Yazar: A.Türer YENER

  • YÜCE TÜRK ULUSUNUN DİKKATİNE

    YÜCE TÜRK ULUSUNUN DİKKATİNE

    Türk milleti olarak “Atatürk ilke ve devrimleri ışığında , Atatürk yolunda vakit geçirmeden birleşmeliyiz.

    İktidarın sebep olduğu Türkiye’mizin içinde bulunduğu durum çok vahim. Türk milleti olarak da maddi ve manevi çok zor günler geçiriyoruz. Her konuda, uyarılara rağmen her geçen gün daha da kötüye gidiyoruz. Maalesef çözüm getiremiyorlar.

    Maalesef iktidar, Türk milletinin yapıcı uyarılarına, kulaklarını kapamış durumdalar Büyük önderimiz Atatürk’ün takriben 100 sene önce kaleme aldığı Türk Gençliğine hitabındaki durumu Türkiye’mizde yaşıyoruz. “Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş” durumda.

    Tek çıkar yolumuz birlik ve beraberlik içinde ,Tarihimizden ders alarak , Büyük önderimiz Atatürkün dediği gibi “Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

    Unutmayın “Ne mutlu Türküm diyene

    Saygılarımla
    A.Türer yener / TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER

  • KİLİSELER MANTAR GİBİ ÇOĞALIYOR

    KİLİSELER MANTAR GİBİ ÇOĞALIYOR

    KKTC’DE DEPO KİLİSELER MANTAR GİBİ ÇOĞALIYOR
    HIRİSTİYAN TÜRKLER ARTIYOR DİN İŞLERİ NE YAPIYOR!

    KKTC’de son yıllarda birçok yerde misyonerlik amaçlı grupların (Protestanlar, İsa Mesih Cemaati, Mesih İnanlılar, Yehova Şahitleri, Bahailer), mezhep vs. Resmi olarak tanınmış ibadet yerleri haricinde, bina planında özelikle bodrum katı, depo, dükkân, vb. Olarak ayrılan yerleri amacı dışında mabet (ev kilisesi) olarak yerlerde aşırı şekilde artışlar gözlenmeye başladı.

    MİSYONERLİK BODRUM KATLARA KADAR DÜŞTÜ

    Başkent Lefkoşa’da sadece haber merkezinin tespit ettiği 24 tane merdiven altı kilise depolarda ibadet ve ayin yerleri açılırken ülke genelinde bu sayı günden güne artmaya devam ediyor.

    Din işleri yayılan misyonerlik ile ilgili suya sabuna dokunur hiçbir önlem almazken vatandaşlar din işlerinin misyonerlik faaliyetlerine bilinçli mi göz yumduğu şüphe doğurduğunu belirterek yetkileri önlem almaya davet ediyor

    VATANDAŞ ŞİKAYET EDECEK MUHTAP BULAMIYOR

    Vatandaşlar ,Özellikle Lefkoşa’da depo ve benzeri yerlerde herhangi bir yasal izni bulunmayan yerlerde toplanarak ayin yapıldığını zaman zaman da gürültü kirliliği yaptıklarını şikayet etmelerine rağmen yetkili bir merci bulamadıklarını belirtirken kimi kime şikayet edeceğiz diyerek tepkilerini dile getirdiklerini Kur’an kursu açıldığında kıyamet kopuyor ama heryere kilise açıldığında kimsenin sesi çıkmıyor.

    TÜRKİYE’DE YASASI VAR KKTC’ YOK

    Anavatan Türkiye’de 3194 Sayılı İmar Kanununa göre ibadet yerlerinin gelişi güzel yapılması mümkün olmayıp, imar planında ayrılan ve İmar Kanunu Yönetmeliğinin Ek-1. Maddesine göre “Dini tesis alanları” olarak belirlenen yerlere yapılması isterken ayrıca, ibadet yerlerinin açılmasında bölgenin veya beldenin ihtiyacı ile yerleşik cemaatin bulunması unsurunun aranmasına bakılırken KKTC’de mülk sahipleri depoları yüksek kiraya vererek Depo kiliselerin açılmasına göz yumuluyor

    MESUT GAZETE KKTC / TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER

  • Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması

    Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması

    Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruluş süreci içinde gerçekleştirilen ve “Türk İnkılabı” olarak adlandırılan büyük değişim ve dönüşüm hareketinin ana amacı, devlet yaşamında olduğu kadar sosyal yaşamda da, toplum yaşamında da “çağdaşlaşma” idi. 1924 yılı 3 Martında başlayan ve devletin laikleştirilmesi amacına yönelik çabalar, özellikle 1925 ve 1926 yıllarında toplumsal alanda gerçekleştirilen ve yine aynı amaca yönelen bir dizi köklü değişim çabaları ile devam etti.

    1925 yılında çıkartılan “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Kapatılmasına ve Türbedarlıklarla Birtakım Unvanların Yasaklanmasına ve Kaldırılmasına İlişkin Yasa” da toplumsal alanda yapılan en önemli düzenlemelerden biri idi. İslam dünyasında dinin ibadetlere ilişkin kurallarının farklı biçimlerde yorumlanması “tarikat” adı verilen yapıları doğurmuştu. Tarikat üyelerinin toplanacakları, birlikte ibadet edecekleri özel, kapalı yerlere ise “tekke” adı verilmişti. Tekkelerin küçükleri de “zaviye” (hücre, küçük oda) olarak isimlendirilmişti. Başlangıçta, değişiklikten yana olmayan, dinî kurallara sıkıca bağlı bulunan medreseliler karşısında tekkeler ve zaviyeler; gelişmeden yana, açık düşüncenin belirdiği yerler sayılmıştı.

    Buralarda bir tür “hizmet içi eğitim” yapılıyor, resim, müzik, şiir gibi sanatlarla da uğraşılıyordu. Hatta bu özelliklerinden dolayı bu kurumlar etrafında oluşan edebiyat dalına da “Tekke Edebiyatı” denilmişti. Bütün bu toplumsal işlevleri dikkate alındığında devletin merkezi otoritesini güçlü olduğu dönemlerde tekke ve zaviyeler bir tür sivil toplum yapıları olarak adeta yaygın eğitim kurumları rolünü üstlenmişlerdi.

    Selçuklu ve Osmanlı Devletleri döneminde hem Anadolu hem de Rumeli’nin Türkleşmesi ve İslamlaşması yolunda çok büyük hizmetleri bulunan tarikatlar, daha sonraki yüzyıllarda asıl işlevlerini kaybetmişlerdi. Osmanlı Devleti’nin duraklama devrinden itibaren tarikatlar Müslüman halkı parçalamaya, müritleri vasıtasıyla iktidar sahipleri üzerinde baskı yapmaya, dini statikleştirmeye, insanları miskinleştirmeye başlamışlardı.

    Tekke ve zaviyelerin bir kısmı, kendilerine tanınan ayrıcalıkları kötüye kullanan, bağlı oldukları şeyhin arzusuna, eğilimlerine göre hizmeti görev sayan, devlete vergi vermeyenlerin, askerlik yapmak istemeyenlerin toplandıkları, barındıkları yerler durumuna gelmişlerdi. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde bu kurumları düzenlemek amacıyla 1918’de yeni bir tüzük hazırlanarak yürürlüğe konuldu ise de bunun yeterli olamadığı anlaşıldı. Kurtuluş Savaşı döneminde ılımlı tarikatlara ait tekke ve zaviyelerin bir kısmı (mesela İstanbul Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi gibi) Millî Mücadele’ye önemli katkılarda bulunurken; bazı tarikat üyelerinin saltanat ve halifelik yanlısı davrandıkları görülmüştü. Cumhuriyetin ilanı ve halifeliğin kaldırılması sırasında yaşanan tartışmalarda da “Din elden gidiyor”, propagandasıyla büyük değişime karşı çıkmışlardı.

    3 Mart 1924’te Şeriye ve Evkaf Bakanlığı kaldırılırken tekkeler ve zaviyeler yeni kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlandı. Fakat, Şeyh Sait İsyanı ile ilgili yargılamalar sırasında, isyan bölgesindeki Şeyh Şemsettin ve Hanili Şeyh Adem’in tekkeleri gibi bazı tekkelerin ayaklanma hazırlıkları için birer merkez olarak kullanıldığı anlaşılınca İstiklal Mahkemesi ayaklanma bölgesindeki tekke ve zaviyelerin kapatılmasına karar verdi.

    28 Haziran 1925’te alınan karar, tekke ve zaviyelerin asıl amaçlarından saparak birer siyasi dernek gibi çalıştıkları için Dernekler Yasası’nın izinsiz açılan kuruluşlara ilişkin hükmüne dayandırılmıştır. Bu kararın gerekçesi sonraki süreç açısından da önem taşıdığı için buraya aynen alıyoruz: “Yapılan mahkemelerden ve incelemelerden, tekke ve zaviyelerin birer kötülük ve fesat ocağı oldukları ve bu tekkelerde ve zaviyelerde şeyhlerin kendilerine Allah süsü vererek, halkı kendilerine taptırmak gibi, dinin kabul edemeyeceği eylemler işledikleri, mahkeme huzurundaki ifadelerinden anlaşılması dolayısıyla Doğu İstiklal Mahkemesi, yargı bölgesi içindeki bütün tekkelerle zaviyelerin kapatılmasına karar vermiştir.” Bir yönüyle İslam’ın anlaşılması ve yaşanması, bir diğer yönüyle de “ayrılıkçı ve bölücü” bazı isyanların kaynağı hâline gelmiş olmak bakımından tekke ve zaviyeler sorunu kesin bir çözüme kavuşturulmalıydı.

    Üniter / Ulus devlet ve Laik Demokratik Cumhuriyetin kurumsallaşması ve halka mal olabilmesi için feodal düzenin simgeleri hâline gelen tekke ve zaviyeler ile bunların etrafında oluşan “şeyh, seyit, baba, çelebi” gibi unvanlar taşıyan insanların halk üzerindeki otoritelerinin kırılması da önem taşıyordu. Bu nedenle Şeyh Sait Ayaklanması ile ilgili davalar sona erdikten ve şapka giyilmesi gibi giyim kuşamda devrim sayılan bir atılımdan sonra tekke ve zaviyeler sorunu ele alındı.

