Kategori: Ermenistan

  • Protokollere bağlıyız

    Protokollere bağlıyız

    Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan Kiev’de görüştü. Görüşmeden protokollere bağlılığın teyit edilmesi çıktı.

    AA
    Güncelleme: 18:07 TSİ 25 Şubat. 2010 Perşembe //

    KİEV – Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ukrayna’nın başkenti Kiev’de Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ile görüştü.

    Ukrayna Devlet Başkanlığına seçilen Viktor Yanukoviç’in yemin törenine Türkiye’yi temsilen katılan Davutoğlu, Sarkisyan ile görüşmesinin ardından basın mensuplarına konuştu.

    Davutoğlu, Sarkisyan ile toplantı marjında kapsamlı bir görüşme yaptıklarını söyleyerek, Kafkasya’daki gelişmeleri, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesini açık yüreklilikle ve dostane bir ortamda gözden geçirme imkanı bulduklarını kaydetti. Bu görüşmenin Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karar sonrasında Sarkisyan ile yaptıkları ilk temas olduğunu söyleyen Davutoğlu, daha önce de Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbantyan ile görüşmelerde bulunduklarını hatırlattı.

    Sarkisyan’ın geçen haftalarda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sıcak bir mesaj gönderdiğini, buna mukabil Gül’ün bir mesajının da Sarkisyan’a iletildiğini hatırlatan Davutoğlu, şunları söyledi:

    “Biz bugün Sarkisyan ile gerçekten bütün veçheleriyle Türkiye-Ermenistan normalleşmesi konusunu ele aldık ve kaygı duyduğumuz konuları, karşılıklı olarak karşı karşıya kaldığımız zorlukları büyük bir açık yüreklilikle gözden geçirdik.

    Öncelikle doğru bir iletişim ve birbirimizi doğru anlamak önemli. Türkiye’nin kaygıları, düşünceleri yanında bizim bölge ile ilgili vizyonumuzu da Sayın Sarkisyan’a anlatma imkanı buldum.”

    “Türkiye olarak sınırların olmadığı, engellerin, işgallerin, karşılıklı ön yargıların olmadığı, barışın, refahın ve istikrarın egemen olduğu bir Kafkasya arzuladıklarını” söyleyen Davutoğlu, bu vizyonun gerçekleşmesi için de her şeyden önce iletişim kanallarının açık olması gerektiğini belirterek, görüşmede Sarkisyan ile karşılıklı olarak fikirleri açık yüreklilikle paylaşmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

    GÖRÜŞME 1 SAAT SÜRDÜ
    Bu arada edinilen bilgiye göre Davutoğlu-Sarkisyan görüşmesi ilk etapta yemin töreni çerçevesindeki resepsiyon sırasında ayak üstü başladı. Ancak daha sonra bu formatı aşan görüşme 1 saat sürdü.

    “Kapsamlı ve samimi bir görüşme” olduğunu belirten kaynaklar, başta protokoller olmak üzere iki ülkenin normalleşmesinin sürdürülmesi ve diyaloğun korunmasının üzerinde durulduğunu kaydettiler. Kafkasya’da kapsamlı barış konusu da ele alınırken, iki tarafın da protokollerin imzası ile başlayan sürece bağlılıklarını teyit ettikleri öğrenildi.

  • Washington Ermenistan’dan memnun

    Washington Ermenistan’dan memnun

    Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan ile görüşen ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Gordon, Ermenistan’ın Türkiye arasındaki protokollerin başka konulara bağlamadan iki ülke parlamentolarınca onaylanmasının taşıdığı öneme vurgu yaptı.

    ANKA

    Erivan– ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ile Ukrayna’nın başkenti Kiev’te yaptığı görüşmede Washington’un, Ermenistan’ın Türkiye ile normalleşme sürecinin tüm aşamalarında gösterdiği yapıcı tutumundan duydukları memnuniyeti ifade ederken Ankara’nın öne sürdüğü “Karabağ” koşuluna karşı olduklarını bir kez daha ortaya koydu.

    Ukrayna’ya çalışma ziyaretinde bulunan Sarkisyan, Philip Gordon ile bir görüşme yaptı. Ermenistan Cumhurbaşkanlığı Basın Bürosu’nun açıklamasına göre, Türkiye-Ermenistan yakınlaşma sürecinin ele alındığı görüşmede Sarkisyan, Erivan’ın sürecin mevcut aşamasına ilişkin yaklaşımını aktarırken ülkesinin Türkiye ile “ön koşulsuz” ilişkileri kurma ilkesine sadık olduğunu söyledi.

    Panorama’ya göre, Gordon, ABD’nin sürecine desteğini teyip ederken Ermenistan’ın normalleşme sürecinin tüm aşamalarında gösterdiği yapıcı tutumunu çok olumlu karşılandığını söyledi.

    Gordon ayrıca, Türk-Ermeni ilişkilerin normalleşmesine ilişkin protokollerin iki ülkenin parlamentolarınca başka konulara bağlamadan onaylanmasının normalleşmenin gerçekleşmesi açısından önem taşıdığını da vurguladı.

  • “Hocalı Katliamı”nın Yıldönümü

    “Hocalı Katliamı”nın Yıldönümü

    Azerbaycan Milli Meclisi’nde, İslam Konferansı Teşkilat’ına üye ülkelerden Hocalı Katliamı’nı soykırım olarak tanımasını isteyecekleri belirtildi.

    Hocalı Katliamı’nda hayatını kaybedenler Azerbaycan Parlamentosu’nda anıldı.

    Azerbaycan Milli Meclisi’nin Genel Kurul toplantısında söz alan milletvekilleri İslam Konferansı Teşkilatına üye ülkelerden Hocalı Katliamı’nı soykırım olarak tanımasını isteyeceklerini belirtti.

    Bazı milletvekilleri ise Türkiye’nin Ermenistan’la imzaladığı protokoller ile ilgili net bir tavır gösterdiğini, Türkiye’ye gelebilecek baskıları azaltmak ve destek için Amerika Birleşik Devletleri Kongresine itiraz mektubu ile milletvekili heyeti gönderilmesini istedi.

    26 Şubat 1992’de Sovyetler Birliği’nin desteğiyle Azerbaycan’ın Hocalı kasabasına giren Ermeniler, çoğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan 613 Türkü katletmişti.

    Ülkede katliamın kurbanları törenlerle anılıyor.

    New York’ta da Protesto
    Hocalı Katliamının 18’inci yıldönümü, New York’ta bu yıl da iki ayrı yerde protesto edilecek.

    New York’ta Türk ve Azeri toplumu tarafından her yıl acıyla anılan Hocalı katliamı, New York’ta bu yıl da protesto edilecek.

    Hocalı Katliamının 18’inci yıldönümünün, bu yıl 26 Şubat’ta Ermenistan’ın Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği binasının önünde protesto edileceği belirtildi.

    Aynı saatlerde Birleşmiş Milletler’in karşısındaki parkta düzenlenecek gösterisiyle de Hocalı Katliamı kınanacak.

  • “Protokolleri iptal edebiliriz”

    “Protokolleri iptal edebiliriz”

    Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbandyan, Türkiye ile Ermenistan arasında geçen yıl imzalanan protokollerinin onaylanma sürecini durdurabileceklerini veya iptal edebileceklerini söyledi.

    AA

    Ankara– Azerbaycan’ın Anspress ajansının haberine göre, Ermenistan parlamentosu bugün “uluslararası anlaşmaların yürürlüğe girmesinden önce iptal etme ve durdurma hakkı” içeren yeni kanun tasarısını görüştü.

    Tasarıyla ilgili açıklama yapan Ermenistan Dışişleri Bakanı Nalbandyan, Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokollerin uluslararası anlaşma olduğuna dikkati çekerek, meclise sevkedilen bu kanunla Ermenistan’ın, gerekli gördüğü hallerde uygun adımlar atarak uluslararası anlaşmaları iptal edebileceğini veya durdurabileceğini söyledi.

    Daha önce, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, 10 Ekim 2009 da Zürih’te iki ülke dışişleri bakanları tarafından imzalanan “diplomatik ilişkilerin kurulması” ve “ilişkilerin geliştirilmesi“ne dair protokollerin onaylanma sürecinin Türkiye tarafından yavaşlatılması durumunda protokolleri iptal edebileceklerini belirtmişti.

  • “Türkiye Hocalı Katliamını Tanımalıdır”

    “Türkiye Hocalı Katliamını Tanımalıdır”

    23.02.2010- Ermenistan’ın 1992 yılında Azerilere karşı yaptığı Hocalı katliamını anma programıyla ilgili olarak İzmir’de bir basın toplantısı düzenlendi. Her sene mart ve nisan aylarında soykırım meselesi gündeme getirilerek Demokles’in kılıcı gibi Türkiye’nin başında tutulduğunu vurgulayan Azerbaycan’ın İstanbul Başkonsolosu Sayyad Salahlı, “Türkiye, Hocalı soykırımını tanımalıdır.” dedi. Swiss Otel Grand Efes’teki toplantıda Dünya Azerbaycanlıları Kongresi (DAK) Yönetim Kurulu Üyesi Asif Kurban da Hocalı katliamı ve Türkiye-Ermenistan ilişkileri konusunda değerlendirmelerde bulundu.

    Ermenilerin bazı bölgelerdeki halkı zorla tuttuğunu iddia eden Başkonsolos Salahlı, Azerbaycan halkının her yıl 25 ve 26 Şubat’ta katliamı üzüntüyle andığını belirterek, bunu “20. Yüzyılın soykırımı” olarak değerlendirdi. Ermenilerin, Hocalı’da 106’sı kadın, 63’ü çocuk ve 70’i yaşlı olmak üzere 613 kişiyi öldürdüğünü belirten Salahlı, 150 ailenin tamamen yok olduğunu kaydetti. 1915 olaylarına ilişkin iddialarda dile getirilen Ermeni sayısının, basit bir hesapla bile Türkiye’de yaşayanlardan daha çok olduğu için inandırıcı olmadığını vurgulayan Salahlı, “Denge olmalı. Buna karşı konulmazsa Türkiye’nin işi zor. Türkiye, Hocalı soykırımını tanımalıdır.” şeklinde konuştu. Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokollere de değinen Sayyad Salahlı, uluslararası hukukta imzalanan bir anlaşma için daha sonra düzenleme yapılmasını, Ermenistan’ın hayasızlığı olarak değerlendirdi.

    DAK Yönetim Kurulu Üyesi Kurban ise Ermenistan’ın bölgede barış istemediğini savunarak, uluslararası camiada kabul gören protokole yeni şeyler eklediğini hatırlatarak, bekleyip görme tavsiyesinde bulundu.

