Kategori: Ermenistan

  • ERMENİ DİASPORASI EN İYİ ÖRGÜTLENENLERDEN

    ERMENİ DİASPORASI EN İYİ ÖRGÜTLENENLERDEN

    index.1

    ANKARA – Ermeni diasporasının en iyi örgütlenmiş diasporalardan biri olduğu belirtildi.

    Ermenistan’daki haber portalı Newsarmenia’da yayımlanan habere göre, Ermenistan’da yapılan Ulusal Rekabet Edebilirlik Fonu mütevelli heyeti toplantısında konuşan İrlandalı Profesör Rob Kitchin, birkaç kuşak sonra bile tarihi kökleriyle bağlarını koparmayan ve en iyi örgüt yapısına sahip Ermeni diasporasının diğer diasporalardan güçlü olduğunu ifade etti.
    Ermenistan yönetiminin en yüksek kademesinde diaspora konusunda güçlü bir siyasi irade ve ideolojinin var olduğunu ve diaspora ilişkilerinin geliştirilmesi işinin uzmanlaşmış bakanlık tarafından yürütüldüğünü belirten Kitchin, diasporanın mevcut potansiyelini ve imkanlarını verimli kullanabilmek için de öncelikleri ve faaliyetleri belirleyen kesin stratejiye ihtiyaç olduğunu vurguladı.
    Farklı ülkelerin diaspora örnekleri üzerinde yaptığı incelemede her diasporanın farklı önceliklere sahip olduğunu gözlemlediğini kaydeden Kitchin, bu önceliklerin kurumsal olanaklar, geliştirilen ilişki düzeyi, stratejik yaklaşım ve politikalardan bağımsız olmadığının altını çizdi.

  • “Türkiye-Azerbaycan ilişkileri en kötü döneminde”

    “Türkiye-Azerbaycan ilişkileri en kötü döneminde”

    Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Analizler Merkezi (TÜRKSAM) Başkanı Sinan Oğan, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin “kötü bir dönemden” geçtiğini söyledi.

    AA

    Mersin– Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Analizler Merkezi (TÜRKSAM) Başkanı Sinan Oğan, Mersin’in Tarsus ilçesine bağlı Yenice beldesinde Çağ Üniversitesi’nde düzenlenen konferansta ”Türkiye-Azerbaycan İlişkileri”ni değerlendirdi.

    Türkiye ile Azerbaycan arasında sorun çıkmasından öncelikle Ermenistan’ın çıkarı olacağını ifade eden Oğan, şunları kaydetti:
    ”Ermenistan’ın milli güvenlik strateji belgesi açıktır. Burada Türkiye ile Azerbaycan arasındaki dostluk ve kardeşlik ilişkileri Ermenistan tarafından tehdit olarak görülmektedir.

    Türkiye-Azerbaycan ilişkileri en kötü dönemini yaşıyor. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerin daha fazla zarar görmemesi için bir an önce devreye girilmelidir.
    Azerbaycan’ın olmadığı bir Türk dünyası söz konusu olamaz. Bu dargınlık Türkiye’nin Kafkasya politikasına zarar verir.
    Unutmamak gerekir ki, adaletsiz bir barış girişimi Azerbaycan’ı savaşa iter.”

  • ‘Milli birlik projesinin gereği’

    ‘Milli birlik projesinin gereği’

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ‘Demokratik açılım’ adı altında uygulanan politikayı “milli birlik projesinin gereği” olarak niteleyerek, terör örgütü üyelerinin dönüşünün de “beklentilerinin verdiği bir meyve” olduğunu söyledi.

    AA

    Ankara– Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, El Cezire televizyonunun dün akşam yayımlanan “Özel Görüş” programında Yusuf Şerif’in sorularını yanıtlarken, Türkiye-Irak-Suriye üçlü anlaşmasının ABD güçleri çekilirken Irak’a olası faydasıyla ilgili olarak, bu konuda Irak’a en güçlü desteği verecek ülkenin Türkiye olduğunu vurguladı.

    “Irak’a en güçlü desteği verecek ve en uyumlu çalışmayı yapabilecek bu bölgede tek devlet vardır, o da Türkiye’dir.” diyen Erdoğan, sağlık, eğitim, güvenlik, ulaşım ve enerjiyle alakalı birçok anlaşma imzalandığını hatırlattı ve Irak’ın dünyaya açılımında en önemli kaynağı ve ağının Türkiye olacağını söyledi.
     

    Kürt açılımı

    Türkiye’nin Kürt açılımı konusunda Suriye, İran ve Irak’tan bir beklentisi olup olmadığı ve açılımın uluslararası ayağının yanı sıra bu sürecin Türkiye’yi bir referandum ya da erken seçime götürüp götürmeyeceği sorusu üzerine Erdoğan, erken seçimin politikalarında yer almadığını belirterek, “Her şeyden önce demokratik açılım milli birlik projemizin bir gereğidir” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:
    “Bizi bu noktaya getiren ve bu sıkıntıları yaşatan, içeride ve dışarıda sorunlar vardır. İçerideki sorunlarımızın legal olanı vardır, illegal olanı vardır. Biz legal olanlara zaten takılmıyoruz. Diyoruz ki, o demokratik bir hakkıdır, bunu kullanır, ama illegaliteye karşıyız. Yani eli silahlı olarak bu işi yürüten bölücü terör örgütüne karşıyız ve bununla mücadelede kararlıyız. Bu, zaten bir devletin yönetiminin en doğal, en tabii görevidir. Yani bundan geri kalması mümkün değil. Ama legal olan herhangi bir örgüt, demokratik bir örgüttür. Onun yapacağı çalışmalara saygı duymamız da, demokrasiye inanmış insanlar olarak bizim görevimizdir. Bu işin içerideki boyutu.”

    Türkiye’nin bu alanda dışarıdaki sorunlarına da değinen Erdoğan, Türkiye’nin içindeki bu terörü besleyen örgütlerin yurt dışında olduğunun altını çizerek, “Dışardaki boyutuna gelince, yurt dışında Türkiye’nin içindeki bu terörü besleyen ve destekleyen, aynı şekilde legal ve illegal örgütler var. Geçmişte bu illegal örgütlerin dışarıdan içeriye zaman zaman sızma hareketleri oldu. Bu sızma hareketleri karşısında tabii ki güvenlik güçlerimiz ellerinden gelen her türlü tedbiri aldı. Ama şunu düşünelim ki, hiçbir egemen devlet topraklarında illegal örgütlenmelere karşı duyarsız kalabilir mi? Mümkün değil, ne gerekiyorsa tedbir bazında bu tedbirleri alacaktır.” dedi.

    Erdoğan, Türkiye’nin komşularından da böyle bir tehdit varsa, buna karşı her türlü tedbiri bugüne kadar aldıklarını ve bundan sonra da alacaklarını ifade ederek, “Buradan taviz veremeyiz, bu Irak’ta oldu, aynı şekilde Suriye’de oldu. Mesela şu anda Kandil’de takribi olarak 1500 civarında Suriye kökenli terörist olduğu söyleniyor. Nitekim bunu zaten Suriye kaynakları da tasdik ediyor” diye konuştu.

    Irak’tan bir grubun teslim olmaya gelmesinin açılım sürecini nasıl etkileyeceğinin sorulması üzerine Erdoğan, bunun milli birlik ve beraberlik projesi ve demokratik açılım süreci içindeki beklentilerinin bir tanesi olduğunu vurguladı.

    “Bu durum, beklentilerin verdiği meyvedir” diyen Erdoğan söyle konuştu:
    “Burada görüyorum ki bazı spekülasyonlar yapılma yoluna gidiliyor ve bunu doğru bulmuyoruz. Yani hedef saptırmaya gerek yok. Bütün dert üzüm yemektir. Milli birliği ve beraberliği kardeşliği pekiştirmektir. Anasından, babasından, dayısından, amcasından, kardeşlerinden, ailesinden, akrabasından uzak kalmış olanlara diyoruz ki, eğer suça bulaşmamış olanlar varsa buyursun gelsinler, silahı olanlar silahını bıraksın gelsinler. 221. madde bu işe müsaittir. Bu madde ile biz önlerini açtık, zaten açıyoruz. Bu samimiyetle biz bu adımları atıyoruz. Bizim bu samimiyetle attığımız adımlara olumsuz bir yaklaşım, farklı zemine kaydırma gayretleri bizi üzer. Buna fırsat verilmemesi lazım. Türkiye’deki siyasilerin, medyanın, akademisyenlerin ve bu alanlarda hizmet verenlerin bu işlere daha pozitif yaklaşması, objektif bakması ve bu tür şovlara fırsat verilmemesi lazım.”
     

    Ermenistan protokolü ve Azerbaycan

    Türkiye’nin, Ermenistan ile imzaladığı protokolün mecliste ne zaman ele alınacağının sorulması üzerine Erdoğan, Meclisin takvimini kendilerinin değil, Meclisteki grupların belirlediğini anımsatarak şunları söyledi:
    “Meclisin takvimini biz belirlemiyoruz. Meclisin takvimini oradaki gruplar belirliyor ve biz bu Meclise gönderdiğimiz hükümet tasarısını Meclis Başkanlığına gönderiyoruz. Meclis Başkanlığına gönderdikten sonra, artık Meclis Başkanlığının riyasetinde. Orada süreç işlemeye başlar. Bizler şu anda bu çalışmayı öyle bir noktaya getirdik ki, bir taraftan Meclise gönderelim, öbür taraftan da istiyoruz ki Mecliste bununla ilgili bir bilgilendirme çalışması da yapalım.”

    Erdoğan, “Gizli kapaklı yürütülen bir şey yok. Ne varsa bunları orada Dışişleri Bakanımız açıklayacak, anlatacak. Tabii burada da yine hedef saptırmalar var.” dedi
    Ermenistan ile bu adımı atarken Minsk üçlüsünden de destek istediklerini söyleyen Erdoğan, “Bunu ben Sayın (ABD Başkanı Barack) Obama ile de görüştüm, Sayın (Rusya Devlet Başkanı Dimitriy) Medvedev ile de görüştüm. Aynı şekilde Dışişleri Bakanım, Fransa Dışişleri Bakanı ile bu konuları görüştü. Bu sürece sıcak girmelerini, bu ivmeyi hızlandırmalarını kendilerinden rica ettik. Çünkü Minsk üçlüsü eğer Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki bu sıkıntıyı belli bir olumlu noktaya taşıyamazsa, bizim tabii ki işimizi zorlaştırır.”

    İmzalar atılmadan önceki süreçte Azerbaycan ile görüştüklerini ve bilgilendirmeyi ilk elden yaptıklarını belirten Başbakan Erdoğan, “Bu kadar hassasiyetle bu işi sürdürürken, bazı gelişmeler oluyor ki, bunlar bizi de doğrusu üzüyor. Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, Azerbaycan Parlamentosunda bir konuşma yapmış ve bu konuşmada bir şey söylemişse, mesele orada bitmiştir ve o konuşmanın arkasında durur. Bizim aramızda bu güvenin tesis edildiğini zannediyorum. Eğer aramızda bu güven yoksa, tesis edilmediyse, benim kendimden şüphem yok. Başkalarının şüphesi varsa onu da bilemem.” dedi.
     

    Erdoğan’ın ABD ziyareti

    ABD Başkanı Obama’nın Orta Doğu’yu çok umutlandırdığını, ancak Filistin konusunda gerekli baskıyı uygulamadığını söyleyen muhabirin, Obama’nın “Türkiye’yi hayal kırıklığına uğratıp uğratmadığını” sorması üzerine Erdoğan, Obama’nın on ay önce seçildiğini ve on yılların sorununu bir anda çözmenin kolay bir iş olmadığını söyledi.