    Hükümet, sosyal hayatı düzenleyen bu adımların toplumda kabul görmesi ve korunması için, yalnız tekke ve zaviyelerin değil, ölüden yardım bekleme yerlerine dönüşmüş olan “türbelerin” de kapatılmasını zorunlu görüyordu. Cumhurbaşkanı Atatürk, şapkayı tanıtmak amacıyla 1925 yılı Ağustos ayı sonunda çıktığı yurt gezisinde Kastamonu’da konuşurken; tarikatlar, tekkeler, zaviyeler ve türbeler konusuna da değinmiş ve bunların kapatılmaları gerektiğini belirtmiştir. Ölüleri yardıma çağırmanın uygar bir toplum için yüz karası olduğunu, bilimin, teknolojinin uygarlık ışıkları günümüzde parlarken, şu ya da bu şeyhin yol göstermesiyle mutluluk aramanın ilkellik sayılması gerektiğini vurguladıktan sonra şunları söylemiştir: “Ey Millet! İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczublar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır… Tarikatların başları bu dediğim gerçeği bütün açıklığı ile anlayacak ve kendiliklerinden tekkelerini kapatacaklardır.”

    Yine Atatürk Çankırı’da da aynı minval üzere konuşmuş ve tarikat üyelerinin Diyanet İşleri Başkanlığı görevlileri gibi giyinmelerinin de yersiz ve haksız olduğunu vurgulamıştır. Fakat tekkelerin kendiliğinden kapanmalarının söz konusu olmayacağı, olsa bile uzun zaman alacağı belliydi. Bu nedenle önce Bakanlar Kurulu bir kararname yayınladı (2 Eylül 1925). Bu kararnameye yer yer tepkiler gelince Refik Koraltan ve arkadaşlarının hazırladığı bir yasa teklifi TBMM’nin 30 Kasım 1925 günkü oturumunda çok kısa süren bir görüşmeden sonra olduğu gibi kabul edildi.

    “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Kapatılmasına ve Türbedarlıklarla Birtakım Unvanların Yasaklanmasına ve Kaldırılmasına İlişkin Yasa” başlığı taşıyan 667 sayılı yasa 3 madde olarak düzenlenmişti.

    Bu yasa ile Türkiye Cumhuriyeti içinde vakıf ya da başka bir yolla kurulan veya mülk olarak bir şeyhin kullanımında olan tekke ve zaviyelerden, cami ve mescit olarak kullanılanlar dışında kalanlar kapatılıyordu. Ayrıca bütün tarikatlarla, “şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, naiplik, halifelik, büyücülük, üfürükçülük, falcılık ve gaibten haber vermek ve murada kavuşturmak amacıyla muskacılık” gibi unvan ve sıfatların kullanılması, bu unvan ve sıfatlara ait hizmetlerin görülmesi ve elbise giyilmesi yasaklanıyordu.

    Yine aynı yasa ile Türkiye Cumhuriyeti içinde Osmanlı sultanlarına ya da tarikatlara ait kazanç elde etmeye dayanan bütün türbeler kapatılıyor, türbedarlıklar kaldırılıyordu. Aynı yasa ile söz konusu yasaklara uymayanlara 3 aydan az olmamak koşuluyla hapis ve 50 liradan az olmayacak şekilde para cezası verilecekti. Çağdaşlaşmayı hedefleyen devletin laikleşmesi, İslam’ın Kuran ve Hadis gibi temel kaynaklarına göre öğrenilip yaşanması ve ülke içinde millî birlik ve bütünlüğün sağlanması gibi çok temel gerekçelerle yapılan bu yasal düzenleme uzun yıllar titizlikle uygulanmış; yasanın türbelere ilişkin hükmünde çok partili hayata geçildikten sonra 1 Mart 1950 gün ve 5566 sayılı yasa ile bir değişiklik yapılmıştır.

    Buna göre Türk büyüklerine ait olan ya da büyük sanat değeri bulunan türbelerin Millî Eğitim Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla açılabileceği kararlaştırılmıştır. Böylece Osmanlı padişahlarının türbeleri ile Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş, Barbaros, Mimar Sinan vs. gibi Türk büyüklerinin türbeleri ziyarete açılmıştır. “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Kapatılmasına ve Türbedarlıklarla Birtakım Unvanların Yasaklanmasına ve Kaldırılmasına İlişkin Yasa” 1961 ve 1982 Anayasalarında korunması gereken “devrim yasaları” arasına alınmıştır.

    Ali GÜLER-ATATÜRK ANSİKLOPEDİSİ / TURKISHFORUM -ABDULLAH TÜRER YENER

  • Türkmeneli’ni Tanıyalım

    Türkmeneli’ni Tanıyalım

    KİFRİ

    Kifri şehri yüz yıllardan beri Oğuzların Bayat boyu tarafından kurulmuştur. Eski ismi de eski Kifri olarak adlandırılmıştır, eski Kifri, şimdiki Kifri çayı bilinen suyun öbür tarafında kalmıştır, bu çay da Kifri tepesi yanından geçerek bu şehri canlandırmıştır.

    Kifri şehri yüz yıllardan beri Oğuzların Bayat boyu tarafından kurulmuştur. Eski ismi de eski Kifri olarak adlandırılmıştır, eski Kifri, şimdiki Kifri çayı bilinen suyun öbür tarafında kalmıştır, bu çay da Kifri tepesi yanından geçerek bu şehri canlandırmıştır. - kifri sehri turkmeneli irak

    Bu günde Türkmeneli’nde uygulanmakta olan yanlış siyasetler ve Türkmenler’i yok etme politikası diğer Türkmen bölgeleri gibi Kifri’de de uygulanmaktadır bu da Amerikan, İngiliz ve müttefik güçleri tarafından desteklenmektedir. Ama buna rağmen Kifri Türkmenler’i mücadelesini sürdürmekte; şehitler vermek ve milli davaya yazar, edebiyatçı, sanatçı ve siyaset adamı yetiştirmekte geri kalmamıştır.

    Ünlü tarihçilerin bu kasaba hakkındaki araştırmalarına bakacak olursak, eseri yer olduğunu ticari yolların bulunduğunu ve doğal kaynaklarla iç içe olduğunu anlayabiliriz, bunlardan dolayı savaşlara meydan olmuştur, Irak Devleti tarafından Kifri şehri bir ticari merkez haline dönmüştü, 7 kilometre güneyde bulunmuştur. Ve eski Kifri eserine sonradan Kuşaçopan adı verilmiştir ve Salahiye adı da zaman aşımıyla verilmiştir, hala de eserleri bulunmaktadır kasaba büyük bir sele rastlamış ve tahrip olmuştur, Kifri çayının doğusunda Osmanlılar tarafından yapılan harita ve bilgiler de bulunur, ayrıca kara oğlan adıyla da anılmıştır bu da Babataşlar Dağının eteğinde bulunmaktadır.

    Şehrimiz yoğun iç savaşlara rastlamıştır romanlarla halkı savaşlara girmişlerdir ve komutanları olan (kolia) o savaşta yaralanmıştır eski Kifri vatandaşları o bölgeyi terketmişler ve emniyet dolayısıyla şimdiki yerleşim yeri olan Kifri’nin yerine gelmişler, Kifri’nin çevresinde de siper yapmışlar onda da dört kapı bulunmaktaymış, ilki kasabanın doğusunda imam kapısı olarak bilinirmiş, batısında ise Kerkük kapısı olarak adlandırılırken güneyinde Bağdat ve kuzeyinde Şehrezur kapıları bulunurmuş, her kapının bulunduğu yerden o şehirlere yol varmış. Hala yaşlı insanlar o kapı adları lisanlarında kullanılıyor.

    Kerkük gazetesi / Turkishforum – Abdullah Türer yener

  • KRİPTO PARALAR

    KRİPTO PARALAR

    Paranın satın alamıyacağı mutluluk, sağlık, aşk gibi şeyler olsa da günümüz dünyası için artık pek de öyle değil.

    Paranın açamayacağı kapılar vardır dense de, açılmaz denilen kapıları açtığını görüyoruz, biliyoruz.

    Güç, şöhret, statü, lüks yaşam bunlardan sadece bir kaçı…

    Eskiler parayla saadet

    olmaz deseler de, şimdilerde mutluluğun kendisi “para” adeta.

    Parayı ilk bulan Lidyalılar, iyi mi yapmış kötü mü göreceli bir kavram gibi olsa da, parasız da yaşam sürdürülemiyor, bu da bir gerçek.

    Napolyon bile ‘para para para’ demiş, demek ki bir bildiği varmış mı demeliyiz?

    Paranın icadından önce insanlık, yaşamını takas yöntemi ile sürdürmüş olsa da, artık gümümüzde ticaret neredeyse ışık hızı kadar hızlı ilerliyor.

    Kullandığımız para da sanal & dijital olmaya başladı.

    Dünya artık bitcoin çılgınlığını konuşuyor.

    Para desen para değil, elle tutulamıyor, cüzdanınıza girmiyor.

    Adeta görünmez bir para ve dijital ortamda sadece rakamlarla görülebiliyor.

    Ortada para yok, banka yok, vezne yok, kasa yok…

    Tamamen sanal bir anlamda, hisse senedi gibi düşünün, bir koyup beş alıyorsunuz, ya da beş koyup bire düşüyor, ya kazanıyor ya kaybediyorsunuz. Biraz da içinde heyecan &adrenalin var gibi.

    Parayı yatıran için de, işleten

    için de hedef çok kazanmak…

    Bitcoin, 2009 yılında piyasaya sürülen kripto para birimi olarak kabul ediliyor.

    Herhangi bir merkezi kontrol veya bankaların ya da hükümetlerin gözleminden bağımsız olarak çalışan bir dijital

    para birimi.

    Bitcoin’i ilk hayata geçiren yaratıcısı Satoshi Nakamoto, bugün dolar milyarderi olmalı!

    Sistem şöyle işliyor:

    Kripto paralar, halka açık bir defter, tüm bitcoin işlemlerini kaydediyor, kopyalıyor, dünya çapında sunucularda tutuluyor.

    Her on dakikada bir bu işlemler ‘madenciler’ tarafından ‘blok’ adı verilen bir grupta toplanıyor ve kalıcı olarak blok zincirine ekleniyor.

    Kripto para borsası üzerinden Bitcoin’i sanal para olarak alabiliyor, satabiliyorsunuz.

    Günümüz borsasından biraz farklı, biraz daha hızlı olan bu ‘Kripto para borsası’ otomatik al-sat yapan bir ticaret programı olarak adlandırılıyor.

