Kategori: Ermenistan

  • Protokoller, Ermenistan Meclisi’ne sevk edildi

    Protokoller, Ermenistan Meclisi’ne sevk edildi

    Ermenistan Cumpurbaşkanlığı Sözcüsü Farmanyan, Türk-Ermeni protokollerini onaylanmak üzere Ulusal Meclis’e sevkettiklerini açıkladı.

    ANKA

    Erivan– Ermenistan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Samvel Farmanyan, onay sürecini başlatmak üzere protokolleri parlamentoya gönderdiklerini açıkladı. Ulusal Meclis Halkla İlişkiler ve Enformasyonu Birimi de, protokolleri aldıklarını doğruladı.

    Bu arada, Ermenistan Devlet Radyosu, protokollere ilişkin olarak Ermenistan Parlamentosu’nda yapılacak görüşmelerde Cumhurbaşkanının, geçen Ekim ayında Zürih’te belgelere imza atan, Dışişleri Bakanı Edward Nalbandyan tarafından temsil edileceğini duyurdu.

  • “Süreç, diplomatik oyun değil”

    “Süreç, diplomatik oyun değil”

    Ermenistan Başbakanı Tigran Sarkisyan, Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesini öngören sürecin, kendileri için diplomatik bir oyun olmadığını, Türkiye ile diyaloğun kurulmasına yönelik gerçekçi bir çaba olduğunu ifade etti.

    AA

    Erivan– Ermeni basınında çıkan haberlerde, Erivan’da düzenlenen ”Ermeni-Türk ilişkileri ve sınırlar arası bölgecilik” konulu panelde konuşan Sarkisyan, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan‘ın, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül‘e gönderdiği son mesajı ve yine İngiltere’de Türkiye ile ilgili açıklamalarını hatırlatarak, bununla Erivan’ın, ön yargıların aşılması ve ilişkilerin yeniden kurulmasına yönelik iradesini bir kez daha ortaya koyduğunu söyledi.

    Sarkisyan, ”Er yada geç Türk-Ermeni ilişkileri normalleşecektir, bundan eminim. Çünkü 21. yüzyılda komşu ülkeler arasında sınırların kapalı kalması saçmadır” dedi. Tigran Sarkisyan, ”Türk-Ermeni ilişkilerin normalleşmesini amaçlayan protokolleri onaylamak ve sınırları açmak için her iki ülke cumhurbaşkanlarının siyasi iradelerini göstermelerinin zamanının geldiğini” ifade etti.

    Serj Sarkisyan’ın Türkiye ile imzalanan protokollerin onaylanması için parlamentoya gönderdiğini belirten Başbakan Sarkisyan, bunun, Türkiye ile ilişkilerin kurulmasında ne kadar kararlı olduklarının bir göstergesi olduğunu söyledi. Tigra Sarkisyan, ”Ermenistan üzerine düşen her şeyi yaptı, şimdi sıra Türkiye’de” dedi.

  • Ermeni Sorunu mu Türkiye Sorunu mu?

    Ermeni Sorunu mu Türkiye Sorunu mu?

    Çöküşümüzü hızlandırmak için planlar yapıyor, üstümüzdeki baskıyı arttırıyorlar. Demek ki Ermeni sorunu yok, Türkiye’nin ortaçağ defterini kapatmamış olması sorunu var. Aynı biçimde Kıbrıs sorunu da yok diyebiliriz.

    Prof. Dr. Sina Akşin

    Cumhuriyet– Sanırım bir İngiliz diplomatı yazmıştı. Osmanlı devletini güzel bir halıya benzetmişti. Osmanlı devletinin yok oluş sürecini de bu güzel halının sökülüp sarı ipliklerin buraya, yeşil ipliklerin oraya, mavi ipliklerin şuraya.. vb. yığılmasına benzetmişti. Gerçekten de bir zamanların Osmanlı topraklarında Romanya, Sırbistan, Yunanistan, Bulgaristan kuruldu. Her biri bir etnik gurubun yoğunlaştığı bir devlet. Bu etnik devletler kurulurken genellikle ve öncelikle oraları yurt edinmiş Türklerin topraklarından çıkıp gitmesini istemişlerdir. Geniş ölçüde bu yüzden, bağımsızlıklarını kazandıktan sonra bu ülkelerdeki Türklerin sayısında çok büyük düşüşler olmuştur.

    Osmanlı devletinin yok oluş süreci kendiliğinden olmuş değildir. Avrupa’nın emperyalist büyük devletleri, genel olarak Avrupa ve Avrupa’nın uzantısı olan ABD gibi ülkeler bunu hep arzu etmişlerdir. Dünya hegemonyasına sahip oldukları için de bunu zaman içinde gerçekleştirmeyi bilmişlerdir. Zaman içinde dedim, çünkü emperyalistler arasında her vakit büyük tepişmeler, rekabetler olmuştur. Tabii emperyalistlerin işini çok kolaylaştıran bir etken olarak, Osmanlı’nın çağa ayak uydurmaktaki büyük gecikmelerini de hesaba katmak gerekir.

    Amaç Bulgar modeliydi

    Avrupalılar Osmanlı’nın yok olma sürecinin sonuna değin devam edeceğini sanmışlardır. Ermeniler de öyle. Ve Osmanlı topraklarında büyük bir Ermenistan kurulacağı hayaliyle büyülenmişlerdir. Onlara bu hayali şırınga edenler Batılılar olmuştur. Başta ABD’nin, misyoner okulları bu umutları uyandırmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Ardından Ermeniler işi hızlandırmak için harekete geçmişlerdir. Hınçak (1887) ve Taşnaksutyun (1890) örgütlerini kurmuşlardır. Bunlar yıldırı (terör) örgütleriydi. Amaçları silahlı ayaklanmalar çıkartarak Bulgar modelini uygulamaktı. Bulgaristan’da Bulgarlar ayaklanmış, birçok Türk’ü öldürmüşlerdi (1876). Bunun üzerine Türkler Bulgarlara aynı şeyi yapınca, Bulgarlar zulme uğruyoruz diye Avrupa’ya şikâyet etmişler, onların müdahalesini sağlamışlardı. Böylece önce özerklik, ardından bağımsızlık gelmiştir.

    Yıldırı örgütleri işlerini yürütebilmek için Ermeni topluluğunu ‘esir’ almışlardır. Para için Ermeni işadamlarına başvurmuşlardır. Parayı vermeyenleri vurmuşlardır. Aldıkları silahları binalarında gizlemeyi kabul etmeyen papaz ya da öğretmenleri vurmaktan çekinmemişlerdir. İşbirliği yapmayan köylü ya da kentli Ermenileri de öldürmüşlerdir. Bunları korkusuzca yapmışlardır, çünkü Osmanlı polisine yakalanırlarsa Avrupalı konsoloslar serbest bıraktırmak için müdahale etmişlerdir. Böylece Avrupalıların desteğiyle Ermeni topluluğu bu komitacıların tutsağı olmuş, çıkardıkları isyanlara katılmak zorunda kalmıştı. Oysa Ermeniler, anadili Türkçe olan, Türklerle büyük ölçüde kaynaşmış, Osmanlı halkları ile yüzyıllarca iyi ilişkiler içinde yaşamış bir topluluktu.
     

    Ermeniler çoğunlukta değildi

    Aslında bu yapılmak istenenler bir çılgınlıktı. Çünkü Ermeniler, imparatorluğun hiçbir yerinde çoğunluk değillerdi. Ayrıca, ne de olsa karşılarında II. Abdülhamit gibi işini bilen, duruma az çok egemen bir padişah vardı. Hele 1908 II. Meşrutiyet burjuva demokratik devrimiyle işleri daha da zorlaştı. Çünkü karşılarında mektepliler vardı artık (İttihat ve Terakki, İT). Balkan Savaşları’ndan önce İttihatçıların Anadolu’nun son Türk yurdu olduğu duygusunu ne ölçüde taşıdıkları pek bilinemez, ama o savaşlardan sonra bunu duyumsamamaları olanaksızdı. Anadolu, Sevr’de de (1920) somut olarak anlaşılacağı üzere, Yunanistan ve Ermenistan arasında paylaşılacak, Türklere de ‘ortadan kaybolmak’ (nasıl olacaksa) düşecekti.

