FİLİSTİN, KKTC VE GARANTİLER
Dünkü gazetelerde çıkan haber, bir felaketi haber veriyordu.
Habere göre;
“1974 Barış Harekatı ile adaya yıllardır huzur getirmiş olan “Kıbrıs Türk Barış Kuvvetlerinin” Kıbrıslı Türklerin “Hayır” oylarına rağmen politik baskılar sonucu Kıbrıs adasından geri çekilmesinin üzerinden daha bir yıl bile geçmeden sözde dağıtılmış olan Rum Milli Muhafız Ordusu, Lefkoşa’nın Türk kesimi ile civarındaki Kıbrıslı Türklerin evlerini havadan füzelerle vurdu. Rumlar, saldırılarına kentin merkezini ve kuzey kesimlerini vurarak devam ediyor. 200’den fazla kişinin yaşamını yitirdiği saldırılarda, 120’si ağır olmak üzere yüzlerce kişi de yaralandı.
Saldırılarda kentteki bütün güvenlik tesislerinin yerle bir olduğu belirtildi. Hedef alınan karakolların birinde yerlerde yatan onlarca üniformalı güvenlik görevlisi cesedinin görülebildiği ve onlarcasının da yıkılan binaların enkazı altında olduğu bildiriliyor.”
Yukarıdaki haberin ilk üç satırı hayali olup, geri kalan satırlar İsrail’in, Hamas ile ateşkesin sona ermesinden bir hafta sonra, 27 Aralık Cumartesi günü düzenlediği hava saldırısında, Gazze kenti ile civarındaki güvenlik noktalarını hedef almasını dünyaya duyuran haberden alınmış olup, “İsrail” kelimesi “Rum Milli Muhafız Ordusu”, “Gazze” kelimesi “Lefkoşa’nın Türk Kesimi” ve “Filistinlilerin” kelimesi de “Kıbrıslı Türkleri” kelimeleri ile değiştirilmiştir. Haberde başka her hangi bir değişiklik yapılmamıştır.
Bu üzücü olayın ve kabul edilemez saldırının nedeni, Filistinlilerin bir anavatanı ve bu anavatanın da “Etkin ve Fiili Garantisinin” bulunmaması.
İsrail hiç kimseyi ve uyarıları dinlemeden, BM kararları, AB istekleri ve İKÖ bildirilerini de dikkate almadan, kendi istediği zaman Filistinlilere saldırmakta ve açıkça masum insanları oturdukları evlerinde katletmektedir.
Ne soğuk, ne ayaz, ne yağmur, ne de fırtınayı dikkate alıp, korumasız Filistinlileri evsiz, barksız, elektriksiz, aç ve susuz, her tür asgari yaşam ortamından yoksun bırakarak isteklerini silah gücü ile dikte ettirmeye çalışmaktadır.
Rumlar bunun bilincinde olarak, ısrarla “Tek Halk” konusunu üzerinde durmaktalar ve hayallerinde olan “Kıbrıs Rum Üniter Devleti”ni kurabilmek için de her tür baskı yolunu denemektedirler.
“Adaya barışın gelebilmesi için Türk askerinin adadan gitmesi ve Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin” kaldırılması gerektiği iddiasını ortaya atmışlar ve bunu gerçekleştirebilmek için de her tür politik entrikayı bıkmadan usanmadan çevirmekteler.
Türkiye’nin ada üzerine garantör hakları olduğu müddetçe ve Türk askerinin de adada bulunduğu sürece, adanın tümüne sahip olamayacaklarını ve Kıbrıslı Türkleri aynen Girit’te bundan 100 sene önce yaptıkları gibi adadan atamayacaklarını çok iyi biliyorlar.
Geçmişte adanın tek hakimi olabilmek ve adayı Yunanistan’a bağlayabilmek için her yolu denediler. Yüzlerce, binlerce masum Kıbrıslı Türkü, aynen İsrail’in Filistinlileri acımasızca öldürdüğü gibi katlettiler ve işi 16 Temmuz 1974 günü “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”ni ilan edebilmeye kadar getirdiler ve ilan ettiler de.
Adanın garantörlerinden birisi olan Türkiye, 1960 Anayasası, Ek 4’ünde belirtilen uluslararası haklarını kullanıp müdahale etmeseydi şimdiye Kıbrıslı Rumlar adanın Yunanistan’a ilhakının (ENOSİS) 34.cü yılını kutlamış, 35.ci yılın da kutlama hazırlıklarının plan ve programını yapıyor olacaklardı. Biz Kıbrıslı Türkler de, büyük bir olasılıkla bu kutlamaları öbür dünyadan topluca seyrediyor olacaktık.
Türkiye gibi garantör bir Anavatanları ve kendilerini savunacak egemen bir devletleri olmayan Filistin halkının bu gün başına gelenlerin, Türk ordusunun geri gitmesi ve Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılması sonrası bizim de başımıza geleceği kesindir.
Üstelik katliamlardan sonra Rumların İsrail’i örnek gösterip, haklı konuma geçmesi de kaçınılmaz politik bir gelişme olacaktır. Elleri ve kolları bağlanmış Türkiye ise gözyaşlarını içine akıtıp, Kıbrıs’taki katliamı sadece seyredebilecektir.
Kıbrıslı Türklerin Cumartesi ve Pazar günü Gazze’de olanlardan gerekli dersi alması, Türk ordusunun kıymetini ve Türkiye’nin garantörlüğünün ne demek olduğunu iyice öğrenmesi ve Anavatanı ile tanınmasa da, kan ve göz yaşı ile 20 yıllık bir mücadele sonrasında kurmayı başardığımız küçücük ama hepsi de bizim olan devletimiz “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”ne ne pahasına olursa olsun sahip çıkması gerekmektedir.
Bunu yapmayıp da anavatanımıza, ordumuza ve devletimize sahip çıkmadığımız için pişmanlık duyduğumuz zaman geldiği vakit ise artık çok geç olacaktır.
Prof. Dr. Ata ATUN
Bir yanıt yazın