın, dönemin Filipinler Devlet Başkanı Bayan Corazon Aquino tarafından derhal görevden alındığı da belirtiliyordu yanlış hatırlamıyorsam. - aziz sancar

    O dönemin medyasına yansıyan haberlere göre; 1990 yılında Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgali sırasında, Iraklı askerlerin Kuveyt’te ev işlerinde çalıştırılan Filipinli kadınlara zorla tecavüz etmesi gündeme gelince, dönemin Filipinler Dışişleri Bakanı, Filipinler parlamentosunda yapmış olduğu konuşmada Kuveyt’te tecavüze uğrayan vatandaşı kadınlara şöyle seslenmişti: “Tecavüz kaçınılmaz ise bırakın karşı koymayı, bundan zevk almaya bakın!” Aynı haberlerde bu sözlerin sahibi erkek bakanın, dönemin Filipinler Devlet Başkanı Bayan Corazon Aquino tarafından derhal görevden alındığı da belirtiliyordu yanlış hatırlamıyorsam.

    Kadınları aşağıladığı besbelli olan bu söz, o bölgede darb-ı mesel galiba. Zira aynı sözü 2013 yılında Hindistan Merkezi Araştırma Bürosu’nun Başkanı Ranjit Sinha da söylemiş. Ülkede yaşanan yaygın tecavüz vakalarına ilişkin olarak şöyle demiş adam: “Tecavüz kaçınılmazsa zevk almaya bakmak gerekir”(1). Bazı haberlerde bu adamın aynı zamanda polis şefi olduğu da söyleniyor(2).

    Referandum gününün hemen ertesinde yazmış olduğum “Atı alan Üsküdar’a geçti, sür eşeğini Niğde’ye” başlıklı yazımda hülaseten şöyle demiştim “Referandum meşrudur. Bırakın itiraz etmeyi de 2019 için şimdiden çalışmaya başlayın..”  

    İşte o satırlar:

    “YSK kesin sonucu henüz açıklamadı. Ancak ekranlarda EVET %51.4, HAYIR %48.6 yazıyor. Üç aşağı beş yukarı netice böyle kesinleşecektir. Yapılan itirazların sonucu değiştireceğini hiç sanmıyorum. Eğer itirazlar sonucu değiştirmiş olsaydı, Mansur Yavaş’ın itirazları bir sonuç verirdi. Çünkü, Seçim Kanunu’nun 2010 yılında değiştirilmiş açık hükmüne (Md.98 ve Md.101) rağmen, bu değişiklikten önce alınmış YSK kararlarını örnek göstermek suretiyle “Sandık kurullarının ıslak imzası bulunan tutanaklar elimizde. Dışarıdan geldiği kanıtlanmadıkça mühürsüz oy pusulaları da geçerlidir” diyen bir YSK başkanımız var bizim. Dolayısıyla; bu konuyu uzatmanın hiç kimseye faydası yoktur. Bu sebeple herkes işine baksın derim ben.

    Eğri oturup doğru konuşalım; Tayyip Bey bu seçimin de galibidir. Hayırlı uğurlu olsun. Demokrasiye olan inancım gereği kendisini tebrik ediyorum. Peki oylama meşru mudur? Evet meşrudur. Sayın Cumhurbaşkanı, başkanlık mührünün şimdilik en güçlü adayıdır ve “Mühür kimde ise Süleyman odur” sözü mucibince, Süleyman olma konusunda en büyük şans onundur artık. Şimdilik başkanlık mührünü tam olarak almış diyemeyiz; çünkü verilen yetkilerin tamamını, ancak 3 Kasım 2019 günü yapılacak seçimleri eğer kazanırsa kullanabilecektir.

    Gelin görün ki; her ne kadar meşru da olmuş olsa %51.4 ile kabul edilmiş bir anayasa, tam anlamıyla bir “Toplumsal Sözleşme” niteliği taşıyamaz ve bu anayasaya göre; bu ülke ve bu millet tam anlamıyla yönetilemez! Bu oranla kabul edilmiş bir anayasadan almış olduğu yetkilerle yönetim yetkisini kullanacak bir başkan, sürekli arkasını kollamak zorunda kalacaktır. Çünkü arkasından hiçbir zaman emin olmayacaktır. Neticede bu anayasa toplumun neredeyse yarısının, başka bir deyişle her iki kişiden birisinin kabul etmediği bir anayasadır. Üstelik Türk demokrasi tarihinin en az oy alan anayasasıdır.”

