Fener Rum Patrikliği, 1453 yılında İstanbul’un fethinden sonra Fatih sultan Mehmet’in çıkarmış olduğu bir fermanla kurulmuştur.
Daha doğrusu, bu fermanla düzenlenmiştir.
Fatih, bu düzenleme ile bir taraftan devletin Ortodoks Hıristiyan tebaasının inanç ve ibadet özgürlüğünü devletin garantisi altına alırken, bir taraftan da bu insanların Roma kilisesine olan bağlılıklarını ortadan kaldırmak, Roma’nın etkisini azaltmak, Batı kilisesine karşı doğuda ikinci bir kilise daha açarak Hıristiyan dünyasını bölmek ve böylece bu dünyayı zayıflatmak istemiştir.
Esasen Fatih Sultan Mehmet’in, 1480-1481 yıllarında giriştiği Otranto Seferi de, doğu kilisesinden sonra batı kilisesini de ele geçirerek, Hıristiyan dünyasını büsbütün yönetme amacı taşıyordu; ne var ki bu sefer başarıya ulaşamamıştır Büyük Fatih!
Gelin görün ki; Fener Rum Patrikliği, devletin güçlü zamanlarında sesini, soluğunu kesip köşesine çekilirken, devletin zayıfladığı zamanlarda sürekli bir çıban başı gibi kendisini göstermiş, patrikler, fırsattan istifade hemen yabancı ülkelerle, özellikle de Osmanlı’nın savaş halinde olduğu ülkelerle diyaloga geçmişlerdir.
Bu anlamda patriklik, adeta yabancı casusların üst merkezi ve haber alma teşkilatı rolü oynamıştır.
Başta Rus Çarlığı olmak üzere; yabancı ülkeler, Fener Rum Patrikliğini ve Osmanlı’nın Ortodoks tebaasını, devletin iç işlerine karışmak için bir vasıta ve baskı aracı olarak kullanmışlardır.
Pek çok uluslararası anlaşmaya, Fener Rum patrikliğine ve patrikliğin dini yönetimi altında bulunan Hıristiyan ahaliye ilişkin de düzenlemeler sokuşturmuşlardır.
Buna ilave olarak, Fener Rum patrikliği, gerek Osmanlı ülkesinin paylaşımı, gerekse Anadolu coğrafyasının ve devletin başkenti olan İstanbul’un düşmanlarca işgali sırasında da üstüne düşen vazifeyi bihakkın yerine getirmiş ve hiçbir ihanetten geri durmamıştır!
…
Cumhuriyet dönemindeki düzenlemelere göre; Fener Rum Patrikhanesi’nin statüsü, Fatih Kaymakamlığı’nın yönetim yetkisinde bulunan bölgede faaliyette bulunan herhangi bir dernek ve cemaatten, mesela Cübbeli Ahmet Hoca’nın temsil ettiği İsmailağa Cemaati’nden, bilemediniz Fatih İlçe Müftülüğü’nden farklı değildir.
Gelin görün ki; basiretsiz siyasilerimiz sebebiyle Fener Rum Patriği, bugün ülkenin Diyanet İşleri Başkanı seviyesinde, hatta ondan da üst seviyede muamele görmektedir.
Devletin resmi etkinliklerinde, mesela devletin resmi ramazan iftarlarında Diyanet İşleri Başkanı ile aynı protokole tabi tutulur Fener Rum Patriği 1. Bartholomeos.
Sadece o da değil, Ermeni Patriği Aram Ateşyan, Musevi Cemaati Lideri İsak Haleva da aynı muameleyi görürler devlet tarafından.
Bu çelişki, biraz da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın teşkilat yapısından kaynaklanan bir durumdur aslında.
Zira Diyanet İşleri Başkanlığı, ismine uygun olarak teşkilatlansa, bunların hiçbiri yaşanmayacaktır bu ülkede.
Çünkü Arapça “Diyanet” kelimesi, “Dinler” demektir.
Eğer başkanlık, sadece İslam Dini’ni, hatta onun da sadece Hanefi Mezhebi’ni temsilen teşkilatlanmayıp, ülkedeki bütün inanç gruplarını kapsayacak biçimde teşkilatlansa, ülkedeki bütün inançlar bu teşkilatın çatısı altında temsil edilecek ve böylece ne İsak Haleva, ne Aram Ateşyan ve ne de 1. Bartholomeos Diyanet İşleri Başkanı ile aynı muameleyi göreceklerdir.
Türk Ortodoks Patrikhanesi
Türk Ortodoks Patrikhanesi, 1921 yılında olmak üzere; İstiklal Harbi’ni destekleyen Pavlos Karahisarithis tarafından Kayseri’de kurulmuştur.
Papaz Karahisarithis, papaz olarak Akdağmadeni’ne atanmış ve Eftim adını almıştır.
