Kategori: Danimarka

  • Yabancı olmaktan kurtulamayacağız

    Yabancı olmaktan kurtulamayacağız

    Milletvekili Özlem Sara Çekiç, 3 yaşındaki kızına dil testi uygulamak isteyen yuvaya tepki gösterirken, belediyenin kararı olan teste hayır diyemeyeceğini söyledi. Çekiç, kızı Danimarkalı olmasına rağmen yabancı olarak görülmeye devam etmesinden üzüntü duyduğunu söyledi.

    Yabancı olmaktan kurtulamayacağız

    Milletvekili Özlem Sara Çekiç, 3 yaşındaki kızına dil testi uygulamak isteyen yuvaya tepki gösterirken, belediyenin kararı olan teste hayır diyemeyeceğini söyledi. Çekiç, kızı Danimarkalı olmasına rağmen yabancı olarak görülmeye devam etmesinden üzüntü duyduğunu söyledi. - ozlem sara cekicDanimarka’da Sosyalist Halk Parti Milletvekili Özlem Sara Çekiç’in 3 yaşındaki kızına dil testi uygulamak istedier. Çekiç, anne olarak kızına Danca öğretmek için elinden her gayreti göstermesine rağmen, yuvada dil testi uygulamak istemelerine anlam veremediğini belirterek ”Ne yaparsak yapalım sadece biz değil çocuklarımız bile yabancı olarak görülüyor”dedi. Kendisinin Danimarka’ya geldiğinde dil öğrenmekte büyük zorluk çektiğini çocukların aynı zorlukları çekmemesi için büyük gayret gösterdiğini belirten Çekiç, ”Benim kızımı yabancı olarak görüyorlar. Bu durumda ona Danca öğretmeye çalışmam ne işe yarar. Benim çocuklarım benden daha iyi Danca konuşuyorlar. Onlar benim çektiğim sıkıntıları çekmiyorlar. Ben Danca öğrenmek için zorlandım ama onlar zorlanmasın diye büyük gayret gösteriyorum. Türkçe konuşmak bazen zor oluyor. Bazı kelimelerin karşılığını bile hatırlamakta zorluk çektiğim anlar oluyor. Biz evde, işte, arkadaşlarla, mümkün olduğu kadar Danca konuşuyoruz. Ama anneanesi ve dedesinin çocuklarıma Türkçe öğretmeye çalışmalarından sadece memnuniyet duyuyorum. Çocuklarımın benim büyüklerim, yakınlarımız ve akrabalarımız ile konuşabilmeleri için Türkçe bilmeleri, Türkçeyi unutmamaları gerekiyor. Ayrıca dil bilmek bir zenginliktir”dedi

    YABANCI OLMAKTAN KURTULAMAYACAĞIZ

    Özlem Sara Çekiç, tüm gayretlere rağmen çocuklarının yabancı görülmekten kurtulamadığını belirterek ”Çocuklarım birbirleri ile Danca konuşuyorlar. Onların ana dili Dancadır ya da ben yuva dil testi yapmak isteyinceye kadar öyle sanıyordum. Hem çocuklarımın dil bilgisi konusunda sorun olmadığını söylüyorlar, hem de teste tabi tutmak istiyorlar. Bence boşa zaman ve para harcıyorlar. Halkın vergilerle ödediği paralara yazık. Ama ben teste hayır diyemem. Çünkü göçmen asıllıyım. Ama şunu anladım ki biz ne yaparsak yapalım yabancı olmaktan kurtulamayacağız. Benim kızım Kopenhag Üniversitesi hastanesinde doğmuş olmasına ve Danimarkalı olmasına rağmen demek ki ömür boyu yabancı olarak görülecek” dedi.

    Hürriyet Avrupa – Yabancı olmaktan kurtulamayacağız.

  • Danimarka: Göçmenleri üstsüz güneşlenen kadınlarımızla korkutalım

    Danimarka: Göçmenleri üstsüz güneşlenen kadınlarımızla korkutalım

    Danimarkalı siyasetçi “göçmenleri korkutmak için sahillerimizde güneşlenen üstsüz kadın görüntülerini tanıtım videolarına koyalım” dedi. - danimarka ustsuzDanimarkalı siyasetçi “göçmenleri korkutmak için sahillerimizde güneşlenen üstsüz kadın görüntülerini tanıtım videolarına koyalım” dedi.

    İngiltere’nin Telegraph gazetesinin haberine göre, Danimarka Halk Partisi’nin dış politika sözcüsü Peter Skaarup, hükümeti bu önerisini değerlendirmeye çağırdı.

    Sözcü, Danimarka’nın dış temsilciliklerine başvuran göçmen adaylarına üstsüz güneşlenen kadınların videolarının gösterilmesinin, bu ülkenin modern ve açık bir toplum olduğu imajını vereceği ve göçmenlerin bu durumda vazgeçebileceğini iddia etti.

    “ Pakistan’da üstsüz güneşlenmek kolay kolay cesaret edilemeyecek bir eylemdir, ama Danimarka’fa bu durum son derece normaldir.”

    “Samimiyetle inanıyorum ki, göçmenlerin tabi tutulacağı testlerde onlara bir çift çıplka göğüs gösterilmesi, onları göç hakkında iki kez düşünmeye sevk edecektir.”

    Danimarka Parlamento üyesi ve Ilımlı İslami Hareket’in kurucusu Naser Khader bu projenin işe yaramayacağını söyleyerek itiraz etti.

    “ Bir çift çıplak göğüs aşırılara karşı bir işe yaramaz.”

    “ Tam tersine, bu aşırılar seks konusunda tahmininizden daha fazla takıntılıdır ve bu videodan sonra sınırlarda oluşacak yığılmayı hayal bile edemezsiniz.”

    Mr Skaarup Hollanda’nın benzer bir uygulamayı hayata geçirdiğini ve Danimarka’nın da aynı yolu izlemesi gerektiğini belirtti.

  • Danimarka’dan Roj TV’ye Bir Kıyak Daha

    Danimarka’dan Roj TV’ye Bir Kıyak Daha

    Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın iki günlük Danimarka ziyareti öncesinde uzun süredir iki ülke arasında sorun oluşturan Roj Tv davasında önemli gelişmeler yaşanıyor. Kopenhag Başsavcısı Joergen Steen Soerensen'ın Roj Tv'nin banka hesaplarına el konulması yönündeki itirazı dün Temyiz Mahkemesi tarafından reddedildi ve banka hesaplarının serbest bırakılması kararı onandı. - rojtvDevlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın iki günlük Danimarka ziyareti öncesinde uzun süredir iki ülke arasında sorun oluşturan Roj Tv davasında önemli gelişmeler yaşanıyor. Kopenhag Başsavcısı Joergen Steen Soerensen’ın Roj Tv’nin banka hesaplarına el konulması yönündeki itirazı dün Temyiz Mahkemesi tarafından reddedildi ve banka hesaplarının serbest bırakılması kararı onandı.

    2011 yılı içerisinde görülmeye başlanacak olan kapatma davası öncesinde yaşanan bu gelişme Danimarka’nın Roj TV’ye yaptığı ‘ikinci kıyak’ olarak değerlendirildi. Danimarka’da geçtiğimiz Ağustos ayında Roj TV aleyhinde kapatma davasının açılmasının ardından banka hesaplarına el konulmuş ancak daha sonra Roj TV’nin yaptığı itiraz Kopenhag Şehir Mahkemesi tarafından haklı bulunmuş hesaplar üzerindeki tedbir kaldırılmıştı.

    Temyiz mahkemesinin kararı Roj TV cephesinde memnuniyetle karşılandı. Roj TV’nin avukatı Danimarkalı Bjoern Elmquist yaptığı açıklamada hakimin banka hesaplarına el konulmasının ifade özgürlüğüne ters olduğu gerekçesiyle kararı onadığını ifade etti. Roj TV’nin Danimarka’nın farklı bankalarında 10 ayrı hesabı ve bu hesaplarda da yaklaşık 44 bin Euro bulunduğu öğrenildi.

    2004’den bu yana uydu üzerinden 68 ülkede yayın yapan, Kopenhag merkezli Roj TV hakkında Danimarka Başsavcısı Jörgen Steen Sörensen’in isteğiyle 31 Ağustos’ta kapatma davası açılmasına karar verilmişti. Kapatma davasının görülmesine 2011 yılı içerisinde başlanacak.

    Cihan

  • Müslümanlara Hakaret Eden Vekil Irkçılıktan Ceza Aldı

    Müslümanlara Hakaret Eden Vekil Irkçılıktan Ceza Aldı

    Berlingske Tidende gazetesine yazdığı yorumda Müslümanlara hakaret eden aşırı sağ Danimarka Halk Partisi (DF) milletvekili Jesper Langballe ırkçılıktan ceza yedi. Berlinsgke Tidende gazetesinde Ocak ayında çıkan yorumunda Müslümanlara ağır hakaret eden Özgür Basın Derneği Başkanı Lars Hedegaard’a destek veren Langballe, “Hedegaard’ın söyledikleri tam olarak doğru değil, hatta eksik, Müslümanlar töre cinayeti adı altında kendi kızlarını öldürüyorlar, ırza geçme işini ise kızların amcaları yapıyor ve babalar da buna göz yumuyor.” hezeyanında bulunmuştu. Jesper Langballe’nin sözlerini inceleyen savcılık, suç unsuru taşıdığını ancak davanın açılması için milletvekili olan Langballe’nin dokunulmazlığının kaldırılması gerektiğini açıklamıştı. Mayıs ayında yapılan oylamada ülke tarihinde ilk kez bir milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırılırken, Langballe’ye yargı yolu açılmış oldu.

    Berlingske Tidende gazetesine yazdığı yorumda Müslümanlara hakaret eden aşırı sağ Danimarka Halk Partisi (DF) milletvekili Jesper Langballe ırkçılıktan ceza yedi. Berlinsgke Tidende gazetesinde Ocak ayında çıkan yorumunda Müslümanlara ağır hakaret eden Özgür Basın Derneği Başkanı Lars Hedegaard'a destek veren Langballe, "Hedegaard'ın söyledikleri tam olarak doğru değil, hatta eksik, Müslümanlar töre cinayeti adı altında kendi kızlarını öldürüyorlar, ırza geçme işini ise kızların amcaları yapıyor ve babalar da buna göz yumuyor." hezeyanında bulunmuştu. Jesper Langballe'nin sözlerini inceleyen savcılık, suç unsuru taşıdığını ancak davanın açılması için milletvekili olan Langballe'nin dokunulmazlığının kaldırılması gerektiğini açıklamıştı. Mayıs ayında yapılan oylamada ülke tarihinde ilk kez bir milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırılırken, Langballe'ye yargı yolu açılmış oldu. - 03122010 8

    Randers şehrinde görülen davada söz alan Langballe savunmasında, açıklamasıyla Müslümanları incittiğini kabul ederek, suç işlediğini ifade etti. Ceza yasasında bulunan ırkçılık paragrafının 266 b maddesinde yer alan ‘onur kırıcı’ sözlerden yargılanan Langballe, “Bu madde ile zaten ben hakim karşısına çıkmadan hüküm giymiş oldum. Madde, söylenen sözün onur kırıcı ve aşağılama içermemesi gerektiğini söylerken sözün doğru veya yanlış olmasına dikkate almıyor.” savunmasını yaparak Müslümanlardan özür dilemesine rağmen hakaretinde ısrarlı olduğunu göstermiş oldu.

    Irkçılık paragrafını hukuk devleti için ‘bir rezalet’ olarak tanımlayan Langballe’nin savunmasını dinleyen mahkeme heyeti, karar için oturuma ara verdi. Mahkeme heyeti, Langballe’nin ırkçılık parafrafını ihlal ettiğine karar vererek 5 bin kron ceza verdi. Langballe’nin avukatı Karoly Laszio Nemeth cezanın daha az olması gerektiğini savunmasına karşılık, mahkeme heyetinin kararı değişmedi. Jesper Langballe’nin ırkçılıktan aldığı ceza tarihi bir önem taşıyor. Ülkede ilk kez bir milletvekilinin Müslümanlara hakaretten dolayı dokunulmazlığının kaldırılmasından sonra ilk kez bir milletvekili ceza almış oldu.

    Jesper Langballe’nin Müslümanlara hakaret içeren sözlerine DF Başkanı Pia Kjaersgaard sert tepki göstermişti. Kjaersgaard, “Langballe’nin bu açıklamaları çok aptalca. Yaptıkları partimize büyük zarar veriyor.” derken Başbakan Lars Lökke Rasmussen, nefreti körükleyen, insanları aşağılayan bir görüşün ardında durmasının söz konusu olmadığını ifade etmişti. Gelen tepkiler üzerine Langballe, sözlerinin haddi aştığını ve yanlış kelimeler kullandığını belirterek, “Sözlerimle Müslümanları kırmaktan dolayı üzgünüm.” açıklamasını yapmıştı. Langballe’nin özrünü kabul etmeyen Müslümanlar ise konuyu yargıyı taşımıştı.

    Cihan

  • PKK’dan Roj TV’ye 8 milyon Euro

    PKK’dan Roj TV’ye 8 milyon Euro

    Roj TV-PKK bağlantısı ile ilgili belgeleri ortaya çıkaran gazeteci NTV’ye konuştu ve Roj TV yöneticilerinin PKK’dan 8 milyon Euro’luk nakit transferi için Kandil’e gittiğini söyledi.

    Karl Erik Stougaard’ın haberinde Roj TV yöneticilerini PKK kamplarında gösteren fotoğraflar yayınlandı. Stougaard NTV’ye yeni fotoğrafların da yolda olduğunu söyledi.
     
    NTV
    Güncelleme: 15:48 TSİ 25 Mayıs. 2010 Salı

    İSTANBUL – Danimarka’nın önde gelen gazetelerinden Berlingske Tidende’nin Roj TV ile terör örgütü PKK arasındaki bağlantıyı gösteren haberini hazırlayan Karl Erik Stougaard, NTV’ye konuştu.

    Stougaard’ın haberinde Danimarkalı yetkililerin Roj TV-PKK bağlantısından 1 yıldır haberdar olduğu, ancak ellerindeki kanıtları hasıraltı ettiği bildiriliyordu. Roj TV’nin eski yöneticisi Manuçehr Zonouzi’nin ifadelerine dayanan haberi hazırlayan Stougaard, Roj TV yöneticilerini PKK kamplarında gösteren fotoğrafların yayımlanmasının ardından, hükümet üzerindeki baskının arttığını söyledi ve yeni fotoğrafların yolda olduğunu ekedi.

    Danimarkalı gazeteci, şimdi PKK ile ters düşen bir Roj TV yöneticisinin, zamanında 8 milyon Euro’luk bir nakit transferi için Kandil’e gittiğini şu şekilde ifade etti:

    “Birkaç ay önce bize fotoğrafları veren bazı kaynaklarla temas haline geçtik. Bu fotoğraflardan ilk bölümünü gazetemizde yayımladık. Bu fotoğraflar Manuçehr Zonouzi’yi Kuzey Irak’taki PKK eğitim kamplarında gösteryor. Sayın Zonouzi bu kampları ziyaret ettiği sırada, yani 2006 yılında, Roj TV’nin genel müdürüydü. 2006 yılında kendisine eşlik eden bir isim daha vardı. Bu da, ROJ TV adına çalışan Belçika’daki başka bir şirketin genel müdürü olan bir kişiydi. Şunu da söyleyebilirim ki, bu iki beyefendi kamplarda PKK’nin başındaki isimlerden Murat Karayılan’la da biraraya geldiler. Sayın Zonouzi bu toplantının nedeninin, PKK’den Roj TV’ye yapılacak en az 8 milyon Euro değerindeki bir nakit transferiyle ilgili olduğunu iddia ediyor.”

