Yazar: Ahmet Kılıçaslan Aytar

  • KILCAL DAMAR ÖRGÜTLÜLÜĞÜ,YIKIM VE SEYİRCİ

    KILCAL DAMAR ÖRGÜTLÜLÜĞÜ,YIKIM VE SEYİRCİ

    Başbakan Erdoğan  tartışılan erken seçimi bir kez daha reddetti.
    Ne ki Anayasa Mahkemesinin Anayasa değişiklik paketini tamamen ya da kısmen reddetmesi halinde,
    Erken seçimin yapılacağına dair güçlü kanaat;
    Siyasi partileri örgütlerini hazırlamaya  yöneltti.

    *
    CHP İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek, partisinde  Ankara merkezli siyasetin bittiğini söylüyor.
    Halk’a , “Kılcal Damar Örgütlenmesi” yani ilçeler dışında mahalle,cadde ve sokak yapılanmasıyla ulaşılacaktır.
    Ne yapsın?

    *
    Çünkü ilgili örgütlenme modelinin en büyük başarısı  AKP; iktidardır.
    29 Mart 2009 Yerel Seçimlerinde doğu ve güneydoğu da  DTP’nin başarısında da aynı model var.
    MHP de benzer  örgütlenmeyi sürdürüyor.
    Bu yöntemlerle seçim sisteminin giderek profesyonelleştiği ve kuralsızlaştığı görülüyor.
    Çünkü pabuç pahalıdır, iktidar olmak zor!
    Seçimlerden kazançlı çıkmak için her yol mübah sayılıyor!

    *
    İktidarının  temelinde  kılcal damar örgütlenmesi olan AKP;
    Örgütlülüğünü Seçim Sandığı Seçmen listeleri bazında, mahalle ağabeyi ve ablası nezaretinde sağlıyor.
    Dernekler,okullar, öğrenci yurtları, dershaneler, vakıflar, islami iş yerlerinin  istihdamı,
    Zekâtlar  ve sadakalar,
    Köy Altyapılarını Destekleme Projesi (KÖYDES) ve Beldeleri Destekleme Fonu(BELDES) hizmetleri,
    Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu( FAK-FUK FON) ile,
    Bölge Kalkınma Ajansları,
    Valiler, kaymakamlar, belediye başkanları ve il-ilçe başkanları koordinasyonunda,
    Köyler,beldeler,mahalleler ve semtlerde;
    Önce dinci bir ruh oluşturuyor.
    Otur-oturuluyor,kalk-kalkılıyor,bağır-mecliste bağırılıyor”Türkiye seninle gurur duyuyor”,öldür deseler-testereler hazırdır.
    Sonra mahalle ağabeyi ve ablası nezaretinde sandıklarında  oy veriyorlar!
    Cemaatler ve tarikatlar; örgütlenmenin arkasındaki illegalitedir…

    *
    Siyasi partiler hedeflerinde  29 Mart 2009 Yerel Seçimlerini rehber alıyor.
    En örgütlü  ve iddialı AKP;
    CHP nin Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde oylarını 1.7 milyon arttırmasını ve  Kılıçdaroğlu rüzgârını,
    MHP nin Orta Anadolu’da,
    Doğu ve Güneydoğu’da  Kürtçü oyların yükselmesini, iktidarına  tehdit görüyor.
    Her yerde ve  bilhassa Doğu ve Güneydoğu’da oy kaybına tahammülü yoktur.
    Sözde kuru bir ağız dalaşıyla: esiyor,gürlüyor, Kürt hareketini  yalandan karalıyor!

    *
    Seçim pazarı kızışırken, legal olmak kaygısıyla PKK’nın siyasal uzantısı olduğunu reddeden BDP;
    Demokratik temelde ya da ” devletsiz demokratik Kürt halkı temelinde” örgütleniyor.
    Bu suretle devlet temelinde örgütlülüğün sonucu kapitalizmden kaçınılırken,
    Otur-oturuluyor,kalk- kalkılıyor, öl-ölünüyor,öldür-öldürüyorlar.
    Komünal ruhta bir çatı partisi olmak hedefini sürüklüyorlar.
    Yasal Demokratik Toplum Kongresi (DTK),Kürtleri AKP nin örgütlenme modeliyle  örgütlüyor.
    Ekonomide, sporda, sanat ve dil alanında, kooperatiflerle,
    Sivil toplum örgütleri, kahvehane toplantıları, paneller ve Siyaset Akademileriyle halka ulaşılıyor.

