Kategori: Fransa

  • Bir Türk kadını gözünden Marine Le Pen

    Bir Türk kadını gözünden Marine Le Pen

    Bir Türk kadını gözünden Marine Le Pen; Fransa Cumhurbaşkanı adayı - macron le pen

    Bir Türk kadını gözünden Marine Le Pen; Fransa Cumhurbaşkanı adayı

     -Atlantikçiliğe ve NATO’nun askeri kanadına üyeliğe son vereceğini söylüyor.

    – Solun terk ettiği vatanseverliği sahiplendi.

    – Tam bağımsızlığın ve gerçek özgürlüğün önkoşulu olan birliği öne çıkarıyor.

    – Merkez partilerce bir kenarda “unutulan Fransa”ya, politik söylemlerini özellikle kırsalda     yoksullaşmaya terk edilmiş kitlelerle kucaklaşarak yükseltiyor.

    – Sarı Yelekliler hareketinin başlattığı Macron’un neoliberal politikalarına yönelik öfke  unutulmadı.

    – Birleşen ve unutulan Fransa, belirleyici olacak.

    – Fransa halkının kararı bütün Avrupa kıtası ülkelerini ve Ön Asya ülkelerini etkileyecek.

    – Oyların % 23.9’unu alan Ulusal Birlik Partisi(RN) lideri Marine Le Pen  ile oyların % 28.6’sını alan hala Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 24 Nisan’da yapılacak ikinci turda yarışacak.

    – Fransa’da yaşayan Türklerin ve Türkiye dostlarının oylarını, Fransa’nın yükselen umudu Le Pen’e vermeleri, aslında Türkiye’nin de yanında olmak anlamına geliyor.

    – Le Pen seçimi kazanırsa, çöken ABD ve AB emperyalizmine karşı, Fransız bayrağındaki üç rengin temsil ettiği “Liberté, égalité, fraternité” yani “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” umudu gerçekte kazanmış olacak.

    – (Büyük)İnsanlık çağlar boyunca ezilmeye, sömürülmeye karşı durdu, savaştı. İlerleyişini sürdürüyor

    – Dikkat! Sömürüsünü sürdürmek isteyen emperyalizm ( egemen sistem ) kültürel ve ahlaki yozlaşma plânları ardı ardına sıralanıyor. ( Zerrin Öztürk’ün Marine Le Pen’in ‘unutulan Fransa’sı yazısından derlemedir)

    Bir Türk kadını gözünden Marine Le Pen; Fransa Cumhurbaşkanı adayı - marine le pen macron fransa secim
  • Aşırı sağcı Fransız lider Le Pen’den daha yakın NATO-Rusya ilişkileri çağrısı

    Aşırı sağcı Fransız lider Le Pen’den daha yakın NATO-Rusya ilişkileri çağrısı

    Aşırı sağcı Fransız lider Le Pen’den daha yakın NATO-Rusya ilişkileri çağrısı.

    Fransa’da cumhurbaşkanlığı adayı Marine Le Pen iktidara geldiği takdirde, NATO ve Rusya arasında daha yakın ilişkiler önerisinde bulunacağını söyledi.

    Aşırı sağcı politikacı, düzenlediği basın toplantısında Ukrayna savaşı biter bitmez NATO ve Rusya arasında “stratejik yeniden yakınlaşma” çağrısı yaptı.

    Le Pen ayrıca, seçimde zafer kazanırsa Fransa’nın NATO’nun askeri komutasından çıkacağını da ekledi.

    Ancak Le Pen, bir NATO üyesi ülkenin saldırıya uğraması halinde bunun 30 ülkeye saldırı olarak algılanacağını öngören NATO paktına saygı göstereceğini belirtti.

    Rusya, NATO’nun sınırlarına doğru genişlemesine karşı çıkıyor. Buna komşusu Ukrayna da dahil. NATO, çatışma sırasında Ukrayna’ya silah yardımı da yaptı.

    Bazı kesimler, Le Pen’i Rusya’ya gazla yakın olmakla suçluyor.

    Aşırı sağcı lider, Ukrayna’nın işgalini kınadı. Ancak 2017’deki cumhurbaşkanlığı seçiminden kıza bir süre önce Putin’i ziyaret etmişti. Partisi de seçim kampanyasında bir Rus bankasından kredi kullanmıştı.

    BBC / TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER

  • Türkiye-Ermenistan Yakınlaşmasındaki Tuhaflıklar

    Türkiye-Ermenistan Yakınlaşmasındaki Tuhaflıklar

    Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya

    Türkiye-Ermenistan Yakınlaşmasındaki Tuhaflıklar

    Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını ilan eden Türk cumhuriyetleri gibi Ermenistan’ı da ilk tanıyan devletlerden biri Türkiye olmuştur. Ermenistan bağımsızlık deklerasyonu ile Türkiye’ye bir bakıma savaş açmış, Batı Ermenistan’ın (Doğu Anadolu) ülkesinin ayrılmaz parçası olduğunu duyurmuştur. Bağımsızlık heyecanı ile bunun geçici olması beklenirken 1995 Ermenistan Anayasası giriş kısmında “Bağımsızlık Deklarasyonu’nu anayasasının parçası olarak kabul etmiş, daha başka düşmanca maddeler düzenlenmiştir. Komşu toprağında doğrudan hak iddia etmek savaş hali anlamına gelmektedir. Sınır düzenlemeleri ayrı bir konudur. Başka ülke toprağını kendi ülkesi saymak radikal bir parti programında veya irredentist bir yazarın kitaplarında yer alabilir. Ancak ülkenin anayasasında böyle bir düzenleme varsa, her vatandaşını bağlayıcı bir durum sözkonusudur.

    Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgali, Uluslararası Hukukun yasakladığı bir eylemi idi. Bu süreçte Türkiye, Ermenistan ile diplomatik ilişkiler kurmadı, sınır kapılarını ve ulaşım hatlarını kapattı. Ermenistan’dan karşılık olmadan 2004’de hava ulaşımının açılması yanlış karar idi. Türkiye, bu adımıyla Ermenistan’ın düşmanca politikalarına son vereceğini beklerken başbakanı halkına biraz daha sabretmelerini, Türkiye’nin bütün taleplerini yakında kabul edeceğini söylemişti. Ankara açısından aynı hayal kırıklığının günümüzde de yaşanması için oldukça uygun zemin bulunmaktadır.

    Ermenistan, Karabağ savaşında yenilmiş, görünüşte Rus kontrolündeki Hankendi ve Laçin Koridoru dışında işgal ettiği topraklardan çıkarılmıştır. On binlerce Azerbaycan vatandaşının katili, soykırımcı, 27 yıl boyunca ülkenin beşte birinin işgalcisi ve diğer verdiği zararlardan dolayı yüklü bir tazminat ödemekle mükelleftir. Mesela Irak, birkaç aylık işgal ve tahribat yüzünden Kuveyt’te 52 milyar dolarlık tazminatın son taksidini yeni ödemiştir. Belirtmek gerekir ki Irak’ın Kuveyt’te sebeb olduğu can ve mal kaybı, Ermenistan’ın Azerbaycan’da yaptıklarının yanında hiç mesabesindedir. Bakü’nün tazminat konusunda çalışmalarının devam ettiği bilinmesine rağmen bir yıl sonra bile faturanın ortaya konmaması, uluslararası hukuk zeminlerinde girişimlerin başlamamış olması doğru değildir. Müzakeresi yapılan Zengizar Koridoru ve çevresi, Laçin Koridoru’nun kesinlikle mukabili olmayıp sözkonusu zararların tazminatı olarak masada tutulmaktadır. Çünkü Hankendi ve Laçin koridoru zaten hukuken olduğu gibi cephede de kazanmış olan Azerbaycan’ın toprağıdır.

    Karşımızda birçok bakımdan suçlu, mağlup ve tükenmiş olduğu halde soykırım iftiracısı ve yayılmacı hedeflerinde ısrarlı bir Ermenistan varken Türkiye’nin normalleşme kararı alması tuhaftır, yanlışın ötesinde ağır vebaldir. Ermenistan’ın düşmanca tutumlarından geri adım attığına veya böyle bir süreci başlattığına dair işaret henüz bilinmemektedir. Bu şartlar altında Türkiye’nin geri adım atması, 2004’de Ermenistan başbakanının dediği gibi, bütün düşmanca istekleri kabul edeceği anlamına gelmektedir.

    Ermenistan’ı sadece zavallı nüfusu, ekonomisi ve coğrafyası ile hesaba katmak hatalıdır. Bir bakıma İsrail veya Yunanistan gibi. 19. yüzyıldan günümüze Rusya ve Batının stratejileri dikkate alındığında bu gerçek daha iyi anlaşılır. Sadece asker veya uçak sayısı ile yapılan hesaplar, bunlara dayalı gaflet derecesindeki iyimserlik ve umursamazlığın faturası ağır olabilir, olmuştur. Tıpkı adalar ve çevresindeki suların önemli bir kısmının Yunan kontrolüne bırakılması gibi.

    Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını ilan eden Türk cumhuriyetleri gibi Ermenistan'ı da ilk tanıyan devletlerden biri Türkiye olmuştur. Ermenistan bağımsızlık deklerasyonu ile Türkiye'ye bir bakıma savaş açmış, Batı Ermenistan'ın (Doğu Anadolu) ülkesinin ayrılmaz parçası olduğunu duyurmuştur. Bağımsızlık heyecanı ile bunun geçici olması beklenirken 1995 Ermenistan Anayasası giriş kısmında "Bağımsızlık Deklarasyonu'nu anayasasının parçası olarak kabul etmiş, daha başka düşmanca maddeler düzenlenmiştir. Komşu toprağında doğrudan hak iddia etmek savaş hali anlamına gelmektedir. Sınır düzenlemeleri ayrı bir konudur. Başka ülke toprağını kendi ülkesi saymak radikal bir parti programında veya irredentist bir yazarın kitaplarında yer alabilir. Ancak ülkenin anayasasında böyle bir düzenleme varsa, her vatandaşını bağlayıcı bir durum sözkonusudur. Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını işgali, Uluslararası Hukukun yasakladığı bir eylemi idi. Bu süreçte Türkiye, Ermenistan ile diplomatik ilişkiler kurmadı, sınır kapılarını ve ulaşım hatlarını kapattı. Ermenistan'dan karşılık olmadan 2004'de hava ulaşımının açılması yanlış karar idi. Türkiye, bu adımıyla Ermenistan'ın düşmanca politikalarına son vereceğini beklerken başbakanı halkına biraz daha sabretmelerini, Türkiye'nin bütün taleplerini yakında kabul edeceğini söylemişti. Ankara açısından aynı hayal kırıklığının günümüzde de yaşanması için oldukça uygun zemin bulunmaktadır. - image

    2005’de Ermenilerin masadan kaçtığı Viyana Türk-Ermeni platformundan mesela son sınıf Uluslararası İlişkiler öğrencilerinin çoğu habersiz. Eğitim sistemindeki sorunlardan kaynaklanan ilgisizlik-bilgisizliğin diplomasi boyutu da bulunmaktadır. Her türlü iftira ve kara propagandaya devam etmesine karşın tarihle yüzleşme konusunda Ermenistan’ın geri adım attığı pek bilinmemektedir. Cehalet ötesinde ihanet saikiyle halen birçok kalem erbabımız Türkiye’nin geçmişle yüzleşmesi gereğini dillendirilmektedir. Her seferinde Ermenistan’ın masadan kaçtığından habersizdir.

