Kategori: Danimarka

  • İKİNCİ KARİKATÜR KRİZİ KAPIDA

    İKİNCİ KARİKATÜR KRİZİ KAPIDA

    Berlingske Tidende gazetesi, köşe yazarı olarak çalışan Hedegaard’ın (üstte) İslama yönelik sert eleştirileri yüzünden işine son verildiğini açıkladı.

    Danimarka’nın Jyllands-Posten gazetesinde 2005 yılında yayımlanan Hz.Muhammed karikatürlerinden sonra, bu kez de peygamber karikatürlerinin benzeri yeni tasvirlerden oluşan bir kitap yayımlandı

    Danimarka’da İslama karşı takındığı sert tutum ve dile getirdiği ağır eleştirilerle tanınan köşe yazarı Lars Hedegaard’ın yazdığı kitaptaki tasvirleri, 3 yıl önce dünya çapında olaylara neden olan Hz. Muhammed karikatürünün çizeri Kurt Westergaard yaptı.
    Kurt Westergaard, Jyllands-Posten gazetesinde yayımlanan ve Hz. Muhammed’in başında içinde bomba olan bir türbanla çizdiği karikatürle Müslümanların şiddetli tepkisini çekmişti. Geçen aylarda Westergaard’a suikast girişiminde bulunmak suçlamasıyla tutuklanan bir Tunuslu’nun duruşması ise sürüyor.
    Hedegaard’ın Berlingske Tidende gazetesinde “Groft Sagt” (Sert Söylem) adlı köşesinde yazdığı yazılardan seçkilerin yer aldığı ve köşeyle aynı adı taşıyan yeni kitapta 100 farklı karikatür var.
    Kitabın kapağında, Jyllands-Posten’in daha önce yayımladığı Hz. Muhammed tasvirlerini sert bir şekilde eleştiren eski Danimarka Dışişleri Bakanı Uffe Ellemann Jensen, ağzında piposuyla secdeye varmış olarak gösteriliyor.

  • TÜRK TOPLULUKLARINDAN HABERLER

    TÜRK TOPLULUKLARINDAN HABERLER

    İÇİNDEKİLER:  

    -TÜRK KÖKENLİ SİYASETÇİLER
    -HAMBURG’DAKİ TÜRK DÜKKANLARINA SALDIRILAR: SALDIRILARIN ARKASINDA TERÖR ÖRGÜTÜ PKK YANDAŞLARININ OLDUĞU AÇIKLANDI
    -ATİAD, GÖÇMEN ÇOCUKLARININ, OKULLARDA HER SINIFTAKİ ORANININ EN FAZLA YÜZDE 25 İLE SINIRLANDIRILMASINI TALEP ETTİ
    -”TÜRKİYE VE AVRUPA’DA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ VE ETİK” PANELİ
    -ALMANYA’NIN NÜRNBERG KENTİ BASIN KULÜBÜ BAŞKANI BARTH: ”RESMİ KURUM VE KURULUŞLARIN BASINI BİLGİLENDİRMEDİĞİ DURUMLARDA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDEN SÖZ EDİLEMEZ”
    -NÜRNBERG NACHRİCHTEN GAZETESİ ŞEF REDAKTÖRÜ HAUCK: ”BAZI ALMAN GAZETELERİ, ANTALYA’DA TUTUKLANAN MARCO OLAYIYLA İLGİLİ, (MARCO, BİR ÖPÜCÜK YÜZÜNDEN CEZAEVİNE KONULDU) DİYE BAŞLIK ATTILAR”
    GÖÇMEN GENÇLERİN KULÜBÜNE SALDIRI
    ALMAN VATANDAŞINA YABANCI MUAMELESİ

     

    ***

     

    Zeynel Lüle

     

    21.10.2008

     

    TÜRK KÖKENLİ SİYASETÇİLER 

    AVRUPA’daki Türk kökenli politikacılar, sadece bulundukları ülkenin ya da bölgenin sorunlarına karşı değil, aynı zamanda “Anavatan” olan Türkiye’nin sorunlarıyla da yakından ilgililer. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dışişleri bakanlığı görevi yürütürken bu insanları Türkiye’nin sorunları konusunda bilgilendirmiş ve onların da duyarlılığını bildiği için Ankara’da bu konuda geniş katılımlı bir toplantı düzenlemişti.

    Avrupa’nın Türk kökenli politikacıları, daha sonra Türkiye’nin “dış politika”sında önemli yeri olan Kıbrıs sorunu konusunda duyarlılıklarını göstermişler, KKTC’ye giderek Kıbrıslı Türklerin sesini Avrupa’da duyurmanın yollarını aramışlardı.

    Avrupa’nın hemen hemen tüm ülkelerinde çeşitli yerlerde görev yapan Türk kökenli siyasetçiler oldukça donanımlı. Alıştığımız “eski siyasetçi”lerden değiller. Bir kere her biri bir kaç dil biliyor. Dünya meselelerini sürekli takip ediyorlar. Sadece kendi bölgelerinin sorunlarına değil, dünya sorunlarına da ilgililer.

    KKTC’ye yaptıkları ziyaret sonrası, bulundukları ülke parlamentolarında bir çok Kıbrıs tartışmasının hazırlayıcısı oldular. Kıbrıslı Türklerin içinde bulunduğu “izolasyon”u duyurdular ve Avrupa Birliği ülke parlamentolarında bu izolasyon politikalarına son verilmesi gerektiği yönünde kararlar aldırdılar. Alman Yeşiller Başkanı Claudia Roth, tüm ambargoları delerek, partisinin iki Türk kökenli politikacısı Özcan Mutlu ve Bilkay Öney’le birlikte “Ercan Havaalanı”ndan girerek KKTC’yi ziyaret etti. Özcan Mutlu’nun yıllardan beri verdiği mücadele sonuç getirdi. Roth bu ziyaretle, Avrupa’nın en üst düzey politikacılarından biri olarak Kıbrıslı Rumlara ilk kez bu kadar sert bir şekilde “Sizin politikanız artık iflas etmiştir” diyordu. Bu arada ilgilisine bir not aktarayım. Cem Özdemir hiç bir zaman Ercan havaalanından KKTC’ye gitmedi, gidenleride ciddi şekilde eleştirdi.

    Bugünlerde, Avrupa’nın Türk kökenli siyasetçileri Türkiye’yi daha yakından tanımak ve “bölgesel sorunlarını” gözlemlemek üzere bir seyahate daha çıkacaklar. Geçen yıl Van’a giden siyasetçilerimiz, önümüzdeki hafta Şanlı Urfa ve Hatay’ı kapsayan bir gezi programı yaptılar. Buraların belediyeleriyle görüşmeler yapacaklar, bulundukları ülkelerin yerel yönetimleriyle nasıl bir “işbirliği” yapabileceklerinin araştırmasını gerçekleştirecekler.

    Almanya’nın Aşağı Saksonya Eyaleti Meclis üyesi olan Murat Kalmış, bu konuda oldukça becerikli. Türkiye’nin çeşitli illeriyle bağlantılar kuruyor ve Avrupa’daki meslektaşlarını örgütleyerek bu illerle temas kurmalarını sağlıyor.

    İşte yine Murat Kalmış’ın ön ayak olduğu ve Avrupa’nın bir çok ülkesinde görev yapan Türk kökenli siyasetçilerin katılacağı bir “Anadolu” gezisi yapılacak. Ben, Avrupa’nın herhangi bir ülkesinden seçilmiş olan Türk kökenli siyasetçinin, “Türk milletvekili” olarak görülmesine başından beri karşı çıktım ve o ülkede yaşayan Türkler ile Türkiye’dekilerin bu kişilere “o gözle” bakmasını eleştirdim. Ancak bu kişilerin, Avrupa ülkelerinde yaşayan “Türk kökenli”lere, kendilerinin ya da anne ve babalarının geldiği Türkiye’ye karşı “duyarsız” kalamayacaklarını da hep dile getirdim.

    Onlar artık hem Avrupa’nın, hem de Türkiye’nin geleceğine emek veren kişiler. İşte bizi sevindiren bu…

     

    ***

     

    -HAMBURG’DAKİ TÜRK DÜKKANLARINA SALDIRILAR

    -SALDIRILARIN ARKASINDA TERÖR ÖRGÜTÜ PKK YANDAŞLARININ OLDUĞU AÇIKLANDI

    HAMBURG (A.A) – 23.10.2008 – Almanya’nın Hamburg kentinde, Diyanet İşleri Türk İslam Birliğine (DİTİB) bağlı Merkez Camisine ait binadaki Türk marketi ve seyahat acentesiyle iki ilçedeki seyahat bürolarına önceki gün düzenlenen saldırıların arkasında terör örgütü PKK yandaşlarının bulunduğu bildirildi.

    Hamburg Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamada, örgüte yakın bir internet sitesinde bu iş yerlerine yönelik saldırılardan örgütün sorumlu olduğunun belirtildiği kaydedildi ve “Suçu işleyen kişi ya da kişilerin kimliği belirlenemedi, ancak deliller saldırıların PKK yandaşları tarafından yapıldığına işaret ediyor” denildi.

    DİTİB Merkez Camisi Derneği Başkanı Mesut Yapraklı da bir ay önce ırkçı tehdit mektupları aldıklarını, 9 Eylülde gelen bir mektubun Türklere ve Müslümanlara yönelik hakaretler içerdiğini, polisi olaydan haberdar ettiklerini söyledi. 

    Polisin incelemelerinden henüz sonuç çıkmadığını ifade eden Yapraklı, daha sonra bu saldırıların düzenlendiğini, can güvenliklerinin sağlanmasını istediklerini kaydetti.

    Alman Sosyal Demokrat Partili (SPD) Hamburg eyalet meclisi üyesi Bülent Çiftlik de bu konuyla ilgili eyalet meclisinde soru önergesi verdiğini ifade etti.

    Çiftlik, kundaklamaların asıl sebebinin ortaya çıkartılması gerektiğini, Hamburg gibi liberal bir kentte böyle olayların yaşanmasının utanç verici olduğunu söyledi.

    Hamburg Türk Toplumu (TGH) Başkanı Nihat Ercan da “saldırıları, kimin tarafından düzenlenmiş olursa olsun kınadıklarını, var olan dostane atmosferi kimsenin bozamayacağını” belirtti ve güvenlik güçlerinden gerekli tedbirlerin alınmasını istedi.

    Yeşil Alternatif Liste (GAL) adlı parti de saldırıları kınayarak, Türk ve Müslümanlara yönelik saldırıların kabul edilemez olduğunu bildirdi.

    Hamburg’da önceki gün önce Hamm ilçesinde bulunan DİTİB Merkez Camisine ait binadaki market ve seyahat acentesi kundaklanmış, ardından Altona ve Wilhelmsburg ilçelerindeki seyahat acentelerinin camları kırılmıştı.

    (KAP-HA-ÇA)

     

    ***

     

    -ALMANYA

    -ATİAD, GÖÇMEN ÇOCUKLARININ, OKULLARDA HER SINIFTAKİ

    ORANININ EN FAZLA YÜZDE 25 İLE SINIRLANDIRILMASINI TALEP ETTİ

    BERLİN (A.A) – 23.10.2008 – Almanya’nın Düsseldorf kentinde bulunan Avrupa Türk İşadamları ve Sanayicileri Derneği (ATİAD), ülkedeki çocuk yuvalarında ve okullarda her sınıfta göçmen çocukları oranının en fazla yüzde 25 ile sınırlandırılmasını önerdi.

    ATİAD’ın Dresden kentinde dün düzenlediği Eğitim Zirvesi’yle ilgili yazılı açıklamasında, çoğu okullarda göçmen çocukları oranının çok fazla olduğu, bunun da Alman çocuklarla uyumu engellediği belirtilerek, her sınıfta göçmen çocukların oranının yüzde 25 ile sınırlandırılması talebinde bulunuldu.

    Göçmen çocuklarının Alman çocuklarına göre daha başarısız olduklarına ve bunların çoğunun diploma almadan okullardan ayrıldığına işaret edilen açıklamada, bu öneriyle çok fazla göçmen çocuğun bulunduğu okullardan diğer iyi eğitim veren okullara nakil yapılabileceği ifade edildi.

    Göçmen çocuklarına Almanca öğretilmesinin önemine de vurgu yapılan açıklamada, çocukları bu konuda teşvik edici derslerin yaygınlaştırılması, çocuk yuvalarında da göçmen çocuklarının iki dilli eğitimine önem verilmesi gerektiği kaydedildi.

    Açıklamada, ayrıca okullarda göçmen kökenli öğretmen sayısının artırılması, meslek seçimi için alınan önlemlerin gözden geçirilerek düzeltilmesi, işletmelerin ve resmi dairelerin farklı kültürlere açılımlarının sağlanması talep edildi.

    (EA-HA-BDR-MOC)

     

    ***

     

    -”TÜRKİYE VE AVRUPA’DA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ VE ETİK” PANELİ

    -ALMANYA’NIN NÜRNBERG KENTİ BASIN KULÜBÜ BAŞKANI BARTH:

    -”RESMİ KURUM VE KURULUŞLARIN BASINI BİLGİLENDİRMEDİĞİ

    DURUMLARDA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDEN SÖZ EDİLEMEZ”

    -NÜRNBERG NACHRİCHTEN GAZETESİ ŞEF REDAKTÖRÜ HAUCK:

    -”BAZI ALMAN GAZETELERİ, ANTALYA’DA TUTUKLANAN MARCO

    OLAYIYLA İLGİLİ, (MARCO, BİR ÖPÜCÜK YÜZÜNDEN CEZAEVİNE

    KONULDU) DİYE BAŞLIK ATTILAR”

    ANTALYA (A.A) – 23.10.2008 – Almanya’nın Nürnberg Basın Kulübü Başkanı Dieter Barth, basın özgürlüğünün temelinde, bilgi edinme hakkının bulunduğunu belirterek, ”Resmi kurum ve kuruluşların basını bilgilendirmediği durumlarda basın özgürlüğünden söz edilemez” dedi.

    Antalya Gazeteciler Cemiyeti ile Antalya’nın kardeş şehri Almanya’nın Nürnberg kenti Basın Kulübü tarafından ortaklaşa düzenlenen ”Avrupa ve Türkiye’de Basın Özgürlüğü ve Etik” konulu panel, Akdeniz Üniversitesi Atatürk Konferans Salonu’nda yapıldı.

    Antalya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mevlüt Yeni’nin başkanlığını yaptığı panelde konuşan Nürnberg Basın Kulübü Başkanı Dieter Barth, fikir özgürlüğünün demokratik toplumların olmazsa olmazı bir kavram olduğunu, ancak fikir özgürlüğünün basın çalışanlarına da büyük sorumluluk yüklediğini bildirdi. Etik konusunun da basın özgürlüğüyle birlikte ele alınması gerektiğine değinen Barth, Almanya’da etik konusuna yeterince özen gösterildiğine inanmadığını ifade etti. 