    *
    Ya PKK?
    Kürt hareketinin illegalitesi PKK’nın  dağda ve kırsalda  oluşumunu ve hareketin felsefesini;
    Kürdistan Topluluklar Birliği/ Türkiye Meclisi (KCK-TM) planlıyor,koordine ediyor ve yürütüyor.
    Bir oy uğruna; yol kesme, ev-bahçe yakma,hayvanları telef etme, il,ilçe,köy,mezra basma,
    Askeri birlik ve karakollara yönelik eylemler, pusu,baskın ve sabotajlarla halka göz dağı veriliyor.
    Oluşturulan korkudan özellikle doğu ve güneydoğu’nun  seçim sandıklarının,
    AKP oylarını kendilerine tahvil etme peşindedirler.
    Siyasal meşruiyetlerini teminen 40 milletvekili tasarlıyorlar!
    Bir yandan da davaları adına koca Türkiye Devletine posta koyuyorlar…

    *
    AKP ve BDP Doğu ve Güneydoğu oylarına ihtiyaç duyuyor, oy kavgası yapıyorlar.
    Biri korku yaratıyor, korkuyu  oya tahvil etmek istiyor.
    Diğeri Kürt açılımında  şimdilik ağzı yanık,
    ABD,Irak ve Türkiye’den oluşan 3’lü mekanizmayı, AB, NATO  ile genişletmeye çalışıyor.
    Cemil Çiçek, “müttefikimiz ülkelerin tutumunu sorguluyoruz.Herhalde istihbarat paylaşımı dışında yapabilecekleri şeyler vardır.” diyor.
    Neler?
    PKK haberleşme sisteminin kesilmesi, teröristlerin dağa gidiş-dönüşlerinin  ve lojistiğin engellenmesi dışında,
    Bu talep mesela Murat Karayılan, Cemil Bayık gibi PKK yöneticilerinin teslim edilmesini mi içeriyor?
    Ne güzel, çaresiz AKP; seçim pazarında  elini güçlendirmek istiyor!

    *
    Bugünün siyasi ve örgütsel gücleri yıllarca sinsi sinsi, “Kılcal Damar Örgütlenmeleri” sonrasında,
    Görece elverişli uluslararası koşulları da kullanarak fiili bir durum oluşturdular.
    Artık anayasanın değişmezleri;ulus ve üniter devlet,lâik demokrasi ve bölünmez bütünlük ile ilgili,
    Bir zamanlar illegalitede söylenen fakat legal alanda söylenemeyen,hiç bir şey bulunmuyor.
    Açıkça bağımsız devlet kurma çabasında Kürtlerin silahlı mücadelesi dahi  neredeyse meşru gösterilmek isteniyor.
    Bu TC Sisteminin bir lûtfu değil, antilaik kesimde cemaatler ve tarikatler ile Kürtçü hareketin bir başarısıdır,
    Ki ardında kılcal damar örgütlülüğü bulunuyor.

    *
    O da ne?
    Türkiye yeni bir iddia  ile sarsılıyor.
    “TSK da 7500 profesyonel uzman asker bulunmaktadır.
    Uzman çavuşlar  zaman zaman ya şöför ya da orduevlerinde garsonluk yaparken,
    Orduevlerinde 60 bin asker çalışıyor.”deniyor!
    Olsun! Bana öyle geliyor ki komutan İlker Başbuğ,
    Paşalar Orduevinde sırtında mesteresi, belinde kılıcı, ellerinde beyaz eldivenleri ve ayaklarında rugan pabuçlarıyla,
    Bandodan  öküztra- pardon, orkestra eşliğinde yüksek düzeyli  kokteyllerde bulunmayı seviyor.
    Herhalde yeni bir heves edinmiştir,
    Sabahtan  akşama okuduğu  Max Weber, Samuel Huntington’ı sökmeye çalışırken,
    Tüm askere okumalarını teşvik ediyor.
    Ulus devlet ve Laik demokrasi elden giderken;
    Atatürk, sanırım: makamlarında bulunan bir duvar resminden başka bir şey ifade etmiyor.
    Doğrusu garip bir seyircidir!

    *
    Ooo,aman Allah’ım! Bugün de 5 şehidimizin haberi geliyor!
    Genelkurmay İnternet Sitesi şehitlerimizi isimsiz veriyor;
    1 subay,1uzman çavuş,3 geçici köy koruyucusu…

  • T A Ş E R O N L A R

    T A Ş E R O N L A R

    Başbakan Erdoğan, G-20 Zirvesi ardından AKP Grup Toplantısında konuşuyor.
    “Terörle mücadelede yegane sorumluluk hükümete ait değildir.
    Yegane sorumluluk güvenlik güçlerinin de değil, en az onlar kadar muhalefetin,tüm siyasi partilerin,
    sivil toplum kuruluşlarının,kanaat önderlerinin ve medyanın bu alanda sorumluluğu var.” diyor.
    Sorumluluk; en sorumlusunca ummana atılıyor, sahibini arıyor!