    Evet, benim “Referandum meşrudur” şeklindeki yorumum, bir miktar Filipinler Dışişleri Bakanı’nın Filipinli kadınlar, Hindistanlı Polis Şefi’nin de Hindistanlı tecavüz mağduru kadınlar hakkındaki çıkışlarına benzese ve tıpkı onların tavrı gibi bir çaresizliğin eseri olsa da ben yine aynı düşüncedeyim. AİHM’e kadar gitseniz de bundan hiç bir sonuç çıkmayacaktır, 16 Nisan referandumu (kerhen) meşrudur! Keşke şaibesiz bir referandum yapabilseydik…

    Şu halde “HAYIR” oyu veren muhalefetin, oturup 2019 seçimleri için stratejiler üretmesi, 2019 için başkan adayını şimdiden belirlemesi ve derhal çalışmaya başlaması gerekir. Elbette bana göre de; bırakın iddia edildiği gibi milyonlara varan sahte oy kullanılmasını, “Evet” veya “Hayır” yönünde bir tane sahte oy kullanılmış olsa bile, bunun adı düpedüz siyasi tecavüzdür! Gelin görün ki; tıpkı tecavüzcüsüyle evlendirilmek zorunda bırakılan genç kız gibi, Türk seçmeni de referandum sonucuna zorla razı olmak durumunda bırakılmıştır. Üstelik başka çıkar yol da gözükmüyor ufukta.

    Gelin görün ki; gün mızmızlanma ve dırlanma günü değil, çalışmaya başlama günüdür. Bu açıdan bakılınca, önceki günkü Deniz Baykal Kemal Kılıçdaroğlu görüşmesini oldukça anlamlı buluyorum ben. Esasen yaşı ve siyasi tecrübesi itibarıyla artık “Bir Bilen” konumuna yükselen, diğer bir deyişle politikanın nirvana dönemini yaşayan Deniz Baykal da tıpkı bizim gibi, baştan beri aynı şeyi söylemektedir. Özetle; “Maç henüz bitmemiştir, bu maçın ikinci yarısı 2019’da oynanacaktır. Karşı taraf sadece ofsayttan bir gol atmıştır” diyor Deniz Baykal. Bizim Deniz Bey’den ayrıldığımız nokta ise, bizim bu maçın bittiğini, ancak rövanşının normal şartlarda 2019 yılında oynanacağını düşünüyor olmamızdır. Golün ofsayt olup olmadığını ise bilemeyiz! Hakem (yani bu devletin yetkili kurumları) golü vermişse yapılacak bir şey yok demektir. Hakeme saldırmakla maçın kazanıldığı ve golün geçersiz sayıldığı görülmüş şey değildir spor tarihinde. Unutmamak gerekir ki; 3 Kasım 2019 günü yapılacak rövanş maçını da aynı hakemler yönetecektir; o sebeple hakemlere saldırmayı bir an önce bırakmakta fayda var. Aksi takdirde mazallah büsbütün taraf tutarlar!

    Deniz Baykal’ın Niyeti Nedir?

    Deniz Baykal, aynı düşüncelerini dün “Tarafsız Bölge” isimli televizyon programında da dile getirdi. Ancak Deniz Bey’in Cumhurbaşkanı adaylığının, CHP Genel Başkanı’nın hakkı veya onun ayrılmaz bir parçası olarak görmesi oldukça ilginç. Programda Kemal Kılıçdaroğlu’nu kasıtla söylediği Genel Başkan ben adayım diyorsa, doğal olarak o adaydır. Tabi bu yetmez derhal koalisyon ortaklarıyla kaynaştırılması onlarla ilişkilerin gelişmesi lazım. İlk önemli karar Sayın Genel Başkan’ın alması gereken karardır. Adayım derse aday arama gündemden kalkar ve o adayı topluma kabul ettirme sağlama çalışmasıdır. İki sene gayret göstermemiz gereken süredir. 49 gidiyor kardeşim, 49’u tutmanın yolu bu. Eğer ‘ben aday değilim’ diye bir karar alırsa Genel Başkan, ne yapacağız. CHP, cumhurbaşkanı adayı olmayı kabul eden, talep eden veya ikna edilen ne kadar insan varsa onların tümünü derhal kurultayını olağanüstü çağırıp, o kurultayda genel başkan olarak kimi istiyorsanız seçin o adayınız olacaktır demesi lazım.” şeklindeki sözler, oldukça anlamlıdır.