    Bir gazetecinin, “Türkiye ile Ermenistan arasındaki yakınlaşma, Azerbaycan halkında hayal kırıklığına yol açtı mı?” sorusu üzerine ise Başkonsolos Salah, “İki ülke stratejik müttefiktir. Bir millet, iki devlettir. Başta bazı yanlış anlamalar oldu ama bunlar dengemizi bozmaz. Etle tırnak gibiyiz.” derken Asif Kurban da, “Dağlık Karabağ’dan çıkılmadan sınırların açılmaması doğru. Açılırsa, Türk ve Azeri halkları arasında anlaşmazlık çıkar.” şeklinde cevap verdi. (CİHAN) (Cihan Haber Ajansı)

  • Kıvır, Oyala, Dön Başa

    Kıvır, Oyala, Dön Başa

    Büyük alışveriş merkezlerindeki “5D” teknolojili oyunlara benziyor aslında şu son yaşananlar. Bir jeton alıyor, istediğin oyunu seçiyor, kocaman siyah bir gözlük takıyor, oturuyorsun bir koltuğa. 3 dakika süreyle sanal bir gerçekliğin içinde kayboluyorsun.

    Aslında hikayenin özeti bu.

    Süre doldu, oyun bitti, kapılar açıldı ve gözlük çıkarıldı..

    Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Sarkisyan’ı maç izlemeye Türkiye’ye davet etmesiyle başladı her şey. Türkiye umutluydu, yıllardır, klasik deyimle “zeytin dalı uzattığı” komşusu ile en nihayet uzlaşmak, bölgede istikrarı sağlamak, kapalı kapıları açmaktı istenen. Hem de soykırım ve toprak iddiası ile varlığını idame ettiren işgalci komşusu ile.

    Ciddi anlaşmazlıkları bir kenara bırakıp yeni bir başlangıç yapmaktı amaçlanan. Suçlama ve mağduriyet alışkanlıklarını bir kenara bırakıp uzlaşmak..

    “Futbol diplomasisi” diye adlandırılan ve başlayan süreç, iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi adına protokoller imzalanması aşamasına geldi. Görünüşte her şey normal ve güzeldi. Kazanımlar karşılıklı, umutlar aşikardı. Ama işte Türkiye’nin normal olmayan muhatabı, zaten gönülsüzce ve soykırım şakşakçıları eşliğinde imzaladığı protokolleri Anayasa Mahkemesi’ne sundu ve burada sıkı durun, ayrıntıları defalarca yazı konusu olmuş gerekçeli kararda, Ermenistan’ın asla ve asla soykırım ve toprak iddialarından vazgeçmeyeceği bir kez daha belgelenmiş oldu. Sarkisyan “Mahkeme yürütme organı yerine geçemez, endişeler yersiz” diye buyurdu. Protokollerle azan kuduran Diaspora ve içerdeki radikallere gereken mesaj verildi; “geçmişimizden vazgeçmek yok, soykırıma devam!”

    Bununla da kalmadı, Sarkisyan protokollerden imza çekme yetkisini de aldı. Olur da planlardan bir sapma olursa, geri adım atma garantisi, hukuksal teminat yani. Mesaj benzer tabi, “kıvırmaya devam”

    Sonra Sarkisyan protokolleri parlamentoya gönderdi, ama dedi ki “önce Türkiye onaylasın”..Mesaj çok açık, anlatmaya gerek var mı?

    Daha bitmedi. Sürece ilişkin tarih verdi. “Bir sonraki önemli adım için yeni tarih “24 Nisan” Bak sen! Neden 24 Nisan!!!..

    Tüm bunların sonunda ne oldu, uluslar arası camiadan Sarkisyan’a övgü ve destek.. Şak şakçılara da gereken mesaj verildi; “Ben elimden geleni yaptım sıra Türkiye’de”

    Sarkisyan birdenbire “cesur” ve “uzlaşmacı” kişi olarak, sağda solda konferanslar verir, barış ve uzlaşmadan bahseder oldu.

    Sonuçta Sarkisyan, “lider” oldu…Devletler arası strateji piyonluğunda giderek bozulan genetik kodları sayesinde Ermenilerle asla yola çıkılmayacağını, ihanet ve iki yüzlülüğün bu halkın değişmez kaderi/alışkanlığı olduğunu “liderlerine” bakıp bir kez daha anladık.

    Mağdurum ama uzlaşmacıyım…Sevsinler…

    Handan Yazar
    handanyazar@gmail.com

  • [Washington] Amerika mı tavuk, Türkiye mi?

    [Washington] Amerika mı tavuk, Türkiye mi?

    Ali H. ASLAN

    Uluslararası ilişkilerde model olarak kullanılan oyun teorisinde (game theory) meşhur bir ‘tavuk oyunu’ (game of chicken) vardır. İki oyuncudan biri taviz vermezse her ikisi için de en kötü sonucun doğacağı ilkesine dayalıdır. Soğuk Savaş’taki yüksek gerilimli Küba füze krizinin seyri ve çözümü buna bir örnektir.

    Popüler bir örneğini de Amerikan filmlerinden bilirsiniz. Hani iddialaşan iki sürücü arabalarını birbirine doğru hızla sürer. Kafa kafaya çarpışmaktan en çok çekinip direksiyonu erken kıran, oyunu kaybeder. Ve ona ‘tavuk’ yani ‘korkak’ denir.

    Türkiye-Ermenistan normalleşme sürecinde Ankara ile Washington arasındaki görüş ayrılığı da giderek ‘tavuk oyunu’ havasına bürünüyor. Bir tarafta ‘Karabağ sorununda ilerleme olmazsa normalleşme protokollerini Meclis’ten geçirmem’ diyen Ankara var. Diğer tarafta ise ‘Azerbaycan’ı unut, sözünü tut, protokolleri geçir’ diyen Washington. Türkiye direksiyonu kırmazsa, ABD Kongresi’nden Ermeni tasarısının geçme ve Başkan Barack Obama’nın 24 Nisan’da ‘soykırım’ lafını ağzına alma riski var. ABD direksiyonu kırmazsa, Ankara’nın Erivan şöyle dursun, Washington’la ilişkilerde bile normalleşme sürecine son verme ihtimali söz konusu.

    Diplomatik arenada taraflar erkekliğin elden gitmesini istemez ve çoğu kez son ana kadar direksiyonu kırmaz. Bana göre, Türkiye ile ABD arasında kaçınılması gereken çarpışma anı 24 Nisan. O güne kadar heyecanla bu oyunu seyredeceğiz. Şimdi duruma şöyle bir göz atalım.

    Ankara, Karabağ’da çözüme yönelik küçük dahi olsa bir işaret almadan adım atamayacağını en üst perdeden ifade ediyor. Ermeni Anayasa Mahkemesi’nin protokollere çekinceli onayından da işkillendi. Hükümet, seçim sath-ı mailine girilirken Azerbaycan’ı rahatsız edecek bir hareketin siyasi bedelini ödemek istemiyor. Washington ise Anayasa Mahkemesi kararına ilişkin kaygılara katılmıyor. Ermenistan’la normalleşme gerçekleşirse Azerbaycan’ın Batı ve Türkiye tarafından kaybedileceğine inanmıyor. Erdoğan hükümetinin iç siyasi kaygıları da pek umurlarında değil. Tüm dertleri, Başkan Obama’yı ve Kongre’deki Demokratik Partili arkadaşlarını iç siyasette rahatlatmak. Ve Ermenistan sınırının açılmasından bazı jeostratejik kazanımlar elde etmek.

    ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi’nde 4 Mart’ta görüşülmesi beklenen Ermeni tasarısı, ‘tavuk oyunu’nda Türkiye’ye direksiyon kırdırmak için yapılan hamlelerden biri olabilir mi? Ankara’da çoklarının kanaati o yönde. Demokratik Parti’nin hem yasama hem yürütme kanadının kontrolünü elinde tutması, danışıklılık tezini güçlendiriyor. Normalde Ermeni tasarıları gündeme geldiğinde Washington’da geleneksel olarak yürütme kanadı yasama kanadına karşı yoğun bir lobicilik faaliyetine girişir. 2007’de Bush yönetiminin tasarıyla nasıl canla başla mücadele ettiğini görmüştük. Obama yönetiminde ise şu ana dek benzer bir hareketlilik yok. Ankara, hassaten bu perşembe Kongre’deki Dışişleri Komitesi’ne konuk olacak Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un konuya temas edip etmeyeceğini ve ne mesaj vereceğini merakla bekliyor.

    Tasarıyı oylamaya sunma niyetini açıklayan (hâlâ resmi karar verilmiş değil) Demokratik Partili Dışişleri Komitesi Başkanı Howard Berman’ın aynı zamanda İsrail’in sadık dostlarından olmasını nasıl okumak lazım? Acaba son dönemlerde Ankara’ya kızgın olan İsrail lobisinin dahli var mı bu işte? Buna şu aşamada verebileceğimiz cevaplar spekülasyondan öteye geçmez. Ancak İsrail lobisinin tasarı konusunda teşvikçi olmasa bile, bu kez en azından nötr davrandığı, hele eskisi gibi Türkiye ile omuz omuza mücadele vermeyeceği kesin. Temsilciler Meclisi seçimleri bu yılın kasım ayında. Berman’ın Kaliforniya’daki seçim bölgesinde Ermeniler etkili. Onları mutlu etmek istiyor olabilir. Büyükelçi Namık Tan’ın bu hafta Berman’la görüşerek nabzını tutması bekleniyor.

    Washington’daki sefaret adeta seferberlik halinde. Tüm resmi ve sivil lobicilik araçlarını devreye sokmaya çalışan Türk makamlarının öncelikli hedefi tasarının Komite’de görüşülmemesi. Bu mümkün olmazsa, Komite’den onay çıkmaması. O da mümkün olmazsa, en azından postun ucuza gitmemesi. Yani 2007’dekinden daha yüksek oranda ret oyu kotarılması.

    4 Mart’a 10 gün var. Siyasette bu uzun bir süre. Çok şey değişebilir. Ama Washington’daki birçok gözlemci, tasarının Komite’den geçirileceği ve bir süre Demokles’in kılıcı gibi Türkiye’nin üstünde sallandırılacağı kanaatinde. Tasarının komite gündemine getirilmesi nasıl Berman’ın iki dudağı arasında ise, ardından genel kurulda oylamaya sunulması da Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’ye bağlı. Pelosi çok istemesine rağmen 2007’de Bush yönetiminin ve Amerikan medyasının baskısıyla tasarıyı gündeme almayı başaramamıştı. Bu seferki tavrında da Obama yönetiminin ve medyanın tutumu etkili olacaktır.

