Son günlerde Anadolu Üniversitesi’nin bölünmesi konusunda yerel basında tartışma yaşanırken, bölünme olursa yeni kurulacak olan üniversitenin eğitim seviyesi de tartışmaya dahil edilmiştir.
Bu köşede daha önce yayınlanan yazılarımda da söz ettiğim gibi günümüzde üniversitelerin bilimsel performanslarının değerlendirmeleri, daha çok internet ortamında elektronik dergilerdeki (Cybermetric) yayınlarından Webometrik olarak yapılmaktadır.
Webometrik değerlendirmeler web siteleri gözlemleme, arama motorları tarama ve veri tabanları inceleme ile gerçekleştirilmektedir. Webometrik sıralamalarda dış görünürlük, ulaşılabilirlik, kullanılabilirlik, ziyaret edenlerin sayısı, web boyutu, indirilen sayfa sayıları göz önüne alınmaktadır.
Webometrik sıralamalar, üniversiteledin web ortamında yayın yapmalarını özendirmek amacıyla hazırlanmaktadır. Elektronik sibermetrik web tabanlı atıf raporları, bibliografik atıflara alternatif olmuştur.
Bu konuda araştırma yapan kurumların başında Webometrics (İspanya) gelmektedir. Webometrics 2004 yılında 4000, Temmuz 2009’da 6000, Mart 2010 da 8.000 üniversiteyi sıralamıştır. Sıralama, (Webometrics Ranking of World Universities) İspanya’nın ve Avrupa’nın alanında en büyük en büyük kamu araştırma kurumu olan Consejo Superior de Investigaciones Científicas (CSIC) tarafından yapılır ve izafet.Com – Türkiyenin en iyi üniversiteleri sıraLaması (webometrics tarafından yapıLan) Google verileri kullanılır.
Sıralamalar bilimsel içerik, web boyutu, bilimsel insan ve görünürlük kriterlerine göre yapılmaktadır: Bilimsel insan (scholar): Google scholar tarafından sergilenen ve o kuruma ait bilimsel yayın sayısı, atıf sayısı ve diğer akademik verilerin boyutu. Bilimsel içerikli dosyalar: (rich files): “doc”, “pdf”, “ppt” ile biten ve bilimsel formatlı dosyaların boyutu ve sayısı, Görünürlük (visibilty): Kurumun sayfalarına diğer internet sayfalarından verilen bağlantılar, Boyut (size) : Google, Yahoo, Livesearch gibi arama motorları tarafından taranan sayfalara ziyaret.
Dünya genelinde üniversiteleri Webometrics dışında üç kurum daha değerlendirerek sıralanmaktadır. Bunlar; Jiao Tong (Çin Shangai Index), US News and World Report (ABD) ve THES’tir (Times Higher Education). THES ve Quacquarelli Symonds (QS) 2004 yılından bu yana ortak çalışmaktadır.
Ayrıca, (İngiltere tabanlı QuacquarelliSymonds adında eğitim hizmetleri veren kuruluş) sitesinde de üniversiteler sıralanmaktadır.
Dünyada ilk sıralama 1983 yılında US News tarafından ABD üniversiteleri için yapılmıştır. 2003 yılında Çin’in Jiao Tong Üniversitesi dünyanın ilk 500 üniversitesini belli kriterlere göre belirlemiştir. THES, 2007 yılına kadar ISI verilerine göre sıralama yapılırken daha sonra SCOPUS’u ( makale sayıları, atıflar, ölçüm indeksleri) kullanmaya başlamıştır.
Üniversite sıralamalarından memnun olmayan Avrupa Birliği, yeni bir sıralama sistemini desteklemektedir.
Avrupa Komisyonu tarafından 11Temmuz’da açıklanan stratejide, AB üniversitelerinin dünya sıralamalarındaki yerini sağlamlaştırmak için yeni bir üniversite sıralama sistemine de yer verilmiştir.
Böylece, ABD’li elit üniversite önyargısı kırılabilinecektir.
Strateji, Avrupa Birliği üniversitelerinden mezun olanların dünyanın herhangi bir yerinde çalışmak için gereken becerileri kazanmasını ve Avrupa’nın, uluslararası öğrenciler için tercih sebebi olmayı sürdürmesini amaçlamaktadır.