    Finans dünyasındaki yeniliklere çok çabuk ayak uyduran, her zaman en çok kazandıran veya kaybettiren, içinde her an risk de barındıran bir digital para dünyası. Ya hızlı bir şekilde servet kazandırıyor ya da kaybettiriyor.

    Dünya sürekli bir yenilik halinde, buluşlar ve insan zekası müthiş bir gelişim gösteriyor. Bugünkü bankacılık tarih mi oluyor ne dersiniz?

    Geleceğin bankacılığı kripto paralar ile sanal finans dünyası olacak gibi görünüyor.

    O nedenle kağıt paralar, bankalar, banka çalışanları tarih mi oluyor, meslek olmaktan mı çıkıyor, soruları sıkça soruluyor.

    Kısacası şaşırtıcı ve bir o kadar da etkileyici sanal para dünyası…

    Meraklılarına, tabi ki çok dikkatli olmalarını önererek bol kazançlar dileyerek bitirelim.

    Mutlu bir hafta sonunuz olsun ve daima sevgiyle kalın.

    SEVGİ ERDOĞAN AKYÜZ -TÜRKİYE / TURKISHFORUM- ABDULLAH TÜRER YENER

  • KILIÇDAROĞLU’NUN KİM OLDUĞUNU ÖĞRENİN

    KILIÇDAROĞLU’NUN KİM OLDUĞUNU ÖĞRENİN

    KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN KİM OLDUĞUNU ÖĞRENİN…

    Eski AKP Elazığ Milletvekili #Feyziİşbaşaran’dan samimi itiraf ……

    1) Sayın Kılıçdaroğlu’na benim sevgim, saygım çok başka.
    Sayın Kılıçdaroğlu’nu 1988-89’da tanıdım. Kemal Kılıçdaroğlu Bey daire başkanı oldu.
    Özal Kemal Bey’i çok sevdi. Bütçe dönemlerinde sabaha kadar Özal ile çalışırlardı.

    2) Bir şeye dikkat ettim, Kılıçdaroğlu ne zaman Özal ile çalışmaya gelse Özal ayağa kalkar ‘Kemal hoşgeldin’ derdi. Normalde Özal sabah 4’e kadar çalışır bürokratlardan biri gelir biri giderdi. Kemal Bey’e farklı davranırdı.

    3) Özal’ın vefatından sonra öğrendim ki Kılıçdaroğlu Hz.Ali’nin çocukları Hz.Hüseyin ve Hasan’nın soyundan geliyormuş. Türkiye’de peygamber soyundan gelen iki aile varmış meğer. İki aileden biri Kılıçdaroğlu ailesi diğeri benim çok saygı duyduğum eski Urfa milletvekili Cenap Gülpınar ailesi (Oğlu Kasım Gülpınar AK Parti Urfa milletvekili)

    4) Kılıçdaroğlu siyasette rahmetli Erdal İnönü’den sonra tanıdığım en dürüst, demokrat devlet adamı. Erdoğan, SSK Genel müdürü diye güya küçümsüyor, Özal gibi biri ‘Kemal, devletin hesabını, kitabını,bütçe tekniğini en iyi bilen’ diye hep överdi.
    Ben bunun şahidiyim

    5) Sayın Erdoğan….
    siz ve arkadaşlarınız sucuk imalathanesinin muhasebeciliğini yaparken Kılıçdaroğlu devletin muhasebesini yapıyordu. Sayın Kılıçdaroğlu’nu küçümseyecek konumda değildiniz.

    #Feyziİşbaşaran.
    FEVZİ BAŞARAN ESKİ AKP ELAZIĞ MİLLETVEKİLİ / TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER

  • OKUYUNCA  İRKİLECEKSİNİZ

    OKUYUNCA İRKİLECEKSİNİZ

    Ben vaktinizi almadan doğrudan konuya gireceğim. Bu ay Samos Adası’na gittim. 4-5 gün kaldım. Orada Yunanlı arkadaşlarım oldu, bunlardan birisi de Costas idi. Onunla çok iyi dost olduk. Saygılı biri. İngilizcesi oldukça iyi.
    Döneceğim gün öğlen yemeğine davet etti.
    Yemekte kendi Rum liderleri içinde en sevdiği ve saygı duyduğu liderin Erdoğan olduğunu söyledi, ben şaka yapıyor o bizim Cumhurbaşkanımız diye kahkahalarla güldüm…
    “Çok ciddiyim bak dostum” dedi.
    “Bütün ömrüm Türkiye’nin ülkemize olan tehdidi ile geçti. Şimdi Erdoğan’ın sayesinde çok rahatız.” Nasıl yani diye sordum
    “ATATÜRK’e tarihten gelen bir nefretimiz var, Erdoğan ATATÜRK’ün tüm yaptıklarını, kurduğu fabrikaları, işlettiği tüm madenlerinizi vatan topraklarınızın yarıdan fazlasını sattı, vizeleri kaldırdı sınırlarınızı tüm düşmanlarınıza açtı kovid salgınında şimdi bile kimlik gösterip milyonlarca işsiz güçsüz terörist geliyor Türk polisinin parmak izlerini almasına çok kızdı ne oldukları açığa çıkmasın diye parmak izlerinin alınmasını bile yasakladı” dedi.
    “Dünyanın en güçlü ordularından birine sahiptiniz, onu da darmadağın etti, komutanları hapse attı. Kozmik Odayı ve bütün savaş planlarını bize verdi..
    Bu ordunun bir daha toparlanamaması için her şeyi yapıyor.
    Siz 80 milyonsunuz, biz 10 milyon, ne kadar ürkütücüydü değil mi?
    Ama şimdi değil Erdoğan, tüm azınlıklara kendi devletlerini kuracağı yolu açtı.Yakında 5-6 yeni devlet kurulur ve nüfuslarımız eşitlenir. Daha ne yapsın?!
    80 yıldır bizim politikacılarımız Erdoğan’ın yaptıklarının onda birini yapamadılar.
    Erdoğan iktidara geldiği 2002 yılında Yunanistan ekonomik krizden dolayı Eğedeki adalarını bile satışa çıkarmıştı, Türk Devleti veya zenginleri Egedeki Yunan adalarını satın alabilirdi. Ama örtülü ödenekten bize yardım etti.
    Eğe denizindeki Lozan Anlaşması ile Türkiye’ye bırakılan sahipsiz adaların üzerindeki Türk F16’larının uçuşunu durdurarak, bizim ordumuzun oralarda yerleşmesini, kiliseler karargahlar yapmasını sağladı.
    Sultan Abdülhamit Kıbrıs’ı, Girit’i, 12 adaları, şimdiki Türkiye’nin iki katı toprağınızı kendi elleriyle nasıl verdiyse aynısını Erdoğan devam ettirdi.
    İşte bunun için *Sultan Abdulhamidi bunun için yüceltiyor.
    Osmanlıyı bitirmesini model olarak alıyor.
    Sultan Abdülhamit’in yaptığını yapıyor.
    İşte bizim liderimiz Teyüp Erdoğan’a saygım ve sevgim bu yüzden.”
    diye konuştu…
    Ben buz kesildim. Farkında değilim sersemledim tıkandım lokma boğazıma tıkandı morardım ölüyordum. Costas fırladı sırtıma vurdu ilkyardım hareketleriyle, bir yandan özür diliyor, bir yandan bunlar salak mı 20 yıl oldu neredeyse her şey gözlerinin önünde oluyor her namaz kılanı Müslüman zannedip sizi kandırmak ve yenmek meğer ne kolaymış.
    29 tane Haçlı Seferini boşuna yapmışız, boşuna askerle açık işgal etmişiz, içeriden ele geçirmek çok kolaymış.“ diyordu…
    Gerçeği tokat gibi dışarıda vuruyorlar suratımıza.
    Ne diyorlardı?
    Türk Milletinin a.na koyacağız?
    Bunun ses kayıtlarını da koyun gibi dinledik.
    Koyun gibi yaşıyoruz ta ki kesim gününe kadar.
    Sürüdeki koyunlardan biri..

    Prof. Dr. Ergün ÇİL / TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER

  • Size sistemli oy çalmayı bildiriyorum

    Size sistemli oy çalmayı bildiriyorum

    1-Size direkt neticeye etki eden sistemli oy çalmayı bildiriyorum.
    Sandıkları bin defa da saysanız netice değişmeyecek.
    Sandıklardaki itiraz vb durumlar projektörü istedikleri noktaya tutup bilinmesi gerekeni saklamaktır. Seçmen listeleri hazırlanırken oy çalındı.

    2- Seçimden önce AKP lilere bile sorsanız size şu matematiği yapardı.
    AKP 35%
    MHP 5%
    Bu durumda CB olmak için küçük partilerde buna eklense 50% imkansız.

    3- Bu durumda 10% çalmak gerekiyordu. Bunun tek yolu vardı seçmen sayısını artırıp 10% CB adayı Erdoğan a eklemekti.

    4- Seçmen sayısının %10’na tekabül eden deprem bölgesinde binlerce can gitmesine ve yüzlerce aile şehir dışına taşınmasına rağmen Türkiye genelinde rekor seviyede katılım oldu. Aslında bu vatandaşın yüksek katılımını değil özellikle Erdoğan için hazırlanmış 10% zarfları idi.

    5- MHP nin kendi adına seçime katılmak istemesine kimse anlam veremedi hatta 20 MV kaybediyorlardı ve sebebini kimse sorgulamadı. MHP ve YRP beraber AKP çatısı altında iken seçim sonucunda 50% yi AKP alsaydı herkes oy çalındığı kanaatine varacaktı.

    6- Planlı bir şekilde MHP kendi logosu ve ismiyle , yine Erbakan dışında partiden ikinci kişi sayamayacağımız YRP de kendi logosu ile seçime katıldı. İşte matematik burada devreye girdi.

    7- Plana göre AKP herkesin tahmin ettiği oy oranında kalacak ancak terör gündeme getirilip MHP nin adına 7% ek zarf sisteme sokulacak yine dikkat çekmeme adına 3% de YRP den sisteme zarf sokulacaktı!

    8- Böylece Erdoğanın Başkan olabilmesi için 50% çoğunluk sağlanmış olacaktı. Seçime yoğun ilgi var deyip sisteme sokulan zarflarda böylece meşru bir şekilde neticeye dahil edildi!