    Uzun müzakerelerden sonra imzalanan 2009 Protokolü, önemli bir fırsat olduğu halde Ermenistan yönetimi bunu yırtıp attı. Halbuki bu süreçte Türkiye de birçok taviz vermiş idi. Ancak bunları yeterli bulmayan, 1915’e giden süreçte olduğu gibi Karabağ topraklarında da soykırımcı ve savaş suçlusu Ermenistan yönetimi, Terör ve Tanıma furyasından sonra Tazminat ve Toprak (4T) istemektedir.

    1993’den günümüze her aşamada işgali daha da genişletmek için askerleri ve sivilleri katleden Erivan yönetimi, saldırgan iddialarından hiçbir zaman vazgeçmediğini her fırsatta beyan etmiştir. Şüphesiz bu pervasızlıkta Rusya kadar Fransa, ABD ve diğer batılı ülkelerin önemli katkıları vardır. Batı ile ilişkileri daha fazla bozmamak için belirtilen gerçekleri yok saymak, yakın tarihten bîhaber olmak demektir. Ekonomik ve siyasi bakımdan köşeye sıkışan Türkiye ve Azerbaycan’ın Ermenistan’a vereceği her taviz, kazanılmış hak defterine yazılacak daha fazlası için yeni baskı zeminleri oluşturacaktır.

    Bir ülke ile diplomatik ilişkilerin kurulmasının ön şartı karşılıklı olarak sınırların tanınması, dostluk ve işbirliği kapsamındaki resmi anlaşma yapılmasıdır. Eğer sözkonusu devlet sınır komşunuz olup ülkeniz topraklarında gözü varsa bu ön şart olmazsa olmazdır. Erivan ile normalleşme sürecinin başladığı, bu bağlamda özel temsilci gönderildiği bilgisinin kamuoyu ile paylaşılması, Ermenistan açısından kazanç olup Türkiye açısından geri adım demektir.

    Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını ilan eden Türk cumhuriyetleri gibi Ermenistan'ı da ilk tanıyan devletlerden biri Türkiye olmuştur. Ermenistan bağımsızlık deklerasyonu ile Türkiye'ye bir bakıma savaş açmış, Batı Ermenistan'ın (Doğu Anadolu) ülkesinin ayrılmaz parçası olduğunu duyurmuştur. Bağımsızlık heyecanı ile bunun geçici olması beklenirken 1995 Ermenistan Anayasası giriş kısmında "Bağımsızlık Deklarasyonu'nu anayasasının parçası olarak kabul etmiş, daha başka düşmanca maddeler düzenlenmiştir. Komşu toprağında doğrudan hak iddia etmek savaş hali anlamına gelmektedir. Sınır düzenlemeleri ayrı bir konudur. Başka ülke toprağını kendi ülkesi saymak radikal bir parti programında veya irredentist bir yazarın kitaplarında yer alabilir. Ancak ülkenin anayasasında böyle bir düzenleme varsa, her vatandaşını bağlayıcı bir durum sözkonusudur. Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını işgali, Uluslararası Hukukun yasakladığı bir eylemi idi. Bu süreçte Türkiye, Ermenistan ile diplomatik ilişkiler kurmadı, sınır kapılarını ve ulaşım hatlarını kapattı. Ermenistan'dan karşılık olmadan 2004'de hava ulaşımının açılması yanlış karar idi. Türkiye, bu adımıyla Ermenistan'ın düşmanca politikalarına son vereceğini beklerken başbakanı halkına biraz daha sabretmelerini, Türkiye'nin bütün taleplerini yakında kabul edeceğini söylemişti. Ankara açısından aynı hayal kırıklığının günümüzde de yaşanması için oldukça uygun zemin bulunmaktadır. - image 1

    Bu aşamalarda Azerbaycan ile işbirliği içinde olduğu konusu muğlaktır. Çünkü aynı günlerde Ermenistan’ı ziyaret eden Fransız heyet halen Rus kontrolü altındaki Hankendi’ne de gitmiş, Bakü yönetimi ise bunu protesto etmiştir. Ateşkes sürecini Ermenistan defaatle ihlal etmiş, çatışmalarda birçok Türk askeri şehit olmuştur. İktidar ve muhalefetin bütün hazırlıkları, yeniden işgal ve daha ötesini ele geçirmek olduğu her fırsatta dile getirilmektedir. Bu şartlar altındaki normalleşme, Ermenistan’ın anormal politikalarını sineye çekmek, hatta teşvik etmek demektir. Azerbaycan aydını Türkiye’nin bu adımını şaşkınlıkla karşılamakta, Ankara’yı tarihten ders almaya çağırmaktadır.

    Belirtmek gerekir ki Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerini normalleştirmesi çok daha elzem ve âcildir. Suriye’deki yeni yönetim konusunu Şam yerine Astana’da müzakere etmek, bugüne kadar olduğu gibi ekonomisi, siyaseti ve coğrafyası ile birlikte komşu toprakları Rusya’ya, hatta ABD-İsrail’e teslim etmek demektir. Hatay’ın Suriye toprağı olduğu yönündeki son kararın Şam yönetimince değil, Suriye Meclisince alındığını belirtelim. Her ne kadar Meclis bu kararı kendi başına almadıysa da yönetim Türkiye ile ilişkileri yeniden kurma yolunda bir bakıma kendince sopa göstermektedir. Bu kararın kıymet-i harbiyesi olmayıp Suriye ile dondurulmuş olan güvenlik, ekonomi, siyasi ilişkilerimizin anlamı, önemi ve yararı, Ermenistan ile mukayese edilemeyecek kadar büyüktür.

    alaeddinyalcinkaya@gmail.com

  • Henri adlı Fransızdan

    Henri adlı Fransızdan

    Marcelin Emil Henri adlı Fransızdan T.C. Büyükelçiliğine mektup, 12.11.1938 - Cumhuriyet Halk Partisi Mustafa Kemal Ataturk Tarafindan Kuruldu

    Marcelin Emil Henri adlı Fransızdan T.C. Büyükelçiliğine mektup, 12.11.1938

    Sevgili ve Aziz Cumhurbaşkanınızın iyileşmekte olduğunu sanarak mes’uttum. Kendi köşemde birdenbire feci haberi öğrendim. Atatürk gibi iyi bir adam niçin böyle zamansız gitti… Milleti için o ne büyük kayıptır… Herkes gibi ben de uzaktan uzağa o Büyük Adamı, o asil Kemal Atatürk’ü düşünceleriyle, duygularıyla, eserleriyle takdir edenlerden biriydim. Herkes O’na ağlıyor. Ben de… O gitti ama hâlâ oradadır, eseri ayaktadır.

    Hüzünlü düşüncelerle saygılarımı sunarım.

  • Çek git Kılıçdaroğlu çek git

    Çek git Kılıçdaroğlu çek git

    ♦️Çek git be Kılıçdaroğlu.
    Çek git be kardeşim çek git.

    Düş bu CHP nin yakasından.
    Düş bu “Memleketime savdalıyım” edasından.
    Giderken bir zahmet Meralini’de al git.

    ♦️Bana artık hak hukuktan bahsetme.
    Bana artık ben “Memleketime sevdalıyım” deme.
    Bana artık “ben Cumhuriyet çocuğuyum, ben atamın izindeyim” deme deme.
    Vallahi Sen ne Cumhuriyetin çocuğusun, nede Atatürkçüsün.
    Vallahi sen ne hak bilirsin nede hukuk tanırsın.
    Sen bencilin ta kendisi, çözemediğim bir hastalığın müptelasısın.
    Senin bu iktidar hırsı sevdan ülkeye kaos getiriyor.
    Senin bu iktidar olma sevdan cahil cühela kardeşlerimiz arasında ikilemler yaratıyor, kavgalar başlıyor, düşmanlıklar oluşturuyor.
    En nihayetinde belkide cinayetlere sebep olup hayatlarını bitiriyor.
    Senin bu iktidar olma sevdan artık ülkenin temel taşlarına zarar veriyor.
    Senin bu iktidar olma sevdan artık vatandaşlar arasında birlik beraberliği bozuyor .
    Senin bu iktidar olma sevdan ÜLKEYE ZARAR Veriyor Kılıçdaroğlu zarar veriyor.
    ♦️Muhalefet diyip geçme, muhalefet ülkenin bir diğer yarısıdır.
    Muhalefet diyip geçme, hizmetlerin aksatılmamasıdır.
    Önüne engel çengel koyup, doğruya bile yanlış denilmemesidir.
    Şimdi diyecekler”kardeşim Kılıçdaroğlu ülkeyi yönetmiyor.” Evet yönetmiyor ama ülke gündeminin içine de ediyor.
    Ekonomiyi baltalıyor.
    İnsanlar arasında kutuplaşmaları yaratıyor.
    2 oy devşirmek için yalan söyleyip itibarları zedeliyor.
    Ey Kılıçdaroğlu Kemal, Planın projen varsa halkının karşısına çıkıp sunabilirsin.
    İktidarın yanlışları varsa düzeltmek için yollarını gösterebilirsin.
    Ve aklın varsa bugüne kadar 9 seçim kaybetmez o iktidarı alıp bu ülkeyi sen yönetirdin.
    9 seçim kaybettin 9.9.9.9 doookuzz.
    Hala iktidar olma peşindesin.

    ♦️Sen ülkeni seviyorsan polis asker üzerinden prim yaptırtmaz, videolarını kırmızı dona benzeyen profil resimli trollerine yayınlatıp insanlar arasında gerginlik yaratmazdın.
    POLİS asker bizim vazgeçilmez noktamızdır. 3.5 oy devşirmek için o polisimi veya o askerimi orada rencide etmezdin.
    Sen ülkeni seviyorsan önce partinde diktatörlüğünü ilan etmez, muhaliflerini küstürmezdin.
    9 seçim kaybetmişsin ve dilinde hala 9 pabuç gibi.
    ♦️İktidarı eleştiriyorsun herşeye yanlış diyorsun, arkasından yanlış dediğin her yanlışı da meşrulaştırıyorsun. O Zaman o icraatların neresi yanlışmış! Senin ki hangi akıl Allah aşkına !
    ♦️ CUMHURİYET gitmişse sebebi sensin.
    PEKİ sen nereye kaçıyorsun, sıyrılıp topu kime atıyorsun, sen kendi kendine kimi yargılarım diyorsun.
    Atatürk bitirilmişse sebebi yine sensin.
    Hakime dil uzatıyorsun, sonrada o Hakimden adalet istiyorsun,
    Savcıyı tehdit ediyorsun, arkasından “gel davama bak” diyorsun.
    Polisi rencide ediyorsun, başın dara düştüğünde polisten “imdat” dileniyorsun.
    Bir daha soruyorum, söyle bakalım asıl sen hangi akla hizmet ediyorsun !?