    Basın özgürlüğünü sınırlayıcı hiçbir kanun ve kural bulunmaması gerektiğini vurgulayan Barth, basın özgürlüğünün temelinde bilgiye ulaşma özgürlüğünün yattığını belirtti. Bunun kamu kurum ve kuruluşlarının ellerindeki bilgiyi kamuoyuyla, basın aracılığıyla paylaşmalarını zorunlu kıldığını anlatan Dieter Barth, şöyle konuştu:

    ”Resmi kurum ve kuruluşların basını bilgilendirmediği durumlarda basın özgürlüğünden söz edilemez. Almanya’da resmi kurumların basına sürekli olarak bilgi verme zorunluluğu vardır. Basın özgürlüğünün sınırlanması sadece insanların suçlanmasıyla sınırlanabilir. İnsanları suçlayıcı ve ırkçılığı teşvik edici yayınların sınırlandırılması basın özgürlüğü kapsamında değildir.”

    Basın özgürlüğünün sağlanabilmesi için basın çalışanlarının yeterli eğitimi almaları gerektiğine işaret eden Barth, yeterli eğitime ve bilgi birikimine sahip olmayan basın çalışanının, basın özgürlüğünü kullanmada yetersiz kalacaklarına değindi.

    -MARCO OLAYI-

    Nürberg ve çevresinde yayımlanan ve 400 bin tirajı bulunduğu bildirilen Nürnberg Nachrichten Gazetesi Şef Redaktörü Joachim Hauck da basın özgürlüğü konusunda muhabirlere de görev düştüğünü, muhabirlerin halkların, milletlerin barış ve huzur dolu bir ortamda yaşamalarından doğan sorumluluklarını hep göz önünde tutmaları gerektiğini vurguladı. Aynı coğrafyada yaşayan farklı milletlerin imajının basın organlarınca gerçekle bağdaşmayan şekilde sunulabildiğini anlatan Hauck, bu konuda Alman ve Türk gazetelerinde yapılan bazı hatalara dikkati çekti. Hauck, şöyle devam etti:

    ”Son dönemde küçük bir Alman şehrinde bir evde çıkan yangında bir Türk aile can vermişti. Bir Türk gazeteci bu olayla ilgili olarak, ”Almanlar yine bizi yakmaya başladı” diye bir başlık attı. Sonradan olay soruşturulduğunda anlaşıldı ki bu yangın sadece bir kazadan ötürü çıkmıştı.

    Benzer bir hata da Alman gazetelerince yapıldı. Antalya’da 13 yaşındaki bir İngiliz kızına tecavüz ettiği iddia edilen ve Antalya’da tutuklanan Marco adlı Alman genciyle ilgili olarak, bazı Alman gazeteleri (Marco, bir öpücük yüzünden cezaevine konuldu) diye başlık attılar. Marco’nun Türkiye’de ilkel cezaevi koşullarında, insanlık dışı muameleye tabi tutulduğunu iddia ettiler. Hatta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, Marco’nun bırakılması konusunda baskı girişiminde bulundular. Alman basınının bir kısmı, Türkiye’de yasama, yürütme ve yargı erkinin ayrı olduğunu bu olayda unutuverdi.

    Her ikisi de uç örnektir, ama Alman ve Türk basınında etik konusunun çok da farklı olmadığını ortaya koyması bakımından ilginçtir.”

    Hauck, Alman gazetelerinin Almanya’da yaşayan Türkleri o toplumun bir parçası olarak görmek istemediklerine de değinerek, ”Bir Alman suç işlediğinde, suç işleyenin Alman olduğu yazılmıyor ama suça karışan bir Türk ise, suçlunun Türk olduğu özellikle vurgulanıyor” dedi. 

    Joachim Hauck, bazı Alman gazetelerinin yeni yapılacak bir caminin minaresinin o şehirdeki kilisenin kulesinden daha yüksek olmasını bile tartışma konusu yaparak, göçmenlerle Alman toplumu arasındaki ayrışmayı körüklediklerine de dikkati çekti. 

    Hauck, Almanya’da yaşayan Türklerle Almanların kaynaştırılması amacıyla Alman gazetelerinde Türk muhabir çalıştırılmasını önerdi.

    -NÜRNGBERG EMNİYET MÜDÜRÜ HAUPTMANN-

    Bavyera Eyaleti Emniyet Genel Müdürü Gerhard Hauptmann ise demokratik ülkelerde yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirlerini denetleyemedikleri durumlarda basının denetleyici görevi yapmasının olağan olduğuna işaret etti. Demokrasilerde vatandaşların kendi fikirlerini oluşturabilmeleri için, basın aracılığıyla kısıtlanmaksızın bilgilendirilmeleri gerektiğinin altını çizen Hauptmann, ”Ülkedeki yanlış gidişatı duyurmak basının görevidir. Genellikle yanlış işler yapan resmi kurumlar, kendileriyle ilgili bilgileri saklama çabasına girerler. O yüzden Almanya anayasasında altı çizilerek belirtilir ki, resmi kurumlar, tüm bilgileri basına vermek zorundadırlar” diye konuştu.

    -AK PARTİ MİLLETVEKİLİ ÇAVUŞOĞLU-

    AK Parti Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu da 2004 yılında sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütlerinin katılımıyla çıkartılan Basın Yasası ile basın özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırıldığını ve gazetecilere hapis cezası verilmesinin yolunun büyük ölçüde kapatıldığını bildirdi. Çavuşoğlu, o tarihten bu yana devlet tarafından kapatılan gazete bulunmadığını kaydetti. Çavuşoğlu, ”Yeni Basın Yasası ile bir ayıbı ortadan kaldırıldı ve farklı dil ve lehçelerde yayın yapılması izni verildi” dedi.

    Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Sekreteri Erdoğan Kahya ise Türkiye’de basın özgürlüğünün önündeki en önemli iki engelin, Türk Ceza Kanunu ile basındaki tekelleşme olduğunu savundu.

    (BNY-ŞEN-DÜR)

     

    ***

     

     

    GÖÇMEN GENÇLERİN KULÜBÜNE SALDIRI

    Ünsal TURAN / KOPENHAG | 23.10.2008

     

    Danimarka’nın Odense şehrinde göçmen gençlerin gittikleri kullandıkları kulüp silahlı saldırıya uğradı.

     

    Salı akşamı saat 22.45 sıralarında meydana gelen olayda saldırganlar binayı otomatik silahla taradılar. Saldırı sırasında binanın pencere, kapı ve duvarlarına 20 mermi isabet etti. İçeride bulunan gençler kendilerini yere atarak saldırıdan yara almadan kurtardılar.
    Görgü tanıkları saldırganların olay yerine beyaz renkli bir otomobil ile geldiklerini söylediler. Polis saldırının 50 metre uzaktan gerçekleştirildiğini, saldırganların kullandıkları aracın sağ camından ateş ettiklerini söyledi. Odense Emniyet Müdürlüğü, olayın göçmen gençlerle Rockerler arasındaki çatışmalardan veya iç hesaplaşmadan kaynaklanmış olabileceği ihtimalleri üzerinde durulduğunu açıkladı.   

    ***

     

     

    ALMAN VATANDAŞINA YABANCI MUAMELESİ 

    Kemal DOGAN / HAMBURG | 23.10.08  

    Beş yaşından beri Almanya’da Hamburg kentinde yaşayan ve 1989’dan beri çifte vatandaş olan İlhan Koçer (35), 10 Ekim’de doğan oğlu Muhammet’in kayıt için gittiği Nüfus Dairesi’nde önce yabancılar dairesindeki kayıtlarını getirmesi istendi.

    Dört çocuk babası Denizlili İlhan Koçer, daha önce 13, 10 ve 8 yaşlarındaki çocuklarını kayıt yaptırırken hiç bir sorun yaşamadığını belirterek, “Türk vatandaşlığından çıkış ve giriş tarihlerini gösteren belge de aldım. Tüm evrakları daireye verdim. Şimdi cevap bekliyorum. Bebeğime kimlik alamadım” dedi. Avukat Mahmut Erdem, “Muhtemelen nüfus dairesindeki memur Koçer’in çifte vatandaş olduğunu görünce, Alman vatandaşlığını 2000 yılından önce alıp almadığını kontrol etmek istedi. Standart uygulama değil” dedi.

  • TÜRK TOPLULUKLARINDAN HABERLER

    TÜRK TOPLULUKLARINDAN HABERLER

    İÇİNDEKİLER:  

    -ALMAN DEVLET BAKANI BÖHMER:“YABANCILARIN DİPLOMALARININ TANINMASI KONUSUNDA GERÇEK ANLAMDA BİR KARMAŞA HAKİM”
    TÜRKİYE’NİN KONUK ÜLKE OLDUĞU POPKOMM MÜZİK FESTİVALİNİN AÇILIŞ KOKTEYLİNE BERLİN EYALETİ BAŞBAKANI WOWEREIT DA KATILDI. DAVETTE ATHENA GRUBU DA SAHNE ALDI
    DEMİRKAN: GÖÇMENLER SİZDEN ÖZÜR BEKLİYOR
    FUAR İÇİN ÖZEL KİTAP YAZDI
    40 BİN KİŞİ TÜRKİYE DEDİ
    ABHABER,AVRUPA KOMİSYONU 2008 TÜRKİYE İLERLEME RAPORUNUN ANA HATLARINI AÇIKLIYOR
    KUNDAKLANAN KENTE BAKAN ÇIKARMASI
    NEW YORK’TA ‘NEDEN İSLAM’ SORUSUNA AFİŞLİ CEVAP
    TÜRKLER DE KUDÜS’TEKİ MÜLKLERİNİ ALABİLMELİ
    MOSKOVA’DAN TÜRK DİPLOMASİSİNE ÖVGÜ

     

    ***

    -ALMAN DEVLET BAKANI BÖHMER:

    -“YABANCILARIN DİPLOMALARININ TANINMASI KONUSUNDA 

    GERÇEK ANLAMDA BİR KARMAŞA HAKİM”

     

    BERLİN (A.A) – 07.10.2008 – Alman hükümetinin göç ve uyumdan sorumlu Devlet Bakanı Maria Böhmer, yabancıların diplomalarının Almanya’da tanınmasıyla ilgili kurallarda gerçek anlamda bir karmaşanın hakim olduğunu söyledi.

    Böhmer, bugün eyaletlerin ve çeşitli yörelerin uyum ve yabancılar sorumlularıyla Dresden kentinde düzenlediği toplantıdan sonra yaptığı açıklamada, Almanya’da, yurt dışında aldıkları diplomaları tanınmayan yaklaşık 500 bin yabancının bulunduğunu ve bu kişilerin durumunun bir an önce açıklığa kavuşturulması gerektiğini belirterek, “Yabancıların diplomalarının tanınması konusunda gerçek anlamda bir karmaşa hakim” dedi.

    Göçmen kökenli çocukların eğitim durumlarının düzeltilmesi gerektiğini de vurgulayan Böhmer, eğitimin, yabancıların Alman toplumuna uyumlarının anahtarı olduğunu ifade etti.

    Böhmer, eğitim sorunlarının ve yabancıların diplomalarının Almanya’da tanınması konusunda ortaya çıkan sıkıntıların, 22 Ekimde Dresden’de düzenlenecek eğitim zirvesinde ele alınmasını istediğini kaydetti.

    Uyum konusunu Alman hükümetinin siyasi gündemin üst sıralarına taşıdığını belirten Böhmer, yabancı düşmanlığı ve ırkçılığın uyum çabaları için bir “zehir” olduğunu, bu nedenle herkesin bu tür akımlara karşı mücadele etmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

    (EA-SRP)

     

    ***

     

    -ALMANYA

    -TÜRKİYE’NİN KONUK ÜLKE OLDUĞU POPKOMM MÜZİK FESTİVALİNİN 

    AÇILIŞ KOKTEYLİNE BERLİN EYALETİ BAŞBAKANI WOWEREIT DA KATILDI

    -DAVETTE ATHENA GRUBU DA SAHNE ALDI

     

    BERLİN (A.A) – 08.10.2008 – Almanya’nın başkenti Berlin’de düzenlenen ve bu yıl Türkiye’nin konuk ülke olduğu Popkomm müzik festivalinin açılış kokteyline Berlin Eyaleti Başbakanı Klaus Wowereit da katıldı. Davette Athena grubu da bir konser verdi.

    ”Kesselhaus in der Kulturbrauerei” adlı salonda düzenlenen etkinliğe Wowereit’in yanı sıra Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül, festivalin Genel Müdürü Ralf Kleinhenz, Berlin Başkonsolusu Ahmet Nazif Alpman ve çok sayıda davetli katıldı.

    Etkinlikte bir konuşma yapan Wowereit, Berlin’de çok sayıda Türkün yaşadığını, burada birlikte müzik yaparak çok kültürlülüğün sergileneceğini belirterek, ”Müziğin sınırı yoktur. Konuk ülke Türkiye burada kendi müziğini tanıtacak” dedi.

    Gül de, uluslararası müzik arenasında Popkomm’un dünya müzik sektörünün en önemli festivallerinden biri olduğunu, zengin bir kültürel mirası olan Türkiye’nin bu yıl Popkomm’da ortak ve konuk ülke olarak ilan edilmesinin kendilerini onurlandırdığını belirtti.

    Gül, pop, rock, caz, metal gibi popüler müzik türlerinin yanı sıra yüz yıllardan bu yana yaşatılan Türk geleneksel müziğinin ve Türk müzik sektörünün Popkomm’da dünya insanıyla tanışacağını kaydetti.

    Kleinhenz de, iki kıtada yer alan ve binlerce yıllık geçmişi bulunan Türkiye’nin konuk ülke olmasından dolayı büyük mutluluk duyduklarını söyledi.

    Konuşmalardan sonra, aralarında Athena grubunun da bulunduğu çeşitli müzik grupları sahne aldı.

    (ERB-EA-OK-TEM)

     

    ***

     

    Filiz KALAMAN / KÖLN | 07.10.2008

     

    DEMİRKAN: GÖÇMENLER SİZDEN ÖZÜR BEKLİYOR

     

    Yeni kitabının tanıtımını, NRW Uyum Bakanı Armin Laschet ile birlikte yapan tiyatro sanatçısı-yazar Renan Demirkan, CDU’dan, geçmişte göçmenleri görmezden geldiği için özür dilemesini istedi. 

     

    Almanya’nın Köln kentinde yaşayan oyuncu-yazar Renan Demirkan ‘Eylül çayı veya ödünç yaşam’ (Septembertee oder das geliehene Leben) adlı son romanının tanıtımını Köln’deki Bauturm Tiyatrosu’nda NRW Uyum Bakanı Armin Laschet’le birlikte yaptı.

    İki farklı karakterin Türkiye ve Almanya’daki yaşam öyküsünün işlendiği romandan pasajlar okuyan Renan Demirkan, daha sonra Bakan Laschet’e dönerek, CDU’nun göçmen politikasını eleştirdi.

    Kohl unutulmadı

    Laschet’in de mensubu olduğu CDU’nun göçmenlere yönelik tutumunu eleştiren Demirkan, bu partinin geçmişte göçmenlere yönelik tavrından ötürü özür borçlu olduğunu kaydetti.

    CDU’nun eski genel başkanı ve eski başbakanlardan Helmut Kohl’ün Mölln yangınından sonra hayatlarını kaybeden Türk vatandaşlarının cenaze törenine gitmediğini hatırlatan Demirkan, “Kohl, ‘Cenaze turizmi yapamam’ diye konuşmuştu.