    9- Fahrettin Altun başkanlığında tüm Türkiyedeki sandıkların tüm şartları göz önünde bulundurularak başta deprem bölgesi olmak üzere zarflar sisteme sokuldu. @herkesicinCHP deprem bölgesindeki seçmen listeleri bile durumu ortaya çıkarır.

    10- Bir kişinin 3 ayrı sandıkta oy kullandığı birincisinde AKP-Erdoğan ,
    ikincisinde MHP ve Erdoğan , üçüncüsünde YRP ve Erdoğan şeklinde oy kullandığını bilirseniz sonucunu anlayabilirsiniz @kilicdarogluk
    Tek tek sandık sandık kim MHP Erdoğan kim YRP Erdoğan verecek belli ise ?!!!

    11-Şimdi neden MHP nin ayrı bir şekilde seçime girdiği ve adı esamesi bile olmayan Yeniden Refah Partisinin ve HüdaPar ın dahil edildiğimi sanırım anlamışsınızdır.

    12- Erdoğana Başkan olmak için lazım olan 50% oy oranının karşılığı dikkat çekmeme adına AKP dışındaki ortaklara dağıtıldı .. Herkes AKP yi takip ederken işlem MHP YRP ve HüdaPar üzerinden gerçekleşti

    13- Son Nokta : Parmak boyası neden kaldırıldı şimdi anlaşılmıştır sanırım.

    14- Milliyetçi oylar MHP kaydı diye ortaya çıkan neticede ne HüdaPar a nede Göçmenlere karşı tek laf edilmemesinin tek nedeni !
    Seçmen listesine yerleştirilen göçmen oyları ki bu oylar tamamen MHP, YRP ve HüdaPar a yazıldı tabi karşılığındaki 10% da CB için Erdoğana!

    15- YSK bu 10% luk kısmı seçmen listesine oradanda hazır oy olarak Başkanlıkta Erdoğana karşılık olarak MV seçiminde MHP , Yeniden Refah ve HüdaPara nasıl mı yazdırdı?
    Deprem Bölgesi kontrol edilemez bir alan .
    Ayrıca Büyük şehirlerde hakeza aynı şekilde.

    16- Sisteme eklenen 10% Kemal Beyin ortalamasını 52 den 44 e indirdi.
    Matematik bilenler ne demek istediğimi anlamışlardır.

    17-Araştırma şirketleri göçmenlere soru sormadı sorsalarda onlarda cevap vermedi. Daha seçime gitmeden hazır 10% oy vardı ve anketlere hiçbir zaman yansımadı!

    18- Bana genelde sorulan bukadar yabancı seçmen farkedilirdi nasıl olabilir diyenlere , hazırlıklardan sadece birini buraya bırakıyorum. Bakınız mahkeme kararı olmadan bir defaya mahsus isim değiştirme hakkı verildi bu ülkede. Yüzbinlerce insan ad soyad değiştirip vatandaş oldu

    19- Oğanın 5% almasıda sürpriz oldu ve kimse şu anda onun oylarını sayma ihtiyacı duymuyor ancak herkes biliyorki oyu %1-2 arasındadır.
    %5 olarak sabitlenmesinin sebebi ;
    2. turda Erdoğan 52% aldığında Oğandan geldi diyecek.
    1% gösterilseydi Erdoğanın 2. turu sıkıntıya girecekti.

    20 – Sisteme dahil ettikleri 10% için geliştirilen “Yiksek Seçmen Katılımı” cümlesine bir örnek daha veriyorum.
    Erdoğanın CB için gerekli 50% ye eksik olan %10 ilk turda sisteme dahil edilip parti dağılımıda herkese böylece kabul ettirilmiş oldu. 2. tura 10% önde giriyor

    Fatih Öztürk
    Matematikçi ve Sosyal Analiz Uzmanı/ TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER


  • AKP KONUSUNDA OKUDUĞUM EN NET MAKALEDİR..!

    AKP KONUSUNDA OKUDUĞUM EN NET MAKALEDİR..!

    BUGÜNE KADAR AKP KONUSUNDA OKUDUĞUM EN KISA, ÖZ, AÇIK, SEÇİK VE NET MAKALEDİR..!

    Doktor Vecdet ÖZ’ün Yazdıklarına bakar mısınız.?

    Değerli Dostlarım,
    20 yıldır yaşananları olağan bir siyasi süreç olarak kabul ederseniz çok yanılırsınız..
    İktidarın planlı ve kasıtlı icraatlarını klasik bir muhalefet anlayışıyla basit bir siyasi beceriksizlik, yandaşa rant sağlama ve irtikap mantığı içinde açıklamak, gözü açılmamış siyasi bir saflık ve budalalıktır…
    AKP, alıştığımız manada bir siyasi parti değil bilakis ihvancı geleneğin temsilcisi olan, marjinal içgüdüsel reflekslere sahip Cumhuriyetin düşmanı bir partidir.!
    Hatta parti ifadesinin ötesinde içeriği ve faaliyetleri itibarıyla her şeyi göze almış bir siyasal İslam örgütüdür..
    Bu yapı dış destekli bir proje ile iktidarı ele geçirdiği günden itibaren Cumhuriyet Türkiye’sini yönetilecek değil darülharp mantığı içinde fethedilecek bir ülke olarak görmüştür.!

    T.C. bu örgütsel yapının nezdinde her zaman kafirler tarafından kurulmuş ve yıkılması gereken bir küffar devlettir.!
    Mevcut yapıyla geçmişten illiyet bağı bulunan ve Almanya’da devlet destekli örgütlenmiş olan kara sesin de ifade ettiği gibi Baş Kafir ise maketini sembolik olarak idam ettikleri Mustafa Kemal Atatürk’tür.!
    Bu yüzden kafir ülkesi kabul ettikleri T.C. Devleti’nin malını, mülkünü yemek, banka faizini almak, talan etmek, içini boşaltmak uyguladıkları darülharp nedeniyle hak ve helaldir.!

    Onlar yıllardır bu ülke ve laik toplumla hep savaş halinde oldular ve bunun için de çaldıklarını hırsızlık malı değil hep ganimet olarak gördüler.!
    Yok ettikleri milletin hazinesi değil küffarın kasası oldu.!
    Aynı zamanda küffar kabul ettikleri laik toplumun iffeti, namusu, kızları da malı gibi haktı, helaldi.!
    Şimdi anladınız mı;
    Onca malın, mülkün haraç, mezat satılmasını.!
    Hazinenin tamtakır boşaltılmasını.!
    Her türlü milli servetin iç edilip ganimet misali paylaşılmasını.!

    Milletin malıyla büyük bir ihtişam ve saltanat içinde yaşam sürme nedenlerini.!

    Buna rağmen milletin ve evlatlarının sefalete terk edilip borç batağında yaşatılmasını ve bundan da büyük bir zevk alıyor olmalarını.!
    Sübyanların ırzına geçilip çocuk yaşta hoca nikahı kıyılmasını.!
    Alay edercesine akıl dışı garip açıklamalar yapılmasını.!
    Tüm ekonomik kuralların yok sayılmasını.!
    T.C. ibarelerinin parçalarcasına sökülmesini.!
    Milli bayramları kutlanmama girişimlerini ve garip bahaneleri.!
    Haddini aşan keşke Yunan kazansaydı söyleminin nedenini.!
    Hain cenazelerine yapılan devlet törenlerini ve tabutlarına omuz vermelerini.!
    Devlet dairelerinde Atatürk posterlerinin baş aşağı asılma nedenlerini.!
    Türk’ün destanı Ergenekon’a kara çalma girişimlerini.!
    Onca generali tutuklayıp büyük bir zevkle rütbelerini sökmelerini.!
    TSK’yı ve bağlı tüm askeri kurumları tahrip etmelerini.!
    Türk bayrağının üzerinde bağdaş kurup değersizleştirmelerini.!
    İstiklal Marşı’nda ayağa kalkmamalarını.!

    Andımıza karşı olmalarını ve ısrarla yasaklattırmalarını.!
    Türklük ifadesine olan düşmanlığın nedenini.!
    Atatürk’e ve kahramanlara yapılan onca hakaret ve saygısızlıkları.!
    Şehide kelle askere tane demelerini.!

    Askerimizin başına çuval geçirildiği gün alaycı sözlerini ve tebessümlü yüz ifadelerini.!
    Sürekli olarak anayasanın ilk dört maddesini hedef almalarını.!
    Demografik yapıyı tahrip etmek ve ihvancı yapıya uygun yeni bir toplum inşa etmek için adeta bir kavimler göçüne dönüştürülmüş milyonlarca sığınmacının ülkeye girmesine göz yummalarının ve vatandaşlık vermeye başlamalarının nedenini.!

    Her türlü itiraza rağmen pişkin ve soğukkanlı tutumlarını.!
    Kayıp silahların çözülmeyen akıbetini.!
    Kendi yandaşlarına verilen aşırı silah ruhsatlarının nedenini.!
    Muhalefet edenlerin havadan sudan sebeplerle tutuklanmalarını.!
    Bir korku imparatorluğunun kurulmuş olmasını.!
    Medyadaki yoğun algı yönetiminin sebebini.!
    Daha yazacağım çok şey var lakin sizleri yormayayım..
    Zannediyor musunuz ki yıllarca sarf ettikleri böylesi bir çabayı bir anda yok kabul ederler ve sıradan bir seçimle sessiz sedasız çekip giderler.!
    Öyleyse çok safsınız.!
    AKP bu ülkede kaybedeceği hiçbir seçimi y a p t ı r m a z . !

    2023 bunlar ve dolayısıyla hamileri için bir rövanş tarihidir, parantez olarak kabul ettikleri bir dönemin 100. yıl seneyi devriyesinde kapanacağı kin ve intikam günüdür.!
    Mevcut muhalefet ve sıradan söylemler bunlara vız gelir.!
    Yukarıda ifade ettiğim gibi finale çok az kaldı.!

