Kategori: Ermenistan

  • TTK ve Tarih Komisyonu

    TTK ve Tarih Komisyonu

    Türk Tarih Kurumu (TTK) Ermeni Araştırmaları Masası Başkanı Prof. Dr. Kemal Çiçek, ”Ermeniler ne kendi arşivlerini ne de bizim arşivlerimizi doğru dürüst ne biliyorlar ne de kullanmış değiller. Dolayısıyla kendilerini şaşırtacak son derece önemli belgelerle karşı karşıya kalacaklarına eminim” dedi.

    Çiçek, AA muhabirinin sorularını yanıtlarken, Komisyonun protokolle hükme bağlandığını, sınırların açılmasından 1 ay sonra da oluşturulacağı söyledi.

    ”Ermenilerin karşı çıktığı OTK’nın kurulması değil, komisyonun kurulduktan sonra neleri tartışacağıyla ilgili belki” diyen Çiçek, TTK olarak konuyla ilgili bir çekincelerinin bulunmadığını bildirdi.

    Prof. Dr. Çiçek, ”Ermeniler kendi görüşlerini doğrulayabilecekleri veya savunabileceklerini düşündükleri her görüşü masaya getirebilirler. 1915 olayları öncesi, sonrası, terk edilmiş Ermeni malları da dahil olmak üzere tartışmaya hazırız. Bizim bu konuda herhangi bir çekincemiz yok” diye konuştu.

    Protokolün, komisyonda Türk ve Ermeni tarihçilerin yanında ”İsviçreli ve diğer” tarihçilerin de bulunmasını öngördüğünü anımsatan Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü:

    ”Aslında ben şahsen komisyonun Türk ve Ermeni tarihçilerden oluşmasını tercih ederdim. Çünkü bu Türklerle Ermenilerin ortak yaşadığı bir tarih ve bu iki milletin bu tarihi tartışması gerekir. Yoksa, diğer bağımsız tarihçiler kendi ülkelerinde benzer sorunları hiç kimseyle ortak tartışmadılar. Neden Türklerle Ermeniler böyle bir meseleye başka milletleri olaya davet ederek tartışsınlar ki. Bu, bizim ortak yaşadığımız bir acı. Bu ancak ortak değerlendirilebilir. Birden fazla tarafın değerlendirmesi yanlış olur. Üstelik de Avrupalılar kendi içlerindeki azınlıkları tehcirden daha şiddetli yöntemlerle bertaraf etmişlerdir. Onlardan alınacak fazla ders de yoktur.”

    ”KOMİSYONUN KARARI TAVSİYE NİTELİĞİNDE…”

    TTK Ermeni Araştırmaları Masası Başkanı Prof. Dr. Çiçek, Komisyonda 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarının görüşülmesiyle ilgili olarak da şunları kaydetti:

    ”O açık bir şekilde protokolde belirtilmiş durumda. Komisyonun aldığı karar sadece tarihçilerin, ortaya çıkacak ortak metinlere göre vardığı bir görüş şeklinde olacak ve bu bir tavsiye niteliği taşıyacak. Zaten tarihçilerin ‘soykırım’ gibi hukuki özellik taşıyan bir konuda karar vermesi düşünülemez. Onun için biz orada sadece, tarihçiler olarak, 1948 Soykırım Sözleşmesi’nde belirtilen hususlara dair verileri, doneleri ortaya koyarız. Sözleşmenin hükümlerine göre bir ‘soykırım’ olup olmadığına karar vermek bu sözleşmenin şartlarına göre zaten mahkemelerin verebileceği bir karardır.

    Zaten Türkiye’nin en önemli argümanlarından bir tanesi henüz böyle bir mahkeme kararı olmadığı halde Ermenilerin 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak nitelendirmesi. Yoksa, tarih komisyonunun araştırması sonucunda elde edilen tüm veriler Ermeniler’in tezlerini destekler ve herhangi bir uluslararası mahkeme buna karar verirse, zaten Türkiye’nin buna itiraz etmeyeceğini 2005 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Koçaryan’a gönderdiği mektupta ifade etti.”

    ”HİÇBİR ŞEYDEN KORKMUYORUZ”

    Prof. Dr. Çiçek, ”Komisyon kurulmasının protokolde yer almasının Türkiye için avantaj olup olmadığının” sorulması üzerine, ”Kesinlikle avantaj” yanıtı verdi.

    Dünya kamuoyunun 1915 yılından bu yana tek taraflı propagandayla karşı karşıya olduğunu belirten Çiçek, şunları söyledi:

    ”Gerçekler karartılmış durumda. Çünkü propagandalarla sadece bir tarafın doğruları anlatılır, diğer tarafların itirazları hiçbir şekilde gündeme gelmez. Dünya kamuoyunu yanlış yönlendirmelerin, son yıllarda Ermenilerin yapmış olduğu faaliyetler sonucunda parlamentolara indirgendiğini ve parlamentoların da yetkilerinde olmadığı halde bu konuda bir kanaat, hatta hukuk hükmü ortaya koyduklarını görüyoruz. Dolayısıyla tüm bu aleyhimize gelişen ortama karşı bizim kendimizi savunabileceğimiz yegane yer ‘Tarih Komisyonu olur.”

    ”ERMENİLER ŞAŞIRACAKLAR”

    ”(Soykırım) Bizim açımızdan 1915 olayları için yaşanmamıştır. Biz OTK’yı bir fırsat olarak görüyoruz ve biz hiçbir şeyden korkmuyoruz” ifadesini de kullanan Çiçek, Türkiye’nin elindeki kanıtlara güvendiğini ifade etti.

    Prof. Dr. Çiçek, ”Bu zamana kadar tasnif edilen belgelere göre, arşivlerimizin 1915 olayları öncesi ve sonrasında yapılan tehcir uygulamalarının 1948 Soykırım Sözleşmesi’ne uymadığını ortaya koyduğunu düşünüyoruz” dedi.

    Bu konuyu aslında Ermenilerin bile tam olarak bilmediğine işaret eden Çiçek, ”Çünkü Ermeniler bu konuda tek taraflı hikayeler oluşturmuşlar ve kesinlikle tek yanlı diplomat ve misyoner raporlarına göre bir fikir oluşturmuşlar. Ne kendi arşivlerini ne de bizim arşivlerimizi doğru dürüst ne biliyorlar ne de kullanmış değiller. Dolayısıyla kendilerini şaşırtacak son derece önemli belgelerle karşı karşıya kalacaklarına eminim” diye konuştu.

    TTK Ermeni Araştırmaları Masası Başkanı Prof. Dr. Kemal Çiçek, konunun Türk kamuoyunda da yeteri kadar bilinmediğine dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

    ”Bu konudaki en önemli şikayetlerimden birisi, bizim kamuoyumuzda da yine Ermeni propagandasının etkisinde kalmış ve devletin tezlerinin zaten kötü olduğunu peşinen kabul etmiş ama asla bunları okumamış bir kitle var. Hatta bunlardan bazıları, soykırımla ilgili kanaatlerini Zoryan Enstitüsü’ndeki bir seminerden aldıklarını söylüyorlar. Bu tek taraflı beslendiklerini, bilgilendirildiklerini gösteriyor. Ben de hep şunu diyorum: Zoryan Enstitüsü’nde 3 ay kurs alanlar bizde 1 ay alsalar tam tersini düşünürler.”

    Türkiye’nin tezlerini, arşivleri hızla tasnif edip, internet ortamında açarak, ulusal ve uluslararası konferanslar düzenleyerek son yıllarda artan bir şekilde anlattıklarını belirten Çiçek, ”Ayrıca üçüncü olarak, bunu pek başarabilmiş değiliz. Çünkü Ermeniler üzerinde yine Ermeniler tarafından çok büyük bir baskı var ama bazı kısmi başarılar elde ettik. Ermenilerin de katıldığı ortak toplantılar yapmaya çalışıyoruz” dedi.

  • “Sarkisyan bastıracak”

    “Sarkisyan bastıracak”

    Ermenistan’da iktidardaki Cumhuriyetçi Parti Başkan Yardımcısı Zohrabyan, Cumhurbaşkanı Sarkisyan’in Türkiye ziyareti sırasında Zürih’te imzalanan protokollerin hızla uygulanması için bastıracağını belirtirken, belgelerin ilkbahardan önce yürürlüğe girmemesi halinde Ermeni tarafınca iptal edilebileceğini de söyledi.

    ANKA

    Erivan– Ermenistan’da iktidardaki Cumhuriyetçi Parti Başkan Yardımcısı Razmik Zohrabyan,  Asbarez tarafından yansıtılan açıklamalarında iki milli takım arasında maç öncesi düzenlenecek çalışma yemeğinde Sarkisyan’ın Zürih’te imzalanan iki protokollerin parlamentolarca onaylanması konusunu gündeme getireceğini belirterek, “Bu, parlamentolardaki onaylardan önce iki lider arasında son toplantı olabilir. Toplantıda sadece futboldan söz etmeyecekler. Aynı zamanda Türk-Ermeni ilişkilerini ve iki parlamentonun belgelere onay vermesinin nasıl sağlanacağını da konuşacaklar” şeklinde konuştu.
    “Protokoller ilk bahara kadar yürürlüğe girmezse iptal edebiliriz”

    İlkbahardan önce yürürlüğe girmemesi halinde Ermeni tarafının belgeleri iptal etmesi olasılığının bulunduğunu belirten Zohrabyan, “Eğer süreç gecikirse o zaman uluslar arası hukukun doğrultusunda imzalanan belgeleri geçersiz ilan edebiliriz” şeklinde konuştu.

    Zohrabyan, Türkiye’de maç sırasında Sarkisyan’a karşı “milliyetçi protestoların” olasılığını pek önemsemedi. Zohrabyan, Gül’ün geçen Eylül ayında Erivan’ı ziyaret ettiğinde de barışçıl protestolarla karşı karşıya kaldığını anımsatarak, “Türkiye’de Serj Sarkisyan’a karşı benzer protestolar olacak” dedi.

  • Türkiye ilerleme raporu açıklandı

    Türkiye ilerleme raporu açıklandı

    Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, Türkiye’nin ilerleme raporunu açıkladı. Türkiye-Ermenistan mutabakatına ve “Kürt açılımı”na tam destek veren Komisyon, “Kıbrıs’ta güven arttırıcı adımlar atılmalı” dedi.

    ANKA / AA

    İstanbul – Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, Avrupa Komisyonunca aday ülkelere ilişkin 2009 ilerleme raporları ve Birliğinin genişleme stratejisi belgesini de içeren “Genişleme Paketi”nin açıklanması dolayısıyla Brüksel’de basın toplantısı düzenledi.

    Türkiye’nin bölge güvenliği açısından taşıdığı öneme vurgu yapan Rehn, Türkiye-Ermenistan mutabakatı ile “Kürt Açılımı”na tam destek verirken “Kürt Açılımı”nı çok önemli bulduklarının altını çizdi.

    Olli Rehn, Türkiye’de demokratik ve huhuki reformlarının canandırılmasını istediklerini belirtirken, bu çerçevede özellikle ifade özgürlüğü, din özgürlükleri, kadın hakları gibi bir takım alanlarda reform gereğine özellikle vurgu yaptı. Rehn, Güneydoğu’daki kadın ve çocuk hakları konusunda geri kalındığının kendilerini son derece düşündürdüğünü de söyledi.
     