    ♦️128 milyar dolar nerede diye tüm vekillerinin sayfasına kırmızı donlu fotoğrafları andıran kırmızı noktalı sahneleri aratmayan, o şehvetli görüntüleri astırıyorsunda, ama kendin cebinden 128 tl afet bölgelerine yardım bile etmiyorsun.
    “Sınır Namustur” diyorsun bir gün bile o sınıra gidip askerimle beraber bir yemek bile yemiyorsun.
    Sedat Peker denen yüksek gerilimli bir suç örgütü mafyasının hikayelerini gösterime sokup, kendi derdine düşmüş, umduğunu bulamamış, alacağını alamamış bir suç makinası bir trolden medet bekliyorsun.
    Sedat Peker için İktidarı ayıplıyorsun ama kendin o suç örgütünün kuyruğuna yapışıp, sana iktidar olma yolunu açmasını istiyorsun. Elçiler gönderip daha fazla performans sergilemesini talep ediyorsun.
    Aç’tan açıktan bahsediyorsun, sokağındaki bir kediyi bile beslemiyorsun.
    Hani aç’ lar nerede gönder biz yardım edelim bu devlet yardım eder.
    Ekonomiden dolardan bahsediyorsun, İş Bankasının hisselerinden besleniyorsun.
    Ben Müslümanım diyorsun, gündüz saat 12.00 de uykudan kalkıyorsun.
    Sen söyle şimdi biz ne yapalım, hangisine inanalım.
    Nasıl arkandan gelelim.
    Seni nasıl komutan bilip, önümüze katıp seninle bir savaşa gidelim.
    Neyi savunuyorsun?
    Dilin, dinin, ırkın ne senin?
    Otoban, köprülerden şikayet ediyorsun ama gerile gerile o yollardan devletin sana ödediği o ballı maaşla transit geçiyorsun.
    DEMOKRASİ diyorsun, parti içinde diktatörlük yapıp kürsüleri kırıyorsun.
    Maaşını her ay cukkalıyor, milletin vergileri nereye gidiyor diye birde hesap soruyorsun.
    Bak o vergiler nereye gidiyormuş?
    Sana gidiyormuş, vekillerine gidiyor, partine ödeniyormuş.
    ♦️Asgari ücret geçim sıkıntısı vs lerden bahsediyorsun, ama kendi maaşından hiç söz etmiyorsun. 2 garibana iki gurebaya bir yardımda da bulunmuyorsun.

    ♦️Ve ben şahidim,
    Partin bünyesinde sana hizmet edenler(özellikle kadınlar) hiç çalışmıyor ve her yaz hiçbiri de hiç bir tatili de kaçırmıyor.
    Peki bunlar ne yiyor kimden besleniyor?
    Birçok belediyende gece yarıları viskili şaraplı s partileri düzenleniyor, birçok başkanların kendilerini ilah olarak görüyor, belediyede iş istemeye gelen kadınlara sarkıntılık ediyor.
    ATATÜRK’ÜN Partisi olan o kutsal CHP’nin İL İLÇE binalarının bazılarında kadın tavlama yarışları yapılıyor.
    ♦️Özür diliyorum ben saymakla bitiremeyeceğim.
    Aklın varsa çek git Kılıçdaroğlu.
    Bu milletin vebalini boynuna yükleme.
    CHP yi daha fazla kirletme, Cumhuriyete kast etme.
    Atatürk’ün kemiklerini sızlatma Kılıçdaroğlu sızlatma.
    Bu ülke koca bir ülkedir, elbetteki eksisi de olur artısı da olur ama sen ayağına dolanma.
    ♦️Var git torunlarınla oyna onları sevindir. Parka götür, salıncağa bindir, evde eğilerek sırtına binip “deh deh dede” desinler be Kılıçdaroğlu. En büyük mutluluk bu sahne değilmidir!
    Bunun ayıbı mayıbı yok.
    Ben vallahi zevk alıyorum. Sana da bu Dünya mutluluğunu tavsiye ediyorum.
    Saygılarımla

    sarac226@gmail.com
    Mehti Saraç

  • Almanya’nın Namibya, Fransa’nın Ruanda Soykırımları

    Almanya’nın Namibya, Fransa’nın Ruanda Soykırımları

    Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya

    Almanya’nın Namibya, Fransa’nın Ruanda Soykırımları

    Güney Batı Afrika Cumhuriyeti, Namibya’da Alman sömürge yönetimi 1904-1908 yılları arasında, soykırım tanımına giren suçları işlemiştir. 1948 Sözleşmesinin 13. Maddesi gereği, 20. onay veya katılma belgesi, 1951’de BM’ye gönderilince bu tarihten itibaren sözleşme hükümleri yürürlüğe girmiştir. Bundan dolayı Almanya, Namibyalı soykırım mağdurlarının girişimlerine karşı, yakın zamana kadar “o tarihte soykırım yoktu” şeklinde kendisini savunmuştur. 6 yıllık müzakerelerden sonra Almanya Dışişleri Bakanlığı, görevli korgenarlin emriyle işlenenlerin soykırım olarak tanınması konusunda anlaşmaya varıldığını duyurmuştur. Tarihinin en karanlık bölümüyle yüzleştiklerini, mağduriyetin telafisi için yatırım yanında soykırıma uğrayanların torunlarına 30 yılda 1.1 milyar Avroluk fon oluşturacaklarını söylemiştir. Bir anlamda özür ve tanıma beyanına sıkıştırılan ayrıntı ise katliamı Almanya değil de oradaki korgeneralin yaptığı iddiasıdır. Bundan sonraki süreçlerde de ülkenin sorumluluğunun olmayacağının altyapısı kurularak Alman yönetiminin Holocost itirafındaki hataya düşülmemesine özen gösterilmiştir.

    Namibya çöllerle kaplı olup sömürgeci Alman yönetimi kıyı bölgelerini Almanlaştırmak istiyordu. Buradaki yerlileri yüzlerce kilometrelik çölden geçirerek orta bölgelere yerleştirme kararı gereği silah zoruyla evlerinden çıkarılanlar aç susuz ölüme terkedildi. Mağdur kabile mensuplarından hayatta kalanların torunları bunun telafisi için yıllardır mücadele etmektedirler. Almanya’nın son açıklamaları üzerine ülkesinin yaptığı sözleşmeyi kesinlikle yeterli bulmadığını söyleyen Namibyalı kabile mensupları, belirtilen rakamların ve kullanılan ifadelerin havada kaldığını, mücadeleye devam edeceklerini ilan etmişlerdir. Esasen şimdiye kadarki mücadeleye Namibya yönetimi destek vermemiş, konuyu kabile temsilcileri Milletlerarası Adalet Divanı’na götürmek zorunda kalmıştır. Divan ise, bu mahkemeye sadece devletlerin müracaat edebileceğini belirterek usulden reddetmiştir.

    Ermeni soykırım iddilarına karşın, 1948 öncesi soykırım suçu olmadığını, dolayısıyla Almanya’nın o dönemdeki resmi beyanları da emsal kabul edilerek 1915 olayları için böyle bir suçlama yapılamayacağı, bir dönem Türk diplomasisinin hareket noktası olmuştu. Suçlarda ve cezalarda geriye yürümezlik ilkesi evrensel olup hukuken bu savunmada problem bulunmamaktadır. Bununla beraber böyle bir ilke dikkate alınmadan da 1915 ve öncesinde Rusya ve batı destekli Ermeni çetelerinin Müslümanlara karşı soykırım suçu işlediğine dair yığınla belge ve şahit olduğu, konuyla yüzleşmeye, gerekirse yargıya gitmeye hazır olunduğu dile getirilmiştir. Belirtmek gerekir ki soykırım iddiaları sözkonusu olduğunda devletlerden birinin, yani sadece bu iddiayı gündeme getiren Ermenistan’ın yargıya başvurabileceği, sözleşme hükümlerindendir.

    Öte yandan Macron, son yılların en büyük soykırımının Fransa tarafından gerçekleştirildiği Ruanda’yı ziyaret ederek, soykırımda sorumluluklarının olduğunu, fakat bu suçu kendilerinin işlemediği türünden laflar söylemiştir. Tutsilere karşı Hutu hükümetinin soykırım yapacaklarını bildikleri halde zamanında gerekli tedbirleri almadıklarını, ancak 1994’deki korkunç soykırımda Fransa’nın rolü olmadığını, buna karşın Ruanda’nın kalkınması, sanayileşmesi ve işbirliği için hazır oldukları türünden başı ile sonu çelişen cümleler eklemiştir.

    Ruanda, Belçika sömürgesi iken halk yapay bir şekilde Tutsiler ve Hutular diye bölünmüş, kimlik kartlarının rengi ile bu ayrılık tescil edilmiştir. Azınlıktaki Tutsiler sürekli desteklenmiş, korunmuş, yönetim onlara teslim edilmiş, Katolik kilisesince takdis edilmiştir. Ülkenin bağımsızlığından sonra Fransa projesi çerçevesinde çoğunluktaki Hutular, Tutsilere karşı bilenmiş, kendisi de Hutu olan devlet başkanının, uçağının düşürülmesi sonucu ölmesi üzerine önceden hazırlıkları yapılan Tutsi katliamı başlamıştır. Hazırlık sürecinde Fransız stratejistler, bölgedeki sömürünün kökleşmesi için taraflar arasında kan davasının kabartılması gereğini duymuşlardır. Dönemin cumhurbaşkanı Mitterand’ın deyimiyle “o ülkelerde bir soykırımın yaşanması o kadar da önemli bir şey değil” mantığına rağmen muhtemel hukuki sorumluluklara karşı soykırımın ateşli silahlar yerine tarımsal araçlarla yapılmasına karar verilmiştir. Fransa’nın verdiği krediyle Çin’e, tarihin en büyük ilkel tarım araçları kazma, kürek, tırmık, balta siparişi verilmiş ve uçak kazasından sonra senaryo yürürlüğe girmiştir. Baltalarla, kazmalarla, tırmıklarla bir milyona yakın Tutsi öldürülmüştür. Yollar anne-babalarının kanlı cesetleri üzerine ağlaşan bebelerden, çocuklardan geçilmez olmuştur. Dört aylık katliam süresince de Fransa ve Belçika Hutuları kışkırtmış, bir şekilde desteklemiştir. Macron’un karıştırdığı husus, 1948 Sözleşmesine göre, sadece öldürenlerin değil, buna yardımcı olanlar, destek olanlar, kışkırtanların da soykırım suçu işledikleridir ki Fransa’nın bütün bu aşamalarda bu maddeler açısından da eli kanlıdır.

    Ruanda soykırımı ile ilgili halen ad hoc (geçici) uluslararası mahkeme, yargılamaları sürdürdüğü halde, önde gelen sorumluları Fransa saklamaya devam etmektedir. Nitekim Macron’un 15 yıldır görev yapan uluslararası mahkemeye yardımcı olacaklarına dair sözü, bugüne kadar engel olduklarının itirafıdır. Soykırım liderlerinden biri, vicdan azabı duyan çocuklarının ihbarıyla Paris’te yakalanarak mahkemeye teslim edilmiştir. Macron’un açıklamasını soykırım elebaşısının itiraflarıyla muhtemel suçlamalara karşı ön savunma stratejisi olarak okuyabiliriz. 1948 sonrası bir Fransa soykırımı daha var: Cezayir! Elbette bunun da raflardan indirilmesi, tazminat sürecinin başlanması beklenmektedir.

    Ermeni soykırım iddialarını kızıştıran bu ülkelerin “geçmişle yüzleşme” stratejilerinin arkasında Türkiye’yi sıkıştırma hevesleri elbette olacaktır. Soykırımcıların bu çarpıtmalarını normal karşılayacağız. Ancak ihanet derecesinde gaflet ve cehalet içindekilerin “Türkiye de yüzleşsin” safsatalarına hazır olmak gerek. Öncelikle “1915 şartlarında soykırım olmasa dahi” ile başlayan hususları tekrar hatırlatalım: Gerek Almanya’nın gerekse Fransa’nın bu ülkelerdeki icraatları soykırım tanımındaki eylemlerle birebir örtüşmektedir. Türkiye, geçmişiyle yüzleşme konusunda on yıllardır taraflara çağrıda bulunmuş, 2005 Viyana platformunda olduğu gibi yüzleşme başladıktan sonra Ermenistan “masadan kaçmıştır”.