    ÇOCUK MİLİTANLARA DA DİKKAT ÇEKİLMELİ
    Danimarkalı gazeteci, Roj TV bağlantısının yanısıra PKK kamplarındaki çocuk militanların da dikkat çekilmesi gereken bir diğer konu olduğunu vurguluyor:

    “Fotoğraflar söze hacet bırakmıyor aslında. Yani herkes bu fotoğraflara bakıp birtakım sonuçlar çıkartabilir. Fotoğraflar çok açık bir şekilde, o zaman ROJ TV’nin başında olan Sayın Zonouzi’nin PKK kamplarında olduğunu ortaya koyuyor. Aynı zamanda Sayın Zonouzi’nin, bizim PKK’nin çocuk askerleri olduğunu düşündüğümüz, çocuklarla yan yanayken pozlarını da gösteriyor. Zonouzi kampta 8-9 yaşlarında çocuklarla tanıştığını iddia ediyor. Ancak bizim yayımladığımız fotoğraflarda görülen çocuklar, tabii kesin bir şekilde söylemek zor ama, daha çok 14-15 ve 16 yaşlarındaki çocuklar. Yayımladığımız fotoğraflar arasında ROJ TV’nin, yani televizyon produksiyon şirketinin başındaki ismin makineli tüfekle atış yaparkenki görüntüleri de var. Bu fotoğrafları nereden aldığımızı, nasıl bulduğumuzu ise size açıklayamam.”

    HÜKÜMET ÜZERİNDEKİ BASKI ARTTI
    Karl Erik Stougaard, gazetede yayımlanan haberlerin ardından Roj TV soruşturmasını 5 yıldır sonuçlandırmayan hükümet üzerindeki baskıların arttığını da söyledi:

    “Bu belgelerin en az bir yıldır polisin elinde olduğunu açığa çıkartmak, kanıtlamak çok kolay. Sayın Zonouzi’nin kendisi bu bilgileri geçen yıl Nisan ayında polise götürdüğünü kamuya açıkladı zaten. Ve biz de bu fotoğrafların yaklaşık aynı dönemde, yani geçen yıl Nisan ayında Danimarka polisine verildiğini biliyoruz.

    Berlingske Tidende gazetesi PKK kamplarında eğitilen çocukların fotoğraflarını yayınladı.

    Danimarka Parlamentosu Adalet Komisyonu Başkanı Adalet Bakanın da polisin bu soruşturmayı yürütme biçiminden memnun değil. Bildiğiniz gibi bu soruşturma artık 5. yılında. Bu 5 yıl boyunca Danimarkalı yetkililer kamuoyuna soruşturmayı tamamlamalarına az kaldığına dair defalarca açıklamada bulundular. Ama hâlâ da hiçbir gelişme yok. Onun için de Danimarka Parlamentosu’nun sabrı taşmaya başladı ve artık bir açıklama talep ediyorlar.”

    YENİ FOTOĞRAFLAR GELİYOR
    Danimarkalı gazeteci, Berliner Tidende gazetesinde önümüzdeki günlerde Roj TV-PKK bağlantısını gösteren yeni fotoğraf ve belgelerin yayımlanacağını da açıkladı:

    “Önümüzdeki günlerde başka fotoğraflar da yayımlamayı planlıyoruz. Size şunu söyleyebilirim ki yayımlanacak olan bu fotoğraflar Roj TV ile PKK arasındaki, yönetim düzeyindeki yakın bağlantıların altını çizecek nitelikte.

    Zannediyorum ki bu süreçte birtakım sürprizler de olacak. Siyasi düzeyde ne olacağını söylemek çok zor çünkü devam eden bir polis soruşturması var. Bir sonuca ne zaman ve nasıl varılacağını kestirmek şimdiden zor. Danimarkalı Bakan, soruşturmanın bu yaz aylarında, belki de 2-3 ay içerisinde tamamlanacağını umut ettiğini söylüyor. Ama bekleyelim ve görelim.”

  • Roj TV kara para aklıyor

    Roj TV kara para aklıyor

    Yayın lisansı Danimarka Medya Sekreterliği tarafından alınan terör örgütü PKK’nın yayın organı Roj TV’nin örgütün kara parasını akladığı bildirildi.

    Yayın lisansı Danimarka Medya Sekreterliği tarafından alınan terör örgütü PKK'nın yayın organı Roj TV'nin örgütün kara parasını akladığı bildirildi. - roj

    Danimarka basını, terör örgütünün 5 yılda Roj TV’ye 25 milyon avro aktardığını kaydetti.

    Danimarka’da yayımlanan gazetelerden Berlingske Tidende, önceki gün yayınlanan ”Roj TV’ye Yapılan Mali Yardımı Araştırın” başlıklı bir yazıda, 2004 ve 2008 yıllarında iki kez resmi olarak yasa dışı yollardan Roj TV’ye para aktarıldığının tespit edilmesine rağmen Danimarkalı yetkililerin, herhangi bir işlem yapmamalarının anlaşılamaz olduğu belirtildi.

    Gazete tarafından ortaya atılan iddialara göre, bugüne kadar terör örgütü televizyonu Roj TV’ye yasa dışı yollardan yaklaşık 25 milyon avro aktardı.

    Belçika’da gerçekleştirilen geniş çaplı polis operasyonunun, Avrupa Birliği terör örgütleri listesinde bulunan ve EUROPOL’e (Avrupa Polisi) göre silahlı terör eylemlerini organize suçlarla finanse eden PKK ile Roj TV arasındaki bağlantının tespitine yönelik olduğunu yazan Berlingske Tidende gazetesi, NATO’nun güncel tehdit değerlendirme raporunda, PKK’nın Avrupa ülkelerinde uyuşturucu pazarından yaklaşık 500 milyon ABD Doları maddi kaynak sağladığına yer verildiğini yazdı.

    -IRAK’TA ROJ TV GÖZALTISI-

    Bu arada, terör örgütü PKK’nın, Belçika’daki operasyonları bahane ederek ”Roj TV’ye yardım” adı altında para toplama kampanyası başlattığı bildirildi.

    Ancak yıllardır ”bağış”, ”yardım”, ”aidat”, ”vergi” adı altında çeşitli bahanelerle örgüte haraç vermekten bıkan Avrupalı Kürtlerin, bu kampanyaya tepki gösterdikleri ve kendilerini zorlayan örgüt sorumlularını güvenlik güçlerine ihbar ettikleri belirlendi.

    Iraklı Kürtlerin de kampanyaya benzer tepki gösterdikleri ve yerel güvenlik güçlerinin ”Roj TV’ye yardım” adı altında başlatılan kampanyaya izin vermeyerek Süleymaniye, Dohuk ve Erbil kentlerinde eş zamanlı operasyon gerçekleştirdikleri bildirildi. Operasyonlarda, 7 örgüt mensubunun ”Roj TV’ye yardım” adı altında haraç aldıkları gerekçesiyle gözaltına alındıkları ve toplanan paralara el konulduğu belirtildi.

    Zaman

  • Ermenilerden imza kampanyası

    Ermenilerden imza kampanyası

    29 Eylül 2009 / EuropeNews

    Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkileri normalleştirmek amacıyla imzalanan protokole karşı Ermeniler internet üzerinde protesto kampanyası başlattı.

    “Hayır” dilekçesi adı verilen kampanyaya şu ana kadar yaklaşık 30 ülkeden katılımcı imza koydu.
    Danimarka merkezli internet yayın organı EuropeNews’ta yer alan habere göre, “protokole hayır” kampanyası, dil bilimci Krikor Belediyan, yazar Janine Altunyan ve gazeteciler Arpig Misakyan ile Arpi Totoyan’ın yanısıra Fransız tarihçi Yves Ternon önderliğinde başlatıldı.
    Salı günü itibariyle yaklaşık 1,000 kişinin imzaladığı dilekçede, “soykırım gibi eşi benzeri görülmemiş bir deneyimin müzakerelere ve resmi komisyonların veya alt komisyonların kararına sunulması, gerçeğin siyasi manevra ve güç ilişkilerine kurban edilmesi anlamına gelir” ifadesi yer aldı.
    Dilekçede ayrıca, Türkiye, Ermenistan’ın ekonomik açıdan zor durumda olmasını Ermeni halkı ile diasporanın arasını açmak için kullanmakla suçlandı.
    Avrupa Ermenileri Federasyonu Başkanı Hilda Çobayan, EuropeNews’a yaptığı açıklamada, dünyadaki Ermenilerin bu kampanyayı memnuniyetle karşıladıklarını söyledi.
    Çobayan, “Türk devleti, yalnızca Ermenistan Cumhuriyeti değil dünyadaki tüm Ermeniler üzerinde önemli sonuçlara sahip, hukuki bağlayıcılığı olan bir belgeye eklemleyerek inkar politikasını meşrulaştırmaya çalışıyor” dedi.
    Türkiye’de de bir grup daha önce internet üzerinden “özür diliyorum” kampanyası başlatmış ve bu, bir süre farklı grupların çeşitli başka dilekçeler açmalarını tetiklemişti.

  • Diploma tanımada Danimarka modeli

    Diploma tanımada Danimarka modeli

    26/08/2009 10:59:00

    Alman Çalışma Bakanı Olaf Scholz, yurtdışından getirilen diplomaların tanınması gerektiğini ve bu konuda kendisinin “Danimarka modelini” benimsediğini söyledi.

    Almanya Çalışma Bakanı Olaf Scholz, Ramazan ayı dolayısıyla Hamburg Trabzonlular Derneği tarafından verilen iftar yemeğine katıldı. Scholz iftar yemeğinin ardından yaptığı konuşmada, global ekonomik krizin Almanya’yı da yakından ilgilendirdiğini belirterek, krize karşı hep birlikte mücadele edilmesi gerektiğini söyledi.

    İYİ DURUMDAYIZ

    Yine de geleceğe iyimser baktığını ve işsizliğe karşı mücadelenin öncelikli konular arasında yer aldığını kaydeden Scholz, ‘’Çok kısa süre içinde uyguladığımız konjonktür programları aracılığıyla işsizliği büyük oranda önlemeye çalışıyoruz. Elbette ekonomik kriz tümüyle sona ermedi. Ancak geçmişe
    göre şu an daha iyi durumdayız’’ diye konuştu. Meslek eğitiminin önemine de değinen Scholz, meslek eğitiminin yanı sıra ek programlarla gençlerin
    eğitim programlarına daha yoğun şekilde dahil edilmeleri gerektiğini bildirdi.

    DENKLİK SORUNU

    Scholz, yurt dışından getirilen diplomaların tanınması gerektiğini ve bu konuda ‘’Danimarka modelini’’ benimsediğini ifade ederek, ‘’Danimarka yabancı diplomaları tanıyan bir ülke. Bu konuda Danimarka’yı örnek alıyorum. Umarım bu modeli kısa zamanda Almanya’da da uygulamaya koyarız’’ diye konuştu.

    OPSİYON MODELİ

    Ailelere de, çocuklarının eğitimleriyle daha fazla ilgilenmeleri çağrısında bulunan Scholz, ‘’Aileler daha fazla çaba harcamalı. Meslek olmadan bir şey olunmayacağını çocuklarına sürekli olarak söylemeliler. Meslek eğitimi olursa gelecek konusunda fazla düşünceli olmaya gerek yok’’ şeklinde
    görüş belirtti. Scholz ayrıca, göçmenlere çifte vatandaşlık hakkının verilmesi gerektiğini, ancak bunun Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) ve Hür Demokrat Parti (FDP) tarafından engellendiğini kaydederek, ‘’Almanya’da doğan yabancı gençlerin 18 ve 23 yaşları arasında tek vatandaşlıkta karar kılmalarını zorunlu kılan opsiyon modelini uygun görmüyorum’’ dedi.

    Trabzonspor forması giydi

    ALMAN Çalışma Bakanı Olaf Scholz’un Trabzonspor forması giydiği Altona semtinde bulunan dernek binasında verilen iftar yemeğine Hamburg Başkonsolos Yardımcısı Canan Ünal, Hamburg Maliye Ataşesi Yüksel Akyol, Hamburg Ticaret Ataşesi Çağrı Köseyener, Hamburg Çalışma Ataşesi Yardımcısı Hasan Basri Arıcı, dernek başkan yardımcısı İlhan Yılmaz ile derneğin yönetim kurulu üyeleri, Hamburg Galatasaraylılar Derneği Başkanı Abdullah Akar ile çok sayıda vatandaş katıldı. Dernek adına Scholz’a Trabzonspor formasının yanı sıra bir de Kur’an’ı- Kerim hediye edildi.

  • Afganistan Seçim Sonuçları, Holbrooke ve Rasmussen’in Türkiye Ziyareti ve Yükselen Terör

    Afganistan Seçim Sonuçları, Holbrooke ve Rasmussen’in Türkiye Ziyareti ve Yükselen Terör

    Geçtiğimiz hafta dünya gündemini meşgul eden meselelerin başında Afganistan seçimleri geliyordu. Afganistan seçimleri, suni gündemler ve açılım tartışmalarının “yoğunlaştırdığı” Türkiye gündemi içerisinde de kendisine yer bulabilmişti. Seçimlerin gayri resmi sonuçlarının 24 Ağustos’ta açıklanması nedeniyle Afganistan yine dünyanın ve Türkiye’nin gündemindedir. Diğer taraftan Afganistan konusu ile bağlantılı olarak bu hafta Türkiye iki konuğu; ABD'nin Afganistan ve Pakistan özel temsilcisi Richard Holbrooke ve NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen’i ağırlamaktadır. - c1Geçtiğimiz hafta dünya gündemini meşgul eden meselelerin başında Afganistan seçimleri geliyordu. Afganistan seçimleri, suni gündemler ve açılım tartışmalarının “yoğunlaştırdığı” Türkiye gündemi içerisinde de kendisine yer bulabilmişti. Seçimlerin gayri resmi sonuçlarının 24 Ağustos’ta açıklanması nedeniyle Afganistan yine dünyanın ve Türkiye’nin gündemindedir. Diğer taraftan Afganistan konusu ile bağlantılı olarak bu hafta Türkiye iki konuğu; ABD’nin Afganistan ve Pakistan özel temsilcisi Richard Holbrooke ve NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen’i ağırlamaktadır.