Dünyada yaklaşık 16 bin yüksek öğrenim kurumu vardır ve mevcut sıralamalar ilk 100 ya da 500 kuruma odaklanmaktadır. Bu sıralamalarda ilk 10’u genelde ABD olmak üzere her zaman İngilizce konuşulan ülke üniversiteleridir.
Çin’in Jiao Tong Üniversitesi’nin 2013 yılı sıralamasında ilk 10 üniversite arasında 8 ABD, 2 İngiliz üniversitesi yer almıştır.
Günümüzde dünyadaki tüm uluslararası öğrencilerin yüzde 45’i Avrupa ülkelerinin üniversitelerini tercih etmektedir. Çin ve Hindistan gibi büyük ekonomiler yüksek öğretime yatırımı artırdıkça, AB üniversitelerinin markalaşması daha büyük önem kazanmaya başlamıştır.
Almanya Yüksek Öğrenim Merkezi ve Almanya Yüksek Öğrenim Politika Araştırmaları Merkezi öncülüğünde, AB finansmanlı 2 milyar Euro’luk bir girişim olan U-Multirank, 1’den 100’e sıralama yerine öğrenci ve işverenlere daha incelikli ve kullanıcı dostu bir rehber sunmaktadır.
Avrupa Komisyonu, listede 500 üniversitenin yer alacağını açıklamıştır.
Sıralamada, araştırma alanındaki itibarın yanı sıra eğitim öğretim kalitesi, bilginin iş hayatına aktarılabilmesi, uluslararası yönelim gibi klasik kriterlerden daha geniş bir yelpaze söz konusu olacaktır.
Yeni sıralama sisteminin arkasındaki sebeplerden biri de Komisyon’un, kıta Avrupası’ndaki üniversitelerin mevcut listelerde yeterince yer almamasıdır.
Komisyon, yeni sistemin Avrupalı yüksek öğrenim kurumlarının cazibesini artıracağı görüşündedir.
İrlanda’daki Dublin Teknoloji Ensitüsü’nde yüksek öğrenim araştırmacısı Ellen Hazelkom, (UNESCO ve OECD’nin üniversite sıralamalarıyla ilgili hazırladığı Yüksek Öğrenimde Sıralama ve Hesap Verebilirlik: Faydaları ve Hataları başlıklı raporu yazan ekip içindedir) mevcut sıralama sistemlerinde elde edilen itibarın kendi kendini doğrulayan bir niteliğe sahip olması sebebiyle yeni bir sıralama sistemine ihtiyaç bulunduğu görüşündedir.
Avrupa Birliği haber kanalı EurActiv‘e (12.07.2013) bilgi veren Hazelkorn şunları söylemiştir: “Sıralamalarla ilgili sorunun, Shangai ile ilgili değil ama Times ve QS ile ilgili sorunun bir bölümü de aslında itibarı ölçmeleri. İtibar ise kendi kendini besliyor ve aslında çok sayıda iyi üniversite olduğunu bilip bilmemek mümkün olmuyor…
Listelerde en üst sıralarda olan üniversitelerin en eski ve en zengin üniversiteler olması şaşırtıcı değil. Oxford’lar ve Cambridge’ler de var ama bunların çoğu ABD’deki özel üniversiteler. Bu Avrupa’da önemli bir konu ve Avrupa Birliği de bu sebeple farklı bir görüş ya da farklı bir yol sunmak için bu Multirank’i destekliyor…
Katmanlaşmanın artmasıyla ilgili endişelerin arttığını düşünüyorum. Elit üniversite olmanın getirdiği prim ve listede üst sıralarda yer almayla beraber gelen özellikler elbette ki ancak çok zengin ve kaynakların sağlam olmasıyla mümkün oluyor.”
Hazelkorn’a göre Komisyon’un hedeflerinden biri de, beslendikleri büyük kaynakların mevcut sıralama sisteminde avantaj sağlayan araştırmaları mümkün kıldığı ABD üniversiteleri dışında kalan üniversitelerin profilini artırmaktır.