23 Nisan 1920’de Ankara’da faaliyete başlayan Büyük Millet Meclisi’nin açılış duasını yapan din adamları arasında Papaz Eftim de vardır.
Milli Mücadele’de “Umum-i Anadolu Türk Ortodoksları Cemaatleri” olarak yer almışlardır. Atatürk, Milli Mücadeleye destek veren Papa Eftim için “Papa Eftim, Bu Memlekete Bir Ordu Kadar Hizmet Etmiştir” demiştir(1).
Papa I. Eftim TBMM açılışında halka konuşma yaparken, 23 Nisan 1920
1924 yılından itibaren ayinleri yönetmeye başlayan Karahisarithis, daha sonraki yıllarda adını Zeki Erenerol olarak değiştirmek suretiyle Türkleşmiş, Milli Mücadele’nin yanında yer alması sebebiyle Türk hükümeti tarafından nüfus mübadelelerinden muaf tutulmuştur.
Rahmetli Muzaffer Tekin’in anlattıklarına bakılırsa Papa Eftim, doğuştan Türk’tür. Muzaffer Tekin, Papa Eftim’in şöyle dediğini aktarıyor yazısında:
“Ben, her zaman her yerde Türk olduğumu beyan ettim. Bir yabancı Türk dostu olabilir. Fakat benim gibi halis bir Türk?ün, bir yabancı Türk dostu gibi gösterilmesinden incinmemek ve teessüf duymamak mümkün değildir. Bana Türk demeyip Türk dostu diyenleri hiçbir şekilde affedemem! Biz hristiyan Türkler de, bütün milletimizle beraber milli istiklalimize kavuştuk ve şimdi övünüyoruz; Ne mutlu Türk’üm diyene”(2)
Türk Ortodoks Patrikliği, 1923-1962 yılları arasında Papa Eftim-1, yani Pavlos Karahisarithis, yani Zeki Erenerol tarafından temsil edilirken, 1962-1991 yıllarında Papa Eftim-II (Turgut Erenerol), 1991-2002 yılları arasında Papa Eftim-III (Selçuk Erenerol) tarafından yönetilmiş olup, halen Papapa Eftim-IV unvanıyla Paşa Ümit Erenerol tarafından idare edilmektedir.
Patrikhanenin toplam üç kilisesi bulunmaktadır; bunlar; Meryem Ana Türk Ortodoks Kilisesi Karaköy Aya Nikola Kilisesi ve Aziz Aya Yani Kiliseleridir.
Bu üç kilise, Kurtuluş Savaşı yıllarında Türk Ortodokslarına geçmiştir.
O tarihten bu yana, Türk Ortodoks Patrikhanesinin kontrolündedir.
Fener Rum Patrikhanesi, bu kiliselerin, Kurtuluş Savaşı yıllarında zorla ellerinden alındığını iddia ederek, bu üç kiliseyi geri almak için mücadele vermektedir.
Günümüzde Patrikhanenin, 350 kişi civarında üyesi olduğu sanılıyor(3).
…
Görüldüğü gibi; Türkiye’deki Ortodoks Hıristiyan vatandaşlar, Milli Mücadele sırasında bir ayrışma yaşamışlar, büyük çoğunlu Milli Mücadele’nin karşısında yer alırken veya en azından tepkisiz kalırken, onlardan küçük bir azınlık Milli Mücadele’nin yanında aktif olarak yer almışlardır.
Yine dikkat edileceği gibi; Fener Rum Patrikliği’nin başında bulunan baş papaza Patrik ve temsil ettiği kiliseye de Patriklik denilirken, Türk Ortodokslarının Bağlı bulunduğu Patrikliği yöneten kişiler Papa unvanıyla anılmaktadırlar.
Oysa Papalık, Vakikan’da bulunan ve Katolik Hıristiyan aleminin mensubu bulundukları kilisenin adı, Papa da bu kilisenin ve Vatikan Devleti’nin lideri olan Baş Papaz’ın unvanıdır.
Yani Türk Ortodoksları, dini liderlerinin unvanı olarak da Fener Rum patrikhanesinden ayrı bir cemaattir.
Bunun sebebi nedir, araştırma gereği duymadım ama internet ortamında pek çok yayında Türk Ortodokslarının patrikleri, “Patrik” olarak değil, “Papa” olarak anılmaktadır.
Bu anlamda, bugün Papa Eftim-IV unvanıyla görev yapan Paşa Ümit Erenerol tarafından yönetilen patriklik, işte Milli Mücadele’den yana tavır koyan Ortodoks vatandaşlarımızın bize bıraktıkları bir emanettir; korumak ve Fener Rum patrikliği’ne karşı haklarını savunmak gerekir.
Ergenekon Kumpas Davası ve Türk Ortodoks Patrikliği
Fener Rum Patrikliği ise, böyle bir bölünmeyi hiçbir zaman kabul etmemiş ve bu küçük Ortodoks grubunun eline geçen üç kiliseyi almak için yıllarca süren bir çabanın içine girmiştir.