    “Ek protokol şartsız uygulanmalı”

    Türkiye’deki limanların Rumlara açılmasına ilişkin Ek Protokol’ün “şartsız” uygulamasını istediklerinini ifade eden Rehn, “Ermenistan ile olduğu gibi Kıbrıs ile ilgili normalizasyon çalışmalarının derhal yapılmasını istediklerini” söyledi.

    Kıbrıs müzakerelerinin en kısa zamlanda başarılı bir biçimde sonuçlanması, Türkiye’nin elde tutulur adımlar atması gereğini de dile getirdi. Rehn, bu konu ile ilgili bir soru üzerine de AB’nin bu konudaki pozisyonunun son derece net olduğunu belirterek özetle şunları söyledi:

    “Protokolün uyulanması gerekmektedir. Kıbrıs sorununun çözümü için güven verici bir adım olarak değerlendirilmektedir. Gerek Türkiye’ye, gerekse adadaki iki halkın liderlerine çağrıda bulunmak istiyorum: karşılıklı olarak güven artırıcı önlemler lazım. Karşımızda bir fırsat var ve bu fırsattan yararlanılmalıdır. Kıbrıs’ı, Lefkoşe’yi ayran bir duvar var. Ben Lefkoşa iken her zaman bir kontrol noktasında imişim gibi hissettim ama böyle olmamalıdır. Barış ve birlik olmalıdır.”
     

    “Ergenekon soruşturması bir şans”

    Olli Rehn, bir Türk gazetecisinin Ergenekon soruşturmasına ilişkin görüşlerini sorması üzerine “Ergenekon soruşturması, Türkiye’nin yakın geçmişi ile yüzleşme şansını sağlıyor” karşılığını verdi. Rehn, hukuk üstünlüğü çerçevesinde bir sonuca varılması önemine de dikkat çekti.

     

    İfade özgürlüğü

    “Türkiye’deki yasaların ifade özgürlüğü için yeterli güvence sağlayamadığı ve bunun sonucunda savcı ve yargıçların genelde kısıtlayıcı yorumları tercih ettikleri” savunulan raporda, Türkiye’de ifade özgürlüğünü sınırlayan birçok yasa bulunduğu belirtildi.

    Yapılan değişikliğe rağmen Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 301’inci maddesine dayanılarak hala soruşturma ve yargılamaların devam ettiği aktarılan raporda, TCK’da ifade özgürlüğünü kısıtlayan diğer maddeler arasında şerefe karşı suçlar, (125’ten 131’e kadar) kamu düzeni, (214,216, 217, 218, 220) devletin güvenliği (312, 314) ve müstehcenlik (226) sayıldı.

    AB belgesinde, “Bunlara ilaveten, halkı askerlikten soğutmayı düzenleyen TCK’nin 318’nci maddesi yanında Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında kanun ve Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında kanuna dayanılarak yargılamalar ve mahkumiyetler devam etmektedir. Bu yasal belirsizlik nedeniyle gazeteciler, yazarlar, yayıncılar, siyasetçiler, akademisyenler ve diğerleri soruşturulma, kovuşturulma, yargılanma, mahkumiyet ve hapsedilme riski altındadırlar ve bu nedenle otosansür yapmak zorunda kalabilirler” denildi.

    Raporda, yasal kısıtlamalara rağmen basında “Kürt sorunu, azınlık hakları, ordunun rolü ve Atatürk’ün mirası gibi Türk kamuoyunda hassas kabul edilen birçok konuda yoğun tartışmalar yaşandığı” ve “200 Türk aydını” tarafından 1915 olaylarıyla ilgili özür için başlatılan sanal imza kampanyasına 30 bine yakın katılım olduğu ve devamında geniş bir tartışma başladığı hatırlatıldı.

     

    Doğan Yayın Grubu’na kesilen vergi cezası

    İlerleme Raporunda, Doğan Yayın Holding’e kesilen “yüksek vergi cezalarının ekonomik açıdan grubun yaşayabilirliğini tehlikeye düşürme potansiyeli taşıdığı ve bu nedenle uygulamada ifade özgürlüğünü etkileyebileceği” belirtilerek, vergiyle ilgili işlemlerde “orantılı ve adil” davranılması istendi.

    Raporda, “Doğan Yayın Grubu’na verilen vergi cezası adil bir biçimde çözülmeli. Bu durum ülkedeki basın özgürlüğünü etkileyebilir” denildi.
     

    Sivil Anayasa

    Türkiye’de zaman zaman gündeme gelen “sivil anayasa” çalışmalarına desteğini yineleyen AB Komisyonu, “1980 askeri darbesi döneminde yazılan mevcut Anayasa’nın AB standartlarına uygun şekilde birçok alanda daha fazla demokratikleşmeye izin vermesi ve temel özgürlüklere daha güçlü güvenceler sağlaması için değiştirilmesi gerektiği konusunda farkındalığın arttığını” bildirdi.

    AB İlerleme Raporunda bu kapsamda Türkiye’den, Anayasa’nın özellikle siyasi partiler, sendikalar ve Türkçe dışındaki dillerin kullanımıyla ilgili maddelerinin gözden geçirilmesi ve ombudsmanlık kurumunun önündeki engellerin kaldırılması talep edildi.

    Raporda, bir grup akademisyence 2008 yılı başında hazırlanan sivil anayasa taslağının gündeme alınmaması, siyasi partilerin anayasa değişikliği konusunda uzlaşamaması ve “hükümetin Anayasa değişikliği için bir öneri ya da yöntem teklifinde bulunmaması” eleştirildi.

    AB raporunda, “siyasi partiler arasındaki diyalog ve uzlaşma ruhu eksikliğinin” siyasi ve anayasal reformlarda “sınırlı” ilerleme sağlanabilmesinde etkili olduğu belirtildi.

     

    Cumhurbaşkanı Gül’e övgü

    İlerleme Raporunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “siyasi partiler ve devlet kurumları arasında diyaloğu teşvik etmesi ve dış politikada oynadığı aktif rol” nedeniyle övüldü.

    Hükümet

    Hükümetin daha etkin çalışabilmesi için Haziran ayında Avrupa Birliği Genel Sekreterliğini (ABGS) yeniden yapılandırdığı ve Dışişleri, İçişleri ve Adalet bakanlarıyla Devlet Bakanı ve Başmüzakereciden oluşan Reform İzleme Grubunun iki ayda bir düzenli toplanarak AB reformlarına büyük destek verdiği ifade edilen belgede, “Buna karşın (hükümet tarafındaki) bu tür çabalar daha somut ilerlemeyle sonuçlanmalı. TBMM’deki büyük çoğunluğu ve halktan aldığı güçlü yetkiye rağmen hükümet, genel olarak siyasi reformlarda sınırlı somut ilerleme sağladı” denildi.
     

    “Yargının tarafsızlığı tehlikede”

    AB raporunda, “yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve yeterliliği hakkındaki endişelerin sürdüğü” belirtilerek, “Üst düzey yargı ve ordu mensuplarıyla bir yargıçlar ve savcılar derneği, önemli davalarda yargının tarafsızlığını tehlikeye sokabilecek açıklamalarda bulunuyorlar” görüşü savunuldu.

    İlerleme Raporunda Şemdinli iddianamesini hazırlayan savcı Ferhat Sarıkaya‘nın Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından meslekten ihraç edildiği hatırlatılarak, “bu orantısız kararın HSYK’nın bağımsızlığı hakkında şüpheler uyandırdığı” kaydedildi.

    Hükümetin Ağustos ayında onay verdiği yargı reformu stratejisini, “herkesin görüşü alınarak hazırlanması ve doğru yönde reformlar içermesi” nedeniyle memnuniyetle karşılayan AB Komisyonu, kapsamlı stratejinin, yargının tarafsızlığı, bağımsızlığı, verimliliği ve etkinliği, mesleki uzmanlaşması ve yargıya güvenin artırılması sorunlarına çözümler içerdiğini bildirdi.

    Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) kapatılması istemiyle 2 yıl önce açılan davanın Anayasa Mahkemesi’nde görülmekte olduğu hatırlatılan raporda, Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu’nun, Anayasa’nın 68 ve 69’uncu maddeleriyle Siyasi Partiler Kanunu’ndaki ilgili maddelerin değiştirilmesi talebinin henüz karşılanmadığı ifade edildi.

  • Türkiye-Ermenistan maçı

    Türkiye-Ermenistan maçı

    AA
    Bursa Valisinin Türkiye-Ermenistan maçının oynanacağı sahaya Azerbaycan bayraklarının alınmayacağını açıkladığını, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve kendilerinin tepkileri üzerine yasağın kaldırıldığını savunan MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, FIFA aracılığıyla bayrakların yasaklanmasına çalışıldığını söyledi.
    Vural, konuşmasını şöyle sürdürdü:
    ”Şimdi AKP, FIFA’yı araç olarak kullanmak suretiyle yaptıramadığını onlar aracılığıyla bir dayatma olarak kullanmış oluyor. Bir ülkenin bayrağı siyasi midir? Azerbaycan BM üyesi değil mi? Azerbaycan bayrağı, şerefli bir devletin ve bir halkın bayrağıdır ve siyasi olarak nitelendirilmesi, tamamen AKP’nin yaptığı girişimler sonucu siyasi olduğunu düşünüyorum.
    Mısır’da FIFA’nın poster indirmesi örnek veriliyor. Arap Emirliklerinin posteri bayrak mıdır? Hükümet, sporu siyasete alet etmiştir. Çok yadırgıyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın Ermenistan’a gittiği maçta sözde Dağlık Karabağ uyduruk Cumhuriyetinin sözde bayrağı yok muydu orada? Orada herhalde teslimiyetçi bir hükümet yok. FIFA’nın dikkatini çekmedi mi hiç? Sözde bir Cumhuriyetin bayrağı… Böyle bir devlet yok ise bu ne anlama geliyor.
    Bu maç doğrudan doğruya siyasi amaçla yapılan maç haline dönüştürülmüştür. (Türkiye demokratik bir ülkedir) diyoruz, maça gidecek insanlar bile kısıtlanıyor, polis, asker, şakşakçılar… Demir perde ülkelerinde bile görülmeyen bir husustur. Taraftarları bile seçmişler. Oradan (alkışla) diyecekler, alkışlayacaklar. Spor sivildir, sivil kalmalıdır. Spora siyaset bulaşmamalıdır. AKP, tribünleri bile siyasi taraftarlarla doldurmuştur. Bindirme kıtalarla Söğüt’te yaptıkları gibi şimdi orada güya taraftarlar var, 15 bin asker, öğrenci seçiyorlar. Böyle bir futbol maçı olur mu? AKP, maalesef bu karşılaşmayı siyasileştirmiştir; hem spora hem de uluslararası ilişkilerimize zarar vermiştir.”

     

    Maç, seyircisiz oynansın

    Maçın seyircisiz oynanmasını öneren Vural, ”Çakma seyircilerle, dolma seyircilerle maç oynanmaz. Maçı seyircisiz oynatsınlar daha iyi. İki Cumhurbaşkanı başbaşa verip izlesinler. Spordan sorumlu Devlet Bakanının, Dışişleri Bakanının bu konuda tavır koyarak, Azerbaycan bayrağının siyasi simge olarak adlandırılmasını kabul etmeyeceklerini FIFA’ya bildirmelidirler. Aksi halde bu oyunun içinde AKP’nin bulunduğuna ilişkin kanaatimiz bu şekilde delillendirilmiş olacaktır” diye konuştu.