    Dünya savaşı geldiğinde, Ermeniler düşmanla birleştikleri için, Osmanlı hükümetine tehcir yapmaktan başka çare bırakmadılar. Osmanlı savaşı yitirirse, Anadolu Türklüğü Rumeli Türklüğü gibi yok olacaktı. Tehcir ile özellikle Doğu Anadolu’daki Ermenilerin pek çoğu, savaş çabalarına zarar veremeyecekleri Suriye ve Irak kuzeyine götürülüp yerleştirildiler. Ne var ki, birçok nedenlerle pek çok ölen oldu. Bu nedenlerden en önemlisi Doğu Anadolu’da demiryolu, motorlu araçlar gibi toplu taşıma araçlarının olmamasıydı. Dolayısıyla sürülenler yürümek zorundaydılar. Yaşlı ve çocukların buna zor dayanacakları açıktır. Şevket Süreyya Aydemir anılarında (Suyu Arayan Adam) asker olarak Doğu cephesine nasıl gittiğini anlatıyor. Trenle Ulukışla’ya vardıktan sonra, bir haftada Kayseri’ye, sonra bir haftada Kayseri’den Sıvas’a nasıl yürüdüklerini anlatıyor. Ama tabii, Şevket Süreyya ve yanındakiler bunu genç, sağlıklı insanlar olarak yapmışlardı.
     

    Salgın hastalıklar

    İkinci önemli neden, o sıra başta İspanyol nezlesi, salgın hastalıkların varlığıydı. Bu konuda Hikmet Özdemir’in çalışması var (Salgın Hastalıklardan Ölümler, 1914-1918, 2005). Tehcir sırasında tam olarak kaç kişinin öldüğünü olabildiğince saptayacak çalışmalar yapmak gerekiyor.

    Olanların sorumlusu, Ermenileri teröre, isyana özendiren emperyalist ülkelerle bu telkinleri benimseyen Ermenilerdir. Ne var ki Batı ülkelerinde günümüzde büyük bir terbiyesizlikle soykırım yapıldığını ileri süren yoğun bir kampanya vardır. Koskoca parlamentolar tarih bilimi yapıyorlarmış ya da mahkemeymişler gibi soykırım kararları almaktadırlar. Birçok Türk de olan biteni anlamıyor, bu adamlara gerçekleri neden anlatamıyoruz diye çıldırıyor. Uluslararası mahkemelere gidelim diyenler var. Oysa o mahkemeler onların mahkemeleridir. Onlardan adalet beklemek büyük aymazlıktır.
     

    Sevr’i diriltme umudu

    İşin esası şu: Türkiye’deki karşıdevrim süreci yüzünden yaşanan çöküntüler Batılılarda Sevr’i diriltme umudunu yeşertmiştir. Onlar Ermeni sorununun içyüzünü araştırmak peşinde değiller, Anadolu’yu Ermenistan ve Yunanistan yapmak hevesi içindeler. Soykırım iddiası bu amaca götüren bir silahtır.

    Türkiye şamar oğlanına dönmüştür. Subaylarının başına müttefiki olan bir devlet tarafından çuval geçiriliyor, gösterilen tepki sıfıra yakın. Karşıdevrim ülkemizi borca batırmış, tarım ve hayvancılığı çökertmiştir. En değerli işletmelerini yok pahasına satıp savurmuştur. Töre cinayetleri, şeyhlik, ağalık, tarikat gibi orta çağ kurumlarını yaşatıyor, baş tacı ediyoruz. Bu durumlar Sevr’in mimarlarına tarifsiz umutlar veriyor. Çöküşümüzü hızlandırmak için planlar yapıyor, üstümüzdeki baskıyı arttırıyorlar. Demek ki Ermeni sorunu yok, Türkiye’nin ortaçağ defterini kapatmamış olması sorunu var. Aynı biçimde Kıbrıs sorunu da yok diyebiliriz.

  • Clinton, Ermeni örgütleriyle görüşmeyi iptal etti

    Clinton, Ermeni örgütleriyle görüşmeyi iptal etti

    ABD Dışişleri Bakanı Clinton’un, Türk-Ermeni açılımını görüşmek üzere dün Ermeni örgütleriyle yapacağı tartışmalı toplantı süresiz ertelendi. Bakanlık da, davetli örgütler listesi nedeniyle diasporada tepki yaratan toplantının, yoğun bir kar fırtınası yaşandığı Washington’daki “elverişiz hava koşulları” nedeniyle ertelendiğini söyledi.

    ANKA

    Washington / Erivan– ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Ermeni diasporasının önemli bir bölümünde büyük tepki ile karşılanan Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleşmesi konusundaki protokolleri ve ABD Yönetiminin sürece ilişkin politikaları gibi konular ile ilgili “istişarelerde” bulunmak üzere ABD’nin az sayıda Ermeni kuruluşunu davet ettiği, 9 Şubat’taki toplantı iptal edildi.

    Ermeni basını, toplantının “süresiz” ertelendiğini bildirirken ABD Dışişleri Bakanlığı, buluşmasının, kar fırtınasının yaşandığı Washington’daki “elverişiz hava koşulları” nedeniyle ertelendiğini söyledi.

    Clinton’un, yaptığı toplantı daveti, diasporada tepki yaratmıştı. Toplantıya davet edilen az sayıda Ermeni kuruluşlarından, ABD’nin önde gelen Ermeni lobi örgütlerinden ANCA da, Clinton’a bir mektup yazarak katılmayacaklarını bildirirken davetliler listesinin, “geleneksel Ermeni liderliği”ni ve protokollere yaygın muhalefetini yansıtmadığını savunmuştu.

    Ermenistan Devlet Radyosu da, “Erteleme, Dışişleri Bakanlığı’na, tartışmalı Türk-Ermeni protokollerini destekleyen az sayıda grubun liderliği lehinde, dengesiz ve taraflı bir tutumu yansıttığı savıyla yaygın bir biçimde eleştirilen davet listesini gözden geçirme fırsatını veriyor” yorumunu yaptı.

  • ‘Türk parlamentosu protokolleri, bizden önce oylamalı’

    ‘Türk parlamentosu protokolleri, bizden önce oylamalı’

    Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokolleri, onay sürecinin başlaması için bugün Ermenistan Parlamentosu’na sunacaklarını, ancak Türkiye’nin protokolleri Ermenistan’dan önce oylaması ve onaylaması gerektiğini söyledi.

    AA

    Londra– Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, Birleşik Krallık’a yaptığı çalışma ziyareti çerçevesinde bugün düşünce kuruluşu Chatham House’da “Güney Kafkasya’da değerler ve güvenlik” konulu bir konuşma yaptı. Konuşmasında Türkiye ile ilişkilere de değinen Sarkisyan, “geçen yıl içerisinde Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi için ön koşullar olmadan, önemli ilerlemeler kaydedildiğini” belirtti. “Kapalı sınırların ve ültimatomların zamanının geçtiğinden, geride kaldığından eminim” diyen Sarkisyan, ilişkilerin normalleşmesinin sadece Ermenistan ve Türkiye’ye değil, tüm bölge ve Avrupa’ya yarar sağlayacağını kaydetti.

    Sarkisyan, diplomatik ve ikili ilişkilerin kurulması ve gelişmesine yönelik iki ülke arasında imzalanan protokollerin “her iki ülkenin parlamentoları tarafından onay beklediğini” anımsatarak, şöyle konuştu: “Ermenistan Anayasa Mahkemesinin kararından da görüldüğü üzere, Ermenistan’da protokollerin onay süreci hiçbir gecikme olmadan, normal bir şekilde ilerliyor. Anayasa Mahkemesi kararını oy birliğiyle almıştır. Bu bize, Anayasa Mahkemesinin protokollerin anayasaya aykırı olmadığı kararını verdiğini gösteriyor. Bu karar şimdi Cumhurbaşkanlığında ve parlamentoya sunmak için hazır. Bu toplantının ardından personelime Ermenistan ve Türkiye arasında imzalanan protokolleri, parlamentoya onay sürecinin başlaması için göndermeleri talimatı vereceğim.”

    Sarkisyan, “Türkiye, üzerinde anlaşıldığı gibi ön koşul olmadan protokolleri parlamentosunda onayladığı takdirde, Ermenistan parlamentosunun protokolleri onaylamaması gibi bir olasılığa imkan vermiyorum” diye konuştu ve Türk yetkililerin parlamentonun siyasi bağımsızlığına dikkat çekerek, çıkacak kararının önceden tahmin edilemeyeceğini söylediklerini kaydetti. Sarkisyan, bunun anlaşılabilir olduğunu ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan‘ın özellikle kendi partileri içerisinde protokollerin onaylanması için gerekli desteği sağlayabileceklerine inandığını ifade etti. “Ermenilerden önce Türklerin mi protokolleri onaylaması gerektiği” yönündeki bir soruya karşılık Sarkisyan, “Evet. Ermenistan Parlamentosu protokolleri oylar, eğer Türk parlamentosu oylarsa. Bunun nedeni, siyasi çoğunluğun lideri olarak daha önce de birkaç kez söylediğim gibi, Ermenistan parlamentosunun bu konudaki olumlu tavrını garanti ediyorum. O nedenle önce Türk parlamentosunda oylanmalı, daha sonra Ermeni parlamentosunda oylanmalı, çünkü aksi takdirde kendimizi Ermeni parlamentosunun onayladığı, ancak Türk parlamentosunun reddettiği bir durumda buluruz” diye konuştu.