    Erdoğan, yakında bir ABD ziyareti olacağını belirterek, bu seyahatte kendilerine bu mevzuları açacağını belirtti ve şöyle konuştu:
    “Bakıyorsunuz Nobel Barış Ödülünü de bu arada kendisine verdiler. Tabii bu kadar erken, Nobel Barış Ödülünün bir lidere verilmesi de anlamlıdır. Basın mensupları olarak Nobel Barış Ödüllerinin nasıl verildiğini sizler de bilirsiniz. Bu konu, seyahatimizde, benim gündemimde ki önemli maddelerden bir tanesi. Çünkü Orta Doğu’da önemli bir konumu olan Türkiye’nin de Amerika’nın da burada aktif bir rol alacağını düşünerek, bu konuyu kendileri ile tekrar görüşeceğim. Biz umudumuzu yitirmedik. Dolayısıyla, Amerikanın burada aktif bir rol oynaması ve aldığı avansın gereğini de, inanıyorum ki yerine getirecektir. Başından beri söylediğim gibi, kimsesizlerin kimi olmasını da inşallah yerine getirir diye düşünüyorum. Gerek Türkiye konuşmaları, gerek Kahire konuşmasını da ben bu noktada önemli sözler olarak düşünüyorum.”


    “Bölgede nükleer silah istemiyoruz”

    “İran’da ve bölgemizde kitle imha silahı olmasından yana değiliz” diyen Erdoğan, bir başkasında varken İran’a yüklenilmesini “haksızlık ve adaletsizlik” olarak niteledi.

    Erdoğan, bölgede hiçbir nükleer silah istemediklerini tekrarlayarak, “Dünya buna karşı tavrını adil bir şekilde koymalı. Aynı şekilde UAEK sadece üyelerine yönelik bu adımı atarsa burada da bir adaletsizlik var. Üye olmayanlara karşı ne yapılacak? Bunun üzerinde de dünyanın ve BM’nin çalışması lazım. Eğer bu konuda çalışmalar yapılırsa, üye olmayan ülkelere karşı da bir tavır belirlenirse, inanıyorum ki çok daha farklı bir güven ortamı oluşmaya başlar.” diye konuştu.

    Ülkelerin birbiriyle rahatlıkla görüşmesi gerektiğini ifade eden Erdoğan, görüşmemenin olumsuzlukları meydana getireceğini ve İran’ın diğer ülkelerle ilişkilerini devam ettirmesine bir mani olmaması gerektiğini vurguladı.

  • Karabağ’daki çatışmada bir Azeri askeri öldü

    Karabağ’daki çatışmada bir Azeri askeri öldü

    hurriyet.com.tr 24 Ekim 2009
    karabag

    Azerbaycan ve Ermenistan Silahlı Kuvvetleri arasında ateşkes bölgesinde çıkan çatışmada bir Azeri askerinin öldüğü bildirildi.

    Azeri haber ajansları, Dağlık-Karabağ bölgesini çevreleyen Ermenistan işgali altındaki yedi şehirden biri olan Akdam’da dün çıkan çatışmada bir Azeri askerin öldüğünü bildirdi.

    Ermenistan Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı keskin nişancılar tarafından vurulan 19 yaşındaki Eldar İsmailov’un altı aylık asker olduğu öğrenildi.

    Azerbaycan Savunma Bakanlığı olayla ilgili herhangi bir açıklamada bulunmadı.

  • Bakü’de Türk bayrağının indirilmesi ve Protokol

    Bakü’de Türk bayrağının indirilmesi ve Protokol

    Azerbaycan’ın İstanbul Başkonsolosu Doç. Dr. Sayyad Adiloğlu Salahlı, Bakü’de Türk bayraklarının yanı sıra Azerbaycan bayraklarının da temizlik amacıyla indirildiğini belirterek, “Bu bayraklar tamir amacıyla indirildi, yeniden yerine dikilecektir” dedi.

    AA

    İzmir– Azerbaycan’ın İstanbul Başkonsolosu Doç. Dr. Sayyad Adiloğlu Salahlı, Swiss Otel Grand Efes’te düzenlediği basın toplantısında, Azerbaycan ile Türkiye arasındaki kardeşlik bağının asla bozulmayacağını, ufak problemlerin her iki tarafın çabasıyla çözüleceğini anlattı.

    Bakü’deki Türk Şehitliği’nin yanında bulunan Din Hizmetleri Müşavirliği önündeki Türk bayrağının indirilmesine ilişkin çeşitli yanlış bilgiler bulunduğunu ifade eden Salahlı, şöyle konuştu: “Bayrak krizini daha da abartarak, bundan yararlanmak isteyenler, Türkiye ve Azerbaycan’ın son yıllarda çeşitli alanlarda güçlenmesini istemeyenlerdir. Bakü’deki Türk Şehitliğinde Türk bayrakları indirildiği basında yazıldı. Orada sadece Türk bayrakları değil, Azerbaycan bayrakları da indirildi. Şehitlikte 12 bayrak bulunuyor. Bunların 6’sı Türk, 6’sı Azerbaycan bayrağıdır. Bakü’de Türk bayraklarıyla birlikte Azerbaycan bayrakları da indirildi. Meseleden haberi olmayan Türk kardeşlerimiz çok üzüldü. Bu bayraklar tamir amacıyla indirildi, inşallah daha güzel hale getirilip yeniden o bayraklar yerine dikilecektir. Sorun budur. Bunda niyet arayan insanlara mesele, objektif olarak yansıtılmalıdır.”
     

    Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokoller

    Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokollerin, kardeş devlet olarak Azerbaycan’ı üzdüğünü vurgulayan Salahlı, şunları kaydetti: “Biz Ermeni ihanetine derinden uğrayan insanlarız. Tarih bakımından, Türkler, Ermeni ihanetine uğrayan bir bölgenin insanlarıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nun himayesindeki Ermeniler, ihanette bulunmuşlardır. Bir soykırım ortaya attılar. Halbuki Türkler, o dönemde Ermenilerden daha çok kırıldı. Dünyaya, bir milyon Ermeninin helak olduğunu duyuruyorlar. Tarihçilerden rica ediyorum, o zamanki istatistikleri incelesinler ve Türkiye’de o dönemde ne kadar Ermeni yaşıyordu görsünler. Bir milyon insan öldüyse, bu insanların akrabalarını da sayınca 6 milyon nüfus ediyor. 1915 ile 1923 yılları arasında Türkiye’de 6 milyon Ermeni var mıydı ki, bunlardan 1,5 milyonu soykırıma kurban gitsin? Birinci Dünya Savaşı dönemiydi. Savaş zamanı insan kaybı doğaldı. Çok sayıda milletten ölenler oldu.”

    İki ülke arasında imzalanan protokollerin Türk dünyasında yaratacağı sıkıntıların gelecekte fark edileceğini savunan Salahlı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan‘ın yanı sıra Türk bürokratlarının, “Karabağ sorunu çözülmeden sınırların açılamayacağına” ilişkin beyanlarının yerine getirileceğine yürekten inandıklarını sözlerine ekledi.
     

    Diğer konuşmacılar

    Azerbaycan Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü Başkanı ve Azerbaycan milletvekili Yagub Mahmudov ise Azerbaycan halkı olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin desteğini her zaman yanlarında hissettiklerini söyledi. Türkiye’nin ile Ermenistan arasında imzalanan protokollerin sıkıntılara yol açabileceğini savunan Mahmudov, “Protokolle tecavüzkar bir devlete kol kanat açıldı. Bu bizi incitir. Türk devletine asla diz çöktüremediler. Türk halkları şimdi daha çok birleşmeli” diye konuştu.

    Türkiye Strateji Araştırma Merkezi Başkanı Sinan Uygun da Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerinin hassas bir dönemden geçtiğini belirterek, “Bu hassas dönemde hepimize büyük görev düşüyor. Heyet halinde Türkiye’yi gezerek, ilişkilerin bayrak kriziyle bozulamayacağını, ilişkilerin kardeşlik esasına dayandığını anlatacağız” dedi.

    Bursa’da oynanan Türkiye-Ermenistan milli maçı öncesi, stat girişine üzerinde “WC” yazılı kutunun içine Azerbaycan bayrağı atıldığını ifade eden Uygun, böylesi bir provokasyonu yapanların bir an önce yakalanması gerektiğini kaydetti. Azerbaycan Kültür Merkezi Derneği Başkanı Celal Mehmethanoğlu da Türkiye-Ermenistan sınır kapılarının Ermenistan Karabağ bölgesinden çekilmeden açılmasının büyük sorunlara yol açacağını iddia etti.

    Dünya Azerbaycanlılar Kongresi Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Asif Kurban ise yapılan anketlere göre, Azeri halkının gözündeki Türkiye imajının düştüğünü, iki halk arasındaki kardeşlik ve güven duygularının ise her zaman süreceğini söyledi. Gürcistan Suhumi Devlet Üniversitesi’nden Prof. Dr. Guram Marhuliya da, Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokollerin Gürcistan’da hayretle karşılandığını bildirdi.

  • Vali’den bayrak açıklaması

    Vali’den bayrak açıklaması

    Bursa Valisi Şahabettin Harput, 14 Ekim’deki Türkiye-Ermenistan milli maçı öncesi, Bursa Atatürk Stadı’na girişinin engellenmesi amacıyla Azerbaycan bayraklarının toplanmasıyla ilgili incelemenin sonuçlandığını bildirdi.

    AA

    Bursa– Bursa Valisi Şahabettin Harput, makamında düzenlediği basın toplantısında, maçın oynandığı Atatürk Stadı’nın giriş dış koridorundaki kontrol ve aramalar sırasında, bazı Azerbaycan bayraklarının basında yer alan hoş olmayan görüntüleriyle ilgili başlattıkları araştırma ve inceleme çalışmalarının sonuçlarını açıkladı.

    Polisin kendi kaydettiği kamera görüntüleri, haberin yer aldığı 10 ulusal ve 3 yerel televizyon kanalında yer alan görüntüler ile yerel ve ulusal basında çıkan fotoğraf ve haberlerin incelendiğini ifade eden Harput, şöyle konuştu:

    ”Güvenlik mensuplarıyla ilgili olarak, stat kapısındaki dış kontrol sırasında Azerbaycan bayraklarının düzenli şekilde uygun kutulara konulması ve böylece muhtemel bir kısım istismarların da engellenmesi konusunda gerekli duyarlılığı, dikkat ve ihtimamı göstermede kusurlu oldukları kanaatiyle 1 amir, 2 polis memuru hakkında disiplin soruşturması açılmış, bunlardan 1 polis memuru işten el çektirilmiştir.”

    Vali Harput, şöyle devam etti:
    ”Azerbaycan bayraklarına karşı 3. şahısların sergiledikleri ve böylece hem Azerbaycan bayraklarını rencide edici görüntülere yol açtıkları hem de görev yapan personele müdahale ederek bir kısım tahrik ve kargaşaya sebebiyet verdikleri gerçekçesiyle görsel medyada yer alan görüntüler, çözüm tutanaklarıyla birlikte Bursa Emniyet Müdürlüğünce gereği yapılmak üzere Cumhuriyet Savcılığına gönderilmiştir. Konu Savcılık tarafından incelenmektedir.”