    Sonuçta olay dönüp dolaşıyor, Başkan Obama’ya geliyor. Kongre liderlerine ne mesaj verecek? 24 Nisan’da kendi açıklamasında ‘soykırım’ diyecek mi? ABD Başkanı, maceraperest olmayan, icap ettiğinde direksiyon kırmasını bilen, dengeli bir lider. Son tahlilde, Türkiye’yle ilişkilerin ciddi ölçüde bozulmasını göze alacağını, bu yöndeki emeklerini kendi eliyle zayi edeceğini sanmam. Hele ABD ordusu Irak’tan çekilirken, İran’la işler kızışırken ve Afganistan’da Türkiye oldukça yapıcı katkılarda bulunuyorken… Ama Obama tavuk oyununu son ana kadar oynamaktan da çekinmeyecektir. Krizden en suhuletli çıkış ise, Washington’un Karabağ’da, Ankara’nın ise protokollerin onayında erkekliği kaybettirmeyecek ara formüller üretmesi. Ermenistan ile Türkiye arasında sosyal-kültürel alanda bazı ortak faaliyetler yapılması da kolaylaştırıcı olacaktır.

  • Van’da Ermeni kiliseleri restore edilecek

    Van’da Ermeni kiliseleri restore edilecek

    Van Valiliğince hazırlanan proje kapsamında, Van Gölü’ndeki Çarpanak Adası ile Yukarıbakraçlı köyünde bulunan Ermeni kiliseleri restore edilecek.

    Vali Yardımcısı Halil Berk, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Van Gölü başta olmak üzere kültür ve turizm değerleriyle hem yerli hem de yabancı turistlerin gözdesi olan kentte turizm potansiyelini artırmak amacıyla sürekli kaynak arayışında olduklarını söyledi.

    Akdamar Adası’ndaki Ermeni Kilisesi’nin anıt müzeye dönüştürülmesinin ardından geçen yıl Hoşap ve Van kaleleri ile Hüsrevpaşa ve Kayaçelebi camilerinde de tadilat yapıldığını anımsatan Vali Yardımcısı Berk, bu yıl da Çarpanak Adası ile Yukarıbakraçlı köyündeki kiliselerin restore edileceğini ifade etti.

    Berk, kiliselerin Van’ın turizm potansiyeli açısından önemli olduğuna dikkati çekerek, kiliselerin restorasyonuyla ilgili projenin hazırlanması amacıyla aralık ayında lazerle fotogrametrik rölevelerinin yapıldığını ifade etti.

    Proje çalışmalarının tamamlanma aşamasında olduğunu bildiren Berk, şunları kaydetti:

    ”Van Gölü dediğimizde ilk akla gelen Akdamar Adası oluyor. Ancak Van Gölü’nde Akdamar Adası’yla birlikte 4 ada var, her bir adada kilise bulunmaktadır. Bunlardan sadece Akdamar Kilisesi restore edildi. Hazırladığımız projeyle bu yıl Çarpanak Adası ve Yukarıbakraçlı köyündeki kiliselerde de restorasyon çalışması yapılacak. Çarpanak Kilisesi ile Yedi Kilise olarak bilinen yapılar şu anki haliyle bile turistlerin ziyaret ettiği yerler. Projenin tamamlanmasının ardından restorasyon çalışmasına başlanması için nisan ayında ihale yapılacak.”

    Restorasyon çalışmalarıyla yerli ve yabancı turistlerin dikkatini kente çekmeye çalıştıklarını kaydeden Berk, şöyle konuştu:

    ”Akdamar Kilisesi’nde olduğu gibi buralarda da restorasyonun tamamlanmasından sonra açılış programı gerçekleştireceğiz. Akdamar Adası’nın açılışına bizim Kültür ve Turizm Bakanımız ile Ermenistan’ın ilgili bakan yardımcısı gelmişti. Yine aynı paralelde açılış gerçekleştirilebilir. Buraya ulusal ve uluslararası boyutta dikkati çekmek istiyoruz. Açılıştan ne kadar çok kişi haberdar olursa önümüzdeki yıllarda Van’a o kadar fazla turist gelir.”

    YEDİ KİLİSE

    Yukarıbakraçlı köyünde, Erek Dağı’nın eteklerinde kurulan kilise, Warak Wank Manastırı olarak adlandırılan ve çeşitli zamanlarda birbirine eklenen 7 ayrı kiliseden oluşmaktadır. Kiliselerin en eskisi 8. yüzyılda inşa edilen St. Sophia Kilisesi’dir.

    ÇARPANAK KİLİSESİ

    Van Gölü’ndeki Çarpanak Adası’nda bulunan, 6. yüzyılda yaptırılan kilisenin 1462’de yenilendiği, 1703’teki depremde zarar görmesi üzerine 1712-1720 yıllarında onarıldığı bilinmektedir.

    AA

  • Kılavuzu Ohanyan olanlar kanla abdest alırlar!

    Kılavuzu Ohanyan olanlar kanla abdest alırlar!

    Nadim MACİT

    NATO Savunma Bakanları Toplantısı 04.02.2010’da İstanbul’da yapıldı. Toplantının ana gündem maddesi: Afganistan ve NATO’nun Müslüman Ülkelerdeki İşgalci Güç Algısını Yıkmak. Toplantının sürpriz konuğu: Seyran Ohanyan. Bu kim? Ermenistan Savunma Bakanı. Hocalı soykırımını tezgâhlayan ve gerçekleştiren önemli aktörlerden biri. Empati ehli efsane aydınlar (!) bu konuya hiç değinmediler. Çünkü Hocalı’da katledilenler Türk’tü. Bu nedenle gündeme taşınmaya değer görülmedi. Türkler dünyanın her yerinde her şekilde öldürülebilirler.
    Empatici ve açılımcı aydınlara ve siyasilere bir hatırlatma: Hocalı katliamı, soykırımın somut, açık ve belgeli misalidir. Sorumluları da bellidir. Peki, neden sesiniz çıkmıyor? Bir şeyin kötü olduğunu söylemeniz için illa AB misyon şeflerinden duymanız mı gerekiyor. Unutmayın, Hocalı’da katledilenler de insandı. Onlar da severdi, gülerdi, ağlardı…
    25-26 Şubat 1992’de Hocalı’da ne oldu? Saldırıdan bir gün önce, çekilen Rus ordusunun silahlarıyla donanmış Ermeni askerlere alay komutanı Zavigolova şu konuşmayı yapar: Dünyanın İslam devletleri temsilcileri Haçı kırmak için Bakü’ye toplanmışlar… Hıristiyanlığa karşı bir yürüyüş var. Bu yürüyüşte ya dinimizi, şerefimizi korumalıyız ya da şerefsizliği kabul edip boyun eğmeliyiz. Tahrik dolu bu konuşmadan sonra Hocalı şehri dört bir yandan kuşatıldı. Siviller öldürüldü. 200-300 civarında sivil insan sığınaklarda kaldı. Resmi rakamlara göre Hocalı’da 63’ü çocuk, 106’sı kadın ve 70’i yaşlı 613 sivil insan öldürülmüştür. Sekiz aile tamamen yok edilmiştir. 487 kişi sakat kalmış ve 1275 kişi esir alınmıştır. Esir alınanlardan 68’i kadın ve 28’i çocuk toplam 150 kişinin yaşayıp yaşamadığı belli değildir. Öldürülen ve esir edilen insanlara ağır işkenceler yapıldığı uluslararası örgütler tarafından tespit edilmiştir. Memorial İnsan Hakları Örgütü’nün raporuna göre esirler Pircamal ve Nahçevanik köylerine götürülmüş ve bunların birçoğu kurşunlanarak öldürülmüştür. Memorial İnsan Hakları Örgütü şu tespiti yapmaktadır: Esirlerin dış görünümleri onların dövüldüklerini ve işkence gördüklerini kanıtlamaktadır.
    Hocalı soykırımın baş aktörleri kimler? Yapılan araştırmalar sonucu soykırımı yapan subayların isimleri tespit edilmiştir. Nitekim Seyran Ohanyan bu olayın yaşandığı dönemde ikinci tabur komutanıdır. Yapılan araştırmalar sonucu siyasi-bürokratik alanda önemli aktörlerden biri de Serj Sarkisyan’dır. Savunma Bakanlığı yaptığı dönemde İngiliz gazeteci Thomas de Waal’a verdiği röportajda Sarkisyan şöyle demektedir: Hocalı’ya kadar Azerbaycan bizim sivillere saldıramayacağımızı düşünüyordu, fakat Hocalı’da biz bu klişeyi kırdık. Sarkisyan bu ifadesiyle soykırımın önceden planlandığını açıkça ilan etmektedir. Ermenilerin neden sivilleri öldürdüğü sorusunu bölge uzmanı S.Cornell şu şekilde açıklamaktadır: Siviller öldürüldü, çünkü onların bir daha geri dönmesi istenmiyordu. Ayrıca çevreye korku salarak işgalin genişlenmesi amaçlanıyordu. Plan gerçekleşti. Sonuçta  Hocalı kasabasının ismi İvanovka oldu…
    Hocalı’da yaşananlar belgeli soykırımdır. Uluslararası hukuka göre suçtur. Fakat sorumluları hâlâ serbest dolaşıyor. Bu kişiler, Bursa’da, İstanbul’da ağırlanıyor, ödüllendiriliyor. Bu da yetmiyor. Türkiye İstanbul’da ’işgalci güç algısını’ortadan kaldırmak için toplantı yapıyor. Hiç gerçek değiştirilebilir mi? Afganistan ve Irak işgal altında. Kör bile bunu görüyor, zerre kadar aklı olan da bunu biliyor. Böyle bir şeye aracılık yapanlar, İstanbul ve Katar toplantılarında edebiyat parçalayanlar ABD Büyükelçisi J. Jeffrey’in ’protokolleri onaylayın yoksa Ermeni tasarısı kabul edilir’tehdidini duyunca, Irak’ta uygulanan baskı ve şiddetin fotoğraflarını görünce ne hissediyorlar? Hocalı, İvanovka oldu. Algı kalıbı değişti mücahit neo-muhafız oldu. Savaş barış, kan hayat suyu oldu! Bu kafayla gözyaşı ve kan kaderimiz olmaya devam edecektir.