    Artık uyanma ve Atatürk çizgisindeki tüm muhalefet partilerinin, sivil toplum örgütlerinin ve toplumun milli bir ruh içinde tek parça olma vaktidir.!
    Bu bir müdafaa-i hukuk mücadelesidir…
    Yoksa geçmiş olsun Türkiye’m…
    Dr. Vecdet Öz / TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER

  • Ordu siyasi reklam aracı yapılamaz

    Ordu siyasi reklam aracı yapılamaz

    “Türk ordusu SİHA üzerinden siyasi reklam aracı yapılamaz”

    Milli Savunma Bakanlığı Eski Genel Sekreteri Ümit Yalım, seçim atmosferinde savunma sanayi alanında kimi üretimlerin siyaset kurumu tarafından gündeme getirilmesine tepki gösterdi. Yalım, “Türk ordusu SİHA üzerinden siyasi reklam aracı yapılamaz” dedi. İşte o yazı:

    TÜRK ORDUSU, SİHA ÜZERİNDEN SİYASİ REKLAM ARACI YAPILAMAZ !…

    Türkiye seçimlere giderken, Tayyip Erdoğan ve AKP’nin seçim reklamlarında Türk Silahlı Kuvvetleri Yazısının ve Genelkurmay Başkanlığı ambleminin kullanılması Türk Kamuoyu’nda rahatsızlık yarattı. Reklamda, askerlik görevini yapan erler ve içlerinden birisinin annesi örneklendirilerek, bir terör saldırısının Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) ile yok edilmesi üzerinden Erdoğan ve AKP’nin reklamı yapılıyor. İHA ve SİHA’ların terörle mücadelede kullanılması önemli bir gelişmedir. Ancak, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Genelkurmay Başkanlığı’nın SİHA üzerinden siyasi reklam aracı yapılması kabul edilemez. TSK, Türk Milletinin Ordusu olup her türlü siyasetin üzerindedir.

    İHA VE SİHA KONUSUNDA KAMUOYU YANILTILIYOR !

    Tayyip Erdoğan ve AKP’den önce savunma sanayi yokmuş gibi algı yönetimi yapılması, İHA (İnsansız Hava Aracı) ve SİHA (Silahlı İnsansız Hava Aracı)’ların seçim malzemesi olarak kullanılması dikkat çekiyor.

    Genelkurmay Başkanlığı’nda, Harbe Hazırlık ve Harekât İhtiyaçları Şube Müdürü sıfatıyla, F-16, Müşterek Taarruz Uçağı (Joint Strike Fighter, F-35), Havadan Erken İhbar ve Kontrol Uçağı (AWACS), A-400M Nakliye Uçağı, CH-47 Ağır Ulaştırma Helikopteri, TUSAŞ İnsansız Hava Araçları, MİLGEM Korvetleri, Havuzlu Çıkarma Gemisi (Landing Pool Dock), Havadan Bağımsız Tahrikli (Air Independent Propulsion) Denizaltı v.b. 650 projede fiilen çalışmış Emekli Kurmay Subay olarak, Türk Kamuoyunun doğru bilgilerle aydınlatılması gerektiğine inanıyorum.

    Bu bağlamda, Erdoğan’ın, “2002’de 62 savunma projesi yürütülürken bugün 700’e yakın projenin hayata geçirildiği savunma sanayine kavuştuk” söylemi doğru değildir. Çünkü, 2002’de 62 değil 600 savunma projesi, 2006’da ise 650 savunma projesi vardı.

    İHA ve SİHA’ların Savaş Uçağı gibi sunulması yanlıştır. İHA ve SİHA’lar nokta hedefleri için kullanılmakta olup bölgesel hava üstünlüğü sağlayamazlar. İHA ve SİHA’lar, Suriye’deki askerlerimize bölgesel hava üstünlüğü ve koruma sağlayamadığı için İdlib’te, 27 Şubat 2020’de, Rus uçaklarının yaptığı saldırıda 33 askerimiz şehit olmuştur.

    BAYKAR Firmasının ürettiği TB2, AKINCI İHA ve SİHA’lar için yoğun bir şekilde Halkla İlişkiler ve Kamu Diplomasisi çalışması yapılıyor. TUSAŞ (Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş.)’ın ürettiği İHA ve SİHA’lar ise yok sayılıyor. BAYKAR’ın ürettiği İHA ve SİHA’ları eleştirenlere ağır bir şekilde saldırılıyor. İlk Milli İHA ve SİHA’ların BAYKAR firması tarafından yapıldığı iddiası doğru değildir. İlk Milli İHA ve SİHA’lar TUSAŞ tarafından üretilmiştir.

    BAYKAR FİRMASI’NA AÇIK BİR ŞEKİLDE KAYIRMA YAPILIRKEN TUSAŞ’A ÜVEY EVLAT MUAMELESİ YAPILIYOR !…

    Açık Kaynaklarda yayınlanan ve tekzip edilmeyen/edilemeyen belgelere göre, Türk Hava Kuvvetleri’nin envanterinde, 110 adet Baykar/Bayraktar SİHA, 14 adet TUSAŞ ANKA SİHA vardır. Başkanlığını Tayyip Erdoğan’ın yaptığı Savunma Sanayi İcra Komitesi (SSİK)’nin TUSAŞ’a 20 adet SİHA siparişi verirken Baykar/Bayraktar’a 110 adet SİHA siparişi vererek ihalelerde Baykar/Bayraktar Şirketini açık bir şekilde kayırdığı, TUSAŞ’a üvey evlat muamelesi yaptığı görülüyor. Halbuki, TUSAŞ’ın %54,49’u Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’na, %45,45’i Savunma Sanayi Başkanlığı’na, %0,06’sı Türk Hava Kurumu’na aittir. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, eşine ait şirketten bakanlığa dezenfektan satıldığı için görevden alınmıştı.

    Erdoğan’ın Başkomutanlığını yaptığı Silahlı Kuvvetler’e damadının ortak olduğu şirketten milyon dolarlık SİHA’lar satılıyor. Şimdi biz de soralım; Eski Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın yaptıkları ile Tayyip Erdoğan’ın yaptıkları arasında ne fark var? 3238 Sayılı Savunma Sanayii ile İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkındaki Kanun’un 11. Maddesine göre, “Savunma sanayii alanında yapılması öngörülen iş ve işlemlerde 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile 832 sayılı Sayıştay Kanunu hükümleri uygulanmaz.” Yani, Başkanlığını Erdoğan’ın yaptığı SSİK’in şirketlere verdiği ihaleler Yargı denetimine ve Sayıştay denetimine tabi değildir. Halihazırda Savunma Sanayi İcra Komitesi(SSK)’nin üyeleri, Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Hazine ve Maliye Bakanı, İçişleri Bakanı, Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve Savunma Sanayi Başkanı olup ihaleler tamamen SSİK üyelerinin vicdanına havale edilmiştir.

    YÜKSEK PERFORMANSLI TUSAŞ SİHA’LAR YERİNE, DÜŞÜK PERFORMANSLI BAYKAR SİHA’LAR TERCİH EDİLİYOR ! BU NE İŞTİR ?

    BAYKAR Firmasının ürettiği SİHA’ların Türkiye’de üretilen SİHA’lar arasında en iyisi olduğu iddia ediliyor. Ancak, bu iddia da doğru değil. TUSAŞ ve BAYKAR’ın internet sitelerinde yayınlanan performans kriterlerinde bu durum açıkça görülüyor.

    TUSAŞ ANKA havada 30 saat kalırken Bayraktar TB2 havada 27 saat kalıyor. TUSAŞ ANKA 30 bin feet irtifaya çıkarken, Bayraktar TB2 ancak 25 bin feet irtifaya çıkıyor.

    TUSAŞ ANKA’nın motoru yerli ve dizel olup 172 Beygir Gücündedir. Bayraktar TB2’nin motoru ise yabancı ve benzinli olup 105 Beygir Gücündedir.

    TUSAŞ ANKA’da Buz Giderme Sistemi vardır ancak Bayraktar TB2’de Buz Giderme Sistemi yoktur. Verilen somut örnek ve belgelerden anlaşılacağı üzere Baykar Firması’nın ürettiği TB2 SİHA’lar düşük performanslı olup, TUSAŞ’ın ürettiği ANKA SİHA’ların gerisindedir. TUSAŞ AKSUNGUR havada 50 saat kalırken Bayraktar AKINCI havada 24 saat kalıyor.

    Türk Deniz Kuvvetleri’nin envanterine giren ve Dalaman’da konuşlandırılan TUSAŞ AKSUNGUR, yaklaşık 3 Bin kilometrelik harekât Yarıçapına sahip olup, Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz üzerinde 2 günden fazla süreyle devriye dolaşıp tekrar Dalaman’daki Üssüne geri dönmektedir.

    Bu kadar yüksek performanslı TUSAŞ AKSUNGUR ve Tanker Uçakları varken TCG Anadolu Gemisi’ne de ihtiyaç yoktur. Ayrıca, TUSAŞ AKSUNGUR’da Buz Giderme Sistemi vardır ancak Bayraktar AKINCI’da Buz Giderme Sistemi yoktur. Buz Giderme Sistemi olmayan İHA’ların, soğuk havalarda flap ve dümen sisteminin donarak ve kilitlenerek kontrolden çıkma ve düşme riski vardır.

    Verilen somut örnek ve belgelerden anlaşılacağı üzere Baykar Firması’nın ürettiği AKINCI SİHA’lar düşük performanslı olup, TUSAŞ’ın ürettiği AKSUNGUR SİHA’ların çok gerisindedir. Ayrıca, Yunanistan’ın Ege’deki adalara silah, araç ve askeri malzeme sevkiyatı TUSAŞ AKSUNGUR tarafından tespit edilmiştir.

    TÜRK KAMUOYU’NUN CEVABINI BEKLEDİĞİ SORULAR :

    SORU 1: BAYKAR Firmasının ürettiği ve Kara Kuvvetleri’ne sattığı Mini İHA’lardan kaza kırıma uğrayanların onarımı, sözleşme gereği üretici firma tarafından yapılması gerekirken, onarımın Ankara Güvercinlik’te konuşlu 5. Ana Bakım Fabrikası tarafından yapıldığı iddiası doğrumu dur?

    SORU 2: Kara Kuvvetleri için ihtiyaç duyulan 3 adet Taktik İHA ihalesinin 2010 yılında, BAYKAR Firmasına verildiği, ihale bedelinin 120 milyon dolar olduğu, ihale bedelinin %25’inin firmaya peşin olarak ödendiği iddiası doğrumu dur? Bu iddia doğru ise, 1 adet F-16 Savaş Uçağı’nın satış fiyatı 20 milyon dolar iken, 1 adet Taktik İHA’ya 40 milyon dolar ödenmesi yani 2 Savaş Uçağı ücreti ödenmesi etik midir?