    Eski başbakanın bu sözlerini de göçmenler unutmadı. Ne zaman biriniz çıkıp da Kohl başkanlığındaki CDU iktidarında görmezden geldiğiniz göçmenlerden özür dileyeceksiniz?’ diye sordu. Bakan Laschet ise bu soruya, ‘İçişleri Bakanı Wolfgang Schäuble, ‘İslam, toplumumuzun bir parçasıdır’ dedi ve hükümetimiz İslam Konferansı’nın düzenlenmesi ile de bir şekilde bu özür dilemiş oldu’ yanıtını verdi.

    Testi aşağılayıcı buluyorum

    Vatandaşlık testi konusuna da değinen Renan Demirkan şöyle konuştu: ‘Dilin önemini ben çok iyi biliyorum. Çünkü, ekmeğimi dilimle kazanıyorum. Ancak, göçmenlerin Almancayı öğrenip konuşuyor olmaları ve teste girip kazanmaları, onlara mutlaka kulak verileceği anlamına gelmiyor.

    Almancayı konuşuyor olmaları onlarda, yanıt alma, anlaşılma ve kabullenilme isteğini uyandırır. Bunlar olmadığı sürece bu testin ne anlamı olabilir? Bu testle toplumun dışındakileri toplumun içine alacağınızı mı zannediyorsunuz? Kanımca bu test göçmenleri aşağılamadır.”

    Telafi ediyoruz

    Renan Demirkan’ın son romanını ilgiyle okuduğunu belirten Bakan Armin Laschet şunları söyledi: ‘Kitap Almanya’ya gelen ilk kuşak kadınların sanki anıtı gibi. Farklı gelenek ve görenekleri olan, yabancı bir ülkede çocuklarına ve eşine sımsıkı sarılan bir kadının iç dünyasını gördüm bu kitapta’ dedi.

    Geçmişteki hataları telafi etmek için Alman Hükümeti’nin entegrasyon konusunu çok ciddiye aldığını vurgulayan Armin Laschet, ‘Göçmenleri topluma entegre etmek için var gücümüzle çalışıyoruz. Köln’de düzenlenen Anti İslam Konferansı çerçevesinde binlerce Alman sokağa dökülüp, tek yürek olarak ‘göçmenler bizdendir’ sloganıyla onlara sahip çıktılar. 50 yıldır uyum çalışması yapamadık. Çok geç kaldık ama iyi niyetliyiz ve telafi ediyoruz’ dedi.

     

    ***

     

    FUARI İÇİN ÖZEL KİTAP YAZDI

     

    Mehmet UZUN / BRMEN | 07.10.08

     

    Almanya’nın Aziz Nesin’i olarak bilinen Türk yazar Osman Engin’in “Sevgili Ömer Amca – Alamanya’dan Mektuplar” isimli yeni romanı piyasaya çıktı. Engin yeni kitabını Frankfurt Kitap Fuarı için yazdığını söyledi.

    Almanya’nın Bremen kentinde yaşayan 48 yaşındaki mizah yazarı Osman Engin’in ‘Sevgili Ömer Amca – Alamanya’dan Mektuplar’ isimli yeni romanı 1 Ekim’de piyasaya çıktı. 270 sayfadan oluşan roman ilk etapta 10 bin adet basıldı. Almanya’nın Aziz Nesin’i olarak da bilinen Engin, yeni romanında  yine Almanya’da yaşayan Türkler’in sorunlarına mizahi bir dille yaklaşıyor. Romanda bir Türk genci Türkiye’de yaşayan amcasına Almanya’yı anlatıyor. 24 ayrı hikayeden oluşan roman okuyucularını yine hem güldürecek, hem de düşündürecek.

    Fuarda tanıtacak

    Osman Engin yeni romanını 15 Ekim’de açılacak olan ve Türkiye’nin onur konuğu olduğu Frankfurt Kitap Fuarı’nda da tanıtacak. Osman Engin’in yayınevi  olan DTV kendi bünyesinde çıkarttığı Engin’e ait 9 kitabın tanıtımını da üçüncü halle B130 da kuracağı stantda tanıtacak. Engin fuarın birinci günü saat 17.00’de kendi yayın evi standında bir de okuma programı düzenleyecek. Engin, yeni romanını özel olarak fuar için yazdığını, herkesi okuma programına beklediğini söyledi.

    Kitap önyargıları kaldırır

    Kitaplarında Türkler’in Almanya’da yaşantılarını ve sorunlarını mizahi bir dille anlattığını dile getiren Osman Engin, bunun Almanlar’ın Türkler’i daha çok sevmesine neden olduğunu söyledi. Daha önce Türkler hakkında ön yargılı olan Almanlar’ın, kendi romanını okuduktan sonra ön yargıları kaldırdığını ve Türklere karşı sempati duyduğunu anlatan Engin, “Alman okurlarımdan çok sayıda mektup ve mail alıyorum. Bir çok Alman okuyucum benim romanlarımı okuduktan sonra Türklere ilgi duyduğunu ve arkadaş edindiğini söylüyor. Onlarda bizimde kendileri gibi olduğumuzun farkına varıyor. Romanlarım Almanya’da çok okunuyor. Almanya’nın her yerinden çok sayıda okuma günü daveti alıyorum. Fırsat bulduğumda bu davetlere gitmeye çalışıyorum’ dedi.

     

    ***

     

    40 BİN KİŞİ TÜRKİYE DEDİ

     

    Ünal ÖZTÜRK / AMSTERDAM | 07.10.2008

     

    Hollanda’da 40 bin kişinin katılımıyla sanal ortamda yapılan araştırma, Türkiye’nin beğenilen ülkeler arasında ikinci olduğunu ortaya koydu

    Hollanda’da yapılan bir araştırma, Türkiye’nin popüler ülkeler arasında ikinci sırada yer aldığını ortaya koydu. 40 bin kişinin katılımıyla sanal ortamda yapılan ve 10 üzerinden puan verilen geniş çaplı araştırmada iç turizme ilgi 7,69 puanla birinci sırada yer aldı.

    Turistik seyahatlerde 7,64 puanla ikinci sırada yer alan Türkiye’yi, 7,61 puan ile Avusturya takip etti. Fransa, Almanya ve İngiltere gibi ülkelere ise düşük puan verildi. Eğlence ve kültür açısından yetersiz bulunan Fransa 13’üncü sırada yer alırken, Almanya ve İngiltere ise 16’ıncı sırayı paylaştılar.

    ***

     

    SON DAKİKA-ABHABER,AVRUPA KOMİSYONU 2008 TÜRKİYE İLERLEME RAPORUNUN ANA HATLARINI AÇIKLIYOR

    Avrupa Komisyonu’nun yıllık 2008 Türkiye ilerleme raporuna son şekli veriliyor. Kasım ayının ilk haftası açıklanması planlanan (5 Kasım 2008) raporun ana hatlarını ABHaber açıklıyor.

    Türkiye’nin ulusal programı TBMM’den geçirmesi durumunda son yeni değişiklikler de rapora eklenecek. Raporda Türkiye’deki siyasi krizlerin engellenmesi ve AB üyeliğinin önünün açılması için Türkiye’den Anayasa reformu yapılmalı görüşü dile getiriliyor.

    Rapor AB ile Türkiye arasındaki ilişkileri tanımlayan, üyelik için gerekli politik ve ekonomik kriterlere göre Türkiye’nin durumunu analiz eden, Türkiye’nin üyelik yükümlülüklerini yerine getirmek için gerekli, anlaşmalarda belirtilen müktesebatı, yasaları ve Birlik politikasını ne kadar gerçekleştirdiğini gözden geçiren bir belge olma özelliğini taşıyor.

    Avrupa Komisyonu üyesi Olli Rehn ve Komisyon bürokratlarının Ekim ayı içinde Ankara’da yapacağı istişareler sonrası rapor tamamlanacak.

    ABHaber’in Komisyon kaynaklarından aldığı bilgilere göre 2008 raporunun ana hatları şunlar:

    AB raporunda Türkiye’ye reformlar konusunda elini çabuk tutması çağrısında bulunulacak. Raporda AB tarafından , Türkiye’den ifade ve düşünce özgürlüğü ile ilgili reformlara hız vermesi istenecek.

    Raporda Anayasa mahkemesinin AKP kapatma davası sürecine geniş yer veriliyor. Ve Türkiye’nin yeni bir Anayasaya ihtiyacı olduğunun altı çiziliyor.Kapatma davasının enerjinin tümünü tükettiği ve dikkatleri reformları takip etme ihtiyacından başka yöne çevirdiğine vurgu yapılıyor

    Ceza Yasasının 301. maddesinin değiştirilmiş olmasının olumlu olduğu ayrıca yanlış muamele hakkındaki şikayetlerin artmış olmasına rağmen gözaltında şiddet vakalarında devamlı bir azalma kaydedildiğine işaret yapılıyor.

    Türkiye’nin İsrail-Suriye görüşmelerinde arabulucu olması ,Kafkasya’daki (Rus Gürcü savaşı) çatışmaları çerçevesinde izlediği siyaset ,Cumhurbaşkanı Gül’ün Erivan ziyaretine raporda yer veriliyor.Türkiye’nin izleği olumlu diplomasiden övgüyle söz ediliyor.

    Raporda dinsel azınlıklara daha fazla haklar verilmesi, yeni bir siyasi partiler yasası çıkarılması ,azınlık haklarının geliştirilmesi gibi önemli konularda Ankara’nın daha fazla ilerleme kaydetmesi gerektiği ifade ediliyor.Yolsuzlukla mücadele konusu da raporda işlenen konular arasında.Raporda, aynı zamanda, hukuk alanında yeniliklerin yapılması ve sendikal hakların genişletilmesi çağrısında bulunuluyor.

    Türkiye’ye yönelik terör saldırıları da raporda yer alıyor.

    Türkiye’nin Avrupa’ya alternatif enerji sağlanmasındaki konumuna dikkat çekiliyor.

    Kıbrıs

    Rapor da ayrıca Kıbrıs’ta iki lider tarafından başlatılan müzakerelerden duyulan memnuniyet dile getiriliyor.

    Tarafların istemesi durumunda AB’nin sürece katkı vermeye hazır olduğuna vurgu yapılıyor.Türkiye’nin Kıbrıs Rum Kesimine limanlarını açmadığına dikkat çekiliyor.


    ABHaber, 07-10-2008 13.00 (TSİ)

     

    ***

     

    KUNDAKLANAN KENTE BAKAN ÇIKARMASI

     

    Ünsal TURAN / KOPENHAG | 07.10.2008

     

     

    Danimarka’nın Ishoj şehrinde yabancı gençlerin araçları ve çöp konteynerlerini kundaklamaları hükümeti harekete geçirdi. Adalet Bakanı ve Aileden Sorumlu Bakan İshoj şehrini ziyaret ederek yetkililerden bilgi aldılar.

    Danimarka’nın Ishoj şehrinde, geçtiğimiz hafta yabancı gençlerin araçları, çöp konteynerlerini ve çocuk yuvalarını kundaklamaları hükümeti harekete geçirdi. Adalet Bakanı Brian Mikkelsen ve Aileden Sorumlu Bakan Karen Jespersen, İshoj şehrini ziyaret ederek yetkililerden bilgi aldılar. İki bakanı ishoj şehrinde Belediye Başkanı Ole Björstrup’un yanı sıra, Belediye başkan yardımcısı Seyit Ahmet Özkan ve belediye meclisi üyesi Şengül Deniz ağırladılar.

    Videolu kontrol

    Bölge Emniyet Müdürü Henning Thiesen’in de katıldığı toplantıda konuşan konut şirketleri yöneticileri olaylar nedeniyle bölge sakinlerinin duyduğu korku ve endişeyi dile getirdiler. Konut şirketlerinin binaların çevresini video kamera ile kontrol etme teklifi Adalet Bakanı Brian Mikkelsen tarafından olumlu karşılandı.
    Aileden Sorumlu Bakan Karen Jespersen sorunu belediyelerin yalnız başına çözmelerinin imkansız olduğunu belirterek, “Olayları çıkaranlar kim, neden çıkarıyorlar. Bunun üzerinde çalışmalar yapmamız gerekir. Sorunun çözümü için kurumlar arasında işbirliği şart. Bunun gerçekleşmesi için parlamentodan ekonomik destek arayacağım’ dedi.

    Korkuya izin vermeyiz

    Adalet Bakanı Brian Mikkelsen, olaylara karışanların sadece yabancı gençler olmadığını belirterek, “Bölge sakinlerinin korku içinde yaşamasına izin veremeyiz. Bizim görevimiz güveni sağlamaktır. Telefon dinleyerek, video kontrolü ile suç işleyenleri tesbit edeceğiz. Velileriyle görüşüp eğitime yönledirmeye çalışacağız’ dedi.
    Belediye meclisi üyesi Şengül Deniz, olayların gerek Türk, gerekse Danimarkalı herkesi rahatsız ve huzursuz ettiğini belirtti. Belediye Başkan Yardımcısı Seyit Ahmet Özkan da şöyle konuştu: “Gençlerimiz bu işin ciddiyetini anlasınlar. İshoj şehrinde Türkler uyum ve dernek çalışmaları konusunda bugüne kadar örnek oldular. Ama çok az sayıdaki gencin yarattığı olaylar herkesi rahatsız ediyor.’  

    ***

     

    NEW YORK’TA ‘NEDEN İSLAM’ SORUSUNA AFİŞLİ CEVAP

     

    AYNUR YILMAZ/ANKARA
    Kuzey Amerika İslam Merkezi’nin (ICNA) New York Şubesi’nin hazırladığı proje kapsamında 15 Ekim 2008 tarihine kadar New York metrosunda sergilenecek bin adet afişle “Why İslam?” sorusu yanıtlanacak. Kampanya ile farklı inanışlara sahip insanlar arasında fazlasıyla ihtiyaç duyulan diyaloğun oluşturulması hedefleniyor. ICNA Genel Sekreteri Naeem Baig, “Eğer bir kişinin İslam’la ilgili güçlü duyguları mevcut ise, bu kişinin inançla ilgili soruları da olacaktır ve bu da onların daha fazla bilgi edinmeleri için daha fazla neden anlamına gelir. Umuyoruz ki reklamlar insanları dinle ilgili soru sormaya davet ederek ve bu sorulara cevap bulabilmeleri için ücretsiz bir hat ve web sitesine erişmelerini sağlayarak İslam diniyle ilgili olumsuz klişeleri giderecektir” dedi. Etkinliğe New York halkından da farklı tepkiler geldiği gözlendi. Birçoğu reklamları doğal karşılayıp bilgiyi keşfetmek ve edinmek için bir fırsat olarak görürken, diğer yandan bazı kişiler bu reklamların fazla küstahça olduğunu ve Amerikan kültürü ile ters düştüğünü belirtti.

     

    ***

     

    TÜRKLER DE KUDÜS’TEKİ MÜLKLERİNİ ALABİLMELİ

     

    İsrail’in Rus Çarı’nın oğluna ait Kudüs’teki bir toprağı iade etmesi Türk mülklerini gündeme getirdi. Filistin’in Ankara Büyükelçisi Nebil Maruf, “Türkler de aynı hakka sahip olmalı” dedi. Kudüs’e dair binlerce Türk tapusu var.

