YUNANİSTAN ÇOK AYIP ETMİŞ!
HÜSEYİN MÜMTAZ
Olacak iş değildi gerçekten..
Tam da gezi/suriye/pkk kalabalığının arasına, son zamanlarda âdet haline getirilmiş olduğu üzere “torba” yöntemiyle sıkıştırılmaya çalışılan bilmem kaçıncı demokratikleşme paketinin “içeriği” uygun şekilde servis edilirken…
Ve o pakette papaz okulunun “da” açılabileceği ihtimalini “örtmek” ve bir anlamda gaz almak üzere…
…Ayasofyaların ibadete açıldığı/açılacağı duyurulmuşken..
…tam da bunlar olurken..
Yunanistan Batı Trakya ve Adalar’a müftüden sonra imam da “atamakla” ayıp etti.
Çok ayıp etti.
Hâlbuki Grup Başkan Vekili Ahmet Aydın, memleketi Adıyaman’da esnaf ziyareti esnasında gazetecilerin sorularını cevaplarken şunları söylemişti: “Ruhban okulu olmazsa olmaz bir konu değil. Şahsi kanaatim biz bu konuyu da çözmeye yakınız. İnsanların inandığı şekilde, bir başkasının hakkı ve hukukunu ihlal etmemek şartıyla özgürlüklerini yerine getirmek lazım. Büyük devlet olmanın gereği bu”.
Yunanistan küçük devlet..
Yunanistan insanların inandığı şekilde yaşamalarını engelliyor, “bir başkasının” hakkı ve hukukunu ihlal ediyor ve özgürlüklerini geri alıyor.
Yunanistan açlıktan, yoksulluktan kırılıyor, uçan kuşa borçlu, kilise kapısında mendil açıyor ama bunları yapıyor.
Yunanistan küçük devlet..
Bekir Bozdağ da konuya müdahil olarak, Yunanistan hükümetinin Batı Trakya’da müftü atamasının hukuksuz olduğunu söylemiş ve “Biz şimdi kalksak herhangi bir kilisenin papazını Diyanetten atasak buna herhalde Yunanistan dahil bütün dünya ayağa kalkar, ‘Ya kilisenin papazını diyanet neden atasın?’ der. Şimdi imam meselesinde sadece papazlardan ve Hıristiyanlardan oluşan bir ekip atamasını yapıyor. Bu bir saygısızlık” demiş.
“Yunanistan Avrupa Birliğine üye bir ülke. Avrupa’nın siyasi ve hukuki normları var. Maalesef Yunanistan AB’ye üye olmasına ve kurallara uyması gerekmesine rağmen, bu kuralları ihlal ediyor. Lozan anlaşmasıyla Batı Trakya’daki Müslümanların hakları teminat altına alınmıştır. Müftünün statüsü bellidir, Yunan parlamentosunun daha sonra çıkardığı yasalarla da seçilmiş müftü konusu teminat altına alınmıştır. Son dönemler içerisinde Yunan hükümetleri kendi çıkardıkları kanunları ve Lozan’ı maalesef, göz ardı eden bir yaklaşım içerisinde olmuşlardır. Hukuku tanımayan, attığı imzayı görmeyen bir yaklaşım içerisinde olmuşlardır. Batı Trakya Müslüman Türk toplum da, Yunan hükümetinin almış olduğu bu haksız ve keyfi karara karşı hakkını, hukukunu müdafaa eden bir irade ortaya koymuştur. Yunan hükümeti müftü atamasına gidince, onlar da fiilen kendi müftülerini seçmişlerdir. Şu anda Gümülcine ve İskeçe de seçilmiş müftüler görev yapmaktadırlar. Halk onları meşru müftü olarak kabul etmişlerdir. Biz Türkiye olarak da seçilmiş müftüleri görüyoruz. Yunan hükümetinin yaptığı atama haksızdır, hukuksuzdur. Umarız ki Yunan hükümeti bu yanlıştan geri adım atar” diye de ilâve etmiş.
Yunanistan saygısız, hukuk tanımayan, üye olduğu AB’nin kurallarını ihlâl eden, Lozan’ı göz ardı eden, attığı imzayı görmeyen bir yaklaşım içinde..
Hâlbuki “büyük” Türkiye, “AB’ye üye olmadığı halde” onun normlarına nasıl titizlikle uyuyor…
Ve Türkiye’nin; zaman zaman “eşdeğeri tam da oymuş gibi” Heybeli’deki papaz okulu karşılığında Atina’da cami açılması koşulunu öne sürme alternatifini elinde “koz” olarak tutarken…
….Yunanistan’ın ikinci büyük kenti Selanik’te 90 yıl sonra ilk kez bir Osmanlı camisinde kılınan sabah ve bayram namazlarına katılım olmaması; Selanik’te yaşayan “Müslümanlar”ın, dışarıdan gönderilen imamı protesto ederek camiyi boş bırakıp tarihi Yeni Cami’de ‘imam krizi’ gölgesinde kılınan bayram namazında Milli Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı’nın talebi doğrultusunda İskeçe “atanmış” müftülüğü tarafından gönderilen imamın arkasında, müezzin ve bir cemaat olmak üzere toplam üç kişinin saf tutmuş olması…
…hiç de iyi bir görüntü vermemiştir.
Bu arada, Heybeli’deki papaz okulunu biz kapatmamıştık ki!
Wikipedi şöyle yazar;
“1844 yılında din adamı yetiştirmek için faaliyete geçen okul, 1923 yılına kadar Yüksek Ortodoks Teoloji Okulu adını taşır. Daha sonra bulunduğu ada ile özdeşleşerek Heybeliada Ruhban Okulu olarak anılmaya başlar. 1971 yılındaki Türkiye’deki tüm özel yüksekokulların devlet denetimine girmesi ile ilgili karar neticesinde, bu değişikliğe razı olmayan Fener Rum Patrikhanesinin karşı tutumu nedeniyle okulda teoloji eğitimi kaldırılır, okul yalnız lise düzeyinde eğitim vermeye devam eder. 1971-1972 eğitim döneminde ‘Heybeliada Özel Rum Lisesi’ adını taşıyan okul, sonraki yıl patrikhane tarafından tamamıyla kapatılmıştır”.
Yâni “okul” kendi yöneticilerinin; bulundukları ülkenin yürürlükteki kurallarına ayak diremeleri sonucu bizzat kendileri tarafından kapatılmıştır.
Bu tavır ve “inatlaşma” gayet “normal” ise; Batı Trakya ve Adalar Türklerinin kendi müftü ve imamlarını tercih etme seçenekleri neden “anormal” oluyor?
Bu sıcak yaz günü, bu bayram sabahı yazının konusu fazla mı karamsar geldi?
O halde yüksek sesle söyleyeceğiniz “Vardar Ovası” türküsü sıkıntılarınıza ilaç gibi gelecektir.
Konuyla ilgisi ne mi?
Selânik Camii’nden bahsetmiştik ya!
“Vardar”, 1387’de fethedilmiş ve 1912’deki Birinci Balkan Savaşı’na kadar tam 525 yıl Türk hakimiyetinde kalmıştır. Vakti zamanında idarî açıdan Selânik Vilayeti’ne bağlı bir “Osmanlı bakıyyesi”dir de….
…işte o sebeple…10 Ağustos 2013
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