    Zira Deniz Baykal, bu sözleriyle bir anlamda Kılıçdaroğlu’na “Ya cumhurbaşkanı adayı ol ya da CHP Genel Başkanlığını bırak” çağrısı yapmaktadır. Yani bir anlamda Kılıçdaroğlu’nu köşeye sıkıştırma taktiği uygulamaktadır! Anlaşılıyor ki; Deniz Baykal ve Muharrem İnce’nin referandum öncesinde yapmış oldukları çalışmaların, başka bir amacı daha varmış! Yani CHP’de, 2019 seçimlerinden önce bir lider yarışı da gündeme gelecek gibi gözüküyor. Deniz Baykal’ın bile gözü var CHP liderliğinde. Oysa ben, kim ne derse desin, Kemal Kılıçdaroğlu’nu bir hayli başarılı buluyorum. Referandumda çıkan %48.6 oranındaki Hayır oylarındaki başarının en büyük bölümü ona aittir. İkinci büyük pay ise Meral Akşener’indir. Çünkü Ülkücüleri büyük ölçüde o çekip çevirmiştir referandum öncesinde.

    MHP’li Muhaliflerin Durumu ve II. Ekmel Bey Vak’ası! 

    Baykal’ın yukarıda yer alan “Genel Başkan ben adayım diyorsa, doğal olarak o adaydır. Tabi bu yetmez derhal koalisyon ortaklarıyla kaynaştırılması onlarla ilişkilerin gelişmesi lazım. İlk önemli karar Sayın Genel Başkan’ın alması gereken karardır. Adayım derse aday arama gündemden kalkar ve o adayı topluma kabul ettirme sağlama çalışmasıdır. İki sene gayret göstermemiz gereken süredir. 49 gidiyor kardeşim, 49’u tutmanın yolu bu..” sözlerini önemli buluyorum.

    Baykal’ın koalisyon ortaklarından maksadı nedir? Muhtemelen referandumda “Hayır” oyu veren MHP’li muhalifler ile SP, DYP, ANAP ve Vatan Partisi vs. küçük partiler. Peki, Deniz Baykal veya Kemal Kılaçdaroğlu, referandumda ortaya çıkan %48.6’yı koruyabilecek ve üstüne koyabilecek vasıfta adaylar mıdır? Sanmıyorum. Çünkü, 7 Haziran seçimlerinden sonra yapılan TBMM Başkanlığı seçimi bunu apaçık ortaya koymuştur.

    Bu sebeple muhalefetin, herkesin oyunu alabilecek çap ve vasıfta bir ortak aday belirlemesi gerekiyor ki; bu aday herhalde Ekmel Bey gibi birisi olmamalıdır. Medyada Abdullah Gül’ün muhalefetin adayı olacağına ilişkin iddialar var. Olacak şey değil. Abdullah Gül’ün muhalefetin ortak adayı olması demek, tam da II. Ekmel Bey Vak’ası demektir! Yani başarısızlığı ve yenilgiyi baştan kabul etmek anlamına gelmektedir.

    İşte bu noktada MHP’li muhaliflerin oynayacakları rolü önemli görüyorum ben. MHP’li muhalifler, siyasi parti mi kuracaklar, yoksa 100 bin imzayı toplayıp Sayın Akşener’i 2019 için Cumhurbaşkanı adayı mı gösterecekler, hiç vakit geçirmeden buna karar verip, çalışmaya başlamak zorundadırlar. Akşener hakkında, DP veya ANAVATAN partisine katılacağı şeklinde iddialar ve çağrılar var medyada. Sayın Akşener’e hiç tavsiye etmem bunu. Böyle bir hareket, kesinlikle siyasi intihar olur ve çevresindeki kalabalıkları dağıtmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Zira bu durumda Meral Hanım, katılacağı siyasi partilerin geçmişten sırtlayıp getirdikleri siyasi kamburları savunmaktan, kendini ve fikirlerini savunmaya fırsat bulamayacaktır. Çünkü ne DP, ne DYP ve ne de ANAP, sütten çıkmış ak kaşık değillerdir. Hepsinin kendilerine göre bir şaibesi vardır arkalarında.