     

    İsrail’in, Kudüs’te Rus Çarı 2. Aleksander’in oğlu Sergey Aleksandroviç’e ait mülkü Moskova’ya iade etme kararı, bölgede Türklere ait benzer durumdaki toprakları da gündeme getirdi. Filistin Ekonomik ve Sosyal İşler Koordinatörü Vehbi Dinçerler, İsrail ve Filistin’deki on binlerce dönüm toprağın mülkiyetinin hâlâ Türklere ait olduğunu söyledi. Zaman’a konuşan Dinçerler, Meclis’te görev yaptığı yıllarda 130 bin sayfalık tapu kaydından oluşan arazilerin uluslararası hukuka göre halen Türk vatandaşlarına ait olduğunu tespit ettiklerini açıkladı. Dinçerler, Dışişleri Bakanlığı’nın, bu toprakları talep etmesi gerektiğini belirtti. Filistin’in Ankara Büyükelçisi Nebil Maruf ise prensip olarak herhangi bir mülkün tapu belgesi olan herkesin onu alma hakkı bulunduğunu vurgulayarak, “Rusya bunu yapabiliyorsa herkesin buna hakkı olmalı. Türkiye’nin Kudüs ile tarihi bağları var. Bölgede çok sayıda Türk mülkü var. Türklerin de bunları alma hakkı olmalı.” şeklinde konuştu.

    Vehbi Dinçerler, bölgedeki Türk mülkleri konusunda şunları söyledi: “Bunlar Sultan 2. Abdülhamid’e, Hazine-i Hassa’ya, mirasçıları halen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan kişilere ait tapular. Türk mirasçılara iadesi gerekiyor. Ramallah, Gazze ve Batı Şeria’da on binlerce dönüm arazinin mülkiyeti halen Türklere ait. Bunlar kişisel mülk olduğu için devletler el koyamıyor, hukuken mülkiyet hakkı tapu sahibi mirasçılarda. Biz böyle İsrail ve Filistin’de 130 bin sayfalık tapu kaydı çıkardık. Tapuların bir nüshası Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı’nda (TİKA), bir nüshası Filistin Büyükelçiliği’nde, bir nüshası Tapu Genel Müdürlüğü’nde.”

    Filistin Koordinatörü Dinçerler’in yaptığı açıklamaya göre 130 bin sayfalık tapudan sadece Sultan 2. Abdülhamid’in şahsına, günümüzde de mirasçılarına ait Filistin’deki tek bir tapuya ait tarım arazisinin büyüklüğü on bin dönüm. 130 bin sayfalık tapu kaydını Filistin Büyükelçiliği’ne ilettiğinde, toprakların genişliği karşısında elçilik yetkililerinin şaşırdığını aktaran Dinçerler, “Biz sefarete, durumu belli olsun biz size hediye edelim, dedik. Dışişleri Bakanlığı’nın bu toprakları talep etmesi gerekiyor.” dedi.

    İsrail, Başbakan Ehud Olmert’in Moskova ziyareti öncesi adım atarak, 1890’da Rus Çarı 2. Aleksander’in oğlu Sergey Aleksandroviç adına inşa edilen ve Rus hacıların uğrak yeri olan kutsal ‘Sergei Avlusu’ adlı mülkü iade etme kararı aldı. Moskova uzun süredir 1964 yılında İsrail’in Sovyetler Birliği’nden 3,5 milyon dolara satın aldığı iki katlı kervansarayın iade edilmesi için çabalarını sürdürüyordu. İsrail’deki sertlik yanlıları arazinin Rusya’ya iade edilmesine sert tepki gösterirken İsrail Televizyonu da iadeyi ‘Kudüs’ün merkezinde Rusya’ya otonomi’ şeklinde verdi. İade edilen arazi üzerinde her iki ülkenin de onayı olmadan değişiklik yapılamayacak. 

     

    İbrahim Balta

     

    08 Ekim 2008

     

    *** 

     

    MOSKOVA’DAN TÜRK DİPLOMASİSİNE ÖVGÜ

     

    Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rossiskaya gazetesine yaptığı açıklamada, Ankara’nın Kafkasya’daki son girişimlerinin ve etkin bir rol üstlenmesinin Türk diplomasisinin deneyimini yansıttığını söyledi

    Lavrov, Ermenistan’ın tecritten kurtulabilmesi için Karabağ sorununu mutlaka çözmesi gerektiğini söyledi ve “Bu sorun çözülür çözülmez Türkiye, Ermenistan’ın dış dünyayla bağlantı kurmasına yardıma hazır olacaktır. Böylece hem Türkiye ile ilişkilerini nomalleştirebilecekler, hem de Türk toprakları üzerinde dünyaya açılabilecekler” dedi. Kafkasya’da yaşanan sürecin önemini Ankara’nın hemen kavradığını belirten Lavrov, “Bunun bölgedeki Türk varlığının vurgulanmasına olanak sağlayacak eşsiz bir süreç olduğunu tam zamanında gördüler”dedi.  

  • TÜRK TOPLULUKLARINDAN HABERLER

    TÜRK TOPLULUKLARINDAN HABERLER

    İÇİNDEKİLER:  

    -YENİ GÖREVİME SEVİNİYORUM
    -KIRCI ADAY ADAYI GÖSTERİLDİ
    -TÜRK ADAYLAR KAYBETTİ
    -ÇALİSMA ZORUNLULUGU YOK
    -AIM 10 YAŞINDA
    -TÜRK ARAŞTIRMACILARIN ROTASI AVRUPA’YA ÇEVRİLDİ. TÜRK ARAŞTIRMACILAR, SON YILLARDA AB’NİN BİLİM VE TEKNOLOJİ REFERANS MERKEZLERİNDE BOY GÖSTERMEYE BAŞLADI.
    -TÜBİTAK ÇP ULUSAL KOORDİNATÖRÜ GÜLER:”SON YILLARDA TÜBİTAK DESTEKLERİYLE AVRUPA ORTAK ARAŞTIRMA MERKEZLERİNE GİDEN ARAŞTIRMACILAR 30’U GEÇTİ. ÖNÜMÜZDEKİ YILLARDA BU SAYININ ARTMASINI BEKLİYORUZ”
    AB’DEN ŞEMDİNLİ SALDIRISINA KINAMA 
    MİLLETVEKİLİ ADAYINA IRKÇI SALDIRI

    ***

     

     

    YENİ GÖREVİME SEVİNİYORUM

     

    Celal ÖZCAN / MÜNIH | 04.10.08

     

    Avusturya’da YeşillerPartili Alev Korun 28 Ekim’de yemin ederek ilk göçmen kökenli milletvekili olacak. Korun, “yeni görevime çok seviniyorum” dedi.

    AVUSTURYA’da pazar günü yapılan seçimlerde seçilen milletvekilleri 28 Ekim’de yemin ederek göreve başlayacak. Avusturya tarihinde ilk kez bir göçmen kökenli milletvekili olarak Yeşillerli Alev Korun da yemin edecek. Alev Korun, ‘Yeni görevime çok seviniyorum, yemin töreni günü heyecanlı olabilirm’ dedi. Partisi Yeşiller’in göçmenlerin sorunları ve entegrasyona büyük ağırlık verdiğini vurgulayan Alev Korun, bu nedenle partisi Yeşiller içinde büyük destek gördüğünü söyledi. Korun partisi Yeşiller’in yeni kurulacak bir koalisyon hükümetine katılıp katılmayacağı sorusuna ise şu yanıtı verdi: ‘Aşırı sağcı Strache’nin Özgürlükler Partisi (FPÖ) ve Haider’in Avusturya’nın Geleceği (BZÖ) ile bir koalisyona girmelerinin kesinlikle söz konusu olmadığını söyledi. Korun ancak Sosyal Demokratlar (SPÖ) ve muhafazakar Halk Partisi (ÖVP) arasında kurulacak büyük koalisyon görüşmelerine katılabileceklerini kaydetti.
    KOALİSYON KARGAŞASI

    Seçimlerde oy kaybına rağmen birinci parti olarak çıkan Sosyal Demokratlar (SPÖ) yine muhafazakar Halk Partisi (ÖVP) ile büyük koalisyondan yana. SPÖ lideri Werner Faymann büyük koalisyonda Yeşiller’in de olmasına sıcak bakmıyor. Ancak Yeşiller de hükümete katılmak istiyor. ÖVP lideri Josef Pröll ise nasıl bir koalisyon sorusunda kesin seçim sonuçlarına kadar sesiz kalmayı yeğliyor.
    AŞIRI SAĞ

    Öte yandan seçimlerde oy patlaması yapan aşırı sağcı Jörg Haider, muhafazakar parti ÖVP, Yeşiller ve kendi partisi Avusturya’nın Geleceği (BZÖ) ile üçlü koalisyon önerisinde bulundu. Haider, seçmenin büyük koalisyonu sandıkta cezalandırdığını, başka bir koalisyonun kurulması gerektiğini söyledi. Seçimlerden zaferle çıkan ve mecliste 3. güçlü parti konumuna yükselen aşırı sağcı Özgürlükler Partisi (FPÖ) Genel Başkanı Strache de hükümete katılmaya soğuk bakmadıklarını, ancak siyasi partilerin kendilerini dışlama politikasına son vermelerini istedi.
    YEŞİLLER’E YENİ BAŞKAN

    Yeşiller’in 11 yıldır Genel Başkanı olan Alexander Van der Bellen seçimlerde oy kaybı üzerine bu görevinden istifa etti. Van der Bellen dün toplanan yönetim kurulu toplantısında istifasını açıkladı ve yerine Eva Glawischnig seçildi. Glawischnig’in parti başkanlığı Yeşiller’in olağanüstü kurultayında onaylanması gerekiyor.  

    ***

     

    KIRCI ADAY ADAYI GÖSTERİLDİ

     

    Mehmet UZUN / HANNOVER | 01.10.08

     

    Almanya’nın Hannover kentinde yaşayan ve İl Genel Meclis Üyesi olarak görev yapan Avukat Alptekin Kırcı, gelecek yıl yapılacak genel seçimlerde SPD’den milletvekili aday adayı oldu.

    Hannover Güney’den aday adayı olan Kırcı, aday olabilmek için çalışmalarına hız verdi. Onlarca kişi arasından partililerin kendisini aday adayı seçtiğini, aynı bölgede 4 kişinin daha bulunduğunu anlatan Kırcı, ‘Ben diğer rakiplerimden daha şanslıyım. SPD önümüzdeki seçimlerde Hannover’den bir Türk kökenliyi aday göstermek istiyor. Partililer de beni seviyor. Eğer bir aksilik 12 Ocak’ta SPD’nin güney bölgesinden milletvekili adayı olarak kendimi tanıtacağım’ dedi.

     

    ***

     

    TÜRK ADAYLAR KAYBETTİ

     

    MÜNIH | 01.10.08

     

    Almanya’nın Bavyera Eyaleti’nde yapılan seçimlerde aday olan 5 Türk kökenli adaydan hiçbiri kazanamadı.

    En fazla oyları Hür Demokrat Parti (FDP) listesinden Münih’te aday olan Mahmut Türker kazandı. Türker, Münih seçim bölgesi ve Oberbayern’de toplam 11 bin 868 oy aldı. Ancak 8. sıradan aday olan Mahmut Türker bu oylarla 9. sıraya düştü ve meclise giremedi.

    Yeşiller’in Aşağı Franken bölgesinde 3. sıra adayı Ayfer Fuchs sırasını korudu ve toplam 6 bin 450 oy aldı. Ancak Yeşiller bu bölgede iki milltevekili çıkardığı için Ayfer Fuchs meclise giremedi.

    Yeşiller’in Orta Franken bölgesinde 6. sıra adayı Celal Turhan ise 4 bin 986 oyla 9. sıraya düştü ve seçimi kaybetti. Taylan Özen’le Yasmin Bilen’in aday olduğu Sol Parti ise yüzde 5 barajını aşamadı.

     

    ***

     

    Hamburg 25.09.2008

    ÇALİSMA ZORUNLULUGU YOK

    Avrupa Toplulugu Adalet Divani (EuGH) ATAD 25.09.2008, Hakar Er, Esas No C-453/07, verdigi karariyla Türk Gençlerin haklarina bir baska zafer daha eklemistir.

    Hakan Er, iki yasinda aile birlesmesi yoluyla Almanya ya gelip ve 5 yildan fazla isçi ailesiyle beraber yasadigindan dolayi bir ikamet hakkina sahip oldugu tekrardan ATAD tarafindan hüküm edilmistir.
    Kendisi AET/Türkiye Ortaklik Konseyinin 1/80 Kararnamesinin 7.maddesinden faydalandigi
    ve bundan dolayi ispiyasasina üye oldugu ve ikamat hakkinin oldugu tespit edilmistir.

    Okulunu 16 yasinda bitiremeyen ve 23 yasina kadar 1 gün çalismis olan Er, yabancilar dairesi tarafindan oturum müsadesinin uzatilmayacagini ve Almanyayi terk etmesi karariyla karsilasmis. Devlet tarafindan sunulan meslek egitim projelerine devam etmemis ve sosyal yardima muhtaç kalmis.
    Gießen Idari Mahkemesi Er isçilik hakkini kulanmadigindan dolayi OKK nin 7 maddesi halen geçerli olmayacagini düsünmüs ve ATAD in konuyu önkararla aydinlatmasini talep etmis.

    ATAD Ergat, Çetinkaya, Derin , Torun gibi kararlarinin izinden çikmayarak ikinci nesil gençleri koruma altina almistir.
    Yukardaki kararlarda ATAD sadece Almanyayi uzun süre terk eden ve suç isleyip Almanya için bir tehlike teskil eden kisiler sadece kazandiklari haklari kaybeder diye benzer kararlar daha önce hüküm etmis.

    Bu kararlar aslinda süresiz oturum hakkina sahip olundugunu açikliyor.
    Bu karardan faydalanan yabancilar dairelerinde ikamat ücretleri bile ödemeden bu haklarini tespit etdire bilirler.

     

    ***

     

    AIM 10 YAŞINDA

    Fevzi TANRIVERDI / KIEL | 05.10.08

     

    Schleswig-Holstein Türk Toplumu tarafından 1998’de başlatılan bir yıllık gençleri meslek eğitimine yönlendirme projesi AIM, gösterdiği üstün başarıdan dolayı uzatıldı. Kutlamaya Eyalet Ekonomi Bakanı Dr. Werner Marnette de katıldı.

    Schleswig-Holstein Türk Toplumu’nun (TGS-H) gençlmeri meslek eğitimi yönlendirme projesi AIM 10. yılına girdi.
    1998’de TGS-H tarafından bir yllığına başlatılan projede elde edilen büyük başarı projenin  uzatılmasını sağladı. TGS-H’nin AIM’in 10. yıl dönümü nedeniyle düzenlediği kokteyle projeye destek veren Eyalet Ekonomi Bakanı Dr. Werner Marnette de katıldı.

    TGS-H binasında yapılan kokteylde konuşan dernek başkanı Dr. Cebel Küçükaraca, AIM sayesinde yüzlerce gencin meslek eğitime girdiği ve bir o kadarda göçmen işverenin meslek eğitim yeri açtığına işarat ederek, “AIM 2002 yılında Cumhurbaşkanlığı Uyum Ödülünü, 2005’de Hermann-Schmidt Yaratıcı Projeler Ödülünü bu yıl da Almanya Türk Toplumu Başarı Ödülünü kazandı. Projemiz sayesinde gençlerimiz meslek sahibi olması bize gurur veriyor” dedi.