    SORU 3: BAYKAR Firması Mini İHA ve Taktik İHA ihalelerine girerken İhale Dosyası’na Tesis Güvenlik Belgesi koydu mu? Anılan belge konulmadıysa firma ihaleye nasıl girdi? Dönemin SSİK Başkanı Tayyip Erdoğan,SSİK Üyesiİlker Başbuğ, Savunma Sanayi MüsteşarıMurad Bayar ve Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner’in bu sorulara verecek cevapları var mı?

    SORU 4: TSK’ya ve diğer Devlet kurumlarına milyon dolarlık İHA satanBAYKAR Firması, İHA’larını uçurmak ve test etmek için kullandığı Keşan Havaalanı, Çorlu Havaalanı ve diğer havaalanları için ilgili devlet kuruluşlarına ücret ödüyor mu ?

    Ümit YALIM Milli Savunma Bakanlığı Eski Genel Sekreteri /TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER

  • Yeniden devrim

    Yeniden devrim

    BÜYÜK TÜRK ULUSU !

    Binlerce yıllık geçmişimizde Yeryüzünde uygarlığın öncüsü olduk.

    Daha 16.Yüzyılda Yeryüzünün yönlendiricisi de yöneticisi de bizdik.
    Bu yüzden o yüzyıla TÜRK YÜZYILI denilir.

    Gücümüzün kaynağı ülkelerimizin USLA BİLİMLE yönetilmesiydi.
    Onyedinci yüzyılda Türkler US-BİLİM yolunu bırakıp USDIŞI-BİLİM DIŞI yollara saptıklarından çökmeğe başladılar.

    Çöküp giden Osmanlı’nın kalıntılarından ATATÜRK İLE TÜRK DEVRİMCİLERİ , US İLE BİLİME DAYALI TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ KURDULAR.

    Atatürk döneminde Türkiye çukurdan çıktı, hızla yükseldi.
    Silah yapan dışarıya da satan , uçak üreten , bütün aşıları kendi yapan , salgınları yenen , dışarıya aşı satan , Yeryüzünün saygın Ülkesi oldu.
    Atatürk’ten sonra başlayan , başlatılan USTAN BİLİMDEN TÜRKLÜK BİLİNCİNDENDEN uzaklaşma şimdilerde KARŞI DEVRİM düzeyine ulaştı.
    Yine bir ÇÖKÜŞ DÖNEMİNDEYİZ.

    Bu yalın gerçek görülmeli YENİDEN TÜRK DEVRİMİ gerçekleştirilerek ATATÜRK DÖNEMİNİN yükseliş sürecini başlatmalıyız.
    Bunun için kimi TÜRKÇÜ Aydınlara bile bulaşmış olan yurttaşlara aşılanmış bilimdışılığa ödün verme alışkanlığından silkinip kurtulmalıyız.
    Kurtuluşun ,yükselişin adımları açıkça bellidir.
    Bunları savunmaktan kaçınarak , erteleyerek
    TÜRK DEVRİMİ GERÇEKLEŞTİRİLEMEZ :

    1.Atatürk’ün TÜRK DEVRİMİ UYGULAMASI çağdaşlaştırılarak YENİ BİR DEVRİM TASARLAMASI yapılmalıdır.
    2.Eğitimin bütün aşamalarında yurttaşlara TÜRKLÜK BİLİNCİ verilmelidir.
    2.Eğitimin bütün aşamalarında yurttaşlara BİLİM BİLİNCİ öğretilmelidir.
    3.Eğitimin bütün aşamalarında yurttaşlara ortak insanlık değerleri anlatılmalıdır.
    4.Eğitimin bütün aşamalarında yurttaşlarda DOĞAYA SAYGI anlayışı yerleştirilmelidir.
    5.Bilim Yurtları(üniversiteler) BİLİM ÜRETİM YERLERİ düzeyine çıkarılmalıdır.
    6.Eğitim bütün aşamalarında akçasız olmalı , özel okulların , özel bilim yurtlarının akçaları , sıkı denetim koşuluyla kamu akçasından sağlanmalıdır.
    7.Sağlık bütün yurttaşlar için akçasız olmalı , özel sağlık yurtlarının akçaları ,sıkı denetim koşuluyla kamu bütçesinden sağlanmalıdır.
    8.Devlet ,yurttaşlarına bir inanç dayatmamalı , kamu düzenine , yasalara aykırı olmamak koşuluyla İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ sağlanmalıdır.
    Okullarda din dersleri yasaklanmalıdır.
    Devlet akçasıyla din adamı yetiştirmek sapması kaldırılmalı , var olanlar , meslek okullarına dönüştürülmelidir.
    9. Diyanet İşleri Başkanlığı ülkemizdeki bütün inanç topluluklarının üst kuruluşu olacak biçimde yeniden örgütlenmeli , tapınma yerleri ile görevlilerine kamu bütçesinden aylık vermek yanlışı ortadan kaldırılmalı , kamu bütçesi bu büyük yükten kurtarılmalıdır.
    Tapınaklar ile görevlilerinin aylıklarını o tapınaklara gidenler vermelidir.
    10.Kamu yönetimi ÇAĞDAŞ YÖNETİM KURALLARINA göre yeniden düzenlenmelidir
    11.Kamu Yönetiminde Kurultay (Kamutay : TBMM) en yüksek kurum olmalı Devlet Başkanını seçmeli , Yürütme Erkini içinden çıkarmalıdır.
    12.Yargı Kurumu güçlendirilmeli, bağımsız olması sağlanmalıdır.
    13. ORDU SÜREKLİ SAVAŞÇILARDAN oluşmalı , bütün yurttaşlara da kısa süreli savunma eğitimi verilmelidir.
    14.Tarım desteklenmeli , tarıma dönüş özendirilmelidir.
    15.Kamu yatırımları üretime katkı verecek biçimde yeniden başlatılıp yaygınlaştırılmalı , özel girişimler desteklenmelidir.
    16. Gelirler ile varsıllık arasında denge sağlanmalıdır Gönenç yaygınlaştırılmalıdır.
    17.DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN önündeki engeller kaldırılmalıdır.
    18.DIŞ İLİŞKİLERİMİZDE DE US İLE BİLİM yol gösterici olmalıdır.
    Suriyeli YERLEŞMECİLERDEN gecikmeden kurtulmalıyız.
    19. TÜRK DEVLETLER BİRLİĞİ GECİKMEDEN KURULMALIDIR. Konsey,Keneş, Teşkilat gibi anlamsız adlar bırakılmalı BİRLİK olunmalıdır.
    21.Komşularıyla yakın ilişkiler Yeryüzü Ülkeleriyle karşılıklı çıkar ilişkileri içinde iyi ilişkiler kurulmalıdır.
    22.TÜRKİYE TÜRKLÜK BİLİNCİNDE OLAN , SAVURGAN OLMAYAN ,KAMU AKÇASI İLE VARSILLAŞMAYAN BİLGE KİŞİLERCE YÖNETİLMELİDİR.
    23.TÜRKİYE CUMHURİYETİ ,İKİNCİ YÜZYILINA ATATÜRK ÇİZGİSİNDE YENİDEN TÜRK DEVRİMİ İLE GİRMELİDİR.

    NAMIK KEMAL ZEYBEK -TÜRKİYE / TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER

  • Molla rejiminin ganimetliği, Çorakan’ın Bakü’ye varma zamanıdır..

    Molla rejiminin ganimetliği, Çorakan’ın Bakü’ye varma zamanıdır..

    Molla rejiminin ganimetliği, Çorakan’ın Bakü’ye varma zamanıdır..

    Benjamin Vali: “Azerbaycan’ın güneyinden birçok önde gelen aktivistin iki kardeşi ülkeye giriş kısıtlamalarını kaldırmalıdır”

    M. Çorakanlı’ya, Türkiye’yi transit olarak kullanmak için Bakü’den resmi bir davet almasının önemli olduğu söylendi. Sonuç olarak, Bay Chorakan uçağa binemedi ve havaalanından döndü. M. Çorakan’ın 1 Mayıs’ta Bakü’ye geleceğini ve uçak bileti aldığını açıklaması dikkat çekicidir. Türkiye ve Azerbaycan neden Türkiye ve Azerbaycan’ın Bakü’ye gelişiyle ilgili teknik sorunları, İran’ın bize karşı yaptıklarının fonunda çözmüyor? Türkiye üzerinden Bakü’ye yaptığı ziyaret ülkelerimiz için herhangi bir sorun yaratabilir mi?

    Ulusal Kurtuluş Hareketi için bağımsız bir politikacı aktivisti olan Benjamin Governor, News’e yaptığı açıklamada, olayın ülkelerimizin Güney politikalarındaki bir hatanın kanıtı olduğunu söyledi: “Bunun gerçekleşmesi için her iki ülkenin de Güney’de belirli bir programı olması gerekiyor. Çorakan’a veya Güney’den herhangi bir lidere karşı bu hareket kabul edilemez. Türkiye, dünyanın birçok ülkesi tarafından kabul görmeyen radikal eylemleriyle ciddi memnuniyetsizliğe neden olan insanları serbest bırakmakla kalmıyor, yetkililer bile onlarla görüşüyor. Güney Azerbaycan’ın önde gelen iki aktivistinin ülkeye giriş kısıtlamaları kaldırılmalıdır. Onlara soğuk bile davranmamalıyız. Bunları ele almazsak, gelecekte ciddi sorunlarla karşı karşıya kalabiliriz. Bugün İran, yaptırımlar altında ezildiği, her taraftan saldırı altında olduğu, ekonomisinin ve ordusunun harabeye döndüğü bir dönemde Azerbaycan’a karşı ciddi tehditlerle karşı karşıyadır. Hatta bizi yok edeceğine dair açık açıklamalar bile yapıyor. İran’ın güçlenmesi durumunda bize karşı ne gibi eylemlerde bulunabileceğini hayal edin? İran’daki bu durum göz önüne alındığında, Azerbaycan ve Türkiye, Güney Azerbaycan’ın ulusal meselesine destek vermelidir. Geçtiğimiz günlerde Güney Azerbaycan ile ilgili bir koordinasyon konseyi toplantısı engellendi. Maalesef biraz farklı bir tutum görüyoruz. Türkiye’nin televizyon kanalları Güney Azerbaycan ile ilgili herhangi bir yayın yapmıyor. Sadece İran’daki genel durumdan bahsediliyor. Oradaki mücadeleye hem mali, hem bilgilendirici hem de örgütsel destek sağlamaya çalışmalıyız. Mahmud’un Azerbaycan ziyareti ne şimdi ne de gelecekte Azerbaycan’ı olumsuz yönde etkilemeyecektir. Aksine, iyi bir etkisi olacaktır. Çünkü İran, terörist düşünceli vatandaşlarımızı topraklarında tutuyor ve koruyor. Bir schonder gibi bir bilim adamına karşı bu tutum anlaşılabilir bir şey değil.”