    Bu itibarla ben, MHP olmayacaksa (bence olmaz) kesinlikle yeni bir parti kurulmasını, olmazsa Meral Hanım’ın 2019 için muhalefetin ortak Cumhurbaşkanı adayı olmasını tavsiye ediyorum. İtiraf etmek gerekirse; bize göre muhalefetin ortak adayı olması halinde, sosyal medyada isimleri geçen Deniz Baykal, Kemal Kılıçdaroğlu, Abdullah Gül, İlker Başbuğ, Abdüllatif Şener gibi isimlere kıyasla, en başarılı sonucu alma temayülü olan isim Sayın Akşener’dir. Çünkü, başta Eskişehir toplantısı olmak üzere; referandum öncesinde birkaç toplantısını yerinde gözlemleme imkanı bulduğum Meral Akşener’de böyle bir potansiyel bulunmaktadır. Eskişehir’deki toplantısına, başta Yılmaz Büyükerşen olmak üzere; CHP’li bütün yerel yöneticiler ve Utku Çakırözer gibi milletvekilleri de gelmişti.

    Benim Cumhurbaşkanı Adayım Aziz Sancar

    Keşke çok daha tarafsız ve çok daha iyi bir isim bulunabilse muhalefetin ortak adayı olarak. Mesela Nobel ödüllü Aziz Sancar bu konuda biçilmiş kaftandır Türkiye için. Hem uluslararası saygınlığı olan, hem naif, hem Atatürkçü, hem Türk Milliyetçisi bir adam Aziz Bey. Üstelik siyasi hırsları olmayan, oldukça naif biririsi. Üstelik o bir Mardinlidir. Doğu ve batının sentezi gibidir.

    Anıtkabir’e çelenk koyarak sadece saygı duruşunda bulunmakla yetinmeyip, el açıp Büyük Atatürk’ün ruhu için üç İhlas bir Fatiha okuyup duâ eden bir adam, bu ülkede toplumun her kesiminden oy alır bana göre.

    Ancak hocanın bunu kabul edeceğini hiç sanmıyorum. Türkiye’nin bu geçiş döneminde ve milletimizin bu tarihi dönemecinde bu önemli görevi keşke kabul etse Aziz Sancar. Çünkü bu dönemde yüksek profilli bir Cumhurbaşkanının, Türkiye için hep potansiyel bir risk alanı oluşturacağını düşünüyorum ben…

    ______________

    1-

    2-

  • Evet mi Hayır mı?

    Evet mi Hayır mı?

    Bu bir yarışmaydı aslıda, Erkan Yolaç sunuyordu, Evet de desen, Hayır da desen, yarışmayı kaybetmiş oluyordun, o da havaya zıplıyordu bağırarak. Bu sefer farklı, iş çok ciddi.

    Hayır’cılara göre, Evet dersek Türkiye güya bundan sonra diktatörlükle yönetilecek, Evet’çilere göre Hayır dersek Türkiye kaygan bir zeminde yönetilecek, istikrar yakalamak zor olacak, nitekim geçmiş yıllardan gelen tecrübeler var.

    İşi daha ilerilere götüren de var, Hayır’da hayır vardır diyor Hayır’cılar. Evet dersek, Cumhuriyet rejiminin sonu gelecekmiş, Evet dersek eyalet sistemine geçilecekmiş?, fevri yönetimler olacakmış?, Erdoğan’ın astığı astık, kestiği kestik olacakmış?

    Hayır dersek, PKK ile, Feto ile, DHKP-C ile, Amerika, İsrail, Avrupa ile aynı safta yer alacakmışız?

    Hayır demek bu ülkenin bölünmesi demekmiş?

    Şimdi bırakalım Evet-Hayır oyununu bir tarafa ve daha gerçekçi bir yaklaşım sunalım. Nedir bu Anayasa değişikliğinde getirilen 18 madde o na bakalım. Çünkü aslında bu 18 madde ile başladı bu tartışma, halk oylamasına sunulacak olan da bu zaten. Bu 18 madde anlaşılırsa olay daha gerçekçi hale gelir, gerisi laf-i guzaf.

    Skolastik düşüncedeki gibi at’ın ağzında kaç diş vardır diye tartışmak yerine , at’ın ağzını açıp dişlerini saymak daha akıllıca bence.
    Nedir bu maddeler bir bakalım.