  • Economist: “Türkiye yalnız kaldı”

    Economist: “Türkiye yalnız kaldı”

    İngiliz The Economist dergisi, Erivan’la yaşanan protokol krizi konusunda, Ankara’nın en yakın müttefiki olan Washington’un Ermenistan tarafına geçtiğini ve Türkiye’nin yalnız kaldığını iddia etti.

    Türkiye’nin “komşularla sıfır sorun” politikasına atfen, makalesine “Sıfır ilerleme” başlığını atan dergi, 1915 olaylarını inceleyecek ortak bir tarihçiler komitesi kurulmasını da amaçlayan protokollerin geçmişin hayaletlerini gömme umudu yarattığını belirtti.

    The Economist, “Ancak eski düşmanlıklar öyle kolay terk edilmiyor. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, protokollerde Ermenistan Azerbaycan çatışmasına değinilmemesine karşın, imzadan sadece bir gün sonra, Ermenistan işgal ettiği Karabağ’dan çekilmeden anlaşmanın uygulanamayacağını söyledi” dedi.

    “Washington Ermenistan tarafına geçti”

    Dergi makalesinde, “Şimdi Türkiye yine rahatsız. Ermenistan Anayasa Mahkemesi geçtiğimiz günlerde protokolleri, devletin kuruluş prensiplerine uygun olması şartıyla onayladı. Bu prensiplere, 1915 trajedisini dünya çapında soykırım olarak tanıtmak için uğraşmak da dahil. Bundan çekinen Türkiye, mahkemenin gerekçeli kararını geri çekmesini istedi” ifadelerine de yer verdi.

    The Economist, birçok kişinin, “gururlu milliyetçilerle öfkeli Azerbaycan arasında kalan Türk hükümetinin, Ermenistan mahkemesinin kararını kendi kaygılarını meşru göstermek için kullandığını” düşündüğünü ileri sürdü.

    Türkiye’nin bu konuda yalnız kalmış göründüğünü iddia eden dergi, “Ankara’nın en büyük müttefiki ve anlaşmanın en büyük destekçisi” olan Washington’un Ermenistan’ın tarafına geçtiğini savundu.

    Dergi, Rusya’nın da Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin Karabağ meselesine bağlı olmaması gerektiği görüşünde olduğunu yazdı.

    ”Ankara misilleme yapabilir”

    ABD’nin Türkiye-Ermenistan sürecini yakından izlediğini belirten The Economist, “Anlaşmanın çökmesi halinde, Amerikan Kongresi’nin uzun zamandır yapmakla tehdit ettiği 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak tanıyan bir tasarıyı geçirmesinin yolunu açabilir” diye yazdıktan sonra şöyle devam etti:

    “Bunun karşılığında Türkiye’deki Amerikan karşıtlığı öylesine güçlenebilir ki, Ankara’nın misillemede bulunmaktan başta seçeneği kalmayabilir. Bir misilleme seçeneği de Amerikalıların stratejik İncirlik üssünden kovulması olabilir. Türklerin ve Ermenilerin liderlerini dikkate almayıp, kendi dostluklarını geliştirmesi teselli veriyor. Özel Türk televizyonu Su TV geçenlerde Ermenice bir haber programına başladı. İki ülke arasındaki ticaret de sınırın kapalı olmasına karşın, Gürcistan üzerinden büyüyor.”

    The Economist, protokollerin Ermenistan’da da tam bir kabul görmediğini ve anayasa mahkemesinin, hükümetin Türkiye’nin sınırlarını tanımasına kızan sertlik yanlısı Ermeni milliyetçilerin kaygılarına yanıt vermiş olabileceğini de savundu.

  • Türkiye-Ermenistan Protokolleri’ne Kıbrıs formülü

    Türkiye-Ermenistan Protokolleri’ne Kıbrıs formülü

    ABD Kongresinin eski üyesi ve Kongredeki Türk Dostluk Grubunun eski eşbaşkanı Robert Wexler, Türkiye’nin Kıbrıs konusunda uyguladığı “bir adım önde olma” stratejisini Ermeni açılımı sürecinde de uygulaması gerektiğini söyledi.

    AA

    Washington– Kongreden bu yılbaşı istifa ederek Orta Doğu Barış Merkezi adlı düşünce kuruluşunun başkanlığı görevini üstlenen ABD Kongresinin eski üyesi ve Kongredeki Türk Dostluk Grubunun eski eşbaşkanı Robert Wexler, “(Tasarının Kongreye gelmesi noktasında) Zaten hassas olan durumu kızıştırmama konusunda çok dikkali olmak, bunun hangi amaçlara hizmet edeceği sorusunu sormak lazım” dedi. Washington’da SETA DC’nin düzenlediği “Model Ortaklık: Türk-Amerikan İlişkilerine Yapıcı Yaklaşımlar” başlıklı konferansta konuşan Wexler, ilişkilerin uzunca süredir hiç olmadığı kadar “güçlü ve dürüst” seviyede olduğunu söyledi. Irak, Afganistan, hatta birkaç yıl öncesinde büyük sorun olan terör örgütü PKK ile mücadelede işbirliğinin bugün yüksek düzeye ulaştığını ifade eden Wexler, Türkiye ile Ermenistan arasındaki yakınlaşmaya da değinerek, her iki hükümetin aralarındaki sorunları çözmede attığı adımlar ile barış yolunda aldığı siyasi risklerle takdiri hak ettiğini belirtti.
     

    ‘Türkiye’nin rolünü nasıl değerlendirebileceğimiz sorulmalı’

    Hükümetin “dini yönelimi olduğuna dair endişelere” dikkati çeken ve türban tartışmalarını örnek veren Wexler, “Bir Amerikalı olarak türban tartışmasını anlamak zor. Bizim ülkemizde bu tartışma tam tersi şekilde seyrederdi. Bir kişinin dini yaşayışını barışçıl şekilde ifade edişinin engellenmesine ABD’deki birçok kişi tarafından şüpheyle bakılır ve reddedilirdi” dedi. “Birçok Türk asıllı Amerikalı dostunun Türkiye’de laikliğin durumu konusundaki gidişattan endişeli olduklarını dile getirdiğini” söyleyen Wexler, Türkiye’de “gelenekselçilik” tartışmasının olabileceğini, ancak ülkenin “doğuya yöneldiği ve alarmları çalıştırmak gerektiği” iddialarını kesinlikle yanlış bulduğunu ifade ederek, bu tür fikirlerin çoğu zaman yanlış varsayımlara ve önyargılara dayandığını kaydetti.

    Wexler, Washington, Kudüs, Brüksel, Almanya, Fransa gibi önemli yerlerde bu konuların üzerinde daha derin düşünülmesi gerektiğini belirterek, “Sorulması gereken soru, ‘Türkiye Doğuya mı yöneliyor’ diye söylenmeyi bırakıp, Türkiye’nin Orta Doğu’da ve diğer bölgelerde oynadığı yeni önemli rolü çıkarlarımız doğrultusunda nasıl değerlendirebileceğimiz” dedi. Türkiye’nin yıllar öncesine oranla çok daha demokratik ve özgür ülke olduğunu belirten Wexler, hükümetin AB üyeliğini kendisine hedef belirlediği göz ününe alındığında, Türkiye’nin Doğuya yöneldiğinin düşünülemeyeceğini, AB sürecinde yapılan hataların tümününün de Türkiye’ye yüklenemeyeceğini kaydetti. Wexler, “Türkiye, Doğuyla Batının birbirine karşı olduğu değil, birbiriyle buluştuğu yer” ifadesini kullandı.
     

    ‘Suriye, Türkiye’nin yakınına bile ulaşmaz’

    Türkiye’de muhalefetin, Batıya yönelme ve ABD’ye daha yakın olmayı benimsemediğini belirten Wexler, Türkiye’nin Suriye ya da İran’ın eksenine kaymakta olduğu görüşünü “mantık dışı” bularak şunları kaydetti: “Türkiye’nin Suriye’nin eksenine yöneldiğini söyleyenler oluyor. Bu tamamıyla absürd bir iddia. Türkiye, yüksek büyüme oranına sahip dinamik bir ekonomi, eksiklikleri olsa da gelişmekte olan bir demokrasi, önemli bir bölgesel oyuncu. Suriye ise ekonomisi olgunlaşmamış, potansiyelinin on yıllarca gerisinde kalmış, Türkiye’nin sahip olduğu ekonomik, siyasi, diplomatik, stratejik ve askeri gücün yakınına bile ulaşmayan, izole bir ülke. Türkiye’nin Suriye’nin eksenine girmekte olduğu iddiası mantığın sınırlarını zorluyor.” Türkiye’nin İran’ın nükleer silah programı geliştirmemesi gerektiğine işaret eden ve büyük yaptırımlarla askeri seçeneklere karşı çıkan düşüncelerine kendisinin de katıldığını söyleyen Wexler, Türkiye’nin İran ile geliştirdiği yakın ilişkinin uzun vadede bölgedeki ılımlı unsurların çıkarlarına hizmet edebileceğini kaydetti.

    Türkiye-İsrail ilişkilerini onarmaya Gazze formülü

    Wexler, Türkiye-İsrail ilişkilerinin iki ülke kadar ABD için de önem taşıdığını belirterek, iki tarafın da bu ilişkilerin taşıdığı önemi farkında olduğunu söyledi. İsrail’in Türkiye’nin Gazze’deki insani çabalara ilişkin oynayabileceği rol üzerinde kafa yorması gerektiğini savunan Wexler, bunun iki ülke arasındaki köprüleri onarmada önemli bir unsur olabileceğini belirtti. Wexler, Türkiye ile İsrail arasında meydana gelen son olaylardan gerekli derslerin çıkarıldığını düşündüğünü de ifade etti.

    Wexler, Türkiye’nin arabuluculuğundaki İsrail-Suriye görüşmelerine dair bir soru üzerine, arabuculu rolü oynayabilmek için iki tarafın da güvenini kazanmanın şart olduğuna dikkati çekerek, “Türkiye ile İsrail arasındaki güven yeniden kazanılmalı. Bunun için İsraillilerin olduğu kadar Türklerin de yapması gereken bazı şeyler var. Eğer iki taraf da güven kazanma konusunda ciddiyse bunu yapabileceklerine eminim. ABD de bu konuda yardımcı rol oynayabilir, çünkü bu durum bizim de çıkarımıza” dedi.

