Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Ermenistan ve Yunanistan’a Can Suyu Politikaları
İran-İsrail savaş tiyatrosunun heyecanlı sahneleri, medyanın başarılı organizasyonuyla kamuoyunu meşgul ederken dış politikada sessiz gelişmeler yaşanmaktadır. Doğu, batı ve güneydeki üç komşumuz Ermenistan, Yunanistan ve İsrail’in soykırım sicilleri yanında Türkiye açısından diğer ortak özelliği ülkemize karşı her türlü terörü desteklemeleridir. Binlerce şehidimizin, onbinlerce vatandaşımızın katillerinin bağlantıları, bir şekilde bu üç ülkeye, lobilerine veya yan kuruluşlarına da ulaşmaktadır. I.Dünya Savaşı ve öncesinde milyonlarca vatandaşımızı katleden Taşnak çetelerinin devamı bugün Ermenistan’ı yönetirken Türkiye’ye soykırım iftirası hâlen her zeminde sürdürülmektedir. İsrail ve Yunanistan, 40 yıldır kan döken teröristlerin en önemli ayaklarını oluşturmaktadır. İsrail’in soykırımlar dizisinin son halkasını Gazze oluşturduğu halde İran ile çatışma ile perdelenmek istenmektedir. Yunanistan’ın bağımsızlık sürecinde Müslüman katliâmı, Anadolu’yu işgali, nihayet Kıbrıs Türklerine karşı soykırım sicilleri unutturulmak istenmektedir.
1-3 Mart Antalya Diplomasi Forumu’na katılan Ermenistan Dışişleri Bakanı, normalleşmenin faydaları masalını anlattı. AA’nın sorularını cevaplarken, Türkiye-Ermenistan sınırının üçüncü ülke vatandaşlarına açılması konusunda mutabakata varıldığını öğreniyoruz. Böyle bir mutabakat gerçekten varsa bunu öncelikle Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan öğrenmemiz gerek, Ermenistan’ınkinden değil! Böyle bir mutabakat olmadığı halde Ermenistan, zemin oluşturmak, kamuoyunu yönlendirmek hedefini güdüyorsa süreç hakkında doğru bilgileri de kendi bakanlığımızdan duymamız lazım. Eğer konuyla ilgilenen Türk kamuoyunun nabzını ölçmek üzere kapalı kapılar arkasında Ermeni bakandan böyle bir açıklama istendiyse Türk demokrasisi ve diplomasisi açısından bu durum ayıplıdır.
Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesi konusunda iki yıl önce özel büyükelçiler atanmış olup müzakereler sürmektedir. Bu sürecin başından itibaren böyle bir normalleşmenin yanlışlığı, her fırsatta dile getirildi. Soykırımcı Ermeni-sever çevrelerin “ön koşulsuz olarak diplomatik ilişkiler kurulsun” dayatmalarına karşın “ön koşulsuz olarak Ermenistan Türkiye ile sınırları tanıdığını ilan etmeli” denildi. Ancak, mesela bir bakanın “Türkiye ile mevcut sınırları tanıyoruz” benzeri bir beyanı kesinlikle kandırmaca olur. Zira Ermenistan Anayasası Giriş kısmında atıfta bulunulan Ermenistan Bağımsızlık Deklarasyonu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun (Batı Ermenistan olarak adlandırılır) Ermenistan’ın ayrılmaz parçası olduğunu yazar. Bu gerçek ortada iken Türkiye’nin normalleşme sürecine katılması, Ermenistan’ın saldırgan pozisyonunu kabullenmesi anlamına gelmektedir.
Ermenistan’dan veya üçüncü ülkelerden gelen normalleşme taleplerine karşı yapılması gereken, ön koşulsuz olarak anayasalarındaki saldırgan ifadelerin kaldırılmasını talep etmektir. Aynen İsveç ve Finlandiya’nın, NATO üyeliği için, teröre destek sağlayan yasalarını değiştirmeleri gibi. Bunun için çeşitli başkentlerde yıllarca süren müzakerelere gerek yoktur. Ermenistan Parlamentosu’nun tek taraflı yaptığı saldırganlık düzenlemesini, pazarlık konusu olmadan tek taraflı olarak kaldırması gerekmektedir. Bu adımdan sonra iki ülke arasında iyi komşuluk, dostluk, işbirliği gibi konular kapsamında anlaşma imzalanması mümkündür. Bu süreçte Azerbaycan’a yönelik saldırgan iddialara son verilmesi, otuz yıldır işlenen soykırım, insancıl hukuk ihlalleri ve tahribatın elbette tazmin edilmesi gündeme gelecektir. “Azerbaycan’ın, Filistin halkının, Doğu Türkistan Müslümanlarının… uğradığı soykırım ve haksızlık bizi ilgilendirmez” diyenlerin muhtemel saldırıları ve haksızlıkları beklemelerinden normal birşey yoktur.
Hâlen birçok ülke arasında diplomatik ilişki bulunmamaktadır. Uluslararası hukuk açısından komşular dahil devletler arasında diplomatik ilişki kurulmaması suç değildir. Bununla beraber bütün komşularımızla diplomatik dahil gerekli ilişkilerin kurulmasının, ülkemizin çıkarları dikkate alınarak makul seviyede tutulmasının faydaları bulunmaktadır. Bu bağlamda 2011’de ülkemiz açısından da felaketler zincirine yol açan yanlış politikalar sürecinde Suriye ile ilişkilerin kesilmesi, geçen sürede mesela Rusya’nın bütün girişimlerine rağmen kurulmaması, Türkiye’nin çözülmesi gereken en acil sorunlarındandır. Bir an önce 900 km’lik sınır komşumuz olan aynı zamanda ABD-İsrail projesi Teröristan’ın hukuki sahibi durumundaki güney komşumuzla diplomatik ilişkiler kurulmalıdır.