    Afganistan’ın Beklenen Seçim Sonuçları Tasdik Edildi

    Afganistan’da 20 Ağustos Perşembe günü yapılan Devlet Başkanlığı seçim sonuçlarının resmi olmayan ilk neticelerinin 22 Ağustos’ta alınabileceği açıklanmıştı. Ancak seçimlerde Karzai’ye karşı etkin bir rakip görüntüsü çizen eski Dışişleri Bakanı Abdullah Abdullah’ın bastırmasıyla ilk neticelerin 25 Ağustos Salı günü alınacağı duyuruldu. Ancak 24 Ağustos 2009 tarihinde Maliye Bakanı Ömer Zakhilval, başkent Kabil’de gazetecilere verdiği yemekte, Hamit Karzai’nin Afganistan’ın bütün bölgelerinden ortalama yüzde 68 oranında oy alarak seçimleri kazandığını ileri sürdü.
    Seçimler öncesinde gerek Türkiye’de ve gerekse de dünyada ısrarla şu husus vurgulanıyordu: “Mevcut Başkan Karzai favori aday olsa da katılım oranının düşük olması sebebiyle seçimler ikinci tura kalacaktır ve ikinci turda da Abdullah Abdullah kazanacaktır.” Biz TÜRKSAM olarak seçimler öncesi ve esnasında hem web sitemizde ve televizyon kanallarında yaptığımız analiz ve değerlendirmelerde şu hususa vurgu yaptık: “Seçimlerin ikinci tura kalması Abdullah Abdullah’ın şanssını artırabilir ancak seçimlerin ertelenmesi Afganistan’ı en az iki aylık bir belirsizliğe sürükleyecektir. ABD için bölgede demokratik seçimlerden daha fazla istikrarlı bir Afganistan tercih edileceği için seçimler ikinci tura bırakılmayacak ve ilk turda Karzai kazandırılacaktır.” Diğer taraftan Karzai son derece başarılı koalisyonlar yapmıştır. Türkiye’ye sürgüne gönderilen Özbek General Abdürraşid Dostum’u son anda Afganistan’a davet ederek desteğini almıştır. Diğer taraftan Karzai yerel savaş ağaları, uyuşturucu baronları ve aşiret liderleri ile de güçlü koalisyonlar sağlamıştır. Bu koalisyonların üyeleri hem yerel güce ve hem de maddi imkânlara sahiptirler. Seçimleri ise özellikle Afganistan gibi yerlerde yerel güç ve para kazanmaktadır. Buna ilaveten bir de ABD’nin desteği ve devletin imkanları da Karzai’nin emrine verilmiştir. Bu sebeple de Karzai’nin bu seçimleri kazanmaması pek mümkün görülmemektedir.
    Karzai için seçimi kazanmak kadar meşruiyetini sağlamak da önemlidir. Abdullah Abdullah’ın seçimlere hile karıştırıldığı ve sonuçlara itiraz edecekleri şeklinde açıklamaları endişe yaratmıştır. Zira Afganistan’da seçimlere itiraz etmek amacıyla sokaklara çıkacak insanlar diğer ülkelerdeki gibi ellerinde pankart taşımaz; Kalaşnikof taşırlar. Bu ise Afganistan’ı Taliban’dan daha tehlikeli bir sürece sokabilir. Bu sebeple de Batı ile sağlam ilişkileri olan Abdullah Abdullah’ın bunu göze alabileceği düşünülmemektedir. Neticede beklediğimiz gibi Karzai seçimleri kazanmıştır. Ancak Maliye Bakanı’nın verdiği yüzde 68’lik oy oranı kulağa abartılı gelmektedir. Karzai’nin Afganistan şartlarında bu oranda oy alması pek olası gözükmemektedir.
    ABD’nin Afganistan ve Pakistan Özel Temsilcisi Richard Holbrooke’un Türkiye Ziyareti
    ABD Başkanı Barack Obama’nın Afganistan-Pakistan Özel Temsilcisi Richard Holbrooke, 24 Ağustos 2009 tarihinde iki günlük bir ziyaret için Türkiye’ye geldi. Holbrooke’un Türkiye ziyaretinin görünürdeki amacı İstanbul’da yapılan “Demokratik Pakistan’ın Dostları” grubunun toplantısına katılmaktı. 20 ülke ve 6 uluslararası kuruluşun temsilcilerinin katılacağı toplantının açılışı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Pakistanlı mevkidaşı Şah Mehmed Kureşi tarafından yapılacaktır. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu “Demokratik Pakistan Dostları Grubu”, Pakistan’ın ‘demokratik, ileri, refah ve hukuk devleti’ vizyonunun gerçekleşmesine destek amacıyla oluşturulmuştur. İlki 17 Nisan 2009 tarihinde Tokyo’da gerçekleştirilen toplantıda, Pakistan’ın ekonomik refahının artırılması için geliştirilen projelerin yanı sıra, terörle mücadele konusunun da ele alınması hedeflenmektedir.
    Holbrooke Türkiye’ye gelmeden önce Afganistan ve Pakistan’a ziyaretler yapmış ve seçimlerin herhangi bir kazaya uğramaması için ciddi çaba sarfetmişti. Holbrooke Afganistan’da seçimleri yapmıştı ama asıl sorun şimdi başlıyordu. Zira ABD’nin mücadelesinde yeni bir dönem başlıyordu ve bu mücadele de ABD’nin istediği yerel destek ve muharip güç unsurlarını verebilecek bölgedeki tek güç de Türkiye’dir. Dolayısıyla da Holbrooke’un Türkiye’ye gelmesinin asıl amacının Afganistan için Türkiye’den muharip asker istemek olduğu düşünülmektedir. Bilindiği üzere Bush Yönetimi döneminde Türkiye’den “daha fazla katkı ve muharip asker” talebi olmuştu ama o dönem Türkiye bunu reddetmişti. Şimdi Dışişleri Bakanlığımızca yalanlanmasına rağmen ABD’nin Afganistan’da en çok ihtiyaç duyduğu savaşacak asker gönderilmesi hususu bugün Türkiye ile ABD arasındaki en önemli pazarlık unsurlarından birisi haline gelmiştir.
    Obama yönetiminin dış politikasındaki en önemli konu olan Afganistan meselesi, aslında iç politikada giderek desteği düşen Obama yönetiminin en önemli sınavı haline de gelmiştir. Zira ABD’nin müttefikleri Irak’tan asker çekmekte ve Afganistan’dan da asker çıkarmayı konuşmaktadır. Yeni asker gönderilmesi fikrine de bu ülkeler sıcak bakmamaktadır. Diğer taraftan NATO’nun ABD’den sonraki en büyük askeri gücü olan Türkiye’nin Afganistan’da neden daha fazla asker ve muharip asker bulundurmadığı hususu da NATO’nun diğer üyeleri tarafından sürekli sorgulanır hale gelmiştir. Geçtiğimiz hafta düzenlenen saldırılarla Afganistan’daki asker kaybı 200’e ulaşan İngiltere’nin bu sorgulamada ön sırada yer aldığı da görülmektedir.
    New York Times gazetesinde yayınlanan bir haberde, Amerikalı komutanların ABD’nin Afganistan ve Pakistan özel temsilcisi Richard Holbrooke’a ”görevlerini yerine getirmek için birliklerin yetersizliğinden yakındıkları” belirtilmektedir. Yine Hürriyet Daily News gazetesine özel bir mülakat veren Afganistan’ın Ankara Büyükelçisi Mesud Halili, Türkiye’nin daha fazla asker göndermesinin önem taşıdığını söylemiştir. “Türkiye’nin daha fazla asker göndermesi ve ortak düşman El-Kaide ve Taliban’a karşı NATO ve Afgan ordusuyla omuz omuza mücadele vermesi son derece önemli” diyen Büyükelçi, Afgan halkının Türkiye’ye güvendiğini belirtmiştir. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un ABD ziyareti esnasında ABD Genelkurmay Başkanı, Türkiye bizi PKK konusunda ne kadar sıkıştırıyorsa biz de onları bir o kadar Afganistan konusunda sıkıştırıyoruz demişti.
    Bütün bu açık beyanlara rağmen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Holbrooke ile görüşmesinde Afganistan’a asker gönderilmesi konusunun gündeme gelmeyeceğini açıklamıştır. Davutoğlu “ABD’den bir asker talebi olmadığını” yineleyerek şöyle konuşmuştur: “Zaten NATO yükümlülükleri, NATO zemininde konuşulan hususlardır ve o konuda Türkiye üstlendiği yükümlülükleri doğal olarak yerine getiriyor. Yani komutayı aldığımızda asker sayımız doğal olarak artıyor, özel bir çaba, özel bir birlik isteniyormuş gibi bir hava yok. Türkiye’nin Afganistan’a yaptığı katkı ISAF çerçevesindedir. Türkiye şu anda Afganistan’ın istikrarına en ciddi katkı yapan ülkedir, bunu da herkes biliyor.”
    Her ne kadar Sayın Davutoğlu inkâr etse de perde arkasında Türkiye’nin sahaya inmesi için ABD tarafından ciddi baskıya maruz kaldığı açıktır. Türkiye’den daha fazla asker istenmektedir. Muhtemeldir ki, Türkiye bunu kabul edecektir. Bunun formülü ise artık bellidir. ISAF komutası Türkiye’ye verilerek otomatik olarak daha fazla asker ve hatta muharip güç de alınacaktır.
    Afganistan’da Türkiye özellikle 2001’deki ABD işgali ardından oluşan durumda askeri idari anlamında önemli görevler üstlenmektedir. NATO kapsamında bu ülkede bulunan Türk birlikleri insanî yardım ve güvenliğin sağlanması görevlerini yerine getirmekte ve çatışma bölgelerinde görev yapmamaktadır. Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesine göre Şubat 2009 itibariyle Afganistan’da yaklaşık 800 Türk asker bulunmaktadır.
    NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen’in İftar Ziyareti
    Eski Danimarka Başbakanı ve yeni NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın vereceği iftar yemeğine katılmak için Perşembe günü Türkiye’ye gelecektir.

    Hatırlanacağı üzere Anders Fogh Rasmussen NATO Genel Sekreterliği görevine getirilmeden önce Danimarka Başbakanlığı görevini icra ediyordu. Rasmussen bu görevi esnasında Türkiye’nin AB üyeliğine sorun çıkarmakta, PKK terör örgütünün terör propagandasını yapan televizyonunun Danimarka topraklarından yayın yapmasına izin vermekte ve daha da tehlikelisi Hz. Muhammed’i (sas) tasvir eden karikatürleri yayınlayan Jyllands-Posten adlı gazeteye “basın özgürlüğü” çerçevesinde sahip çıkmaktaydı. Bütün bunları yapan Anders Fogh Rasmussen, yeni konseptinde, İslam coğrafyasında, radikal İslamcı terör gruplarıyla mücadele kararı alan NATO’nun Genel Sekreteri seçilmiştir.
    Türkiye, teröre yataklık yapan ve İslam dünyasına hakaret eden birisinin NATO Genel Sekreteri olamayacağı gerekçesiyle haklı olarak Rasmussen’in adaylığına başlangıçta karşı çıkmıştır. Ancak NATO’nun ikinci en büyük gücü olan Türkiye’nin karşı çıkışı en fazla üç gün sürmüş ve Türkiye kısa sürede “ikna” edilerek Rasmussen’in NATO Genel Sekreteri seçilmesi sağlanmıştı. O dönem Türkiye’ye bir NATO Genel Sekreter Yardımcılığı görevi de dahil olmak üzere bir çok şey vaat edilmişti. Ancak geçen süre zarfında bu vaatlerin hangisinin gerçekleştiği hususu netlik kazanamamıştır. Özellikle de NATO Genel Sekreter Yardımcılığı görevi konusundaki vaat ve PKK terör örgütünün yayın organının (Roj Tv) Danimarka’dan yapılan yayınlarının durdurulması konusunda herhangi bir girişim yapılmamıştır. Bu girişim yapılmadığı gibi Rasmussen, seçildikten sonra, Danimarka’da basın özgürlüğü olduğunu söylemekten de geri kalmamış, İslam dünyasından özür konusunda da herhangi bir adım atmamış ve böylesi bir adım atmayacağını da deklare etmiştir.
    Türkiye ve İslam dünyası açısından pek de iç açıcı bir özgeçmişe sahip olmayan Anders Fogh Rasmussen, İslam dünyasının kutsal değerlerini ifade eden bir iftar yemeğine katılmak için Ankara’ya gelmeye hazırlanmaktadır. Genel Sekreter olan Rasmussen, göreve başlamasının ardından ilk olarak Türkiye’yi ziyaret edeceği sözünü vermiş, “Müslüman ülkelerle el sıkışmak arzusundayım” ifadesini kullanmıştı. Şimdi Rasmussen bu sözünü yerine getirmek için Adalet ve Kalkınma Partisi Ankara İl Teşkilatı’nın iftar programına katılacak sonrasında ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakan Ahmet Davutoğlu’yla görüşecektir.
    NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen’in Türkiye ziyaretinde Irak, deniz korsanlığı gibi birçok konu görüşülecek olsa da gündemin ana maddesini Afganistan oluşturacaktır. Zira hem NATO ve hem de ABD, Afganistan’da zor günler geçirmektedir. Uluslararası Güvenlik ve Destek Gücü ISAF bünyesindeki ülkeler askerlerini Afganistan’dan geri çekme konusunu harıl harıl tartışmakta ve yeni asker göndermek istememektedirler. Ünlü süpekülatör George Soros’un ifadesiyle “en değerli ihraç malı askeri” olan Türkiye’den Afganistan için ek asker ve muharip güç istenmektedir. Bu sürece paralel olarak Türkiye’nin iki dönem başarılı bir şekilde sürdürdüğü ISAF komutasını yeniden devralması da gündemdedir.
    Dünyada Yükselen Terör ve Açılım Tartışmaları
    Terör maalesef küreselleşmiştir. Irak’taki terörü Afganistan’dan, Pakistan’dan bağımsız düşünmek mümkün değil. Hatta bu sürecin Rusya’yı da olumsuz etkilediği düşünülmektedir. Zira Rusya’da da terörün yükselen dalgasından bahsedebiliriz. Son günlerde Irak’ta artan terör ABD’nin çıkışını sorunlu hale getirmek ve diğer taraftan da çekilme sonrasında güç paylaşımından etkin çıkmak ve elbette planlanan seçimi etkilemek gibi amaçlar gütmektedir.
    Terörün küresel düzeyde yükseliş gösterdiği bir ortamda Türkiye’deki açılım tartışmalarına da değinmek gerekir. Zira Türkiye cam fanus içerisinde yaşamamaktadır. Türkiye’nin başlattığı bu açılımın ana hedefi, bugün küresel bir terör örgütü haline gelmiş olan PKK terör örgütünü bitirmektir. Ancak Irak’ta ve hatta Irak’ın kuzeyinde terör etkisini arttırırken açılım yapmak son derece risklidir. Zira dünya tecrübesi bize açılımların terörün düşüşe geçtiği ortamlarda yapıldığını göstermiştir. Oysa hem Türkiye’de ve hem de dünyada terörün zirve yaptığı bir dönemden geçmekteyiz. Bu açıdan bakıldığında açılım çabalarının zamanlama konusunda ciddi bir hesap hatası yapıldığı düşünülmektedir.
    Öte yandan, açılım tartışmalarının doludizgin gittiği bir ortamda Türkiye’de siyaset etnik kökene doğru kaymaktadır. Seçim sürecinde Afganistan’daki sorunların temelinde bir ulus olma bilincinden uzak olunmasının ve seçimlerde etnik kökenlerin ön planda tutulmasının bulunduğu teşhisini koymuştuk. Maalesef şimdi benzer bir sürecin Türkiye’yi tehdit ettiği görülmektedir. Zira Türkiye’de TBMM çatısı altında siyaset yapan DTP’nin Türkiye partisi olma yerine Kürtlerin siyasi temsilcisi olduklarını daha sık vurgulamaya başlamaları bir yana Çerkez sürgününün 150. Yıldönümü olan 25 Mayıs’ta Türkiye’de yeni partinin kurulması ve şimdi de Alevilerin partileşme çalışmalarını başlatmaları, riskli bir gidişata işaret etmektedir. Bunu muhtemelen diğer etnik unsurların partileşme süreçleri izleyecektir. Bu durum açılım tartışmalarının gözden kaçan ama en tehlikeli boyutunu oluşturan husustur.
    Türksam

  • Danimarka’dan “pes” dedirtecek uygulama

    Danimarka’dan “pes” dedirtecek uygulama


    19 Temmuz 2009 / Ünsal TURAN / KOPENHAG HURRIYET

    Danimarka’da, ülkesine tatile giden Danimarka vatandaşı göçmen gençlerin evlenerek aile birleşiminden yararlanmalarını önlemek için sınır polisine, pasaporta el koyma yetkisi verilmlesi için yasa tasarısı hazırlandı.