    ‘Hassas olan durumu kızıştırmayalım’

    Türkiye-Ermenistan ilişkileri, protokoller ve ABD Kongresindeki Ermeni tasarılarına dair sorular üzerine Wexler, ABD ve diğer ülkelerdeki liderlerin “zaten hassas olan bir durumu kızıştırmama” konusunda çok dikkatli olmaları gerektiğini söyledi. Amerikan Kongresindeki ilgili kişilerin atacakları adımların ne gibi sonuçlar doğurabileceğini düşünmesini umduğunu belirten Wexler, Ermeni tasarılarının nisanda Kongre gündemine gelmesi halinde, “bunun hangi amaçlara hizmet edeceği” sorusunun sorulması gerektiğini ifade etti. Wexler, “protokolleri onaylama noktasında Türkiye’ye verebileceği mesajının ne olduğunun” sorulması üzerine, “Türkiye’ye ya da herhangi bir tarafa bir strateji empoze etmekten her zaman kaçınmışımdır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçmişte (Kıbrıs konusunda) barış için muhatabından hep bir adım önde olacaklarını söylemişti. Şimdi de aynısını yapmalarını onlara tavsiye ediyorum. Bu hem Türkiye’nin, hem de ABD’deki Türk dostlarının çıkarına” diye konuştu.

    ‘Obama daha ne yapsın’

    Bir başka soru üzerine, “model ortaklık” yoludaki birtakım eksikliklere işaret ederek, ekonomik alanı örnek gösteren Wexler, iki ülke arasında ekonomik işbirliği bağlamında önemli potansiyel ve fırsatlar bulunduğuna değindi. Wexler, “Eğer bu bir model ortaklık olacaksa, işlerin değişmeye başlayacağını düşünüyorum, ama tabii ki bu bir gecede olmaz. 15-20 yıl önce ilişkiler daha çok askeri ortaklığa dayanıyordu. Şimdi bu değişti” diye konuştu.

    Gerek ABD Başkanı Barack Obama, gerekse Dışişleri Bakanı Hillary Clinton‘ın Türk-Amerikan ilişkilerine çok önem verdiğini, bu ilişkileri olumlu bir yola oturttuğunu ve süreci “mükemmel” yönettiğini söyleyen Wexler, Türkiye’deki Amerikan karşıtlığına ilişkin soruyu da şöyle yanıtladı: “İki yıl önce sorun (önceki başkan) George Bush’un politikaları deniyordu. Türk halkına şimdi sunu sormak isterim; bir Amerikan başkanında Obama’nın olduğundan daha fazla ne isteyebilirler. Obama, göreve geldikten sonraki ilk denizaşırı ikili ziyaretini Türkiye’ye yaptı, Irak’taki askerlerini çekiyor, Guantanamo’yu kapatıyor, Afganistan’da ‘gerçek terör tehdidine’ yönelip ve istikrarı sağlamanın yollarını geliştirip, askerlerini çekmeyi planlıyor, uluslararası kuruluşlara saygı gösteriyor, İran’la diplomatik angajman girişiminde bulunuyor, Suriye’ye yeniden büyükelçi atıyor, göreve geldiğinin ilk haftasında Orta Doğu’ya özel temsilci atayarak barış sürecinin takipçisi olmayı sürdürüyor. Bir Amerikan başkanı daha ne yapabilir? Dolayısıyla artık, ‘Türkler ya da bir başkaları tarafından daha çok sevilmek için ABD ne yapmalı’ yerine, Türk halkının bu konuda ne yapması gerektiğini sormak lazım.”

  • Elekdağ: Ermenistan Türkiye’yi sıkıştırıyor

    Elekdağ: Ermenistan Türkiye’yi sıkıştırıyor

    CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ, Ermenistan’ın protokoller konusunda Türkiye’yi bir yere sıkıştırmaya çalıştığını öne sürerek, ”Sayın Davutoğlu, acemi müneccim gibi gökte yıldız ararken yerdeki çukura düşmüştür” dedi.

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen ise protokollerle ilgili sürecin başından beri yanlış götürüldüğünü iddia ederek, ”bilinçli bir muğlaklıkla” yola çıkıldığını ileri sürdü.

    Öymen ve Elekdağ, konuya ilişkin ortak basın toplantısı düzenledi.

    Elekdağ, Ermenistan Anayasa Mahkemesinin uluslararası anlaşmaların Anayasaya uygunluğunu denetlediğini belirterek, Mahkemenin protokoller konusunda ”ilginç ve iki yüzlü” bir karar verdiğini söyledi.

    Mahkemenin protokolleri onayladığını ancak, uzun yorumlar getirdiğini ifade eden Elekdağ, Türkiye’nin bu karardan sonra protokolleri onaylaması durumunda Mahkemenin yorumunu kabul etmiş olacağını ifade etti.

    Elekdağ, yorumlarda, ”Moskova ve Kars anlaşmaların geçerli olmadığı”, ”Doğu Anadolu topraklarının Ermenistan’a ait olduğu”, ”Tarih Komisyonunun 1915 olayları hakkında inceleme yapamayacağı”, ”Soykırım kampanyasının sürdürüleceği”, ”sınırın açılmasının Dağlık Karabağ sorununa bağlanamayacağı” ve ”Türkiye’nin Ermenistan Anayasasını kabul etmesi gerektiğinin” belirtildiğini kaydetti.

    TBMM Dışişleri Komisyonunda dün ABD’nin Ankara Büyükelçisi’ne Mahkemenin kararını sorduğunu, Büyükelçinin, ABD Dışişleri hukukçularının, ”protokollerin bu şekilde yorumlanabileceğini” söylediklerini aktardığını ifade eden Elekdağ, ”Büyükelçi, ‘protokollerin TBMM’ye sunulmasını arzu ediyoruz’ diyor. ‘Başkan Obama’nın arzusu da bu istikamette’ diyor. Dışişleri yetkilileri bu konuda ABD ile görüşmeler yapıyor. Fakat bu görüşmeler bir sonuç vermez” şeklinde konuştu.

    Ermenistan Anayasasına göre, Anayasa Mahkemesinin verdiği kararların değiştirilemeyeceğini belirten Elekdağ, özetle şunları söyledi:

    ”Buna göre, Anayasa Mahkemesinin kararını değiştirme imkanı yok. Artık Ermenistan’dan bir şey istenemez. O zaman bütün baskı Türkiye’ye yoğunlaşacaktır. Ermenistan, Türkiye’yi bir yere sıkıştırmak istiyor.

    Müzakerelerde çok büyük basiretsizlik örneği ortaya konulmuştur. Türkiye, ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranabilmiştir. Çünkü, süreç sonrasında Ermenistan ile ilişkiler daha iyiye değil, daha kötüye gidiyor. Üstelik Azerbaycan’ın Türkiye’ye bakışı sarsılmıştır. Maalesef Sayın Davutoğlu’nun proaktif politikası prokomik oldu. Biraz da trajikomik oldu. Sayın Bakan, acemi müneccim gibi gökte yıldız ararken önündeki çukura düşüyor. Türkiye çok zemin kaybediyor. Aculluk var.”

    ”BİLİNÇLİ MUĞLAKLIKLA YOLA ÇIKILDI”

    Onur Öymen ise sürecin başından beri yanlış götürüldüğünü, Türkiye’nin 17 yıldır götürdüğü politikadan sapıldığını, ”bilinçli bir muğlaklıkla yola çıkıldığını” iddia etti.

    Varılan noktanın üzüntü verici olduğunu kaydeden Öymen, ”Biz ne kazandık bu işten? Sonunda eski durumun da gerisine gittik. Türkiye açısından son derece itibar kaybettirici bir durumdur. Başından beri süreç hatalı bir şekilde götürülmüştür. Son derece üzüntü verici bir tablodur. Türkiye, kendisini zor duruma düşürmüştür” dedi.

    Öymen, ”Soykırım tasarısının” bu kez ABD Kongresinden geçmesi ihtimalinin yüksek olduğunun söylendiğini de iddia etti.

    CHP’li Öymen, Avrupa Parlamentosunun son Türkiye raporunda ”Türkiye’nin Kıbrıs’tan asker çekmesinin istendiğini”, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın buna tepki gösterdiğini ifade ederek, aynı ifadelerin geçmiş raporlarda da yer aldığını söyledi.

    Öymen, ”O zaman niye tepki göstermediniz? Türkiye’nin desteklediği Annan Planı asker çekmeyi öngörmüyor muydu? Şimdi tepki gösteriyor Sayın Başbakan. Başında göstermesi gereken tepkidir bu. Şimdi gösterdiğiniz tepki geçmişte yapılan hataları örtmeye yetmiyor. Türkiye, dış politikada hazin bir duruma düşmüştür. Daha önce halledilemeyen meseleleri halledeceğiz diye yola çıkılmıştır ve daha önce karşılaşmadığımız sıkıntılarla karşı karşıya gelmişizdir. İşin özeti budur” diye konuştu.

    Öymen, bir soru üzerine, ”Dün yapılan Dışişleri Komisyonu toplantısında AKP’li milletvekilleri, ‘Yukarı Karabağ meselesi halledilmeden protokolleri Meclis’te onaylamayacağız’ dediler. Onların sözünü senet sayıyoruz. Göreceğiz bakalım nasıl bir gelişme olacak” dedi.

    AA

  • Eurovision’da Türk düşmanlığı

    Eurovision’da Türk düşmanlığı

    Norveç’in başkenti Oslo’da düzenlenecek 55. Eurovision Şarkı Yarışması’nda Ermenistan’ı temsil edecek olan Eva Rivas’ın İngilizce söyleyeceği “Apricot Stone” (Kayısı Çekirdeği) adlı parçanın 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını ima eden ifadeler yer aldığı öne sürüldü.

    Ermenistan’ın resmi televizyonu AMPTV’nin önceki gece düzenlediği ve 9 sanatçının katıldığı elemelerde, ülkeyi Oslo’da yapılacak 55. Eurovision Şarkı Yarışması’nda Rus asıllı Eva Rivas’ın (22) seslendirdiği İngilizce “Apricot Stone” adlı parçanın temsil etmesi kararlaştırıldı.

    Yarışmayı, Moldova için şarkı sözü yazan, besteci Yakup Mutlu da izledi. 2003 yılından beri Eurovision’u izleyen Yakup Mutlu, yarışanlar arasında Emmy ve Mihran’ın favori gösterilmesine rağmen Eva Rivas’ın söylediği ve Türkçesi “Kayısı Çekirdeği” adlı parçanın birinci seçildiğini anlattı.

    Eurovision’da İngilizce seslendirilecek şarkının sözlerinin Türkçe’ye çevrilerek incelendiğinde, 1915 olaylarına yönelik Ermeni iddialarını anlatan pasajların bulunduğunu öne süren Mutlu, “Ben Ermeni düşmanı değilim, ancak Kaysı Çekirdeği, üstü kapalı olarak Ermeni iddialarını canlandıran bir şarkıdır” dedi.