     

    ***

     -TÜRK ARAŞTIRMACILARIN ROTASI AVRUPA’YA ÇEVRİLDİ

    -TÜRK ARAŞTIRMACILAR, SON YILLARDA AB’NİN BİLİM VE 

    TEKNOLOJİ REFERANS MERKEZLERİNDE BOY GÖSTERMEYE BAŞLADI

    -TÜBİTAK ÇP ULUSAL KOORDİNATÖRÜ GÜLER:

    -”SON YILLARDA TÜBİTAK DESTEKLERİYLE AVRUPA ORTAK 

    ARAŞTIRMA MERKEZLERİNE GİDEN ARAŞTIRMACILAR 30’U GEÇTİ.

    ÖNÜMÜZDEKİ YILLARDA BU SAYININ ARTMASINI BEKLİYORUZ”

    ANKARA (A.A) – 05.10.2008 – Selma Kasap – Türk araştırmacılar, son yıllarda Avrupa Birliği’nin (AB) bilim ve teknoloji referans merkezlerinde boy göstermeye başladı.

    AA muhabirine bilgi veren TÜBİTAK AB 7. Çerçeve Programı (ÇP) Ulusal Koordinatörü Hüseyin Güler, Avrupa’nın bilim ve teknoloji politikalarının belirlenmesinde ve uygulanmasında referans merkezi olan Avrupa Ortak Araştırma Merkezi’nin(JRC) AB’ye katılım sürecindeki ülkelere bilimsel ve teknik destek sağladığını ve böylece Avrupa Araştırma Alanı’nın (ERA) oluşmasına katkı sağladığını ifade etti.

    JRC’nin Belçika’da ”Referans Araçlar ve Ölçümler Enstitüsü”, Hollanda’da”Enerji Enstitüsü”, Almanya’da ”Transuranyum Elementleri Enstitüsü”, İtalya’da ”Vatandaşların Korunması ve Güvenliği Enstitüsü”, ”Sağlık ve Tüketicilerin Korunması Enstitüsü”, ”Çevre ve Sürdürülebilirlik Enstitüsü”, İspanya’da da ”İleri Teknolojik Çalışmalar Enstitüsü” olmak üzere toplam 7 enstitüsünün bulunduğunu anlatan Güler, bu enstitülerde Avrupa’dan çok sayıda araştırmacının çalıştığını belirtti.

    Merkezin araştırmacılara doktora ve doktora sonrası burslar, kıdemli bursiyerlik, projelerde iş birliği, ulusal uzman pozisyonları, çalıştaylar ve eğitimler gibi fırsatlar sunduğunu anlatan Güler, JRC’nin ayrıca kuruluşlara da kurumsal iş birliği, teknoloji transferi, kuluçka hizmeti gibi etkinlikleri bulunduğunu söyledi. Güler, merkezin toplam bütçesinin de 1,75 milyar avro olduğunu kaydetti. 

    -TÜBİTAK-JRC İŞBİRLİĞİ- 

    Hüseyin Güler, JRC’de 1-3 yıl süreli doktora bursu, 3-24 ay süreli kıdemli bursiyerlik, 30 yaşından genç bilim insanları için 3-12 ay süreli staj, kamu kuruluşu, uluslararası bir sivil toplum örgütü, özel sektör ve kar amacı gütmeyen gönüllü kuruluşlarda çalışan uzmanlar için 1-4 yıl süreli burslar bulunduğunu belirtti.

    Türkiye’nin ÇP’ye katılmasıyla JRC’de araştırmalar yürüten Türk araştırmacı sayısının 30’un üzerine çıktığını ifade eden Güler, bu araştırmacıların 1-4 yıl arasında bu merkezlerde kaldığını ve Türkiye’ye geri döndüklerini ifade etti.

    TÜBİTAK’ın da son yıllarda Türk araştırmacıların JRC ile etkileşiminin arttırılması için çeşitli işbirlikleri yaptığını anlatan Güler, bunların sonucunda Türk araştırmacıların JRC enstitülerindeki iş olanaklarından yararlanabildiğini kaydetti. 

    Güler, TÜBİTAK ve JRC arasında 2007 yılında imzalanan protokol çerçevesinde TÜBİTAK’ın da Türk araştırmacılar için aylık bin 500 dolar ile 2 bin dolar arasında değişen burslar verdiğini söyledi.

    Protokol kapsamında, yılda 20’ye kadar Türk araştırmacının bir yıl süre ile JRC Enstitüleri’nde doktora veya doktora sonrası araştırma yapabildiğini bildiren Güler, bu yılın ilk döneminde hem JRC hem de TÜBİTAK’tan kabul alan 11 araştırmacının çalışmalarını JRC’de sürdüreceğini, bu rakamın da giderek artmasını beklediklerini ifade etti. Güler, şunları kaydetti:

    ”Türk araştırmacılar JRC’de edindikleri deneyimlerini Türkiye araştırma alanının  gelişimi için kullanmaya başladılar. Bu enstitülerdeki ziyaretlerimizde Türk araştırmacılarla karşılaşmaktan memnuniyet duyuyoruz ve araştırmacılarımızın sayısının artacağını düşünüyoruz. JRC’de diğer ülkelere standart araştırmacı pozisyonu belirlenirken yalnızca Türk araştırmacılar için TÜBİTAK ve JRC arasında 2007 yılında imzalanan protokol çerçevesinde 42 pozisyon açıldı. TÜBİTAK olarak amacımız Avrupa Birliği ile daha çok Türk araştırmacısının entegre olmasına katkı sağlamak ve 7. ÇP’deki performansımızı daha da yukarılara çekmek. Çünkü bu enstitülerde görev alan araştırmacılar, ya çerçeve programlarında yer alıyorlar ya da projelerdeki bilim insanları ile birlikte araştırma yapıyorlar.”

    -AVRUPA’NIN BİLİM MERKEZİNDEKİ TÜRKLER- 

    Doktora sonrası araştırmaları için JRC’yi seçen Dr. Ceren Kütahyalı, Almanya’da kazandığı bilgi birikiminin yanı sıra yaşadığı deneyimlerin de hayata bakış açısını değiştirdiğini anlattı. 

    Kütahyalı, ”Türkiye’ye döndükten sonra çalışmalarıma Ege Üniversitesinde devam edeceğim ama buradaki arkadaşlarımla olan bağlantılarımı hem bilimsel anlamda hem de dostluk açısından sürdüreceğim kesindir. JRC’de edindiğim deneyimle ülkemdeki bilimsel platforma katkı sağlamak ve yakın gelecekte karşılaşacağımız nükleer atık sorunlarını çözüme kavuşturacak projelere katkıda bulunmayı amaçlıyorum” dedi. 

    JRC’ye doktora sonrası araştırmalar yapan Dr. Elif Eker Develi de merkezde ODTÜ-Deniz Bilimleri Enstitüsü’nde çalıştığı konunun Türkiye’deki çalışmalarının devamı niteliğinde olduğunu, bu kapsamda Avrupa denizlerinin gözlenmesi ile ilgili projelerde çalıştığını söyledi.

    JRC’nin Avrupa standartlarında oldukça iyi çalışma şartlarına sahip olduğunu belirten Develi, Türkiye’den çok miktarda araştırmacının JRC’ye başvurmasını tavsiye etti. 

    JRC’de 2005 tarihinden bu yana ulusal uzman araştırmacı kadrosunda çalışan Rukiye Herkmen Özcivelek ise ”Bilgi Toplumu” bölümünde değişik projelerde çalıştığını belirtti. 

    Özcivelek, ”Buradaki araştırma projeleriyle Avrupa’da bilişim uygulama alanlarında söz sahibi olma potansiyelimizin artacağına ve ülkemizi bazı alanlarda lider konumuna taşıyabileceğine inanmaktayım. Türk araştırmacıların Avrupa araştırma kurumlarında yer almasının, ülkemiz kapasitesinin tanıtılmasın da önemli olduğu düşüncesindeyim” dedi.

    (SME-MİR)  

     

    05.10.2008 10:02:05

     

    ***

     

    05.10.2008

     

    AB’DEN ŞEMDİNLİ SALDIRISINA KINAMA

     

    Avrupa Birliği, Hakkari’nin Şemdinli sınır bölgesinde PKK tarafından düzenlenen ve 15 askerin yaşamını yitirdiği saldırıyı kınadı. 

     

    AB adına Dönem Başkanı Fransa tarafından yapılan açıklamada, olaydan büyük üzüntü duyulduğu belirtilirken, ölen askerlerin ailelerine başsağlığı dilendi. Türkiye ile dayanışma içerisinde olunduğu belirtilen açıklamada şöyle denildi:

    ‘PKK, Avrupa Birliği’nin terör örgütleri listesinde bulunan bir örgüttür. AB, PKK ile mücadelesinde Türkiye’nin yanındadır.’

    AB’nin Ortak Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Javier Solana da, saldırıya tepki gösterdi. Solana, saldırıyı en sert şekilde kınadığını vurgularken, kurbanların yakınlarına ve Türk yetkilileri başsağlığı dileklerini iletti.

    İsveç teröre karşı tavır istedi

    AB üyesi İsveç’in Dışişleri Bakanı Carl Bildt de saldırı üzerine yazılı bir açıklama yaptı. Bildt, açıklamasında, “Bu tür terör saldırılarının önünde sert bir duruş sergilemek zorundayız. Bu saldırıları kınıyoruz” ifadesine yer verdi.

    Türkiye’nin birçok alanda reform gerçekleştirdiğine işaret eden Bildt, reformlardan Kürtlerin de olumlu etkilendiğini, terör örgütü PKK’nın ise bu olumlu gelişmeleri engellemek, bozmak amacıyla saldırılarını sürdürdüğünü kaydetti.

    ABD: PKK ortak düşman

    ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Robert Wood ise yazılı açıklamasında, ”ABD, 4 Ekimde Şemdinli’de yapılan PKK saldırısını kınıyor. Bu hain terör eyleminde ölen askerlerin ailelerine en derin taziyelerimizi sunarız. Bu trajik kayıp için Türkiye’nin vatandaşlarıyla birlikte yas tutuyoruz” dedi.

    Wood, PKK’nın, ABD, Türkiye ve Irak’ın düşmanı olarak görüldüğünü vurguladığı açıklamasında, ”PKK’ya silah bırakma ve şiddet eylemlerine son verme yönünde uzun süredir yaptığımız çağrıyı tekrarlıyoruz. Bu teröristleri yenilgiye uğratma kararlılığımızla Türkiye ile dayanışma içindeyiz” ifadesini kullandı.

    ***

     

    MİLLETVEKİLİ ADAYINA IRKÇI SALDIRI

     

    Ünsal TURAN / KOPENHAG | 05.10.2008

     

    Danimarka’nın Arhus şehrinde Birlik Partiden milletvikili adayı olan Sarah Victoria Bruun, ırkçıların saldırısına uğradı.

    Cumartesi akşamı saat 00.30’da Vesterbro meydanında taksiden inen Sara Victoria Bruun, Vestre Alle Caddesi’nden geçerken, duvarlara ırkçı bildiriler yapıştıran White Pride adlı ırkçı örgüt üyeleriyle karşılaştı. Sara Victoria Bruun’u gören ırkçılar hemen saldırıya geçerek, yüzüne yumruk ve tokat attılar. Lise öğrencisi olan Sara Victoria Bruun, saldırının siyasi bir saldırı olduğunu belirterek, “Irkçılar tarafından gerçekleştirilen fiziki saldırı bir siyasi saldırıdır. İnsanın şehirde huzur ve güven içinde yürüyememesi çok kötü. Güvenliğimiz kalmadı” dedi. Birlik Partisi Arhus Teşkilatı üyelerinden Per Clausen, hemen Adalet Bakanı Brian Mikkelsen’e başvurarak suçluluların cezalandırılmasını isteyeceklerini söyledi. Per Clausen, “Şehrimizde Whide Pride adlı ırkçı örgüt üyelerinin saldırıları bir türlü önlenemiyor. Daha önce 6 üyesi hapse atıldığı halde diğer üyeler saldırılarına ve yabancılar aleyhinde bildiri dağıtmaya devam ediyorlar” dedi.

     

    ***

     

     

     

     

  • Zorla evliliğe radikal çözüm

    Zorla evliliğe radikal çözüm

    Radikal Parti yabancı ailelerdeki zorla evlilikleri önlemek için yeni plan hazırladı. Parti yönetimi, 24 yaş sınırının kaldırılmasını istedi.

     

    Radikal Parti’nin yeni planına göre zorla evlilikleri önlemek için polise daha çok görev ve yetki verilecek. Radikal Parti başkanı Margrethe Vestager, İngiltere’de, zorla evlilikleri önleme konusunda alınan tedbirlerden esinlenerek hazırladıkları yeni planın 20 maddeden oluştuğunu söyledi. Radikal Parti’nin hafta sonu yapmış olduğu yıllık kongrede ele alınan yeni plana göre, polis ve belediyeye zorla evlilikleri önlemek ve yabancı ailelerin sorunlarını çözmek için daha çok yetki ve aynı zamanda sorumluluk verilecek. 

    Pasaportu polis versin

    Margrethe Vestager, partisinin 24 yaş sınırına karşı politikasının devam ettiğini belirterek “Hükümet, 24 yaş sınırı ve ülkeye bağlılık şartları ile zorla evlilikleri önlemede başarılı olamamıştır. 24 yaş sınırı yerine mahkemeler ve kamu çalışanlarına daha çok sorumluluk vermek sorunu daha iyi çözer. Eğer bir genç kız ilk adımı atar, yetkililerden yardım isterse, bizim de sorunu çözmek için fırsatımız oldu demektir. Ailere bir sorun yaşandığı zaman polis yasaklar getirebilecek ve mahkemeler de polise yardımcı olarak kişilerin korunabilmesi için karar çıkarabilecekler. Zorla evlendirilmek istenen bir genç kız ya da erkek, pasaportunu yetkililere vermek zorunda kalacak. Böylece ailesi de kendi ülkesine götürüp çocuğunu zorla evlendirme şansını yitirecek. 24 yaş sınırını kaldırıp aile birleşemini kolaştırmakla, ülkemizin yeni iş gücü ihtiyacı da karşılanacak” dedi.

    Kopenhag

  • TÜRK TOPLULUKLARINDAN HABERLER

    TÜRK TOPLULUKLARINDAN HABERLER

    İÇİNDEKİLER: 

    -AP SIRASI BELİRLENECEK
    -ALMANYA İÇİŞLERİ BAKANI SCHAEUBLE: ”DİN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN MÜSLÜMANLAR İÇİN DE UYGULANMASINA OLANAK SAĞLAMAMIZ LAZIM”
    AVRUPALILAR TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİNE SOĞUK
    GELECEĞİN YÖNETİCİLERİ YETİŞİYOR
    -FAZIL SAY’A BREMEN MÜZİK FESTİVALİ 2008 ÖDÜLÜ VERİLDİ
    TDK’DAN DİL BAYRAMI HEDİYESİ
    TÜRKİYE’NİN YENİ NESİL İMAMLARI 
    PROBLEM KARİKATÜRCÜ, AŞIRI SAĞ KONGRESİNDE
    13. Kabile’nin kayıp başkenti İtil bulundu  

    ***

     

    AP SIRASI BELİRLENECEK

     

    STUTTGART | 20.09.08

     

    Almanya’nın Baden Württemberg Eyaleti’nde bugün Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD), 6 Haziran 2009 tarihinde yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri öncesinde aday listesini belirleyecek.

