“HATAY’A BÜSBÜTÜN YANARIM”
HÜSEYİN MÜMTAZ
“Dışişleri Bakanlığı tarafından CHP’ye gönderilen resmi yazıda, Irak’ta ciddi güvenlik riski olduğu, Kılıçdaroğlu ve beraberindeki heyetin bu risklere karşı korunamayacakları uyarısı yapıldı”.
“Dışişleri Bakanlığı, Türk vatandaşlarına gerek olmadıkça Lübnan’a gidilmemesi uyarısında bulundu, oradaki Türk vatandaşlarına da ‘Türkiye’ye dönün’ çağrısı yaptı”.
“Somali’nin başkenti Mogadişu’da daha önce de Türk yetkililere yönelik saldırı gerçekleştiren El Kaide bağlantılı El Şabab örgütü, Türk Büyükelçiliği’nin ek binası önünde bir saldırı düzenledi, 1 polis şehit oldu, 3 kişi de yaralandı”.
“Bülent Arınç, Mısır’da El Fetih Camii’nde mahsur kalan TRT Türk muhabiri Metin Turan ile TRT Arapça’nın Arap asıllı muhabiri için tutuklanma ya da infaz edilme ihtimali bulunduğunu belirtti”.
2013’ün, içinde bulunduğumuz Ağustos ayında “Osmanlı bakıyyesi”nde cereyan eden yüzlerce vahim olaydan sadece dört tanesidir yukarıdaki dört haber/olay.
Bir iflasın trajedisidir. Yakın coğrafyada “Türk” artık istenilmemektedir.
Ya Suriye ve Suriye sınırı?
Bir rezalet ki sormayın gitsin..
Günler ve haftalardır “karşıdan” 250, 300’ü atlı 1500, 2000, 3000 kişilik “kaçakçı taburları” saldırıyor, “içeriden” de güvenlik güçlerimize pompalı tüfeklerle ateşler açılıyor.
Son olaydan sonra “ilgili kurum”un “ilgili birim”i resmi internet sitesinde ise şu açıklamayı yapıyor;
“Türkiye-Suriye hududunda, 2’nci Hudut Alay Komutanlığı Oğulpınar Hudut Karakolu sorumluluk sahasında, saat 01.20’de, 200 araç, 250 atlı ve 3 bin yayadan oluşan kalabalık bir kaçakçı grubunun Suriye tarafında toplandığı ve hududa doğru yaklaştığı tespit edilmiştir. Yapılan tespit doğrultusunda, Bükülmez Hudut Karakolu’ndan sevk edilen takviye araçlarla birlikte iki adet Taktik Tekerlekli Zırhlı Araç, iki adet Zırhlı Muharebe Aracı, bir adet Geliştirilmiş Zırhlı Personel Taşıyıcı ile muhtemel geçiş noktalarına tıkama yapılmıştır. Kaçakçıların hudut hattına yaklaşmamaları konusunda Arapça ve Türkçe ikazlar yapılmış, ancak şahıslar ikazlara uymayarak yanlarında bulunan mazot bidonlarıyla birlikte, hudut hattına dokuz farklı noktadan yaklaşmaya devam etmişlerdir. Kaçakçıların ‘dur’ ikazına uymamaları üzerine, hudut devriye unsurları tarafından havaya ikaz ateşi açılmış ve gruba göz yaşartıcı bombayla müdahale edilmiştir. Suriye tarafındaki kaçakçılar tarafından da havaya 8 el ateş edilmiş, hudut unsurları bu ateşe ateşle karşılık vermiştir. Saat 06.00 sularında, kaçakçılar dağılarak bölgeden uzaklaşmıştır. Olayda, hudut devriye timinde herhangi bir personel zayiatı meydana gelmemiştir.” (DHA)
Sınıra dokuz farklı noktadan “taarruz”, “beş saat muharebe” ve “havaya ateş/göz yaşartıcı bomba” ile “karşılık”..
Ya “açıklama”daki şu ayrıntıya ne dersiniz?
“Yapılan tespit doğrultusunda, Bükülmez Hudut Karakolu’ndan sevk edilen takviye araçlarla birlikte iki adet Taktik Tekerlekli Zırhlı Araç, iki adet Zırhlı Muharebe Aracı, bir adet Geliştirilmiş Zırhlı Personel Taşıyıcı ile muhtemel geçiş noktalarına tıkama yapılmıştır”.
Sanki Tannenberg meydan muharebesinde dost ve düşman kuvvetlerin taktik yerleşimleri ile ayrıntılı taarruz planları…
“Ağustos ayı”na yazık oluyor.
Ya pastanın üzerindeki şu son mum?
“SURİYE savaş uçaklarının Türkiye sınırına 90 kilometre uzaklıktaki Rakka kentine yönelik bombardıman düzenlemesinin ardından yaklaşık 3 bin Suriyeli, Akçakale Gümrük Kapısı’na geldi. Güvenlik güçlerinin yoğun güvenlik önlemi aldığı sınır hattında kontrolleri yapılan Suriyeliler, Türkiye’ye geçiş yaptı. Suriye’deki iç savaşın başladığı tarihten bu yana ilk kez bu sayıda sığınmacı aynı anda Türkiye’ye giriş yaptı”.
Artık onar onbeşer değil, biner biner geliyorlar.
“Türkiye’ye geçiş yaparken” neyin kontrolü yapılıyor?
Özal zamanındaki peşmerge göçü sırasında, aralarında silahlı PKK’lıların da bulunduğu “sonradan” anlaşılmamış mıydı?
En yetkili resmî ağızlar memlekette 200.000’i kayıtlı/kampta; toplam 500.000 “Suriyeli” olduğunu açıklıyor.
Bu “Suriyeliler”in siyasi, ideolojik, etnik, dini, sosyolojik nitelikleri nelerdir? Muhtardan “iyi hal” kâğıdı getirmişler midir? “Sabıka kayıtları” var mıdır?
Kaçı El Nusra, kaçı El Kaide, kaçı PYD, kaçı PKK’lıdır?
Ağustos ayına yazık oluyor..
Hâlbuki bakın 60’lı yıllarda Falih Rıfkı Atay ne yazıyordu;
“Atatürk Türk adına öyle bir şeref verdiydi. İstanbul’da Ermeni ve Rum ve Yahudi vatandaşlarımız bile soyadlarını Türkçeye çevirmişlerdi. Latin yazısından sonra şivelerinde de bize yabancı olduklarını anlamak zorlaştıydı.
Hele asılları Arap olup da Türk olduklarını bize ispat etmek için çırpınanları hatırlıyorum. Biri eski bir Şam ailesindendi:
Siz Suriye’de bulundunuz. Ailemin Türk asıllı olduğunu bilirsiniz, diyordu.
Arap asıllı olduğuna şüphe yoktu. 1946 demokrasisinden sonra Atatürkçülükle beraber Türk ve Türkçülük de düşmeye başlaması üzerine hepsi geri döndü. Hatay’a büsbütün yanarım.1945’de ne kadar Türk’tü bilseniz… Şimdi İskenderun Limanı’nda bile muameleler Arap yazısı ile, dil Arapça! Üstelik oraya Suriye’den gelme yeni göçmenleri de yerleştirerek karakterini iyice değiştirdiler”. (“BATIŞ YILLARI”. Falih Rıfkı Atay. Pozitif Yay. Mayıs 2011. Sayfa 156)
Atay yukarıdaki satırları 1963’de yazmış, 1971’de vefat etmiştir.
Yaşasaydı şimdiki Hatay’ı, İskenderun’u, Suriye’yi nasıl anlatırdı dersiniz?
Ağustos Ayı’na, Hatay’a, Türkiye’ye yazık oluyor. 17 Ağustos 2013
57’ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN ASKERLERİYİZ