    Mutlu, şarkının birinci kıtasında, “Uzun yıllar önce, ben küçük bir çocukken / Annem bana ‘bilmelisin ki bizim dünyamız acımasız ve vahşi’ dedi / Ama sen yolunu soğuk ve sıcaktan geçerek bulabilirsin” sözleriyle “1915 yılındaki göç olayı ve Ermenilerin geçtiği yolların hatırlatıldığı” iddiasında bulundu.

    Şarkının devamında, “Bana anayurdumdan geri verilen elimde saklı kayısı çekirdeği / Kayısı çekirdeği, onu donmuş toprağa düşüreceğim / Bırak, onun yetişmesine izin ver / Bana anayurdumdan geri verilen kayısı çekirdeği” sözlerinin yer aldığını belirten Mutlu, “anayurt” sözleriyle Türkiye’nin kastedildiğini savundu.

    Mutlu, şarkının “Şimdi kuzey yıldızlarını görüyorum / Fırtınada ışıl ışıl parlıyorlar / Seni sıcak tutması için bir Tanrım var / Şimdi Şiddetli rüzgarlardan korkmuyorum / Esebilirler, ancak kazanamayacaklar” sözleriyle de Türkiye’ye imalar bulunduğunu söyledi.

    Yakup Mutlu, “Belki kış gelmeyecek hasat günü ve gecesinde / Belki Tanrı kutsayacak ve koruyacak kutsanmış meyveyi / Ağacımı yükseltecek gökyüzüne / Bir kere el salladım evime / Hoşçakal / Ben yalnızca köklerime geri dönmek istiyorum” sözleriyle de “Türklerin onları yurtlarından etmiş gibi gösterilerek yurduna el salladığının ve kökleri yok edilmiş gösterilerek, köklerine geri dönmek istendiğinin ima edildiği” görüşünü aktardı.

    Mutlu, şarkının bestecisinin Armen Martirosyan, söz yazarının ise Karen Kavaleryan olduğunu belirtti.

    (CNN TÜRK)

  • TBMM DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MERCAN, ABD BÜYÜKELÇİSİ JEFFREY İLE GÖRÜŞTÜ

    TBMM DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MERCAN, ABD BÜYÜKELÇİSİ JEFFREY İLE GÖRÜŞTÜ

    TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercan ve komisyon üyeleri,
    ABD’nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey ile görüştü.

    Yaklaşık 1,5 saat süren görüşmenin ardından, Mercan, CHP Genel Başkan
    Yardımcısı Onur Öymen ve Jeffrey gazetecilerin sorularını yanıtladı.

    Murat Mercan, görüşmede, iktidar ve muhalefetin tek ses olarak, ABD
    Kongresine sunulan tasarının görüşülmesinin, onaylanmasının ve Temsilciler
    Meclisi’nde kabul edilmesinin, Türk-ABD ilişkilerine çok büyük zarar vereceğini
    açık bir şekilde ABD Büyükelçisi’ne ilettiklerini bildirdi.

    Her yıl 24 Nisan’a yaklaşırken bu tür çabaların, Türk Milleti üzerinde
    olumsuz etkiler yaptığını ve iki ülke ilişkilerini zedelediğini söylediklerini
    anlatan Mercan, ”Kendisi de bu görüşlerimizi Temsilciler Meclisi’ne ve Hükümet’e
    aktaracağını söyledi” dedi.

    Murat Mercan, ”Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Dışişleri Bakanı
    Hillary Clinton’ın Katar’ın başkenti Doha’da gerçekleşen görüşmesi sırasında, ABD
    Büyükelçis’inin içeriye girmek istemesi sonrasında, kapı önünde Türk Büyükelçisi
    ile kavga etmesi” ile ilgili soru üzerine, bu tür davranışların nezaket
    kurallarının çok zorlanması anlamına geldiğini söyledi. Mercan, iki ülkenin
    Başbakanı ile Dışişleri Bakanı görüşürken, bu görüşmenin ne zaman biteceğini,
    içeride bulunan kişilerin, bir büyükelçiden çok daha iyi takdir edecek düzeyde
    olduğuna işaret etti.

    Komisyon olarak, ABD’ye bir ziyaretlerinin olup olmayacağı yönündeki bir
    soruyu da yanıtlayan Mercan, Dışişleri Bakanı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile
    yeni büyükelçi Namık Tan’ın ABD’de görüşmeler yaptıklarını söyledi. Türkiye’ye
    döndükten sonra Sinirlioğlu ile değerlendirme yapacaklarını ifade eden Mercan,
    ”Değerlendirmenin sonucunda ABD’yi bir heyet olarak ziyaret etme şartlarını
    değerlendireceğiz. Böyle bir karar olursa, önümüzdeki hafta içinde bir ziyaret
    gerçekleştireceğiz” diye konuştu.

    Murat Mercan, TBMM’nin, hiç bir şekilde bu tür çabaları hoş
    karşılamadığını ifade ederek, ”Bize ‘tavsiye edilen’ bir takım davranışlar
    içinde olmayız. Halkımız için ne doğruysa, onları yaparız. Bunları Sayın
    Büyükelçi’ye de ilettik” dedi.

    Onur Öymen ise görüşmede, Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin protokolleri
    şerhli olarak onaylaması kararının, protokollerin içeriğini özlü biçimde
    değiştirdiğini ifade ettiklerini kaydetti.

    Protokollerin içeriği değişmemiş bile olsa, bu protokollerde Ermenilerin
    işgal ettikleri Azeri topraklarından çekileceğine dair bir husus olmadığını dile
    getiren Öymen, Ermenistan Anayasa Mahkemesi kararının ilave bir sıkıntı
    yarattığını belirtti. Onur Öymen, Ermenistan’ın işgal ettiği toprakların Ermeni
    toprağı olduğunu kanıtlayacak en küçük bir iddiası olmadığını ifade ederek, ”Bu
    işgal tamamen hukuk dışıdır ve o topraklardan bir milyon Azeri kardeşimiz göçe
    zorlanmıştır. Sayın Başbakan’ın sözleri, hem kendisini hem hükümeti hem de
    Türkiye’yi bağlar. Onun için bu mesele halledilmeden, bu protokollerin Meclis’ten
    geçmesi mümkün değildir. Bunu ABD Büyükelçisi’ne çok açık bir şekilde söyledik”
    dedi.

    Öymen, ABD Büyükelçisi’nin, 1915 olaylarını ABD Kongresi’nin kabul etmesini
    öngören bir tasarının kongreye sunulduğunu söylediğini bildirdi. Bunu kesinlikle
    reddettiklerini ifade ettiklerini anlatan Öymen, ”Bu tasarı, yalnız 1915
    olaylarını değil, Atatürk dönemi de dahil olmak üzere 1923’e kadar gidiyor. Bu
    tasarı geçerse, Türk-ABD ilişkileri üzerinde son derece olumsuz bir etki yapar.
    İktidar ve muhalefet milletvekilleri bu konularda aynı görüşleri ifade ettiler”
    diye konuştu.

    Geçmişte de bu tür olaylar yaşandığını ve Türk tarafının ABD Kongresi’ni
    ikna edebildiğini belirten Öymen, bu defa da ikna edebilecekleri ümidini
    taşıdıklarını söyledi. Onur Öymen, ”(ABD’de en güçlü, büyük lobi ABD
    Hükümetidir) derler. Türkiye’ye, TBMM’ye baskı yaparak bu protokolleri onaylatmak
    mümkün değildir” dedi.

    Öymen, ”Katar’da yaşanan büyükelçi krizi” ile ilgili bir soruya,
    ”Bunlar şık değil. İçeride yapılan görüşmelere saygı göstereceksiniz.
    Diplomatların görevi kriz yaratmak değildir. Bu tür davranışlarda bulunanları
    kınıyoruz” yanıtını verdi.

    James Jeffrey de bir gazetecinin, Katar’da yaşanan büyükelçi krizi ile
    ilgili sorusu üzerine, ”Başbakan Erdoğan ile Clinton’un, çok iyi görüş
    alışverişinde bulunduklarını söyleyerek, konunun kapandığını” belirtti.

    Jeffrey, ”Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bu tasarının (1915
    olaylarıyla ilgili) öne çekilmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmişti. Bu
    konu gündeme geldi mi?” sorusu üzerine, ”Bu konu hakkında çok yoğun şekilde
    görüştük. TBMM üyeleri kendi görüşlerini bize verdiler, biz bu görüşleri hemen
    Washington’a ileteceğiz” dedi. (12:05)

  • Ermenistan meselesinin bilançosu- II

    Ermenistan meselesinin bilançosu- II

    Sadi SOMUNCUOĞLU

    Dünkü yazımızda, Türk düşmanlığını varlık sebebi sayan, soykırımcı ve işgalci Ermenistan’a karşı neler yapıldı? diye sormuştuk. Şimdi bunun cevabına özetle bakalım.
    -Türkiye, Karadeniz’e kıyısı olmamasına rağmen 16.12.1991’de Ermenistan’ı Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’ne (KEİ) kurucu üye olarak davet etti.
    -Türkiye 1992’de, AB’den Ermenistan’a gidecek buğday yardımının topraklarımızdan geçmesine izin verdi, aynı yıl elektrik satışını onayladı.
    -Türkiye Ermenistan’a buğday yardımı için karar aldı.
    -Türkiye, Yukarı Karabağ’ın arkasından Kelbecer ve 5 Azerbaycan reyonunun daha işgali üzerine 25.11.1993 de Ermenistan sınırını kapattı.
    -Türkiye, Ermenistan’a ve Ermenistan’dan transit kara taşımacılığına sınırlarını açtı, Erivan ile ülkemizin çeşitli kentleri arasında doğrudan uçuşların gerçekleştirilmesini sağladı.
    -İlişkileri yumuşatmak için, iki ülke bilim adamları arasında tarih komisyonu kurdu.
    -Ermeni Akdamar kilisesini 4 trilyon harcayarak, Ermenistan’dan getirtilen mimarların gözetiminde restore etti.
    -İlişkileri başlatmak amacıyla Cumhurbaşkanı Gül, futbol maçı bahanesiyle Ermenistan’a gitti.
    -Yasalarımızın çiğnenmesi pahasına 60-70 bin Ermenistan vatandaşının ülkemizde kaçak olarak çalışmasına göz yumdu.
    -Türkiye, Ermenistan sınırımızı ve toprak bütünlüğümüzü tanıyacağını, Yukarı Karabağ işgalini kaldıracağını ve soykırım iftirasından vazgeçeceğini kabul etmediği halde, sınırın açılması ve ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde hazırlanan iki protokolü imzalamıştır.
    Türkiye Ermenistan ilişkilerinin özet bilançosu böyle. Buna göre kısa bir değerlendirme yaparsak;
    1. İlişkilerde Ermenistan tamamen haksız. Uluslararası hukuku çiğniyor. Nitekim baskı yoluyla yaptırım uygulamasa bile; BM, AGİT, Minsk Grubu ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi, Ermenistan’ı  “işgalci ve katliamcı” olarak nitelediği halde, bir santim bile geri adım atmıyor.
    2. Türkiye ve kardeş Azerbaycan ise saldırıya uğrayan, mağdur ve haklı konumda.
    3. Ermenistan saldırıyor, Türkiye ise hep geri çekiliyor. Taviz üstüne taviz vererek günü kurtarmaya çalışıyor. Verilen her taviz Ermenistan’ı daha güçlü konuma taşırken Türkiye’yi sürekli zayıflatıyor.
    4. Ermenistan’ın soykırıma varan kanlı saldırıları ve işgalciği karşısında, tedbir olarak 1995’de sınırı kapatan ve ilişkileri kesen Türkiye, baskıya dayanamayıp bu kararını, parça parça da  olsa kaldırmayı sürdürüyor.
    5. Siyasi iktidar son olarak Protokolleri imzalayarak, sınırın açılması ve ilişkilerin normalleştirilmesi için iç kamuoyunu hazırlamaya çalışıyor.