    ‘Sürecin çok hızlı ilerlediğini düşünmüyorum’

    “Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi, Güney Kafkasya’da barış ve istikrarın sağlanması için son yıllardaki en büyük katkıdır” diyen Sarkisyan, bu vizyonla ilişkilerde hiçbir ön koşul olmadan ileriye doğru gidilmesine karar verildiğini kaydetti. Sarkisyan, “Ancak Türkiye’nin amacı ilişkileri normalleştirmek yerine sürüncemede bırakmak olursa, biz de bu sürece devam edemeyiz” dedi ve şimdiye kadarki sürecin kolay olmadığını belirtti. Türkiye’nin Yukarı Karabağ konusunu ön koşul olarak sunduğunu söyleyen Sarkisyan, “bu iki süreci ilişkilendirme girişiminin, hem Yukarı Karabağ hem de ilişkilerin normalleştirilmesi süreçlerine zarar verdiğini” savundu. Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin “hızlı normalleşme sürecinin”, Yukarı Karabağ sorununun çözümü için örnek teşkil edebileceğini kaydeden Sarkisyan, “Bir adım atarak, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’i Türkiye-Ermenistan sınırının muhtemel açılış törenine davet edeceğim” dedi. “Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesini konusunda biraz hızlı davranıp, fazla risk aldığınızı düşünüyor musunuz” yönündeki bir soru üzerine Sarkisyan, “Çok hızlı ilerlendiğini düşünmediğini, yine olsa yine aynı adımları atacağını” ifade etti.

    Ermenistan Anayasa Mahkemesinin protokollere ilişkin gerekçeli kararıyla ilgili ise Sarkisyan, şöyle konuştu: “Türkiye bu kararda problem gördü, başka kimse problem görmedi. Ermenistan’da her uluslararası anlaşma, anayasaya uygunluk açısından Anayasa Mahkemesinin onayından geçiyor. Mahkeme ya uygun olduğuna ya da olmadığına karar veriyor. Türkler, anayasaya aykırı olduğu, çelişkili olduğu yönünde mi bir karar bekliyordu? Belki de öyle, çünkü belki böylece bizi suçlayabileceklerdi. Onay kararının ötesinde, Anayasa Mahkemesinin kararında bir şey denmiyor…Neden bunun Türkiye için bu kadar önemli olduğunu anlamıyorum, bu bizim iç onay sürecimizin parçasıdır.”

    “Ermenistan Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararıyla Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesinin mümkün olup olmadığının” sorulması üzerine ise Sarkisyan, protokollerin yasal ve açık metinler olduğunu, yoruma açık olmadığını ve ön koşullar konulmadığını belirtti. Öte yandan, Sarkisyan’ın konuşma yaptığı düşünce kuruluşu Chatham House’un önünde bir grup Azeri, ellerinde pankartlar ve bayraklarla Sarkisyan’ı protesto etti. Yaklaşık 20-30 kişilik grup, Sarkisyan’ın binaya giriş ve çıkışında, “Katil Sarkisyan”, “Terörist Sarkisyan” diye sloganlar attı.

  • “Ermenistan Anayasa Mahkemesi kararı olumlu adım”

    “Ermenistan Anayasa Mahkemesi kararı olumlu adım”

    ABD Dışişleri Bakan Yardıcımcısı James Steinberg, Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan ile görüşmesinde Türkiye’nin tepki gösterdiği Ermenistan Anayasa Mahkemesi kararını, sürecin devam etmesine katkı yapacak olumlu bir adım olarak niteledi.

    ANKA

    Erivan– Ermenistan basınına göre, James Steinberg‘in, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ile yaptığı görüşmede Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme süreci de ele alındı.

    ABD’nin sürece verdiği önemini yineleyen Steinberg, “Ermenistan ile Türkiye arasındaki bağların normalleşmesi, ABD için çok önemli ve bu yakınlaşma sürecini teşvik etmeye devam etmeye hazırız” dedi.

    Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin Türkiye ile Ermenistan arasında geçtiğimiz Ekim ayında imzalanan protokollere ilişkin tartışmalı kararına da değinen Steinberg, kararı sürecinin devamına katkıda bulunacak olumlu bir adım olarak niteledi.

    Steinberg ayrıca, tarafların, süreci devam ettirme yönünde siyasi irade göstermesi gerektiğini de belirtti.

  • Protokollere ilişkin diplomasi hızlandı

    Protokollere ilişkin diplomasi hızlandı

    Türkiye, iki ülke ilişkilerini normalleştirecek protokolleri onaylarken 1915 olaylarına dolaylı atıf yapan Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararına karşı endişelerinin giderilmesi için diplomatik girişimlerini sürdürüyor. 

    Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu müzakerelere arabuluculuk eden İsviçreli yetkililerle bugün Bern kentinde bir araya gelecek. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı James Steinberg ise yine bugün Ermenistan’da temaslarda bulunacak.

    Ankara, endişelerine karşı Ermenistan’dan yazılı hukuki garanti istiyor. ABD ve müzakerelere aracılık eden İsviçre dışişleri bakanlıklarının da katılımıyla hukukî istişareler için çalışmalar başladı. Müsteşar Sinirlioğlu bu çerçevede Bern’de olacak. Amerikan yönetimi “Karar, protokollerin, müzakere edildikleri ve imzalandıkları gibi meclis onayına doğru ilerlemesine izin veriyor ve onları hiçbir şekilde sınırlıyor ya da karakterize ediyor gibi görünmüyor.” diyerek Ankara’nın endişelerine kulak tıkamıştı. Pozisyonunu koruyan ABD, Türkiye’nin kaygılarını abartılı buluyor.

    Sinirlioğlu, Bern’de temaslarda bulunurken ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Steinberg de aynı gün Ermenistan’a gelecek. Steinberg, Dışişleri Bakanı Edward Nalbandyan ve Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ile görüşecek. Temaslarda Amerikan tarafının, normalleşme sürecinin sekteye uğramaması için Erivan’a telkinlerde bulunması bekleniyor. ZAMAN

     

     

     SERVET YANATMA ANKARA

  • ABD’nin ‘protokol’ baskısı sürüyor

    ABD’nin ‘protokol’ baskısı sürüyor

    DHA Dış

    ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili, Ankara-Erivan arasında imzalanan protokollerin hayata geçirilmesi yolunda ilerlenmesi gerektiğini söylerken, Türkiye ve Ermenistan’a onay sürecini hızlandırma çağrılarını yineledi.

    ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Avrupa ve Avrasya işlerinden sorumlu üst düzey yetkilisi Philip Gordon, Türkiye ve Ermenistan’ın imzaladığı protokollerin hayata geçirilmesi ve bu sürecin diğer konulardan bağımsız olarak ilerlemesi gerektiğini söyledi.  

    ABD’nin başkenti Washington’daki Yabancı Basın Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısında soruları yanıtlayan Gordon, bir soru üzerine; “Türkiye ve Ermenistan protokolleri onaylanıp hayata geçirilmeli, bu süreç diğer konulardan bağımsız ilerlemeli” dedi. Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi ve sınırın açılmasının bölgede barış ve istikrara katkı sağlayacağını ifade eden Gordon konuşmasına şöyle devam etti:  

    “Bildiğiniz gibi, Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin tesisini öngören protokoller geçen Ekim’de imzalanmıştı. O zaman da söyledik, şimdi de söylüyoruz; her iki ülkenin bu protokolleri onaylama ve hayata geçirme yolunda ilerlemesi gerektiğine inanıyoruz. Çünkü bunu her iki ülkeye de yarar sağlayacak şekilde, aralarındaki tarihi farklılıkların üstesinden gelmede fırsat olarak görüyoruz”

    Türkiye ve Ermenistan’la temaslarının düzenli olarak sürdüğünü belirten Gordon, süreç içersinde iki ülkeyi de ilerlemeye teşvik ettiklerini ve iki ülke hükümeti ile çalışmalarını sürdüreceklerini kaydetti.