Muhtemelen bu çaba halen devam ettiriliyor olmalıdır.
Sözün burasında aklımıza gelen bir şüpheyi siz okuyucularımla da paylaşmak isterim.
Bilindiği gibi; 2008 yılında kurgulanan ve FETÖ’nün TSK’ye kurmuş olduğu bir kumpas olduğu anlaşılan Ergenekon Kumpas Davası kapsamımda Türk Ortodoks Patriği III. Patrik Eftim’in (Selçuk Erenerol) kızı Sevgi Erenerol de gözaltına alınmış ve Türk Ortodoks Patrikhanesi’nin Ergenekon’un karargahı olduğu iddia edilmişti.
Şimdi Şeytanın avukatlığını yapıp aklımıza gelen o soruları soralım:
Acaba Ergenekon Kumpası’nın içinde Fener Rum Patrikhanesi de olabilir mi?
Türk Ortodoks Kilisesi’nin Ergenekon Kumpası’nın içine dahil edilmesinin sebebi, Türk Ortodoks Patrikhanesi’nin elinde bulunan üç kiliseyi ve diğer gayrimenkulleri, Fener Rum Patrikhanesine devretmek için yapılmış bir hamle midir?
Bize göre; eğer Ergenekon kumpas davası maksadına ulaşsaydı ve hüküm kesinleşseydi, yani Türk Ortodoks Kilisesi’nin Ergenekon’un karargâhı olduğu hüküm altına alınsaydı, sonuç herhalde bu patrikliğin kapatılması ve malvarlığının da aynı dini ekolün başka bir kolu oldukları gerekçesiyle Fener Rum patrikhanesine devredilmesi işten bile değildi!
Hele hele 12 Eylül darbesinden sonra, dini temayüllü derneklerin kapatılarak bu derneklerin malvarlıklarının Diyanet’e (TDV) devredildiğini dikkate aldığımızda, bu tahminimiz neden tutmasın diye de düşünüyorum ben.
Üstüne üstlük, FETÖ’nün elebaşı olan şahsın, Fener Rum Patriği ile olan iyi ilişkilerini ve buna bağlı olarak F.Gülen ile I. Bartholomeos’un farklı ortamlarda çekilmiş birçok fotoğrafını gördükçe bu şüphemiz daha da güçlenmektedir.
Elbette bunu, Fener Rum Patrikliği istememiş de olabilir. Zaten böyle bir iddiamız da bulunmamaktadır.
Ancak en azından Ergenekon kumpasını düzenleyen FETÖ, bunları kesinlikle düşünmüş ve planlamış olmalıdır.
Çünkü koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni 15 Temmuz günü hiç gözünü kırpmadan uçuruma yuvarlamayı göze almış hain bir örgütten bahsediyoruz!
FETÖ ve Fener Rum Patrikhanesi
Geçenlerde, TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nda AK Partili komisyon üyesi Selçuk Özdağ: “Fetullah Gülen’in Türkiye’yi terk etmeden önce Papa ile görüşmesine kimin aracılık ettiğini Dışişleri Bakanlığına soralım” deyince; CHP’li Aykut Erdoğdu hemen atılmış: “Papayı da çağıralım o zaman komisyona!”
Oysa Gülen’in görüştüğü Papa II. Jean Poul öleli 11 sene, aziz ilan edileli ise 2.5 sene oldu. Anlaşılan acar vekil Aykut Erdoğdu, komisyonda Ruh çağırma seansı düzenlemeyi düşünüyor!
Şaka bir yana; 1998 yılında Gülen ile görüştü diye 2005 yılında ölen Papa II. Jean Poul’u bile dinlemeye kalkışan ve Diyanet İşleri Eski Başkanı Ali Bardakolu’nu dinleyen TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu, Gülen ile birçok kereler birlikte olan Fener Rum Patriği Bartholomeos’u neden dinlemez, bir türlü aklım almıyor, benim.
Çok merak ediyorum; Ege’deki 18 adacığımızın Yunanistan tarafından işgaline, 15 Temmuz darbe girişimine ve Yunanistan’a sığınan bazı darbeci askerlerin Yunanistan tarafından iade edilmemesine I.Bartholomeos’un ve Fener Rum Patrikliği’nin tepkisi nedir?
Patrik Bartholomeos, acaba bu konularda devreye girmeyi ve bir anlamda manevi evladı olan Çipras nezdinde girişimde bulunmayı düşünüyor mu?
________
1-Bkz. Muzaffer Tekin, “Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi” başlıklı makalesi, http://www.muzaffertekin.com.tr/?page_id=565,
2-Muzaffer tekin, agm.
3-Bu bilgiler, , internet adresinde istifade ile hazırlanmıştır.
Bir yanıt yazın