    Türkiye’nin uluslararası nitelikte soykırım araştırmaları merkezi kurarak öncelikle 1951’den günümüze Cezayir, Kıbrıs Rumlarının Akritas Planı, Filistin, Hocalı, Srebrenitza, Doğu Türkistan ve Myanmar ile Kızılderililerden, Afrika’ya, Kafkasya’ya, Rumeli’ye uzanan soykırımlarının incelenmesine bir an önce başlanmalıdır. Soykırım mağduru olarak iftiralarla kin, nefret ve düşmanlık eken çevrelere karşı haklarımızı savunmak üzere hukuki çalışmalar ve girişimler stratejisi ve kurumları oluşturulmalıdır.

    Öncevatan, 03.06.2021

    alaeddin.yalcinkaya@marmara.edu.tr

  • Fransızlar Atatürk hakkında ne düşünüyor?

    Fransızlar Atatürk hakkında ne düşünüyor?

    Fransızlar Mustafa Kemal Atatürk hakkında ne düşünüyor?

    Bu soruya İngiltere’de yaşayan Bartłomiej Chmielecki aşağıdaki yanıtı vermiş.

    Bir zamanlar ondan nefret ediyorlardı.

    Büyük Paşa, “Birinci Dünya Savaşı tazminatı” adı altında Fransız ve İngiliz sömürgeci yayılmacılığının Anadolu’ya yayılmasını durdurdu ve birçok ulusun bağımsızlık kazanmasına “yardım” etmeye çalıştı.

    Yine de Atatürk, düşmana gelince kin tutan biri değildi. Fransızların emperyalizmlerine rağmen, sivil toplum, seküler-liberal parlamenter hükümet, çok gelişmiş bir hukuk sistemi ve çok sayıda beğeni toplayan sanat ve felsefe gibi dünyaya sunacak pek çok yararı olduğunu kabul etti. Ve bunu Türkiye Cumhuriyeti’ni inşa ederken ödünç aldı.

    Onu normal milliyetçilerden farklı kılan şey bu – en sadık düşmanlarını değerlendirirken bile eleştirel düşünceyi kullanabiliyordu.

    Bugün? Bireysel bir ulus olarak Fransızlar adına konuşamam.

    Ancak, Türk tarihi ile ilgili Batı fikirleri söz konusu olduğunda çok çirkin bir olgu var.

    Batılı ülkelerden (muhtemelen Fransa’dan da) çok sayıda insan “Türkiye, büyük kötü Erdoğan yüzünden Atatürk’ün fikirlerinden vazgeçiyor. Türkiye’yi ancak Atatürk’ün yarattığı haline dönerse kabul edeceğiz” gibi şeyler söylüyor.

    Yukarıdaki fikir kendi içinde yanlış değildir – ama aynı zamanda birçok aynı kişi Kürt ve bazen de Ermeni milliyetçiliğini kararlı bir şekilde benimsiyor, PKK / YPG’yi “özgürlük savaşçıları” olarak görüyor ve bu örgütlerden bir bütün olarak “Kürtler” olarak bahsetmekte ısrar ediyorlar.

    Fransızlar Mustafa Kemal Atatürk hakkında ne düşünüyor? - 062112 turkiye fransa ilikilerinde yeni sayfa 1

    Simpleton’ın (zeka ve akıldan yoksun kişi) uzak yerlerin karmaşık meseleleri hakkında bu şekilde düşünmesi küresel bir şey ve muhtemelen Fransa’da da yaygındır.

  • Fransa adamıza nasıl el koydu?

    Fransa adamıza nasıl el koydu?

    Fransız Donanması Borç Tahsili için Adamıza nasıl el koydu..1901  ?

    Fransız Donanması Borç Tahsili için Adamıza nasıl el koydu..1901  ? - Kallonis bay lesbos midilli

    AVRUPALIYA BORÇLANMANIN İBRETLİK SONU

    Öfkelenen Fransa donanmasindan 7 gemiyi üzerimize gönderdi.

    Karşı koyacak donanmamiz yoktu.

    Ve 1901’de Fransız donanması Midilli Adamızı kuşattı.

    Adayı Giris cikislara kapatti. Limani tuttu.

    Vergi gelirlerine el koyacağını bildirdi.

    Peki bu noktaya nasil gelinmişti ?

    1879’da dış borcunu ödeyemez duruma düşen devletimiz 1881 Muharrem Kararnamesi ile ekonomiyi Duyun_u Umumiye iIe Reji Şirketi ipoteğine devretse de yabancı sermayeli Osmanlı Bankası bile yeni kredi açmayınca bir kısım borçlar ödenemiyordu.

    Fransız sefiri Constans, 1901’in temmuz ayından itibaren bu borcu alabilmek için hükümeti sıkıştırırken, alacaklılar İstanbul’da mahkemeye başvurmuşlar ve davayı da kazanmışlardı. Yalnız hükümet, amcasının tahttan indirilmesinde kullanılan böyle bir borcun varlığından Abdülhamid’i haberdar etmekten korkmuş ve bunu Padişah’a duyurmamıştı. Ağustos ayına gelindiğinde ise Fransa hükümeti elçisi vasıtasıyla durumdan bizzat Saray’ı haberdar edince Abdülhamid’in meseleden haberi olmuştu. Abdülhamid, sefir ile görüşmesinde borcun ödeneceğine dair teminat vermişti.

    Fransız sefir, borcun ödenmesinden başka İstanbul rıhtımlarının işletme imtiyazını 35 milyon Frank karşılığında elde etmelerine rağmen, rıhtımın devir işlemlerinin yapılmamasından da şikáyet etmişti.

    Ancak Abdülhamid’in “Ödenecek” sözünü verdiği borcun karşılığı hazinede yoktu. Teşrifat Nazırı İbrahim Paşa, dört gün boyunca yaptığı incelemeler sonucunda bu durumu Padişah’a bildirmişti. Padişah utana sıkıla Fransız sefire “Hazinede borcumuza karşılık para yok” deyince, Fransız sefiri, borcun karşılanması için bazı gelir teklifleri iletmiş, ancak bir netice elde edemeyince de siyasi ilişkilerin kesildiğini ve kendisinin de İstanbul’dan ayrılacağını bildirmişti.

    İkinci Abdülhamid, 26 Ağustos’ta Sirkeci Garı’ndan trene binişi sırasında Constans’ı durdurmak için Teşrifat Nazırı İbrahim ile Ziraat Nazırı Selim Melhame Paşalar’ı gara göndermiş ancak sefiri ikna etmeyi başaramamışlardı.

    Aradan bir buçuk ay geçmiş, borç tahsil edilemeyince Fransa hükümeti, 7 savaş gemisinden kurulu filosunu Midilli Adası’na yollamış ve 5 Kasım 1901’de bu adanın gümrüğüne el koymuş, borcunu böyle tahsil edeceğini Babıáli’ye bildirmişti. Fransızlar, Midilli’yi boşaltmak için sadece borcun ödenmesinin de yetmeyeceğini, Osmanlı ülkesinde Fransız himayesinde bulunan okul, hastahane, dini müesseseler için de yeni imtiyazlar talep etmiş, bunların resmen tanınmasını istemişti.

    Midilli Adası’nın işgal edildiğini haber alan İkinci Abdülhamid, Fransa’nın tüm isteklerini kabul ettiğini açıklamış ve Lorando’ya 340 bin ve Tubini’ye de 162 bin olmak üzere yarım milyon küsur paranın ödeneceğini, Fransa’nın talep ettiği imtiyazları da vereceğini bildirmişti.

    Abdülhamid, bu borcun büyük bölümünü devlet ileri gelenlerinden ve özellikle eşi Fatma Pesend Hanım’dan temin etmişti.

    Midilli’ye vardığında Ada’nın Rum halkı tarafından sevinçle karşılanmış olan Fransız savaş gemileri istedigini alinca adayı terk etmişlerdi.

    Ancak bu kötü örnek üzerine Almanlar, Ruslar ve İngilizler de kendi dini ve kültürel müesseseleri için çeşitli imtiyazlar koparmaktan geri kalmamıştı.

    İki tüccarın borcu yüzünden İstanbul’u terk eden Fransız sefiri de anlaşmazlığı kendi usulüyle çözmelerinin verdiği rahatlıkla bir süre sonra yeniden görevinin başına dönmüştü.

    Ancak bu kötü bir adet başlatti.

    1905’te 6 müttefik ülke Ada’yı tekrar kuşattı.Bu kez konu 2.Abdülhamid’in 1891’de imtiyaz verdiği B.M.Kourdji ve Mihaili Andon’a ait Midilli Bankasının alacaklarıydı.

    Ve 2 ABD gemisi Beyrut limanina el koyup bazi isteklerde bulunacakti.

    Ayrıntılariyla okumak isteyenler icin kaynak: Osmanlı Fransız İlişkilerinde Krizler ve Çatışmalar 1901 Hadisesi Metin Ünver.


    saygilarimla,

    Selen Atasoy

    Sayin Professor Ugur Sahin bey,

    sizi ve esinizi tekrar tebrik ederim,

    saygilarimla.

  • Fransa “Bozkurtları” neden yasakladı?

    Fransa “Bozkurtları” neden yasakladı?

    Fransa’da “Bozkurtların” tüm faaliyetleri yasaklandı. Ancak ülkede resmi anlamda “Bozkurtlar” adlı ne bir dernek ne de oluşum bulunuyor. Fransız uzmanlara göre Bozkurt’ların kurumsal olmasa da MHP ile bağlantıları var.

    Fransa'da "Bozkurtların" tüm faaliyetleri yasaklandı. Ancak ülkede resmi anlamda “Bozkurtlar” adlı ne bir dernek ne de oluşum bulunuyor. Fransız uzmanlara göre Bozkurt'ların kurumsal olmasa da MHP ile bağlantıları var. - kurt

    Fransa İçişleri Bakanı Gérarld Darmanin pazartesi günü Bakanlar Kurulu kararı ile “aşırı milliyetçi” ve “paramiliter” bir hareket olduğu gerekçesiyle Türkiye kökenli “Bozkurtların” Fransa’daki faaliyetlerinin yasaklandığını duyurdu.

    Darmanin’ın sosyal medyada paylaştığı  Bakanlar Kurulu kararnamesinde  “Bozkurtlar” şeklinde tanımlanan hareketin feshedilmesi “bir kişi ya da gruba karşı herhangi bir etnik gruba bağlantısı ya da bağlı olmaması sebebiyle, kökenleri sebebiyle, nefret, ayrımcılık ve şiddete yol açan silahlı sokak gösterileri yapmayı” yasaklayan Fransa yasalarına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne dayandırıldı.

    Fransa’da resmi anlamda “Bozkurtlar” adlı hiçbir dernek, vakıf ya da siyasi parti bulunmasa da kararnamede söz konusu hareketin 1968 yılında Türkiye’de kurulduğu yazıldı.