    SONUÇ
     Uzatmadan söyleyelim. 19 yıllık görüşsüz, büyük güçlerin gölgesine sığınmış, kimliksiz, hedefsiz bu politikayı, “sıfır sorun”, “yumuşama”, “çözüm”, “başarı”  gibi sloganlarla gizlemeye çalışan Türkiye, artık şapkasını önüne koyup düşünmelidir. Bu gidişin sonu, açıkça görülüyor ki kocaman bir çıkmazdır.
    Bu günü kurtarmaya dönük taviz politikası; PKK, Barzani, Patrikhane, Ruhban Okulu, Ege, Kıbrıs gibi konularda da sürdürülüyor. Gelişmeler, her sorun alanında da Türkiye’nin aleyhine gelişiyor. Karşımızda Haçlılar var. Onlar yavaş yavaş da olsa hedefe doğru ilerlediklerini gördükleri için sabırlı ve mutludurlar.
    Şimdi bu tespitleri 50 yıllık bir zaman dilimi içine alalım. Bu sürenin her 10 yılında nelerle karşılaşacağımızı hesaplayalım. Hedefsiz ve kimliksiz politika aldatmacasının günlük şamatalarıyla oyalanan, planlı olarak çıkarılan iç kavgalardan başını kaldıramayan Türkiye’yi nelerin beklediğini görmeye çalışalım. Dürüst ve cesur bir analiz yaparsak.
    Üzülerek ifade etmek isteriz ki kendimizi, her 10 yıl sonunda, bütünlüğünden ve egemenliğinden büyük kayıplara uğramış bir Türkiye ile karşı karşıya bulacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.
    Kısaca kimlik, egemenlik, sınırlar ve vatan namus ise, neleri kaybedeceğimiz belli olmuyor mu?
    İç kavgaları bırakıp, milletimize dönelim. Bütünleşelim. Hiçbir saldırının aşamayacağı kutsal kale olalım. Tarihi misyonumuzdan güç alıp, tarihten gelen şanlı yolculuğumuza devam edelim. İnananlar için bu bir hayal değildir.

  • Ermeniler, sözde soykırımı anma gününü bekliyor

    Ermeniler, sözde soykırımı anma gününü bekliyor

    Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın Genel Sekreter Yardımcısı Vigen Sarkisyan, Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokollerin onaylanma süreciyle ilgili olarak bundan sonraki önemli adım için beliren tarihin 24 Nisan olduğunu söyledi.

    AA

    Washington– Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan‘ın Genel Sekreter Yardımcısı Vigen Sarkisyan,  Washington’daki düşünce kuruluşu Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (CSIS) Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme süreciyle ilgili konferans verdi.

    Protokollerin parlamentolarda onayına giden sürecin, Yukarı Karabağ ile bağlantı kurma gibi herhangi bir ön koşul içermemesi ve mantıklı bir zaman dili içerisinde olması gerektiğini” savunan Sarkisyan, “onay süreci uzadıkça yeni zorlukların da ortaya çıkma tehlikesinin bulunduğunu” söyledi. Sarkisyan, “21. yüzyılda beklenen, blokajlar, ambargolar değil, vizyoner liderlik” ifadesini kullandı.

    Sarkisyan, “iki tarafın aralarındaki önemli anlaşmazlıkları bir kenara bırakıp ilişkilerini başlatarak bu sorunların çözümünü ikili çıkarları çerçevesinde daha sonra ele alabileceklerini” belirtti. “Dünyada aralarındaki her türlü soruna rağmen diplomatik ilişkilerini sürdüren birçok ülkenin bulunduğuna” işaret eden Sarkisyan, “protokollerin Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin aslında bir başlangıcını oluşturduğunu, bütün sorunların çözüldüğü anlamına gelmediğini” kaydetti.


    “Sınırlar açılmalı”

    “İki ülke arasındaki sınırın açılması gerektiğini” savunan Sarkisyan, “mantıklı ve normal olanın da AB üyeliği arzusu taşıyan bir ülkeyle AB’nin Doğu Ortaklığı girişimi üyesi bir ülke arasında sınırların açık olması olduğunu” söyledi.

    Sarkisyan, “iki ülke arasındaki yakınlaşma sürecinin Ermenistan açısından, bölgedeki sorunların da çözümü anlamına geldiğini” ifade ederek, şöyle devam etti:
    “Sorunları çözmenin en iyi yolu, bölgesel işbirliğinden geçer. Sınırların açılmasının her zaman büyük destekçisi olduk. Protokollerin hayata geçirilmesi, insanların birbirini daha iyi anlaması, ortak zemin ve çıkarların yaratılması ve komşular arasında en zor konuların ele alınmasına olanak verecek. Bu ulaşılamayacak bir hedef değil, bunu yapabilecek olgunluğa sahibiz. Bu ekonomik açıdan da hem bölgeye hem iki ülkeye yarar sağlayacağı gibi, insanlar ve sivil toplum arasında da temasları artırıp, aralarındaki anlaşmazlıkların çözümüne katkı sunacaktır.”

    “Protokollerin onayının, Türkiye’nin Güney Kafkasya’daki siyasi haritaya geri dönmesi için en iyi yol olduğunu” belirten Sarkisyan, “Türkiye, Avrupa-Atlantik güvenlik anlaşmalarında oynadığı büyük role, Gürcistan’la olağanüstü ilişkilerine ve Azerilerle neredeyse ailesel boyuta varan bağlarına rağmen, Güney Kafkasya’daki bölgesel süreçlerin fiilen dışında kalıyor. Çünkü bölgedeki bir kilit sorunda bir tarafta yer alarak, kendi kendisini izole etti. Protokollerin onayı, Türkiye’nin Güney Kafkasya’da söz sahibi bölge ülkesi olma rolünü yeniden kazanmasına olanak verecek” yorumunda bulundu.


    “Budnan sonraki önemli adım için beliren yeni tarhi 24 Nisan”

    Onay için “son süre” koymanın sakıncalarına değinen Sarkisyan, ancak protokollerle ilgili süreçte iki ülke arasındaki önemli gelişmelerin, belirli zaman kısıtlamaları sayesinde olabildiğini ileri sürdü. Örnek olarak, ortak açıklamanın 1915 olaylarının yıl dönümü olarak gördükleri 24 Nisan’dan önce, 22 Nisan’da yapılması, diğer önemli adımların Türkiye-Ermenistan futbol maçlarının olduğu zaman diliminde atılmasını veren Sarkisyan, sürecin bundan sonraki önemli adımı için beliren yeni tarihin ise 24 Nisan günü olduğunu savundu.

    Süreçte diğer önemli bir zaman kriteri olarak da Türkiye’de 2011’de yapılması öngörülen genel seçimleri gösteren Sarkisyan, hükümetin seçim sürecine girecek olması nedeniyle belirli bir süreden sonra adım atmasının zorlaşacağını bildiklerini belirti.


    “TBMM’nin kararını bekleyeceğiz”

    Sarkisyan, protokollerin onayı için önce TBMM’nin kararını bekleyeceklerini, eğer TBMM protokollerden yana tavır ortaya koyarsa, Ermeni parlamentosunun da buna olumlu karşılık vereceğinden şüphe duymadığını belirtti.

    “Ermenistan’ın bu süreçte iç politikada aldığı riskleri, parlamentodaki çoğunluk partisi olarak Türkiye’deki iktidar partisinin de alması gerektiğini” savunan Sarkisyan, “uluslararası aktörlerin desteğinin önemli olduğunu, ancak artık kararı iki tarafın alması gerektiğini, sürecin ilerlemesi için uluslararası baskının artık bir etkisinin olmayacağını” savundu.

    Sarkisyan, “Protokollerin parlamentoda onayı hikayenin sonu değil, başlangıcı. Daha sonra daha zor bir aşama olan, uygulama ve bunu sürdürülebilir kılma aşamasına geçiyoruz ki, bunu sadece iki taraf (Ermenistan ve Türkiye) yapabilir” dedi.

    “Sürecin aksaması yeni şüpheler, hayal kırıklıkları doğuracak”
    Sarkisyan, Ermeni tarafı olarak süreci ileri götürmeye hazır olduklarını çok net biçimde ortaya koyduklarını, Türkiye’den de bu adımı beklediklerini söyledi.

    Sürecin aksaması halinde riskleri en aza indirmek için uluslararası toplumun çıkış stratejisi üzerinde düşünmesi gerektiğini, Ermenistan olarak da bunu yaptıklarını kaydeden Sarkisyan, “Şundan eminim, sürecin aksaması bölgeyi, normalleşme sürecinin başladığı dönemden bile geriye götürecek ve yeni şüpheler, hayal kırıklıkları ve güvensizlikleri doğuracak” dedi.

    Sarkisyan, uluslararası çapta fakirlikle savaşan bir oluşum olan G-20’nin bir üyesinin, yoksulluğun yüksek düzeyde olduğu bir ülkeye tek taraflı ambargo koymasının normal olmadığını, uluslararası toplum ve G-20 ülkelerinin, sınırın açılması yönündeki mevcut fırsatın değerlendirilmemesi halinde konuyu Türkiye’nin dikkatine getirmesi gerektiğini savundu.