    *
    G-20 zirvesi,ülkelerin 2013’e kadar bütçe açıklarını yarıya indirmeleri kararını almıştır.
    Grup toplantısında Başbakan Erdoğan, Türkiye bütçesinin açık verdiğini ama açığın milli gelire oranının
    bir çok ülkeden daha düşük olduğunu söylüyor.
    Geçen yıl bütçe açığının milli gelire oranı %5.5, bu yıl hedefi  %4.9 olan Türkiye’yi,
    %13.5 oranlı İngiltere, %11.2  İspanya  ve %7.5  Fransa  ile  kıyaslıyor.
    Fakat bütçe açığının milli gelire oranının düşük olmasının anlamını saklıyor.
    Harcamaların frenlendiğini, gelir artışının harcamalardan yüksek olduğunu,
    Ya da ilk beş aylık bütçeye göre gider artışları %5.5 artarken, gelir artışlarının %19 olduğunu söylemiyor.
    Ya da personel giderleri ve yollukların biteviye düşürüldüğünü, hizmet alımları, tüketim malları ve malzeme alımları, makina-teçhizat alımlarının azaltıldığını, yapı-tesis ve onarımların yapılmadığını,
    Bu suretle halkın emek ve sermayesinden oluşan küçük piyasaların frenlendiğini hiç ağzına almıyor.
    Gelir dağılımı  adaletsizliği  had safhadadır, istihdam yerlerde sürünüyor…
    Sonra… modern zamanın iletişim ve bilgi çağında;
    O piyasalardan boy atan bugün ve yarının mesleksiz,eğitimsiz, sermayesiz,işsiz,sağlıksız ve geleceksiz,
    Fakir-fukara, garip-guraba bırakılan  milyonlarca Türk insanından,
    Temsilen sivil toplum örgütlerinden ya da onların kanaat önderlerinden;
    Sorumluluk istiyor!

    *
    AKP hükümetinin TSK’ nın yabancı ülkelere gönderilmesi için istediği yetkinin  TBMM’de reddedildiği,
    Amerika’nın bir Bağımsızlık Gününü daha kutladığı 4 Temmuz 2003’te;
    Süleymaniye’de yaptığı baskında, Türk Özel Kuvvet Birliğinin elleri arkalarında kelepçeli,başları çuvallı
    11 askeri hafızalardan silinmiyor.
    Bu olayla mesleki sorumsuzluğu kanıtlanmış  Hilmi Özkök’ün terörle mücadele idraki ve iradesi bir yana,
    Türkiye’nin ABD’ye diplomatik bir nota vermesi gereğine karşı Başbakan’ın sözleri hiç unutulmuyor:
    “Nota, müzik notası değildir!”

    *
    Ya da Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde 27 Nisan 2007’de Yaşar Büyükanıt’ın,
    “Durum TSK tarafından endişe ile izlenmektedir.TSK bu süreçte taraftır ve lâikliğin kesin savunucusudur.
    Ne mutlu Türküm diyen, anlayışa karşı çıkan herkes TC düşmanıdır” diyen muhtırasını hatırlayınız.
    Sonra… nasıl susturulduğu  olasıklarıyla düşünüldüğünde,
    Mesleki sorumsuzluğu kanıtlanmış Yaşar Büyükanıt’ın terörle mücadele idraki ve iradesi  bir yana,
    Genelkurmay Başkanını susturan ( ! ) Başbakan’ın şu sözleri  de hiç unutulmuyor:
    “Yaşar Paşa konuşursa, ben de konuşurum. O susarsa bende ebediyete kadar susarım!”