    Fransa’da alınan kararda “Bozkurtlar”ın üç hilalli bayrak sembolünü kullandıkları ve gösterilerinde parmaklarıyla kurt işareti yaptıkları yer aldı.

    Bakanlar kurulu kararında “Ülkücü” ya da “Ülkücü Hareket” ifadeleri ise hiç yer almadı.

    Konu ile ilgili DW Türkçe’ye konuşan Türkiye uzmanı akademisyen ve yazar Etienne Copeaux, bu grubun kurumsal olmasa da Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile güçlü bir bağının olduğunu belirtti.

    Copeaux yasaklanan hareketle ilgili “Ülkücü” ifadesinin kullanılmasının daha doğru olacağını belirterek, grubun kendisini bu şekilde tanımladığına dikkat çekti.

    Copeaux, “Bana göre bugün yapılanma, organizasyonel araçlardan çok sosyal medya üzerinden oluyor. Örneğin ‘Bozkurt’, ‘milliyetçiler’ ya da ‘ülkücüler’  yazınca bir çok Facebook sayfası bulunuyor” şeklinde konuştu.

    Fransa Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu ise DW Türkçe’nin konu ile ilgili sorularına yanıt vermedi.

    “Ne hafife almalı ne de fazla abartmalı”

    Türkiye uzmanı Fransız akademisyen Didier Billion ise “Bozkurtları” bir organizasyondan çok farklı katmanları olan bir “etki alanı” olarak değerlendirdi. Uluslararası İlişkiler ve Strateji Enstitüsü (IRIS) Başkan Yardımcısı Billion bu grup sempatizanlarının Fransa’daki sayısının  Almanya ya da Türkiye’den az  olduğunu ancak “ne hafife almak ne de fazla abartmak gerekmediğini” söyledi.

    Billion, “Bozkurtların” hukuki bir kimliğinin olmaması sebebiyle Fransa hükümetinin bu girişiminin son dönemde Ermenilere karşı görülen şiddet olayları karşısında yapılan bir “halkla ilişkiler hamlesi” olarak değerlendirilebileceğini belirtti. Billion, bu kararın ardından kendisi için öncelikli olanın  Fransa’nın “hukuk devleti” sınırları içinde hareket etmesi olduğunu sözlerine ekledi.

    28 Ekim tarihinde Fransa’nın Lyon şehri yakınlarında Ermeniler otoyol keserek Dağlık Karabağ bölgesi için gösteri yapmıştı. Çıkan olaylarda dört kişi yaralanırken aynı günün akşam saatlerinde Lyon yakınlarındaki Décines’de sokağa inen bir grup Türk, Ermeniler aleyhine sloganlar atmıştı. 

    “Gençleri örgütlüyorlar”Lyon’daki anıta yazılan yazı

    Yasaklama kararını alan Fransız makamları da sosyal medyanın aşırı milliyetçi örgütlenmede rol oynadığına değiniyor. Bu bağlamda Türkiye kökenli Ahmet Çetin adlı kişinin ülkedeki Türk kökenli gençleri bu yolla örgütlediğine dikkat çekiliyor.

    Ahmet Çetin ismi ilk kez Fransa’da sosyal medyada paylaştığı bir videoda “Ben Türk komandosuyum. Türkiye hükümeti bana aylık 2 bin euro ve silah versin Fransa’nın neresinde olursa olsun gerekeni yaparım” ifadeleri sonrası gündem olmuştu. Çetin hakkında Bourg-en-Bresse savcılığı, 6 ay ertelenebilir hapis cezası, 5 yıl seçilme hakkından mahrum bırakma ve 2 bin euro para cezası talep etti. Çetin’in duruşması 5 Kasım’da gerçekleşecek.

    Fransa’da 2016 yılından bu yana Kürtlere ve Ermenilere karşı Türkiye kökenli kişiler tarafından düzenlenen bazı gösterilerdeki şiddet olayları “Bozkurtlar”la ilişkilendiriliyor.

    Öte yandan kararda 31 Ekim gecesi Décines-Charpieu şehrinde Ermeni anıtlarına yapılan saldırı da açıkça sprey boya ile “Bozkurtlar” ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı kasten “RTE” yazıldığı da hatırlatılıyor.

    Copeaux’ya göre ise “Bozkurtların” Cumhurbaşkanı Erdoğan ile “hiçbir ilgisi yok”. Fransız akademisyen “Bozkurtlar onlarca yıldır aramızda. Bu yeni bir fenomen değil” derken “Erdoğan Türkiye dışındaki Türkler üzerindeki kontrolünü arttırmak için daha çok önceden beri var olan bir durumdan faydalanıyor” yorumunda bulundu.

    Fransız uzman Bakanlar Kurulu’ndan çıkan kararın “önemli bir değişim” olduğunu söyledi.  Copeaux “Ancak resmi olarak var olmayan bir hareketin nasıl yasaklanacağını ise anlayamıyorum” dedi.

    Türkiye Dışişleri Bakanlığı’ndan kınama

    Bu arada Türkiye Dışişleri Bakanlığı Fransa’da alınan kararla ilgili bir açıklama yaptı. Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

    “Bugün Fransız Hükümeti tarafından lağvedildiği açıklanan ‘Bozkurtlar’ isimli bir hareket olmadığı esasen bilinmektedir. Söz konusu ülkenin münferit birtakım kişilere ve bu kişilerin eylemlerinden hareketle böyle bir hareket ve oluşum varmış gibi hayal mahsulü kararlara tevessül etmesi içinde bulunduğu çelişkili psikolojinin son tezahürü olmuştur.

    Beraat Gökkuş / Paris

    © Deutsche Welle Türkçe

  • Bozkurtlar Hareketi’nin Kapatılması

    Bozkurtlar Hareketi’nin Kapatılması

    No: 276, 4 Kasım 2020, “Bozkurtlar Hareketi”nin Kapatılmasına İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı Hk.
    Aşağıda Dışişleri bakanlığının konu hakkındaki açıklamasını bulabilirsiniz - uluyan bozkurt

    Aşağıda Dışişleri bakanlığının konu hakkındaki açıklamasını bulabilirsiniz

    Bugün Fransız Hükümeti tarafından lağvedildiği açıklanan “Bozkurtlar” isimli bir hareket olmadığı esasen bilinmektedir. Sözkonusu ülkenin münferit birtakım kişilere ve bu kişilerin eylemlerinden hareketle böyle bir hareket ve oluşum varmış gibi hayal mahsulü kararlara tevessül etmesi içinde bulunduğu çelişkili psikolojinin son tezahürü olmuştur.

    Öte yandan, hayal ürünü olan bu oluşumu ele alırken, dünyanın pek çok ülkesinde de kullanılan son derece yaygın ve kanun dışı hiçbir boyutu olmayan sembollerin yasaklanması kabul edilemez.

    Ne yazık ki, kendileri sözkonusu olduğunda ifade özgürlüğünün hiçbir şekilde sınırlanamayacağını savunanlar, başkaları sözkonusu olduğunda ifade özgürlüğüne rahatça kısıtlama getirebilmektedir. Bu ikiyüzlü anlayış artık alıştığımız çiftestandartlı yaklaşımın son örneğidir.

    Bu karar aynı zamanda Fransız Hükümetinin artık tamamen Ermeni çevrelerin esiri haline geldiğini de göstermektedir.

    Yıllardır ülkesinin her köşesinde açık faaliyet gösteren terör örgütü PKK ve FETÖ uzantısı derneklere müsamaha eden, Fransa’daki Türk çıkarları ve toplumuna yönelen şiddeti, gösteri ve ifade özgürlüğü gerekçesiyle cezasız bırakan Fransız Hükümetinin, bugün alelacele bu adımı atması ibretliktir.

    Fransız Hükümeti böylelikle, ülkesindeki fanatik Ermeni diasporasının son aylarda dozu giderek artan ve vatandaşlarımız ile diplomatik temsilciliklerimizi hedef alan kışkırtma, tehdit ve saldırılarını görmezden gelmeye devam ettiğini bir kez daha göstermiştir. Şiddetin önüne geçmek bahanesiyle bugün sergilenen bu ikiyüzlü tutum ve alınan provakatif karar diplomatlarımızın canına kasteden terör örgütü ASALA başta olmak üzere Fransa’dan himaye ve destek gören PKK, FETÖ gibi terör örgütleriyle mücadelede Fransa’nın olumsuz sicilini de yeniden hatırlatmaktadır.

    Fransa’daki Türk toplumunun örgütlenme, ifade ve gösteri özgürlüğünün evrensel insan hakları ve düzenlemeleri bağlamında muhafaza edilmesi gerektiğini ve alınan bu karara karşı en sert şekilde mukabele edeceğimizi vurguluyoruz.

  • Fransa: kilisede biri boğazı kesilerek üç kişi öldürüldü

    Fransa: kilisede biri boğazı kesilerek üç kişi öldürüldü

    Fransa’nın Nice kentindeki kilisede bıçaklı saldırıda üç kişi yaşamını yitirdi! Avignon kentinde gerçekleştirilen saldırıda ise saldırgan öldürüldü.

    Notre Dame Kilisesi'nde gerçekleştirilen saldırıya ilişkin Reuters'a konuşan polis kaynakları, 'bir kadının başının kesildiğini' söyledi. - Fransa terorlemucadele

    Notre Dame Kilisesi’nde gerçekleştirilen saldırıya ilişkin Reuters’a konuşan polis kaynakları, ‘bir kadının başının kesildiğini’ söyledi.

    Polis tarafından yakalanan saldırgan hastaneye kaldırıldı.

    Estrosi, öldürülenlerden ikisinin kadın, birinin erkek olduğunu söyledi. Bu kişilerden birinin kilisenin içinde öldürüldüğünü belirten belediye başkanı, bir kişinin de kilisenin karşısındaki bir bara kaçtığını ve burada öldürüldüğünü açıkladı. Estrosi, ölen erkeğin ise bir kilise görevlisi olduğunu söyledi.

    BELEDİYE BAŞKANI: SALDIRGAN TEKBİR GETİRDİ

    Estrosi, gazetecilere açıklamasında ‘polis müdahalesinde yaralanan şüphelinin ‘Allahü Ekber’ diye bağırdığını’ söyledi.

    MACRON, BAKANLARI TOPLADI

    Fransız parlamentosunda saldırıda ölenler bir dakikalık saygı duruşuyla anıldı, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da kriz değerlendirmesi için bakanları topladı.

    Nice Belediye Başkanı Estrosi, Macron’un Nice’e gelip incelemelerde bulunacağını ifade etti.

    AVIGNON KENTİNDE İKİNCİ SALDIRI

    Rueters’ın son dakika olarak servis ettiği habere göre, Fransa’nın Avignon kentinde yoldan geçenleri elindeki silahla tehdit eden bir kişi polis tarafından vurularak öldürüldü.

    Fransız Europe 1 radyosu, bıçaklı kişinin “Allahü Ekber” şeklinde bağırdığını belirtti.

  • Fransız medyasından Erdoğan’a saldırı

    Fransız medyasından Erdoğan’a saldırı

    Fransız medyasında Erdoğan aleyhine bazı karikatürler yer almaya devam ediyor.

    Fransız medyasında Erdoğan aleyhine bazı karikatürler yer almaya devam ediyor. - charlie hebdo erdogan

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın karikatürünü kapağına taşıyan Charlie Hebdo dergisi Türk sosyal medya kullanıcıları tarafından yoğun tepki aldı.