    1958 yılında Güney Azerbaycan’ın Şabuther ilçesine bağlı Çorakan köyünde doğan Mahmudlu Çorakanlı, Tebriz Üniversitesi Dil ve Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Tahran Üniversitesi’nde genel dilbilim alanında lisans derecesi ve Tahran’daki Pedagoji Üniversitesi’nde doktora derecesi aldı. Tebriz ve Tahran üniversitelerinde okudu. Azerbaycan Milli İlimler Akademisi’nde profesördü ve “Farsça Türkçe Kelimeler” adlı bilimsel çalışmasını savundu. 1996 yılında Tebriz’den İran parlamentosuna seçildi. O zamandan beri tutuklandı. Üç yıl sonra tekrar yakalandı. 2001 yılında İran’dan ayrıldı. 2003 yılında üç ay Azerbaycan’da yaşadı. Haziran 2006’da Türkiye’den ve daha sonra Azerbaycan’dan sınır dışı edildi. Şu anda Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşıyor.

    BAKI XABAR / TURKISHFORUM- ABDULLAH TÜRER YENER

  • Güney Azerbaycan  Türkleri forumu

    Güney Azerbaycan Türkleri forumu

    Uluslararası Güney Azerbaycan Türkleri 3.ncü formu İstanbul 29.Nisan.2023

    Dostlar, bu hafta sonu, 29/04/2023 tarihinde, İstanbul’da yapacağımız Güney Azerbaycan Türkleri forumuyla ilgili sizleri bilgilendirmek istiyorum.

    Forum, Nişantaşı Üniversitesi, Maslak Kampusu, Konferans Salonunda Gerçekleşecektir.

    Forumun resmi bölümü saat 10.00 başlayacaktır.

    09.00-10.00 arası, konukların kayıt işleri yapılacak, yaka kartları dağıtılacaktır.
    Erken gelen konuklara çay ikramı yapılacaktır.

    1. oturum, saat 10.00’da, milli marşlarımızın çalınması ve saygı duruşundan sonra başlayacaktır.

    Forumun programıyla ilgili detayları www.guneyazerbaycanforumu.com adresimizden görebilirsiniz.

    Forumun, 1. oturumu saat 12.30’de sonlanacaktır.
    1. oturumu, organizasyon komitemizden Aynur İMRAN hanım yönetecektir.

    12.30-13.30 arası YEMEK MOLASI

    Forumun …
    Forum çalışmalarımız devam ederken, bir yandan da, forumun,maddi sorunlarını halletmeye çalışıyoruz.

    Daha önce söylediğiniz gibi, forum tamamen dostlarımızın desteğiyle yapılmaktadır. Her hangi bir kurum, devlet, parti, tarikat vs tarafından desteklenmemektedir.

    O neden ile sizlerin desteğine ihtiyacımız devam ediyor.

    Forumun tahmini giderleri 60.000 TL olarak hesaplanmıştır.
    Bu güne kadar, 31.000 TL destek sağlanmıştır.
    Ancak destek ihtiyacımız devam etmektedir.
    Sizinde, Çorbada Tuzunuz olsun istiyoruz.
    Azerbaycan Türklerinin büyük bölümünü oluşturan, 40.000.000 Güney Azerbaycan Türk’ünün, Özgürlük Mücadelesine küçük bir katkı yapmak için yaptığımız foruma, sizin de katkınız olsun istiyoruz.
    Foruma destek vermek için, aşağıdaki iban numarasına havale yapabilirsiniz.
    Kampanyamızın şeffaflığı adına, lütfen havale dekontunuzu, organizasyon komitemizde yer alan diğer arkadaşlara da göndermenizi rica ediyoruz.

    Kürşad Ağdereli 0553 7416991 Hikmet Elp 0505 4579229 Aynur İmran 0531 9131269 Ağrı Qaradağlı 0534 0379147

    Destek hesabı:
    Cemal Kerim MEHMETHANOĞLU
    TR80 0013 4000 0062 9984 0000 01

    CEMAL KERİM MEHMETHANOĞLU -İZMİR / ABDULLAH TÜRER YENER-TURKISHFORUM

  • TÜRKÇÜLÜK

    TÜRKÇÜLÜK

    Değerli arkadaşlar!

    Kurtuluş savaşını ATATÜRK’ün başkanlığında TÜRKÇÜLER gerçekleştirdi.
    İSLAMCILAR ise İngilizlerin buyruğu altında Yunanlıların yanında yer aldılar.
    TÜRK DEVRİMİ’ni yapıp ÇAĞDAŞ TÜRK CUMHURİYETİ’ni kuranlar da yine TÜRKÇÜLER ‘dir.

    Mahmut Esat Bozkurt , Dr. Reşit Galip , Hamdullah Suphi Tanrıöver en keskin örneklerdir.

    Atatürk’ten sonra Yarım Atatürkçülük , Yarım Yamalak Atatürkçülük dönemleri yaşandı.

    Yönetimin dışına itilen Türkçülük ise ne yazık ki O KURTARICI KURUCU TOPLUMCU TÜRKÇÜLER İle bağlantıyı gevşetti.

    Bugünlerde , İslamcılar karşı devrimi tırmandırmak çabasındalar.

    Ülkemiz Suriye’den getirilen YERLEŞMECİ ARAPLARLA , Araplaştırılıyor. Bir yandan da Ulusumuz bilinç olarak Araplaştırılmağa çalışılıyor.Din bütün anlamıyla sömürülürken bu konu için de kullanılıyor.

    Türklüğün ana konusu budur.

    Türkçüler , us ile bilim temelinde ATATÜRK’ün TÜRKÇÜ TOPLUMCU BİLİMCİ çizgisinde birleşerek Ülkeyi yönlendirmeli , koşullar oluşup ,günü gelince de yönetmelidirler.

    Türkiye’nin de , Türklüğün de YENİDEN YÜKSELİŞİ buna bağlıdır.
    Bildiğiniz bu gerçekleri bir kez daha anımsatmak istedim.

    SAYGILARIMLA
    NAMIK KEMAL ZEYBEK – T.C ESKİ KÜLTÜR BAKANI / TURKISH FORUM -ABDULLAH TÜRER YENER

  • TATAR HALKI KAHRAMANLARINI UNUTMAYACAK

    TATAR HALKI KAHRAMANLARINI UNUTMAYACAK

    TATAR HALKI KENDİ KAHRAMANLARINI UNUTMAYACAK. TATARLAR İLERİYE!

    12 mart 2023 tarihinde Bağımsız Tataristan Hükümetinin 4’üncü online-oturumunda Başbakan Rafis Kaşapov Başbakan yardımcılığına 2 aday gösterdi. Milli ve dini meseleler boyunca Başbakan yardımcısı olarak Aida Abdrahmanova’yı (İsveç) ve spor boyunca Başbakan yardımcısı olarak Nafis Kaşapov’u (Varşova, Polonya) sundu. Her iki aday da oybirliğiyle onaylandılar.
    Aida Abdrahmanova – Tatar milletinden,Tatar halkının ve Tataristan’ın bağımsızlığı için Tatar milli hareketinin aktivisti. İsveçteki “Tümtatar Toplumsal Merkezinin” temsilcisi, “Risala” Tatar Kültür Merkezinin başkanı, “Özgür Milletler Birliğinin” (Free Nations League) üyesi, Rusya sonrası Özgür Halkların Uluslararası Forumunun Rusya sömürüsünden kurtarma ve Tataristan’ı Moskovya işgalinden kurtarma meseleleri boyunca konuşmacısı.

    Aida Abdrahmanova: “Ben bana Bağımsız Tataristan Hükümeti tarafından gösterilen itimat için teşekkür ediyorum. Ben Tataristan’ı Moskovya işgalinden kurtarma gibi büyük bir projeye katıldığımdan dolayı gurur duyuyorum. Fakat kendimizin Bağımsız demokratik devletimizi – Tataristanı kurmamız millet olarak hayatta kalmamızı sağlar. Ben bir Bakan olarak, Bağımsız Tataristandaki herkese, milletine ve dinine bakmadan, destek olmaya çalışacağım».

    Nafis Kaşapov – spor boyunca Başbakan yardımcısı. Tatar milletinden, vatansever, 33 sene stajı olan siyasetçi, siyasi mülteci (17 seneden fazla), Rusya sonrası Özgür Halkların Uluslararası Forumunun (Free Nations of Postrusia Forum) Rusya sömürüsünden kurtarma ve Tataristan’ı Moskovya işgalinden kurtarma meseleleri boyunca konuşmacısı. 2014’teki Ukrayna Maydanı’ndan bügüne kadar Putinin totaliter ve terör rejimine ve Rusya FSB’sine karşı 15 farklı dilde yaklaşık 800 poster geliştiren ve yayınlayan siyasi aktivist. Yine de o «Özgür İdil-Ural» toplumsal hareketinin Polonyadaki temsilcisi, uluslararası sahalarda o her zaman aktif bir şekilde İdil-Ural halklarının haklarını savunuyor, tüm Tataristan sakinlerinin hakları dahil. Nafis Kaşapov Tatar halkının erdemli temsilcilerindendir.

    Nafis Kaşapov, 64 yaşında olmasına rağmen, akfif bir sporcudur, profesyonel bir şekilde karateyle, güreşle, boksla ilgileniyor, çok kolay bir şekilde barfikste «güneş» hareketi ve sıfır açarak yere çökme hareketi yapabiliyor. Onun gelecekteki planlarından da Bağımsız Tataristanda spor ve beden eğitimini devlet siyasetinin önemli unsurlarından yapmak.

    Gelecekteki Bağımsız Tataristan Hükümetinin online-oturumunda ekonomik kalkınma ve ekoloji boyunca Başbakan yardımcısını belirlenmesi planlanıyor.
    Şu an hükümetimiz Türk ve batı ülkeleriyle bağlantılar kurmaya çalışıyor.
    Bağımsız Tataristan Hükümetinin basın hizmeti.