    *
    Ya da İrtica ile Mücadele Eylem Planı adlı belgeyi, kağıt parçası olarak niteleyen İlker Başbuğ’a bakınız.
    Önce “psikolojik harekâtta  bu kağıt parçası TSK’yı yıpratmak amacıyla hazırlandı,” dediğini,
    Sonra “ben de açıklarım” diye gürlediğini hatırlayınız.
    Çankaya Köşkünde Başbakan’ın çantasının yükü daha ağırdır; susmak zorunda bırakılmış,
    Sözünün  fos çıkmasını içine sindirmiştir!
    Beraberinde, elbette terörle mücadele idrakini ve iradesini de körletmiş bulunuyor…
    Başbakan Grup Toplantısında şöyle diyor.
    “Bizim terör örgütünü taşeron olarak nitelememizden rahatsız olanlar var.Terör örgütünün bazı örgütlerle
    bağlantısı olduğu iddianamelerde yer aldı.”
    Bu töhmete; teröre karşı her yerde canını ortaya koyan TSK’nın komutanı Genelkurmay Başkanı,
    Cevap veremiyor.
    Kılıcı düşmüştür; askerin disiplinini ve  moralini  sahipsiz bırakıyor…

    *
    Oh ne alâ!
    Başbakan AKP Grup Toplantısında konuşuyor.
    Terörle mücadele sorumluluğunu;  hükümetten ve güvenlik güçlerinden alıyor.
    Lideri olduğu yürütme erkinin ve  güvenlik güçlerinin yönetim sorumluluğunu bir kalemde çiziyor.
    Sür-git kör bir kurşuna ya da kahpe bir  mayına kurban giden sahipsiz  ve moralsiz birliklerinde Mehmetçiğin,
    Terörle mücadelesinde;
    Yarınını bilemez hale getirilen  mesleksiz,eğitimsiz,sermayesiz, işsiz, fakir-fukara, garip- guraba  milyonlarca Türk insanını,
    Onların sivil örgütlerini ve kanaat önderlerini;
    Sorumlu tutuyor…

    *
    Başbakan devam ediyor,” Yaşanan saldırılardan dolayı hükümetin,kurumların,milli birlik ve kardeşlik sürecinin suçlanması en hafif tabiriyle fırsatçılıktır.”diyor.
    Kimseye danışmadan işlettiği Kürt Açılımından evrile evrile Milli Birlik ve Kardeşlik Açılımı!
    Tıpkı  TV dizisi Türk Malı’nda Kuzu Ailesini izler gibiyiz…
    Tamamının  Kuzu ailesinin Abile ve Erman’ına denk idrak ve iradelerinden,
    Terörle mücadelede Milli irade oluşması için sorumlulukları da  yetmiyor…
    Toplumsal adalet, beraberlik,güven ve gönenç sağlanamıyor.
    Elbette terör mücadelesinde topyekün sorumluyuz.
    Ama haydi sende, ucundan azıcık  sorumluluğunun örneğini versene!
    Yav,siz necisiniz?
    Var mı, bu alemde sizin gibisi?

  • V A R’ I M DİYOR

    V A R’ I M DİYOR

               V A R’ I M   DİYOR                   
     
              TBMM Başkanı  M.Ali Şahin teröre karşı ortak duruşu teminen,
              Başbakan ve CHP Genel Başkanının görüşmeleri temennisinde bulunuyor.
              Kılıçdaroğlu,”Toplumsal destek olmadan böyle bir mücadele sağlıklı yürüyemez.
              Sayın Başbakan bu konuda bir ihtiyaç hissederse,düşüncelerimizi öğrenmek isterse memnun oluruz.
              Ama hükümet,ben bildiğimi okurum derse,ona da bizim söyleyeceğimiz fazla bir şey olamaz!” diyor.
     
              *
              Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığına seçimi Cumhuriyet tarihinde bir miladı oluşturuyor.
              Doğrusu o gün Türkiye; lâikler ve dinciler,
              Ya da ulusalcılar  ve yeniOsmanlıcılar olarak ayrışmış bulunuyordu.
     
              *
              Kutuplaşmanın bir ucu; ABD’nin  Büyük Orta Doğu ve Medeniyetler İttifakı Projelerinin ilişiklisi,
              AKP iktidarının o odaktan gelişen siyaseti,ekonomi ve sosyo-kültürel politikaları,
              Devlet organizasyonuna yerleştirdikleri, mütemadiyen beslediği misyoner  sermaye grubunun istihdamı ve sadakaları toplumundan oluşuyor.          
              ABD’nin Orta Doğu pozisyonlarının maymuncuğu  AKP;
              Aldığı destekle Cumhurbaşkanlığı ve seçim başarılarının ardından, bugün takiyye yapmaya gerek duymuyor.
              Açık açık,
              Yasamaya, yürütmeye, devlet organizasyonuna ve medyaya  egemendir.
              Kahraman TSK’nın Genel Komutanlığını sindirmiş,
              ABD yararına  Büyük Orta Doğu Projesi coğrafyası siyaset liderliğine,
              Medeniyetler İttifakıyla batı sosyo-kültürelliğini islama akıtarak ılımlı islam rehberliği görevini yürütüyor.
              Yeni dünya için islam coğrafyasının; ekonomisinin, siyasetinin  batıya  aktarılmasının Türkiye köprüsünü  kuruyor!
     