    Bölgesinden AP’ye aday gösterilen avukat Macit Karaahmetoğlu’nun da listedeki sırası, bugün Ehingen kasabasında düzenlenen Eyalet Delegeler Kurultayı’nda belli oluyor.
    Karaahmetoğlu’nun, 6. sıraya yerleşmesi bekleniyor. Eyalet listesinden sonra 8 Aralık 2008 tarihinde toplanacak Federal Delegeler Kurultayı’nda da, federal liste oluşacak. Bu liste, adayların AP’ye girme şansını belirleyecek.

     

    ***

     

    -ALMANYA İÇİŞLERİ BAKANI SCHAEUBLE: ”DİN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN MÜSLÜMANLAR İÇİN DE UYGULANMASINA OLANAK SAĞLAMAMIZ LAZIM” 

    BERLİN (A.A) – 21.09.2008 – Almanya İçişleri Bakanı Wolfgang Schaeuble, Alman Anayasası’nın garanti altında aldığı din özgürlüğünün Müslümanlar için de uygulanmasına olanak sağlanması gerektiğini söyledi.

    Schaeuble, Wittenberg kentindeki bir kilisede yaptığı konuşmada, Almanya’daki Müslümanlarla tartışma olanağının bulunması gerektiğini belirterek, ”Anayasamızın garanti altına aldığı din özgürlüğünü Müslümanlar için de uygulanmasına olanak sağlamamız lazım” dedi.

    Almanya İçişleri Bakanı, ülkesindeki Müslümanların Alman hukuk düzenini kabul etmelerinin yanı sıra çoğunluğun Hristiyan inancına sahip olduğuna saygı göstermeleri gerektiğini ifade etti.

    (ERB-MCT) 

     

    ***

     

    AVRUPALILAR TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİNE SOĞUK

    Fransız Valeurs Actuelles’ın yayınladığı bir kamuoyu araştırmasına göre Avrupalılar Türkiye’nin AB üyeliğine soğuk yaklaşıyor.

    Konuyla ilgili haber şöyle:

    “Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyen AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun yayımlanan son kamuoyu anketini yakından incelemesi gerekir. Zira bu anket, birlik kurumlarının haklılıklarından emin bir şekilde görevlerinin, Türkiye’nin üyeliğinin önündeki engellerden kaçmanın yolunu bulmak olduğu düşüncesiyle hareket etmeye devam ettikleri takdirde ciddi bir krizin yaşanacağı haberini veriyor. Türkiye’nin Ortak Pazar ile 45 yıl önce imzaladığı ve AB üyesi olabileceği konusunda ‘söz’ niteliği taşıyan veya taşımayan 1963 Ankara Antlaşmasından bu yana çok şey değişti. Bunların başında Türkiye’nin artık bir İslamcı parti tarafından yönetiliyor olması geliyor. Ancak asıl değişen, özellikle katılım müzakerelerinin resmen başladığı 2004’ten itibaren Küçük Asya’nın Avrupa kıtasına siyasi anlamda bağlanmasını sorgulamaya başlayan Avrupa kamuoyudur. IFOP’un o yıllarda Le Figaro gazetesi için beş bin Avrupa vatandaşı üzerinde yaptığı anket sonucu Fransızların yüzde 68’inin, Almanların ise yüzde 63’ünün birliğin, Türkiye’ye genişlemesine karşı olduklarını, buna karşılık İspanyolların yüzde 78’i, İtalyanların yüzde 67’si ve İngilizlerin yüzde 58’inin Türkiye’nin adaylığını desteklediğini ortaya koymuştu.

    Valeurs Actuelles dergisi, dört yıl sonra görüşlerin ne şekilde geliştiğini araştırmak amacıyla IFOP şirketinden anketini bu kez yedi büyük Avrupa ülkesinde (Almanya, Fransa, İngiltere, Belçika, İtalya, Hollanda ve İspanya), Avrupa halkının üçte ikisini temsilen toplam 7.007 kişi üzerinde yinelemesini istedi. Sonuç kesin: Türkiye’nin üyeliğine karşıt olanların oranının arttığı, hatta üyeliğine sıcak bakanlar arasında oranların tamamen tersine döndüğü görülüyor.

    Artık İspanyolların yüzde 21’i (dört yılda 29 puanlık bir artış), İtalyanların yüzde 56’sı (+23 puan), İngilizlerin ise yüzde 57’si (+15 puan) Türkiye’nin üyeliğini sakıncalı buluyor. Bu ihtimale en sert karşı çıkanlar, yüzde 80 oranıyla Fransızlar (2004 yılından bu yana 12 puan artış), ardından yüzde 76 ile Almanlar (+13), yüzde 68 ile Belçikalılar ve yüzde 67 ile Hollandalılar geliyor. Fransa’da kamuoyunun görüşünün tahlili öğreti niteliğinde. Sadece evet ve hayır cevaplarına göre değerlendirilen sonuçlara değil de brüt sonuçlara bakılırsa, soru yöneltilen kişilerin sadece yüzde 14’ünün Türkiye’nin üyeliğini desteklediği, yüzde 55’inin karşı geldiği ve yüzde 31’inin çekimser olduğu ortaya çıkıyor. Kısacası yaş grubu, bölge, hatta siyasi tercih farketmiyor:

    Ağır basan hep Türkiye’nin katılımına karşıtlık. İlginç olan iki nokta ise 25-34 yaş grubunun, Türkiye’nin üyeliğine yüzde 11 oranıyla, bu oranın yüzde 15’e ulaştığı 50 yaş üstü gruptan daha az destek çıkması, ayrıca aşırı solun, sosyalist seçmenlerden daha çok karşıt olması… Ancak Türkiye’nin AB üyeliğine en sert çıkanların sağ cepheden olması pek şaşırtıcı değil: François Bayrou’nun seçmenlerinin yüzde 61’i, Nicolas Sarkozy’yi destekleyenlerin yüzde 68’i, Jean-Marie Le Pen cephesinin ise yüzde 81’i bu üyeliğe karşı. Cumhurbaşkanlığı için verilen sinyal, net bir biçimde aday Nicolas Sarkozy’nin, Ankara’yı ısrarla destekleyen Jacques Chirac ve Dominique de Villepin’e karşı gelirken aslında kamuoyuyla tam bir uyum içerisinde olduğunun göstergesi. Dolayısıyla bu rotadan Fransa’nın yıl sonuna kadar AB Dönem Başkanı olduğu gerekçesiyle vazgeçilmesinin bir risk oluşturacağı düşünülüyor.

    Türkiye’nin üyeliğine bir alternatif çözüm olarak düşünülen Akdeniz için Birlik projesi, Brüksel Komisyonunun ne pahasına olursa olsun katılım müzakerelerini ilerletme isteğini kırmaya yetecek midir?

    Projenin başlatılacağı 13 Temmuz zirvesine katılımı konusundaki kararsızlığını açıkça ifade eden Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu oyuna gelmediğini gösterdi. Jose Manuel Barroso ise, Paris zirvesinin sonuç bildirgesine, ‘Akdeniz için Birlik, Avrupa Birliği’nin genişleme politikasından, katılım müzakerelerinden ve müzakere öncesi görüşmelerden bağımsızdır’ ibaresinin açıkça yer alması için ısrarda bulundu. Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner bizzat Nicolas Sarkozy’nin Türkiye konusunda bilinen görüşünün, Türk Hükümeti ile Avrupa Komisyonu arasındaki katılım müzakerelerine hiçbir şekilde engel oluşturmayacağını belirtti.

    Kesin olan bir şey var ki o da Fransa’nın 1 Ocak 2009 tarihinden itibaren AB Dönem Başkanlığı konumunun gerektirdiği çekimserlikten kurtulup daha rahat bir hareket özgürlüğüne yeniden kavuşacağıdır…”

    ABHaber, 19-09-2008

     

    ***

     

    GELECEĞİN YÖNETİCİLERİ YETİŞİYOR

     

    Anadolu Üniversitesi, Köln Üniversitesi ve TD-IHK’nın işbirliğiyle gerçekleştirilen “İşletme yüksek lisans” ve “Türkiye’de işletme yönetimi” programlarının öğrencileri, TD-IHK’da yetkililerle buluştu.  

    Anadolu Üniversitesi, Köln Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nin ortaklaşa düzenlediği ve 2008 itibariyle Türk-Alman Sanayi ve Ticaret Odası’nın (TD-IHK)’nın destek verdiği ‘İşletme yüksek lisans’ ve ‘Türkiye’de işletme yönetimi’ programlarının  öğrencileri, ‘Geleceğin genç yöneticilerinin eğitimini amaçlayan iş birliğinde ilk adım’ adlı toplantıda yetkililerle buluştu.

    TD-IHK’nın Köln’deki merkez binasında gerçekleşen toplantıya TD-IHK Genel Sekreteri Sibel Yıldırım, Anadolu Üniversitesi Batı Avrupa Bürosu Müdürü Dr. Gürsel Gür, Köln Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal Bilimler Fakültesi Yabancı Öğrenciler ve Uluslararası İlişkiler Merkezi Yöneticisi Christi Degen, Alman Posta İdaresi Uluslararası Pazarlama Yöneticisi Özkan Öztürk, Türk Hava Yolları Köln Müdürü İsa Al ile mezun ve dördüncü dönem öğrenciler katıldı.
     
    Gerçekleştirilen toplantının öğrencilerin geleceğe dönük planlama yapması yönünden önemli olduğunun altını çizen Dr. Gürsel Gür, ‘Beş yıldır yürüttüğümüz programımıza TD-IHK istihdam sağlama anlamında destek veriyor. Toplantıya katılan Deutsche Post ve THY yetkilileri öğrencilerimizin staj ve mezuniyet sonrası kurumlarındaki iş imkanları hakkında olumlu mesajlar verdiler. Bu bizi çok sevindirdi’ diye konuştu.

    Christi Degen ise, ‘Almanya ve Türkiye arasındaki yakın ekonomik işbirliği nedeniyle iki ülke şirketlerinin kalifiye eleman açığı var. Üç kurumun birlikte yürüttüğü bu programdan mezun olacak öğrenciler, şirketlerin taleplerine cevap olacaklar. Bu nedenle TD-IHK’nın desteği öğrencilerimiz için çok önemli’ dedi.

    Programda yer alan öğrencilerin şirketlerle direk ilişki kurması konusunda destek sağladıklarını belirten TD-IHK Genel Sekreteri Sibel Yıldırım, ayrıca iki üniversiteyle bilimsel ve işletmeciliğe yönelik projelerin planlanmasını ve uygulanması konusunda da birlikte çalıştıklarını ifade etti.

    Toplantıda Alman Posta İdaresi Uluslar arası Pazarlama Yöneticisi Özkan Öztürk, Türk Hava Yolları Köln Müdürü İsa Al öğrencilere, şirketlerindeki staj ve iş imkanları hakkında bilgi verdiler.

    ***

     

    -FAZIL SAY’A BREMEN MÜZİK FESTİVALİ 2008 ÖDÜLÜ VERİLDİ

     

    BREMEN (A.A) – 21.09.2008 – Piyanist ve besteci Fazıl Say’a, Almanya’nın önde gelen müzik festivalleri arasında yer alan Bremen Müzik Festivali 2008 Ödülü verildi.

    Deutsche Bank’ın finansmanını sağladığı festivalin komitesi tarafından her yıl başarılara imza atan sanatçıya verilen ”Müsikfest Preis 2008”, Bremen Belediye Sarayında dün akşam düzenlenen törenle, Deutsche Bank Vakfı temsilcisi Ludwig Blomeyer tarafından takdim edildi.

    Törende konuşan festival yetkilisi Prof. Thomas Albert, ”kültürler arası elçi” olarak gördükleri Fazıl Say’ın 2004 yılından bu yana Bremen Müzik Festivalinde sunduğu eserlerin sadece geçmiş dönemlerle zamanın müziğinin bir karışımı olmakla kalmadığını, aynı zamanda kültürler arasında başarılı bir köprü oluşturduğunu kanıtladığını söyledi.

    Say’ın büyüleyici programlar sunduğunu, klasik, caz ve Osmanlı müzik geleneğini tamamen kendi mimarisiyle bütünleştirdiğini vurgulayan Albert, ”Kısacası Fazıl Say geçmişle bugün arasında bir köprü. Say, dünya çapında tanınan besteci ve piyanisttir. Ayrıca insani duruş yapısı da onun yapıtlarına ayrı bir değer katmaktadır. Sanatçı olmasının yanı sıra bazı siyasi olaylar karşısında da görüşünü çekinmeden açıklayabilmektedir. Bütün bu özellikler ona yaratıcılık kazandırmaktadır. Derinliği olan bir insan. Yapıtlarında da bunu açıkça görebiliyoruz. Hepimiz için güçlü bir kişilik” dedi.

    Böylesine önemli bir ödüle layık görülmesinden dolayı mutlu olduğunu belirten Fazıl Say da, yaptığı konuşmada, Bremen kentinin aynı zamanda bir müzik kenti olduğunu ve burada özel konserler vermekten onur duyduğunu ifade etti. 

    Türkiye’nin Hannover Başkonsolosu Aydın Durusoy ve Bremen Eyaleti Kültür Baknalığı Müsteşarı Carmen Emigholz’un da aralarında bulunduğu seçkin bir davetlilerin katıldığı törende Say, Joseph Haydn, Johann Sebastian Bach, Wolfgang Amadeus Mozart, Maurice Ravel ve Kara Toprak’tan esintiler sundu.

    ”Musikfest Preis” (Müzik Festivali Ödülü) daha önce tanınmış orkestra şefleri Nikolaus Harnoncourt, Sir John Elliot Gardiner ve Marc Minkowski, Grammy ödüllü piyanist Andras Schiff, opera sanatçısı Anne Sofie von Otter gibi isimlere verilmişti.

    Fazıl Say, festivale ilk olarak 2004 yılında keman virtüözü Maxim Vengerov’un önerisi üzerine katıldı. 2005 ve 2006 yıllarında da festivalde yer alan Say, geçen yıl keman sanatçısı Patricia Kopatchinkaja ile sahne aldı.

    -”BU ÖDÜL BENİM İÇİN ÇOK SEVİNDİRİCİ”-

    Say, ödül töreninden sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, ”Bu ödül benim için çok sevindirici. Bremen Müzik Festivali dünyanın sayılı festivallerinden biri. Yılın en iyi ödülünü almak berim için çok sevindirici” dedi.

    Fazıl Say, Frankfurt’ta ekim ayında düzenlenecek, Türkiye’nin onur konuğu olduğu kitap fuarında Nazım Hikmet Oratoryosu’nun Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından iptal edilmesini eleştirerek, ”Türk edebiyatını tanıtmak bakımından Nazım Hikmet Oratoryosu büyük önem taşımaktaydı. Benim bestelediğim bir çalışmaydı. Yıllardır bunu bekliyorduk. Ama Kültür Bakanımız iptal etti. Sanata destek olmak lazım, engelleyici olmamak lazım” dedi. 