  • Ermeni lobisi ABD yardımlarını artırmak arayışında

    Ermeni lobisi ABD yardımlarını artırmak arayışında

    hurriyet.com.tr / Dış Haberler

    Obama yönetiminin, dün Kongre’ye sunduğu 2011 bütçe önerisinde, Ermenistan’a yapılan yardım miktarının 40 milyon dolara yükseltilmesi istenirken, Azerbaycan içinse bu yılki rakam olan 22.1 milyon dolar talep edildi.

    Obama, 2010 yılında Ermenistan’a 30 milyon dolar ekonomik ve 3.5 milyon dolar askeri yardım yapılmasını önermişti.

    Ancak Kongre’de kabul edilen bütçede, Ermenistan’a ekonomik yardım miktarı 41 milyon dolara çıkartılırken, Dağlık Karabağ’a ayrıca 8 milyon dolar yardım yapılması öngörülmüştü. Askeri yardım miktarı ise 3 milyon dolara çekilmişti.

    2011 için yapılan öneride de Dağlık Karabağ için ayrıca bir yardım miktarına yer verilmezken, Ermenistan’a askeri yardım için 3.95 milyon dolar talep edildi.

    ABD’deki en güçlü Ermeni kuruluşlarından Amerika Ermeni Asamblesi konuyla ilgili yaptığı açıklamada, 2011 mali yılı için yapılan önerideki rakamın daha yüksek olması gerektiğini savundu.

    Açıklamada,”Türkiye ve Azerbaycan’ın Ermenistan’a uyguladıkları mevcut ablukanın yanı sıra Azerbaycan’ın hem [Türkiye ile olan] süreci sonlandırmak için her şeyi yaptığı hem de yeni bir savaş çıkarmak için sürekli tehdit ettiği bir dönemde, Ermenistan’ın Türkiye ile ilişkileri normalleştirmek için yapıcı ve cesur adımlar atması nedeniyle verilecek yardım miktarının en az 70 milyon dolar olması gerektiği talebimizi yineliyoruz” denildi.

    Kuruluşun Kongre’yle İlişkiler Direktörü Bianka Dodov da Ermenistan ve Dağlık Karabağ’a güçlü yardımlar yapılması amacıyla “Kongre’deki dostlarıyla” birlikte çalışacaklarını söyledi.

    AZERBAYCAN’A YARDIM

    Obama yönetiminin, askeri yardım konusunda Azerbaycan için talep ettiği miktarın Ermenistan’ın üzerine çıkması da Ermeni lobisi tarafından tepkiyle karşılandı.

    Yapılan öneriye göre, 2010 mali yılında olduğu gibi Azerbaycan’a 22.1 milyon dolar ekonomik, 4.4 milyon dolar da askeri yardım yapılması isteniyor.

    ABD Dışişleri Bakanlığı ve uluslararası ilişkiler programları içinde 2011 bütçe yılında talep edilen miktar da geçen yılki 51.7 milyar dolardan 53.8 milyar dolara yükseltildi.

    Bütçenin Avrupa, Avrasya ve Orta Asya Yardım kalemi ise 716 milyon dolardan 742 milyon dolara çekildi.

    Obama yönetiminin yaptığı bütçe önerileri, Kongre’de tartışılacak ve yapılacak oylamaların ardından kabul edilecek. Yapılan öneriler üzerinde Kongre’nin değişiklik yapma hakkı bulunuyor.

  • ABD düşman, Azerbaycan dost

    ABD düşman, Azerbaycan dost

    Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (ATAUM) ağırlıklı olarak eğitimli kesimle gerçekleştirdiği “Kamuoyu ve Türk Dış Politikası” anketi, Türkiye’de eğitimli yurttaşların yüzde 37.5’inin ABD’yi, yüzde 10.9’unun Ermenistan’ı, yüzde 10.6’sının da İsrail’i düşman ülke olarak gördüğünü ortaya koydu.

    ANKA

    Ankara– ATAUM, 31 Ekim ile 31 Aralık arasında Adana, Ankara, Artvin, Diyarbakır, Erzurum, İstanbul, İzmir, Konya ve Nevşehir’de toplam bin 32 kişiyle yüz yüze mülakat tekniğiyle “Kamuoyu ve Türk Dış Politikası Anketi” yaptı. Sorulara cevap verenlerin yüzde 81.4’ünü üniversite (lisans ve yüksek lisans) mezunları oluşturdu. Ankete katılanların yüzde 44.7’sini öğrenciler, yüzde 55.3’ünü ise kamu görevlileri, özel sektör çalışanları, akademisyenler ve diğer meslek grupları oluşturdu.

    Öncelikli gündem AB

    Ankete göre, katılımcıların yüzde 23.1’i AKP Hükümeti’nin dış politikasını “tamamen başarılı” ve “başarılı” bulurken yüzde 38.3 oranında katılımcı “kısmen başarılı” buluyor.

    atılımcıların yüzde 38.6’sı ise AKP’nin dış politikasını “başarısız” ve “tamamen başarısız” olarak değerlendirdi.

    Ankete katılanların yüzde 28’i AB ile ilişileri dış politikada öncelikli gündem maddesi olarak görürken katılımcıların yüzde 27.7’si terörizmle mücadele konusunu, yüzde 15.8’i Ermenistan ile ilişkileri, yüzde 9.9’u ABD ile ilişkileri, yüzde 7’si de İslam ülkeleri ile ilişkileri öncelikli gündem maddesi olarak belirtti.

    ABD düşman, Azerbaycan dost

    Ankete göre, katılımcıların yaklaşık yüzde 30’u Azerbaycan’ı “dost ülke” olarak görürken Türkiye’nin dostu olmadığını düşünenlerin, yüzde 16.7’lik oranla ikinci sırada yer alması dikkat çekti. KKTC’nin “dost ülke” olduğunu düşünenlerin oranı ise yüzde 15.7 ile üçüncü sırada yer aldı.

    Ankete katılanlar, “düşman ülke” sıralamasında ABD’yi yüzde 37.5 ile ilk sıraya koyarken katılımcıların yüzde 10.9’u Ermenistan’ı, yüzde 10.6’sı İsrail’i, yüzde 6.1’i Yunanistan’ı, yüzde 5.1’i de Fransa’yı “düşman ülke” olarak gördüklerini kaydetti. Katılımcıların yüzde 10.4’ü ise Türkiye’nin düşmanı olmadığı yönünde görüş belirtti.

    “ABD güvenilmez, sömürgeci ülke

    Ankete katılanlara ABD’yi nasıl tanımladıkları sorulduğunda ise katılımcıların yüzde 27.4’ü ABD’yi “güvenilmez ülke” olarak tanımladı. ABD’yi “sömürgeci ülke” olarak nitelendirenlerin oranı yüzde 26.5, “stratejik ortak” olarak değerlendirenlerin oranı yüzde 25.5, “askeri müttefik” olarak tanımlayanların oranı 8.1 oldu. ABD’yi “düşman ülke” olarak tanımlayanların oranı yüzde 4.7 olarak gerçekleşirken ABD’yi “ebedi dost” olarak görenlerin oranı ise yüzde 2’de kaldı.

    Katılımcılar, “Türkiye ile ABD arasındaki en önemli üç sorun nedir?” sorusuna ise yaklaşık yüzde 28 oranında “Terörle mücadele“, yüzde 20 oranında “İncirlik üssünün kullanımı, yüzde 16.18 oranında “Irak’ın geleceği”, yüzde 11.43 oranında “Ermeni iddiaları”, yüzde 10 oranında da “ABD-İran ilişkileri” yanıtını verdi.

    AB üyeliğine destek oranı yüzde 55

    Ankete göre, katılımcıların yüzde 28.9’u Türkiye’nin “Avrupa ülkesi” olduğunu belirtirken, yüzde 22.6’sı Türkiye’yi “Türk Cumhuriyetlerinden biri” olarak tanımlıyor. Türkiye’nin “İslam ülkesi” olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 15.5 olurken katılımcıların yüzde 11.4’ü Türkiye’yi “Orta Doğu ülkesi”, yüzde 8.7’si “Akdeniz ülkesi”, yüzde 8.6’sı ise “Asya ülkesi” olarak tanımlıyor.

    Ankete katılanların yüzde 55.3’ü “Türkiye’nin AB’ye üye olmasını istiyor musunuz?” sorusuna “kesinlikle evet” ve “evet” yanıtını verirken yüzde 25.2’si ise “hayır” ve “kesinlikle hayır” yanıtını verdi. “Fark etmez” şeklinde görüş bildirenlerin oranı ise yüzde 16.1 olarak gerçekleşirken yüzde 3.4 oranındaki katılımcı ise “fikrim yok” yanıtını verdi.