              *
              Bu noktada kutuplaşmanın diğer ucu oluşuyor.
              Büyük Orta Doğu Projesi coğrafyasına siyaset liderliği hedefi ve hevesi,
              Medeniyetler İttifakıyla batının islama akıtılarak oluşturulan ılımlı islam rehberliği ,
              Laik demokrasiden ve dış politikada  “yurtta ve dünyada barış” ilkesinden  vazgeçilmesi anlamına geliyor.
              Çünkü çok kimlikli, çok mezhepli,çok  merkezli ve çok hukuklu  bir coğrafyaya  siyasi ya da sosyal liderlik,
              Cumhuriyetin temel ilkelerine rağmen ancak yeniOsmanlıcı konseptle mümkündür.
              Nitekim  yeni anayasa değişiklikleriyle hukukun;siyasetin emrine verilmesi talebi,
              Türk Yargı Sisteminin cumhuriyet taraflılığı ve bizzat hukukun üstünlüğünün katl’i anlamına geliyor.
              Garip…bir ulus devlet Türkiye’de ulusalcılar kutup oluşturuyor!
     
              *
              Tablonun tam da bu noktasında Kürtler!…
              Kürt Açılımı; ABD’nin bölge pozisyonlarında rahatlaması ihtiyacını gideriyor.
              Nitekim Kuzey Irak Kürt Bölge Yönetimine büyük yararlar  sağlıyor.
              İşte, Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın  salı günü, K.Irak seferine yüzlerce iş adamı, Doğu ve Güneydoğu Ticaret Odaları mensupları katılıyor.
              K.Irak’ta satılan malların, verilen hizmetlerin  büyük oranını Türkiye sağlamaktadır.
              Karşılıklı  üretim, ticaret ve ihracaat zenginleşiyor…
              Ne güzel!
     
              *
              Ne ki Kürt açılımı perspektifinde Abdullah Öcalan’ın liderliğinde ayrılıkçı Kürtler,
              Ayrılıkçı söylemlerini konfederal söyleme yöneltmişlerdir.
              Demokratik ulus, demokratik anayasa, demokratik siyaset ve demokratik vatan konseptinde;
              Türkiye’den otonomi istiyorlar.
              İkinci adımda  fakat  çok sonra; yüksek ekonomisiyle Kuzey Irak Kürdistan’ı ile entegrasyon düşlüyorlar.
              Suriye ve İran Kürdistan’ı  da dahil,
              Ayrı bir devlet yapılanmasında değil:
              Bölgenin en az  rahatsızlığı ,en az zarar, en çok hoşnutluğuyla,
              Konfederal Türkiye çatısı altında, yeniOsmanlı’da!         
              Bir diğer kutbu oluşturuyorlar…
     
              *
              Garip…bir ulus devlet Türkiye’de ulusalcılar; Kürtçü kutba da karşı kutuptur!…
              Bu hengamede seçim yaklaşıyor, ABD’nin Orta Doğu pozisyonları sıkışıyor.
              İran tek başına dünyanın sorunudur!
              Kördüğümü çözmek adına CHP’nin ulusalcı söylemlerine alçak bir komplo düzenlenmiş bulunuyor….
     
              *
              AKP’li TBMM Başkanı M.Ali Şahin’in, iki liderin diyalog başlatmasını temennisine karşılık,
              Kılıçdaroğlu, hükümetin demokrasiyi elinde tutttuğunu,
              Önce hükümetin ihtiyacının bilinmesinin  gereğine işaret ediyor.
              Hükümet bu konuda politikalarını  açık ve net olarak kamuoyuna açıklamalıdır.
              Teklif gelirse ulusal politikalar izlenmesi kaydıyla görüşebilecebileceğini açıklıyor.
              V a r’ ı m, diyor!
     
              *
              Yeni dünya düzeni kutupların sorunlarını diyalog ile çözmesi konseptindedir.
              Sorun olana el veriliyor,sorumluluk yükleniyor  ve hizaya gelmesi umuluyor.
              Yine de olmazsa?
              İşte Filistin-İsrail sorununda  HAMAS; seçimlere katılımına göz yumulmuş ve sorunun çözümüne ortak edilmek isteniyor.
              Afganistan’da  sorunların çözümü için Taliban’a  diyalog teklifi yapılıyor.
              AKP;çok açık antilâik bir partiyken Anayasa Mahkemesince  hüküm almasına rağmen kapatılmıyor,iktidardır.
              BM Güvenlik Konseyi kararıyla yaptırımlara maruz İran’a ,Türkiye vasıtasıyla diyalog kapıları açık tutuluyor.
     