    DANİMARKA‘da muhalefetteki Radikal parti tarafından hazırlanan yasa tasarısında, ülkesine tatile giden göçmen gençlerin evlenerek aile birleşiminden yararlanmalarını önlemek için sınır polisi tarafından pasaporlarına el konulması istendi. Tasarıya gerekçe olarak, Müslümün asıllı göçmen gençlerin ülkelerine götürülerek istemedikleri kişilerle evlendirildiği ve İslam dini eğitimi aldırıldığı öne sürüldü. Radikal Parti’nin hazırladığı yasa tasarısına, aşırı sağ Danimarka Halk Partisi ve diğer muhalefet partilerinden de destek geldi. Hukuk profesörleri ise, polisin ailelerin özel yaşamlarına müdahale hakkı bulunmadığına dikkat çekerek hükümeti uyardılar.

    KOMİSYON KURULSUN
    Radikal Parti Uyum Sözcüsü Morten Östergaard, hazırladıkları yasa tasarısının göçmen ailelerin özel yaşamlarına müdahale içermediğini öne sürerek „bizim amacımız göçmen gençlere ve ailelerine zarar vermek değil. Ülkesine götürülerek istemedikleri kişilerle evlendirilen veya İslam dini konusunda eğitim almaya zorlanan gençleri kurtarmak. Yasa tasarısının parlamentoda kabul edilmesi durumunda, kişi ülkesine tatile giderken pasaport polisi durumunu değerlendirecek ve gerekirse pasaportuna el koyarak çıkışına izin vermeyecek. Kişilerin pasaportlarına el koymanın hukuksal açıdan zor olduğunu biliyoruz ama hukukçular ve diğer uzmanlardan oluşan bir komisyon bunun yollarını araştırıp bulabilir”dedi.

    HUKUKÇULAR KARŞI ÇIKIYOR

    Bir şahsın pasaportuna el koyabilmek için mahkame kararı gerektiğine işaret eden hukukçular ise hazırlanan yasa tasarısına karşı çıktılar. Aalborg Üniversitesinden Hukuk Profesörü Claus Hagen Jensen „pasaporta el koyma konusunda çok dikkatli olunması gerekir. Şayet, ten ve saç rengi koyu bir göçmenin pasaportuna el konulursa bu ırkçılığa girer. Danimarka’nın başına hiç beklenmedik sorunlar açar. Tasarı aynı zamanda ülkemizdeki hukuk güvencisini de tartışmaya açar. Çünkü polisin mahkeme kararı olmadan pasaporta el koyması hukuk dışıdır. Polilisin ailelerin özel yaşamlarına karıştırılması çok yanlış bir karar olur. Ben şahsen tasarıya karşıyım. İnsanların nereye ve ne zaman seyahat edeceklerine resmi makamlar karışamaz”dedi.

  • Annem-babam neden Danimarka’ya gelmediler?

    Annem-babam neden Danimarka’ya gelmediler?

    Güncelleme : 09.06.2009 Sabah

    Sorunun cevabını hemen vereyim. 21 yıldır yaşadığım Danimarka’da annem babam beni ziyaret etmediler. Bunun bir tek nedeni var. O da dünyanın en onur kırıcı uygulamalarından biri olarak gördüğüm vize çilesine o yaşlı insanları maruz bırakmamak inatçılığı. Kendimce bir protesto. Annem ve babam beni ömürleri yeterse Danimarka’ya vizesiz girebilecekleri gün geldiğinde ziyaret edecekler.

    Onlara “Buraya gelmeniz için vize almanız gerekli, bunun için de 14 çeşit belge ile birlikte İstanbul ya da Ankara’ya gitmeniz, Danimarka temsilciliklerinde vizeye başvurmanız gerekiyor” demeyi kendime yediremiyorum. Yukarıdaki paragraf geçtiğimiz günlerde katıldığım ve AB-Türkiye ilişkilerinin tartışıldığı bir panelde bana sorulan bir soruya verdiğim cevaptır. Türk basınında bu günlerde “Avrupa Birliği ülkelerine vize kalktı, kalkıyor” başlıklı haberler okuyoruz.

    Başlıkları görünce seviniyoruz, başlığın altındaki yazıyı okuyunca ise Avrupalıların göz boyamacı, iki yüzlü açıklamalarını görüp şüpheye düşüyoruz. Acaba bizi kafaya mı alıyorlar diyerek. Vize bize müstehak 1980’li yılların başından itibaren suya atılan bir taşın halkaları gibi tüm Avrupa ülkelerinde yayılan “Türklere vize uygulama” sporu aradan geçen yıllar içinde inanılmaz sayıda vatandaşımızı mağdur etti, maddi ve manevi zarara yol açtı. Türk olan eşini dostunu bile kendi ülkesine davet etmek isteyen AB vatandaşlarına kendi ülke yetkilileri “dostunuzu o kadar seviyorsanız gidin onu memleketinde ziyaret edin” tavsiyesinde bulundular,bulunmaya devam ediyorlar.

    Halbuki vize uyguladıkları halkın ülkesi AB’ye üye olmak üzere müzakerelere başlamış. Yasalarını kurallarını AB müktesebatına uydurmaya söz vermiş, bunun için reform süreci başlatmış. Ara başlıkta “vize bize müstehak” dedik, Öinki vizeden mağdur olan bizler yalnızız. Hakkımızı savunacak kimse yok. 1963 yılında imzalananan Ankara anlaşması ve ardından imzalanan katma protokol uyarınca Avrupa Birliği ülkelerinin Türklere vize uygulama hakkı bulunmuyor. Bunu gündeme getirmek için son bir kaç yıl içinde bir kaç Türkün bireysel olarak Avrupa Adalet divanına başvurması yeterli oldu. Zaman zaman Avrupa ülkelerine Türk siyasetçileri çeşitli heyetler halinde gelirler, vatandaşlarımızın büyük bir heyecanla katıldığı dert dinleme toplantısı yaparlar. Bu toplantıların bir çoğuna ben de katıldım. Bu toplantılara dinleyicilerin karşısına geçen siyasetçilerimiz, “aman ha mutlaka çocuklarınızı okutun” cümlesiyle özetlenebilecek saatler süren konuşma yaparlar ve sorunları Ankara’ya ileteceğiz diyerek masadan kalkarlar. Nedense yıllardır süren bu toplantıların ardından bir Allahın kulu siyasetçimiz kalkıp da şu vize sorununu gündeme getireyim demez.

    Halbuki bu sorun hem 70 milyonluk Türk halkı hem de Avrupa’da yaşayan 3,5 milyon vatandaşımızın en büyük sorunudur. Fasülyeden AB üyesi AB ile üyelik müzakereleri yürüten ülkeme, kıravatını bağlamasını bilmeyen Avrupalı politikacıların, “Şunu yap, bunu yerine getir, yoksa bizim aramız katılamazsın” dediklerini duydukça ve annemle babamın Danimarka’ya gelmek için vize almak zorunda olduklarını da düşününce “Acaba biz AB’ye üye olursak ‘fasülyeden üye’ mi olacağız” diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Hani mahalle arasında oynanan futbol maçlarında oyuna katılımı sonuca etki etmeyecek olan çocuklar vardır ya, işte onların fasülyeden oynaması gibi oynayan bir üye olacağımızdan korkuyorum. Yani AB üyesi bir Türkiye, ama vatandaşları AB’nin ruhunu oluşturan serbest dolaşımdan men edilmiş bir üye. AB ile üyelik görüşmeleri yürüten büyüklerimize buradan sesleniyorum. “Mister, devam edeceksek şu vizeyi kaldırın” deyin lütfen. Bu arada Türkiye’deki Danimarka büyükelçisi sayın Jesper Vahr’a de sesleniyorum.

    Eminim ülkemizde gayrimenkul alan 7 bin civarında Danimarka vatandaşının, ülkeme tatile gelen 200 bin Danimarkalı tatilcinin iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesine yaptıkları katkıdan dolayı memnuniyet duyduğunuzu ve bunu bulunduğunuz çeşitli ortamlarda da dile getirdiğinizi kesin olarak bilmesem de tahmin ediyorum. Ama ne olur ülkenizin çalıştığınız ülke vatandaşlarına da vize uyguladığını hem de en katı kurallarla vize uyguladığını da sözlerinizin sonuna ekleyin lütfen. Ya da bu konuda siz de bir şey yapın.

  • AP Seçimleri – İSVEÇ, DANİMARKA VE FİNLANDİYA

    AP Seçimleri – İSVEÇ, DANİMARKA VE FİNLANDİYA

    AVRUPA PARLAMENTOSU SEÇİMLERİ

    İSVEÇ, DANİMARKA VE FİNLANDİYA’DA OY VERME İŞLEMİ SONA ERDİ

    STOCKHOLM (A.A) – 07.06.2009 – İsveç, Danimarka ve Finlandiya’da Avrupa Parlamentosu’na gönderilecek milletvekillerini belirlemek amacıyla bugün yapılan oy verme işlemleri Türkiye saatiyle 22.00’da sona erdi.

    İsveç’ten Avrupa Parlamentosu’na gidecek 18 milletvekilini belirlemek amacıyla bugün yapılan seçim sonuçları Türkiye saatiyle 22.00’den itibaren açıklanmaya başlandı.

    İlk sonuçlara göre, İsveç’te seçimlerden Çevre Partisi galip çıktı. Oylarını yarı oranında artıran Çevre Partisi, sonuçlara en çok sevinen parti oldu.

    İsveç’te seçimlerin sürprizi olarak yeni kurulan ve seçimlere ilk kez katılan, internette müzik dinleme ve film indirme gibi sanatsal faaliyetlerde daha fazla bağımsızlığı savunan Pirat Parti (Korsan Parti) oldu, parti bir milletvekilini Avrupa Parlamentosu’na göndermeyi garantiledi.

    7 milyon 88 bin 45 İsveçli seçmenin oy kullandığı ülkede ilk açılan sandıklardan çıkan oy oranlarına göre, İsveç Çevre Partisi daha önceki seçimlerde aldığı yüzde 6.0 oranındaki oy oranını, yüzde 11.5’e çıkardı. Çevre Partisi’nde Türk kökenli Mehmet Kaplan da İsveç meclisinde bulunuyor.

    Bu oy oranlarına İsveç’ten Avrupa Parlamentosu’na en çok milletvekilini gönderen Parti yine 6 milletvekili ile Sosyal Demokratlar oldu. İkinci partiler ise iktidar ortağı sağ partilerden Muhafazar Parti 3, Halk Partisi 3 ve Sol Parti 1, Çevre Partisi 2, Merkez Parti 1, Hristiyan Demokrat Parti 1 milletvekillerini Avrupa Parlamentosu’na göndermeyi garantiledi.

    -İKTİDAR PARTİLERİ OYLARINI KORUDU

    İktidar ortağı sağ partiler, Moderat Parti (Muhafazakar Parti), Folk Parti (Halk Partisi), Center Parti (Merkez Parti) ve Hristiyan Demokrat Partilerin oy oranlarında çok fazla bir değişiklik olmadığı gözlendi.

    Muhalefetteki Sosyal Demokrat Parti daha önceki aldığı yüzde 24.6’lik oy oranını yüzde 25.1’e çıkarırken, seçimden en fazla zararlı çıkan parti ise İsveç Sol Partisi oldu. Sol Parti, yüzde 12.8’lik oy oranını yüzde 5.72’ye düşürdü.

    Seçimlerden zararlı çıkan ikinci parti ise Avrupa Birliği’ne karşı görüşleriyle tanınan ve 2004 yılında yüzde 14.5 oy alan Juni Listan (Haziran Listesi) bu seçimlerde oy oranını yüzde 4’lük seçim barajınında altında oy olarak yüzde 3.6 kaldı. İsveç’te ırkçı politikalarıyla tanınan Sverige Demokrat Parti de ilk sonuçlara göre, seçim barajını aşamadı.

    -İSVEÇ VE DANİMARKA’DA TÜRK ADAYLAR KAYBETTİ

    Danimarka’da da yapılan seçimlerden ise Halk Partisi ile Sol kanatta yer alan SF oylarını artırarak Avrupa Parlamentosu’na iki milletvekili göndermeyi başardı.

    Danimarka Sosyal Demorat Parti geçen seçimlerde 5 milletvekilini Avrupa Parlamentosu’na gönderirken, bugün yapılan seçimlerde, bir milletvekili kaybetti ve 4 milletvekilinde kaldı. Danimarka’da diğer bir Sol Parti’de AP’ye 3 milletvekili göndermeye hak kazandı.

    Bu arada, İsveç’ten Merkez Parti’den AP’ye aday olan Muharrem Demirok ile Danimarka’dan Sosyal Demokrat Parti’den aday olan Hüseyin Araç seçilemedi.

  • TÜRK TOPLULUKLARINDAN HABERLER

    TÜRK TOPLULUKLARINDAN HABERLER

    İÇİNDEKİLER:

    DİLEKÇE GÖNDER, VİZE KALKSIN

    “GÖÇMEN POLİTİKASINDA GEÇMİŞTE HATALARIMIZ OLDU”

    GÖÇMENLERİN SİYASETE AKTİF KATILIMI KONUSU TARTIŞILDI

    HUKUK MÜCADELESINI KAZANDI

    ROJ TV İÇİN MALİ POLİS DEVREDE

    PKK MEYDAN OKUDU

    PEGASUS, ALMANYA’NIN İKİNCİ BÜYÜK HAVAYOLU AİR BERLİN’İN YÜZDE 15’İNİ ALIYOR

    ***

    DİLEKÇE GÖNDER, VİZE KALKSIN

    28 Mart 2009 / Emine SONUGÜR / HAMBURG

    Avukatlar Ünal Zeran ve İlknur Baysu, vizenin tüm Türkler’e kalkması için kampanya başlattılar. Destek vermek isteyenler, Avrupa Parlamentosu ve Federal Almanya Parlamentosu Dilekçe Komisyonları’na dilekçe gönderebilirler. İşte adresler.

    AVRUPA Adalet Divanı’nın (ADAD), turistik amaçlı seyahate çıkmak isteyen Türkleri de kapsadığını savunan iki avukat dilekçe kampanyası başlattı. Vizenin Avrupa’ya turist olarak gelmek isteyen bütün Türkler için kalkması gerektiğini belirten avukatlar Ünal Zeran ve İlknur Baysu, Avrupa Parlamentosu (AP) ve Federal Almanya Parlamentosu Dilekçe Komisyonlarına (Petitionsausschuss) dilekçe gönderdiler.

    Herkes imzalamalı

    Almanya’da ve diğer bir AB ülkesinde yaşayan herkesin Avrupa Parlamentosu ve Federal Almanya Parlamentosu Dilekçe Komisyonu’na başvuruda bulunma hakkının olduğuna dikkat çeken Ünal Zeran, „Almanya ve diğer AB ülkelerinde yaşayan ne kadar çok kişi dilekçe komisyonunca başvuruda bulunursa, vize konusunu o kadar etkili gündeme getirmiş oluruz. Kampanyanın ilk adımını attık. Tüm sivil toplum örgütleri, dernekler, kuruluşlar, meslek grupları bu konuda üyelerini harekete geçirmeli“ diye konuştu. Federal Parlamentonun Dilekçe Komisyonu’na gönderilen dilekçenin üç hafta içinde internet üzerinden de imzaya açılacağını söyleyen Ünal Zeran, „Elektronik posta yoluyla da (Email) dilekçeler kabul ediliyor. Herkes internetten bir tıkla dilekçemize ortak olabilir. Katılım ne kadar çok olursa, parlamento da bunu o kadar ciddiye alır“ dedi.