  • Bayrak krizi

    Bayrak krizi

    Türkiye ile Ermenistan milli takımları arasında bu akşam Bursa’da oynanacak maçta, iki ülkenin dışında başka ülkelere ait bayrak ve flamaların stada alınmayacağı öğrenildi.

    AA

    İstanbul/Bursa– Bursa Valisi Şahabettin Harput, Türkiye’nin Ermenistan ile bu akşam yapacağı maçta, Bursa Atatürk Stadı’na Türk ve Ermeni bayraklarının dışında başka bir bayrak, flama, döviz ve afişin girmesine müsaade edilmeyeceğini bildirdi.

    Harput, yaptığı açıklamada, FIFA’nın konuya ilişkin kararının, yine FIFA tarafından organize edilen bütün müsabakaları bağlayıcı nitelikte olduğunu söyledi.

    Bu kararı uygulamak durumunda olduklarını dile getiren Harput, şöyle konuştu:
    ”Bu çerçevede, burada (FIFA kararı) ifade edildiği gibi Türk bayrağı ve Ermenistan bayrağı dışında, esasen bizim il Güvenlik Kurulu kararı da bu şekildeydi. Türk bayrağı ve Ermenistan bayrağı dışında başka bayrak, flama, döviz ve afişin stada girmesine bu FIFA’nın son uyarısından sonra müsaade etme imkanı kalmamıştır. Bunun bu şekilde kamuoyuna, vatandaşlarımıza da duyurulmasında fayda mütalaa ediyorum.”

    Harput, uygulamanın nasıl olacağı yönündeki soru üzerine, ”Bayrak getiren vatandaşlarımıza ‘FIFA’nın bu kararı gereğince izin verilmemektedir’ denilecek ve illa ‘o şekilde gireceğim’ denirse, elbette o zaman stada alınmayacak” dedi.
     

    Bu arada, stada Türkiye ve Ermenistan bayrak veya flamalarının dışında bir şeyin girmesine izin verilmemesinde, FIFA Genel Sekreteri Jerome Valcke’nin, Türkiye Futbol Federasyonu Genel Sekreteri Ahmet Güvener’e gönderdiği not etkili oldu.
     

    Jerome Valcke, Ahmet Güvener’e, Türkiye-Ermenistan maçına ilişkin ”Çok acil” başlığıyla gönderdiği notunda, Atatürk Stadı’na Azerbaycan bayraklarının alınmamasını isterken, aksi durumda maçı iptal etmekten başka seçeneğin bulunmadığını bildirdi.

  • Azeri Heyet’in Ankara çıkarması

    Azeri Heyet’in Ankara çıkarması

    Ermenistan ile Türkiye arasında imzalanan protokolün ardından Türkiye’de bir dizi temaslarda bulunan bir grup Azeri parlamenter TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Başbakan Tayyip Edoğan ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı ziyaret etti.

    ANKA

    Ankara– Türkiye’ye ziyarette bulunan Azerbaycan parlamentosundan 11 milletvekili Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edildi. Heyete başkanlık eden Samed Seyidov, kabulden sonra yaptığı açıklamada, Başbakan Erdoğan ile Türkiye-Azerbaycan ilişkileri konusunda gerekli ve önemli bir görüşme yaptıklarını söyledi. Seyidov şunları kaydetti:
    “Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin gelişmesi ve bölgede ortaklaşa yapılacak işler, ekonomik işler, bölgenin güvenliği konusunda çok önemli bir görüşme yaptık. Sayın Başbakan fikirlerini, Azerbaycan Parlamentosu’nda söylediği fikirlerini yineledi. Azerbaycan Parlamento Heyeti olarak hiçbir barış antlaşmasına, bölgedeki ülkelerin ilişkilerinin gelişmesine karşı değiliz. Biz sadece bu barışın ve gelişmenin Dağlık Karabağ sorunu ile paralel ilerlemesini istiyoruz. Türkiye’nin en ali meclisinde, Sayın Başbakan’dan bu sözleri işittik. Azerbaycan Parlamento heyeti çok memnundur.”


    “TBMM’nin iç işlerine karışmayız”

    TBMM Başkanı Şahin, Azerbaycan Milli Meclisi Uluslararası ve Parlamentolararası İlişkiler Komisyonu Başkanı Samed Seyidov ile beraberindeki Azerbaycan Milli Meclisi üyelerini kabul etti.

    Görüşmenin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Seyidov, Azerbaycan’ın işgal altında bulunan topraklarının geri alınmasına kadar, sınırların açılmasından önce çok ciddi müzakerelerin yapılması gerektiğini savundu.

    Seyidov, Başbakan Erdoğan ile yaptıkları görüşmenin kendilerine umut verdiğini belirterek, bu süreçte her iki ülke arasında dostluk komisyonlarının kurulmasını istedi.

    Şahin ile yaptıkları görüşmenin de aynı yönde geçtiğini kaydeden Seyidov, Ermenistan ile Türkiye arasında imzalanan protokolün TBMM’de görüşülmesini de şöyle değerlendirdi.
    “Ermenistan ile Türkiye arasında imzalanan protokol konusunda, biz TBMM’nin iç işlerine karışmayız, karışmamız da doğru olmaz. Ancak, Karabağ sorunu çözülmeden de kardeşlerimiz Meclis’te adaletli bir karar verecek umudunu taşıyoruz.”


    Baykal’la görüşmeler

    CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ”Azerbaycan’ın Kafkasya’daki hiçbir ülkeyle pazarlığı yapılacak ülke olmadığını” belirterek, ”TBMM, bu işgalin ortadan kalktığı netlik kazanmadan sınırların açılmasına yönelik bir karar alamaz, almayacaktır. CHP olarak biz bu doğrultuda kararlılıkla görev yapacağız” dedi.

    Baykal, Azeri 11 milletvekilini kabulünün ardından Azerbaycan Milli Meclisi Uluslararası ve Parlamentolararası İlişkiler Komisyonu Başkanı Samed Seyidov ile basın toplantısı yaptı.
    Baykal, görüşmede, Azerbaycan-Türkiye arasındaki ilişkilerin ne kadar büyük önem taşıdığını ve Ermenistan’la sınırın açılmasına yönelik imzalanan protokolün Azerbaycan-Türkiye ilişkilerine ne gibi etkileri olacağını değerlendirdiklerini söyledi.
    ”Elbette böyle bir protokolün imzalanmış olması Azerbaycan’ın Kafkasya’daki sorunların çözümü konusundaki bekleyişlerine uygun değildir” diyen Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
    ”Kafkasya’da daha öncelikle ele alınması gereken, acil çözülmesi gereken daha önemli konular vardır. Bunların başında da Azerbaycan topraklarının 5’te birinin Ermenistan tarafından işgal edilmeye devam ediliyor olmasıdır. Bu işgale son verilmesi öncelikli sorundur, ama bu konuda hiçbir yeni, umut verici, ciddi somut adımın atılamamış olması, buna karşılık Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın açılacağına yönelik bir protokolün imzalanması çok doğal olarak Azerbaycan halkının bu konularda hayal kırıklığı içine girmesine neden olmuştur. Bunu görmek ve bunu anlamak lazımdır.
    Bu protokolün imzalanması, yürürlüğe girmesi anlamına gelmiyor, gelmeyecek. Elbette Türkiye’de resmi yetkililer, ‘Bu protokolün imzalanmış olması bunun onaylanması sonucunu otomatik olarak doğurmaz’ diyorlar. Bu gerçeği Sayın Başbakan Bakü’yü ziyaret ettiği zaman Azerbaycan Meclisi’nde ifade etmiştir. Anlıyorum bugünkü buluşmalarında, ziyaretinde de bu değerlendirmeyi Başbakan da Meclis Başkanı da yapmıştır. Hepimizin de anlayışı budur. Fakat bu sözlerin sahiplenilebilmesi lazımdır. Bu sözleri etkisiz kılacak bundan sonraki günlerde kendisini gösterecek baskılara, tehditlere, çeşitli zorlamalara karşı Türkiye’nin tam bir dayanışma içinde kararlılıkla direnmesini sağlamaya ihtiyaç vardır.”

    Bu noktada milletin, siyasi partilerin davranış ve tutumlarının çok önemli olduğunu belirten Baykal, ziyarette de bu düşüncelerini tekrar ifade ettiklerini bildirdi.
    Baykal, ”Kesinlikle Türkiye’de TBMM, bu işgalin ortadan kalktığı netlik kazanmadan sınırların açılmasına yönelik bir karar alamaz, almayacaktır. CHP olarak biz bu doğrultuda kararlılıkla görev yapacağız. Verilmiş olan sözleri daima herkese hatırlatacağız, bu konunun yakın takipçisi olacağız” dedi.

    ”(İşgalle ilgili süreç başlıyor, başladı, başlayacak, ilk adımlar atılıyor, siz de sınırları açıverin) aldatmacalarına düşmemek için yine gerekli duyarlılığı hep beraber sergileyeceğiz” ifadesini kullanan Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
    ”Bu konudaki anlayışımızın çok sağlam temelleri var. Azerbaycan sadece Türkiye için değil, bütün bu bölge için olağanüstü önemli bir ülkedir. Çok büyük doğal kaynakları, istikrarlı siyaseti olan, eğitim, kültür seviyesi yüksek insanlardan oluşan çok önemli bir ülkedir, Kafkasya’da istikrarın köşe, temel taşıdır. Avrupa’nın doğal gaz, petrol ihtiyacı konusunda gelecekte en önemli ülke konumundadır. Böyle bir ülkenin uluslararası sistem tarafından hayal kırıklığına uğratılması, bu toplumda yaşayan, Azerbaycan’da yaşayan insanların duyarlılıklarının, tercihlerinin dikkate alınmaması yapılabilecek çok vahim bir hatadır. Böyle bir hataya düşmekten Türkiye’yi yönetenleri de Avrupalı devlet adamlarını da ABD’yi de korumak istiyoruz, böyle bir hataya düşülmemesi lazımdır. Azerbaycan Kafkasya’daki hiçbir ülkeyle pazarlığı yapılacak bir ülke değildir. Azerbaycan çok önemlidir, ona hep beraber sahip çıkmak lazımdır, onun dikkatini, duyarlılığını korumak lazımdır. Azerbaycan’ın gelecekte Türkiye, dünya bakımından taşıdığı önemi çok iyi bilmemiz lazımdır.”

    Türkiye ve Azerbaycan’ın ortak kültürün, aynı dilin birlikte konuşulduğu çok özel ilişki düzeni olan iki ülke olduğunu belirten Baykal, ”Azerbaycan can kardeşimizdir. Bu platonik değil, gerçekçi bir duygudur. Türkiye ile Azerbaycan işbirliği, dayanışması Kafkasya’daki istikrarın temelidir. Bu ilişkiyi, dostluğu mutlaka ayakta tutmak lazımdır. En küçük bir tereddütün buraya gelmemesini sağlamak mutlak zorunluluktur” diye konuştu.