              *
              Yeni dünya düzeni için rötuşlanan CHP,
              Bakın şu feleğe… bir ulus devlet Türkiye’de üstelik ulusalcı düşünce diyaloğa çekiliyor!
              Kimbilir belletilmiş bir sonucun sağlanmasına niyet mi ediliyor?
              Diyaloğun  yararlı olması  için  Türkiye’nin ana damarı ulusal karakter temelli  olması gerekiyor.
              Bu temel üzerinde  üç sorunlu kutbun uzlaşacağı  bir Anayasa!
              Türkiye ve Orta Doğu için kararlılık ve güc anlamına geliyor.
              Başka çare?
     
              *
              Mustafa Kemal,
              “Bağımsızlık, uğruna ölmesini bilen toplulukların hakkıdır.” diyor.
              Var mısın, Yok musun?

  • KÖR KÖR PARMAĞIM GÖZÜNE

    KÖR KÖR PARMAĞIM GÖZÜNE

    Türkiye’nin terör gündemi Harp Akademileri Komutanlığında MGK toplantısında,

    Eksen kayması, terör ve Anayasa değişikliği gündemi TÜSİAD İstişare Konseyi toplantısında görüşüldü.

    *
    MGK; başta milli güvenlik siyaseti olmak üzere ülke sorunları üzerinde ortak görüş belirliyor.
    AKP iktidarının AB üyeliği bağlamında değiştirdiği yapısıyla, işlevini sürdürüyor.
    Sivil üyelerin artışı ve Genel Sekreterliğin sivilleştirilmesi sonucu; sivil,
    Kararlarının Bakanlar Kurulunca “dikkate alınır”dan , “değerlendirilir”e düşürülmüş olmasıyla; bir tavsiye kuruluşu durumundadır.
    Harika!

    *
    Ne ki Cumhuriyetin demokratik,lâik ve sosyal bir hukuk devlet niteliğinin,
    Devletin bölünmez bütünlüğü ve erkler ayrılığı ilkesinin yokedimi için tartışıldığı,
    Sorunların çözümünün kilitlendiği bu aşamada:
    AKP iktidarının metezori yanındaki generallerle, yeni yapı ve işleviyle MGK toplantısında,
    “Birlik,beraberlik ve bölünmez bütünlüğümüze karşı menfur saldırıların devletimiz ve milletimizin kararlılığı karşısında amacına ulaşmayacağı ve mücadeleye tavizsiz devam edilecektir” kararı,
    Toplumsal tereddütü asla ortadan kaldıramıyor!

    *
    Çünkü Büyük Orta Doğu ve Medeniyetler İttifakı Projeleri lehinde,
    Demokratikleşme,
    Ya da Lâik Demokrasi ve Kürt Sorununun çözümü,
    Ya da siyasette eksen kayması;
    Türkiye’nin ana damarı Kemalist düşünceyi çok ağır rahatsız ediyor.
    İktidar, Anayasa Mahkemesinden , “antilâik odak” olmakla hükümlü olması bir yana,
    Nedir o Eşbaşkanlık? Nasıl bir kâhırdır bu? Nasıl bir yok oluş?
    Benzeri sorularla, toplumsal dinamikte ayrışılıyor.
    Birliğin ayrışması,beraberliklerin kopması üzerinde inançsızlık ve kararsızlık ürüyor.
    Çözüm çıkmıyor!

    *
    Üstelik Eşbaşkan göreviyle Başbakan ve AKP çok güçlü bir iktidarı temsil etmektedir.
    Cabası hem örtülü hem aleni dış destek,
    Kadrolu, iletişime egemen,sermaye grubu ve uluslararası pazarı ve derini üzerinde yükselen otorite…
    Yetmiyor!
    Daha derinleşmek ve daha güc sağlamak,
    Laik demokrasi ve Kürt Sorunununda yeniOsmanlıcı çözümler dayatmak üzere mevcut anayasada kimi değişikliklerle,
    Devleti partileştirdikten sonra hukukunda egemeni olmaya çabalıyor.
    “Devlet benim, hukuk benim, hak benim” olmak istiyor.
    Kutuplaşmayı derinleştiriyor!
    Çabası; dengeleri alt-üst, toplumu birbiriyle kavgalı ediyor…