    DİLEKÇEDE NE YAZIYOR?

    ADAD Kararı’nın temelini oluşturan, AET (AB) Türkiye arasında 23 Kasım 1970’de Brüksel’de imzalanan ve Aralık 1972’de yürürlüğe giren Ek Protokolün 41. maddesinin 1. fıkrasınca sadece aktif hizmet sektöründe değil, pasif hizmet sektörünü de kapsadığını dilekçe de belirterek, turistik amaçla Almanya’ya gelen Türk vatandaşlarına vize uygulanamayacağını ifade eden Zeran ve Baysu, „Türk vatandaşları için vizesiz giriş“ talebinde bulundular.

    İŞTE ADRESLER

    Zeran ve Baysu’nun başlattığı dilekçe kampanyasına katılmak isteyenler aşağıdaki adres, e-mail veya linklerdeki formları kullanabilirler. Linkleri tıklayıp formu doldurabilirsiniz. Almanca bilmeyenler ise aşağıdaki Almanca metni posta veya email ile gönderebilirler. Dilekçeyi gönderen kişi, isim, soyisim, adres, e-mail ve hangi ülkenin vatandaşı olduğunu belirtmeli.

    Federal Almanya Parlamentosu
    Deutscher Bundestag Sekretariat des Petitionsausschusses
    Platz der Republik 1 11011 Berlin Email: e-petitionen@bundestag.de

    Avrupa Parlamentosu
    Europäisches Parlament Petitionsausschuss Sekretariat
    Rue Wiertz B-1047 BRÜSSEL

    İŞTE DİLEKÇEYE YAZABİLECEĞİNİZ ALMANCA METİN

    Visumsfreie Einreise für türkische Staatsangehörige

    Der Europäische Gerichtshof hat am 19.2.2009 in der Rechtssache C-228/06 Soysal und Savatli gg. Bundesrepublik Deutschland entschieden: 41 Abs. 1 des Zusatzprotokolls, das am 23. November 1970 in Brüssel unterzeichnet und durch die Verordnung (EWG) Nr. 2760/72 des Rates vom 19. Dezember 1972 im Namen der Gemeinschaft geschlossen, gebilligt und bestätigt wurde, ist dahin auszulegen, dass er es ab dem Zeitpunkt des Inkrafttretens dieses Protokolls verbietet, ein Visum für die Einreise türkischer Staatsangehöriger wie der Kläger des Ausgangsverfahrens in das Hoheitsge- biet eines Mitgliedstaats zu verlangen, die dort Dienstleistungen für ein in der Türkei ansässiges Unternehmen erbringen wollen, wenn ein solches Visum zu jenem Zeitpunkt nicht verlangt wurde.“

    In Randnummer 55 des Urteils heißt es: ‘ Hinsichtlich türkischer Staatsangehöriger wie der Kläger des Ausgangsverfahrens, die im Hoheitsgebiet eines Mitgliedstaats von der Dienstleistungsfreiheit nach dem Assoziierungsabkommen Gebrauch machen wollen, ist jedoch eine nationale Regelung, die diese Tätigkeit von der Erteilung eines Visums abhängig macht, das von Gemeinschaftsangehörigen nicht verlangt werden kann, geeignet, die tatsächliche Ausübung dieser Freiheit zu beeinträchtigen, und zwar insbesondere aufgrund des zusätzlichen und wiederholten Verwaltungs- und finanziellen Aufwands, den die Erlangung einer solchen Erlaubnis, deren Gültigkeit zeitlich befristet ist, mit sich bringt. Wird zudem der Visumantrag wie im Ausgangsverfahren abgelehnt, hindert eine solche Regelung die Ausübung dieser Freiheit.

    Randnummer 57: Unter diesen Umständen stellt eine Regelung wie die im Ausgangsverfahrens in Rede stehende eine „neue Beschränkung“ im Sinne von Art. 41 Abs. 1 des Zusatzprotokolls für das Recht türkischer Staatsangehöriger mit Wohnsitz in der Türkei dar, in Deutschland frei Dienstleistungen zu erbringen.
    Randnummer 58: Dieses Ergebnis wird nicht dadurch in Frage gestellt, dass die gegenwärtig in Deutschland geltende Regelung lediglich die Umsetzung einer Vorschrift des abgeleiteten Gemeinschaftsrechts ist.

    Randnummer 59. Insoweit genügt der Hinweis, dass es der Vorrang der von der Gemeinschaft geschlossenen völkerrechtlichen Übereinkommen vor den Rechtsakten des abgeleiteten Gemeinschaftsrechts verlangt, Letztere nach Möglichkeit in Übereinstimmung mit diesen Übereinkommen auszulegen (vgl. Urteil vom 10.September 1996, Kommission/Deutschland, C-61/94, Slg.1996, I-3989, Randnr. 52).“ Das Ur teil hat zur Folge, dass die Visumsfreiheit im Dienstleistungsverkehr in demselben Umfang, wie sie am 1.1.1973 bestand, fortgilt. Am 1.1.1973 waren türkische Staatsangehörige in Deutschland für die Einreise und den Aufenthalt als Touristen oder Besucher gemäß § 1 Abs. 2 Nr. 1 DVAuslG 1965 für drei Monate und als Dienstleistungserbringer gemäß § 1 Abs. 2 Nr. 2 DVAuslG 1965 bis zu 2 Monate vom Erfordernis einer Aufenthaltserlaubnis befreit.
    Sie konnten dementsprechend auch visumsfrei einreisen. Bestandteil des Dienstleistungsverkehrs ist nach ständiger Rechtsprechung des Europäischen Gerichtshofs die Ausübung der passiven Dienstleistungsfreiheit. den gemeinschaftsrechtlich geregelten Situationen gehören u. a. diejenigen, die unter das durch Artikel 59 des Vertrages eingeräumte Recht auf freien Dienstleistungsverkehr fallen.
    Nach der Rechtsprechung des Gerichtshofes schließt dieses Recht die Freiheit der Leistungsempfänger ein, sich zur Inanspruchnahme einer Dienstleistung in einen anderen Mitgliedstaat zu begeben Unter Artikel 59 fallen somit alle Angehörigen der Mitgliedstaaten, die sich, ohne ein anderes durch den Vertrag gewährleistetes Freiheitsrecht in Anspruch zu nehmen, in einen anderen Mitgliedstaat begeben und dort Dienstleistungen in Empfang nehmen wollen oder die Möglichkeit haben, sie in Empfang zu nehmen. (EuGH, U. v. 24.11.1998 C-274/96 (Bickel u. Franz), EuGH, Urteil v. 31.1.1984, Rs. 286/82 (Luisi und Carbone); EuGH, Urteil v. 2.2. 1989, Rs. 186/87 Cowan, EuGH Urteil 19.01.1999, C-348/96 Rn 16, Calfa) Beim Inkrafttreten des Zusatzprotokolls am 01.01.1973 waren folgende Länder der EU beigetreten: Deutschland, Frankreich, Italien, Belgien, Niederlande, Luxemburg, Irland, Großbritanien und Dänemark Nach Inkrafttreten des Zusatzprotokolls traten Griechenland am 01.01.1981, Spanien und Portugal 01.01.1986, Österreich, Schweden und Finnland 1995 sowie jüngst die 10 neuen Beitrittsländer am 01.05.2004 und schließlich Bulgarien und Rumänien zum 01.01.2007 der EU bei. Das EU Parlament wird aufgefordert die EU Kommission unverzüglich zu beauftragen für die Einhaltung einer einheitlichen Einreisebestimmung für türkische Staatsangehörige im Lichte der Rechtsprechung des EuGH zu sorgen, damit die Dienstleistungsfreiheit gewährleistet werden kann. Dies kann in einem einheitlichen Rechtsraum nur durch die Einführung der visafreien Einreise erfolgen. Damit würde auch die wirtschaftliche Beziehung zur Türkei gestärkt werden und eine jahrzehntelange rechtswidrige Behandlung von türkischen Staatsangehörigen beendet werden.

    Kaynak: hurriyet.de

    ***

    “GÖÇMEN POLİTİKASINDA GEÇMİŞTE HATALARIMIZ OLDU”

    29 Mart 2009 / A.A.

    Almanya’nın Schleswig-Holstein Eyaleti Eğitim Bakanı Ute Erdsieck-Rave, göçmen politikası konusunda geçmişte hatalar yapıldığını ve bu hatalardan ders alınması gerektiğini söyledi.

    Erdsieck-Rave, Körber Vakfı tarafından organize edilen bir toplantı çerçevesinde, “Türk kökenli politikacılar birliği” adlı kuruluşun üyeleriyle Kiel kentinde bir araya geldi. Kiel’deki Intercity otelinde düzenlenen toplantıda konuşan Alman bakan, göçmen kökenli çocukların eğitiminin önemine dikkati çekerek, “Göçmen politikasında geçmişte hatalarımız oldu. Bunlardan ders çıkartmamız lazım” dedi.

    Bakan Erdsieck-Rave ayrıca, Kiel’deki resmi dairelerde çalışanların sadece yüzde 3’ünün göçmen kökenlilerden oluştuğuna işaret ederek, bu oranın çok düşük olduğunu ve artırılması gerektiğini kaydetti. Birliğin Yönetim Kurulu Başkanı olan Sosyal Demokrat Parti (SPD) üyesi Ergun Can yaptığı açıklamada şunları söyledi:

    “Bizler Almanya’da farklı siyasi partilerde görev yapmaktayız. Ancak ortak amaçlar doğrultusunda bir araya gelip, fikir alışverişinde bulunuyoruz. Bizler partiler üstü çalışıyoruz. Alman siyasi partilerinde daha aktif olmalıyız.

    Gelecek dönemde Avrupa Parlamentosu ve genel seçimler var. Ümit ederiz, listelerde Türk kökenli politikacılar önemli sıralarda yer alırlar. Bizim göçmen kökenlilerden istediğimiz seçimlere giderek oy kullanmaları. Bu aynı zamanda, karar alma mekanizmalarında yer almak isteyişimizin de bir işareti olacaktır.”

    Sosyal Demokrat Partili (SPD) Hamburg eyalet meclisi üyesi Bülent Çiftlik de gazetecilere yaptığı açıklamada, Türk kökenli milletvekilleri olarak örgütlenmenin önemine değinerek, özellikle göçmen çocuk ve gençlerin eğitimi konusuna da Türk kökenli politikacılar olarak daha fazla ağırlık vermeleri gerektiğini belirtti.

    ***

    GÖÇMENLERİN SİYASETE AKTİF KATILIMI KONUSU TARTIŞILDI

    29 Mart 2009 / A.A.

    Almanya’nın Köln kentinde faaliyetlerini sürdüren Avrupa Entegrasyon Araştırmaları Akademisi (AFIE) tarafından düzenlenen toplantıda, “Almanya’da Göçmenlerin Siyasete Aktif Katılımı” tartışıldı.

    Avrupa Türk Demokratlar Birliği (UETD) genel merkezindeki toplantıya konuşmacı olarak, siyaset bilimci Osman Hasırcı, Duisburg İl Yönetimi Başkan Yardımcısı Muhammed Al ve Kuzey Ren Vestfalya KRV) Göçmen Meclisleri Birliği (LAGA) Başkanı Tayfun Keltek katıldı.

    Açılış konuşmasını yapan AFIE Başkanı Yılmaz Bulut, Avrupalı Türklerin en önemli sorunlarından birisinin siyasi katılımın önündeki güçlükler olduğunu belirterek, “Avrupa toplumuyla iç içe olmanın önemli bir anahtarı, siyasete katılımı artırmaktır. Çoğunluk toplumlarıyla eşit nispette siyasete katılımı temin etmek ise önümüzde duran büyük bir sorun alanıdır” dedi.

    Tayfun Keltek de bir ülkede göçmenlerin demokrasiye katılımıyla seçme ve seçilme hakkı olmadığı takdirde sorunların da görmezlikten gelineceğini ifade ederek, aktif siyasete katılımın bu nedenle çok önemli olduğunu söyledi.

    AB’ye yeni üye olan ülkelerin vatandaşlarının diğer üye ülkelerde 6 aydan fazla ikamet etmeleri halinde oy kullanabildiklerine dikkati çeken Keltek, bu çifte standardın Avrupa demokrasisine zarar verdiğini belirtti.

    Göçmenlerin yerel seçimlerde oy kullanmaları için düzenlenen kampanyaya da değinen Keltek, kampanya çerçevesinde toplanan 20 bin imzanın yetersiz olduğunu, bu sayının 100 bini bulması halinde yetkili makamlar tarafından daha fazla ciddiye alınacaklarını kaydetti.

    Keltek, oy kullanma sıkıntısının, Hessen Eyaleti Başbakanı Roland Koch’un çifte vatandaşlığı engellemek amacıyla topladığı 5 milyon imzadan kaynaklandığını da savunarak, bu tutumundan dolayı Koch’u eleştirdi.

    Osman Hasırcı da toplumda siyasi katılımın her zaman için çok önemli olduğunu belirterek, “Siyasal katılımın araçları parti, sendika ve gençlik kolları gibi kurumlardır. Bu kurumlar birey ile siyasi mekanizma arasındaki ilişkiyi sağlar. Eğer bu araçlar bireyi dışlıyorsa ya da bireyler bu araçları kendileri için yeterli görmüyorsa siyasi anlamda sorunlar başlar.

    Birey sisteme karşı yabancılaşır ve sistem de bireye karşı yabancılaşır. Bunun sonucunda siyasi kriz başlayabilir ya da sosyal bir kriz de oluşabilir” diye konuştu. Muhammed Al da Almanya’da göçmenlerin siyasete aktif olarak katılmamaları durumunda, var olan sıkıntıların tam olarak çözülemeyeceğini belirterek, sıkıntıların çözümü için mutlaka siyasete katılım olması gerektiğini, Almanya’da yaşayan Türklerin artık burada kalıcı olduklarının unutulmaması gerektiğini söyledi.

    ***

    HUKUK MÜCADELESINI KAZANDI

    28 Mart 2009 / A.A.

    Almanya’da yaşayan babasının ani ölümü üzerine turist vizesiyle bu ülkeye gelen, vizesinin süresinin dolması üzerine hakkında sınır dışı kararı verilen iş adamı Yavuz Öztürk (37) beş aydır sürdürdüğü hukuk mücadelesini kazandı ve oturma izni aldı.

    Hamburg’un Wandsbek kasabasında 19 yıldır faaliyet gösteren kuru temizleme dükkanını babası vefat ettikten sonra işletmeye başlayan Öztürk, vize süresi dolduktan sonra yabancılar dairesinin hakkında sınır dışı kararı verdiğini belirterek, ”Hakkımı almak için mücadele ettim ve sonunda bir yıllık oturma izni aldım” dedi.

    Öztürk, bir yıl sonra oturma hakkı da alacağını ifade etti. Öztürk’ün avukatı Erinç Ercan, önce Hamburg Eyalet Parlamentosu Dilekçe Komisyonu’na müracaatta bulunduğunu, eyalet parlamentosunun verdiği kararla oturma izni aldıklarını kaydetti.