    Katılımcıların yüzde 32.8’i AB’ye tam üyeliğin “hiçbir zaman” gerçekleşmeyeceği yönünde görüş belirtirken yüzde 20.5’i olası bir üyeliği “5-10 yıl sonra”, yüzde 17.1‘i “11-15 yıl sonra”, yüzde 9.5’i “16-20 yıl sonra”, yüzde 15.2’si “20 yıldan fazla” bir sürede gerçekleşeceğini düşündüğünü belirtti. Türkiye’nin 5 yıldan az bir sürede AB’ye tam üye olacağını düşünenlerin oranı ise yüzde 4.8’de kaldı.

    Katılımcıların yaklaşık yüzde 84’ü de AB’nin Türkiye’ye karşı güvenilir ve samimi davranmadığı yönünde görüş belirtti. “Türkiye AB ilişkilerinde en büyük sorun nedir?” sorusuna ise katılımcıların yüzde 32.4’ü “din ve kimlik farklılığı”, yüzde 15.8’i “Kıbrıs“, yüzde 14.4’ü de “Türkiye’nin ekonomik sorunları” yanıtını verdi.

    Ermenistan protokolüne ‘şartlı evet’

    “Türkiye, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni tanımalı mı?” sorusuna katılımcılar “şartlı evet” yanıtı verdi. Katılımcıların yüzde 40.7’si “Evet, Kıbrıs sorunu çözülürse” yanıtını verirken yüzde 14.6’sı “Evet, AB üyeliği karşılığında” görüşünü belirtti. Soruya “Hayır, asla” yanıtını verenlerin oranı yüzde 30.9, “fikrim yok” diyenlerin oranı ise yüzde 13.8 olarak gerçekleşti.

    “TBMM Ermenistan sınır kapısının açılması ile ilgili protokolü onaylamalı mı?” sorusuna da anketten genel olarak “şartlı evet” yanıtı çıktı. Katılımcıların yüzde 35’i “Evet, Ermenistan Azerbaycan topraklarından çekilirse onaylamalı” derken, yüzde 28.6’sı da “Evet, Ermeniler soykırım iddialarından vazgeçerse onaylamalı” yanıtını verdi. Yüzde 6.1’i oranında katılımcı protokolün derhal koşulsuz olarak onaylanması gerektiği yönünde görüş bildirirken soruya “hayır, asla onaylamamalı” diyenlerin oranı ise yüzde 27.5 oldu.

    Bağımsız Kürt devletine ‘Hayır’

    Ankete katılanların yüzde 69.1’i Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasına karşı çıktı. Irak’ta Kürt devletine “evet” diyenlerin oranı yüzde 14.5, “kesinlikle evet” diyenlerin oranı ise yüzde 4.7 oldu.

    Arap-İsrail sorununda Türkiye’nin nasıl bir rol oynaması gerektiği yönündeki soruya katılımcıların yüzde 42.2’si “Aktif arabuluculuk rolü üstlenmelidir” yanıtını verirken, yüzde 33.5’i Türkiye’nin tarafsız olması gerektiğini kaydetti. “Arap politikasına destek olmalıdır” diyenlerin oranı yüzde 9.7, “İsrail politikasına destek olmalıdır” diyenlerin oranı ise yüzde 2.7 oldu.

  • “Ermenistan Açılımı” zora girdi

    “Ermenistan Açılımı” zora girdi

    Türkiye-Ermenistan arasında imzalanan protokollere ilişkin ciddi bir pürüzle karşılaşıldı. Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin protokollere ilişkin gerekçeli kararında protokollerin, “lafzına ve ruhuna aykırı önkoşullar ve kısıtlayıcı hükümlerin zikredildiği” saptandı.

    ANKA

    Ankara / Erivan– Geçen Ekim ayında Zürih’te imzalanan, ikilili ilişkilerin normalleşmesine ilişkin Protokollere, önce Anayasa’ya uygun olduğunu açıklayan ancak daha daha sonra yayınladığı gerekçeli kararda, Ankara’nın değerlendirmesine göre “kabul edilemez ön koşullar ve kısıtlayıcı hükümler”e yer veren Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin yaklaşımı, tartışılıyor.

    Kimi Ermeni yorumcularına göre, “cambazlık” yaparak protokollerin Anayasa’ya “uygun” ilan ettikten sonra “Protokollerin vereceği zararı sınırlamaya çalışan” Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararının dikkat çeken unsurları şöyle sıralanıyor:
    -“Mahkeme, Protokollerin tüm maddelerinin uygulanmasını, ‘diplomatik ilişkilerin kurulması ve ortak sınırın açılması’ olmak üzere, iki ana hükmün yerine getirilmesine bağlıyor.”
    -“Protokollerin sınırın açılması hükmü konusunda “dar bir yorumu” yapan Mahkeme, Ermenistan’ın Türkiye ile olan mevcut sınırını hukuki olarak tanımayı reddediyor.”
    -“Ermenistan Mahkemesi, sadece mevcut Ermenistan Cumhuriyeti’nin anayasası çerçevesinde onaylanan uluslar arası antlaşmaların hukuki olarak geçerli sayılabileceğine hükmetti. Böylece, 1921 yılında Kars Antlaşması’nın geçerli sayılmayacağı sonucu çıkıyor.”
    -“Protokollerin sadece iki devlet arasında anlaşma niteliğini taşıdığını bildiren Mahkeme, Türkiye’nin ‘Karabağ koşulu’nun kabul edilemeyeceği görüşlerini benimsemiş bulunuyor.”
    -“Mahkeme, Ermenistan Anayasanın, Ermenistan Cumhuriyetinin ‘soykırım’ın tanınması için çaba göstereceği yönündeki hükmünü içeren giriş bölümüne gönderme yaparak Türkiye’nin, Protokollerde kurulması öngörülen tarih komisyonunun amacının 1910 olaylarının incelenmesi olduğu yorumunu da reddediyor.”

    “Ermenistan hükümetinden asli hükümlere bağlılığı bekliyoruz”

    Dışişleri Bakanlığı, bir açıklama yaparak tepkisini dile getirmişti. Bakanlar, açıklamasında “Sözkonusu kararda, Protokollerin lafzına ve ruhuna aykırı önkoşullar ve kısıtlayıcı hükümlerin zikredildiği tespit edilmiştir” dedi. Açıklamada şöyle devam edildi:
    “Bu karar, sözkonusu Protokollerin müzakere gerekçesini ve Protokollerle hedeflenen temel amacı sakatlamaktadır. Bu yaklaşım tarafımızdan kabul edilemez.
    Türkiye, uluslararası alandaki taahhütlerine olan her zamanki sadakati istikametinde sözkonusu Protokollerin asli hükümlerine bağlılığını muhafaza etmektedir.  Aynı sadakati Ermenistan Hükümetinden de beklemekteyiz.”

  • “Karabağ, uzlaşma sürecinden ayrıdır”

    “Karabağ, uzlaşma sürecinden ayrıdır”

    Nerdun HACIOĞLU / MOSKOVA

    ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyareti sırasında Başkan Barack Obama ile yaptığı görüşmeyle ilgili olarak Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ı telefonla arayarak bilgi verdi.

    Hillary Clinton, “ABD için Karabağ başka, Türk-Ermeni diyaloğu ayrı bir süreç” dedi.

    Armenia Today Ajansı’nın sitesinde yer alan habere göre, ABD Dışişleri Bakanı’nın girişimiyle gerçekleşen telefon görüşmesinde ABD ile Türkiye arasında Kafkaslar bölgesiyle ilgili ele alınan konular Ermenistan Cumhurbaşkanı’na iletildi. Hillary Clinton, Sarkisyan’a, “ABD Yönetimi, Türkiye ile aranızdaki uzlaşı sürecinin başladığı gibi devam etmesi için çaba sarf edecek. Sayın Erdoğan’ın ziyareti tutumumuzda bir değişikliğe yol açmamamıştır. Ermenistan ile Türkiye arasındaki Karabağ ihtilafıyla Ermenistan ile Türkiye arasındaki uzlaşı süreci birbirinden ayrı ve birbirine bağlantılı olmayan ayrı konu olarak kalmaya devam edecektir” mesajını verdi. Serj Sarkisyan ise Clinton’ın bu sözleri üzerine ABD Başkanı Barack Obama’ya Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi için gösterdiği çabalar için teşekkür etti.

  • Sarkisyan: Türkiye protokolleri onaylamazsa…

    Sarkisyan: Türkiye protokolleri onaylamazsa…

    Ermenistan Cumhurbaşkanı, ‘Türkiye protokolleri onaylamazsa uluslararası hukukun sağladığı tüm araçları kullanırız’ dedi ve imza ile Karabağ sorunu arasında bağ kurma çabalarının fiyaskoyla sonuçlanacağını söyledi.