    Say, bir gazetecinin ”gerekirse Türkiye’yi terk edip etmeyeceğini” sorması üzerine, ”Ülkeyi terk etmem. Ama kimi zaman zorunlu kalınmış olunabiliniyor. Orkestra çalamaz, konser verilemez hale geliyorsunuz, eserleriniz sansürlenir. Engellenince bir şeyi yapamaz hale geliyorsunuz. Bu, direksiyonu olmayan bir arabayı kullanmak gibi bir şey. Beklentilerimizin, hayallerimizin olduğu yer Türkiye. Hükümet tarafından açıkça ve net bir biçimde sevilmeyen bir konumdayım” diye konuştu.

    Kendisinin ”AB’nin kültür büyükelçisi” olarak görüldüğünü kaydeden Say, Türkiye ile AB arasında bir iletişimsizlik olduğunu belirterek ”Avrupalılar bizi anlayamıyor. Halklar arasında karşılıklı iletişimsizlik var. Sanatçılara burada büyük görev düşüyor” dedi.

    Fazıl Say, kendisinin zaman zaman ”aşırı İslamcılar” tarafından Almanya’da tehdit edildiğini, bundan dolayı bazı konserlerine polis eşliğinde gittiğini söyledi.

    (KAP-HA-MCT) 

     

    ***

     

    ANKARA ( A.A.) | 21.09.2008

     

    TDK’DAN DİL BAYRAMI HEDİYESİ

    Türk Dil Kurumu, 117 bin 80 kelimeyi doğru telaffuz eden internet sitesindeki sesli sözlüğü 26 Eylül’de kullanıma açacak  

    Türk Dil Kurumunun (TDK) yeni sanal sözlüğünde, hem kelimelerin nasıl söylendiğini duymak mümkün olacak hem de yalnızca ilk harfleri kodlanarak sözcüğün doğru yazılımına ulaşılabilecek.

    TDK’nin sanal ortamdaki “Genel Türkçe Sözlük”ü, “Sesli Türkçe Sözlük” adıyla yeni ve daha kapsamlı hale getirildi. Türkçenin doğru seslendirilmesi ve yazılması için geliştirilen sözlük, kapsamlı kullanım olanağı sunuyor.

    Buna göre, 117 bin 80 söz varlığının tamamının seslendirildiği sanal sözlükte, aranan kelimenin nasıl doğru telaffuz edildiği ve vurgulamanın nerede yapılacağı bilgisayardan rahatça dinlenebilecek. Sözlüğün, öğrenciler ve dilini doğru kullanmak isteyen tüm vatandaşların yanı sıra yurt dışındaki Türk aileler ve Türkçe öğrenen yabancılar için en önemli başvuru kaynağı olması bekleniyor.

    26 EYLÜLDE KULLANIMA AÇILIYOR

    Yeni sanal sözlüğün ikinci önemli özelliği, aynı zamanda bir yazım kılavuzu olması. Daha önce, sanal sözlüğe yanlış kelime girildiğinde “Aradığınız söz veya harf ile ilgili kayıt bulunamadı” ifadesi çıkıyor, kullanıcı alternatif yazılışları deneyerek sözcüğün doğrusunu bulabiliyordu. Artık, bir kelime veya kelime grubu, yalnızca ilk harfleri veya içinde geçen heceler yazılarak bulunabilecek.

    Sözlüğün bu yeni işlevinin, kullanıcılar açısından büyük rahatlık sağlayacağı öngörülüyor. Sesli sözlük, 26 Eylül’deki 76. Dil Bayramı’nda hizmete girecek. Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Dil Bayramı etkinliğinde sözlüğün kullanımını başlatacak.

    “ÖNEMLİ BİR KAYNAK”

    TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sanal ortamdaki “Güncel Türkçe Sözlük”ün sürekli güncellenerek, geliştirildiğini, yeni sözlüğün de bu çalışmaların devamı olduğunu söyledi.

    Yaklaşık 8-9 aydır yeni sistem üzerinde çalıştıklarını anlatan Akalın, Güncel Türkçe Sözcük’te kelimelerin nasıl söylenmesi gerektiğinin yazılı gösterildiğini, artık her doğru ve örnek söylenişin duyularak öğrenebilineceğini dile getirdi.

    Akalın, “Bu sözlükte, artık madde başı her sözcüğün doğru, güzel ve örnek seslendirilmiş biçimi de yer alacak. Dolayısıyla artık sözlüğümüzün adı ’Güncel Türkçe Sözlük’ olmayacak, ’Sesli Türkçe Sözlük’ olarak hizmet verecek” dedi.

    Yeni sözlüğün, sözcüklerin anlamları, yazılışları ve söylenişleriyle önemli bir başvuru aracı olacağını vurgulayan Akalın, şöyle devam etti: “Sözcüklerin nasıl söylenmesi gerektiğinin yanı sıra vurgunun da hangi hecede olduğunun gösterilmesi, bu hem yazıyla hem de söyleyişle gösterilmesi bakımından önemliydi.

    Bu bakımdan Sesli Türkçe Sözlük, ülkemizde Türkçe’nin söylenişinde önemli bir kaynak olacak. Burada en büyük amacımız Türkçe söyleyişleri, belirli bir ölçümlülük içerisinde, yani standart içerisinde olmasıdır. Yörelerimize göre değişik söyleyiş biçimleri olabilir, bunlar elbette halkın söyleyiş özelikleridir.

    Fakat aynı zamanda, bir de yazı dilimizin kullanılışı var ki bölgelere göre değişiklik göstermeyen, Türkçe’nin doğru ve güzel söylenişlerinin, örnek söyleyişlerin yer aldığı kullanışlardır. İşte Sesli Türkçe Sözlük bu amaçla hazırlandı. Bununla Türkçe sözcüklerin söylenişindeki karmaşayı sona erdireceğimizi umuyoruz.”

    YABANCILAR İÇİN DE ÖNEMLİ KAYNAK

    Akalın, dünyanın her yerinde, kişilerin internete girerek Türkçe sözcüklerin nasıl söylendiğini bulabileceğini belirterek, sözlüğün Türkçe öğrenmek isteyen yabancılar ve “Türkçeyi doğru, güzel ve hakkıyla kullanmayı isteyen yurt dışında yaşayan Türk çocukları için de önemli bir başvuru kaynağı olacağını” kaydetti.

    Yeni tasarımın yazım kılavuzu olma özelliğine değinen Akalın, artık bir heceyle bile sözlükte aranılan kelimelere ulaşılabilineceğine dikkati çekti. Akalın, şöyle devam etti: “Aranılan sözcüklere daha kolay erişim sağlanıyor.

    Herhangi bir hece ile başlayan, içinde herhangi bir ses öbeğinin bulunduğu sözcükleri aramak isteyen, sözlüğümüzün bu yazılımından daha kolay biçimde yararlanacak. Örneğin belirli bir ses grubuyla başlayan sözcükleri çok kolay biçimde, liste halinde görebilecek.

    Aynı zamanda yazılışını tam olarak bilmediği sözcüklerin de ilk birkaç harfi yazıldığında, o harflerle başlayan bütün sözcükler görülebilecek. Böylece daha önceki yazılımda yanlış yazılımlar karşısında sözcüğe ulaşamama gibi bir sorun da çözülmüş olacak. İlk birkaç harfi yazmak, sözcüğe ulaşmada önemli bir yol olacak.”

    SÖZLÜĞE EMEĞİ GEÇENLER

    “Sesli Türkçe Sözlük”ü, TDK’nin Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü Çalışma Grubu hazırladı. Veri tabanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, Prof. Dr. Recep Toparlı, Prof. Dr. Nevzat Gözaydın, Prof. Dr. Hamza Zülfikar, Prof. Dr. Mustafa Argunşah, Prof. Dr. Nurettin Demir, Prof. Dr. Melek Özyetgin, uzmanlar Belgin Aksu, Beyza Gültekin, Adem Terzi, Burçak Okkalı ile Anadolu Ajansından Safa Tekeli ve TRT’den Şener Mete’den oluşan Güncel Türkçe Sözlük ve Yazım Kılavuzu Çalışma Grubu tarafından geliştirildi. Kelimelerin seslendirilmesini de Göksel Durna ve Rahmi Aygün yaptı.

     

    ***

     

    TÜRKİYE’NİN YENİ NESİL İMAMLARI

     

    22/09/2008

     

    Onlar, şimdiye kadar alışık olduğumuz, hele Türk filmlerinde gördüğümüz imam profilinin çok dışında. Kimisi dört dilde vaaz veriyor, kimisi akademik seviyede hutbe. Doktora yapanı da var, ressam olanı da. Onlar, Türkiye ve dünyanın her yerine yayılan yeni nesil örnek imamlarımız. Aksiyon Dergisi o imamlardan bir bölümünü bu hafta kapağına taşıdı…

    Diyanet İşleri Başkanlığı, din görevlilerinin kullandığı kıyafetlerle ilgili önemli bir adım attı. Cübbe ve fesler artık standart hâle geliyor. Cübbelerde siyah renkten vazgeçilirken, krem rengine dönülüyor. Kıyafetleri ise bir süredir devlet büyüklerinin eşlerini giydiren Ankara Olgunlaşma Enstitüsü hazırlıyor…

    Diyanet’in bu küçük adımı bazı basın yayın organlarında ‘devrim’ olarak nitelendirildi. Aslında bu yaklaşım, medyanın bilinçaltındaki ‘imam-müftü imajı’nı ele veriyor. Üstelik aynı elin kendi ideolojik bakışıyla oluşturduğu bir imaj. Türk sinemasında yıllar boyu çizilen ‘kara cübbeli, kirli sakallı, dar görüşlü imam profili’ kafalara kazınmak istendi. Keçisi çalınan müftünün durumu basında, ‘Müftü keçi çaldı’ diye aktarıldı. Elbette gerçek böyle değildi. Ama bu yayınlar kamuoyunda etkili oldu. Cami cemaati arkasında saf tuttuğu kişiyi tanısa da, sokaktaki insan imamlara hep mesafeli durdu…

    “Ölümü, ölüyü, cenazeyi değil, insanlar beni görünce hayatı hatırlamalı. Bana ölüme bakar gibi değil, hayata bakar gibi bakmalı…” Sitem kokan bu sözler de, sokaktan nasıl görüldüğünü bilen bir imama ait. Türkiye’nin en büyük camilerinden Kocatepe Camii’nin imam hatibi Kadir Temel’e. Belli ki, Kadir Hoca ölüm ve cenaze gibi işler dışında pek hatırlanmamaktan yakınıyor. İkinci cümlesi çok önemli; çünkü içinde hayat geçiyor. Yani Kadir Hoca diyor ki, “Biz aslında hayatın tam içindeyiz. Siz ne kadar içindeyseniz o kadar içinde.” Hatta bir adım daha atalım; tahmin edemediğimiz kadar hayatın içinde olan imamlarımız var. İşte bu dosya, son cümlenin ne anlama geldiğini anlatıyor.

    KARAPÜRÇEK’İN DOKTORALI İMAMI

    Diyanet İşleri Başkanlığı’nın son yıllarda en fazla üzerinde durduğu husus din görevlilerinin eğitim durumu. Nihai hedef, imamların tamamını üniversiteli yapmak. 1980-1990 yılları arasında camilerin yüzde 80’inde imam hatip lisesi mezunları görev yapıyordu. 2007 istatistiklerine göre, vazife başında olan imam sayısı 60 bin. Bunun 4 bin 248’i yükseköğretim (Yüksek İslam Enstitüsü, İlahiyat ve İslami İlimler Fakültesi) mezunu, 774’ü lisansüstü eğitim almış. 176 din görevlisi de doktorasına devam ediyor.

    Doktora yapan imamlardan biri Ankara’nın Karapürçek ilçesindeki Hz. Yakup Camii İmam Hatibi Fethullah Yılmaz. 2002’de ilk olarak Nallıhan Alan Köyü Camii’nde göreve başlamış. 2,5 yıldır da Hz. Yakup Camii’nde görevli. Cemaatinin 3-5 kişiyi geçmediğini belirtiyor. Cuma namazlarında ise 10’u buluyormuş. Cemaat doktora yaptığını biliyormuş, hatta bazısı “Doktor mu olacaksın? Hastalara mı bakacaksın?” diye soruyormuş. 9 Eylül İlahiyat Fakültesi mezunu Yılmaz, doktorasını Ankara İlahiyat’ta sürdürüyor, konusu ise “İslam Hukuku’nda Araçlar ve Amaçlar”. Bu yıl bitirme sınavları sonunda doktoralı imamlarımız arasında yer alacak. Peki doktora yapan bir imam neden 3-5 kişilik cemaati olan bir camide görevli? Diyanet’e göre bu durum, ‘tayinlerin suiistimal edilmemesi ilkesi’nden kaynaklanıyor. Yani doktoralı imamın ‘köylüsü’, ‘şehirlisi’ yok. Toplumsal geçişkenliğin sağlanması gerekiyor. Ancak yine de bu seviyede imamlar için ulaşım kolaylığı, teşvik ödülleri gibi şartların hazırlanması gerekiyor.

    Yılmaz gibi yüksek lisans ve doktora yapan imam sayısı oldukça fazla. Örneğin yüksek lisans yapmış 634, doktorasını tamamlamış 117 imam var. Hâlen 526 imam yüksek lisans, 176 imam da doktora yapıyor.

    TOKYO’DAN BRÜKSEL’E 1377 KÜRESEL İMAM

    Diyanet İşleri Başkanlığı Türk vatandaşlarının yoğun olduğu birçok ülkeye de din görevlisi gönderiyor. Yurtdışındaki vatandaşlarımızın dinî konulardaki ihtiyacını karşılamak üzere 1377 görevli hizmet veriyor. Tıpkı üç yıl önce Japonya’ya gönderilen Ensari Yentürk gibi. Dünyanın en kalabalık şehirlerinden 35 milyon nüfuslu Tokyo’da görev yapan Yentürk, dört dilde hutbe veren tek imam hatip. Japonca, Arapça, İngilizce ve Türkçe okuduğu hutbelerle örnek gösteriliyor.

    Ensari Hoca’nın hayat hikâyesi de oldukça ilginç. Eskişehir İmam Hatip Lisesi mezunu. Lise yıllarında Arapça öğretmeni olmaya karar verir. 9 Eylül İlahiyat’ta okurken din görevlisi olarak çalışmaya başlar. Bir taraftan da yüksek lisansa hazırlık amacıyla İngilizce kurslarına katılır. Arapça ve İngilizceyi kurslarda öğrenir. Altı yıl boyunca İzmir’in çeşitli camilerinde imam hatiplik yapar. Yurtdışı sınavını kazanınca Tokyo Camii İmam Hatibi olarak gönderilir. Japonya’ya gider gitmez, bir dil kursuna kayıt yaptırır. Haftada 20 saat Japonca çalışır. 1,5 yıl sonunda konuşma seviyesine gelir. Yurtdışından sorumlu Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez’den de teşvik görür: “Japonca hutbe okuyacağımı hiç tahmin etmiyordum; ama Mehmet Hoca her aradığında ‘Ne zaman okuyacaksın?’ diye soruyordu.” Kendisini hazır hissettiği bir gün karar verir Japonca hutbe okumaya. O gün bugündür Tokyo Camii’nde Japonca hutbe okunuyor. Camiye gelen misafirlere hem İslamiyet anlatılıyor hem de Türkiye hakkında bilgi veriliyor.