    Baykal, Azerbaycan’ın böyle bir protokolün imzalanması nedeniyle ”üzüntü” duymasını anlayışla karşıladığını dile getirerek, şunları söyledi:
    ”Ama bu üzüntüyü bir hayal kırıklığına, Türkiye ile ilgili duyguların sarsılmasına bir vesile yapmak isteyenlerin oyununa düşmemek lazımdır. Bu dünyanın siyasi şartlarının getirdiği bir zorunluluk olarak bu Hükümet tarafından imzalanmıştır, ama milletin gönlünde bunun Azerbaycan ile ilgili hiçbir olumsuz duyguyla ilişkisi yoktur. Türk milleti bir bütün olarak iktidarıyla muhalefetiyle, tüm siyasi partileriyle Azerbaycan halkının yanındadır. Azerbaycan’a bundan sonra herhangi bir zarar verilmese yol açacak bir yanlışa kesinlikle Türkiye izin vermeyecektir. Bu güven içinde bulunulmasında yarar vardır.
    Ben de Azerbaycanlı kardeşlerime ‘bu olayları fazla önemsemeyin, bu olaylardan dolayı kırgınlık ve küskünlük içine girmeyin. Hiç merak etmeyin, hepimiz buradayız, görevimizi biliyoruz, Azerbaycan’la dostluğumuzu bundan sonra da dimdik ayakta tutarız. Azerbaycan hayal kırıklığına sürüklemeyiz’ diyorum. Bunu hepinizin bilmesini istiyorum.

    Ayrıca, Ermenistan ile Türkiye arasında sınırlar açılabilir, ama sadece sınırın açılması diye sorun görür de oranın işgalini görmezden gelirseniz, ona yönelik sorumluluklarınızı unutursanız, bu yanlış olur. Bizim anlatmaya çalıştığımız budur. İşgale de sahip çıkın, işgali de ortadan kaldırın, sınırların açılması için de gerekli ilişkiyi, işbirliğini de hep beraber sergileyelim. Yani işin özü, temeli bilinmelidir ki Kafkasya’daki istikrarı bozan ana olay Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sinin işgal altında tutuluyor olmasıdır. 1 milyonun üzerinde göçmenin yerlerinden uzaklaştırılmış olmasıdır. Derhal düzeltilmesi, öncelikle düzeltilmesi gereken budur. ‘Canım onu sonra düşünürüz, siz şimdi sınırı açıverin’ diye yaklaşmak o sorunun çözümüne katkı yapmaz. O sorunun çözümü ve sınırın açılı eşgüdüm içinde düşünülmelidir.”

    Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan’ın ”İşgale son vermeyi hiçbir zaman konuşmadık” sözlerinin ”hayal kırıklığı” yarattığını ifade eden Baykal, ”Yani protokol imzalayacağız, sınır açmayı taahhüt edeceğiz protokol düzeyinde, ama işgale son verme konusu bile konuşmadık diye o anda açıklama yapılacak. Bu gerçekten üzüntü verici olmuştur, ama ben bütün bunlara rağmen, Azerbaycan halkına ‘merak etmeyin, bütün duyarlılıklarınızı biliyoruz, bu bölgede dostluğumuzun çok büyük önem taşıdığının farkındayız, bunu koruyacağız, hiç merak etmeyin, Azerbaycan halkına herhangi bir zarar verilmesine göz yumulmaz’ anlayışımızı arkadaşlarımızın Azerbaycan’a taşımalarını bekliyorum” dedi.


    Caferov’un değerlendirmesi

    Heyet Başkanı Nizamettin Caferov da ziyaretleri kapsamında siyasi parti liderleriyle de bir araya geldiklerini ve çok yararlı görüşmeler gerçekleştirdiklerini söyledi.

    Caferov, Azerbaycan’ın, Türkiye ve Ermenistan arasındaki sınırın açılmasına karşı olmadığını ancak öncelikle Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çıkması gerektiğini ifade etti.

    Caferov, görüşmelerde bütün Türkiye’nin, Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarındaki işgali sona ermeden sınırın açılmaması görüşünde birleştiğini gördüklerini dile getirdi.
    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve diğer siyasilerin de bu görüşte olduklarını bir kez gördüklerini ifade eden Caferov, CHP’ye ve Genel Başkan Baykal’a Azerbaycan’a verdikleri destekten dolayı teşekkür etti.

  • Azerbaycan bayrağı dağıtıldı

    Azerbaycan bayrağı dağıtıldı

    Türkiye ile Ermenistan milli takımları arasında Bursa’da oynanacak maç öncesi stat çevresinde Azerbaycan bayrağı dağıtıldı.

    AA

    Bursa– Kamu-Sen Bursa İl Temsilcisi Selçuk Türkoğlu, beraberindekilerle birlikte gerçekleştirdiği bayrak dağıtımının ardından yaptığı açıklamada, maç biletlerinin ne şekilde, hangi şartlara göre dağıtıldığını öğrenmek istediğini bildirdi.

    Türkoğlu, FIFA’nın stada Azerbaycan bayrağı sokulmaması yönünde bugün verdiği kararı da çifte standart ve kabul edilemez olarak değerlendirerek, şunları kaydetti:
    ”Bursalı taraftarlar, Bursalılar bu maçla birlikte Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarına, o işgalden kurtulması için sürgünde yaşayan 1 milyon Azerbaycanlının sürgünden kurtulması için Azerbaycan bayraklarıyla birlikte milli takımını destekleyecektir. Bu nedenle kapıların açılmasını, Bursalı taraftarlara kapıların kapatılmamasını istiyoruz, talep ediyoruz. Biz bu nedenle getirmiş olduğumuz Azerbaycan bayraklarını buradaki arkadaşlardan sonra stada girebilen arkadaşlara dağıtacağız. Azerbaycan bayraklarının olmadığı bir Ermenistan maçında Türk milleti dünyaya mesaj verememiş demektir. Bu nedenle Azerbaycan bayraklarıyla birlikte taraftarların stada alınmasını, federasyonun bu konuda kolaylık sağlamasını bekliyoruz”

    Yaklaşık 150 kişilik grup daha sonra bölgeden ayrıldı.

  • Ermenistan golü

    Ermenistan golü

    Melih Aşık

    13 Ekim Salı 2009

    Yarın Bursa’da oynanacak Ermenistan milli maçı için Cumhurbaşkanı Gül, Tarabya Köşkü’nde Bursa Valisi, Emniyet Müdürü ve tribün gruplarının liderleri (amigolar) ile toplantı yaptı. Maçta alınacak önlemler Bursa Valiliği’nce şöyle açıklandı:
    – Türk bayrağı dışındaki bayrak ve flamalarla stada girmek yasak olacak.
    – Taraftarlar stada girerken çok sıkı şekilde aranacak.
    – Taraftarlar içine sivil polisler konuşlandırılacak.
    – Tahrik edici tezahürat ve pankart yasak olacak.
    – Maça oturma amaçlı karton dahi sokulamayacak.
    Bunlar üçüncü sınıf bir sömürge ülkesinin efendisi gelirken alacağı önlemlerdir…
    Daha da aşağılatıcı olan, bu önlemlerin Ermenistan’ın isteği üzerine alındığı söylentisidir.
    Erivan’daki Ermenistan – Türkiye milli maçında işgalci Dağlık Karabağ yönetiminin sözde bayrakları yasaklanmamıştı… Diplomatlarımızı şehit eden Asala terör örgütünün “Ermenistan Kahramanı” unvanlı bir zatı da protokolde oturtulmuştu…
    Ayrıca yasaklanan bayrak kimin bayrağıdır?
    Dost ve kardeş Azerbaycan’ın…
    Siz Kuzey Kıbrıs’ta bir maçta Türk bayrağı açılmasının yasaklandığını düşününüz…
    Bundan daha hazin ne olabilir?
    * * *
    Gelelim bundan sonrasına… Tablo ne gösteriyor? Başbakan’ın sözü var; Karabağ işgali sona ermedikçe Ermenistan protokolü Meclis’ten geçmeyecek… Ermeniler dünyayı arkalarına almışken Karabağ’dan çekilmez. Türkiye ise gelecek baskılara dayanamaz, protokolü Meclis’ten geçirir. Türkiye Azerbaycan’ı kaybeder. Görünen senaryo bu… Tek umut Ermenilerin su koyverip protokolu geçersiz hale getirmesidir.

    Bursa’da boykot…
    Bursa’da yapılacak Türkiye – Ermenistan maçında konulan yasakların benzerine faşizm Almanya’sında bile raslanmamıştı.
    Rezaleti düşünebiliyor musunuz? Bir seyirci tribünde küçük bir Azerbaycan bayrağı açarsa polisçe apar topar götürülecek.
    DTP kongresinde PKK bayrağı veya Apo posteri açmak serbest ama maçta Azerbaycan bayrağı açmak yasak.
    Bir okurumuz telefonda acı acı gülerek soruyor:
    -Takımımız gol attığında “Goool” diye bağırabilecek miyiz? Sarkisyan’a ayıp olmaz mı?
    Bir kısım vatandaş: “Maça gitmeyelim” kampanyası başlatmış… En iyisi de o galiba…

  • GECİKMELİ BİR BOMBA

    GECİKMELİ BİR BOMBA

    Ermeni ile Türk toplumlarının sözde “tarihsel düşmanlıklarına” son vereceği ilan edilen protokoller imzalandı. Yalnız, bazı küçük eksiklikler söz konusu: örneğin, Ermeni ve Türk toplumlarının, bu arada gelişmelerle doğrudan ilgisi olan Azeri toplumunun protokol koşullarını içine sindirmeyi reddediyor olması; ilgili bakanların bile, imzaları elleri titreyerek ve hami devletlerin iteklemeleriyle atmış olması; en önemlisi, başta “soykırım iddiaları” olmak üzere, herhangi bir tarihsel konuda bir takım temenniler dışında ciddi bir adımın ilan edilmemiş olması. İki halkın yakınlaşmasından, iki halk dışında herkes memnun görünüyor: Şimdiden ABD’de Hillary Clinton, bu arada Rusya’da Sergey Lavrov, en son da Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, protokolden büyük umut duyduklarını bildirmiş durumdadır.

     

    Kuşkusuz, bu ilk “iyi niyet adımlarından” çok şey beklememek gerekir. Ama imzalardan sonra, iyi dileklerin ifade edilmesine bile olanak vermeyen bu tuhaf “uzlaşma” zeminine inanmak için bir nedenimiz de bulunmuyor.

    Bizim cephemizde neler olup bittiği az çok biliniyor. Süreci ana hatlarıyla anımsatabiliriz: 1992’den beri, Minsk grubu içinde ataletle yürütülen görüşmeler, AKP iktidarıyla birlikte, ama özellikle 2008 yazında aniden hızlandırıldı. Temmuz 2008’de, Amerikan yahudi lobisinin başlıca örgütü B’nai Brith’e bağlı ADL (İftiralara Karşı Birlik) temsilcileri ülkemize geldiler ve başta Abdullah Gül olmak üzere Türk yetkililerin yüzüne karşı, “Ermenistan’la ilişkileri geliştirmede etkin ve yaratıcı olunmasını” önerip “Ermenistan’ın selametiyle yakından ilgilendiklerini” anımsattılar. Ağustos 2008’de Rusya’nın Gürcistan’ı sindirmesiyle birlikte, ABD-İsrail’in Ermenistan’ı cezbetme gereği aciliyet kazanmış, Abdullah Gül ise aynı yılın Eylül ayında Ermenistan’a maça giderek beklenen “yaratıcılığını” göstermiş oldu.  