    NTV
    Güncelleme: 13:23 TSİ 10 Aralık. 2009 Perşembe

    ERİVAN – Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, Türkiye ile normalleşmeyi öngören protokolleri onaylamaya hazır olduklarını, aynı adımı Ankara’dan beklediklerini açıkladı.

    Sarkisyan, Ermenistan olarak uluslararası alanda üzerlerine aldıkları sorumlulukları yerine getireceklerini söyledi. Aynı tutumu Türkiye’den de beklediklerini belirten Ermenistan Cumhurbaşkanı, “Türkiye 10 Ekim’de İsviçre’de imzalanan protokolleri onaylamazsa, uluslararası hukukun sağladığı tüm araçları kullanırız” dedi.

    Karabağ sorunuyla Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme süreci arasında bağ kuran Türkiye’yi eleştiren Sarkisyan, bu çabaların fiyaskoyla sonuçlanmaya mahkum olduğunu savundu. Ermenistan Cumhurbaşkanı, “Parlamento onayları uzadığı sürece, normalleşme önündeki engeller de artacak” dedi.

  • ASİMDER, Sarkisyan hakkında şikayette bulundu

    ASİMDER, Sarkisyan hakkında şikayette bulundu

    04.12.2009 – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan’ın Azerbaycan’daki Hocalı katliamının emrini verdiği iddialarıyla ilgili Asılsız Ermeni İddiaları ile Mücadele Derneği’nden (ASİMDER) belge istedi.

    ASİMDER Başkanı Göksel Gülbey, gazetecilere yaptığı açıklamada, Sarkisyan’ın, Azerbaycan’daki Hocalı katliamıyla ilgili yargılanması için başvurdukları AİHM’den kendilerine cevap geldiğini söyledi.

    AİHM’den gelen yazıda, başvurularının işleme konulduğunun belirtildiğini, başvuruyla ilgili belgelerin 8 Ocak 2010 tarihine kadar mahkemeye gönderilmesinin istendiğini ifade eden Gülbey, şunları söyledi:

    ”Başvurumuza cevap gelmesi bizi sevindirmiştir. Mahkeme bizden Sarkisyan ile ilgili belge istiyor. Biz elimizdekilere ilave olarak Azerbaycan’ın Kars Başkonsolosluğundan, ellerinde başka belge varsa göndermelerini istedik. Gelince en kısa sürede usulüne uygun hazırlayıp başvurumuzu belge ve bilgilerle yeniden sunacağız.”

    Sarkisyan’ın, Hocalı katliamının hesabını vermesi gerektiğini vurgulayan Gülbey, şöyle devam etti:

    ”AİHM’nin adil karar vereceğine inanıyoruz. Çünkü Sarkisyan 1992 yılında Hocalı’da katliamları yapan kuvvetlerin komutanlığını yapmış, bu kuvvetleri organize ederek yüzlerce insanın ölüm emrini vermiş ve bizzat kendisi de bu katliama katılmıştır. 1992’de Hocalı’da yapılan katliamın daha kanı kurumadı. Bu dönemde 1 milyon 200 bin Azerbaycan vatandaşı yurdunu terk etmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle Sarkisyan AİHM’de yargılanmalı.”

  • Münih’te Yapılan Dağlık Karabağ Görüşmeleri ve Savaş İhtimali

    Münih’te Yapılan Dağlık Karabağ Görüşmeleri ve Savaş İhtimali


    23 Kasım 2009 Ermeni Enstitüsü
    Sinan OĞAN
    TÜRKSAM Başkanı

    HakkındaArşivi

    22 Kasım 2009 tarihinde Almanya’nın Münih kentinde Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan Dağlık Karabağ görüşmelerinin 2009 yılı içerisindeki altıncı raundunu gerçekleştirdiler. Görüşmeler Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’in “savaş seçeneğinin masada olduğuna dair” açıklamalarının gölgesinde gerçekleşti. Görüşme sonrasında taraflar herhangi bir açıklama yapılmazken toplantı Fransa’nın Almanya’daki Büyükelçiliğinde yapıldığı için ev sahibi sıfatı taşıyan AGİT Minsk Grubu’nun Fransız eşbaşkanı Bernard Fassier, yaklaşık dört saat süren görüşmeden sonra yaptığı açıklamada, “Bazı önemli ilerlemeler sağlandı. Aynı zamanda, bazı zorluklar da tespit ettik.” dedi. Diğer eş başkanlarda benzer açıklamalarda bulundular. Eğer sadece son açıklamaya bakacak olursak gerçekten de çözüme çok yaklaşıldığını ileri sürmek mümkündür. Ancak şimdiye kadar yapılan bütün görüşmeleri yakından takip eden birisi olarak bu tür açıklamaların artık sıradanlaştığını bildiğimiz için basına yansıtıldığının aksine bu görüşmelerden “ufak çaplı ilerlemeler dışında” ciddi bir ilerleme sağlanmadığını düşünmekteyiz. Zira önceki görüşmelerde de eş başkanların umut dolu açıklamalarının bir süre sonra “ümitten” öteye geçmeyen açıklamalar olduğunu defalarca gördük.
    AGİT Minsk Grubu’nun açıklamalarından sonrasında tarafların sessizliğini ilk önce Ermenistan bozdu. Ermenistan Devlet Başkanlığı Sekreteryası Basın Sözcüsü Samvel Farmanyan, yaptığı yazılı açıklamada, bölgenin bağımsızlığını “barış sürecinde güçlük çıkarmaması için” bugüne kadar tanımadıklarını belirterek, “Eğer barış görüşmeleri çökerse ve askeri müdahale başlarsa, bağımsızlığı tanımaktan başka bir seçeneğimiz olmaz” dedi. Tam da bu açıklamalar ile tansiyonun yükseldiği düşünülürken Ermenistan dışişleri bakanı Eduard Nalbandyan’dan “olumlu” sayılabilecek bir açıklama geldi. Nalbandyan görüşmelerin rahat geçtiğini ve hatta bazı ilerlemeler olduğunu açıkladı. Bunu Azerbaycan Dışişleri bakanlığı sözcüsü Elhan Poluhov, birçok konuda iki ülke arasında yakınlaşmanın ve çözüm sürecinde ilerlemenin olduğunu kaydetti. Poluhov açıklamasında ayrıca Aliyev ve Sarkisyan’ın görüşmelerin devam etmesi amacıyla Dışişleri Bakanları seviyesinde Atina’da görüşmelerin sürdürülmesi konusunda karara varıldığını bildirdi. Dışişleri Bakanları seviyesinde yapılacak görüşmelerin Aralık ayının ilk haftasında gerçekleştirileceği ifade edilmektedir. Tarafların nisbeten olumlu sayılabilecek bu açıklamalarına rağmen bu adımların sorunu çözmeye yetmeyeceği ve çok kısa bir sürede barışa ulaşılamayacağı düşünülmektedir.
    Münih görüşmelerinde taraflar, Dağlık Karabağ çevresinde işgal edilen Azerbaycan’a ait yedi bölgenin (en az beşinin) Azerbaycan’ın kontrolü altına geçirilmesi, bölgede güvenlik ve geçici yönetimin statüsünün belirlenmesi, Ermenistan’ı Karabağ’la birleştiren koridorun ayrılması, Dağlık Karabağ’ın kendi kaderini tayin etme hakkını yasal garanti altına alacak hukuki statü, mecburi olarak göç edenleri kendi evlerine dönüş hakkı ve bölgede barış gücü askerlerinin yerleştirilmesi konularını ele almışlardır. Bu konular önceki görüşmelerde de ele alınan ancak herhangi bir ilerleme sağlanamamıştı.
    1999 yılında sıcak çatışmaya dönen, 1994 yılında ateşkes sağlanan ama barış anlaşması henüz imzalanmayan Dağlık Karabağ görüşmelerine ilk olarak Azerbaycan’ın Merhum Devlet Başkanı Haydar Aliyev ile bugün Ana muhalefet lideri olan dönemin Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter-Petrosyan döneminde başladı. Ardından 1997’de Petrosyan barıştan yana tavır sergileyince Robert Koçaryan tarafından saray içi darbeyle iktidardan uzaklaştırıldı ve bu defa görüşmeler Başkanlığa geçen Koçaryan ile devam ettirildi. Sonrasında Azerbaycan’da Haydar Aliyev’in vefatı ile İlham Aliyev iktidara geldi ve görüşmeler sürdürüldü. Ermenistan’da Koçaryan’ın iktidarı Serj Sarkisyan’a devretmesiyle de görüşmeler Aliyev ve Sarkisyan arasında sürdürülmeye başlandı. İki lider arasında şimdiye kadar sekiz görüşme yapılmıştır. Ancak her görüşme öncesinde barışa bir adım daha yaklaşıldığına dair açıklamalar yapılsa da barışın çok da yakın olmadığı görülmüştür.
    Barışın Tükendiği Noktada Savaş Devreye Girer mi?
    Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, Münih görüşmesi öncesinde yaptığı açıklamada bu görüşmenin de sonuçsuz kalması halinde barış ümitlerinin tükeneceğini, o zaman da başka yollarının kalmayacağını, buna hazır olmaları gerektiğini kaydetmişti. Azerbaycan ordusunun güçlendiğini belirten Aliyev, büyük yatırımlar yaparak ordularını güçlendirdiklerini, yeni silahlar aldıklarını vurgulamıştı. Bu açıklamalar bölgede ve dünyada önemli yankı uyandırdı. Ermenistan alelacele işgal ettiği bölgelerde askeri tatbikata başladı. Hatta açılan ateş sonucu bir Azerbaycan vatandaşı hayatını kaybetti. Diğer ülkelerden sükunet çağrıları geldi. Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’in bu açıklamaları bölgede bir savaş ihtimalini ortaya koymakta mıdır veya bu gelişmeler öngörülebilir miydi?
    Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’in eninde sonunda savaş seçeneğini dile getireceği aslında öngörülebilir bir gelişmeydi. Özellikle de Türkiye’nin Ermenistan ile yakınlaşma süreci Azerbaycan’ı bu yöne iteceğini TÜRKSAM olarak 10 Nisan 2009 tarihinde öngörmüştük. O tarihlerde ne 23 Nisan gecesi açıklanan “Yol Haritası”, ne de 31 Ağustos’ta parflanan ve 10 Ekim 2009 tarihinde de imzalanan “Protokoller” vardı. Sadece ABD Başkanı Barack Obama Türkiye’yi ziyaret etmişti ve “açılıma” yönelik mesajlar vermişti. Biz de 10 Nisan 2009 tarihinde “Türk-Ermeni Sınırının Açılması Azeri-Ermeni Çatışması İhtimalini Gündeme Getirebilir!” başlıklı bir analiz kaleme almış ve adresinde yayınladığımız analizimizde şu değerlendirmede bulunmuştuk. “Türkiye Ermenistan’ı barışa zorlayacak adımlar atmak durumundadır. Bölgede saldırgan tutumundan vazgeçmeyen Ermenistan’a taviz verilerek onun barışa özendireceğini düşünmek naiflik olur. Böyle bir yaklaşım tarzı ise Ermenistan’ı barıştan uzaklaştıracağı için Azerbaycan’ı savaş yoluyla topraklarını geri alma yoluna itebilir. Bu ise Kafkasya’da çok daha farklı çatışma alanlarını tetikleyebilir…” demiştik. Bugün de benzer düşüncedeyiz ve kontrolsüz yapılacak Ermenistan açılımının aslında Azerbaycan’ı savaşa sürekleyeceği gerçeğini bir kez daha tekrar ediyoruz. Ağustos 2008’de bir bölge gücü olan Rusya ile Gürcistan’ın bile savaşa girişebildikleri gerçeği hala hafızalardayken Azerbaycan ile Ermenistan’ın da yeniden savaşabilecekleri kimseye uzak bir ihtimal olarak gelmesin. Açılım hesapları yapılırken bu ihtimal de gözden uzak tutulmasın.