    HER AY ÜÇ JAPON MÜSLÜMAN OLUYOR

    600 kişilik Tokyo Camii’ne cumaları, (20 kadarı Japon) 400 kişi geliyor. Ensari Hoca, her ay ortalama üç Japon’un Müslüman olduğunu müjdeliyor. Bu konuda kadınlar erkeklerden öndeymiş. Japonların merak ettikleri konuların başında ise ‘İslam ve terör’ ile Türklerin içki içmemesi ve domuz eti yememesi geliyor. Yentürk’ün vurguladığı bir başka konu din görevlilerine Türkiye’de olduğundan daha fazla hürmet gösterilmesi: “İmamlar ‘bir karış sakallı, cübbe ve sarıkla gezen, yaşını başını almış insanlar’ olarak algılanıyor. Beni görünce şaşırıyorlar. Böyle bir imaj oluşsa da din adamlarına oldukça saygılılar.”

    3,5 yıldır bulunduğu Tokyo’da Yentürk’ü en çok duygulandıran olay 2 ay önce yaşanmış. Japon bir bayan Müslüman olduktan kısa süre sonra anne ve babasını Ensari Hoca’nın yanına getirmiş. Anlatılanlardan etkilenen aile birkaç gün sonra Müslüman olmuş. Ancak bir ay sonra kızın annesi kanserden vefat etmiş: “Özellikle cuma günü bu camiden cenazesinin kalkması ve 300 kişilik bir cemaatin cenaze namazını kılması en fazla etkilendiğim olaydı.”

    BEYLERBEYİ’NDE SİNEMA MEZUNU BİR İMAM

    Yeni nesil imamlardan biri de İstanbul’un 230 yıllık Beylerbeyi Camii’nde görevli Ramazan Kutlu. Hamid-i Evvel diye de bilinen cami Boğaz’ın Anadolu yakasında. Ramazan Hoca’yla caminin Boğaz’a nazır bahçesinde konuşuyoruz. Oldukça renkli bir kişilik, birçok işte çalışmış. Parkecilik, kuyumculuk, mimarlık, dekoratörlük bunlardan bazıları… Hem hukuk, hem de radyo TV-sinema bölümünü bitirmiş. Üstelik mesleğe başladığı yıllarda imam hatipliği ve Marmara Güzel Sanatlar Bölümü’ndeki eğitimini birlikte sürdürmüş. İstanbul Hukuk Fakültesi’ni tercih edecekken yanlışlıkla Adalet Meslek Yüksek Okulu’nu işaretlemiş. İki yıl bu bölümü okuduktan sonra imam hatiplik sınavına girmiş ve kazanmış. İlk görev yeri Kartal Gümüşpınar Yenievler Camii. İmamlık görevini sürdürürken güzel sanatlara olan merakı da artar. 2500 kişinin girdiği sınavda ilk 250’ye kalarak güzel sanatlar bölümüne kaydolur. Hem okulu hem imamlığı bir arada sürdürür: “Öğleni kıldırıp okula gidiyordum. Sonra ikindiyi kıldırmak için geri gelip yine okula dönüyordum.” Kutlu, okulda kısa film de çeker, figüranlık da yapar. Ancak kendisine uymayan sahnelerde oynamaz. Sadece bölüm başkanı bilir imam olduğunu. Ona da cuma namazı kıldırmak için anlatmıştır. Cemaat tarafından takdirle karşılanır. Kimi zaman okula gidecek yol parasını bile cemaat verir borç olarak.

    YAŞAR KEMAL’İ ŞAŞIRTAN OLAY

    16 yıl Kartal’da görev yapan Kutlu, Beylerbeyi Camii’ne gelmek için imtihandan geçer ve başarılı olur. Yedi yıldır hem Beylerbeyi esnafıyla hem de burada yaşayan ünlülerle iç içe. Sadece mihrabın adamı değil, esnafın da ‘Ramazan abisi.’ Camiye gelenler arasında Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kurtlar Vadisi dizisinin oyuncuları, Koç, Demirel ve Sabancı ailesi mensupları da var. Ramazan Bey’in Beylerbeyi’nde yaşadığı en ilginç hatıra yazar Yaşar Kemal’le ilgili. Bir gün caminin yakınındaki lokantada otururken görür Kemal’i. Yanına giderek romanlarını okuduğu isimle tanışır. Caminin imamı olduğunu, sadece tanışmak istediğini söyleyip kalkar. Yaşar Kemal şaşkınlıkla etrafındakilere “Bir imam geldi, benimle tanışıp gitti.” der. Başka bir gün ikili yine karşılaşır. Bu kez Kemal Ramazan Hoca’nın yanına gelir ve “Ya hocaefendi sen beni şaşırtıyorsun. Manken gibi adamsın. Bizim alıştığımız sarıklı cübbeli imam nerede?!” diye sorar. Ramazan Bey’in cevabı manidardır: “O sadece filmlerde olur.”

    NE İMAMLIKTAN VAZGEÇERİM NE RESSAMLIKTAN

    Ankara Keçiören’deki Gülbaba Camii’nde de alışık olmadığımız bir imam var. Caminin alt katı bir resim atölyesi. İlginç portre ve yağlı boya tablolarla dolu. Tabloların sahibi cami imamı Recai Özsoy. 20 yıldır resme gönül vermiş bir din görevlisi o. Şimdiye kadar binin üzerinde çalışma yapmış. Recai Hoca, tuvalin önüne geçiyor, fırçasını eline alıyor, resmini çiziyor. Namaz vakti gelince abdestini alıp ezanı okuyor, namazı kıldırıyor. Sonra caminin alt katındaki atölyesine dönüyor. Resmine kaldığı yerden devam ediyor. Minber ve tual; aynı gönülde kesişiyor….  

    ***

     

     

    PROBLEM KARİKATÜRCÜ, AŞIRI SAĞ KONGRESİNDE

     

    Ünsal TURAN / KOPENHAG

    Danimarka’da Hz.Muhammed’in karikatürlerini yayınlayarak Müslümanları ayağa kaldıran Jyllands Posten gazetesi zor durumda.

    El Kaide’den de ölüm tehditleri alan karikatüristlerden Kurt Westergaard, aşırı sağcı Danimarka Halk Partisi’nin yıllık kongresine katılarak konuşma yapınca, “Bu eserler fikir özgürlüğü gereği yayınlanmıştır” diyen gazete yönetimi ve Danimarka hükümetini zor durumda bıraktı. Kurt Westergaard’ın yabancılara ve özellikle Müslümanlara karşı olan Danimarka Halk Partisi’nin kongresine katılması ve konuşma yapması, Jyllands Posten gazetesinin karikatürleri basın ve ifade özgürlüğü çerçevesinde değil, Müslümanlara karşı yayınladığı şeklinde yorumlandı.

    Tehditler nedeniyle Kurt Westergaard’ın kongreye katılacağı önceden duyurulmadı. 800 kişinin alkışları arasında kürsüye çıkan Kurt Westergaard “Umarım bir gün imamlar İslam-Light’ı yaparlar, o zaman hepimiz bir arada olabiliriz” dedi. Kurt Westergaard, kendisine karşı saldırı planını ortaya çıkardığı için gizli servis PET’e de teşekkür etti.

    Jyllands Posten Gazetesi’nin yeni Genel Yayın Yönetmeni Jörn Mikkelsen, Kurt Westergaard’ı gazeteye çağırarak, aşırı sağ partinin kongresinde izinsiz konuşma yapmasını eleştirdi. Westergaard ise, konuşmak için kimseden izin almaya ihtiyacı olmadığını söyledi.

     

    ***

     

    13. Kabile’nin kayıp başkenti İtil bulundu

     

    22 Eylül 2008

     

    Rus arkeologlar, bin yıl önce Museviliği kabul eden ve döneminin en zengin devletlerinden birini kurduktan sonra tarih sahnesinden aniden çekilen Hazar Türkleri’nin kayıp başkenti “İtil”i bulduklarını açıkladılar.

    Rusya’nın Astrahan Devlet Üniversitesi öğretim üyelerinden Dimitri Vasilyev liderliğindeki arkeoloji ekibi, 9 yıldır tarihi İpek Yolu üzerindeki Hazarlar’ın kayıp başkent İtil’i arıyordu. Vasilyev ve ekibi, Hazar Denizi’nin kuzeyinde, Rusya-Kazakistan sınırındaki Astrahan kenti yakınlarında, yaptığı kazılarda üçgen şeklinde bir kale ile Hazarların konut olarak kullandığı yurtların kalıntılarına ulaştı. Vasilyev, çıkan eşyaları çok dikkatli inceleyerek bu kalıntıların kayıp kent İtil olduğu sonucuna vardıklarını söyledi. Uzmanlar, bulunan kale kalıntısının pişmiş tuğladan yapılmış olduğunu, Hazar kanunlarına göre ise pişmiş tuğlanın sadece başkentte kullanılmasına izin verildiğini belirtti.

    Vasilyev, Associated Press’e yaptığı açıklamada, “Doğu Avrupa’nın ilk feodal devletinin başkentini bulmanın önemi büyük. Bunu Rus tarihinin bir parçası olarak görüyorum” dedi. Hazar Türkleri konusunda uzman isimler de, Rus arkeologlarının kayıp başkenti bulduğuna inanıyor. İsrailli uzmanlar ise, asıl meselenin yazılı eserlere ulaşmak olduğunu belirtiyor.

    60 bin nüfuslu olduğu sanılan İdil kenti, Avrupa ile Çin arasındaki ticaretin odak noktası haline gelerek hızla zenginleşmişti. Bir Türk kavmi olan Hazarlar’ın kurduğu devlet, 7. ve 10. yüzyıllar arasında hızla büyüyerek Çin’in kuzeyinden Karadeniz’e kadar genişledi. 8. veya 9. yüzyılda Museviliği kabul eden Hazarlar, Rus saldırıları, Tatar-Moğol asimilasyonu ve Hazar Denizi’nin sularının yükselmesiyle tarihten silindi. Ünlü yazar Arthur Koestler, 1976’da yayınladığı kitapta, Hazar Türkleri’nin “Museviliğin kayıp 13’üncü kabilesi” olduğunu ileri sürmüştü. 

     

    ***

  • Danimarka Uyum Bakanı Hornbeck

    Danimarka Uyum Bakanı Hornbeck

    Danimarka Uyum Bakanı Birthe Rönn Hornbeck, Avrupa Adalet Divanı’nın, aile birleşiminin engellenemeyeceği konusunda aldığı kararla ilgili, önce “kararları gözönüne alacağız” diye açıklaması yaparken, şimdi ise “kararı gözden geçireceğini” diye konuştu.

    Uyum Bakanı Hornbech, Başbakan Rasmussen’den bakanlar kurulunu hemen toplayarak, Avrupa Adalet Divanı kararlarını gözden geçirme ve Avrupa Adalet Divanına karşı tavır alma çağrısında bulundu.

    Karar yasalara ters düşüyormuş

    Birthe Rönn Hornbeck, Avrupa Adalet Divanı kararlarının Danimarka yasalarının üzerinde sayılamayacağını belirterek “Avrupa Adalet Divanı’nın aldığı karar, aile birleşimiyle ilgili yasamızdaki, 24 yaş sınırı, ülkeye bağlılık ve bakımla ilgili şartlara aykırı düşmektedir. Avrupa Adalet Divanı, İnsan Hakları Mahkemesi ve Danimarka mahkemelerinden daha da ileri giden kararlar almaktadır. Başbakanla görüşerek Avrupa Adalet Divanı kararlarına uymama tavsiyesinde bulunacağım. Yasalarımızda muhtemel değişiklik yapıncaya kadar BM yasalarına uygun hareket edeceğiz” dedi.
    Aşırı sağ Danimarka Halk Partisi ve iktidar ortağı Muhafazakar Parti uyum bakanına destek verirken AB Hukuku Uzmanı Hjaelte Rasmussen de hükümetin Avrupa Adalet Divanı kararlarını gözönüne almadan kararlar almasını ve şansını denemesini istedi. Hjaelte Rasmussen, Danimarka’nın açılacak bir davayı kaybetme olasalığının büyük olmasına rağmen, Adalet Divanı kararlarına aykırı kararlar almayı denemesi gerektiğini söyledi. 

    Aile birleşimi engellenemez

    Avrupa Adalet Divanı, bir süre önce verdiği bir tavsiye kararıyla, herhangi bir AB ülkesine yerleşmiş AB vatandaşının, üçüncü ülke vatandaşıyla aile birleşimi yapmasının engellenemeyeceğini hükmetmişti. Adalet Divanı’nın (ABAD) “C-127/08” dosya nolu kararında, İrlanda’ya yerleşmiş dört İngiliz vatandaşının, kaçak yollardan ülkeye giriş yaptıktan sonra kendileriyle evlenen Afrika kökenli eşlerine, “ülkeye yasal yollardan girmedikleri” gerekçesiyle, oturma izni başvuruları İrlanda makamları tarafından verilen ret kararına karşı verdikleri hukuk mücadelesinde haklı bulunmuşlardı.

  • AVRUPA’NIN 301’LERİ

    AVRUPA’NIN 301’LERİ

    İtalya Ceza Kanunu, Madde 292: ‘Her kim ulusal bayrağı veya devlete ait diğer bir sembolü aşağılarsa bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’

    Almanya Ceza Kanunu, Madde 90: ‘Her kim bir toplantıda veya yazılı neşriyatın dağıtılması suretiyle alenen Almanya Federal Cumhuriyeti’ne veya federe devletlerine veya anayasal düzenine hakaret eder veya kötü niyetle AŞAĞILARSA veya Almanya Federal Cumhuriyeti’nin veya federe devletlerden birinin renklerini, Bayrağını, Armasını Veya Ulusal Marşını Tahkir Ederse üç yıla kadar hapis veya para cezası ile cezalandırılır.’

    Polonya Ceza Kanunu, Madde 133: ‘Her kim Polonya Halkını ve Polonya Cumhuriyeti’ni alenen AŞAĞILARSA bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’

    İspanya Ceza Kanunu Madde 543: ‘…İspanya’nın, özerk bölgelerini veya simge ve amblemlerinin Sözle, Yazıyla Veya Eylemle alenen AŞAĞILARSA veya KÜÇÜK DÜŞÜRÜRSE, yedi aydan 12 aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’

    Danimarka Ceza Kanunu Madde 110′ Her kim bir milleti, devleti veya bayrak ya da alametlerini veya Birleşmiş Milletleri ya da Avrupa Parlamentosu’ nu alenen AŞAĞILARSA dört aya, eğer ağırlaştırıcı nedenler varsa iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’

    Fransa Basın Özgürlüğü Kanunu Madde 30: ‘…hiç kimse Fransız ulusunu, Fransız devlet kurumlarını aşağılayıcı yayın yapamaz’

    Portekiz Ceza Kanunu Madde 332 ‘…Her kim sözle, hareketle, yazıyla veya bir iletişim aracıyla Cumhuriyeti, ulusal bayrağı veya ulusal marşı, Portekiz hükümranlığının herhangi bir sembolünü veya amblemini aşağılar veya gerekli Saygıyı Göstermezse 2 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

    Bedii Nezih Oz