    Ahmet Davutoğlu Serj Sargsyan’ın Koşullarına Boyun Eğdi

    ABD ve İsrail siyasası doğrultusundaki aynı uysallık, protokollerin imzalanmasında da kendini gösterdi. Protokollerin imzalanmasında hiçbir önkoşul kabul etmeyeceğini duyuran Serj Sargsyan, Dağlık Karabağ konusundaki imalara bile tahammül göstermeyerek istikrarlı bir tutum sergiledi. Durumun kriz boyutuna varması üzerine, Türk basınının ortak putu Ahmet Davutoğlu’nun, Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’a da danışarak konuşmaların iptali önerisi getirdiğini öğreniyorduk. Böylelikle, uluslararası platformda, protokol, herhangi bir önkoşulun iması dahi olmadan kabul edilmiş oldu.

    Azeri tarafı da buradaki demagojileri saptamada gecikmedi. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, AzTV’ye 10 Ekim akşamı verdiği demeçte, basit ama geçerli bir mantıkla, “Türkiye’nin sınırı kapatmasının nedeni Dağlık Karabağ sorunu olduğuna göre, sınırı açması kaçınılmaz olarak Dağlık Karabağ davasını terk etmesi demektir” yollu konuşarak bu tuhaf yakınlaşma sürecini mahkum ediyordu.

    Her kesimden Türk basını ise, AKP diplomatlarının bir ABD tasarısına daha imza atmış olmasının sevinciyle, herkesin gözü önünde verilen bu açık tavizleri bile okuyucusuna duyurmakta isteksizlik ve acz gösterdi.

    Bu arada, şunu da eklemek gerekiyor: Büyük olasılıkla AKP, protokollerin imzalanmasına dek, gizli görüşmelerde Ermeniler’e “önkoşul olmayacağı” güvencesi veriyordu. İmza günü, son anda açıklamaya konan imaların hemen krize yol açmasında bunun etkisini düşünmek mümkündür. Nitekim, Ermeni basının referans adlarından Novosti Armeniinin gözlemcisi Gagik Bagdasaryan’ın, henüz 1 Eylül tarihli değerlendirmesinde, “Şu son derece belirginleşti: Türkiye, en azından kağıt üzerinde, ikili ilişkilerin düzenlenmesi konusunda her türlü önkoşuldan vazgeçiyor ve Azerbaycan’ın çıkarlarına göre davranmayacağını gösteriyor,” sözlerini sarfetmesi, tahminlerimizi doğrular niteliktedir.(1) Her tarafla ayrı sözleşme yapıp kazanç sağlamaya bakan tüccar tipi, AKP’ye hiç de yabancı değildir. 

    Ermeniler’in Tepkisi

     

    Biz, topluma hiç danışılmadan, liberallerin pek sevdiği terimle “halkın iradesi hiçe sayılarak”, tümüyle kapalı kapılar ardında ve büyük devlet başkentlerinde tasarlanmış protokollerin lehimize işleyeceği avuntusuyla idare edebiliriz. Basını henüz afyon salgılamayı öğrenmemiş Ermenistan’da benzer bir ruh hali görünmemektedir.

    Görüşmelerin diğer tarafı Serj Sargsyan’ın profilini daha önce çizmiş bulunuyoruz; özetle, Ermeni tarihinin, ABD ve İsrail’e en yakın lideri konumundadır. Ermenistan’ı kazanmak isteyen ABD ile İsrail’in Türkiye’yi tarihsel tavizlere ikna edeceğini, böylelikle bir bir lider yiyen Ermeni siyasetinde kalıcı bir siyasal kazanç sağlayacağını hesaplayarak, bu “açılım” sürecine dahil olmuştu. Bununla birlikte, iç muhalefet ile Rusya’nın nefesini ensesinde duyduğundan, AKP kadar rahat davranamadı ve görüşmeleri krize taşıyacak özeni göstermek durumunda kaldı.

    Şimdi Ermeniler, bizden farklı olarak, Amerika zoruyla diplomasi yürütülmesine alışkın olmadıklarından, “soykırım” tezinin masada satıldığı gibi abartılı bir telaşla Devlet Başkanları Serj Sargsyan’a karşı ayağa kalkmış görünüyor.

    Ermenistan’daki Gibrahayer gazetesinin yayın yönetmeni Simon Aynecyan, protokollerin Ermeni-Türk ilişkilerinin iyileşmesi yönünde en ufak bir katkısı olmadığını belirttikten sonra, Serj Sargsyan’ın, tüm Ermeni toplumunu dışlayarak bu adımları attığını söylemektedir. Aynecyan’a göre, Sargsyan, “ancak herşey kapalı kapılar ardında kararlaştırıldıktan sonra, toplumdaki kesimleri ikna gezilerine başlamış, dolayısıyla bunlar da verimsiz kalmıştı”(2). Yazar, “Ermeni-Türk ilişkilerinde düzelme girişimlerinin bedelini Ermenistan’ın çok ağır ödeyeceği” uyarısıyla sözlerini noktalıyordu.

    Bu arada, Sargsyan yönetimine tepkilerin, yalnızca protokollerin imzalanması durumunda Ermenistan’a mali yardımı keseceğini söyleyen ABD Ermeni lobisi’yle sınırlı olmadığını da belirtmek gerekir. Serj Sargsyan, etkili Ermeni topluluklarını kapsayan gezisinde her yerden ret yanıtı alıyordu; Rusya Ermenileri Birliği Başkanı Ara Arbramyan, Rusya-Ermenistan Dayanışma Örgütü gibi diğer adlarla birlikte, sürece dahil olmayacaklarını bildiriyor, Beyrut ziyareti sırasında Sargsyan karşıtı eylemler, kısa sürede binlerce kişilik protestolara dönüşüyordu.(3)

    İmzalardan sonra ise, Yerkeramas gazetesinin yayın yönetmeni Tigran Tavadyan öncülüğünde, “Ermeni halkı, bu utanç verici protokollerin Ermenistan Ulusal Kongresi’nde imzalanmaması için tüm gücüyle çalışmalıdır” çağrısıyla, imza seferberliği başlatmış durumdadır.

    Tüm bu manzaradan yola çıkarak, Rusya kaynakları “Ermenistan’da büyük bir siyasal bunalımın beklendiğini” belirtmektedir(4). Ermeni siyaset uzmanı Şuşan Hatlamacyan da, protokollerin Amerika tarafından imzalattırıldığını anımsatıp, Ermenistan’da olası bir muhalefetin çok büyük bir halk gücünü arkasına alacağını söyleyerek bu görüşe katılmakta ve protokolleri bir “gecikmeli bomba” olarak nitelemektedir.(5)

    Özetle, uzun yıllar kapalı kapılar ardında hazırlanan, basında hararetle tanıtımı yapılan gösterinin, perde arkasından verilen sufleleri bile kekeleyerek yineleyen iki kifayetsiz oyuncunun müsameresinden ibaret olduğu ortaya çıktı. Hükümetlerin kendi halklarından köşe bucak kaçırarak yaptıkları bu dostluk protokolleri, büyük devletlerin bölgesel pazarlıklarının utangaç bir ifadesi. Büyük devletlerin 90 yıl önceki tasarılarının nelere yol açtığı düşünüldüğünde, Hatlamacıyan’ın “gecikmeli bomba” nitelemesine katılmamak elde değildir.

    Barış Zeren

    Odatv.com

     

    (1) Gagik Bagdasaryan, “Armyano-Turetskoe Sblijenie: Seryozno li vse na etot raz?” RIA NOVOSTI, www.rian.ru, 01.09.2009.

    Simon Aynecyan, Panarmenian.net, Rusça yayın, 11.10.2009.

    Yerkaramas, 08.10.2009.

    Novosti Azerbaidjan, 11.10.2009

    13 Ekim 2009 

  • Ermenistan ile oynanan Rus Ruleti!

    Ermenistan ile oynanan Rus Ruleti!

    Özcan YENİÇERİ

    İsviçre’nin Zürih kentinde dünya kamuoyunun önünde Türkiye, Ermenistan ile diplomatik ilişkilerini normalleştireceği ve belirli bir süre içinde de Ermenistan ile kapalı olan sınırlarını açacağı taahhüdünde bulundu. Protokollerin iki devletin Dışişleri Bakanları tarafından imzalanması sırasında meydana gelen olaylar, her iki tarafın da anlaşmayı istemeye istemeye imzaladığını göstermektedir. Bu durum Ermenistan ve Türkiye hükümetlerinin atılan imzalara rağmen kafalarının karışık olduğunun kanıtıdır. Ermenistan, Azerbaycan topraklarındaki işgalinin sona erdirilmesiyle ilgili herhangi bir “ön koşul”u, Türkiye ise Ermeni iddialarıyla ile ilgili herhangi bir ön koşulu kabul etmeyeceğini ortaya koymuştur.

    Azerbaycan olaya nasıl bakıyor?
    Azerbaycan Cumhurbaşkanı bu durumu şöyle ifade etmiştir: “Türkiye üst düzey yönetimi Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis Başkanı bize defalarca Ermenistan ile sınır konusunda güvence verdi. Karabağ meselesi çözüme kavuşmadan sınırın kapalı kalacağı teminatı verildi. Azerbaycan, bağımsız devlet olarak başka ülkelerin aralarındaki ilişkilerin nasıl düzenleneceğine karışmayı asla düşünmemekte. Ancak Azerbaycan kendi içişlerine de başkalarının müdahale etmesine karşıdır. Sonuç olarak Türkiye yönetiminin bize verdiği sınır güvencesi sözünün arkasında duracağını ümit ediyoruz”.
    Ayrıca Türkiye’deki Ermeni lobisinin liberal ve işbirlikçi çevreleri Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi ve sınırın açılmasının Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını boşaltmasına ve iyi ilişkiler kurmasına da yardımcı olacağını iddia etmişti. Bu konuda da Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev somut kanıtlar ortaya koyarak şöyle diyor: “Türkiye ile Ermenistan arasında uzlaşı protokollerinin imzalanmasıyla iki ülke arasındaki sınırın açılacak olmasının Azerbaycan ile Ermenistan arasında devam eden Karabağ sorununa barışçıl çözüm bulunması görüşmelerine de katkıda bulunacağı görüşüne kesinlikle katılmıyorum. Azerbaycan bu konudaki tutumunu daha önce dile getirmiştir; bu iki sürecin paralel, birbirine bağlı yürümesinin sağlanması gerekir. Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın ancak ve ancak Karabağ meselesine çözüm bulunduğunda açılması gerektiğini dile getirmiştik.” 

    Rus Ruleti!
    Durum ortadadır. Türkiye’deki iktidarın, Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarındaki işgali kaldırılmazsa TBMM’den protokoller geçmez ya da nasıl olsa Ermeni Meclisi bu protokolleri reddeder saikiyle hareket ettiği anlaşılmaktadır. Bu yaklaşımın tutarsızlığını tartışmaya bile gerek yoktur. Türkiye, kendi kendisini uluslararası camiada sıkıntıya sokacak metinlere önce imza atıp sonra da bunun sonuçlarından kurtulmaya çalışan bir ülke konumundadır. Bu durumun benzeri Kıbrıs’ta da yaşandı. Ancak bundan iktidar yanlılarının hiç mi hiç ders çıkarmadıkları anlaşılmaktadır. Kaldı ki, Ermenistan ile ilişki geliştiriyorum diye Azerbaycan’la olan ilişkileri bozmanın da bedeli çok daha ağır olacaktır. İktidarın dış politika hamleleri Rus Ruleti’ne dönüşmüştür. Silahın ters tepmemesi için dua etmekten başka çare de yoktur.