    Karikatürü kınayan iletişim başkanı Fahrettin Altun yaptığı paylaşımda, “Batı’nın faşist kanadı ve onların içimizdeki temsilcileri ahlaksızca Cumhurbaşkanımıza saldırıyorlar. Cumhurbaşkanımızı yolundan döndürebileceklerini sanıyorlar. Cumhurbaşkanımız küresel vicdanın sesi olmaya devam edecek. Türkiye güçlenecek, faşizm ve faşistler kaybedecek!” dedi.

    “KİŞİ HAKLARINA SALDIRI, MİZAH VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ DEĞİLDİR”

    Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ise yayınladığı mesajda “Hiçbir inanç, kutsal ve değere karşı saygısı olmayan Fransız dergisinin Cumhurbaşkanımızla ilgili yayınını şiddetle kınıyoruz. Bunlar sadece kendi müptezelliklerini ve ahlaksızlıklarını ortaya koyuyorlar. Kişi haklarına saldırı, mizah ve ifade özgürlüğü değildir. Ahlak ve edep yoksunu bu yayınların amacı, nefret ve husumet tohumları ekmektir. İfade özgürlüğünü din ve inanç düşmanlığına dönüştürmek ancak hastalıklı bir zihniyetin ürünü olabilir. Sağduyu sahibi herkes bu iğrenç yayıncılığı kınamalı ve reddetmelidir.” dedi.

    Fransız medyasında Erdoğan aleyhine bazı karikatürler yer almaya devam ediyor. - WhatsApp Image 2020 10 27 at 21.06.30 1

    Pankart: “Fransız mallarını boykot edin”
    Alışveriş yapan kadın: “o halde bu hafta camembert, kaz ciğeri, ifade özgürlüğü ve laiklik yok demek ki”
    Seyyar satıcı: “geçen haftanın aynısı, ne bekliyordun ki”

  • Fransa elçisini geri çağırdı

    Fransa elçisini geri çağırdı

    Fransa, Erdoğan’ın ‘kabul edilemez’ yorumlarını kınadı ve büyükelçisini geri çağırdı
    Macron'un bir tür zihinsel tedaviye ihtiyacı var. Din özgürlüğüne inanmayan ve kendi ülkesinde yaşayan farklı inançlara sahip milyonlarca insana karşı bu şekilde davranan bir devlet başkanı hakkında söylenecek başka ne var? - Palais de Elysee saray elize paris fransa
    Elize Sarayı giriş kapısı (Portique du palais de l’Elysée)

    Macron’un bir tür zihinsel tedaviye ihtiyacı var. Din özgürlüğüne inanmayan ve kendi ülkesinde yaşayan farklı inançlara sahip milyonlarca insana karşı bu şekilde davranan bir devlet başkanı hakkında söylenecek başka ne var?

    Recep Tayyip Erdoğan

    Fransa, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı Emmanuel Macron’un ruh sağlığı ve Müslümanlara yönelik muamelesiyle ilgili yaptığı yorumlar nedeniyle kınadı.

    Macron, 16 Ekim’de Samuel Paty’nin başının kesilmesiyle ülke sarsıldıktan sonra Fransa’da radikal İslamcılığı durdurmaya söz verdi. Paty, hiciv gazetesi Charlie Hebdo’dan İslam’ın Peygamberi Hz. Muhammed’in tartışmalı karikatürlerini kullandığı ifade özgürlüğü dersi veren bir tarih profesörüydü. Öğretmenin Paris banliyölerinde şüpheli bir terörist tarafından öldürülmesi, Fransa’da laiklik, İslamcılık ve İslamofobi üzerindeki gerilimi yeniden alevlendirdi.

    Fransa Cumartesi günü Erdoğan’ı azarladı ve yorumlarını “kabul edilemez” olarak niteledi. Elize sarayı (Elysée Palace) sözcüsü, “Aşırılık ve edepsizlik bir yöntem değildir. Erdoğan’ın politikasını her yönden tehlikeli olduğu için değiştirmesini talep ediyoruz. Gereksiz polemiklere girmiyoruz ve hakaretleri kabul etmiyoruz.” şeklinde açıklama yaptı.

    Macron Salı günü yaptığı açıklamada, hükümetinin “radikal İslamcılığa karşı mücadelesini yoğunlaştıracağını” söylemişti.

    Cumhurbaşkanlığı sözcüsü, “Samuel Paty’nin öldürülmesinin ardından Türkiye cumhurbaşkanının taziye ve destek mesajlarının gelmemesine” dikkat çekerek, Erdoğan’ın “çok saldırgan” olarak nitelendirdiği Fransız ürünlerini boykot etme çağrısını kınadı.

    Erdoğan ve Macron geçmişte defalarca çatıştı

    Geçen ay Türk lider, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki tartışmalı faaliyetlerden ötürü eleştirmesi üzerine Fransız mevkidaşına “Türk milleti ve Türkiye’yi karıştırmamaları” uyarısında bulunmuştu.

    Cumartesi günü Pakistan’ın açık sözlü Başbakanı İmran Han da Macron’u İslamcılık konusundaki tutumundan ötürü eleştirdi ve onu “İslam’a saldırmakla” suçladı.

    Khan, Twitter’da “Dünyanın en son istediği veya ihtiyaç duyduğu şey daha fazla kutuplaşmadır. Cehalete dayalı basın açıklamaları, İslam’ı ve Peygamberimizi hedef alan küfür karikatürlerinin gösterilmesini teşvik ederek, daha fazla nefret, İslamofobi ve aşırılık yanlıları için alan yaratacaktır.”

    Khan, Macron’un “Avrupa ve dünyadaki milyonlarca Müslümanın duygularına saldırdığını ve onları incittiğini” iddia etti.

    Elize sarayı sözcüsü, Fransa’nın “sürmekte olan durumun değerlendirilmesi” için Ankara’daki büyükelçisini geri çağırdığını da sözlerine ekledi.

  • 1919 Fransızlar

    1919 Fransızlar

    Tarih 1919.Kahramanmaraş işgal altında.
    Fransız General Guvernörs Andre işgali kutlamak için bir akşam Maraş’ta bir balo düzenler ve Ermeni kızını dansa davet eder.Fakat Ermeni kızı:
    -“Kaledeki TÜRK Bayrağı inmedikçe sizinle dans edemem” deyip teklifi geri çevirir.
    Bunun üzerine General askerlerine:
    -“Kaledeki o bez parçasını indirin” diye alçakça bir emir verir.
    Ertesi gün yani Cuma günü Maraşlılar kaledeki
    TÜRK Bayrağının indirilip yerine Fransız bayrağı dikildiğini görürler. Halk üzgün ve çaresizdir. Derken Cuma ezanı
    okunur ve halk ulu camide toplanır. Sinirler gergin, herkesin morali bozuktur.
    Caminin İmamı Rıdvan Hoca, Cuma Hutbesi için minbere çıkar ve cemaatin şaşkın bakışları arasında TÜRK Bayrağını eline alıp şöyle der:
    -“Ey Cemaat, minbere Cuma Hutbesi için çıkmadım bilesiniz. Cuma namazı hür insanlar için farzdır. Kalesinde kendi bayrağı dalgalanmayan bir memlekette Cuma Namazı kılınmaz.Önce bayrağımızı yeniden dalgalandıralım sonra
    namazımızı kılalım” der.
    Bir anda camide tekbir sesleri yükselir. Halk bu duygu ve cesaretle kaleye hücum eder. Fransız askerleri korkudan ne yapacağını şaşırır, bayrağımız tekbir sesleriyle yeniden göklere çekilir. Halk o gün Cuma Namazını kalenin burcunda kılar.
    Tamamen gerçek ve tarihimizde benzeri olmayan bu olay sayesinde halkın milli bilinci uyanmış “Silah gücüyle inen bayrağımız, iman gücüyle yeniden dalgalandırılmıştır.”

    Selen Atasoy

    Tarih 1919.Kahramanmaraş işgal altında.Fransız General Guvernörs Andre işgali kutlamak için bir akşam Maraş'ta bir balo düzenler ve Ermeni kızını dansa davet eder.Fakat Ermeni kızı:-"Kaledeki TÜRK Bayrağı inmedikçe sizinle dans edemem" deyip teklifi geri çevirir.Bunun üzerine General askerlerine:-"Kaledeki o bez parçasını indirin" diye alçakça bir emir verir.Ertesi gün yani Cuma günü Maraşlılar kaledekiTÜRK Bayrağının indirilip yerine Fransız bayrağı dikildiğini görürler. Halk üzgün ve çaresizdir. Derken Cuma ezanıokunur ve halk ulu camide toplanır. Sinirler gergin, herkesin morali bozuktur.Caminin İmamı Rıdvan Hoca, Cuma Hutbesi için minbere çıkar ve cemaatin şaşkın bakışları arasında TÜRK Bayrağını eline alıp şöyle der:-"Ey Cemaat, minbere Cuma Hutbesi için çıkmadım bilesiniz. Cuma namazı hür insanlar için farzdır. Kalesinde kendi bayrağı dalgalanmayan bir memlekette Cuma Namazı kılınmaz.Önce bayrağımızı yeniden dalgalandıralım sonranamazımızı kılalım" der.Bir anda camide tekbir sesleri yükselir. Halk bu duygu ve cesaretle kaleye hücum eder. Fransız askerleri korkudan ne yapacağını şaşırır, bayrağımız tekbir sesleriyle yeniden göklere çekilir. Halk o gün Cuma Namazını kalenin burcunda kılar.Tamamen gerçek ve tarihimizde benzeri olmayan bu olay sayesinde halkın milli bilinci uyanmış "Silah gücüyle inen bayrağımız, iman gücüyle yeniden dalgalandırılmıştır." - maras fransiz isgali bayrak
  • Fransa

    Fransa

    1) Fransa Afrika’da neredeyse 20 ülkeye hâkimdir. Diyeceksin ki “Ama bu ülkeler bağımsız, kendi bayrağı, marşı ve sınırları var.” Fransa hepsine “şartlı bağımsızlık” vererek sömürge metodunu değiştirmişti. İşte tüm mesele burada. Şartlı bağımsızlık bilinmeden son yüz yıl anlaşılamaz.

    2) Fransa Cezayir’den çekilirken Cumhurbaşkanı De Gaulle:
    “Biz Cezayir’den çekileceğiz ama yerimize bıraktığımız yönetici elit, bizim çıkarlarımızı bizden daha iyi koruyacak” demişti. İşte tüm sır burada gizliydi. Çekildiler fakat kalmaya hep devam ettiler. Bunu o kadar ustaca yaptılar ki anlaşılmadı. Kendi halkları bile tam bilmiyor. Anlatalım.

    3) Fransa yıllar boyu 20’ye yakın bu Afrika ülkesini sömürüp refah içinde yaşadı. II. Dünya Savaşı’ndan sonra artık bu sömürgelerini elinde tutamayacağını anladı. Yeni sömürge metoduna geçmeye karar verdi: ŞARTLI BAĞIMSIZLIK. İşte bu tam bir illüzyondu.

    4) Fransa sömürgelerinden çekilirken onlara 3 şeyi şart koştu:
    -Resmi dil Fransızca olacak.
    -Eğitim sistemini Fransa inşaa edecek.
    -Maden politikası, para sistemi ve hukuk sisteminde Fransa’nın dediği olacak.
    Hepsi kabul etti. Etmeyen de zorla tehdit, suikast ve şantajla kabul etti. Bir bayrak, istiklal marşı ve sınırları olmuştu(!) Yaşasın bağımsızlık(!)