    *
    TÜSİAD Yüksek İştişare Konseyi toplantısında,
    Terörden AB’ne, anayasa değişikliğinden eksen kaymasına kadar ağır bir gündem tartışılıyor.
    Başkan Ümit Boyner,
    “Ne oldu da vizyonumuzu,heyecanımızı,daha iyi bir gelecek kurmak için gerekli disiplini tükettik?
    Burada AB’yi bir eşik, bir hedef, bir standartlar kümesi olarak değerlendiriyorum.
    Hangi yönetim zaafı hatta körlüğü bizi kazandıklarımızın gerisine düşürdü,bunu sorgulamalıyız.” diyor.
    YİK Başkanı Mustafa Koç,
    “Anayasa paketinde kimi maddeler kutuplaşmaya neden olabilir.
    Anayasa değişiklikleri kapsamında yürütmenin yargı üzerindeki etkisini arttıran,
    Siyasi parti kapatmayı pazarlık alanına taşıyan düzenlemeler mevcuttur.
    Genel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri varken,bunların önüne bir de referandum eklenmiş oluyor.
    Bu tablonun yarardan çok zarar getireceği endişesini taşıyoruz”diyor.
    TÜSİAD’ın iktidarla danışma,ortaklaşma ve paylaşma sorunu yaşadığı anlaşılıyor…
    Nitekim Başbakan, Türkiye’de kayıtlı istihdamın %50’si, kamu dışı üretimin %65’i, kurumlar vergisinin % 90’ını üyelerince sağlanan TÜSİAD’a cevap vermekte gecikmiyor.
    “Böyle saçmalık olur mu?”diyor.

    *
    Mustafa Koç çareyi daha ötede arıyor,
    ” Başta ABD olmak üzere bir çok gelişmiş ülke, G-20 zirvelerinde küreselleşme konusunda bir samimiyet sınavındadır.
    Bu ortamda Türkiye ekonomisinin,küreselleşme nimetlerinden her gün biraz daha fazla yararlanacağı bir gelişim çizgisi göstermekte olduğunu iyi kavranmalıdır.” derken:
    İşadamı akılcılığıyla Türkiye ekonomisinin gerçek dinamiğini, eksenini, demokratikleşme sürecini küresel stratejinin dikkatine sunuyor.
    Yanlışı gösteriyor!

    *
    Türkiye’ye demokratikleşmesi sürecinde önce siyasal ve toplumsal uzlaşma gerekiyor.
    Her türlü sorunun çözümü siyasal ve toplumsal uzlaşıyla hazırlanmış bir Anayasa’dan geçiyor.
    O anayasa ışığında belirlenmiş irade ve kararlılık,
    Hukuk ve güvenle; Çözüm!
    Tek çözüm!

    *
    Danışıldığında dağ aşılır,danışılmadığında şaşılır…

  • DEMOKRATİK ÖZERKLİK TALEBİ

    DEMOKRATİK ÖZERKLİK TALEBİ

    DEMOKRATİK ÖZERKLİK TALEBİ

    Okuma- yazma seferberliği sırasında Millet Mekteplerini takiben,
    Halkevleri; 1932’de 3.CHP Kurultay kararıyla, ulus devlet toplumu inşası için kuruldu.
    Halkın, Kemalist Devrimler ışığında yetiştirilmesini ve kitleselliğini amaçlıyordu.
    Dil-edebiyat, güzel sanatlar,tiyatro,kütüphanecilik,müzecilik,köycülük ve daha bir çok konuda,
    Çok önemli gelişmeler sağladılar.
    1951′ de kapatılmalarıyla uluslaşma hamlesinde ciddi bir açık daha oluştu.

    *
    Bugün kurumsal kimlik peşinde farklı ideoloji, görüş ve inançta, kısıtlı, içe kapalı siyasi oluşumlar,
    Demokratikleşme perspektifinde ortak dil, siyasal nicelik ve niteliklerini geliştirmeye çalışıyorlar.
    AKP Siyaset Akademileri ortak amaçlarda birlik sağlamak için 81 ilde faaliyettedir.
    Siyasetine binlerce vatandaşın katılımıyla, dirliğini sağlıyor….
    BDP Eşbaşkanı AbdullahÖcalan’da ( ! ) birlik ve dirlik için aynı yöntemi talimatlıyor.