  • Ermeni Açılımı ‘Annan Planı’na Dönmesin

    Ermeni Açılımı ‘Annan Planı’na Dönmesin

    Emre Kongar

     

    Sevgili okurlarım, yıllarca Türkiye ile Ermenistan arasındaki sorunların iki devletin doğrudan müzakereleriyle çözülmesi gerektiğini savundum

    Bir başka deyişle Türkiyeye Batılı devletlerin siyasal kararları ile dayatılmak istenen Soykırımsuçu saldırısının kaynağında çözülmesinin daha akılcı ve sonuç verici bir çaba olacağını belirttim.

    Bu açıdan, Batının ve özellikle de Amerikanın baskısıyla da olsa, Türkiye ile Ermenistan arasında doğrudan müzakerelerin başlamış olmasını esas olarak doğru bir yaklaşımgördüğümü belirtmek isterim.

    Ama yeterince dikkat edilmezse,doğru yaklaşımlarson derece yanlış sonuçlara yol açabilir.

    Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokoller açısından da böyle tehlikelerin varlığı çok belirgindir.

    Beni kaygılandıran süreç, şimdiye kadar, örneğin Kıbrıs konusunda ne yanlışlar yapılmışsa, Ermenistan konusunda da aynılarının tekrarlanmasıdır.

    ***

    Önce kısaca Kıbrıs sürecini anımsayalım:

    Yunanistan Avrupa Birliğinin üyesi olduktan sonra, Türkiye-AB ilişkileri ne yazık ki doğrudan Türk-Yunan sorunlarının ipoteğine girdi.

    Bunu gören bazı AB yöneticileri ve Batı dünyasının bazı politikacıları Türkiye-AB ilişkilerini bu ipotekten kurtarmak istedilerse de başaramadılar.

    Çünkü Yunanistanın hem Batıdaki lobisi hem de AB üyesi olarak siyasal ve hukuksal gücü bunu önledi.

    Örneğin Kıbrıs sorununu, Türkiyenin AB üyeliği sürecinden ayrı tutacaklarını söylediler, ama sonradan üyeliği doğrudan bu ilişkilere bağladılar.

    Örneğin Annan Planını ortaya attılar.

    Türkiye bütün sakıncalarına karşın buna Evet, Yunanistan ise Hayırdeyince, KKTCye uygulanan ambargoların kaldırılacağını belirttiler, ama hiçbir kısıtlama ve sınırlama kaldırılmadı.

    Sonuçta, sorun yine çözülmedi, ama Türkiye ulusal çıkarlarından pek çok ödün vermiş, Yunanistanla olan müzakerelerde zemin kaybetmiş oldu.

    Tabii bütün bu sürecin daha en başında, NATO Başkomutanı General Rogersin Ege sorununun çözüleceğine ilişkin sözüne güvenerek Yunanistanın NATOya dönüşüne ilişkin vetoyu kaldıran ve karşılığında hiçbir şey alamayan Kenan Evreni de anımsamak gerek.

    ***

    Korkarım Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde de aynı süreç işleyecek.

    Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden Ermenistan sınırını açmayı reddeden Türkiye bir açmazla karşı karşıya kalabilir.

    Yabancıların istediklerini bir adım daha ileriye giderek vermeye hazır olan ve böylece Amerikaya ve ABye karşı iyi niyetini göstermek isteyen AKP iktidarı, Ermenistan sınırını açma konusunda hiçbir kazanım sağlamadan ciddi zararlara uğrayabilir.

    Türkiye, Ermenistan Karabağdan çekilmeden sınırı açarsa, Azerbaycanı yitirir.

    Sınırı açmazsa, bu kez çok büyük baskılar altında kalır.

    ABDnin baskısı ve Minsk Grubunun çabalarıyla, Ermenistanın Dağlık Karabağdan kısmen çekilmesi sağlanabilirse belki bu açmaz biraz yumuşatılabilir.

    Soykırım konusu daha da zor:

    Ermeni kökenlilerin yaşadıkları ülkelerdeki asimilasyonuna karşı bir savunma olarak Türk düşmanlığını kullanan Ermenistanın ve Ermeni Diyasporasının yakın gelecekte yumuşayacağınıummak en azından şimdilik gerçekçi görünmüyor.

    Zamana bağlı ve tuzaklarla dolu bir sürece girdik.

    AKP liderliği bu süreci başarıyla yönetebilir mi?

    Eski örneklere baktıkça, çok kuşku duyuyorum.

    ekongar@cumhuriyet.com.tr

  • Türkiye-Ermenistan Yakınlaşması ve Azerbaycan

    Türkiye-Ermenistan Yakınlaşması ve Azerbaycan

    Prof. Dr. Hakkı Keskin

    Ermenistan işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmeden ve bu işgal sonucu göçe zorlananların isterlerse geri dönmelerine olanak sağlanmadan, Ermenistan sınırı asla açılmamalıdır. Yani Türkiye Kafkaslar’da barışa katkıda bulunmanın gereği olarak günümüze değin izlenen politikasını korumalıdır.

    Türkiye-Ermenistan arasındaki ilişkilerin iyi komşuluğa yakışır bir düzeye gelmesi, her iki ülke için de son derece yararlı olacaktır. Bunun için iki ülke arasında günümüze değin süregelen gerginliğe neden olan sorunların bir an önce çözümü gerekmektedir. Bunlar:

    1. Türkiye-Sovyetler Birliği arasında 1921 yılında tanınan iki ülke sınırın Ermenistan tarafından resmen kabul edilmesi.

    2. Ermenistanın gasp ettiği Azerbaycan topraklarından koşulsuz olarak geri çekilmesi.

    3. Soykırım iddiaları hakkındaki gerçeklerin arşivler ışığında uzman tarihçiler tarafından yapılacak araştırmalara bırakılması ve bunu her iki ülkenin de kabullenmesi.

    Türkiye-Ermenistan arasında iki ülke dışişleri bakanları tarafından imzalanmakta olan ve her iki ülke meclisinin de onayına sunulacak olan protokolün, Türkiyenin vazgeçmemesi gereken bu üç temel koşulu içerip içermediği yönündeki sorular yanıt bulmuş değil.

    Özen gösterilmeli

    Türkiyenin Kafkaslarda barışın sağlanmasını amaçlayan girişimleri tabii ki gerekli ve yararlıdır. Ne var ki barışa katkı sağlaması amaçlanırken tam tersi sonuçların ortaya çıkmaması için Türkiyenin gerekli özeni göstermesi gerekir.

    Öncelikle Ermenistanın komşusu Türkiyenin sınırlarını hiç tartışmasız tanıması ve her türlü toprak isteminden vazgeçmesi zorunludur. Bu iki ülke ilişkilerinin mihenk taşı ve olmazsa olmazıdır.

    Yüzyıllarca kardeşçe bir arada yaşayan Türk ve Ermeni halkı, dış güçlerin onlarca yıllık kışkırtmalarıyla karşı karşıya getirilmiş ve her iki halk için de son derece acılı, üzücü ve derin izler bırakan olaylar yaşanmıştır. Bu olayların tüm yönleriyle, belgeler ve kanıtlar ışığında araştırılması ve gerçeğin ortaya çıkartılması, iki komşu ülke ilişkisi için büyük önem taşımaktadır.

    Bu nedenle de eşit sayıda Türk, Ermeni ve uluslararası uzman tarihçilerden oluşacak bir tarihçiler komisyonunun kurulması, bununla ilgili bütün ülkelerin tarih arşivlerinin bu komisyonun araştırmasına sunulması gerekmektedir.

    Araştırma sonucu ne olursa olsun, buna Türkiye, Ermenistan ve dünya kamuoyunun uyması, bu konunun artık olabildiğince istismar edilmesinin önüne geçilmesi gerekmektedir.

    Tarihçiler komisyonu kurulmalı

    Hiç kuşkusuz, yaşam anlayışlarını soykırımaendekslemiş olan diyasporadaki Ermeni lobisi bu iddialarından vazgeçmeyecektir. Ancak tarihçiler komisyonunun ortaya çıkaracağı gerçekler, onların etki alanını büyük ölçüde sınırlandıracaktır.

    Kafkaslarda barışın sağlanması, Ermenistanın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmeye bağlıdır!

    Türkiye hükümeti bu yeni girişimleriyle Kafkaslarda barışa da katkı sağlamayı istemektedir. Türkiyenin çevresinde barışın sağlam temellerle güvence altına alınması son derece önemlidir.

    Ancak Kafkaslarda barışı tehdit eden en büyük sorun, Ermenistan tarafından işgal edilmiş olan Azerbaycan topraklarıdır. 17 yıl önce Rus ordusunun desteğiyle Ermenistan Azerbaycan topraklarının yüzde 20sini işgal etmiş, bu topraklarda yaşayan bir milyon insan canlarını koruyabilmek için kaçmak zorunda kalmış veya kovulmuş, binlerce insan öldürülmüştür. Bu bir milyon kaçkın insan Bakû ve diğer Azerbaycan bölgelerinde geçici koşullarda yaşamakta ve kendi bölgelerine dönebilecekleri günü beklemektedirler.

    Bu sorun çözülmeden bölgede barışın sağlanması olası değildir. Çok haklı olarak Azerbaycan, işgal edilen topraklarını ne pahasına olursa olsun geri almakta kararlıdır. Bunu Azerbaycan Devlet Başkanı Sayın İlham Aliyev kararlılıkla vurgulamaktadır.

    Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve bazı ülke parlamentoları, örneğin Almanya Parlamentosu, aldıkları kararlarla Ermenistanın Azerbaycan topraklarından ivedi olarak çekilmesini ve evini barkını terk etmek zorunda kalan bir milyon insanın geri dönebilmelerinin sağlanmasını istemektedir.

    Verilen söz tutulmalı

    Ermenistanın Azerbaycan topraklarının işgaline karşı, Türkiye çok doğru bir kararla Ermenistan-Türkiye sınırını bu işgal son buluncaya değin kapatmıştır. Mayıs ayında Türkiyenin sınırlarını açacağı söylentileri, Azerbaycan halkında ve siyasi yetkilileri arasında büyük tepkilere yol açmıştı. Başbakan Sayın Erdoğan bu nedenle Bakûye giderek 13 Mayısta gerek Cumhurbaşkanı Sayın Aliyev ile yapılan ortak basın toplantısında ve gerekse Azerbaycan Parlamentosunda yaptığı konuşmada, Azerbaycan topraklarının işgali son bulmadıkça Türkiye-Ermenistan sınırının açılmayacağı sözünü verdi. Yukarı Karabağda işgal ortadan kalkmadıkça, kapıların açılması mümkün değildir. Bunu kim söylüyor? Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı söylüyor. Bundan daha başka garantili bir ifade olabilir mi?

    Türkiye verdiği bu sözü tutmazsa, dost ve kardeş Azerbaycan halkını, onarımı güç biçimde yaralar ve güvenilirliğini yalnız Azerbaycanda değil, tüm diğer Türkiye cumhuriyetlerinde de kaybeder.