    5) Fransa bu ülkelere Fransızcayı yaymak için çok uğraştı. Fransızca üzerinden Fransız kültürü ve sempatisini yaydı. Ekmek bulamayan köylülere bile Fransızca öğrenmesi için kitap ulaştırıp Fransızca öğretecek imkân sağladı. Unutmayın dil mankurtlaştırmanın ilk aracıdır. Fransızca bu ülkelerde ana dil gibi konusulur. Fransızca konuşan halk Fransız gibi düsünecekti.

    6) Fransa Senegal, Çad, Nijer, Gine, Kamerun, Cezayir, Tunus, Kongo, Fildişi Sahili gibi sömürdüğü ülkelerde yeni Fransız radyoları, kitapları, kanalları, yayınları, dergileri, oyunları kurdu. Halkların zihinleri Fransa’dan başka birşey düşünemeyecek hale geliyordu. Zihinsel işgal buydu. Bayrak, istiklal marşları kandırmacaydı. Bağımsızlık aldatmacası vardı. Büyük bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesi kutlamaları ile halkların gazı alındı.

    7) Bu ülkelerde Fransızca ülkenin ana dilinden daha iyi konuşulmaktadır. Öyle ki Fransızca konuşmak üstünlük ve karizma meselesi kabul ediliyor. Fransa bu algıyı çok iyi aşılamıştı. Kurduğu eğitim sisteminde yetişen kişileri de ülkelerin başına getirip hakimiyete, sömürmeye devam etti. Fransa devşirilmişleri bürokrasi, askeriye ve hukuka hâkim kıldı. Bunlar kültür ve dinine düşman edilmiş kişilerdi. Rengi Senagalli, Gineli, adı Senagalli, Gineli gibi ama devşirilmiş kişilerdi. Devşirilmiş takım elbiseliler Fransa adına ülkeyi yönetecekti.

    8) Nitekim Fransa’nın Cezayir’e atadığı Fransız vali şunları demişti:
    “Cezayirlileri Kur’an okudukları, Arapça konuştukları müddetçe yenmemiz mümkün değildir. Kur’an’ı aralarından kaldırmamız ve Arapça dilini söküp atmamız gerekir.”
    Cezayir’de bu politikayı çok ustaca uygulandı. Dil çok önemlidir. Cezayir’de devletin her yerine azınlık devşirilmişler hâkim oldu. Müslüman yerli, milli ekiplerin devlete hakim olması darbe ve suikastlarla engellendi.

    9) Öyle ki Fransa Afrika’da bir topluluk kurdu: FRANKOFONİ. Fransızca Konuşan Ülkeler Topluluğu. Bu ülkelerin liderleri Fransa öncülüğünde düzenli toplanıp uygulanacak politikaları belirlerler. Dil üzerinden ülkeler nasıl ele geçirilir şimdi anladınız mı? Fransızcayı ana dil yap. Sonra Fransız konuşan ülkeler adıyla toplayıp hüküm sür. Kurnazca.

    10) Fransa’nın Afrika’yı ekonomik olarak kontrol altında tutmasını sağlayan en önemli faktör “Fransız Sömürgeleri Frankı” (CFA). Yani Fransız para sistemiydi. Frank bu ülkelere şart koşulmuştu. CFA’ya en ufak karşı çıkacak olanlar ya yolsuzlukla suçlanıp hapse atılıyor ya da ülkelerinde karışıklık çıkarılıp darbe yapılıyordu. CFA’dan çıkış yoktu.

    11) CFA uygulamasının sonuçları gerçekten çok acımasız oldu. Gine Bissau, Ekvator Ginesi, Burkina Faso, Benin, Nijer, Mali, Senegal, Togo, Gabon, Çad, Kongo, Kamerun ve Orta Afrika Cumhuriyeti gibi ülkelerin kullandığı CFA bu ülkeleri bitirdi, fakir ve çaresiz bıraktı.

    12) Fransa 1961’den beri 14 Afrika ülkesinin ulusal parasını, rezervlerini elinde tutuyor. Fransa bu ülkelerden yıllık 500 milyar dolar kazanç elde ediyor. Ne para ama değil mi? Bu ülkeler Fransa’nın hâkimiyetinden çıksa Fransa rezil hale gelir. Bu ülkelerin Merkez Bankaları Fransa kontrolünde. Bu ülkeler paralarına erişemiyor. Fransa bu ülkelerin paralarının sadece %15’ine erişime izin veriyor.

    13) Bu ülkelerin büyük ekonomik varlıklarının tümü Fransızların elindedir. Örneğin Fildişi Sahili’nde Fransız şirketleri su, elektrik, telefon, ulaşım, limanlar ve büyük bankalar gibi büyük hizmetlerin tümünü kontrol etmektedir. Ticaret, inşaat ve tarımda da aynı şey geçerlidir.

    14) Bu Afrika ülkeleri kamu alımları ve kamu ihalelerinde Fransız çıkarlarını korumak ve Fransız şirketlerine öncelik vermek zorundadırlar. Hükümet ihalelerinin verilmesinde Fransız şirketleri birinci önceliğe sahiptir. Bunu gözetmezlerse şiddetle cezalandırılırlar. Dikkat buyurun.

    15) Fransız sömürgelerinden birinde yaşayan bir insan bir başka ülkeye gitmek istediği zaman bile, oraya Paris üzerinden gitmek zorundaydı. Başka sekilde gitmesi yasaktı. Farklı ülkelerin havayolu güçlenmesiyle Afrikalılar farklı güzergâhlar kullanabilmeye başlamış, Fransa’dan başka ülkelerin de varlığını keşfetmişlerdir.

    16) Bugün Türk Havayolları Afrika’nın her yerine uçuyor. Artık bütün aktarmalar İstanbul üzerinden gerçekleşiyor. Fransa’nın Türkiye’ye zaman zaman şiddetli bir şekilde saldırmasının sebeplerinden biri de budur. Ciddi rahatsız oldular. Fransa Türkiye’yi Afrika’dan uzak tutmak istiyor. Afrika halklarını Fransa’ya karşı ayaklandırabilecek tek ülke Türkiye’dir.

    17) Fransa bu Afrika ülkeleri hakimiyetinden çıkmasın diye her defasında sert önlemler aldı. Gine Müslüman lideri “Sékou Touré” Fransız sömürgesinden çıkmaya ve ülkesini tam bağımsızlığa götürmeye karar verdiğinde, Paris’teki Fransız sömürge seçkinleri çok öfkelendi ve Gine’deki Fransız yönetimini ve ülkedeki her şeyi yok etti. Gine yağmalandı cezalandırıldı.

    18) Togo Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı “Sylvanus Olympio” CFA’yı terkedip kendi parasını basma kararı aldı. Ülkesinin parasını basmasından üç gün sonra 1963’te suikastla öldürüldü. Fransa izin vermedi. Onu öldürerek diğer ülkelere de korku saldı. Sonunuz böyle olur dedi.

    19) Mali Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı “Modibo Keita” CFA’dan çekilme kararı aldı. 1968’de Fransız yanlısı askerlerin darbesi ile indirilip etkisiz hale getirildi. Fransa kendi para sistemi CFA’dan çıkılmasına asla izin vermiyordu. Darbe, terör, suikastla engelliyordu.

    20) Son 50 yılda Afrika’da 26 ülkede toplam 67 darbe gerçekleşti. Çoğu Fransa’nın eski sömürgesi olan ülkeler. Fransa bu darbe ve suikastlarla ülkeleri hâkimiyetinde tutup sömürmeye devam etti. Her seferinde devşirdiklerine darbe yaptırıp devşirilmişleri başa getirdi. En kötü darbeyi Cezayir’de yaptı.

    21) 1992’de Fransa karşıtı Müslümanlar Cezayir’de FIS (İslami Selamet Cephesi) adında parti kurup büyük farkla seçimi kazanınca Fransa, devşirilmiş Cezayir’li komutanlara darbe yaptırıp Cezayir’de 200 bin kişiyi katlettirdi. Çok yakın bir tarihte oldu bu. 1992-1995 arası. FIS lideri Prof.Abbas Madeni tutuklandı. Necmettin Erbakan’ın yakın arkadaşıydı. Nitekim 2 yıl sonra da 1997’de Türkiye’de Necmettin Erbakan’a darbe yapılacaktı.

    22) BAĞIMSIZLIK illüzyondu dostlar. Fransa bu ülkelerde eğitim, ekonomi, hukuk sistemini kurup kuklalar atayıp çekip gitti. Bayraklarını, marşlarını, sınırlarını tanıdı. Afrika ülkelerine de bu günü kurtuluş ve bağımsızlık günü diye kutlattı(!)Tam bir illüzyon, sihirbazlık! Sonunda ne oldu? Eskisinden daha iyi sömürmeye devam etti. Sömürme ve hakimiyet metodunu değiştirmişti. Geldik en önemli yere. Bombayı patlatıp bitirelim.

    23) Bugün Türkiye Libya’ya üs kurup Afrika’ya açılmaya başladı. Libya Osmanlı döneminde “Afrika’nın anahtarı” olarak adlandırılırdı. Fransa Türkiye’yi Afrika’dan uzak tutmak için Yunanistan’ı set olarak kullanıyor. Mevzu Yunanistan değil uyanın. Mevzu Fransa’nın Afrika ve Akdeniz’deki sömürgeleri.

    Mustafa Güldağı

  • FRANSA’DAN ERMENİLERE TERÖR VİZESİ – 36 SALDIRI !

    FRANSA’DAN ERMENİLERE TERÖR VİZESİ – 36 SALDIRI !

    1) Nisan 1973, Paris: Türk Başkonsolosluğu ve THY ofisleri bombalandı. Ağır hasar meydana geldi. - MIT ASALA

    1) Nisan 1973, Paris: Türk Başkonsolosluğu ve THY ofisleri bombalandı. Ağır hasar meydana geldi.

    2) 24 Ekim 1975, Paris: Teröristler Türk Büyükelçi’yi tuzağa düşürdü. Büyükelçi İsmail Erez ve şoförü Talip Yener öldürüldü. ASALA ve JCAG sorumluluğu ayrı ayrı üstlendiler.

    3) 14 Mayıs 1977, Paris: Türk Turizm Bürosu’na bombalı saldırı. Büro ağır hasara uğradı. ‘Yeni Ermeni Direniş Grubu’ olayın sorumluluğunu üstlendi.

    4) 8 Aralık 1979, Paris: Aynı gün dört ayrı patlama gerçekleşti. Patlamaların ilki THY bürolarında oldu. Diğer patlama Türk Çalışma Ateşeliği ve Turizm bürolarındaydı. En son bombalı saldırı girişimi ise Türkiye’nin OECD daimi temsilciliğine yönelikti ve zamanında farkedilerek etkisiz hale getirildi. Olayların sorumluluğunu JCAG üstlendi.

    5) 18 Kasım 1979, Paris: Bombalı saldırıda THY, KLM ve Lufthansa büroları tamamen tahrip oldu. İki Fransız polisin yaralandığı olayların sorumluluğunu ASALA üstlendi.

    6) 22 Aralık 1979, Paris: Turizm Ateşesi Yılmaz Çolpan Champs Elysee’de sokakta yürürken suikasta uğradı. Saldırıyı bir çok grup birden üstlendi. Bunlar arasında ASALA, JCAG.