  • Azerbaycan’dan Baykal’a teşekkür mektubu

    Azerbaycan’dan Baykal’a teşekkür mektubu

    Azerbaycan Milletvekili Sabir Rüstemhanlı, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a bir mektup göndererek, gösterdiği tavır karşısında teşekkür etti.

    ANKA

    Ankara– CHP Genel Merkezi’nden yapılan yazılı açıklamaya göre, Azerbaycan Milletvekili Sabir Rüstemhanlı, Genel Başkan Deniz Baykal’a bir mektup gönderdi. Rüstemhanlı mektubunda, “Azerbaycan tarihinin en acımasız saldırısına maruz kalmıştır. Azerbaycan’ın yüzbinlerce insanı evinden, köyünden, dağından, ovasından köçer durumunda kalmasına dünya kamuoyunun dikkat vermemesi ve Türkiye’ye ‘Ermenistan’la protokola imza at’ baskısı yapmasının karşısında Zati Alinizin yüksek bir anlayışla tavır koyması çok güzel bir cevap olmuştur” dedi.

    Azerbaycan Milletvekili Rüstemhanlı’nın Baykal’a gönderdiği mektup şöyle:
    “Türkiye Büyük Millet Meclisinde, grup toplantısında yapdığımz konuşmayı dikkatle izledim. Azerbaycandan yana tavır koymanız ve Türk Dünyasına karşılıksız sevgi anlayışınız beni derinden etkiledi.

    Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin gündeme gelmesinden bu yana yapmış olduğunuz konuşmaların ardından dünki konuşmanız içimizdeki kardeşlik duygusunu ve Böyük Türk milletine aid olma şuurunu perçinledi.

    CHP’nin sergilediği bu tutum ve sizin meselelere karşı vukufiyetinizi, hamiyetinizi ve ortak sorunlarımıza yönelik kararlılığınızı ortaya koymuştur.

    Azerbaycan, tarihin en acımasız saldırısına maruz kalmıştır, Azerbaycanın yüzbinlerce insanı yıllardır evinden, köyünden, dağından, ovasından köçer durumunda kalmasına dünya kamuoyunun dikkat vermemesi ve Türkiye’ye ‘Ermenistan’la protokol’a imza at’ baskısı yapmasının karşısında Zati Alinizin yüksek bir anlayışla tavır koyması çok gözel cavab olmuşdur.

    Derdlerimiz bir. Çilemiz ortak.

    Kader bu ki, bizi sadece dilde, kültürde, dinde birliğe değil, kederde ve tasada da birliğe taşımıştır.

    Azerbaycan ve Türkiye hem bölgesel, hemde dünyevi problemler konseptinde kader birliği yaşamakdadır.

    Bizler hem bölgesel barışı, hem de dünya barışını isteyen ve milletinin hukuk üzre yaşamasını arzulayan iki dövletiz. Ama görülüyor ki, tüm dünya Türk Dünyası’nın kalbine hançer saplamak uğrunda yarışıyor.

    Size bir milletvekili olarak tüm dünyaya meydan okuyarak, Azerbaycan’ın yanında yer almanızdan dolayı teşekkürlerimizi bildiririz.

    Azerbaycan Cumhuriyetinin ve Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet yaşaması yolunda herkese görev düşmekdedir.

    Bu yolda nokta kader hizmeti keçene sevgi ve minnet hissi duyarız.

    Sayın Başkan bu duygularla tekrar teşekkürlerimizi arzediyor, başarılarınızın sağlıkla devamını diliyorum.”

  • “Türk bayrağı yabancı bayrak görülmesin”

    “Türk bayrağı yabancı bayrak görülmesin”

    Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’de olması gereken her yerde Azeri bayraklarının aynen Türk bayrağı gibi dalgalandığını ve sonsuza dek dalgalanacağını belirterek, ”Ne olursa olsun, Azerbaycan bayrağı Türkiye’de ebediyen dalgalanacaktır. Çünkü bizim bayrağımızdır” dedi.

    AA

    Bakü– Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) Dışişleri Bakanları Konseyi 21’ci Toplantısına katılmak için Bakü’de bulunan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, gazetecilere açıklamalarda bulundu.

    Azerbaycan’daki ”bayrakla ilgili” yasa uyarınca Türk Şehitliği, Türkiye’nin Bakü Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşavirliği’nin yanısıra Türk okullarında indirilen Türk bayraklarıyla ilgili Davutoğlu, ”Bizim de bayrak kanunumuz var ama bizim bayrak kanunumuzda Azerbaycan istisnadır. Biz, Azerbaycan bayrağını yabancı bayrak kabul etmiyoruz. Eğer bir gerek olursa 72 milyon Türk o bayrak (Azeri bayrağı) için de aynı kendi bayrağı için ölmeye hazırdır, o bayrak bizim için yabancı değil” diye konuştu.

    ”Biz dost ve kardeş Azerbaycan’da da Türk bayrağını yabancı bayrak olarak görülmesini istemiyoruz” diyen Davutoğlu, bu görüşlerini Azeri yetkililerle de paylaştığını belirterek, Azerbaycan’daki uygulamaları ise Azeri kardeşlerinin takdirine bıraktığını söyledi.

    Bayraklar konusunu Azerbaycan Dışişleri Bakanı Elmar Mmmedyarov ile görüştüklerini belirten Davutoğlu, ”Bu yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmak için dostça, samimi bir şekilde görüştük. Bizim için Türk bayrağı neyse Azerbaycan bayrağı da odur” dedi.

    Bursa’daki Ermenistan-Türkiye futbol maçının yapıldığı stada Azeri bayrakların getirilmesine konulan yasağa da değinen Davutoğlu, o gün Bursa’da binlerce Azeri bayrağının evlere, dükkanlara ve sokaklara asıldığını ifade ederek, ”Stadın içinde ben de vardım, 50’yi aşkın bayrak (Azeri bayrak) stattaydı. Değişik yerlerde, tam da şeref tribününün karşısında vardı” diye konuştu.

    FIFA tarafından son anda Azeri bayrağına yasak getirildiğini ifade eden Davutoğlu, kontrollü bir biçimde, belli bir sayıda Azeri bayrağının stada girmesine izin verildiğini ve geri kalan bayrakların ise kontrollü bir biçimde saygı gösterilerek toplandığını anlattı.

    Davutoğlu, ”Yer, gök yere inse dahi Türkiye ile Azerbaycan arasında kim ne fitne koyarsa koysun, Türkiye’de Azerbaycan bayrakları dalgalanmaya devam edecek. Ne olursa olsun, Azerbaycan bayrağı Türkiye’de ebediyen dalgalanacaktır. Çünkü bizim bayrağımızdır” diye konuştu.

    Bakü’deki Türk Şehitliği’nde indirilen bayraklar konusunda da Davutoğlu, ”Bunlar sizin şehitlerinizdir. Azerbaycan için can veren şehitlerimiz, bu şehitlerin gölgesinde uyuduğu bayraklarımız ve o şehitler için fatiha okunmak üzere yapılmış olan Şehitlik Camisini biz Azerbaycan’a emanet ettik” diyerek, şöyle devam etti:

    ”Şehitlerimiz bizim için kutsal mekandadır. Bu şehitlerimiz Anadolu’nun her bir yerinden, Balkanlar’dan, Üsküp’ten buraya gelmişler. Biz toprak farkı gözetmedik, burası da bizim toprağımız diyerek buraya geldiler. Konya’da doğmuş olabilirler ama bu sizin şehitleriniz bizim değil. Dolayısıyla Türkiye’de böyle bir hassasiyet oluştu, bunu da Azerbaycanlı kardeşlerimizin çok iyi anlaması gerekiyor. Bunlar sizin şehitleriniz.”

    Davutoğlu, ayrıca Azeri ve Türk basınına çağrıda bulunarak, ”Burada en büyük görev sizlere düşüyor. Biz kapalı kapılar ardında çök güzel şeyler konuşuyoruz ama medyanın da bu konuda yardımcı olması gerekiyor. Birisi provokatif olarak resim veya birşey getirir ama Azeri ve Türk basının Türkiye ile Azerbaycan kardeşliğine yardımcı olması gerekiyor” dedi.

    Karabağ sorunu çözülmeden Türk-Ermeni sınırının açılıp açılmayacağı yönündeki bir soru üzerine Davutoğlu, hem Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hem Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, hem de kendisi tarafından bu konudaki ”ilkesel pozisyonlarının çok açık bir şekilde ifade edildiğini” belirterek, ”Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü, Türkiye’nin toprak bütünlüğü kadar azizdir ve bizim açımızdan stratejik önceliğe sahiptir” diye konuştu.

    Davutoğlu, ”Hiçbir şey Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünden, Azerbaycan’ın refahından, Azerbaycan’ın istikrarından ve Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinden daha önemli değildir. Bunun çok açık bilinmesini istiyorum” dedi.

    Azerbaycan topraklarının 17 yıldan fazladır işgal altında bulunduğunu hatırlatan Davutoğlu, ”17 yıldır bu işgalin sona ermesi için bütün çabamızı Türkiye olarak her dönem gösterdik” diye konuştu.

    Davutoğlu, Azerbaycan’ın bağımsızlığının tanındığı günden bu yana Türkiye’nin her zaman Azerbaycan’ın yanında olduğunu ve ebediyete kadar yanında olacağını ifade ederek, ”Hiçbir şey, yer gök yere inse dahi, Türkiye’nin Azerbaycan’ın yanında olması gerçeğini, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ve Azerbaycan’ın işgal altındaki toprakları konusunda Türkiye’nin pozisyonunu değiştiremez” ifadelerini kullandı.

    Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkilerin normalleşmesine dair imzalanan protokollerle ilgili olarak Davutoğlu, ”Bu protokollerin, Azerbaycan-Ermenistan ihtilafının çözümüne de ivme katacağını düşünüyoruz” dedi.

    Davutoğlu, bu normalleşmenin ”ancak ve ancak bölgede kapsamlı normalleşme olursa” sağlıklı olabileceğini ifade ederek, ”Kapsamlı anlayıştan kastımız, Azerbaycan-Ermenistan ihtilafının çözülmesidir” şeklinde konuştu.

    ”Karabağ konusunda ne gelişme olursa olsun Türkiye’nin her türlü çabayı göstermeye devam edeceğini” ifade eden Davutoğlu, ”Çünkü işgal altındaki Azerbaycan topraklarını kendi topraklarımız gibi görüyoruz ve bunun mücadelesini vermeye devam edeceğiz” dedi.

    Davutoğlu, Karabağ sorununun çözümüyle ilgili görüşmelerde bir dinamizmin oluştuğunu, Azerbaycan ve Ermenistan liderlerinin 5 ay içinde 5 kez bir araya geldiğini ve ilk defa Laçin koridoruna teknik inceleme yapmak üzere bir uluslararası heyetin gittiğini kaydetti.

    ”Bunları sağlayan şey nedir, dünyada ne değişti ve Karabağ meselesi bu kadar gündeme geldi?” diye soran Davutoğlu, kendi sorusunu şöyle yanıtladı:

    ”Değişen en önemli şey Kafkaslar konusunda Türkiye’nin takip ettiği aktif politikadır. Şu ana kadar gittiğimiz hiçbir uluslararası toplantı yok ki, hiçbir ikili toplantı yok ki Türkiye’nin ilk gündem maddesi Karabağ olmasın. Türkiye bundan sonra da her zeminde, Azerbaycan gündeme getirmese dahi Karabağ’ı ve Azeri-Ermeni ihtilafının çözümünü gündeme getirecek. Bu bizim milli meselelerimizden biridir, çünkü biz Azerbaycan toprağıyla bizim toprağımız, Azerbaycan bayrağıyla bizim bayrağımız arasında bir ayrım yapmayız, hiçbirini yabancı görmeyiz.”
     

    Azerbaycan ile ilişkiler

    KEİ Dışişleri Bakanları Konseyi 21. toplantısına da değinen Davutoğlu, Türkiye’nin KEİ’ye büyük önem verdiğini belirterek, ”Türkiye, Azerbaycan’ın da bu organizasyonda yer almasına büyük bir önem vermişti. Azerbaycan’ın, Karadeniz ile ilgisi olmamasına rağmen Türkiye bu organizasyonda Azerbaycan’ın da yer almasında çok ısrarlı oldu, çünkü biz Azerbaycan’ı Hazar ile Karadeniz arasındaki bölgenin en önemli ülkesi olarak kabul ediyoruz” dedi.

    Azerbaycan’ın çıkarına olan her tür enerji projesine destek vermeyi sürdüreceklerini ifade eden Davutoğlu, ”Bu konuda müzakereler sürüyor ve inşallah Azerbaycan ile Türkiye arasındaki enerji konusundaki hususlar da kapsamlı bir şekilde çözüme kavuşur ve daha ileri adımlar atarız. Ama Azerbaycan nasıl tercih ederse, Azerbaycan’ın stratejik olarak geleceğinde hangi proje faydalı olacaksa ve hangisini desteklerse biz onu destekleyeceğiz. Türkiye’nin bu konuda Azerbaycan’ın menfaatinin dışında birşey düşünmesi söz konusu olmaz” diye konuştu.

     

    Türk Şehitliği’ni ziyaret etti

    Davutoğlu, temasları kapsamında, Bakü’deki Türk Şehitliği’ni ziyaret ederek çelenk koydu ve burada kendisine Azerbaycan Dışişleri Bakanı Elmar Mmmedyarov eşlik etti. Davutoğlu, şehitlikte incelemelerde bulunarak yetkililerden bilgi aldı. Davutoğlu, ayrıca Azerbaycan’ın eski cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in Fahri Hiyaban’daki kabrini ve Azeri Şehitliği’ni ziyaret ederek çelenk koydu.

  • SABİH KANADOĞLU ve GÜLDAL MUMCU ANALIZLERI

    SABİH KANADOĞLU ve GÜLDAL MUMCU ANALIZLERI

    SABİH KANADOĞLU Ergenekon’da ‘açılım’ kuşkusu! ve GÜLDAL MUMCU ” Açılımlar ülkeyi böler”

    Sabih Kanadoğlu
    Sabih Kanadoğlu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı

    Ergenekon’da ‘açılım’ kuşkusu!

    Oya Uğural, Ayvalık, Hürses, 12.10.2009

    Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Türkiye’nin zor bir dönemden geçtiğini belirterek, “Olayların akışına baktığınız zaman dışarıdan düzenlenmiş bir uygulama olduğunu anlayabilirsiniz”dedi.

    Kanadoğlu, Ergenekon operasyonlarının açılımlarla bağlantılı olabileceğine dikkat çekti.

    BİRDEN YARGIYA GÜVENİR OLDULAR

    Yoğun programından fırsat buldukça Ayvalık’taki yazlığında dinlenen Kanadoğlu,gündemle ilgili sorularımızı yanıtladı. Kanadoğlu, Ergenekon soruşturmasıyla ilgili kuşkuları olduğunu ifade ederek, Başbakan’ın iktidara gelmeden önce Ergenekon’u bildiğini anımsattı.”Yargıya güvenmiyorum”, “Yargı, yargıya bırakılamaz” diyenin iktidarın kendisi olduğuna dikkat çeken Kanadoğlu, “Yargıda bir değişiklik yapılmadı ama birden bire yargıya karşı güvenleri belirdi” dedi.

    AÇILIMLARIN YARARINI ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL

    -Sizce, Türkiye dış güçlerin emirleriyle mi hareket ediyor?

    Türk yurttaşı olarak emir sözünden rahatsız oluyorum.Ama yaşananlar buna da oturuyor. Önce olayların gelişine bakmak lazım.Yani bize durup dururken Ermenistan’la kapıları açma fikri nereden gelmiştir. Herhalde Azerbaycan’la kırılma pahasına böyle bir girişimde bulunmanın Türkiye’ye nasıl bir yararı olduğunu anlamak mümkün değil.

    O zaman bu isteğin Türkiye’den değil de dışarıdan geldiği düşüncesi oturuyor. Bir kere kabul biçimi yanlış. Arada aracı olarak ise İsviçre’nin olduğu ortaya çıktı. İsviçre zaten Ermeni soykırımı iddiasını kabul etmiş, inkar edeni de ceza yaptırımı altına almış bir ülke. İsviçre’nin aracılığı ile Türkiye’nin o görüşmeye açılması kabul edilemez.  Ermenistan’ın kendi anayasasında yollama yaptığı  kuruluş bildirgesi halen geçerliyse; Ermenistan’la bu konuda herhangi bir düzeltme yapılmamışsa ve halen Kars Anlaşmasını tanımıyorsa o zaman biz neyi niçin yapıyoruz?

    İKTİDARIN DEVAMI İÇİN; ÖDÜN

    – AKP, nereden güç alıyor?

    AKP’nin seçimlerin öncesinde ve sonrasında gerek ABD’de gerekse AB’de nasıl karşılandığını biliyoruz. Erdoğan’ın milletvekili seçilemediği ve Anayasal olarak da buna olanak bulunmadığı tarihte, sadece bir partinin genel başkanı sıfatını taşımasıyla ABD’de sarayda kabul ediliyorsa ve gizli görüşmeler yapılıyor ise; bu görüşmede de herhangi bir tutanak tutulmamışsa o zaman bu iktidarın herhalde en büyük destekçisinin bunlar olduğu ortaya çıkıyor. Şimdi de karşılıklı anlaşmalar yapıldığı görülüyor. AKP meşruiyetini doğrudan ABD ve AB’nin desteğinden alıyor. Karşılıklı anlaşma ve iktidarın devamı için bir takım ödünler var, demektir.

    YARGI SİYASALLAŞTIRILIYOR

    – Ergenekon soruşturması kuşkulu mu?

    Bu olayda da bir tuhaflık var. Başbakan iktidara gelmeden Ergenekon’u  bildiklerini söylüyor. İktidara geldikten sonra da emniyet aracılığıyla bu soruşturmaya başladıklarını açıkladı. Eğer soruşturma savcılıktan gizlenip emniyet tarafından yürütülüyorsa bu zaten yasalara aykırı. Emniyet, savcının talimatı üzerine hareket eder. Savcıyı olayın içine sokmuyorsanız, emniyetle hareket ediyorsanız bu işte bir terslik var, demektir. “Yargıya güvenmiyorum” diyen bizzat iktidarın kendisi. “Yargı yargıya bırakılmaz” diyen de kendileri. Üstelik, bir de “Bu davanın savcısıyım” diyeceksin. Sonra, yargıyla ilgili Anayasada bir değişiklik yapılmadı ama birden bire yargıya karşı güvenleri belirdi.  Böyle bir soruşturma biçimi de bazı örgütlenmelerin olaydan kurtulmasına yol açabilir. Yargı yalnız bırakılmalı. Yargı bağımsızlığının sağlanabildiği bir ülkede ancak siyasallaşmadan maddi gerçeği arar ve bulursunuz. Olması gereken de budur. Ancak iddialar ve yargılama birçok kuşkuyu da beraberinde getiriyor. Olmaz kişilerin aynı yerde birleştirilmesi sanki davanın siyasallaştırma isteğini de ortaya koyuyor. Yargı zaman içinde gerçeği bulacaktır.

    – Ergenekon’un açılımlarla bağlantısı olabilir mi?

    Tabii bu olasılık da ortaya çıkıyor. Biz bir yıl önce bir hahamdan bahsediyorduk. Şimdi ne adı geçiyor, ne o konuda en ufak bir yazı var, ne de iddianamelerde buna dayanak var. İşte asıl gariplik burada.  Gelinen nokta beyninde akıl olan herkesin bu bağlantıyı kurabileceği bir ortam yarattı. Bu soruşturmanın da aleyhine, dava ilerlemiyor.

    PAZILIN BOŞLUKLARI DOLUYOR

    – Türkiye, Büyük Ortadoğu Projesinin neresinde?

    BOP yeşil kuşak düşüncesinden gelen bir olay. Petrol bölgelerinin güvence altına alınmasından sonra Ortadoğu’daki ülkeleri belli bir düzene sokmak gerekti. Bu Amerika’nın her zaman söylediği bir gerçek. Hatta bizim ‘Ilımlı İslam Cumhuriyeti’ haline getirilmek istenmemiz de bundandır. Kesin olarak konuşulmaz ama bir pazılın boşlukları doluyor. Türkiye Ankara’dan idare edilir. Kürt devleti kurulursa çok muhtemel bir Arap Kürt savaşı çıkarılacaktır. Olaylara bizim sokulmak istenmemiz bu yakıştırmaları yaptırıyor.

    TÜRKİYE İÇİN BÜYÜK TEHLİKE

    – Fetullah Gülen’in rolü ne?

    Fetullah Gülen, Amerika ile karşılıklı çıkarlar örtüşmesi. Dünyada 500’e yakın okulu var. Bu nasıl bir sermayedir, nasıl bir güçtür ve destek olmadan bu nasıl olur, dedirtiyor. ABD, o kişiye ikamet belgesi vermekten uzun süre kaçındı. Bu nasıl bir çelişkidir ki kendi kullandığı bir güce çalışma izni vermek istemiyor. Amerikan mahkemelerindeki yazışmalardan öğreniyoruz ki yargı CIA’nın bu kişiyi desteklemesi nedeniyle ve güttüğü politika itibariyle bunu vermeyelim diyor; ama o yargı da bu kişinin CIA tarafından desteklenmesini gerekçe gösteriyor. Gülen, Türkiye için büyük bir tehlike. Bu büyük tehlikenin ayırdına varmak lazım. Çünkü sadece elindeki güç olarak dini kullanmıyor, ekonomik gücü de var. Yabancı destek de alıyor.  Türkiye’deki kurumlara tesir edebiliyor. Bu tür hareketler uygun ortam ister.   APO’nun da, kişiliği yargılamalarda ortaya çıkmış. Onun gücünün kaynağı da emperyalist güçler.

    – Türkiye’de gerçek demokrasi var mı?

    Ülkede bir kere parti içi demokrasi yok. Parti içi demokrasi olmazsa  Türkiye’de demokrasiden söz edilemez.  Bir parti başkanı çıkar, partinin bütün organlarını kendisi belirler. Çok eleştirilen siyasi partiler yasasının 93. maddesi aslında bunlara izin vermez. O maddede seçimler üyelerin eşitliği ilkesini getirmiştir. Katılımcılığı önlerseniz siyasi partiler canlılığını yitirir. Ama öylesine tüzükler yaptılar ki Anayasa Mahkemesi de yüzde 25’ten bir şey olmaz diye reddetti. O yüzden parti başkanı milletvekili adaylarını gösterme yetkisine sahip. Zaten yürütme onun elindedir. Yasamayı kendisi tayin ediyor. Yürütmenin başı olan cumhurbaşkanı arkadaşımız diye kendi tayin yetkisine sahip. Şimdi bu ülkede demokrasiden nasıl bahsedilir. Asıl tehlike yargı bağımsızlığını kaldırırsanız, yargı siyasallaşır. O kişi yasamaya egemen, yürütme de zaten onda, yargıyı da bu şekilde ele geçirirse o ülkede kaçınılmaz sonuç tek kişi diktasıdır. Hele o kişi zaten dini siyasete alet etme içindeyse o takdirde dinci bir dikta kuruluyor demektir. Yargı reformu strateji raporunda da çok açık. HKYK’ye bir kararname götürüldü. O kararname üzerinde istediği değişikliği yapma yetkisi ve görevi olan bu hareket başbakan tarafından tepki gördü. O yüzden oluşumu değiştirmeye niyetlendiler. Yargı reformuyla, yargı siyasallaşır. Savcıların soruşturulması Adalet Bakanlığı onayıyla yapılır. Bakan istediği hakimi ve savcıyı dinleme kararı verebiliyor. Bu kararı da yargıdan alabiliyor. Yargı üzerinde öyle bir bağımlılık yaratıldı ki vermemesi mümkün değil. Çünkü tayin korkusu yerleşti. Hakim ve savcıları ödüllendirme ve cezalandırma, Adalet Bakanlığı’nın elinde. Bu felaket bir şey. Askerin ise bu işlerin içine girmesi Türkiye’nin yararına değil.

    Sabih Kanadoğlu
    Sabih Kanadoğlu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
    20.5.1938 tarihinde Menemen’de doğmuştur. Kabataş Erkek Lisesini bitirmiş, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1959 yılında mezun olduktan sonra, askerliğini Çubuk’ta yedeksubay piyade asteğmen ve teğmen olarak yapmıştır. Burhaniye Hakim Adayı olarak mesleğe başlayan Kanadoğlu, sırasıyla Orhaneli ve Erzurum Cumhuriyet Savcılığı, Bingöl Sulh Hakimliği, Tokat ve Kırşehir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, İzmir Ceza Hakimliği ve Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi ile Adli Yargı Adalet Komisyonu görevlerinde bulunmuştur.
    “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Hukuku” adlı eserinin yanısıra çeşitli yerlerde yayınlanmış makaleleri bulunan ve 19.07.1984 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Sabih Kanadoğlu, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 26.12.1994 tarihinde ilk kez 28.12.1998 tarihinde de ikinci kez Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi Başkanlığına seçilmiştir.
    Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi Başkanı iken, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca gösterilen adaylar arasından 19.12.2000 tarihinde Cumhurbaşkanınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına seçilmiştir.

    ******************************************************************

    GÜLDAL MUMCU

    TBMM Başkanvekili

    Açılımlar ülkeyi böler

    Güldal Mumcu, ülkenin bütünlüğü ile üniter yapısı arasında ayrılma yaşandığını belirterek, “Dini unsurlar yönetimde fazlasıyla hakim oldu. Böyle bir sürecin içinden geçiyoruz. Bütün bunları sağduyuyla, akılcı davranarak aşabiliriz”dedi.

    Ayvalık’taki yazlığında dinlenen CHP İzmir milletvekili Güldal Mumcu,açılımların ne olduğunu bilmediklerini Kürt açılımının da netleşmediğini söyleyerek, iktidarda da Başbakan ve İçişleri Bakanı’ndan başka açılımlarla ilgili kimsenin fikrinin olmadığını savundu.  “Diplomatik olarak demokratik açılım ülkenin bölünmesi demek. Bunu tam telaffuz edemiyorlar” diyen Mumcu,  DTP’nin bile demokratik açılımın ne olduğunu anlamadığından ötürü mutsuz olduğunu kaydetti.

    AÇILIMI IRKÇILIĞA İNDİRMEK ŞOVANİZMDİR

    Güldal Mumcu demokratik açılımın insan hakları sorunu olarak değerlendirilmesinin yanlış olduğunu belirterek,” Batıda da insan hakları sorunu var”dedi. Cumhuriyetle birlikte ülkeyi bölmek istiyenlerin ortaya çıktığına dikkat çeken Mumcu, “Çünkü, Doğu’daki Güneydoğu’daki ağalar, ordaki insanların gelişmesini, toprak reformunu,  büyük araziler üzerindeki mülkiyet hakkını paylaşmak istemiyorlar. Ekomomik ve feodal yapıyı değiştirmeyi DTP dahil kimsenin telaffuz etmiyor.Yoksa ırkı nedeniyle kimseye kötü davranılmıyor. Batıda da devlet tarafından mağdur edilmiş insanlar, kocalarının dövdüğü kadınlar var. Bunu ırka indirmek şovanizmi ortaya koyup, ırkçılığı hortlatır. Bu ülke için çok tehlikelidir. Bu olaylar körüklenmeden önceki yıllarda olduğu gibi birarada yaşama bilincini ortaya koyarak sorun halledilebilir. Ama açılımla neleri çözebilecekleri belli değil”dedi.

    IRKÇILIK CHP’NİN İŞİ DEĞİL

    Demokratik açılımların Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) bir parçası olduğunu bildiren Mumcu, açılımı, ”  Amerika’nın çıkarlarına aykırı olan bütün olayları düzeltecek bir yol haritası” şeklinde değerlendirdi.

    Irkçılığın CHP’nin işi olmadığını vurgulayan Mumcu, “Herkes anadilini öğrenebilir ama Türkiye Cumhuriyetinin resmi dili Türkçedir. Diğer türlüsü milletin millet olma vasfını yadsımak demektir, bu da kabul edilemez” diye konuştu.

    UĞUR MUMCU UYARMIŞTI

    Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nı kurarak araştırmacı zihniyetiyle genç gazetecileri mesleğe kazandırmayı hedeflediklerini söyleyen Mumcu,şöyle konuştu:

    ” Bu tür olayların sorgulanmasını  ve unutturmamayı amaçladık. Uğur Mumcu’nun bütün makalelerini ve en son yarım kalan Kürt dosyasını kitaplaştırdık. 80 kitap oluştu.Kitaplar yakın tarihimize müthiş bir ışık tutuyor. Bu günlere nasıl geldiğimizi anlayabiliyoruz. Uğur Mumcu’nun 90’lı yıllarda Lozan mı Sevr mi adlı yazdığı yazının o günlerde abartıldığı düşünülse de bugün onu daha iyi anlıyoruz. O yıllarda “dikkatli olun imam hatipliler 20 yıl sonra bütün ülkenin yönetimini ele geçirecekler, bunun önü açılıyor, tedbir alalım ” önerisinde bulunmuştu.Bugünkü yaşananlara baktığımızda O’nun öngörüleri bir bir gerçekleşiyor”

    Türkiye Büyük Millet Meclisi 23. Dönem Milletvekili

    ŞÜKRAN GÜLDAL MUMCU İZMİR
    Şükran Güldal Mumcu, 20 Eylül 1951’de Denizli’de doğdu. Babasının adı Süreyya, annesinin adı Emine Necla’dır. İşletmecilik; Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletmecilik Bölümü’nü bitirdi. Devlet Yatırım Bankası’nda Proje Değerlendirme Uzmanı olarak görev yaptı. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nı kurdu ve Vakfın Başkanlık görevini yürüttü. 23. Dönem’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili oldu. İyi düzeyde İngilizce bilen Mumcu, dul ve 2 çocuk annesidir.
  • Ermenistan sınırında aşk

    Ermenistan sınırında aşk

    Türk-Ermeni İş Geliştirme Konseyi sponsorluğunda çekilen “Aras Kıyıları”nda isimli belgesel filmi Türkiye-Ermenistan sınırında filizlenen aşkı anlatıyor.

    İnternet ortamında tanışan Türk genci Aras ve Ermeni kızı Tamar’ın tanışmaları, birlikte iş yapma girişimleri ve duygusal yakınlaşmalarını anlatan “Aras Kıyılarında” belgesel filmi, Türkiye ve Ermenistan halklarının sınırların kalkmasına ilişkin ortak arzularını yansıtıyor. Filmin çekimleri, Ani Harabeleri’ni ikiye bölen Arpaçay ile Erivan ve Ankara’da yapıldı.

    “Aras Kıyılarında”nın yapımcılığını Ermeni Aram Navarsardyan ile birlikte üstlenen Türk-Ermeni İş Geliştirme Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi Serdar Dinler, filmin Türk ve Ermenilerden oluşan bir ekip tarafından ortaklaşa 12 ayda tamamlandığını bildirdi.

    Filmi ana karakterleri olan Tamar ve Aras adlarının her iki ülkede bilinen isimleri olduğunu anlatan Dinler, filmin bir bölümünde görüntülerine yer verdikleri Ani Harabeleri’ni ikiye bölen Arpaçay’ın, Türkiye-Ermenistan arasındaki sınırların kalkması için önemli bir simge olabileceğini düşündüklerini söyledi.

    Bir nehrin sınırları bölmesinin üzüntü verici bir durum olduğunu vurgulayan Dinler, “Bir nehir düşünün ki yıllardır akıyor, ancak kimse kıyısına gidip balık tutamıyor, çocuklar nehre girip yüzemiyor, aileler kıyısına gelip piknik yapamıyor. Bu açıdan oradan görüntülere de yer verdik” dedi.

    Nehrin her iki kıyısında da yaşayan insanların da sınırların kalkmasını çok arzu ettiğini anlatan Dinler, birbirlerini tanıyan ve bilen, kültürel olarak çok yakın bağları bulunan iki halkın, sınırların açılması ile bu mevcut bağlarını daha da güçlendireceğini inandığını söyledi.

     

    “Ani’nin açılması faydalı olur”

     

    Serdar Dinler, nehrin her iki kıyısında yaşayan insanların ekonomik olarak da kalkınacağına işaret ederek, şöyle devam etti: “Eğer sınırlar açılırsa Ani’ye dünyanın dört bir yanından yılda 500 bin turist geleceğine inanıyorum. Küçük bir örnek ile ne kadar bir ekonomik fayda sağlayabileceğini görebiliriz. Mesela, kapı açıldığında sınır köyünden 15 yaşında bir genci, Ani içindeki kilisenin önüne mum satmak için yerleştirsek, Ani’yi ziyarete gelecek olan turistlere yılda en az bir milyon mum satar. Her mumdan bir dolar kazansa, bu çocuk yılda bir milyon dolarlık bir katkı sağlar bölge ekonomisine… Buna gözleme, ayran, otel konaklama, hediyelik eşya gibi ticari malları da eklersek bölge ekonomisine katkının bir kaç milyon dolar olacağı kesindir. Bu bin yılın siyaseti ticaret, bunu unutmamak lazım.”

    Dinler, internet ortamında tanısan Türk genci Aras ve Ermeni kızı Tamar’ın tanışmaları, birlikte iş yapmak için girişimleri ve duygusal yakınlaşmalarını anlatan “Aras Kıyılarında” belgesel filmi izleyiciyle buluşturmak için çeşitli televizyon kuruluşlarıyla görüşmelerini sürdürdüklerini belirtti.

    “Aras Kıyılarında” belgesel filminin yönetmenliğini Gevorg Nazaryan ile Serdar Dinler yaparken, Türk genci Aras’ı Bulut Öngüner, Ermeni kızı Tamar’ı ise Sabina Muradyan canlandırdı.

  • Azerbaycan’a nota

    Azerbaycan’a nota

    Türkiye bayrak indirme kriziyle ilgili olarak Bakü’ye nota verdi. Azerbaycan yönetimi şehitlikteki Türk bayraklarının ardından bugün de Türkiye Büyükelçiliği’ne ait Din Müşavirliği binası önündeki Türk bayrağını kaldırmıştı.

    AA

    Bakü– Azerbaycan’la yaşanan bayrak krizi tırmanıyor. Türkiye bayrak indirme kriziyle ilgili olarak Bakü’ye nota verdi.

    Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Elhan Polhov, Türkiye’nin Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı’na nota verdiği yönünde çıkan haberleri doğruladı.

    Türk Şehitliği’nin hemen yanında bulunan Din Hizmetleri Müşavirliği binasına bu sabah gelen belediye işçileri, hiçbir açıklama yapmazken, binanın önündeki Türk bayrağını kaldırdı.

    Türkiye ile Ermenistan arasında 14 Ekim’de oynanan futbol maçına Azerbaycan bayraklarının alınmamasının ardından Azerbaycan’da Türk Şehitliği, Türk okulları ve çeşitli Türk kurum ve kuruluş binaları önündeki bayraklar kaldırıldı.

    Azeri yetkililer, ülkedeki bayrakla ilgili yasa uyarınca yabancı ülkelerin bayraklarının sadece belirli yerlerde asılabildiğini ifade etti.

  • Ermenistan’la ilişkilerin geliştirilmesi takvimi

    Ermenistan’la ilişkilerin geliştirilmesi takvimi

    Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesini öngören protokoller TBMM’ye sunulurken, tasarının gerekçesinde “Türkiye ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol’ün uygulanması”na ilişkin zaman çizelgesi ve unsurlar da yer aldı.

    ANKA

    Ankara– Meclis Başkanlığı’na sunulan Ermenistan’la imzalanan protokollerin gerekçesinde, Türkiye’nin komşu ülkelere yönelik izlediği ‘sıfır sorun’ siyasetine vurgu yapıldı. Gerekçede Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana Mustafa Kemal Atatürk‘ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh”ilkesi doğrultusunda barışçı, gerçekçi ve tutarlı bir dış politika izlediği belirtilerek şöyle denildi:
    “Türk dış politikasının başlıca amacı, bölgesinde barış ve refah temeline dayanan, istikrarlı ve beşeri kalkınmayı sağlayacak bir işbirliği ortamının oluşturulmasıdır. Türkiye’nin sözkonusu genel dış politika ilkeleri, Güney Kafkasya politikasının da temel unsurlarını oluşturmaktadır. Bu bağlamda, bölge ülkelerinin siyasi ve ekonomik istikrarlarının korunarak kendi aralarında barış ve işbirliği içinde yaşamaları ve bu doğrultuda desteklenmeleri önem arz etmektedir. Bu anlayışla Türkiye, uluslar arası hukuk ilkeleri zemininde kapsamlı ve kalıcı barışın sağlanması için mevcut ihtilafların barışçı yollardan çözümlenerek bölgede güvenlik ve istikrarın güçlendirilmesini, uyuşmazlıkların bölgesel işbirliği ve refahın önünde teşkil ettiği engellerin, milli menfaatlere halel getirilmeksizin, ortadan kaldırılmasını hedeflemektedir.”

     

    “Kars Anlaşması’nın bağlayıcılığı teyid edildi”

    Gerekçede, Türkiye ile Ermenistan Arasında Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair Protokol’le iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının amaçlandığına dikkat çekildi. Gerekçede “Protokolde iki ülke arasındaki mevcut ortak sınırın uluslararası hukukun ilgili sözleşmelerinde tarif edildiği şekliyle karşılıklı olarak tanındığı belirtilmektedir. Böylelikle Ermenistan ile mevcut ortak sınırımızın hukuki temelini teşkil eden Kars Anlaşması’nın geçerliliği ile bağlayıcılığı bir kez daha teyit edilmiş olmaktadır“denildi. Gerekçede ayrıca protokol ile iyi komşuluk ilişkileri anlayışı ile bağdaşmayacak herhangi bir siyasetin izlenmemesi, ikili ilişkilerde eşitlik, egemenlik ve diğer ülkelerin iç işlerine karışmama ilkelerine uyulması ve ortak sınırın açılması hususlarına vurgu yapıldığı kaydedildi.

     

    “Sıfır sorun politikası”na vurgu

    Gerekçede, “Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol”konusunda ise şu ifadeler yer aldı:
    “Anılan protokolde iki halk arasındaki karşılıklı güvenin yeniden tesis edilmesi amacıyla,mevcut sorunların tanımlanmasına ve çözüm tavsiyelerinde bulunulmasına yönelik olarak, tarihsel kaynak ve arşivlerin tarafsız bilimsel incelenmesini de içerecek şekilde bir diyalogun uygulamaya konulması için Türk, Ermeni ve aynı zamanda İsviçreli ve diğer uluslar arası uzmanların da yer alacakları, tarihsel boyuta ilişkin bir alt komisyonun kurulması hükmü yer almaktadır. Böylelikle iki ülke halkları arasındaki önemli tarihsel olaylara ilişkin sorunların tanımlanması ve gerçeklerin gün yüzüne çıkartılması öngörülmektedir. Sözkonusu iki protokolün eş zamanlı olarak yürürlüğe girmesi ve Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol’ün hükümlerinin bu Protokolün ayrılmaz parçasını oluşturan zaman çizelgesinde belirtildiği şekliyle uygulamaya konulması amaçlanmaktadır. İki protokolün Türkiye’nin komşu ülkelere yönelik izlediği sıfır sorun siyasetiyle uyumlu şekilde, bölgesinde istikrar, barış, güven ve refahın sağlanması amacına hizmet edeceği değerlendirilmektedir.”

     

    İlişkilerin geliştirilmesi takvimi

    Protokolün gerekçesinde iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi konusundaki takvim de yer aldı. Buna göre ortak sınır “Türkiye ile Ermenistan arasında İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol”ün yürürlüğe girmesinden sonra 2 aylık süre içinde açılacak. İki ülke Dışişleri Bakanının başkanlığında, hükümetlerarası komisyonun ve alt komisyonlarının çalışma kurallarını hazırlamak üzere oluşturulacak çalışma grubu, yine protokolün yürürlüğe girmesini izleyen günden 2 ay sonra çalışmalarına başlayacak.

    Hükümetlararası komisyonunun ve alt komisyonların çalışma kurallarının Bakanlar düzeyinde onaylanması, protokolün yürürlüğe girmesinden sonra 3 aylık bir süre içinde, Hükümetlerarası komisyonun ilk toplantısı ise bakanlar düzeyindeki onaydan hemen sonra yapılacak.

    İki ülke arasında ‘siyasi istişare alt komisyonu, Ulaştırma, iletişim ve enerji altyapı ve şebekeleri alt komisyonu, hukuki konular alt komisyonu, bilim ve eğitim alt komisyonu, ticaret, turizm ve ekonomik işbirliği alt komisyonu, çevre sorunlarına ilişkin alt komisyon ile iki halk arasında karşılıklı güvenin yeniden tesis edilmesi amacıyla, mevcut sorunların tanımlanmasına ve tavsiyelerde bulunulmasına yönelik olarak, tarihsel kaynak ve arşivlerin tarafsız bilimsel incelenmesini de içerek bir şekilde diyalogun uygulamaya konulması için Türk, Ermeni ve İsviçreli ve diğer uluslar arası uzmanların da yer alacağı tarihsel boyuta ilişkin alt komisyon” olmak üzere toplam 7 alt komisyon kurulacak.

    Bu alt komisyonlar ise Hükümetlararası komisyonun ilk toplantısından en geç 1 ay sonra kurulacak.

  • MHP, protokollere tüm gücüyle karşı çıkacak

    MHP, protokollere tüm gücüyle karşı çıkacak

    MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokollerin milletin menfaatleriyle bağdaşmadığını belirterek, ”Protokoller onay için TBMM’nin önüne getirildiğinde MHP bütün gücüyle karaşı çıkacaktır” dedi.

    AA

    Ankara– TBMM Genel Kurulu’nda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun protokollerle ilgili bilgi vermesinin ardından, MHP Grubu adına konuşan Oktay Vural, protokoller ve sürecin Türk milletinin iradesinden saklandığını söyledi. Vural, ”Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın açılacağını kimden öğrendiniz Sayın Milletvekileri? Sayın Başbakan’dan mı, Sayın Bakan’dan mı? Maalesef ABD Başkanı’nın yüce Mecliste 6 Nisan 2009’da yaptığı konuşmada sınırların açılmasının normalleşme için şart olduğunu ifade ettikten sonra… Gök yere inmemiş, ama ABD Başkanı burada konuştuktan sonra, bugün bu protokoller buraya gelebilmiştir” diye konuştu.

    Protokollerle ilgili süreci eleştiren Vural, ”Hükümeti yaptığı işi ciddiye almaya davet ediyoruz. Muhalefeti taktik amaçlar için kullanmanıza izin vermemiz mümkün değildir” dedi.

    Vural, protokollerin milletin menfaatleri ve TBMM’nin konuya ilişkin kararlarıyla bağdaşmadığını savunarak, özetle şu görüşleri dile getirdi:
    ”İmzalanan hangi maddede milletimizin menfaati sağlanmıştır? Ülkemizin topraklarının bir kısmını Batı Ermenistan olarak gösteren ülke Ermenistan değil midir? Bursa’ya uçakla indiği zaman, uçağındaki devlet armasında Ağrı dağı olan ülke Ermenistan değil midir? Neyi değiştirdiniz? İnsanlık suçu olan soykırımı dış politikasının esası haline getiren ülke Ermenistan değil midir? Azerbaycan topraklarını işgal eden ülke Türkiye midir, Ermenistan mıdır? Hocalı’da katliam yapanlar kimlerdir? Bir milyon kişiyi evsiz bırakanlar kimlerdir? Size soruyorum; asıl normalleşmesi gereken bunlar değil midir? Asıl utanması gerekenler bu süreci doğuranlar değil midir? Sayın Başbakana soruyorum; bu zulmü yaşatanlarla çözüm ortağı olduğunuzda zulme ortak olmuyor musunuz? Bunlara milletimizin onay vermesi mümkün müdür ki TBMM’ye onay için sunuyorsunuz? MHP olarak teslimiyeti milletimize hazmettirmek istemenize de müsaade etmemiz mümkün değildir.”

     

    “Kim cesaret verdi?”

    ”Ermenistan Cumhurbaşkanı’na buraya gelme cesaretini kim vermiştir” diyen Vural, porotokollerle öngörülen komisyonun ”Tarihçiler Komisyonu” olmadığını öne sürdü.

    Vural, hükümetler arasında kurulacak komitenin ”Tarihçiler Komisyonu” anlamına gelmediğin savundu.

    Vural, ”MHP olarak Ermenistan’ın Türkiye’nin toprak bütünlüğünü sorgulayan hasmane politika ve uygulamaları değişmediği sürece diplomatik ilişki kurulamayacağını ve Azerbaycan topraklarının işgali sona ermeden de sınırların açılamayacağını sonuna kadar savunacağız. Protokoller onay için TBMM’nin önüne getirildiğinde ise MHP bütün gücüyle karşı çıkacak, Başbakan ve arkadaşlarının tarih ve millet önündeki vebal ve sorumluluklarını bütün açıklığıyla ortaya koyacaktır” dedi.

  • Protokoller yıl sonuna kadar onaylanacak iddiası

    Protokoller yıl sonuna kadar onaylanacak iddiası

    TBMM’de Türk-Ermeni protokolleri tartışılırken Ermenistan’da iktidardaki Cumhuriyetçi Partisi’nin Başkan Yardımcısı Razmik Zohrabyan, TBMM’nin protokolleri bu yıl sonuna kadar yada ilkbaharda onaylayacağını öne sürdü ve Türkiye’nin Azerbaycan’ın baskılarına boyun eğmeyeceği inancını dile getirdi.