    Rafis Kaşapov -Londra / TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER

  • Türk kızı İran ajanları tarafından öldürüldü

    Türk kızı İran ajanları tarafından öldürüldü

    Güney Azerbaycanlı 19 yaşındaki Türk kızı İran rejimi ajanları tarafından öldürüldü

    Güney Azerbaycan’ın Tebriz Şehirinde 21 Eylül protestoları sırasında tutuklanan 19 yaşındaki Zehra Mikaili, İran İslam Cumhuriyeti ajanları tarafından öldürüldü.

    2002 Eylül doğumlu, deneysel diplomalı, Tebriz’de ikamet eden Türk kızı Zehra Mikaili; 2022 Eylül’ün 21’inde Tebrizin Şahnaz caddesinde tutuklandı ve Mart ayının ikinci haftasına kadar hakkında hiçbir bilgi bulunamadı.

    Zehranın Ailesi onu bulmak için çok aradıktan ve 25.000 $ harcadıktan sonra nihayet izini İran adlanan Coğrafyanın Benderabbas şehirinde buldu.

    Zehranın Ailesi Benderabbas şehirini ziyaret ettikten sonra Zehra’nın cesedinin bir balık göletinde bulunduğu öğrendiler.

    Yerel balıkçılardan biri,İran adlanan coğrafyada her ayaklanmadan sonra bu gölette birkaç ceset bulunduğunu söyledi.

    Ayrıca son zamanlarda Birleşmiş Milletler İran İnsan Hakları Özel Raportörü Javaid Rehman; İran’da 2022’de yaşanan insan hakları ihlallerini ele alan dört bölümden oluşan 20 sayfalık bir rapor yayınladı.

    Javaid Rehman bu raporun girişinde, İran’daki insan hakları ihlallerini kayıt altına almak için birçok raporu incelediğini ve birçok insan hakları ihlali mağduru, aileleri ve avukatları ile yüz yüze veya çevrimiçi olarak görüştüğünü belirtti ve bu ülkede uluslararası suçların, özellikle de insanlığa karşı suçların işlendiğini vurguladı.

    Pınar Şakir – Tebriz GÜNEY AZERBAYCAN / TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER

  • Ukrayna, Belarus, Tatar, Türk ve Fin Ugor halklarına

    Ukrayna, Belarus, Tatar, Türk ve Fin Ugor halklarına

    Avrupa ülkelerinde yaşayan Ukraynalılara, Belaruslara, Tatarlara ve tüm Türk ve Fin Ugor halklarının temsilcilerine ve tüm Avrupalılara

    BAĞIMSIZ TATARİSTAN HÜKÜMETİNİN MÜRACAATİ

    Moskova’nın Ukrayna’ya saldırısını destekleyen zalim İran rejimi altında yaşayan Güney Azerbaycan Türk kardeşlerimize destek çıkalım. O kardeşlerimiz senelerce baskı altında yaşayıp özgürlüğe susamışlardır. Tam bizim gibi onların birçoğu zalimlerin zulmünden yurt dışına kaçmaya mecbur kalmışlardır.

    25 mart 2023 tarihinde Belçika başkenti Brükselde Avrupa Parlamentosunun önünde “Azatlık ve Adalet Yürüyüşü” yapılacak.

    Yürüyüş Place du Luxembourg’tan başlayıp Place Schuman Parlamet önünde mitingle tamamlanacak.

    Yürüyüş yerli saatle 14-17 saatler arasında gerçekleşecek.

    Bu etkinliğe Azerbaycan’a, Moldova’ya, Çeçenistan’a, Gürcistan’a, Dağıstan’a, Süriye’ye ve Ukrayna’ya saldıran zalimlere karşı olan herkesi davet ediyoruz.

    Moskova'nın Ukrayna'ya saldırısını destekleyen zalim İran rejimi altında yaşayan Güney Azerbaycan Türk kardeşlerimize destek çıkalım. O kardeşlerimiz senelerce baskı altında yaşayıp özgürlüğe susamışlardır. Tam bizim gibi onların birçoğu zalimlerin zulmünden yurt dışına kaçmaya mecbur kalmışlardır. - Bagimsiz Tataristan Hukumeti Basbakani Rafis Kashapov kirim tatarlari ve tum avrupalilari yuruyuse cagiriyor

    Hep birlikte o Ukrayna’ya açılan haksız savaşı kınayalım ve Rusya’nın saldırısını durdurulmasını talep edelim! Hep birlikte İran rejiminin Moskova saldırısına desteğinin kesilmesini talep edelim! Hep birlikte Güney Azerbaycan Türklerine özgürlük ve adalet talep edelim! Uygur kardeşlerimizin Çin toplama kamplarından serbest bırakılmalarını talep edelim! Moskova sömürgesi olan tüm halklara özgürlük talep edelim!

    Türkler – bizim gücümüz – birlikte, bizim gücümüz – iyilikte! Ukraynaya şöhret! Jıve Belarus! Tataristan bağımsız olacak!

    Her imkanı olan kimseye bu etkinliğe kendi milli bayrakları altında ve kendi posterleriyle aktif bir şekilde katılmaya davet ediyoruz!

    Dostlar!

    Bu çağrıyı dünya medyasında yaymanızı rica ediyorum!
    Saygıyla Bağımsız Tataristan Hükümeti Başbakanı – Rafis Kaşapov.

    Rafis Kaşapov. Bağımsız Tataristan Hükümeti Başbakanı / TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER

  • TÜRK DÜNYASININ GÖZÜ TÜRKİYE’DEKİ SEÇİMLERDE

    TÜRK DÜNYASININ GÖZÜ TÜRKİYE’DEKİ SEÇİMLERDE

    ​Türkiye’deki seçim öncesi partiler arasındaki ittifak arayışları ve bunların iktidar olma yolunda sergiledikleri politik çalışmaların sadece Trakya ve Anadolu coğrafyasında izlenmediğini belirterek söze başlamak isterim. Tüm dünyanın yakından takip ettiği Türkiye’deki gelişmelerin özellikle Türk Devlet ve Toplulukları tarafından dikkatle izlendiğini söylemeliyim. Maraş’ta, Hatay’da, Malatya’da, Osmaniye’de, Adana’da, Adıyaman’daki deprem nasıl Almaata, Taşkent, Bişkek, Aşkabat, Bakü, Çobanbey, Kerkük, Tebriz, Üsküp ve Mezarı Şerif’te hissedilmişse; Ankara’nın aldığı her nefes, Türk Dünyası tarafından hissedilmektedir.

    Şu bir gerçek ki; ortak soy, ortak inançlar, ortak dil, ortak tarih, ortak kültür ve diğer benzeri ortak değerleri içeren Türk coğrafyasındaki kardeşler ve akraba topluluklar birbirlerinin “nefes borusu” ve “sigortası” durumundadır. Çünkü; üç kıt’ada 15 milyon km2’lik hayat sahasını oluşturan Türk Dünyası dediğimiz olgunun temelinde; binlerce yıl geçmişten günümüze uzanan, farklı inançlara mensup olsa da, farklı dilleri, lehçeleri konuşsalar da; kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütünün bir parçası olarak görme duygusu vardır.
    Şu bir gerçek ki, içinde yaşadığımız dünya, yeniden şekillenmektedir. Artık çok taraflı küresel çıkarlar değil, daha dengeli, az ortaklı bölgesel işbirliği ve entegrasyon politikaları ön plana çıkmaya başlamıştır. “Yeni Dünya”; ulusal devletlerin ve ülkelerin komşuluk ve milli çıkarlarına göre kurulmaktadır.
    Bir başka önemli nokta ise “değerler” ve “gelenekler”le birlikte yaşatılan “demokratik ve modern İslam” anlayışının tek temsilcisi özelliği ile Türkiye, Türk Devlet ve toplulukları için örnek alınan ülke konumundadır.

    Bu nedenle; Türk Cumhuriyetleri “yeni dünya” arayışında birlik ve dayanışma halinde her alanda birbirleriyle işbirliklerini artırmak ve üniter devlet yapısına yönelen tehditleri bertaraf etmek durumundadırlar.

    Bu özet değerlendirme; Türk Devlet ve Akraba topluluklarının birbirleri ile her alanda dayanışma içinde olmaları gerektiğini ortaya koymaktadır. İşte bu nedenledir ki; artık bölgesel bir güç olma yolunda ciddi mesafeler kat eden Türkiye’deki seçimler Türk dünyası tarafından yakından izlenmektedir.
    Ancak böylesine önemli işlerle uğraşmak varken, geleceğimizi yakından ilgilendiren meselelerle ilgili stratejiler üretmek varken; bir an evvel güçlü bir hükümetin temelleri atılması için çabalar sarf edilmesi gerekirken; her Türk’ün “ikinci vatan” olarak gördüğü Türkiye’de siyasilerin sergiledikleri kavgalar, birbirlerine hakaretleri Türkler ve akraba topluluklar tarafından üzüntü ile takip edilmektedir.

    Kardeş ve akraba devlet ve topluluklarının her alanda güçlü ve kararlı bir Ankara talebi ve beklentisi vardır. Dolayısıyla Türkiye’deki iktidara talip olan siyasiler; sadece 85 milyonu değil, 300 milyonluk Türk dünyasının ihtiyacını gözeten bir irade ve anlayışla çalışmalarını şahsi çıkarları ve ihtirasları bir tarafa bırakarak daha ciddi bir şekilde sürdürmek durumundadır.

    Ayrıca Ankara’daki siyasiler şu gerçeği de unutmamalıdır: Türkiye’nin milli güvenliği Kaşgar’dan, Şıbırgan’dan, Kazan’dan, Kerkük’ten, Tebriz’den, Balkanlar’dan başlar…

    Türk Devletleri ve akraba topluluklarının Türkiye’den beklentisi; Türklerin 5000 yıllık devlet geleneğinde var olan “örtülü milli siyaset”in el birliği ile uygulanması ve Türk Dünyasını içine alan bölgesel ve küresel politikalar üretmesidir…

    Özetle Türkiye; 300 milyonluk Türk Dünyasının sesi gözü kulağı nefesi olmalıdır ve bu duruş, Türkiye’deki partilerin sergileyecekleri seçim yarışının temelini oluşturmalıdır.

    İSMAİL CENGİZ – AVRASYA FEDERASYONU BAŞKANI /TURKISHFORUM -ABDULLAH TÜRER YENER