    http://www.turksam.org/tr/a1867.html

  • İngiltere’nin Ermenistan’la protokollere bakışı

    İngiltere’nin Ermenistan’la protokollere bakışı

    İngiltere’nin Erivan Büyükelçisi Charles Lonsdale, Türkiye ve Ermenistan’dan ilişkilerin normalleşmesine ilişkin protokollerin en kısa süre içinde hayat geçilmesini isterken sürece üçüncü tarafların karışmaması gerektiğini vurguladı.

    ANKA

    Erivan– İngiltere’nin Erivan Büyükelçisi Charles Lonsdale, Panorama’ya yaptığı açıklamalarda İngiltere’nin protokollerin mümkün olan en kısa süre içinde onaylanmasını istiğini ortaya koydu. Lonsdale “Her iki tarafa protokollerin hayata geçirilmesi için adımlar atmaya çağırıyoruz” dedi. Buna karşın, üçüncü tarafların sürece karışmasının bir yararı olmayacağını da söyleyen Lonsdale, sürecin gerektireceği adımların Ermeniler ile Türklerce belirlenmesi gerektiğinin altını da çizdi.
     

    “Tarihi konuları ilk görüşmesi gerekenler Ermenistan ve Türkiye”

    Öte yandan, Büyükelçi Lonsdale, son haftalarda 1915 olaylarına ilişkin olarak “soykırım” ifadesini kullanmadığı için tepki gören İngiltere’nin, bu konudaki tutumunu yansıtırken de “Osmanlı İmparatorluğu döneminde, geçen yüzyılın başlarında Ermeni milletinin çektiği büyük acıları kabul ediyor ve paylaşıyoruz. Acıların unutulmayacağı konusunda güvence veriyoruz. Ancak, ortak tarihi konuları ilk görüşmesi gerekenlerin Ermeni ve Türk milletleri olduğunu düşünüyoruz” diye konuştu.

  • Osmanlı belgelerinde Karabağ

    Osmanlı belgelerinde Karabağ

    Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ermeni işgali altındaki Karabağ’ın tarihini belgelerle anlatan, ”Osmanlı Belgelerinde Karabağ” isimli bir kitap yayımladı.

    AA

    İstanbul– Tek cilt halinde 660 sayfadan oluşan kitap, konuyu, Osmanlı arşivi belgeleri üzerinde yapılan taramalar sonucunda çeşitli fon ve kalemlerden 119 konu başlığı altında anlatıyor.
    Bölge, Osmanlıların hakimiyeti döneminde oluşturdukları idari yapılanma itibariyle Gence Beylerbeyliği altında yönetildiği için çalışmanın sonuna Gence’nin 1732 senesi timar ve zeamet tahvil kayıtları da eklendi. Bölgede bulunan en küçük idari düzenlemeler, bunların timar ve zeamet durumları ile ekonomik seviyeleri hakkında bilgi verilen kayıtların analizinden, Osmanlı Devleti’nin bölgeyi klasik Osmanlı toprak yönetim sistemi içerisinde değerlendirerek yönettiğini ortaya koydu.

    Kitabın sonuna haritalar fonunda bulunan 1914 tarihli Rus salmanelerine göre Kafkasya’nın nüfus istatistikleri ile bunlara karşı Osmanlı ordusu tarafından yapılan değerlendirme sonucu oluşan bir belge de eklendi.
     

    ”Birçok devletin hayatında önemli rol oynadı”

    Kitabın önsözünü kaleme alan Devlet Arşivleri Genel Müdürü Doç. Dr. Yusuf Sarınay, bugün Ermeni işgali altında bulunan Karabağ’ın, Azerbaycan Cumhuriyeti’ne bağlı Kür, Aras nehirleri ve Gökçe Göl arasındaki dağlık alan ile bu bölgeye bağlı ovalardan oluşan stratejik bir bölge olduğunu vurguladı.

    Sarınay, 18. yüzyılda Ruslar’ın Kafkas Birlikleri Komutanı Sisianov’un, Karabağ’ı coğrafi konumu itibariyle Azerbaycan’ın, dolayısıyla da İran’ın kapısı saydığını ve devletine buranın elde tutulup tahkim edilmesine daha fazla gayret edilmesi tavsiyesinde bulunurken, bölgenin Hindistan yolunu bile rahatça açacak anahtar konumuna işaret ettiğini anlattı.
    Azerbaycan’ın en eski yerleşim merkezlerinden biri olan Karabağ’ın, zengin doğal ve stratejik önemi nedeniyle birçok devletin hayatında önemli rol oynadığını belirten Sarınay, bölgenin, Safeviler döneminde beylerbeylik haline getirildiğini kaydetti.

    Osmanlı Devleti’nin Kafkasya siyasetinin ayrılmaz parçalarından biri olan bölgenin, 1590 yılında fethi ile başlayıp, 1918 yılına kadar çeşitli zaman dilimlerinde ve fasılalı olarak Osmanlı hakimiyetinde kaldığını belirten Sarınay, 18. yüzyılın ortalarına doğru Nadir Şah’ın ölümüyle İran işgalinden kurtulan Azerbaycan topraklarında kurulan 18 hanlıktan biri olan Karabağ Hanlığı’nın, özellikle İbrahim Halil Han döneminde Osmanlı Devleti ile diğer hanlıklara nazaran daha yakın bir ilişki kurduğunu kaydetti.
     