    ANKA

    Erivan– Ermenistan’da iktidardaki Cumhuriyetçi Partisi Başkan Yardımcısı Razmik Zohrabyan, Erivan’da düzenlediği basın toplantısında TBMM’nin protokollerini bu yılın sonuna kadar ya da ilk baharda onaylanacağını belirtirken Türkiye’nin protokolleri en az 24 Nisan’dan once onaylaması gerektiğini söyledi. Ermenistan’da da onayın ya Türkiye’nin ardından ya da parallel olarak gerçekleşeceğini kaydeden Zohrabyan, iki ülkenin yıl sonuna kadar protokolleri onaylamış olacağı umudunu da dile getirdi.

    Ermeni basına gore, Zohrabyan, Türkiye’nin Azerbaycan’dan gelen “baskılar“a boyun eğeceğini sanmadığını da belirtirken, Türkiye’nin protokolleri imzalamadan once Azerbayacan’dan gelebilecek olası baskıları dikkatle hesapladığını öne sürerek “Baskılara boyun eğmeyeceği konusunda yüzde 100 emin değilim. Ama Türkiye’nin, protokolleri onaylayacağına inanıyorum” dedi.

  • “Politikalar Azerbaycan ile derin krize yol açtı”

    “Politikalar Azerbaycan ile derin krize yol açtı”

    CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ, Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokollerin Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından ciddi sakıncalar taşıdığını söyledi.

    AA

    Ankara– TBMM Genel Kurulunda, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun protokoller konusunda bilgi vermesinin ardından CHP Grubu adına konuşan Şükrü Elekdağ, Ermenistan konusunda Türk Hükümeti tarafından izlenen politikaların Azerbaycan ile derin bir krize yol açtığını söyledi.

    Elekdağ, Protokollerin TBMM’ye onay için ancak Karabağ sorununun çözümünden sonra getirileceği yolunda verilen teminata rağmen, tutum değiştirilerek protokollerin Meclise sevk edileceği yolundaki açıklamaların, Azeri tarafındaki kuşku ve endişeleri artırarak krizi tırmandırdığını anlattı.

    Bursa’da oynanan Türkiye-Ermenistan milli maçında Azerbaycan bayraklarının stada alınmamasının da Azerbaycanlıları rencide ettiğini ifade eden Elekdağ, şöyle konuştu:
    ”Bayrak bir milletin şerefidir. Başka bir ülkede oynanan maça Türk bayrakları sokulmasa, biz buna nasıl bir tepki gösterirdik? Cumhurbaşkanı Gül Erivan’daki maça gittiğinde, tribünlerde protestocular Yukarı Karabağ bayrağını sallıyordu. Ona itiraz etmek hatırınıza gelmedi. Ama, Azerbaycan bayrağının stada alınmasını engellediniz. Yasak kararının, Ermenistan’ın FİFA’ya müracaatı sonucunda alındığı iddiası mazeret değildir. Yasak kararını ilk alan Hükümettir. Ermenistan;ın aklına bu işi sokan Türk Hükümetidir. Kardeşlerimizin duygularını bu kadar incitmemizin sebebi nedir? Kime yaranmak istiyoruz? Bursa’da yapılan uygulama ne kadar yanlışsa, Bakü’nün kurtuluşu uğruna şehit olan Türk askerlerinin kabirleri üzerinde dalgalanan Türk bayraklarının şehitlikten kaldırılması da o denli yanlıştır.”

    Elekdağ, Ermenistan ile iyi komşuluk ilişkileri kurulmasının önemli olduğunu, ancak, bu amaçla Azerbaycan’ın küstürülmesi ve kaybedilmesi tehlikesinin yaratılmasının asla akılcı bir tutum olmadığını kaydederek, ”Nerede kaldı komşularla sıfır sorun politikası? Halihazır uygulamanın kaş yaparken göz çıkarmaktan farkı yoktur. Zira, Azerbaycan’ın Türkiye’nin ulusal stratejisindeki yeri ve katkısı, o denli önemlidir ki kaybı halinde telafisi imkansızdır. Zarar gören ve görecek olan sadece Türkiye-Azerbaycan ilişkileri değil, aynı zamanda Türkiye’nin, Türk dünyası politikası da olacaktır. Azerbaycan’ın olmadığı bir Türk dünyasını tasavvur edebiliyor musunuz?” dedi

     

    “Tarih komisyonunu tanımı…”

    Ermenistan ile imzalanan protokollerin ulusal çıkarlar açısından çok ciddi sakıncalar taşıdığını savunan Elekdağ, Kars Antlaşması’nın protokollerde zikredilmemesinin, Türkiye’ye ciddi hukuki zemin kaybettireceğini, hatta sınır konusunun tartışmaya açılması potansiyelini dahi taşıyacağını söyledi.

    Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasıyla bağımsızlığını kazanan Ermenistan devletinin ilk olarak Kars Antlaşması’nı tanımadığını açıkladığını belirten Elekdağ, ”Peki, bugün, bu konudaki tutumunu değiştirmiş midir? Hayır. Çünkü, Erivan’ın Türk topraklarına yönelik talepleri, Ermenistan devletinin kurucu belgelerinde açıkça yer alıyor. Ermenistan, Bağımsızlık Bildirgesini ve Anayasasını değiştirerek, Türkiye’den toprak talebinde bulunan ifadeleri değiştirecek mi? Kesinlikle hayır. Erivan’ın böyle bir niyeti yok” diye konuştu.

    Elekdağ, Kars Antlaşması’nın geçerliliğinin protokol metninde belirtilmemesinin yaratacağı bir diğer sakıncanın da Türkiye’nin Nahcivan üzerindeki hak ve sorumluluklarından feragat etmesi sonucunu doğuracağını ileri sürdü.

    Protokollerle kurulması öngörülen Tarih Alt Komisyonu’nun görev tanımının muğlak olduğunu, oysa işlerliği olan bir tarih komisyonu kurulmasının Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesinde merkezi bir rol oynayacağına işaret etti.

     

    “Türkiye, Ermenistan için bir nefes borusudur”

    Elekdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:
    ”Bunun sebebi, Türk ve Ermeni ulusları arasındaki ilişkileri 94 yıldır zehirleyen olgunun Ermeni tarafının soykırım saplantısı olmasıdır. Bu nedenle, tarafların 1915 olaylarına ortak bir tarih perspektifinden bakmaları sağlanamadığı sürece aralarındaki kan davasının sürüp gideceği açıktır. Bu durumda, iki ulusun yaşadıkları beşeri faciaya ilişkin gerçeklerin bilimsel araştırma yoluyla gün ışığına çıkarılmasını zorunlu kılıyor. Tarih Komisyonun işlevini yerine getirmesinin, taraflar arasında iyi ve sağlıklı ilişkiler kurulmasında kilit bir rol oynayacağını ortaya koyuyor. Ne var ki, protokollerle bir tarih alt komisyonu kurulması öngörülmüş, fakat bunun görev talimatında komisyonun görevinin açıkça 1915 olaylarını inceleyip gerçekleri ortaya çıkarmak olduğu belirtilmemiştir. Bu affedilmez bir hatadır. Zira, komisyonun görevi konusunda yaratılan boşluk nedeniyle Ermeni tarafı şimdiden bu hususu istismar etmeye başlamıştır. Cumhurbaşkanı Sarkisyan ve Dışişleri Bakanı Nalbantyan verdikleri demeçlerde, kurulacak alt komisyonun, soykırımı araştırmak gibi bir görevi olmadığını, soykırımın tarihi ve kanıtlanmış bir olgu olduğunu, bu nedenle tartışılmasının kesinlikle söz konusu olmadığını ve Türkiye aleyhine soykırım kampanyasını eskisi gibi sürdüreceklerini belirtiyorlar. Türkiye elindeki etkin kozu heba etmiştir.”

    Ermenistan’ın ağır ekonomik sıkıntı ve yoğun işsizlik nedeniyle sürekli göç verdiğini, yoksulluk çemberini kıramadığını ve Türkiye’yi, ”nefes borusu, denizlere ve Batı ile entegrasyona açılan bir kapı’‘ olarak gördüğüne dikkati çeken Elekdağ, ”Sınır kozu, Türkiye’nin elinde olağanüstü güçlü bir siyasi kaldıraca dönüşüyor. Bu imkana sahip olan Türkiye, Ermenistan ile çıkarları koruyan bir mutabakat sağlamalıydı. Oysa bunun tam tersi olmuş, ortaya ülkemiz açısından ciddi sakıncalar taşıyan bir anlaşma çıkmıştır’‘ dedi.

  • O bayrak tekrar çekilmeli

    O bayrak tekrar çekilmeli

    20 Ekim 2009

    2-GONDERDEN SENI INDIREMEZLER

    Ertuğrul ÖZKÖK


    TAM 8 yıl önce o Türk şehitliğini anlatmışım.

    Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun deyişiyle, “Azeri kardeşlerimizin onuruna emanet ettiğimiz” Bakü’deki Türk şehitliğini. Ağlayarak gezdikten sonra şu satırları yazmışım:
    ¡ ¡ ¡
    “1918’de Bakü’yü kurtaran Osmanlı Kafkas Ordusu’nun şehitleri için yapılmış.
    Bizim Genelkurmay yaptırmış.
    Bu şehitlikte ayrı ayrı mezarlar yok.
    Fotoğraf da yok.
    Müslüman bir ülkenin şehitliğinden çok Amerikan Ordusu’nun Arlington’daki askeri mezarlığını hatırlatıyor.
    Onun kadar sade, onun kadar basit.
    Ama etkileyici.
    Upuzun beyaz bir mermer tahayyül edin.
    Üzerinde yan yana dizilmiş küçücük ay-yıldızlar.
    ¡ ¡ ¡
    Hilal yukarı doğru bakıyor ve tam ortasında yıldızı var.
    Onun hemen altında da şehit düşen Osmanlı askerlerinin isimleri.
    Bir baştan ötekine bu isimleri okuyorum.
    Altında doğdukları yer yazılmış.
    Manisa, Trabzon, Muş, Malatya, Nablus, Kudüs, Bosna, Kırcaali, Şumnu, Manastır, Kahire…
    Ve daha birçok yer ismi.
    Doğum yerleri, size adeta Osmanlı İmparatorluğu’nun haritasını çiziyor.
    Ölüm yerleri ise birbirine çok yakın.
    “Bakü civarı” veya Azerbaycan’ın bir başka yeri.
    Nuri Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu 1918’de Azerbaycan’a girerek, Bakü’yü Ermenilerden kurtarmış.”
    ¡ ¡ ¡
    O şehitlikten Türkiye’nin Bakü Büyükelçiliği binasına gitmiştim.
    O anı da şöyle yazmışım:
    ¡ ¡ ¡
    “Büyükelçiliğimizin halen kullandığı binadan adımımızı attığımızda sağdaki duvarda bir tablo dikkatimizi çekiyor.
    Nuri Paşa’nın Kafkas Ordusu’nun Bakü’ye girişini gösteriyor.
    Caddede Osmanlı zabitleri atlarının üzerinde dimdik resmi geçit yapıyor.
    Önünden geçtikleri binanın balkonunda ise Osmanlı paşaları var.
    Bu tablo bana Atatürk ordularının İzmir’e girişini hatırlattı.
    Zaten Bakülüler şehirlerini İzmir’e benzetiyorlar.
    Şehrin en güzel parkı da İzmir Parkı adını taşıyor.
    Uçağımız Bakü Havaalanı’ndan havalanırken aklım hâlâ o şehitlikteydi.
    O şehitlikte ve yan yana dizilmiş o meçhul isimlerin doğum yerlerinden oluşan büyük haritada.
    Hepsi nur içinde yatsınlar…”
    ¡ ¡ ¡
    Şimdi o şehitliğin üzerindeki Türk bayrağı indirildi.
    Neye misilleme olarak?
    Türkiye-Ermenistan maçında sahaya Azeri bayrağının sokulmamasına misilleme olarak.
    Tezada bakın.
    Ermenistan maçına misilleme olarak, Bakü’de Ermenilere karşı savaşta ölen Türk askerinin başucunda dalgalanan bayrak indiriliyor.
    Oysa kanlı bıçaklı olduğumuz ülkelerdeki şehitliklerimizde Türk bayrağı dalgalanmaya devam ediyor.
    Derler ya, kardeşin kardeşe öfkesi başkadır.
    Hele hele, hayal kırıklığına uğramış, ihanete uğradığına inanmış kardeşin öfkesi hiçbir şeye benzemiyor.
    ¡ ¡ ¡
    Oysa ihanet falan yok.
    Türkiye çevresindeki öfke halelerini yıkmaya uğraşıyor.
    Bu yolla Azerbaycan’a çok daha yardımcı olacağına inanıyor.
    Ortada bir yanlış anlama varsa, tepkileri böylesine ortak ve şanlı semboller üzerinden değil, başka şeyler üzerinden göstermek lazım.
    Şehitlik üzerinden siyaset ne Azeri kardeşlerimize, ne bize yakışır.
    O bayrağı hep birlikte yine göndere çekmeliyiz.
    Osmanlı’nın kurduğu devleti ikiye böldük.
    Hiç olmazsa milletimizi bölmeyelim.
  • İmzalar atılırken