    Ercan, bu kararın alınmasında 1927 Weimarer Cumhuriyeti’nde kabul edilen yerleşme anlaşmasının 4. maddesinde yer alan ”Almanya-Türkiye arasında karşılıklı sanayi, ticaret alanlarındaki uygulamalar gereği oturma izni alınabilinir” hükmünün etkili olduğunu söyledi.

    Ercan, 2 Ocak 1927 tarihli (Niederlassungsabkommen vom 2. Januar 1927, Reichsgesetzbl. II S. 76 und S. 454) yerleşim yasasının yine aynı şekilde 16 Şubat 1952 tarihinde Ankara’da yapılan anlaşma gereğince geçerliliğinin devam ettiğine dikkati çekerek, ”Savaş öncesi anlaşmalar bugün hala bağlayıcıdır. Bu dava birçok davayı da etkileyebilir. Tarihe gömülmüş birçok yasa var. Devletler arası anlaşmaları ve bu anlaşmaların bugün dahi geçerli olduğunu bilmek gerekir.

    Bu dava çok fazla alanı da kapsayabilir”şeklinde konuştu. Ercan, müvekkili Öztürk’ün yasalarda yer alan 1927 yerleşim yasası ile kalmayıp, aynı zamanda oturum yasasının 21. maddesi 1. fıkrasına göre, yüksek ekonomik gereklilik veya yöresel ihtiyaç varsa çalışma, iş kurma türü pozitif ekonomiye yansıyorsa, söz konusu kişi finansmanı kendisi ya da kredi yolu ile kanıtlayabiliyorsa gibi koşullara göre de oturum aldığını sözlerine ekledi.

    ***

    ROJ TV İÇİN MALİ POLİS DEVREDE

    Sadi TEKELİOĞLU – KOPENHAG
    30.03.2009

    Danimarka PKK destekçisi kanalın kapatılmasına ilişkin davanın açılması için yeni bir adım attı. Mali polis, Roj TV’nin gelir hesap ve aktarımlarını inceleme kararı aldı..

    Danimarka, Türkiye’nin terör yanlısı yayınlarından bu ülkedeki lisansının iptalini istediği Roj TV’ye dava açılması için yeni bir adım attı. İlk kez SABAH’ın duyurduğu konuyla ilgilenen savcılar incelemelerde bulunmak üzere Türkiye’ye gönderildi. Ayrıca mali polis de Roj TV’nin hesaplarını incelemeye başladı. Böylece Roj TV’nin reklam gelirlerinden terör örgütü PKK’ya para aktarımı olup olmadığı tespit edilecek. Danimarka’dan iki savcının konuyu görüşmek üzere Ankara’ya geldiği ve Adalet Bakanığı’nda temaslarda bulunduğu belirtildi.

    SİYASİLER RAHATLAYACAK
    Bu adımın Danimarkalı siyasilerin elini somut mali kanıtlarla güçlendireceği yorumu yapılıyor. Roj’un kapatılmasına ilişkin dava açılması çalışmalarına hız verilmesinin ‘Anders Fogh Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği adaylığı için Türkiye’nin desteğini almak amacını güttüğü belirtilmişti. Almanya’da yasaklanan kanal daha önce Danimarka’da üst kurulların yaptığı incelemeler sonrasında 3 kez aklanmıştı.

    ***

    PKK MEYDAN OKUDU

    DIŞ HABERLER SERVİSİ
    30.3.2009

    PKK lideri Karayılan, Talabani’nin silah bırakma ya da Kuzey Irak’ı terk etme çağrısına “Bizi buradaki dağlardan kimse atamaz” diye cevap verdi
    Terör örgütü PKK’nın liderlerinden Murat Karayılan, kendilerine yönelik olarak silah bırakma ya da Irak topraklarını terk etme çağrısı yapan Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’ye meydan okuyarak kimsenin kendilerini Kuzey Irak’tan atamayacağını söyledi.
    AFP’nin haberine göre bir grup gazeteciye konuşan Karayılan, Talabani’nin geçen salı günü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yaptığı görüşmenin ardından yaptığı açıklamalarla “Türk generallerini memnun etmeyi amaçladığını” belirtti. Karayılan, bu davranışının ardından Irak Cumhurbaşkanı’na Kürt problemini çözebileceğine dair duydukları güveni kaybettiğini vurguladı.
    Kürtlerin “komşu ülkelerden gelen baskılardan” etkilenmemesi ve kendi aralarında uzlaşması gerektiğini belirten Karayılan, “Kimse bizi bu dağlardaki sığınaklarımızdan atamaz. Bu günlerde süren çatışmalar da bunun bir kanıtı” dedi.
    Ankara’nın, PKK’ya karşı 90 bin Kürdü silahlandırırken kendilerinden silahlarını bırakmasını istemesinin tuhaf olduğunu söyleyen Karayılan “Silahlarımızı bırakmamız bir önkoşul olarak bize dayatılırsa diyalog tekliflerini hiçbir zaman kabul etmeyeceğiz” şeklinde konuştu.

    Roj TV’ye mali polis incelemesi
    Danimarka’nın başkenti Kopenhag’dan yayın yapan PKK’nın yayın organı Roj TV’nin hesapları Danimarka mali polisi tarafından incelemeye alındı.
    Kopenhag Emniyet Müdürlüğü savcısı Dorit Borgaard, Berlingske Tidende gazetesine yaptığı açıklamada, “Roj TV davasını tüm detaylarıyla araştırdıklarını ve bu konuda mali polisin de devreye girdiğini” belirtti. Roj TV hakkındaki son gelişmeler Danimarka’da, Başbakan Anders Fogh Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği adaylığı ve Türkiye’nin bu konudaki olası bir vetosuyla ilişkilendiriliyor.
    İRFAN KURTULMUŞ Kopenhag

    ***

    PEGASUS, ALMANYA’NIN İKİNCİ BÜYÜK HAVAYOLU AİR BERLİN’İN YÜZDE 15’İNİ ALIYOR

    Almanya’nın ikinci büyük havayolu şirketi Air Berlin, Esas Holding’in şirkette azınlık hisselerini almayı planladığını açıkladı.

    Haber Ajansı AP’de yer alan haberde, “Merkezi İstanbul’da bulunan ve Pegasus’a sahip olan Esas, Air Berlin’de yüzde 15.3 oranında hisse alacak” denildi. Anlaşmanın, Almanya’nın Rekabet Kurulu’nun onayını beklediği belirtildi. Air Berlin, satılacak olan yüzde 15.3’lük hissenin bedelini açıklamadı. Air Berlin, anlaşma tamamlandığında Esas’ın yönetim kurulunda, yönetimde görev almayan yönetim kurulu üyesiyle temsil edileceğini bildirdi. Air Berlin, geçen hafta ise Alman seyahat acentesi TUI Travel’a şirketin hisselerinin yüde 19.9’unu satmıştı.

    Türkiye ikincisi

    1990’da kurulan Pegasus, 2005’ yılında Esas Holding tarafından satın alınmıştı. Esas Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Pegasus Yönetim Kurulu Başkanı Ali Sabancı, geçtiğimiz günlerde Berlin’de düzenlediği basın toplantısında 2005 ile 2008 yılları arasında Pegasus’un yüzde 43 oranında büyüdüğünü belirtti. Türkiye’de THY’den sonra yüzde 16 pazar payı oranıyla ikinci sırada yer aldıklarına ve günümüzde Türkiye’de 16 merkeze uçtuklarına dikkat çeken Sabancı, ’’2015 yılına kadar toplam 1.8 milyar dolar tutarında 20 adet uçak alacağız’’ dedi. Pegasus Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya, Kayseri ve Lefkoşa’dan İstanbul aktarmalı olarak Almanya’da 9 noktaya uçuyor. Haftada 49 olan sefer sayısının 19’u Antalya ve Almanya, 30 sefer de Türkiye’deki diğer merkezlerle Almanya arasında yapılıyor. Pegasus, Almanya ile Türkiye arasındaki seferleri bu yıl 1 Temmuz’dan itibaren yaklaşık yüzde 50 oranında artırmayı hedefliyor. Almanya’ya 2008’de 400 binin üzerinde yolcu taşıdıklarını, uçuş sayısının da 3 bin 200 olduğunu belirten Pegasus yetkilileri 2007’ye göre bunun yaklaşık yüzde 30’luk bir artış olduğunu söyledi. Pegasus Avrupa’da ayrıca Londra-Stansted, Viyana, Amsterdam, Eindhoven, Kopenhag ve Zürih havaalanlarına da uçuyor.

    Pegasus AB’li havayolu arıyordu

    ESAS Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Pegasus Yönetim Kurulu Başkanı Ali Sabancı, yabancı bir havayolu şirketi almak konusundaki isteklerini yaklaşık 2 yıldır dile getiriyor. Sabancı, 2 yıl önce basına yaptığı bir açıklamada, alacakları ya da ortak olacakları şirketin Avrupa Birliği’ne ait olmasına dikkat edeceklerini anlatmıştı.

  • TÜRK TOPLULUKLARINDAN HABERLER

    TÜRK TOPLULUKLARINDAN HABERLER

    İÇİNDEKİLER:

    MİTİNGLER İPTAL

    -ALMANYA
    -BERLİN İDARE MAHKEMESİ:
    -”EKONOMİK FAALİYETLER İÇİN GARANTİ EDİLEN HİZMET SUNUMU ÖZGÜRLÜĞÜ,
    HİZMETİ SUNANLARIN YANINDA HİZMETTEN FAYDALANMAK İSTEYENLER,
    YANİ BUNUN İÇİN DİĞER BİR ÜYE ÜLKEYE GİTMEK İSTEYENLER İÇİN DE GEÇERLİDİR”

    -BM İNSAN HAKLARI KONSEYİ
    -KONSEY, DİNE HAKARETİ KINAYAN KARAR TASARISINI KABUL ETTİ

    -ALMANYA
    -KUZEY REN VESTFALYA TÜRK-ALMAN FORUMU BAŞKANI ARSLAN:
    -”ALMANYA’DA YAŞAYAN TÜRK KÖKENLİ GİRİŞİMCİLERİN
    EKONOMİK POTANSİYELLERİ YETERLİ KULLANILMIYOR”

    ALMANLAR VE GÖÇMENLER BİRBİRİNE BENZİYOR

    IRKÇILIKLA BİRLİKTE MÜCADELE EDELİM

    TÜRKİYE RASMUSSEN’İ VETO EDECEK

    PKK’YI ÇIKARMA SÜRECİ BAŞLADI

    ***

    MİTİNGLER İPTAL

    27 Mart 2009

    Hasan TÜFEKÇİ ANKARA

    Yazıcıoğlu’nun helikopter kazası siyaset dünyasını da üzüntüye boğdu. AKP, CHP, MHP, DSP, DP, Anavatan ve SP liderleri dünkü mitingleri iptal etti. Erdoğan, Kahramanmaraş’a gidip çalışmaları yakından takip ederken çok sayıda siyasetçi BBP’yi ziyaret ederek üzüntülerini dile getirdi.
    BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun bindiği helikopterin düşmesinin ardından AKP, CHP, MHP, DSP, DP, Anavatan ve SP liderleri mitingleri iptal etti. Başbakan Tayyip Erdoğan, dünkü programında yer alan Erzincan ve Gümüşhane mitinglerine katılmadı. Uçakla Kahramanmaraş’a ardından karayoluyla Göksun İlçesi’ne giden Erdoğan yetkililerden bilgi aldı. Erdoğan, Yazıcıoğlu’nun kayınbiraderi olan TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in elini bir süre sıkıca tutarken, onun da gözlerinin yaşardığı görüldü.

    MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli dün Giresun ve Samsun bugün ise Amasya ve Tokat’taki mitinglerini iptal etti. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da, Bartın ve Zonguldak’ta yapılacak miting programlarını iptal etti. Saadet Partisi Genel Başkan Numan Kurtulmuş’un katılacağı Tokat ve Çorum mitingleri iptal edildi.

    Anavatan Partisi Karabük, Eskipazar, Sakarya, Pamukova ve Balıkesir Manyas mitinglerinin iptal edildiğini duyurdu.

    Sezer konuşamadı

    DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, Ardahan mitingini iptal etti. Kürsüye çıkan Sezer, “Allah’tan umut kesilmez. Bugün miting yapmak içime sinmiyor. Sizlere olan saygımdan dolayı Ardahan’a kadar geldim ve mitingi iptal ettiğimi açıklamak istedim” dedi. Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu, Gümüşhane ve Bayburt mitinglerini iptal etti. TBMM Başkanı Köksal Toptan da kaza üzerine Tunus’a yaptığı resmi ziyareti yarıda keserek, Türkiye’ye döndü.

    Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek dün BBP Genel Merkezi’ni de ziyaret ederek, yetkililerle görüştü. Tepkiler ve “Ağırdan alıyorlar” eleştirileri üzerine Çiçek, “Böyle bir olayda ağırdan almak için görevlilerin vicdansız, insafsız olmaları gerekir. Kimse bunu görevlilere yakıştıramaz” dedi.

    Eksik bir şeyler var

    CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da dün BBP’ye giderek, olaydan duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Baykal, “24 saatte tespitin yapılamamış olması, eksik bir şeylerin olduğunu gösteriyor. Sayın Yazıcıoğlu ve arkadaşlarıyla ilgili o umut verici güzel haberleri de alırız” temennisinde bulundu.

    Acıyı paylaşıyoruz

    Kartal sahilinde halka seslenen CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu da “18 saattir bir siyasi partinin liderini bulamıyorlar. Bu nasıl sorun çözmek. BBP’li arkadaşlarımızın acısını paylaşıyoruz” dedi.

    MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Ankara Milletvekili Deniz Bölükbaşı, Bayındırlık ve İskan eski Bakanı Koray Aydın, BBP’yi ziyaret etti. Eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener ile Necmettin Erbakan da BBP Genel Merkezi’ne gelerek üzüntülerini dile getirdi.

    ***

    -ALMANYA
    -BERLİN İDARE MAHKEMESİ:
    -”EKONOMİK FAALİYETLER İÇİN GARANTİ EDİLEN HİZMET SUNUMU ÖZGÜRLÜĞÜ,
    HİZMETİ SUNANLARIN YANINDA HİZMETTEN FAYDALANMAK İSTEYENLER,
    YANİ BUNUN İÇİN DİĞER BİR ÜYE ÜLKEYE GİTMEK İSTEYENLER İÇİN DE GEÇERLİDİR”
    BERLİN (A.A) – 26.03.2009 – Berlin İdare Mahkemesi, adı açıklanmayan bir Türk vatandaşının davasıyla ilgili aldığı kararda, AB ülkelerindeki hizmet sunumu özgürlüğünden sadece hizmet sunan kişilerin değil, bu hizmetten faydalanmak isteyenlerin de faydalanabilecekleri tespitinde bulundu.
    Mahkeme kararında, söz konusu Türk vatandaşının, Almanya’ya giriş yapması için vize almasına gerek olmadığını öğrendiği şeklinde bir açıklamada bulunarak, dava masraflarının kendisine ödenmesini istediği, ancak bu isteğinin davayı kazanma şansının yüksek görülmemesi nedeniyle reddedildiği bildirildi.
    Buna rağmen karar metninde, ”Ekonomik faaliyetler için garanti edilen hizmet sunumu özgürlüğü, hizmeti sunanların yanında hizmetten faydalanmak isteyenler, yani bunun için diğer bir üye ülkeye gitmek isteyenler için de geçerlidir” şeklinde ifadeye yer verilerek, ancak söz konusu Türk vatandaşının turistik hizmet sunumundan faydalanmak için değil, Almanya’daki 4 çocuğunu görmek amacıyla ülkeye giriş yapmak istediğinin tespit edildiği kaydedildi.
    Berlin İdare Mahkemesi’nin kararıyla ilgili yazılı açıklama yapan Sol Parti federal meclis üyesi Sevim Dağdelen, kararın, sadece hizmet sunumunda bulunmak isteyen değil, hizmet almak amacıyla da Türk vatandaşlarının vizesiz Almanya’ya giriş yapabileceklerini destekleyici nitelikte olduğunu belirtti.
    Dağdelen, Avrupa Adalet Divanı’nın Türk kamyon sürücüsü Mehmet Soysal hakkında aldığı kararın, Almanya İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Peter Altmaier’in daha önce savunduğu gibi sadece hizmet sunumunda bulunmak amacıyla Almanya’ya gelmek isteyen kamyon şoförlerinin kısa süreli olarak vizesiz ülkeye giriş yapabilmeleriyle sınırlı olmadığını ortaya koyduğunu bildirdi.
    (EA-ÇA)

    ***

    -BM İNSAN HAKLARI KONSEYİ
    -KONSEY, DİNE HAKARETİ KINAYAN KARAR TASARISINI KABUL ETTİ

    CENEVRE (A.A) – 26.03.2009 – BM İnsan Hakları Konseyi, herhangi bir dine hakareti, insan hakları ihlali olarak tanımlayan ve kınayan karar tasarısını kabul etti.
    İslam Konferansı Örgütü adına Pakistan tarafından önerilen tasarı, Konsey’in bugünkü toplantısında 11 olumsuz, 13 çekimser oya karşılık, 23 oyla kabul edildi.
    Kabul edilen tasarının bağlayıcı niteliği bulunmuyor.
    AB üyeleri ile Kanada ve Hindistan ile uluslararası insan hakları örgütleri, “dine hakaret”in insan hakları ihlali olarak tanımlanmasının, bireysel ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı bir tutum olacağını savunuyor.
    Bu görüşü savunanlar, son tasarıda vücut bulan anlayışın, bireylerden çok dini cemaatleri koruyan bir niteliğe sahip olduğunu belirtiyor.
    İKÖ adına konuşan Pakistan ise ifade özgürlüğü ile dinlere saygı arasında “hassas bir denge” sağlanması gerektiğini savundu.
    -TASARI-
    Müslüman azınlıkların 11 Eylül 2001 saldırısından sonra hoşgörüsüzlük ve ayrımcılık ile şiddet olaylarına maruz kaldıkları belirtilen tasarı metninde, “dinlere hakaret, insan onuruna karşı, bu dinlerin mensuplarının kısıtlanmasına yol açan ağır bir saldırıdır ve dini şiddeti kıştırtır” denildi ve “İslamın sık sık ve yanlış bir biçimde insan hakları ihlalleri ve şiddetle bir tutulduğu” belirtildi.
    Tasarı bütün üye devletlerden dini yerler, mekanlar, kutsal mekanlar ve sembollerin korunması ve etnik ve dini azınlıklara hoşgörüsüz davrananların yasal kovuşturmalara karşı korunmamalarını istedi. Ayrıca üye devletlerin “bütün din ve inançlara saygı ve hoşgörüyü teşvik etmek için mümkün bütün önlemleri almaları” talep edildi.
    AB adına konuşan Almanya ise İslamfobisi, Hristiyanfobisi ve Yahudi düşmanlığı olayları ciddiye alınmakla birlikte, “(dine) hakaret kavramının ayrımcılık kavramı ile birleştirilmesinin sorunlu olduğunu” belirterek, “AB, dine hakaret kavramını insan hakları söyleminde geçerli bir kavram olarak görmüyor” dedi.
    Kanada temsilcisi ise bugünkü oturumda yaptığı konuşmada, “bireylerin hakları vardır, dinlerin değil” dedi.
    İnsan hakları grupları tasarının özellikle belirli ülkelerde muhaliflerin susturulmasının meşrulaştırılması için kullanılacağından şüphe ediyor.
    AB’nin hazırladığı ayrı bir dini ayrımcılık karar tasarısı ise yarın konseyde ele alınacak.
    (REU-SO-TEM)

    ***

    -ALMANYA
    -KUZEY REN VESTFALYA TÜRK-ALMAN FORUMU BAŞKANI ARSLAN:
    -”ALMANYA’DA YAŞAYAN TÜRK KÖKENLİ GİRİŞİMCİLERİN
    EKONOMİK POTANSİYELLERİ YETERLİ KULLANILMIYOR”

    DÜSSELDORF (A.A) – 26.03.2009 – Kuzey Ren Vestfalya (KRV) Türk-Alman Forumu (DTF) Başkanı Bülent Arslan, ”Almanya’da yaşayan Türk kökenli girişimcilerin ekonomik potansiyelleri yeterli kullanılmıyor” dedi.
    Arslan, Düsseldorf kentindeki KRV eyalet meclisinde düzenlenen basın toplantısında yaptığı konuşmada, ekonomik krizin, ülkede yeni potansiyellerin keşfedilmesini zorunlu kıldığını belirterek, bunun için 14 maddelik bir taslak hazırladıklarını, bunu yetkili makamlara ve kamuoyunun bilgisine sunduklarını ifade etti.
    Almanya’daki göçmen ekonomisinin desteklenmesini isteyen Arslan, ”Almanya’da göçmen girişimcilerin sayısı 300 bin civarında. 2005 yılı verilerine göre bunların 64 bini Türk kökenliler. Türkiye Araştırmalar Merkezi’nden alınan verilere göre 2015 yılında Almanya’daki Türk girişimci sayısı 120 bini bulacak. Türk girişimciler 2015 yılında 720 bin kişiye istihdam sağlamış durumda olacaklar. Bu rakamlar teşvik yapılmasının ne kadar zorunlu olduğunu gösteriyor. Bu alanda ekonomideki tüm mekanizmalar göçmenler için harekete geçirilmeli” diye konuştu.
    DTF olarak sanayi ve ticaret odaları, zanaatkarlar odası gibi ekonomik kuruluşların da harekete geçmelerini istediklerini ifade eden Arslan, Türklerin kültür farklılığı nedeniyle hizmet alımı için çoğu kez bekletildiklerini, gerektiği takdirde bizzat kendilerine ulaşılması gerektiğini kaydetti.
    Almanya’ya işçi olarak gelen göçmenlerin büyük miktarda tasarrufları bulunduğuna dikkat çeken Arslan, bu tasarrufların da değerlendirilmesi için gerekli imkanların yaratılmasını talep etti.
    Arslan, Almanya’daki göçmen gastronomi işletmelerine de eğitim ve kalifiye eleman konusunda yardımcı olunması gerektiğini sözlerine ekledi.
    Arslan, göçmenlerin ekonomik potansiyellerinden daha yoğun şekilde faydalanılması amacıyla yetkili makamlara gönderdiği mektupta, işletmelerin kurulmalarına kolaylıklar getirilmesini, yaratıcı girişimcilerin teşvik edilmelerini, kentlerde göçmen işletmelerinin yoğun bulunduğu semtlerin tanıtılmasını, ekonomik kuruluşların göçmenlere yönelik açılımlarının sağlanmasını, eğitim destek fonlarının, göçmenlere ait işletmelerde meslek eğitim yerlerinin ve göçmen zanaatkarların sayısının arttırılmasına yönelik çalışmalar yapılmasını talep etti.
    Arslan ayrıca, üniversite öğrencileri ve mezunlarına girişimcilik seminerleri verilmesini, bayan girişimcilerin özel programlarla desteklenmelerini, göçmenlerin geldikleri ülkelerle dış ticari bağlantılarının güçlendirilmesini, göçmenlerin büyük şehirlerdeki etkinliğini diğer küçük yerleşim birimlerine kaydırılmasını, ”mikro kredi” imkanlarıyla esnafın ve projelerin desteklenmesini ve gastronomide kalite anlayışına yönelik eğitim faaliyetlerinin ve teknik çalışmaların artırılmasını istedi.
    DTF Yönetim Kurulu Üyesi Aykut Yıldırım, göçmenlere yönelik çalışmalar kapsamında göçmenlere semtlerde bizzat ayaklarına hizmet götürülmesi gerektiğini belirterek, Duisburg kentinin Marxloh semtinde yapılan Uluslararası Ticaret Merkezi’ni buna örnek gösterdi.
    (KAR-HA-TLN)

    ***

    ALMANLAR VE GÖÇMENLER BİRBİRİNE BENZİYOR

    26 Mart 2009 / dpa

    Alman Katolik Kilisesi’nin sosyal çalışmalarını yürüten Caritas Birliği, göçmenlerin yaşamları üzerine yaptırdığı araştırmanın sonuçlarını Berlin’de açıkladı.

    Caritas’ın, Sinus Enstitüsü’ne hazırlattığı araştırmanın sonuçlarına göre, Almanya’da göçmenlerle ilgili önyargıların büyük kısmı gerçeği yansıtmıyor. Caritas Derneği’nin Başkanı Peter Neher, ‘Birbirimize tahmin ettiğimizden daha çok benziyoruz’ sloganının araştırmanın sonuçlarını çok iyi tanımladığını söyledi ve sözlerine şöyle devam etti: “Bizi mutlu eden, kızdıran ya da üzen konular etnik kökene bağlanamaz. Bizce mevcut sorunların çözümü için üzerine gidilmesi gereken husus, sosyal sınıflar arasındaki farkların kapatılması olmalı.”

    Araştırmaya göre, toplum içindeki sorunların çoğunun temelinde sosyal sıkıntılar yatıyor ve bu durum özellikle eğitim alanında ortaya çıkıyor. Aynı sosyal çevreden gelen çocukların benzer sorunları yaşadığı ve problemi sadece etnik kökene bağlamanın doğru olmadığı da sonuçlar arasında yer alıyor. Peter Neher bu nedenle Almanya’nın eğitim politikasının doğru olmadığını ifade etti ve ” Avrupa’da, Almanya eğitimi en çok sosyal durumdan etkilendiği ülke. Eğitim konusunda eyaletlerin notu benim gözümde çok düşük. Bunu sadece göçmenlerin sorunu olarak algılamak yanlış olur. Bu alanda acil düzenlemelere ihtiyaç var”, dedi.

    Sinus araştırmasının sonuçları, Alman toplumundaki bazı önyargıları da kırıyor. Araştırmaya göre, göçmenlerin yüzde 68’i iyi derecede Almanca konuşuyor, yüzde 86’sı ise Almanya’da yaşamaktan memnun. Ancak Almanya’daki göçmenlerin yüzde 55’i Alman vatandaşlığına geçmeyi tercih etmeyip, geldikleri ülkenin vatandaşlığını korumaktan yana. Bu araştırma Almanlarla göçmenlerin arasındaki benzerlikleri de ortaya koyuyor: Okudukları kitaplar, dinledikleri radyo yayınları, hâttâ yedikleri yemekler arasında dahi çok büyük farklılıklar yok.

    Kaynak: dpa

    ***

    IRKÇILIKLA BİRLİKTE MÜCADELE EDELİM

    26 Mart 2009 / Murat TOSUN / BERLİN

    Yeşiller Berlin Teşkilatının verdiği resepsiyonda ırkçılıkla mücadele konusu ele alındı.

    BERLİN Yeşiller Teşkilatı tarafından verilen bahar resepsiyonunda Yeşiller Eşbaşkanı Claudia Roth,“Irkçılığın Almanya’da günlük yaşamın bir parçası olmasına izin vermemeliyiz” dedi. Yeşiller Partisi Uyum Politikası Sözcüsü Bilkay Öney ve Milletvekili Benedikt Lux”un düzenlediği resepsiyonda sivil toplum temsilcilerinin yanısıra komedyen Murat Topal ile sunucu ve yapımcı Mo Asumang da yer aldı.

    Roth, “Bu yıl Alman Anayasası’nın 60. yılını kutluyoruz. İnsan hakları ve demokrasiye en çok sahip çıkmamız gereken bir dönemdeyiz. Irkçılığın günlük yaşamamızın bir parçası olmasına izin vermeyelim” şeklinde konuştu. Komedyen Murat Topal ise polislik yaptığı sıralarda karşılaştığı olayları esprili bir dille anlatarak davetlileri güldürdü. Almanya’daki ırkçılığı anlattığı “Germania Roots” adlı belgesel çeken Mo Asumang, karşılaştığı olaylardan dolayı kökenlerini araştırmaya karar verdiğini ve bu nedenle Afrika’ya giderek ailesi ve yakın akrabalarıyla yapılan röportajlardan oluşan bu belgeseli çektiğini kaydetti. Mo Asumang’ın belgeselinde Almanya’daki aşırı sağcı ve ırkçılarla yapılan röportajlar da yer alıyor.

    Kaynak: hurriyet.de

    ***

    TÜRKİYE RASMUSSEN’İ VETO EDECEK

    Türkiye’nin, NATO Genel Sekreteri olmak isteyen Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’i veto edebileceği bildirildi. Reuters’e konuşan bir Türk yetkili, “Türkiye’nin pozisyonu birkaç gün içinde belli olacak, ama Rasmussen Türkiye nezdinde lekeli bir isim. Veto edilebilir” dedi. Ankara, Roj TV’nin yayınlarına izin veren, 2006’daki karikatür krizinde özür dilemeyen ve 2003’te de “Türkiye’nin asla AB üyesi olamayacağını” söyleyen Rasmussen’i NNATO’nun başında istemiyor.
    27.03.2009

    ***

    PKK’YI ÇIKARMA SÜRECİ BAŞLADI

    26.03.2009

    Cumhurbaşkanı Gül’ün ziyaretinden sonra harekete geçen Irak yönetimi, PKK militanlarının ülkeden çıkartılması sürecinin fiilen başlatıldığını ve hızlı adım atılacağını açıkladı..

    Terör örgütü PKK’nın tasfiyesi için uzun süredir konuşulan plan hayata geçiriliyor. Irak Milli Güvenlik Bakanı Şirvan El Vaili, dün yaptığı açıklamada PKK militanlarının Irak ve Bölgesel Kürt Yönetimi denetimindeki topraklardan çıkartılması sürecinin fiilen başlatıldığını söyledi. “lrak hükümeti, PKK’yı topraklarından çıkartması için acil ve pratik önlemler almıştır” diyen El Vaili, sürecin Washington, Ankara ve Bağdat arasındaki istihbarat paylaşımı yoluyla gerçekleştiğini de kaydetti. Bağdat, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Irak ziyaretinin ardından Türkiye’ye “PKK’yı çıkartacağız” mesajını vermişti. Irak Devlet Başkanı Celal Talabani ile Kürt Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani de PKK’nın silahları bırakmasını ya da Irak’ı terk etmesini istemişlerdi. Bu çerçevede üç ülkenin İçişleri Bakanları Nisan ayında Bağdat’ta bir araya gelecek. Ayrıca diplomatik kaynaklar, Nisan’daki Kürt konferansının da Mayıs’a ertelenmesinin gündemde olduğunu belirtti.

    ‘BAŞKA YER BULUN’
    Bu arada Irak Başbakanı Nuri El Maliki de, PKK’ya ülkesinde yer olmadığını belirterek, “PKK terör örgütüdür ve Türkiye ile aramızda krize neden oluyor” dedi. Maliki, Cumhurbaşkanı Gül’ün ziyaretiyle ilgili olarak Irak Televizyonu’na yaptığı açıklamada, PKK’nnı Irak’ta bulunmasıyla ilgili olarak, “Bu sona ermelidir. Bunu gerçekleştirmeye kararalıyız. Başka yer bulun. Terör örgütlerine (Irak’ta) yer yok” diye konuştu. Maliki, İranlı ”Halkın Mücahitleri” grubunu da uyardı.