    Rusya’nın etkisi

    Kitabın, bölgenin fetih tarihi 1590 yılından Mondros Mütarekesi çerçevesinde bölgedeki Osmanlı askerlerinin çekilmesi kararına, hatta çekilmesinden sonra Azerbaycan Cumhuriyeti safahatına kadar geçen süre içinde Osmanlı Devleti’nin bölge ile olan ilişkilerini ortaya koyduğunu anlatan Sarınay, yazısında şu bilgilere yer verdi:
    ”Azerbaycan’ın devlet olarak Rusya ile ilişkilerinin tarihi, 15. yüzyılda Rusya’nın İvan döneminde (1462-1505) merkezi devlet oluşumunu tamamlamasına kadar ulaşır. 15. yüzyıldan Safevi-Rusya arasında başlayan ve esasen ticari ilişkiler biçiminde ortaya çıkan süreç, Rusya’nın sıcak denizlere çıkma biçiminde formüle edilen dış politika anlayışında Kafkasya’yı, bu arada Azerbaycan’ı Rusya açısından önemli bir duruma getirmiştir. Hazar kıyılarına inmeyi amaçlayan I. Petro’nun Prut seferinde (1711) Osmanlı tarafından yenilgiye uğratılması bile Rusya’nın Hazar bölgesine ilgisini azaltmamıştır. I. Petro’nun Hazar’a inme girişimleri 1723 Petersburg ve 1724 İstanbul anlaşmalarıyla Derbent, Bakü, Salyan, Lenkeran gibi bölgelerin Rusya’ya verilmesi ile sürmüştür ki bu safhaları Osmanlı belgelerinden takip etmek mümkün olmaktadır.

    Rusya, 19. yüzyılın başına kadar bölgede önemli bir ilerleme sağlayamamış, Azerbaycan’daki yeni Rus ilerlemesi 1801 yılında Kuzey Gürcistan’ın bazı bölgelerinin Rusya tarafından işgali ile yeni bir aşamaya girmiştir. 1804 yılında Gence Hanlığı’nın işgali, bunun ardından 1806 yılında başlayan Rusya-İran Savaşı’nın sonunda 1813 yılında imzalanan Gülistan ve 1826-1828 yıllarındaki ikinci savaşın ardından imzalanan Türkmençay anlaşmaları ile Azerbaycan’ın kuzey bölgelerinin Rusya’nın egemenliği altına geçmesi tamamlanmıştır.

    Rusya’nın bölgeye bu süreçte yerleşmesiyle Azerbaycan için Rus-İran ve Osmanlı Devleti arasında bir nüfuz mücadelesi başlamıştır. Azerbaycan hanlıklarının bu süreçte özellikle Osmanlı Devleti’nden yardım talepleri yoğunlaşmış, Osmanlı Devleti için ise önceliğin ‘hanlıkların kendi aralarındaki problemleri çözerek, birlikte hareket etmeleri sağlamak’ olduğu ele alınan belgelere yansımıştır.”
     

    Kitap 2 bölümden oluştu

    Sarınay, kitabın ”Siyasi, Askeri ve Diplomatik İlişkiler” ve ”Muhacerat” adlı iki bölümden oluştuğunu belirterek, ilk bölüme yansıyan belgelerde, bölgede nüfus dengelerinin Ermeniler lehine değiştirilme çabaları ve Ermeniler’in bölgede çıkarmış oldukları kargaşa girişimlerinin göze çarptığını bildirdi.

    Rusya tarafından bölgeye yönelik uygulanan Ermeni iskan politikası neticesinde İran’dan ve Anadolu’dan bölgeye göçürülen yoğun Ermeni kitleleri ile Karabağ’ın demografik yapısının Ermeniler lehine değiştirilmeye başlamış olmasına rağmen Ermeniler ile Türkler’in uzun yıllar huzur içinde yaşadıklarını kaydeden Sarınay, ancak 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı ve sonrasında imzalanan Ayastefanos ve Berlin anlaşmalarından sonra Anadolu’da başlayan Ermeni olaylarının 1905 Rus İhtilali sonrasında Kafkasya’da da kendisini gösterdiğini belirtti. Sarınay, önsözde şunları kaydetti:

    ”Bölgede tek hakim unsur olarak bağımsız bir Ermeni devleti kurma idealinde olan Ermeniler, Türkler’e karşı silahlı mücadeleye girişmişlerdir. Azerbaycan topraklarında 1905-1907 yılları arasında yaklaşık 2 yıl süren Türk-Ermeni çatışmaları esnasında yüzlerce Türk köyü Ermeniler’in saldırılarına maruz kalmış, bu saldırılarda Müslüman ahali katledilmiş ve malları yağmalanmıştır.”

    Yusuf Sarınay, ”Muhacerat” başlığı altında ise özellikle Ermeniler tarafından can ve mallarına kastedilerek başlatılan hareketler sonucunda yurtlarını terk etmek zorunda kalan Karabağlı Müslüman Türkler’in Anadolu’ya hicretleri, bu sırada karşılaştıkları problemler, bunların çözümü konusunda Osmanlı devletinin çabaları ve Anadolu’da iskanlarına dair konuları içeren belgelere yer verildiğini bildirdi.

  • Dış Politikadaki Cehalet! Basına da Sirayet Ederse

    Dış Politikadaki Cehalet! Basına da Sirayet Ederse

    Sinan OĞAN

    Ermenistan basınının haberine göre Akşam Gazetesi yazarı Nagehan Alçı, Ermenistan’a ve oradan da Ermenistan’ın halen işgal altında tuttuğu Azerbaycan toprağı Dağlık Karabağ bölgesine bir gezi düzenlemiş ve buradan yayın yapan bir televizyon kanalına ilginç bir açıklama yapmıştır. Ermenistan basınından aktarıldığı şekliyle Nagehan Alçı, “Biz Türkiye’de yanlış yapmışız. Şimdi anlıyorum ki, Dağlık Karabağ yüzde yüz Ermeni toprağıdır ve siz bu toprakları vermemek için yeteri kadar kararlısınız” sözlerini sarf etmiştir. Kendisine sorulan “1915 yılında soykırım yapılmış mıdır?” sorusunu da Alçı, tarihçi olmadığını bu sebeple soykırım yapılıp yapılmadığını söyleyemeyeceği şeklinde cevaplarken 1915 yılında üzücü hadiseler yaşandığını da sözlerine eklemiştir. Açıklama, Ermenistan, Azerbaycan ve Rusya basınında geniş yer tutmuş; Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı konuyu araştırdığını ifade etmiştir.
     
    Gazetecilik bilgisine, görgüsüne ve tarafsızlığına inanılan ve kendisine güvenilen İsmail Küçükkaya’nın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığı Akşam Gazetesi’nde sorumlu bir gazetecilik gerçekleştirerek Nagehan Alçı’nın yaptığı bu açıklamaya yer vermeyeceği umulmaktadır. Hiçbir belgeye dayanmayan, bu denli yakın bir tarih hakkında dahi araştırma yapma gereği duyulmadan yapılan açıklama büyük bir talihsizliktir. Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’a ait olduğuna hiç şüphe bırakmayan belgelerin gözden geçirilmemiş oluşu,  konuya ilişkin BM kararlarının dahi bilinmiyor oluşu bir gazeteciye yakışmamıştır.  
     
    Tarihçi olmadığını ifade eden Alçı’nın bir tarihçi gibi davranarak, bin yıldır Türk toprağı olan Dağlık Karabağ’ı bir gezi ile Ermeni toprağı ilan edivermesi, Azerbaycan’da tepkiyle karşılanmıştır. Umulur ki, bir tercüme hatası olsun. Ne var ki, Ermenistan basınında geniş ilgi gören açıklama, Azerbaycan ve Rusya basınında da yer almıştır. Eğer bir tercüme hatasıysa bu konuda ilgili yerlere mutlaka bir açıklama gönderilmesi gerekmektedir. Ancak eğer bu açıklama, Nagehan Alçı tarafından bilinçli bir şekilde yapılmışsa ortada ciddi bir sorun var demektir. Bu sorunu çözmek ise, birinci derecede Akşam Gazetesi yönetimine düşmektedir.

     

    Açıklamalar için bkz.
    Ermenistan Basını:
    Azerbaycan Basını:
    Rus basını: