Kur’an-ı Kerim’in yazıya geçirilmesi ve tasnifi konuları anlatılırken umumiyetle; “Kur’an ayetleri nazil oldukça hem Müslümanlar tarafından ezberleniyor, hem de vahiy kâtipleri tarafından kağıt, bez, deri, taş, tuğla, ağaç kubukları, hurma yaprakları ve kürek kemikleri üzerine yazılıyordu” şeklinde bilgiler verilmektedir.
Acaba bu bilgiler doğru mudur ve bugün elimizde bu bilgileri doğrulayacak herhangi bir materyal ve arkeolojik buluntu var mıdır?
Şahsen ben bugüne kadar üzerinde Kur’an ayetlerinin yazılı bulunduğu ne bir taş ve tuğla duydum, ne de kürek kemiği, ağaç kabuğu veya hurma yaprağı duydum.
Duyan varsa lütfen haber versin de günaha bari girmeyelim!
Deri ve kâğıt mı?
Tamam, onlara hiçbir itirazımız olamaz zaten.
Çünkü, Kur’an’ın nâzil olduğu dönemde hayvan derisinden imal edilen ve parşömen denilen bir kâğıt türünün kullanıldığı zaten biliniyor ki; bugün Semerkant Kütüphanesi’nde, İstanbul Topkayı Sarayı’nda ve İngiltere’de Birmingham Üniversitesi kütüphanesinde Hz. Osman dönemine ait olduğu söylenen ve deriden mamül sayfalar üzerine yazılmış Kur’an nüshaları bulunduğu bilinmektedir.
Gelelim asıl meseleye;
Mısır’da M.Ö. 4000 yılından itibaren papirüs denilen bir bitkiden bir tür kağıt üretildiği, bunun yanında deriden imal edilen ve parşömen denilen bir başka kâğıt türünün de tarih boyunca kullanıldığı bilinmektedir.
1947 yılında Lut Gölü(Ölü deniz) yakınlarında bir mağarada bulunan ve M.Ö.250 yıllarına tarihlenen rulo halindeki parşömene yazılı Tevrat, en azından parşömen türü kağıdın, Milattan önceki yıllarda bile bu bölgede kullanıldığına işaret etmektedir.
Çin’de yapılan kazılarda M.Ö. 2. yüzyıla ait olmak üzere, bugünkü kâğıdın temsilcisi sayılabilecek arkeolojik bulgulara rastlanmıştır.
Kağıt hamurundan kağıt üretimi ise M.S. 105 yılında yine Çin’de yapılmıştır.
Tarihçilerin dediklerine göre; kâğıt üretimi, M.S. 751 yılında Araplarla Çinliler arasında yapılan Talas Savaşı’nda esir edilen Çinliler vasıtasıyla önce Türkistan’a sıçramış ve Semerkant’ta kağıt üretilmeye başlanmış, 754 yılında ise Abbasi Halifesi Harun Reşit tarafından Bağdat’ta bir kâğıt üretim tesisi kurulmuştur.
Müslümanlardan 400 yıl sonra olmak üzere; Endülüs Müslümanları vasıtasıyla İspanya üzerinden Avrupa’ya götürülmüştür.
Şimdi bu tarihi bilgiler acaba ne kadar doğrudur?
Üzerinde durulması gereken konu bence budur.
Kanaatimizce bu bilgilerde hata vardır!
Çünkü tarihi İpek Yolu’nun en canlı dönemini yaşadığı, kervanların sürekli doğu, batı, güney ve kuzey istikametlerinde seyrettikeri, Mekke, Şam ve Basra Körfezi kenarında bulunan irili ufaklı yerleşim yerlerinin eskiden beri ticaret ve panayır merkezleri oldukları, buralara özelikle Uzak asyadan ticari emtia getirildiği zaten bilinmektedir.
Bu ticaret ve fuar merkezlerine sadece baharat, kumaş ve hububat gibi mal ve ürünlerin geldiğini kim iddia edebilir?
Ticareti yapılan emtia arasında kâğıt neden bulunmasın?
Bu kadar canlı bir ticaretin yaşandığı bir dönemde kâğıt, Çin’den neden ancak 650 sene sonra Arabistan ve Anadolu’ya gelsin?
Mutlaka daha önce gelmiş olmalıdır!
Çünkü Arabistan’da, İslam gelmezden önce de oldukça gelişmiş bir yazı ve edebiyat vardı.
Hitabet ve özellikle şiir sanatı çok gelişmişti.
Öyle ki; panayır ve fuar zamanlarında şiir yarışmaları düzenlenir ve dereceye giren şiirler “Muallaka-ı Seb’a=Yedi askı” adıyla Kâbe’nin duvarına asılırdı.
Yani Arapça, Kur’an ayetlerinin inmeye ve yazıya geçirilmeye başladığı tarihlerde de gelişmiş bir edebiyat diliydi.
Onun için de Kur’an ayetlerinin kayda alınmasında dil ve yazı bakımından hiçbir problem yaşanmamış, Arapça kelimeler, Allah’ın dinini tebliğe yeterli gelmiştir.
Allah, Araplarca bilinmeyen ve anlaşılamayan hiçbir yeni kavram ve terim göndermemiştir, bilakis kendi ifadesine göre; Kur’an’ı, Araplarca “Doğru anlaşılsın diye Arapça olarak göndermiştir”(1)
Ayrıca, Hz. Peygamber, civar ülkelerin kral ve hükümdarlarına altında mührü de bulunan diplomatik mektuplar göndermiştir.
Peki, denildiği gibi, eğer Kur’an ayetleri, taşa, tuğlaya, ağaç kabuklarına, hurma yapraklarına ve kürek kemiklerine yazılıyor idiyse, Hz. Peygamber bu davet mektuplarını da taşa, tuğlaya, kürek kemiklerine, hurma yapraklarına ve ağaç kabuklarına mı yazdı/yazdırdı?
Mektup olarak Mısır Kralı Mukavkıs’a bir hurma yaprağı, İran Kisrası Hüsrev Perviz’e bir tuğla parçası, Bizans İmaparatoru Heraklius’a bir ağaç kabuğu, Habeş Necaşisi Eshame’ye de bir kürek kemiği mi gönderdi?
Ya da, ödül alan Muallaka-i Seb’a şiirleri, Kâbenin duvarına birer kürek kemiği, birer hurma yaprağı olarak mı asıldı?
Lütfen gülünç olmayın efendiler.
İşte böyle önce “ayetler hurma yaprağına veya ağaç kabuklarına yazılıyordu” dersiniz, arkasından da keçinin biri Hz. Aişe’nin evine girerek orada bulunan hurma yapraklarını (elbette üzerinde yazılı ayetlerle birlikte) yedi diyerek Müslamanların beynine “Acaba Kur’an ayetleri eksik mi?” şeklinde kuşkular sokarsınız.(2)
Oysa yok böyle bir şey.
Yazının ve edebiyatın olduğu yerde elbette yazının yazılmasına uygun kağıt da vardı ve Hz. Peygamber, kendisine indirilen Kur’an ayetlerini (deri, papirüs veya Çin’den getirilen) bu kâğıtlara yazıyor veya yazdırıyordu.
__________
1-Kur’an-ı Kerim, 26/193-195, 20/113, 39/28, 41/3
2-En muteber hadis kitaplarında bile bulunan kimi rivayetlere göre; Recm (taşlayarak öldürme) hakkında ayet vardı, ancak Hz. Peygamber’in vefatı üzerine Hz. Aişe cenaze işleriyle uğraşırken, evlerine giren keçiler o ayetlerin yazılı bulunduğu Kur’an sayfalarını yemişler, bu sebeple o ayetler Kur’an’da yer almamıştır. O rivayetlerden birinde şöyle denir: “Aişe evindeydi. Efendimiz’in vefatından sonra odaya giren aç bir keçi içerisinde recm ayetleri bulunan sayfayı yemiştir.”(İbni Mace 1944, Abmed bin Hanbel 5/131, 132, 183 ve 6/269)
Peki, hani ayetler nazil oldukça ashap hemen o ayetleri ezberliyordu şeklindeki görüşlerinize ne oldu? Kur’an ayetleri sadece tek suretti ve Aişe’nin evinde mi hıfzediliyordu? Peki bu durumda “Ömer, Hz. Peygamber’i öldürmeye giderken, önce kız kardeşi Zeynep’in evine uğramış ve orada Kur’an okunduğunu duyunca Kur’an sayfalarını istemişti” şeklindeki hikayeyi nereye koyacağız?
Bir yanıt yazın