    “Tasarılarla protokol arasında bağlantı kurmak istemiyoruz”

    Bir soru üzerine, çeşitli ülkelerin parlamentolarında gündeme gelen Ermeni tasarıları ile protokoller konusu arasında bir bağlantı kurmak istemediklerini kaydeden Sarkisyan, tasarılarla ilgili diğer ülkelerdeki gelişmeleri dikkatle izlediklerini, ancak etkide bulunmadıklarını ve özellikle ABD Kongresi gibi büyük ülkelerin parlamentoları üzerinde baskılarının söz konusu olmadığını söyledi.

    Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararıyla ilgili Türkiye’nin endişelerinin ise “temelsiz” olduğunu öne süren Sarkisyan, Ermenistan anayasası gereği önemli uluslararası anlaşmaların parlamentoda onayından önce Anayasa Mahkemesinin önüne geldiğini, Anayasa Mahkemesinin yürütme organının yerini alması diye bir durumun söz konusu olmadığını söyledi.

    Bir başka soru üzerine, sürece dair karamsar olmadıklarını belirten Sarkisyan, “Seçim bize bağlı. Eğer istersek yapabiliriz, istemezsek binlerce bahane bulabiliriz” dedi.

    Sarkisyan, protokollere göre, tarihsel boyuta ilişkin kurulması öngörülen alt komisyonda 1915 olaylarının da gündeme geleceğini, ancak bu olayların “Ermeni soykırımı” olup olmayacağının tartışılacağına inanmadığını ifade ederek, “Çünkü TCK’de ‘soykırım’ sözcüğünün kullanılmasını yasaklayan düzenleme varken, bunun açık olarak tartışılması çok zor olacak” dedi.

    1915 olaylarının uluslararası boyutta “soykırım” olarak tanınmasını, genel anlamda “soykırım” suçunun dünyada bir daha tekrarlanmaması açısından gerekli gördüklerini ifade eden Sarkisyan, “1915’te neler olduğuna dair, ‘zaten bilinen bir şeyi” ülkelere kanıtlamak zorunda olmadıklarını” da söyledi.

  • Ermenistan meselesinin bilançosu (1)

    Ermenistan meselesinin bilançosu (1)

    Sadi SOMUNCUOĞLU

    Türkiye’yi kuşatan önemli meselelerden birinin de, Ermenistan’ın yayılma siyaseti olduğu malumdur. Çok yazılıp tartışılıyor, ama meselenin esası ayrıntılarda boğuluyor. Bu bakımdan, resmin bütününe yeniden bakmak suretiyle gerçekleri görmeye çalışacağız. Böylece yanlışlar ve doğruların kendiliğinden ortaya çıkacağını sanıyoruz.
    Türkiye ve kardeş Azerbaycan’a yönelik saldırıların özeti:
    -Azerbaycan-Ermenistan çatışması, SSCB’nin dağılma dönemi olan 1988’de başlayıp, 1994’e kadar devam etti. İhtilafın sebebi; Azerbaycan’a bağlı olan Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi üzerinde Ermenistan’ın hak iddia etmesidir. Bu yüzden çıkan çatışmalarda; 36 bin ölü ve kayıp ile 85 bin yaralanan oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra ise, 1 milyonun üzerinde Azerbaycan Türk’ü, bölgeden göç etmek zorunda kaldı. Karabağ ve çevresindeki 6 il Ermeni işgaline uğradı. Ermenistan kendisi dahil, hiçbir devlet veya uluslararası kuruluşun tanımadığı, kukla Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ni kurduğunu ilan etti.
    -Türkiye, SSCB’nin dağılmasıyla beraber, kurulan 15 bağımsız devletten biri olan Ermenistan Cumhuriyeti’ni 23 Ağustos 1990’da tanıdı.
    -Ermenistan aynı tarihte, Bağımsızlık Bildirisi’nin 11. maddesindeki; “Ermenistan Cumhuriyeti, 1915 Osmanlı Türkiye’si ve Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen soykırımın uluslararası alanda kabul görmesi yönündeki çabaları destekler” hükmüne göre, Türkiye’ye toprak talebi ve “soykırım” iftirasıyla saldırıya geçti.
    -Parlamento, Şubat 1991’de aldığı diğer bir kararla, “Kars Antlaşması” ile çizilmiş olan sınırları tanımadığını beyan etti.
    -Parlamento, 23.9.1991 tarihli bağımsızlık kararıyla, “Ermenistan Bağımsızlık Bildirisi’ne sadık kalacağını” ilan ve taahhüt etti.
    -Ağrı Dağı’nı, devlet armasında, paralarda, resmi basın ajanslarında amblem olarak kullanmak suretiyle, toprak talebini sürdürdü.
    -Ermenistan 25 Şubat 1992’de, Azerbaycan’a bağlı özerk bölge statüsündeki Dağlık Karabağ’ı işgal etti. Hocalı’da Azerbaycanlı sivillere etnik temizlik uyguladı. Azerbaycan ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi bazı uluslararası kuruluşların raporlarına göre bu katliam, Rus 366. Motorize Piyade Alayı’nın desteğindeki Ermeni silahlı kuvvetleri tarafından gerçekleştirildi.
    İnsan Hakları İzleme Örgütü, Hocalı katliamını “Dağlık Karabağ’ın işgalinden bu yana” gerçekleşen en kapsamlı sivil kırımı olarak nitelendirdi. Saldırıda 1.300 civarında masum kişi öldürüldü. Bunların 106’sı kadın, 83’ü çocuktu.
    -1993’te Ermenistan, Rusya ile dostluk anlaşması imzaladı. Bu anlaşma ile Rusya Karabağ Sorunu’na resmen dâhil oldu. 1994’te Rusya, işgal altındaki Azerbaycan topraklarında askeri üsler kurdu. BM aynı yıl Ermenistan ve Azerbaycan arasında ateşkes anlaşması imzalanmasını sağladı.
    -1995’te İran, Ermenistan’a 20 yıl süre ile elektrik ve petrol sevkiyatı için garanti verdi.
    -Ermenistan 5.7.1995 referandumuyla kabul ettiği Anayasasıyla, “Ermenistan’ın bağımsızlık bildirisindeki ulusal hedeflere bağlı kalacağı”nı anayasa hükmü haline getirdi.
    -ASALA terör örgütü 1974-84 arasında Batı ülkelerinde, 42 Türk diplomat ve görevlisini şehit etti. Çoğunun katilleri yakalanmadı.
    -Ermenistan diaspora ile birlikte “soykırım” yalanını çeşitli ülkelere kabul ettirdi. Halen bu düşmanca faaliyetleri sürdürüyor.
    -AB 1999’da, Ermenistan ile Ortaklık ve İşbirliği Anlaşması yaptı. Muhtelif tarihlerde aldığı kararlarla, “soykırım” yalanını kabul etmesi için Türkiye’ye baskı yaptı. Halen de yapıyor.
    Türk düşmanlığını varlık sebebi sayan, soykırımcı ve işgalci Ermenistan’a karşı neler yapıldı?
    Devam edecek.

  • “Türkiye-Ermenistan Protokolü çöküşün eşiğinde”

    “Türkiye-Ermenistan Protokolü çöküşün eşiğinde”

    ABD’de yayımlanan Boston Globe gazetesinde çıkan yazıda, Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokollerin “çöküşün eşiğinde” olduğu belirtildi.

    AA

    Washington– Gazetede David Phillips imzasıyla çıkan yazıda, “Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesini öngören protokoller, geçen nisan ayında açıklandığında tarihi bir ilerleme olarak duyurulmuştu. Ancak anlaşma, iki ülkenin parlamentoları tarafından onaylanmadıkça ‘çöküşün eşiğinde.’ Böyle bir gelişme, iki ülke arasındaki gerginlikleri artırabilir, ayrıca Yukarı Karabağ meselesinin çözümüne dair gayretleri geriye götürebilir” ifadesi kullanıldı.

    “Türkiye ve Ermenistan-Çöküşün Eşiğinde” başlıklı yazıda, Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin protokollerle ilgili gerekçeli kararına, protokollerin temel amaçlarını zayıflatan ön koşullar ve sınırlamalar içerdiği gerekçesiyle Türkiye’nin tepkisi hatırlatıldı.

    Yazıda, “Anlaşmanın tarihi konularda diyalog için komisyon kurulmasını öngören alt ekine atıfta bulunarak ve bu komisyonun ‘Ermeni soykırımının’ gerçekten olup olmadığını ele alması gerektiğinde ısrar ederek, aslında ön koşul koymaya çalışan taraf Türkiye” iddiasında bulunuldu.

    “Fırsat anı kaçırılmamalı. Top şimdi Türk mahkemesinin elinde” denilen yazıda, “Türk-Ermeni sınırının açılmasıyla, ABD’nin ‘soykırımı‘ tanıması arasında bağlantı olmaması gerektiği, ancak pratikte olduğu” da ileri sürüldü. Yazıda, “Eğer ABD Kongresi Ermeni tasarısını kabul ederse, Türkiye protokolleri terk etmede kendini haklı hissedebilir. Hatta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bazı kısa vadeli politik kazançlar elde edebilir. Haklı öfke, Türk seçmenlerdeki milliyetçi damarlara hitap edebilir” ifadesi kullanıldı.

    “Fırsat kaçmak üzere”

    “Türkiye ve Ermenistan’ın, uzlaşma yolunda daha önceden görülmemiş bir fırsatı kaçırmak üzere olduğu ve böyle bir durumun her iki ülkeye de darbe vuracağı” öne sürülen yazıda, şunlar kaydedildi:
    “Protokollerin onaylanması Türkiye açısından ‘komşularıyla sıfır sorun’ politikasının teyidi anlamına gelecek ve AB adaylığını güçlendirecek. Sınırın açılması, Ermenistan’ın izolasyonunu sona erdirecek ve sınırın her iki tarafı için de kazanç olacak.
    ABD Başkanı Barack Obama yönetimi, ABD’nin çıkarlarına da zarar verebilecek bir diplomatik fiyaskoyu önlemek için elinden geleni yapmalıdır. Sürecin başarısız olması sadece ABD’nin prestijini lekelemekle kalmayabilir, ABD’nin Irak’ta istikrarın sağlanması, NATO’nun Afganistan’da desteklenmesi ve İran’ın nükleer programının önlenmesine yönelik diplomatik çabalarda Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duyduğu bir zamanda Türk-Amerikan ilişkilerine de zarar verebilir.”