    Madde 1-
    Yargı yetkisinin bağımsız mahkemelerce kullanılacağına dair hüküm, “bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağı” şeklinde değiştirliyor.
    Ne var şimdi bunda! Bağımsız olan mahkemeler aynı zamanda tarafsız olacak. Peki mahkemeler bağımsız olur da tarafsız olamaz mı?
    Olamayabilir, hakim bağımsızdır, kimsenin etkisinde kalmamış olabilir ancak, kendi görüşünden taraf tavır alırsa, bağımsızdır ama tarafsız değildir. Peki bu tarasızlık ilkesi nasıl sağlanacak belli değil doğrusu, ama bağımsız ve tarafsız mahkeme kimsenin itiraz edeceği bir konu olamaz.

    Madde2-
    Milletvekili sayısı 550 den 600 e cikiyor, daha çok iş varsa daha çok vekil gerekir, çok avukatla temsil edilen duruşmalar nasıl güçlü savunma demekse, çok milletvekili halkın sesini iyi duyuracağı, ve muhatablarına daha kolay ulaşabileceği anlamı taşır ki bu eleştirilecek bir şey değildir.

    Madde3-
    Seçilme yaşı 25 ten 18 e düşüyor. Ne var bunda kardeşim. Eskiden siyasilerin yaşlı olduğu, gençlere fırsat sunulmadığı eleştirilirdi, şimdi genç bir siyasi yapı kurgulanıyor, bu sefer de çocuktan cacık olmaz kavramı savunuluyor. Boş tartışmalar bunlar.

    Madde4-
    Milletvekili 4 yılda değil 5 yılda bir seçilecek, ayrıca milletvekili seçimleriyle Cumhurbaşkanlığı seçimleri aynı günde yapılacak. Ne var bunda, her seçim bir maaliyet, her seçim bir külfet, iş kaybı, daha uzun vadede olması istikrarı artırır, her sene hükümet değişmesinin, sıklıkla seçim yapılmasının tek yararı yenilen pehlivan güreşe doymazmış misali, seçim kaybeden siyasilerin umudu olmaktan öteye geçmeyen bir saçma istektir.

    Madde5-
    Bu madde de TBMM’nin görev ve yetkileri var. Eskisi gibi yani, kanun koymak, değiştirmek, kaldırmak, kanun teklifleri sunmak, görüşmek, bütçe yapmak, para basılması, savaş ilanı, genel af, özel af… hasıl-ı kelam eskiden neise o!

    Madde6-
    TBMM belli konularda meclis araştırması ve genel görüşmeler yapabilir ve milletvekilleri yazılı soru sorabilir.

    Madde7-
    Cumhurbaşkanı 40 yasını doldurmuş, yükseköğrenim görmüş ve milletvekili seçilme yetrliliğine sahip Türk vatandaşları arasından ve doğrudan halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanı’nın diplomasi yok diyenler, var ama sahte diyenler, Cumhurbaşkanı Türk değil diyenler, Erdoğan seçilince bu maddeyi nereye koyacağız? Hadi söyleyin?

    Madde8-
    Cumhurbaşkanı’nın adı Başkan olarak değişiyor ve yürütme yetkisi de veriliyor. E güzel nevar bunda ciyak ciyak bağıracak?. Bu madde den kasıtla işin diktatörlüğe varacağını varsayanlar üzülmesin, tek adamlığı da gördü bu memleket, günü geldi değiştirdi. Nedir bu feryat figan. Cumhurbaşkanlığı makamını bir protokol olarak görmek isteyenler günü geldiğinde hizip makamı olarak kullanmışlardır, Nifak makamı olarak kullanmışlardır, çatışma kültüründen bu millet hep kaybetmiş, ekonomik olarak kaybederken siyasi çalkantılarla yıllar yılı heba olup gitmiş, belirsiz siyasi yönetimlerle yönetilen bu güzelim ülkenin planları 2-3 yıllık planlardan öteye geçememiştir, oysa batılı ülkelerde planlar 50 yıllık yapılırken bizdeki sürünceme beklentisi cahillik değilse art niyettir.

    Madde9-
    Cumhurbaşkanı eğer suç işlerse hakkında suç duyurusunda bulunulabilecek, hemde görevdeyken hemde iki ay içinde sonuç almak üzere. Daha ne, yanlış yapanın hesabını vereceği bir sistem değilmiydi kavganiz yoksa? Bunun yeterince hesap sorma olmadığını düşünenler geçmiş dönemdeki uygulamalara baksın önce?

    Madde 10-
    Cumhurbaşkanı’na yardımcılar geliyor, hemde birden fazla, ne var bunda, istikrara yönelik sağlam adımlar bunlar, velev ki bir şey oldu kaosu önleyecek adımlar bunlar, cumhurbaşkanı yoksa yardımcısı ya da yardımcıları girecek devreye ki sistem işlesin, şahıslara bağlı yönetimlerin yerine sistemlere bağlı yönetim demektir bu. Ancak Türkiye’nin istikrarlı yönetilmesinden hazzetmeyen kışlerin eleştirisi olabilir bu!

    Madde11-
    Cumhurbaşkanı seçimler yenilenirken yeniden aday olabilecek, Tayyib Erdoğan’dan görev süresinin sonunda kurtulmayı bekleyenlerin kabusu bu madde, Yani Erdoğan ölene kadar lider, ne var bunda, halk seçiyorsa lider olsun, halk istemiyorsa zaten seçilemez, halkın tercihine mi güvenmiyorsunuz? Yoksa Erdoğan’ın bu halkın gözünden ve gönlünden düşeceğine mi inancınız yok? Öyleyse liderlik hayalleriniz suya düştü. Ya halka yeni şeyler sunmak zorundasınız, ya da halkın gönlüne girmek için kendizi yenilemek zorundasınız. Yök artık öyle beleş köfte eski usul. Korkularınız sağlam ama beklentileriniz çürük, beleşe konamama kaygları bunlar. Yök kardeşim halk bu işi bilmiyor, ben halka güvenmem diyorsanız o başka, o zaman yeni bulduğunuz sistemin adını söyleyin de biz de bilelim.

    Madde12-
    Cumhurbaşkanı’na OHAL ilan etme yetkis veriyor. Ne o, yakıp, yıkıp, kaos olurturup, terör estirip sonra da akşam eviniz de mi uyumak istiyorsunuz, olağanüstü durumlar olağanüstü yönetimleri gerekli kılar, tüm dünyada böyle, aksini iddia etmek kargaşa çıkarma hakkımı elimden alıyorsun ağlamasıdır ki, açın avucunuzu yalayın, hayalleriniz korkularınızı oluyor.

    Madde13-
    Askeri mahkemeler kaldırılıyor, disiplin mahkemeleri ve savaş mahkemeleri hariç.
    Bir memlekette iki sınıf yargı olabilir mi? Yani ben tavuğa kış deyince hakim Ahmet yargılayacak beni, üsteğmen birinin tavuğuna kış deyince o nu Albay hakim Ahmet yargılayacak öylemi? Peki nasıl bu mahkeme bağımsız ve tarafsız olacak? Tabiki olamayacak, dolayısıyla yanlış bir durum yok ortada.

    Madde14-
    Haimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısı ve ismi değişiyor. Yüksek kelimesi çıkartılarak, isim “Hakimler ve Savcılar Kurulu” olarak yeniden düzenleniyor. Bu madde de en çok tartışılan maddelerden biri, bu düzenlemeyle yargı bağımsızlığının kaldırıldığı iddia ediliyor. Şimdiye kadar yargı hantalmıydı? Hantaldı, yıllarca süren mahkemeler oluyormuydu? Oluyorsu., Gecikmelerden dolayı dosyalar zaman aşımına bile uğrayıp verilen cezaların sumenaltı yapma yöntemiyle uygulanmadığı bile oluyordu. Demekki mükemmel bir yapı yok ortada, mükemmel değilse değiştirlmesi, ıslah edilmesi, yeniden yapılandırıması normaldir. Kurun üye sayısı 13, daire sayısı 2 oluyor.Kurula Adalet Bakanı Başkanlık edecek, ve Adalaet Bakanlığı Müsteşarı kurulun daimi üyesi olacak. Kurul üyeleri Cumhurbaşkanı, kurul üyeleri, Yargıtay, Danıştay, Hukuk dallarında görev yapan öğretim üyeleri ve avukatlar arasından seçilecek. Hangisini beğenmediniz? Cumhurbaşkanı’nın seçtiğini mi?, Avukatlar arasından katılanları mı?, Yüksek öğretim kurumlarından seçilenmleri mi? Hangisini beğenmediniz?

    Madde15-
    Bu madde kamu tüzel kişilerinin harcamaları yıllık bütçeyle yapılacak ki zaten her kurumun yıllık bütçesi vardı,, bu değişiklik kimsenin umurunda değil eskiden de bu yöntem vardı zaten.

    Madde16-
    Anyasadan bazı ibareler çıkartılıp bazı ibareler de ekleniyor.

    Madde17-
    Bu madde bir sonraki seçim tarihini işaret ediyor, 3 Kasım 2019 yani erken seçim yok, yeni bir seçim tantanasıyla yeni ekonomik kayıplara, iş kayıplarına gerek yok, her seçim maddi kayıp demek, külfet demek, kayıp demek, zaten seçilmiş bir hükümet var, Cumhurbaşkanı var, neden durup dururken seçime gidilsin? Zaten mantıklı değil, dolayısıyla güreşe doymayan sahte pehlivanlar, avucunuzu yalayın.

    Madde18-
    Cumhurbaşkanı’nın varsa partisi ile ilişkisinin kesileceği, Askeri yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ibarelerinin kaldırılmasına dair değişiklikler TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanı’nın göreve başladığı tarihte yürürlüğe gireceği ile alakalı ki, tartışma konularından bir zaten değil.

    Şöyle genel itibariyle baktığımızda bazı maddeler öne çıkıyor, Partili Cumhurbaşkanı kavramı öne çıkıyor ki bu madde zaten Erdoğan tarafından fiili uygulamaya konmuştu sacede anayasa maddeleri arasındaki yerini aldı, yeni bir durum yok yani, Nasıl ki Başbakan ile aynı partili belediye başkanı birbirinden ayrı düşünülmüyorsa, ve bunda bir mahsur yoksa, aynı görüş ve partiye sahip, Cumhurbaşkanı ve Başbakan pekala olabilir, mesele icraatın yapılırken birbirini engelleyen iki kurum değil de birbirini destekleyen ve birbiriyle uyum içinde çalışan iki makam olması milletin ve devletin menfaatinedir.
    Diğer madde yargı üyelerinin geleneksel yöntemiyle seçilmesi yerine yeni düzenlemeler getirilmesi. Kardeşim yargı sistemin bağımsizmiydi? Duyamadım…
    Değildi, Fetocu hakimden ve savcıdan bahsedebiliyorsan demekki değildi, solcu hakimden bahsediyorsan, değildi, hangi adalet bakanlarının kadrolarını kimlerle doldurduğunu çok iyi biliyoruz biz. Demekki eksiklikler var idi. Bağımsız ve tarafsız olmayan bir yargı bağımsızlığı nasıl zedelenebilir. Yıllarca sürüncemede kalan dava dosyaları ve geciken adaletler, adaletmiydi yani???
    Lafın gelişi söylenen sözdü “Adalet Mülkün Temelidir” sözü. Adaletin tesis edildiği ülkelerde mahkeme çıkışı katliamlar olmaz, mafya omaz, kan davaları olmaz vesselam…
    Bir diğer konu Başkanlık gelecek , eyalet sistemi gelecek.
    Gelsin.
    Ne var ki, kaç kişi biliyor eyalet sistemi nedir? Başkanlığı bilen kim? Saçma sapan tartışmalar zaten bunlar. Adem-i Merkeziyet yönetimi ne demek bir zahmet bakın, yerinden yönetim ne demek bir zahmet bakın, acaba hangi yönetim şekli daha efektif ve etkili bilen varmı?
    O zaman başkanlık ve eyalet tartışmaları boş lakırtı…
    Halk Osmanlıda “bende” idi, Mustafa Kemal Paşa’ya hitap edilirken “hazretleri” kelimesi de eklenirdi, oysa şeyhlik ve şıhlık kalkmıştı, Oysa Erdoğan’a ne hazret diyen var, ne bende olan. Yani tek adamlık kaygıları duyanlar üzülmesin, yargı bağımsızlığı elden gidiyor diyenler aynaya bir baksın bakalım, bağımsizmiydi??, Cumhuriyet elden gidiyor diyenlere cevap bile vermiyorum artık aynı terane 25 yıldır var, diktatörlükten korkanlar bu ülkede yıllardır halkını yok sayan, cahil sayan, tepeden bakan bürokratik bir diktatörlük vardı zaten bu ülkede, başkanlık gelir diyenler, eyalet sistemine geçeriz diyenler, sizi bununla korkutan ülkelere bir bakın bunların hepsi var onlarda, onlara iyi olanı size kötü diyorlar, kaldırın kafayı, bir daha düşünün derim.

    Ayhan Kılıç
    ayhankilic@turkishnews.com
    İstanbul