Hazelkorn’a göre doğru kullanılmaması durumunda üniversite sıralamaları, toplumdaki eşitsizlikleri artırabilir ve işverenlerin birkaç seçkin ve pahalı üniversiteye yoğunlaşması sebebiyle işgücü piyasası üzerinde de etkiye sebep olabilir.
Komisyon, elit üniversitelerde eğitim gören öğrenci sayısının çok düşük olması sebebiyle sıralamaların işgücü piyasasını etkileyebileceği kanısında değildir.
Komisyon’un eğitim sözcüsü Dennis Abbott’ın bu konudaki değerlendirmesi ise şöyledir: “Sıralamalarda boy gösteren araştırma yoğunluklu üniversitelerin mezunlarının iş bulma şansları kesinlikle yüksek. Ancak toplam üniversite mezunu sayısının çok küçük bir bölümünü oluşturmaları sebebiyle işgücü piyasasını bozacağını ya da toplumsal katmanlaşmayı artıracağını söyleyemeyiz. Ancak şu anki uluslararası sıralama esas olarak eğitim öğretimdeki performansı değil de araştırmanın önem taşıdığı görüşünü destekliyor”
Hazelkorn, haklı olarak devletlerin, nüfusun sadece küçük bir bölümünün eğitim gördüğü üniversitelere neden çok büyük kaynaklar ayırdığını çözüme kavuşmamış bir soru olarak algılamaktadır.
Araştırmacı, “Öğrencilerimizin yüzde 90 ya da 95’i elit kurumlarda eğitim görmüyor. (tıpkı Türkiye’de olduğu gibi) Buraları elit yapan da bu. O zaman soru şu: neden insanların eğitim gördüğü yerler yerine görmedikleri yerlere bu kadar para harcıyoruz?” demektedir.
Hazelkorn’a göre dünyadaki ilk 100 üniversite arasına giren kurumlar için gereken yaklaşık 1.5 milyar Euro’luk bütçe göz önünde bulundurulduğunda, hükümetler her şeyden önemli olan birinci sını’ etiketi peşinde koşarken sosyal hizmetler gibi ulusal bütçenin diğer önemli alanlarını ihmal etmektedirler.
Elit üniversitelerin harçlarına sahip olmayan üniversitelerin uluslararası alanda başarılı olması mümkün değildir.
Bu sebeple Hazelkorn, “Bu düzeyde rekabet edebilmek için bütçede ciddi rakamlar söz konusu olması gerekiyor. Birinci sınıf olarak adlandırılabilmek için yıllık 2 milyar dolar gibi bir bütçeye sahip olmak gerekiyor. Evet, bu çok fazla. Her şeyden önce pek çok hükümetin karşılayamayacağı bir bütçe.
Ancak her ülke açısından, sıfır toplamlı bir dünyada yaşıyoruz. Eğer bu alanda daha çok harcarsam, şuradan kısmam gerekecek. Barınma konusunda sorunlarımız var, sağlık konusunda sorunlarımız var, emekli maaşları konusunda sorunlarımız var, her konuda sorunlarımız var… Sadece bir alana mı yatırım yapacağız” görüşündedir.
Diğer taraftan elit üniversitelerin ulusal ya da bölgesel ekonomik ve toplumsal kalkınmanın öncüleri olması da her zaman mümkün değildir.
UNESCO yüksek öğretim uzmanı Peter J. Wells, UNESCO’nun raporunda akademik prestij ile ekonomik başarı arasındaki ilişkinin oldukça zayıf olduğunu savunmaktadır:
“Örneğin birinci sınıf üniversite söyleminin özellikle etkili olduğu İngiltere’de ekonomik başarı, 2008’deki bankacılık krizine kadar finans sektörünün büyümesine bağlıydı. İşletme, İngiltere’deki en üst sıradaki meselelerden biri olmadığı halde.”
Sonuç: Anadolu Üniversitesi, özellikle AÖF belki bir elit Fakülte, Anadolu Üniversitesi de elit bir üniversite değildir ama, Türk toplumuna çok önemli katkılarda bulunmaktadır.
Bunu inkar edemeyiz.