  • Kınıklıoğlu: Rasmussen NATO ittifakı açısından sıkıntı oluşturabilir

    Kınıklıoğlu: Rasmussen NATO ittifakı açısından sıkıntı oluşturabilir

    Ankara – AK Parti Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı ve Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu, “NATO’nun başında dini inançlarımıza ve kutsal değerlerimize geçmişte hoyratça saygısızlık göstermiş bir kişinin olmasının kabul edilemez olduğunu” söyledi.

    Kınıklıoğlu, Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliğinin, Rasmussen’in İslam dünyasındaki algılanışı sebebiyle NATO ittifakı açısından sıkıntı oluşturabileceğini belirtti.

    Kınıklıoğlu, Danimarka Başbakanının Türkiye açısından “sıkıntılı bir adam olduğunu” ifade ederek, bunun üç nedeni olduğunu bildirdi.

    Kınıklıoğlu bu nedenleri, Rasmussen’in 2003’deki AB zirvesinde bir televizyon kamerasına “Türkiye’nin hiçbir zaman AB üyesi olamayacağını” söylerken yakalanması, karikatür krizinde sorumsuz ve hassasiyetlere cevap vermeyen bir yaklaşım içinde olması ve Roj TV’nin yayınını engellememesi olarak sıraladı.

    NATO Genel Sekreterliği için aday olan Kanada Savunma Bakanı Peter Mackay’in, Türkiye’nin hassasiyetlerini iyi anladığını belirten Kınıklıoğlu, Mackay’in Kanada Parlamentosundan Ermeni tasarısı geçtiğinde ayağa kalkıp “bu yanlış bir iştir” deme cesaretini gösterdiğini kaydetti. Kınıklıoğlu ayrıca, bugün bazı ABD gazetelerinde çıkan Mackay’in adaylığını çektiği yönündeki haberlerin doğru olmadığını bildirdi.

    Bazı başka ülkelerin de Mackay’in NATO Genel Sekreterliğine sıcak baktığını belirten Kınıklıoğlu, ABD’nin henüz NATO Genel Sekreterliği adaylarından kimi destekleyeceği konusunda karar vermediğine dikkati çekti.

    NATO Genel Sekreterliği konusunun, Türk-Amerikan ilişkileri açısından önemli olduğunu da vurgulayan Kınıklıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Türk-Amerikan ilişkileri Obama’nın seçilmesiyle yeni bir ivme kazandı. (ABD’nin Orta Doğu Özel Temsilcisi) George Mitchell, (ABD Dışişleri Bakanı) Hillary Clinton geldi, şimdi de Obama Türkiye’ye geliyor. Böyle bir dönemde NATO ittifakının geleceği önemli bir konu. Türkiye, NATO ittifakı ile ilgili sıradan bir üye olarak konuşmuyor. Türkiye NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip.”

    NATO Genel Sekreterliğine 2004 yılının ocak ayında atanan Hollanda’nın eski dışişleri bakanı Jaap de Hoop Scheffer, 31 Temmuz 2009’da görevini devredecek.

    Kaynak : Anadolu Ajansı

  • Washington ile Ankara arasında ‘Rasmussen’ pazarlığı

    Washington ile Ankara arasında ‘Rasmussen’ pazarlığı

    Danimarka Başbakanı Rasmussen’in, Türkiye’nin “gayri resmi” muhalefetine karşın, yeni NATO Genel Sekreteri olması beklendiği belirtilirken “Türkiye’nin muhalefetinin Washington ile varılacak bir mutabakatın çerçevesinde aşılabileceği” öne sürüldü. Buna göre, Türkiye’nin tutumunu değiştirmesinin karşılığında ABD Başkanı Obama’nın Afganistan’a Türk asker talebinden vazgeçeceği iddia ediliyor.

    ANKA

    Brüksel– Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen‘in Türkiye’nin adalaylığına yönelik “gayri resmi” muhalefetine karşın, yeni NATO Genel Sekreteri olması beklendiği belirtilirken, “Türkiye’nin muhalefetinin Washington ile varılacak bir mutabakatın çerçevesinde aşılabileceği” öne sürüldü. Buna göre, Türkiye’nin tutumunu değiştirmesinin karşılığında ABD Başkanı Barack Obama‘nın, Afganistan’a Türk asker talebinden vazgeçeceği iddia ediliyor.

    Hafta sonunda “büyükbaba” olan 56 yaşındaki Danimarka Başbakanı Rasmussen’in, NATO adaylığı için Türkiye’nin muhalefetine karşın İngiltere, Almanya ve Fransa’nın desteğine sahip olduğu kaydediliyor.

    EUObserver, bir ABD diplomatik kaynağının, Washington’un resmen adaylardan hiç birini desteklemediğini ancak Rasmussen’in oldukça şanslı gibi göründüğünü söylediğine işaret etti.
    Türkiye’nin tutumu

    NATO üyesi Türkiye’nin ise, Rasmussen’in adaylığına karşı çıkacağı sinyalini verdiği belirtilirken, bunun nedenleri olarak Ankara’nın Rasmussen’in Hz Muhammed karikatürleri krizini yönetme tarzından ve Müslüman ülkelerinin büyükelçileriyle buluşmayı reddetmesinden hoşhut olmaması gösterildi.

    Buna ek olarak Türkiye’nin, Danimarka’da Roj tv kanalına izin verilmesinden ve Rasmussen’in Türkiye’nin hiçbir zaman AB üyesi olmayacağı yolundaki ifadelerinden rahatsızlık duyduğu belirtilen haberde bir Türk yetkilisinin uluslararası bir haber ajansına Türkiye’nin Rasmussen’in adaylığını “veto etmeye hazır olduğu”nu söylediğine dikkat çekti.
     

    “Obama ile uzlaşı” savı

    Bu arada haberde, yeni Genel Sekreter konusunun 2-4 Nisan günlerinde Brüksel’de yapılacak NATO Zirvesi’nde sonuçlandırılacağı kaydedilirken “Türkiye’nin muhalefetinin Washington ile varılacak bir mutabakatın çerçevesinde aşılabileceği” öne sürülerek şöyle denildi:
    “Türkiye’nin muhalefeti, Washington ile yapılacak bir anlaşmanın bir parçası olarak aşılabilir. Washington Ankara’dan Afganistan’daki NATO operasyonlarının bir parçası olacak kuvvetleri göndermesini istedi ancak böyle bir adım Türkiye ve diğer Müslüman ülkeleri için diplomatik sorunlar yaratabilir.
    Eğer Ankara, Sayın Rasmussen’e karşı çıkmasa, Başkan Obama’nın, bunun karşılığında Afganistan için Türk askeri talebinden vazgeçebileceği söyleniyor.”

  • Fransa daha insaflı çıktı

    Fransa daha insaflı çıktı

    Muammer ELVEREN / PARIS | 30.11.2008

    DİL TESTİ BAŞLIYOR

    Fransa, yarından itibaren aile birleşimi yoluyla gelecek göçmenlere yönelik bulundukları ülkede dil ve kültür testini uygulamaya koyacak. Testte iki kez başarısız olanlar, yine de Fransa’daki ailesinin yanına gelebilecek ancak burada zorunlu olan dil kursuna tabi tutulacak.

    Fransa’nın aile birleşimi yoluyla ülkeye gelecek göçmenlere yönelik hazırladığı dil ve kültür testi, yarından itibaren yürürlüğe giriyor. 450 bin Türk’ün yaşadığı ve 2004 yılında 25 bin kişinin aile birleşimi yoluyla göç ettiği Fransa, 1 Aralık’tan itibaren aile birleşimi vizesi alabilmek için uygulamaya koyacağı “dil, kültür ve cumhuriyet değerleri” adlı teste girecek olanlardan, önce 60 günlük dil ve uyum kursuna katılmalarını isteyecek.

    60 saatlik kurs şartı

    Bütün yabancıları yabancıları kapsayan uygulamaya göre, aile birleşimi yoluyla Fransa’ya gelecek olan göçmenler, önce sadece İstanbul ve Ankara’da verilen ücretsiz uyum kursuna katılacak. Kurstan geçenler, daha sonra bulundukları ülkelerdeki Fransız Başkonsolosluğu’nda düzenlenecek dil ve kültür testine tabi tutulacak. Testte başarısız olanlara, ikinci bir test şansı daha verilecek. İkinci kez testi geçemeyenlere ise Fransa, insan hakları nedeniyle geçici vize vermek zorunda olacak. Bu vizeyle Fransa’ya gelen aile fertleri, burada imzalamaleri gerektiği “Karşılama ve Uyum Kontratı” çerçevesinde verilen 200 ile 400 saat arasındaki zorunlu dil ve uyum kursuna katılacak.

    Gereksiz uygulama

    Fransa “Yüksek Uyum Konseyi” üyesi Gaye Petek, yeni uygulamanın çok gereksiz olduğunu belirterek, “Zaten 1 Ocak 2007’den beri ‘Karşılama ve Uyum kontratı’ uygulaması var. Bu uygulama çerçevesinde aile birleşimi yoluyla Fransa’ya gelenlere dil, uyum, yurttaşlık ve sosyal içerikli kurslara katılma zorunluluğu var. Yani göçmenler buraya geldikten sonra dili öğrenirken, yarın uygulanmasına başlanacak dil ve kültür testi, hem zaman kaybı hem devlete gereksi maddi yük olacak. Yeni uygulamanın aile birleşimine bir engel oluşturacağına inanıyorum” dedi.

    DİĞER ÜLKELERDEKİ BENZER UYGULAMALAR

    Almanya:
    2007 yılında Göç Yasası’nda yapılan değişiklikle aile birleşimiyle Almanya’ya gelecek eşlere dil testi zorunluluğu getirildi. Yeni uygulama ise en çok Almanya’da yaşayan 2,5 milyonu aşkın fazla Türk’ü etkiledi. Yeni uygulamaya göre, eşler Almanya’ya gelmeden önce bulundukları ülkede “A1” seviyesinde Almanca öğrenip sınava girmek zorunda. Ankara, İstanbul ve İzmir gibi kentlerde bulunan Alman Goethe Enstitüleri tarafından verilen kurslar sonrasında ‘Start Deutsch-Başlangıç Almanca1’ dil yeterlilik sınavı yapılmakta. Kursta başarılı olanlara, aile birleşimi vizesi verilirken, başarısız olanlar vize alamıyor.

    Hollanda:
    ‘Aile birleşimine engeller’ konusunda ilk adım 2004 yılında atılmıştı. Meclis ve senatoda çoğunluk oylarıyla kabul edilen tasarı çerçevesinde, AB dışından evliliklerde yaş sınırı 18’den 21’e, aylık gelir koşulu da asgari ücretin yüzde 120’sine çıkarılmıştı. Bu engelleri aşabilecek olanların karşısına dikilmek üzere hazırlanan Yurtdışında Uyum Sınavı koşulu için de 2005 yılında Senato’dan onay alınmıştı.
    Yurtdışında Uyum Sınavı 15 Mart 2006 tarihinden itibaren yürürlüğe girdi. İsviçre, Norveç, İzlanda, Lichtenstein, ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya ve Surinam’ın yanı sıra AB üyesi ülkelerin dışından evlilik yoluyla gelecek eşlere “vize” verilmesi, kendi olanaklarıyla Hollandaca öğrenip, toplum bilgisi edindikten sonra büyükelçilik ya da konsolosluklarda girecekleri sınavdaki “başarı” koşuluna bağlanmıştı. Bu uygulama, yabancıların yanı sıra Hollandalılar’ı ve Hollanda’da yaşayan diğer AB vatandaşlarını da kapsıyor.

    Belçika:
    “Aile Birleşimi” konusunda farklı uygulamalar var. Üç siyasi bölgeli ve federatif yapı içinde olan Belçika’nın Flaman kesiminde, evlilik yolu ile gelenler bir yıl boyuncu “Flamanca Kursu”na tabi tutuluyor. Başarısız olanların dil kursu uzatılıyor, başarılı olanlara ise iş imkanları sunuluyor.
    Ülkenin Wallon ve Brüksel kesiminde (Fransızca konuşulan bölgeler) ise evlilik yolu ile gelenlere henüz bir yaptırım uygulanmıyor.
    Ülkeye, memleketlerindeki anne ve babalarını getirmek isteyenlerin ise ev durumuna ve gelir durumuna bakılarak, bu konuda izin veriliyor. Yaşlı kuşak için hiçbir bölgede dil testi uygulaması yok.

    Danimarka:
    Aile birleşeminden yararlanmak isteyenler için iki ayrı uygulama var. Birincisi Danimarka ve AB vatandaşı olanlar için diğeri ise Danimarka vatandaşı olmayan ancak süresiz oturma ve çalışma iznine sahip olanlar için. Danimarka ve AB vatandaşı olanlar AB yasalarından, Adalet Divanı’nın kararlarından yararlanma hakkına sahipler. Danimarka makamları aile birleşimini, eşini veya 16 yaşından küçük çocuklarını getirme olarak iki gruba ayırıyor.

    2007 yılında başlayan yeni uygulamaya göre, Danimarka’ya gelecek kişi bulunduğu ülkede Danimarka büyükelçiliklerinde dil ve Danimarka hakkında bilgi testine tabi tutuluyor ve başarılı olursa aile birleşimi hakkından yararlanabiliyor. Bu şekilde ülkele gelenler, süresiz oturma izni alabilmeleri için 3 yıl süren uyum programına katılmak zorundalar.

  • Sünnet yasaklanıyor

    Sünnet yasaklanıyor

    Reha ERUS / ROMA

    Ünlü İtalyan gazetesi Corriere della Sera, Danimarka hükümetinin 15 yaş altı Müslüman ve Yahudi erkeklere sünneti yasaklayacağını yazdı. Bu konudaki yasa teklifi komisyona gönderildi. Ülkede yaşayan yedi bin Yahudi, ‘Eğer yasa geçerse Danimarka’yı terk ederiz’ diyor.

    Birkaç yıl önce, Hz. Muhammed’e hakaret karikatürleriyle ilgili krizinin başladığı yer olan Danimarka’da şimdi de hükümet, 15 yaş altı Müslüman ve Yahudi erkeklere sünneti yasaklamaya hazırlanıyor.

    İtalyan “Corriere della Sera” gazetesinin Kudüs kaynaklı haberine göre, Danimarka’nın bebekleri koruma idaresi “Volketing,” bu konuda bir yasa tasarısı hazırlayarak hükümetin ilgili komisyonuna gönderdi.

    Volketing, özellikle Yahudilerin erkek bebekleri doğar doğmaz sünnet ettiğine ve bunun sağlığa zararlı yan etkiler oluşturduğuna dair tıbbi raporların komisyona sunulduğunu açıkladı.

    “Volketing” yöneticileri ayrıca Danimarka gibi özgür ve demokratik bir ülkede kişinin rızası olmaksızın “sonradan tamir edilemeyecek bir bedensel eylemin” yapılmasının insan haklarına aykırı olduğunu savundu.

    Açıklamada, “15 yaşına gelen bir erkek çocuğu sünnet olup olmayacağına dair seçim yapma hakkına sahiptir. Yasak teklifimizin kabul edileceğine inanıyoruz” dendi. Ülkede yaşayan yedi bin kadar Yahudi’nin bir bölümü “Eğer yasa geçerse Danimarka’yı terk ederiz” diyor. Müslümanlardan ise bu konuda henüz bir yorum gelmedi.

    Kaynak : Hurriyet