    *
    Nitekim,19-20 Haziran’da BDP Belediye Başkanları ve İl Genel Meclis Başkanları,
    Diyarbakır,Kayapınar Siyaset Akademisinde;
    “Özgür Demokratik Yerel Yönetim Anlayışının Geliştirilmesi, AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” konusunu görüştüler…

    *
    BDP’li belediyeler yönetimlerinde yeni bir model geliştirdikleri iddiasındadırlar.
    Örgütlü toplum,demokratik katılım,ekolojik yaklaşım ve toplumcu ekonomi modeliyle,
    Kürtlerin konfederal ulus,anayasa,siyaset ve vatan konseptinde,
    Cumhuriyetin ulusalcı ve milliyetçi esası ve duruşuna karşı gelişiyorlar…
    Toplantı sonuç bildirgesiyle yerel yönetimler üzerinden “demokratik özerklik” gayretini ilan ediyorlar!

    *
    Avrupa Konseyinin, ortak ideal ve ilkeler doğrultusunda daha ileri bir birlik sağlanması yönünde,
    Türkiye, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nı;
    Kimi maddelerine çekince koyarak imzalamıştır.
    Şart; yerel makamları her türlü demokratik rejimin temellerinden biri kabul ediyor.
    Vatandaşların kamu işleri sevk ve idaresinde bulunmasını en temel demokratik hak sayıyor.
    Özerk yerel yönetimlerin korunması ve güçlendirilmesi,
    İdarede adem-i merkeziyetçiliğe dayanan bir Avrupa oluşması hedefleniyor.
    Ya, ulusal devletlerin egemenlik haklarının korunması kaygısı?
    AB kurucu unsuru Maastricht Anlaşmasına konulan “yerindenlik ilkesi” kaygının giderilmesini temin ediyor.
    Ne ki yerindenlik ilkesi; ayrılma ya da bölünmeye karşı geliştirilen bir hukuktur, iyi ama;
    Konfederal taleplere engel olmuyor…

    *
    Türkiye’nin haklı olarak bölücü ve ayrılıkçı Kürtçü terör olarak adlandırdığı hareket;
    Dünya’da, bir halkın demokratik siyasi hakları mücadelesi ve gerektiğinde başvurduğu şiddeti olarak algılanıyor!
    Kimlikleri,dilleri ve kültürleri baskılanmaktadır!
    Medeniyet, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik vaadine rağmen yoksulluluğa ve suça yöneltiliyorlar…
    Toplum olarak itildikleri noktadan sisteme direniyorlar ve gerektiğinde derinden gelen bir protesto duygusuyla şiddet gösteriyorlar!
    Kürt isyancıları olarak algılanıyorlar…
    Bunun anlaşılmasıyla birlikte Abdullah Öcalan; ayrı bağımsız devlet olmak siyasetini arka plana almıştır.
    Şimdi konfederal ulus,anayasa, siyaset ve vatan siyasetini geliştiriyor.
    Günümüzün karşılıklı bağımlılıklar dünyasında Kürtlere; uluslararası hukukun, angajmanların önünü açıyor.
    Konfederal Türkiye düşünde, ilk adım yerel yönetimler vasıtasıyla demokratik özerkliğin ilanıdır.
    Siyaset Akademisi toplantıları sonuç bildirgesi bu hususta geleceği gösteriyor,

    *
    Sonuç bildirgesinde; AB, Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nda Türkiye’nin çekince koyduğu maddelerin,
    Demokratikleşme ve Kürt sorununun çözülmesini olanaksızlaştırdığı,
    Dolayısıyla bu maddelerden çekincenin kaldırılması konusunda mücadele kararı açıklanıyor!
    Mesela yerel yönetimlerin planlama ve karar süreçlerinde söz hakkı, iç örgütlenme özgürlüğü,
    Mali kaynakların kendi politikaları çerçevesinde kullanımı, hakların savunulması için uluslararası işbirliği talep ediliyor.
    Avrupa’da, Amerika’da siyasi ofislere,lobilere, birimlere trafiğin artacağı ve Türkiye’nin baskılanacağı anlaşılıyor…

    *
    Konfederalist Kürtçü çaba ve terörü; ulusalcı ve milliyetçi temelde Türkiye’yi kuşatıyor.
    Ulusal ve milliyetçi kaygılar taşımıyan AKP iktidarının vereceği ödünlerle,
    Türkiye’yi adım adım konfederal yapıya götüreceği pek açıktır.
    Terörle mücadelenin de ilk adımı olarak;
    Önünde engelleri ne ise mutlaka kaldırılması suretiyle,
    Ulusal ve milliyetçi tema’da, bireyin demokratik hak ve ödevlerini çağdaşlaştıran bütün bir anayasa;
    Çözüm olarak görülüyor.
    Anayasal kararlılık ve bütünlük, birlik ve dirlik ile uluslararası hukuk ve angajmanların karşısında ve birlikte olmak gerekiyor…
    Aksi halde Türkiye çözülüyor…