    İmzalar atılırken


    19.10.2009
    osman.arikan_tr@yahoo.com

    Ermenistan Dışişleri Bakanı belgeleri imzalarken yüzünden düşen bin parça oluyor. Sanki bir fırsatını bulsa oturduğu sandalyeden fırlayıp kaçacak. Fakat arkadakilerin, görülmeyen elleri omuzlarından bastırıyor, o da çaresiz önüne sürülen belgeleri imzalamak zorunda kalıyor.TC Dışişleri Bakanı da sanıyorum meslektaşı ile aynı şeyleri hissediyor, fakat gayri iradi yüzünden eksik olmayan tebessümü sayesinde durumu idare ediyor.

    İki dışişleri bakanının arkasında yeryüzünün hâkimleri; ABD, Fransa, Rusya, İsviçre dış işleri bakanları ile AB yetkilileri, yüzlerinden mutluluklar saçarak imzaların tamamlanmasını bekliyorlar alkışlamak için. Diğer
    bir deyişle; oldu da bitti maşallah demek için.

    Sizi bilmem ama arka planda, bizi bu protokolleri imza etmeye mecbur kılan ülke temsilcilerini görünce; tarih bilincim ve bilgim beni, 1897 yılında Osmanlı Hükümeti ile Yunanistan arasında yapılmış anlaşmanın imza törenine götürdü.

    Devletin başında Ulu Hakan II. Abdülhamit Han.

    Amacı Osmanlı’dan toprak koparmak olan Yunanistan; Girit’te Türkler Hıristiyanları katlediyor! Katliam durdurulsun! Diye bir vaveyla koparır ve Osmanlı’ya savaş ilan eder.

    Gerçekler Yunan iddialarının tam tersidir oysa. 1897’ye gelindiğinde, Osmanlı’nın zafiyeti nedeni ile Türkler; korkudan Anadolu’ya göç ettikleri için azınlığa düşmüşlerdir ve katliamı yapanlar daha otuz yıl önce azınlıkta bulunan Rum isyancılarıdır.

    Yunan şımarıklığı Osmanlı’nın canına tak etmiştir, Girit elden gitmek üzeredir. Gece yarısı savaş kararı alınır. Padişah; kararı hemen tasdik eder ve Osmanlı Ordusu Yunan ordularını önüne katıp Atina’ya doğru sürmeye başlar. Ordusu bozguna uğrayan Yunan Hükümeti, batı âlemine aman bizi barıştırın, Osmanlı yakında tüm Yunanistan’ı işgal edecek diyerek büyük devletleri yardıma çağırır.

    Sonuç; İngiltere, Rusya, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya devreye girip Osmanlı Ordusu’nun durmasını sağladıktan sonra, Barış masasına oturulur. Barış masasına oturulur ama masaya otururken Osmanlı’nın bir vilayeti olan Girit, masadan kalkıldığında Yunanistan’ın bir vilayetidir artık. O gün Barış anlaşmasını Türk ve Yunan hariciyecileri imzalarken arkalarında ayakta bekleyenler, 11 Ekimde Türk ve Ermenistan dış işleri bakanlarının arkasında bekleyenlerin dedeleridir.

    Sevgili dostlar; 1897 ve sonrası Osmanlı’nın; hızla yıkılışa gittiği yıllardır ve dünyanın egemenleri karşısında direnip, Girit’i kurtaracak gücü yoktur diyelim. Peki, biz; dünya devletiyiz, dünyanın en güçlü ordusu bizde, bölgemizde Türkiye’nin onayı ve yardımı olmadan hiçbir güç at oynatamaz diye nutuk atarken mangalda kül bırakmıyoruz da neden batılı dostlarımızın hatırı için istemediğimiz bir imzayı atıyoruz?

    Söylenenlerin aksine on yaşında çocukları dahi bu imzayı güle-oynaya, attığımıza inandıramazsınız.
    Azerbaycan topraklarını işgal edip bir milyon Azerbaycan vatandaşını sürgünde yaşatan Ermeniler, onlarca hariciyecimizi katleden Ermeniler, bizden toprak isteyen Ermeniler, soykırım suçlusu diye dünyayı başımıza yıkan Ermeniler, kapıları açın diye tutturanlar yine Ermeniler.

    Dün Osmanlı’ya Yunanistan için yapılanlar, bugün Türkiye’ye Ermenistan için yapılıyor. Gerekçe ne? Ermenistan halkı zor durumda. Yurtlarından kovulmuş Azerbaycan vatandaşları çok iyi durumda sanki.
    Başbakanımızın iddialı açıklamaları ışığında varsayalım ve umut edelim ki; bizi bu imzayı atmaya ikna edenler, Karabağ konusunda doyurucu sözler vermişler.  Sözlerine güvenerek Kıbrıs’ta yaşadığımız düş kırıklığını bir kere daha yaşamayacağımızın garantisi var mı?

    Ermeniler’le; batılı dostlar sayesinde yüz yıllık bir kesintiye uğramış olan, bin yıllık dostluğumuzu yeniden yaşamanın, bu ulusun özlemi olduğuna inanıyoruz. Hükümetimizin; komşularla sıfır problem ilkesini yürekten destekliyoruz fakat almadan vermenin çok yanlış olduğunu düşünüyoruz.

  • Vali Harput’tan Milli maç açıklaması

    Vali Harput’tan Milli maç açıklaması

    Bursa Valisi Şahabettin Harput, 14 Ekim’deki Türkiye-Ermenistan milli maçı öncesi, Bursa Atatürk Stadı’na girişinin engellenmesi amacıyla Azerbaycan bayraklarının toplanmasıyla ilgili, ”İzdihama dayalı hoş olmayan görüntü ve resimlerin tarafımızdan incelemesi yaptırılmaktadır. Bu konuda kusurlu görünenler hakkında yasal işlem yapılacaktır” dedi.

    AA

    Bursa– Bursa Valisi Şahabettin Harput, makamında düzenlediği basın toplantısında, Atatürk Stadı’nda oynanan maç öncesi ve sonrası Azerbaycan bayraklarıyla ilgili bir kısım çevrelerin haksız eleştiri ve ithamlarda bulunduğunu ifade etti.

    ”Azerbaycan bayrağı, aynı zamanda bizim bayrağımızdır” diyen Harput, şunları söyledi:
    ”Biz, ‘Bir millet, iki devlet’ anlayışını, 7’den 70’e benimsemiş, kardeş Azerbaycan’ın sevinciyle sevinmiş, sıkıntısıyla üzülmüşüzdür. Türkiye’de 72 milyon Azerbaycanlı vardır. Bu nedenle Türk bayrağı ve Azerbaycan bayrağı, bizim için aynı derecede kutsal ve azizdir. Hal böyleyken bir kısım çevrelerin yanlış ya da eksik bilgiye dayalı olarak yürüttükleri itham ve eleştirilere karşı kamuoyunun doğru bilgilenmesi, bu yönde iki ülke arasında var olan ve sonsuza kadar devam edecek köklü ilişkilerin en ufak derecede etkilenmemesi, bizim için büyük önem taşır.”

    ”FIFA kurallarına uymak zorundayız”

    Harput, valilikçe milli maçla ilgili Azerbaycan bayrağına yönelik bir yasaklama kararı alınmadığını vurguladı.

    Maçın, Dünya Kupası eleme maçı olduğuna işaret eden Harput, turnuvaya katılan tüm ülkelerin, müsabakalar süresince FIFA’nın kurallarına uyma zorunluluğu bulunduğuna dikkati çekti.

    Harput, FIFA’nın Türkiye Futbol Federasyonu’na (TFF) maç günü yazdığı ve TFF’nin de Bursa Valiliği’nden uygulanmasını istediği kararın belirleyici olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
    ”FIFA, bu kararıyla kendi statüsü ve güvenlik regülasyonunun ilgili maddeleri gereği, Azerbaycan bayrağının müsabakaya sokulamayacağını bildirmiş, aksi halde müsabakayı iptal edeceğini beyan etmiştir. Valiliğimizin, bu kararı uygulamada takdir hakkı söz konusu olmayıp, uygulama zorunluluğu vardır.”

    238 Azerbaycan bayrağı toplandı

    Vali Harput, stat girişinde FIFA gözlemcilerinin de denetiminde, güvenlik birimleri tarafından çeşitli boylarda 238 Azerbaycan bayrağının kutularda toplandığını kaydederek, ”Ayrıca bazı basın organlarında yer aldığı bildirilen izdihama dayalı hoş olmayan görüntü ve resimlerin tarafımızdan incelemesi yaptırılmaktadır. Bu konuda kusurlu görünenler hakkında yasal işlem yapılacaktır” dedi.

    Hiçbir Türk insanının, Azerbaycan bayrağına karşı saygısızlık yapmasının söz konusu olamayacağını vurgulayan Harput, konuyla ilgili ayrıca Valilik tarafından da güvenlik birimleri nezdinde uyarıların yapıldığını dile getirdi.

    Harput, gizlice veya kamufle ederek stada Azerbaycan bayrağı ve Azerbaycan bayraklı tişörtlerle gelenlerin, maç sırasında ellerindeki bayrak ve tişörtleri açtığını ifade ederek, bu kişilere, güvenlik birimleri tarafından herhangi bir zorlayıcı muamelede bulunulmadığına işaret etti.

    Maçın, Bursa seyircisinin dünyaya örnek bir davranış bütünlüğü, uyum ve olgunluğu içerisinde geçtiğini dile getiren Harput, ”Öte yandan Azerbaycanlı kardeşlerimizin de incinmemesi için gereken her türlü hassasiyet gösterilmiştir” dedi.

    Vali Harput, açıklaması sırasında Azerbaycan bayraklarının toplandığı kutuların fotoğrafları ile FIFA kararını da basın mensuplarına gösterdi.