    Öte yandan böyle bir yanlış adımla Kafkaslarda barışa en büyük darbeyi vurur. Çünkü Ermenistan özellikle ekonomik nedenlerden Türkiye sınırının açılmasına mahkûmdur.

    Türkiye-Ermenistan sınırının kapalı tutulmasından doğan baskı kalkarsa, Ermenistanın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesi büyük ölçüde olanaksızlaşır.

    Böyle bir yanlış karar bana, Avrupa Birliğinin Kıbrıs Rum tarafını üyeliğe kabul etmesi sonucunu ortayan çıkaran tabloyu hatırlatıyor. O zaman da ben ısrarla, iki toplumun anlaşarak sorunlarını çözmeden Rum tarafının AB üyesi olmasının, iki toplum arasındaki anlaşmaya engel olacağını söylemiştim.

    Şimdi aynı hata Türkiye tarafından yapılmamalıdır. Ermenistan işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmeden ve bu işgal sonucu göçe zorlananların isterlerse geri dönmelerine olanak sağlanmadan, Ermenistan sınırı asla açılmamalıdır. Yani Türkiye Kafkaslarda barışa katkıda bulunmanın gereği olarak günümüze değin izlenen politikasını korumalıdır.

    Prof. Dr. Hakkı Keskin Federal Almanya Parlamentosu Milletvekili,

    Siyasal Bilgiler Öğretim Üyesi

  • Diaspora, Türk temsilcilerden destek istedi

    Diaspora, Türk temsilcilerden destek istedi

    Türkiye-Ermenistan arasında imzalanan yakınlaşma protokolüne karşı eylem yapan Ermeni diaspora üyelerine karşı, protokolü destekleyen diaspora örgütleri, Türk toplumundan karşı protesto eylemlerine katılarak kendilerine destek olunmasını istedi. Türk temsilciler ‘Ermeni diasporasının iç işi’ diyerek daveti nazikçe reddetti.

    ANKA

    New York– Türk Amerikan Dernekleri Asamblesi (ATAA) Başkanı Günay Övünç’ün konuyla ilgili yaptığı yazılı açıklamasına göre, yakınlaşma protokolüne karşı çıkan binlerce Ermeni, diasporayı süreç hakkında bilgilendirmek için ABD’ye gelen Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ı sert protestolarla karşıladı.

    Buna karşı Sarkisyan’ı destekleyici mitingler düzenlemek isteyen yakınlaşma protokolünü destekleyen çok sayıda Ermeni örgütü, ATAA’ya başvurarak sözkonusu karşı protestolarda Türk diasporasının kendilerine destek olmasını istedi. Ermeni diasporasında taraf tutmak istemeyen ATAA yönetimi, ABD’li Ermeniler arasındaki görüş farklılıklarının ‘diasporanın iç işi’ olduğunu ilan edip, protokol yanlısı diaspora örgütlerinin destek davetini nazik bir şekilde reddetti.

    ATAA Başkanı Günay Evünç, ABD’de yaşayan Türklerin, 2009 yılı yaz mevsiminde birçok politik başarı elde ettiğini kaydederek, bu başarıların Türk toplumuna daha iyi davranılmasıyla sonuçlandığını kaydetti. Ermeni lobisinin tüm çabalarına rağmen ABD’deki Türk diasporasının kendilerine ve Türkiye’ye karşı yürütülen kampanyalarla mücadele ettiğini hatırlatan Övünç, California ve Ohio eyaletlerinde, Osmanlı İmparatorluğunda ticaret yapan şirketleri cezalandırmaya yönelik yasa tekliflerinin çıkmasını engellediklerini ve Amerikalı politikacıları Türkler ve Türkiye hakkında daha geniş bir şekilde bilgilendirdiklerini kaydetti.

    Övünç, ABD’deki Türk toplumunun harcadığı yoğun çabalar sonucu sözde soykırım tasarısını destekleyen kongre üyesi sayısında azalma meydana geldiğini, Türkiye dostluk grubuna katılan Kongre üyesi sayısının da 99’a ulaştığını da hatırlattı.

  • Öymen, Azerbaycan bayrağının yasaklanmasını sordu

    Öymen, Azerbaycan bayrağının yasaklanmasını sordu

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Türkiye-Ermenistan maçına Azerbaycan bayrağının sokulmasının yasaklanmasını TBMM gündemine taşıdı.

    ANKA

    Ankara– CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na bir soru önergesi verdi. 14 Ekim’de oynanacak Türkiye- Ermenistan Milli maçına izleyiciler tarafından Azerbaycan bayrağı sokulmasının Bursa Valiliği tarafından yasaklandığını belirten Öymen, Bakan Atalay’a şu soruları yöneltti:

    “-Valiliğin bu kararı Bakanlığınızın talimatı üzerine mi alınmıştır?

    -Bir ülkenin şerefini temsil eden bayrağının maçlara sokulmasının yasaklanmasının başka ülkelerde örneği var mıdır?

    -FİFA’nın bayrak yasağı uygulanabileceğine dair alınmış bir kararı mevcut mudur?

    -Türkiye- Ermenistan ilişkilerinde yaşanan son gelişmelerin ışığında Azerbaycan’da ortaya çıkan haklı duyarlılık göz önüne alındığında bu bayrak yasaklama olayının kardeş Azerbaycan ilişkilerimizi büsbütün zedeleyebileceği düşünülmemiş midir?

    -Valiliğin aldığı bu kararın derhal iptal edilerek Azerbaycan bayrağının tribünlere sokulmasının serbest bırakılması düşünülmekte midir?”

  • Ermenistan maçına çakma seyirci!

    Ermenistan maçına çakma seyirci!

    Celal DEMİRBİLEK

    Bursa’daki maçta olay çıkmaması için bugüne dek görülmemiş tedbirler alan hükümetin, yüzlerce polis, asker ve askeri öğrenciyi sivil olarak stada sokup, tribünde oturtacağı öğrenildi.

    HÜKÜMET, Türkiye ile Ermenistan A milli futbol takımları arasında çarşamba günü Bursa’da oynanacak maçta herhangi bir olay çıkmaması için bugüne dek görülmemiş tedbirler aldı…

    1-) Maç günü stat çevresinde ve içinde 2 bin 500 polis görev yapacak. Bu polislerin bir bölümü stada sivil olarak sokulup, tribündeki seyircilerin arasına oturtulacak. Ayrıca, çok sayıda askerin ve askeri öğrencinin de sivil olarak tribüne alınacağı ileri sürüldü.

    2-) Bursa Emniyet Müdürlüğü yetkilileri dün Bursaspor taraftar gruplarının liderleri ile görüşerek, “En küçük bir kötü tezahürat ya da olay çıkmasını istemiyoruz. Bu konuda üzerinize düşeni yapın” uyarısında bulundu.

    3-) Karşılaşmaya Azerbaycan bayrakları ile gelmeyi planlayan Azeri kökenli vatandaşlarla temasa geçilerek, “Sakın böyle bir şey yapmayın” mesajı verildi.

    Öte yandan, Devlet Bakanı Faruk Çelik de dün Bursa’da, maçın oynanacağı Atatürk Stadı’nda incelemelerde bulundu. Bakan Çelik, “Şampiyonada şansımızın kalmaması önemli değil. Maça coşku hakim olacak. Dostça başlayıp dostça ayrılacağız” dedi.

  • TÜSİAD’ın Türkiye-Ermenistan Protokolü Hakkında Açıklaması

    TÜSİAD’ın Türkiye-Ermenistan Protokolü Hakkında Açıklaması

    12 Ekim 2009

    TS/BAS-BÜL/09-78

    TÜSİAD: “Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan Protokoller iki ülke arasındaki normalleşmenin sağlanması bakımından büyük önem taşımaktadır.”

    TÜSİAD, Türkiye ile Ermenistan arasında 10 Ekim 2009 tarihinde Zürih’te imzalanan Diplomatik İlişkilerin Kurulması ve İkili İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokoller hakkında bir açıklama yaptı. Açıklamada şu konulara yer verildi:

    “Dünya siyasetinde meydana gelen kapsamlı değişimin bölgemize yansımaları 21. yüzyılın dış politika anlayışının çok boyutlu olması ve siyaset yapma süreçlerinde klasik yaklaşımların ötesine geçilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu durumun bir sonucu olarak, bir ülkenin özellikle komşularıyla olan ilişkilerinde uzun vadeli siyasal ve ekonomik yarar gözetilmesi ihtiyacı giderek daha fazla kendini göstermektedir.

    Bu çerçevede Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi yönünde Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün geçtiğimiz yılki Ermenistan ziyaretiyle simgeleşen, 22 Nisan 2009 tarihinde açıklanan yol haritasıyla belirginleşen ve nihayetinde 10 Ekim 2009 tarihinde de imzalanan Diplomatik İlişkilerin Kurulması ve İkili İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokoller ile somut bir noktaya gelen anlayışı ve bu sürecin belli bir takvime bağlanması konusunda iki ülke arasındaki mutabakatı destekliyor, sürecin vardığı noktadan memnuniyet duyuyor, normalleşmenin bir an önce sağlanmasını diliyoruz.

    İki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesine yönelik somut bir takvim ve perspektif sunan Protokollerin onaylanarak yürürlüğe girmesi bir yandan karşılıklı ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesine katkı sağlayacak diğer yandan özellikle enerji ve ulaşım gibi kilit alanlarda bölgesel işbirliğine olumlu bir zemin oluşturacaktır.

    Bu mutabakatın Kafkasya’daki sorunların giderilmesine ve başta Azerbaycan olmak üzere tüm bölge ülkelerinin barış ve istikrarına katkı sağlaması beklentisi içindeyiz.”

    TÜRK SANAYİCİLERİ VE İŞADAMLARI DERNEĞİ
    BASIN BÜROSU
    Meşrutiyet cad. No.46 Tepebaşı 34420 – İSTANBUL
    Tel: (0212) 2491929 Faks: (0212) 2933783

     

  • Ermenistan ile İmzalanan Protokoller ve Riskli Sürecin Analizi

    Ermenistan ile İmzalanan Protokoller ve Riskli Sürecin Analizi

    Sinan OĞAN

    Türkiye ile Ermenistan arasında ilk önemli diplomatik belge 10 Ekim 2009 tarihinde İsviçre’nin Zürih kentinde zoraki de olsa imzalandı. İmza töreni gecikmeli yapıldı. Zira tören sonrasında tarafların yapacakları basın açıklamasında isim vermeden Dağlık Karabağ vurgusuna yer verilmek istenmesi protokollerin imzalanmasını riske soktu. Törenin yapılacağı saatlerde Haber Türk Tv’de canlı yayında iken bu krizin Dağlık Karabağ konusunda çıkmış olabileceği analizinde bulunduk. Ayrıca çözümün de yine Türkiye’nin tavizi ile çözülebileceği öngörüsünde bulunduk ve maalesef bu öngörümüz de doğru çıktı.
     
    Kriz çıkıncaya kadar Türkiye’de adeta bir “Protokol Bayramı” havası hakimdi. Neredeyse bütün yorumcular son derece umut doluydu, naifti ve hangi risklerle karşı karşıya kalabileceğimizi ortaya koyamıyordu. Ancak biz yaklaşık bir yıldır yaptığımız analizlerde bu Açılımın risklerini ortaya koymaya çalışmaktayız. Zira kanaatimizce bu açılım Türkiye için büyük bir risk taşımaktadır.
     