    7) 5 Ağustos 1980, Lyon, Fransa: Lyon Türk Konsolosluğu’na giren iki Ermeni terörist etrafa ateş açtı. Ateş sonunda iki kişi ölürken bir çok kişi de yaralandı. Olayın sorumluluğunu ASALA üstlendi.

    8) 26 Eylül 1980, Paris: Büyükelçilik Basın Konsolosu Selçuk Bakkalbaşı evine girerken vuruldu. Hayatta kalmayı başaran Bakkalbaşı ömür boyu felçli kaldı. ASALA saldırıyı üstlendi.

    9)13 Ekim 1980, Paris: Bir İsviçre seyahat ofisi 3 Ekim teröristlerince yapılan saldırıda hasar gördü.

    10) 9 Kasım 1980, Strasbourg : Türk Başkonsolosluğu’ndaki patlama ağır hasara neden oldu. Sorumluluğunu ise Ermeni terör örgütü ASALA üstlendi.

    11) 5 Aralık 1980, Marsilya: İsviçre Konsolosluğu önüne bırakılan zaman ayarlı bir bombayı polis zamanında etkisiz hale getirdi. 3 Ekim örgütü sorumluluğu üstlendi.

    12) 14 Ocak 1981, Paris: Elçilik Ekonomi Konsolosu Ahmet Erbeyli’nin aracına bombalı saldırı düzenlendi. Erbeyli olaydan yara almadan kurtulurken araç kullanılmaz hale geldi. Olayı ASALA bağlantılı ‘Alex Yenikomechian Komandoları’ adlı bir grup üstlendi.

    13) 5 Şubat 1981, Paris: TWA ve Fransa Havayollaarı (Air France) büroları önünde patlamalar gerçekleşti. Patlamalarda bir kişi yaralandı. Ofislerde ağır hasar oluştu. Sorumluluğu 3 Ekim terör örgütü üstlendi.

    14) 24 Eylül 1981, Paris: Dört Ermeni terörist Türk Başkonsolosluğu’nu işgal etti. Binaya girişleri esnasında teröristler Konosolos Kaya İnal ile güvenlik görevlisi Cemal Özen’i ağır yaraladılar. Özen daha sonra hastanede hayatını kaybetti. ASALA üyesi teröristler 56 kişiyi rehin aldı.

    15) 25 Ekim 1981, Paris: Fouquet’s adlı tanınmış Fransız lokantası bombalı saldırıya uğradı. Kendilerini ‘Eylül-Fransa’ olarak tanıtan bir grup saldırıyı üstlendi.

    16) 4 Mart 1981, Paris: İki Ermeni terörist elçilik çalışma Ateşesi Reşat Moralı, elçilik Din İşleri Ateşesi Tecelli Arı ve Anadolu Bankası Paris Temsilcisi İlkay Karakoç’un üzerine ateş açtı. Moralı ve Arı suikastın kurbanları olurken Karakoç olaydan kurtulmayı başardı. Saldırının sorumluluğunu ASALA üstlendi.

    17) 11 Haziran 1981, Paris: Ara Toranyan önderliğinde bir grup terörist THY bürolarını bastı. Teröristler Fransız polisince adeta görmezden gelindi ve olay yerinden tahliye edildiler. Bunun dışında herhangi bir işlem yapılmadı.

    18) 20 Ağustos 1981, Paris: İtalyan havayolları önünde patlamalar gerçekleşti. Olayın sorumluluğunu 3 Ekim adlı örgüt üstlendi.

    19) 26 Ekim 1981, Paris: Le Drugstore’un önünde bir araç booby tuzağı kurulmuş halde infilak etti. Sorumluluğu ‘Eylül-Fransa’ grubu üstlendi.

    20) 27 Ekim 1981, Paris: Roissy Havaalanı’nda bombalı saldırı. Sorumluluğunu yine ‘Eylül-Fransa’ üstlendi. Aynı gün havaalanının bir asansöründe bomba patladı. Yaralı yok. Sorumluluğu aynı örgüt üstlendi.

    21) 28 Ekim 1981, Paris: Bir sinema salonuna bombalı saldırı düzenlendi. Üç kişi yaralanırken olayın sorumluluğunu ‘Eylül-Fransa’ üstlendi.

    22) 5 Kasım 1981, Paris: Gare de Lyon’da patlama. Bir kişi yaralandı. Saldırnın Ermeni ‘Orly Örgütü’ tarafından düzenlendiği iddia edildi. Örgüt ismini Paris Orly Havaalanı saldırılarını gerçekleştiren bir Ermeninin Fransız polisi tarafından tutuklanması nedeniyle aldı ve eylemlerini onu serbest bıraktırabilmek için yaptığını iddia etti.

    23) 14 Kasım 1981, Paris: Eyfel Kulesi yakınlarında patlayan bomba yakınlarda bulunan bir otomobilde hasara yol açtı.Aynı gün Seine Nehri gezisinden yeni dönen bir turist grubuna saldırı düzenlendi. Her iki olayı da Orly Örgütü üstlendi.

    24) 15 Kasım 1981, Beyrut ve Paris: Orly Örgütü Fransız Havayolları’na ait bir uçağı sefer halinde havadayken havaya uçurma tehdidinde bulundu.

    25) 15 Kasım 1981: bir McDonald’s lokantası saldırıda hasar gördü.Sorumlu ‘Eylül-Fransa’ terör örgütü idi.

    26) 16 Kasım 1981, Paris: Gare de l’Est’de patlayan bomba tesadüfen oradan geçen kişileri yaraladı. Orly sorumluluğu üstlendi.

    27) 18 Kasım 1981, Paris: Orly örgütü Gare du Nord’a bomba yerleştirdiği ihbarında bulundu.

    28) 17 Ocak 1982, Paris: Fransa’nın başkenti Paris’te Bankalar Birliği önünde bir bomba patladı.Sorumlulugu Orly ustlendi.

    29) 17 Ocak 1982,Paris: Bir bomba ise Credit Lyonnais önünde etkisiz hale getirildi. Sorumluluğu Orly üstlendi.

    30) 19 Ocak 1982, Paris: Palais des Congres’de Fransız Havayolları’na ait bürolarda bir bomba infilak etti. Orly olayın

    sorumluluğunu üstlendi.

    31) Temmuz 1982, Paris: Place Saint-Severin yakınlarındaki bir kafede patlayan bomba 16 kişiyi yaraladı. Olayın sorumluluğunu Orly üstlendi.

    32) 26 Haziran 1982, Paris: Pub Saint-Germain’deki patlamada iki kadın yaralanırken olayın sorumluluğunu Orly üstlendi.

    33) 2 Ağustos 1982, Paris: Ermeni terörist Pierre Gulumian bomba hazırlarken bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetti.

    34) 8 Ağustos 1982, Paris: Orly örgütü tarafından yerleştririlen bir bomba zamanında fark edilerek etkisiz hale getirildi.

    35) 22 Ocak 1983, Paris: İki terörist el bombalarıyla THY ofislerine saldırdı. Kimsenin yaralanmadığı olayın sorumluluğunu ise ASALA üstlendi. Aynı gün Fransız polisi Orly Havaalanı’nda THY kontürünün yakınlarında güçlü bir patlayıcıyı etkisiz hale getirdi.

    36) 5 Temmuz 1983 Ermeni ASALA örgütü tarafından Türk Hava Yolları’nın Paris Orly Havalimanındaki bürosuna karşı terör saldırısı yapılmış ve olayda patlatılan bomba ile ikisi Türk, dördü Fransız, biri Amerikalı ve biri İsveçli olmak üzere sekiz kişi ölmüş, 28’i Türk, 55 kişi de yaralanmıştır.Çanta içine eklenmiş bomba havalimanının kalabalık güney garında yerleşen THY’nin bürosunda patlamıştır. Olayda üç kişi hemen ölmüş, beş kişi ise olaydan sonra hastanede ölmüştür.

    ASALA’nın, Fransa’daki en son saldırısı – 1983 yılındaki – olan Orly bombalı eyleminden sonra bir daha Ermeni terör örgütleri terör saldırısı gerçekleştirememiştir bu ülkede çünkü yularlarını tutan Fransız yetkililer, Türklere yapılmasına müsade ettikleri Ermeni terörünün kendi insanlarınıda katlettiğini görünce Ermenilere ‘durun’ demiş, yerine PKK yı gündeme getirmişlerdir, zaten PKK’nın da Avrupa’daki ilk kapısı bu yüzden Fransadır.

    Ne Ermeni terörünü ne de işbirlikçilerini; eğitimlerini, istihbaratlarını ve finanslarını veren, sağlayan batılı istihbarat servislerinin kalleşliğini unutmayız, unutturmayız !

  • Pedofil cerrah skandalı: Ameliyat ettiği çocuklara tecavüz etmiş

    Pedofil cerrah skandalı: Ameliyat ettiği çocuklara tecavüz etmiş

    Fransa’nın Jonzac bölgesinden olan Joël Le Scouarnec isimli 68 yaşındaki Gastroenteroloji cerrahının meslek hayatına başladığından beri, 250’den fazla çocuğu taciz ettiği, bazılarına da tecavüz ettiği ortaya çıktı.

    Taciz veya tecavüz olaylarının çoğunun hastalar anestezi etkisindeyken gerçekleştiği belirlendi.

    Cumhuriyet Başsavcısı Laurent Zuchowicz, olaya ilişkin 250 potansiyel mağdurun tespit edildiği ve 184 kişinin şikayette bulunmayı planladığı açıkladı. Zuchowicz, polisin bu kişilerden 209’unun ifadesine başvurduğunu belirtti.

    6 yaşındaki bir kızın şikayetiyle ortaya çıkmış
    Le Parisien’de yer alan habere göre, Scouarnec iki sene önce altı yaşındaki bir kızın tecavüze uğradığını söylemesi üzerine tutuklandı.

    Cerrahın evinde yapılan aramada ise çocuk pornoları ve çocuk ameliyatlarını ‘seks sahneleri’ gibi anlatan günlükler bulundu.

    The Sun’da yer alan haberde ise cerrahın 2005’de pornografik çocuk fotoğrafları bulundurmakla suçlandığı ancak 2017’de tutuklanana kadar hastanede görev yapmaya devam ettiği belirtiliyor.

    Avukatı ‘saf fanteziler’ dedi
    Scouarnec’in avukatı Francesca Satta, AFP’ye yaptığı açıklamada günlüklerin ‘saf fanteziler’ içerdiğini söyledi ancak cerrahın bazı çocukları taciz ettiğini kabul etti.

    Scouarnec, 2020 Mart’ında yargılanmaya başlayacak.

  • İYİ OLMUŞ…!!!

    İYİ OLMUŞ…!!!

    Helal olsun Fransaya‼️
    AKP sevicilere tokat gibi bir karar olmuş😉
    Dilerim tüm Avrupa bunu uygular‼️
    Fransa, Türk kadının vatandaşlık talebini eşinin 'Türkiye'ye siyasi bağlılığı' nedeniyle reddetti‼️ - FB IMG 1580704095311Fransa, Türk kadının vatandaşlık talebini eşinin 'Türkiye'ye siyasi bağlılığı' nedeniyle reddetti‼️ - FB IMG 1580704098270

    Fransa, Türk kadının vatandaşlık talebini eşinin ‘Türkiye’ye siyasi bağlılığı’ nedeniyle reddetti‼️