Öte yandan bir ülkenin anayasal olarak başka bir ülke toprağını kendi ülke sınırları içinde düzenlemesi ise hukuken suç olup savaş anlamına gelmektedir. Ermenistan’ın Türkiye topraklarını kendi ülkesinin parçası olarak yaptığı düzenleme uluslararası hukuk açısından suç olduğu halde belirtildiği gibi diplomatik ilişkilerin kurulmaması suç değildir. Bu gerçekler dikkate alındığında normalleşmenin önündeki engel Türkiye olmayıp Ermenistan’ın soykırımcı, saldırgan, yayılmacı, iftiracı politikalarıdır.
Türkiye, bağımsız Ermenistan’ı ilk tanıyan ülkelerden olduğu halde saldırgan politikalarını sürdürdüğünden ilişkiler kesilmiş, daha doğru ifade ile kurulmamıştır. Buna karşın 2004’de olarak hava ulaşımının açılması saldırgan ülkeye tek taraflı taviz olup bundan geri adım atılması gerekmektedir. Mutabakata varıldığı belirtilen üçüncü ülke vatandaşlarının Ermenistan’a geçebileceği açıklaması endişeyi mucip bir gelişmedir. Ermenistan’a geçebileceklerin başında çeşitli yollarla Suriye ve Ermenistan arasında Türk askerlerini şehit eden, Azerbaycan’da soydaşlarımıza saldıran başka ülke vatandaşı teröristler bulunmaktadır. Fransa’dan, ABD’den, Rusya’dan gelerek Ermenistan’a gideceklerin büyük kısmı terörist veya ilişkili görevlileridir. Daha önce Türkiye üzerinden gidenler Karabağ’daki Ermeni terör kampını ziyaret etmiş, Erivan’dan Türkiye’ye hakaretler, iftiralar savurmuştur. Sınır kapısı açıldığında bu menü çok daha zenginleşecek, geçici mülteci statüsündeki uyuyan hücrelerin çok daha renkli eylemleri ortaya çıkabilecektir. Az sayıda da olsa üçüncü ülke turistleri Ermenistan’a giderek saldırgan politikalarından dolayı çöken ekonomisine can suyu verecek, bu programlarda ecdadımıza, bize hakaret ve küfür fasılları yer alacaktır.
Hukuken bizim olan adalarımızı işgal eden, uluslararası hukuk kapsamında silahsızlandırılmaması gereken adaları silah deposu haline getiren, ilan ettiği MEB ile Adalar Denizi’ni Yunan Gölü olarak kullanan Yunanistan ile kapıda vize anlaşması, Yunan ekonomisi açısından can suyu özelliği taşımaktadır. Bir başarı olarak sunulan bu anlaşma ile Yunan ekonomisine yıllık 1,5 milyar Euro katkı, aynı zamanda Yunanistan’ın saldırgan, işgalci ve ihlalci politikalarını tanıma anlamına gelmektedir. Uzun ihlaller listesi gündemde iken böyle bir anlaşmanın diplomasi tarihindeki anlamı çok tartışılacaktır.
Yunanistan ile herhangi bir temastan önce Türkiye, Akdeniz ve Adalar Denizi’nde uluslararası hukuk ve ilgili mahkeme kararlarını da dikate alarak karadan akraya hesap çerçevesinde kendi MEB alanını ilan etmelidir. Bu alan mavi vatan olduğu halde sadece romantik söylemlerde kalmakta, fiiliyatta Yunanistan bütün alanı control etmektedir. Çünkü Türkiye reddetse de üçüncü ülkelerin dikkate aldığı ilan edilmiş bir MEB alanı bulunduğu halde ülkemiz kendi MEB alanını ilan etmekten kaçınmakta, bir anlamda meydanı Yunanistan’a bırakmaktadır. Türkiye’nin ilan ettiği MEB alanını da Yunanistan tanımayacaktır veya bu çerçevede müzakere masasına oturulacaktır. Son çözüm uluslararası mahkemeler olup benzer bütün davalarda Türkiye’nin lehine olan, anakaradan anakaraya hesaba dayanan kararlar verilmiştir.
Yunan ekonomisine 1,5 milyarlık katıkının mahiyetini anlamak için, mali sıkıntıyı aşma yolunda bakanımızın günlerce seyahatinden sonra 1,5 milyar Dolar kredi müjdesi ile döndüğünü hatırlatalım. Belirtelim ki Yunanistan’a giden para bir anlamda hediyedir. Doğrudan Yunanistan maliyesine aktarılan vize ücreti ile esnafa, girişimciye ödenen mal/hizmet karşılığı her bakımdan cansuyu, kemiksiz et demektir. Türkiye’nin uluslararası kuruluşlardan alabildiği ise faiziyle ödenecek, ağır şartlarla alınmış kredidir. İhlalci ve işgalci komşulara bu hediyelerin neyin karşılığında verildiği de merak konusudur.
alaeddinyalcnkaya@gmail.com
twitter.com/alaeddinyalcink