    Bizi haklı çıkaran bu analizleri yaparken ne kahve falına bakmıştık, ne de duyulmak isteneni söylemek gibi bir görev edinmiştik. Bizi bu şekilde düşünmeye iten sebep bölgeyi kendi diliyle takip etmemiz, bölge dengelerini ve gerçeklerini yakından analiz etmemizle ilgiliydi. Bundan sonraki süreci analiz ederken de benzer endişeleri taşıdığımızı belirtmek durumundayız. Zira Türkiye’nin Ermenistan Açılımı politikası bir iyi niyetler silsilesi üzerine kurgulanmıştır. Ancak dış politikada iyi niyet her soruna çare olamamaktadır. Özellikle Ermenistan gibi tarihsel nefret baskısı altında yoğrulmuş bir ülke ve Dağlık Karabağ gibi çok taraflı bir sorun ile karşı karşıya bulunduğumuzu dikkate aldığımızda iyi niyetten çok daha fazlasına ihtiyaç duyulmaktadır. Hal böyle olunca da “Türkiye’nin komşularla sıfır sorun politikasına karşılık Ermenistan’ın komşulara sıfır taviz veren politikası”nın devreye girdiğini görmekteyiz. Hal böyle olunca da bölgede tek taraflı barış girişimleri ve tavizlerle barışın sağlanması oldukça güç gözükmektedir. Hatta zoraki barışın ileride daha büyük sorunlara ve hatta sıcak çatışmalara da sebebiyet verebileceğini belirtmeliyiz.
     
    Her şeyden önce şunun bilinmesinde fayda vardır ki, bugün Türkiye ile Ermenistan arasındaki sorunların en tepesinde Dağlık Karabağ sorunu yer almaktadır. Gelinen noktada Erivan’ın soykırım faaliyetleri, Türkiye’ye yönelik toprak talepleri, Ağrı Dağı’nı sembol olarak göstermesi, Anayasa’nın atıfta bulunduğu Bağımsızlık Bildirgesi’nde Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesine “Batı Ermenistan” demesi v.s. gibi birçok sorun ikinci sıraya düşmüştür. Bunda elbette Serj Sarkisyan’ın Karabağlı olması ve Azerbaycan’ın da Türkiye’yi Karabağsız bir çözümde neler olabileceğini anlatması etkili olmuştur. Bu durum Dağlık Karabağ sorununa daha fazla önem verilmesine sebep olmaktadır. Soykırım ile beraber bugün Ermenistan için en önemli konu Dağlık Karabağ iken Ermenistan’ın bu bölgeden kısa sürede çekileceğini düşünmek naiflik olacaktır. Bu durumu açık bir şekilde 7 Şubat 2007 tarihli Ermenistan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde “Dağlık Karabağ Cumhuriyetinin” bağımsızlığının ve güvenliğinin sağlanması Ermenistan’ın en önemli stratejik hedeflerinden birisi olarak gösterilmektedir.
     
    Dağlık Karabağ Türkiye için de son derece önemlidir. Zira Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Bakü’de Azerbaycan halkına ve yönetimine açık bir garanti vermiş ve Dağlık Karabağ’da işgal sona ermediği sürece sınırların açılmayacağını söylemiştir. Benzer bir şekilde Azerbaycan’da ön şartı Dağlık Karabağ konusu oluşturmuştur. Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev Moldova görüşmesi sonrasında basına verdiği demeçte Türkiye’nin verdiği söze güvendiğini belirtmekle beraber barışın aslında çok da yakın olmadığına vurgu yapmaktadır. Aliyev’e göre “her konuda anlaşma sağlanmadan hiçbir konuda anlaşma sağlanamaz” Dikkat edilirse her üç ülkenin bu alandaki en temel meselesi Dağlık Karabağ konusudur ve böylesi çetrefilli bir konunun da kısa bir sürede çözülmesi kolay değildir.
     
    Bundan sonraki süreçte protokollerin meclise gelmesi beklendiğine göre Türkiye ne yapacaktır? Protokolleri mecliste onaylayacak mıdır? Kanaatimizce onaylamayacaktır. Aslında Ermenistan’ın istediği de tam olarak budur. Ermenistan’ın stratejik güvenlik belgesinde en büyük tehlike Türkiye ile Azerbaycan arasındaki müttefiklik ilişkisi gösterilmekte ve muhtemelen de bu tehlikenin aşılması için de bu müttefikliğin bozulması üzerine bir dış politika kurgulanmaktadır. Rusya için de Türkiye ile Azerbaycan arasındaki müttefiklik ilişkisi zaman zaman bölgede rahatsızlığa sebep olmaktadır. O zaman Türkiye ile Azerbaycan arasındaki stratejik müttefiklik ilişkisinin sıkıntıya girmesi en çok Ermenistan ve Rusya’yı sevindirecektir. Peki, buna nail olmak için nasıl bir politika stratejisi izlenebilir? Muhtemeldir ki, Ermenistan bundan sonra şöyle bir politika izleyecektir. 2010 yılı Nisan ayına kadar Ermenistan Dağlık Karabağ ve/veya civarında işgal edilmiş 7 vilayetin bir kısmından çekilmeyecektir. Ermenistan çekilmediği için Türkiye protokolü mecliste onaylamayacaktır. Bu takdirde Türkiye üzerinde büyük bir baskı oluşacaktır. ABD Başkanı Barack Obama’nın Ermeni sorunu ile ilgili net tutumu ortada iken 2010 yılı Nisan ayına kadar sınırların açılmaması durumunda Türkiye’ye ağır bir soykırım tehdidi yöneltilecektir.
     
    Nisan 2010 tarihi geldiğinde ve Ermenistan hala çekilmemiş olduğunda Ermenistan’a neden hala çekilmedin baskısı yapılmayacak bilakis Türkiye’ye neden hala protokolleri meclisten geçirmedin baskısı gelecektir. Türkiye’nin Dağlık Karabağ sorununda ilerleme olmadan sınırları açması Azerbaycan ile ilişkilerimizi bozacaktır. Bu durumda Ermenistan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde tehdit  olarak yer alan Türkiye ile Azerbaycan arasındaki müttefiklik ilişkisi bozulmuş olacaktır. Yok, eğer Türkiye protokolleri onaylamayıp sınırları açmaz ise bu durumda başta ABD olmak üzere 1915 yılı olaylarını “soykırım” olarak niteleyecektir. Bu durumda da Ermenistan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde yer alan hedefine ulaşmış olacaktır. Her iki durumda da kaybeden ülkeler Azerbaycan ve Türkiye; kazanan ise Ermenistan olacaktır. Bir başka önemli husus da bundan ibarettir ki, bu zorlu süreçte Türkiye ve Azerbaycan arasındaki ilişkilerin bozulmamasına dikkat etmek gerekmektedir. Her ne olursa olsun Ankara ve Bakü arasındaki diyalog ve güven sürecinin devam ettirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde hedef alınan bu dostluk ilişkisin zarar görmesi Türkiye ile Azerbaycan’ın kaybı ile neticeleneceği gibi Ermenistan’ın da amacına ulaşmasını sağlayacaktır.

  • Türk Eğitim-Sen’den ‘Ermenistan’ uyarısı

    Türk Eğitim-Sen’den ‘Ermenistan’ uyarısı

    Türk Eğitim-Sen Genel Başkan İsmail Koncuk, milletvekillerine gönderdiği mektupla, Ermenistan ile sınırların açılmasının, hem diasporanın mevzi kazanmasına, hem Karabağ’ın ebediyen Ermenilerde kalmasına, hem de Türkiye’nin elindeki tek dış politika kozunun yok olmasına neden olacağı uyarısında bulundu.

    ANKA

    Ankara– Türkiye Kamu Sen’e bağlı Türk Eğitim-Sen’in Genel Başkan İsmail Koncuk, milletvekillerine bir mektup göndererek, Ermenistan’la imzalanan protokole ilişkin tepkilerini dile getirdi.

    Mektubunda, Büyük Önder Atatürk‘ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” prensibinin Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politika ilkesi olduğunu belirten Koncuk, “Herkes gibi biz eğitimciler de ülkemizin komşularıyla iyi ilişkiler kurmasını, bölgesel barışa katkıda bulunmasını ve yaşanan sorunların bir an önce çözülmesini pek tabiî ki arzulamaktayız.

    Fakat küresel güçlerin dayatmasıyla, ülkemizin dış politika kozlarının elinden kaçmasına, kardeş Azerbaycan’ın güveninin kaybedilmesine, devletimizi yönetenlerin Azerbaycan halkına ve dünya kamuoyuna ilan ettikleri taahhütlerin unutturulmasına müsaade edilmemesi gerektiğine inanmaktayız” dedi.

    Ermenistan’la yürütülen süreçte, “dış politikada bağımsızlık” bakımından ciddi kaygılar ortaya çıktığını ifade eden Koncuk, şunları kaydetti:

    “Öncelikle, protokolün İsviçre’de imzalanmış olması başlı başına anlaşılmaz bir durumdur. Çünkü, biliyoruz ki, İsviçre’de ‘Türkler Ermenilere yönelik bir soykırım uygulaması gerçekleştirmemiştir’ gibi bir cümleyi zikretmek dahi kanunen suçtur ve cezalandırılır.

    Yani iki ülke arasındaki anlaşmazlıklar konusunda İsviçre tarafsız bir devlet olarak durmamaktadır. Sayın Başbakan’ın dediği gibi, iki ülke arasındaki sınırın kapatılmasının nedeni olan Karabağ işgaline dair protokolde tek bir atıf ve ima dahi yokken, ‘Bu protokolün yürürlüğe girmesinden itibaren 2 ay içerisinde ortak sınırın açılması hususunda anlaşmışlardır’ hükmüyle ülkemizin kendini bağlıyor olması anlaşılmazdır. Protokole göre oluşturulacak.

    Tarih Komisyonu’nun işlevi de muğlak ifadelerle geçiştirilmiştir. Yani komisyonun ne amaçla kurulacağı metinde açık olarak belirtilmemiştir. Bu durumda 1915 olaylarının aydınlatılması hedefinde bir hayal kırıklığı yaşanması kuvvetle muhtemeldir. Ayrıca, protokolün imzalanmasından iki ay sonra sınır kapısının açılacağı düşünülürse, oluşturulan komisyonun ucu açık bir takvim çerçevesinde çalışacak olması ve neticede soykırım iddialarına bir açıklık getiremeden çalışmasını tamamlaması halinde ne olacaktır?

    Sınırın açılması dışında kimin ne kazanımı olacaktır? Böylesi bir tablo Ermenistan açısından büyük bir diplomatik zafer; Türkiye açısından tarihi bir hezimet ve diplomatik bir utanç olmayacak mıdır? Netice itibariyle; bu protokol mevcut hükümleriyle hayat bulduğunda, Ermenistan bize karşı kullandığı bir dış politika kozunu kaybetmiş olmuyor.

    Fakat biz sınırı açtığımızda; hem diasporanın mevzi kazanmasına, hem Karabağ’ın ebediyen Ermenilerde kalmasına, hem de elimizdeki tek dış politika kozumuzun yok olmasına neden olacağız.”

    Koncuk milletvekillerine seslenerek, “İnanıyorum ki, büyük milletimizin menfaatlerinin ve devletimizin onurunun bekçisi olan TBMM üyeleri protokol metni önlerine geldiğinde gereğini yapacaklardır” dedi.