NECDET BULUZ
Türkiye için “Ürettikleri ile kendi kendine yeten 7 ülkeden bir” deniliyordu. Şimdi ise ülkemiz, tarım ürünleri ithal eden ülkelerden biri haline geldi. Pek çok üründe dışa bağımlı hale gelmemizin önüne geçmek için tarım alanında alınan önlemlerin yetersizliğini artık görmemiz ve buna göre önlem almamız gerekiyor.
Dikkat edilecek olursa ette bile Türkiye dışa bağımlı hale geldi. Sık sık yapılan ithal et bile yükselmekte olan et fiyatlarını düşürmüyor. Yerli besicilik ise günden güne daha da eriyor.
Önce şu tabloya bir bakalım:
2010 yılından itibaren önce canlı hayvan, ardından et, sonrasında saman ve kurbanlık hayvan ithalatına izin verildi. Mayıs 2016’ya kadar 272 bin baş damızlık sığır, 1.4 milyon baş damızlık olmayan sığır, 2.2 milyon baş koyun ve keçi ile 211 ton sığır eti ithal edildi. Toplam 4 milyar dolar ödendi. Ancak bu dönemde et fiyatları artmaya devam etti.
2003-2015 yılları arasında Türkiye tarım ve gıda ithalatı için 400 milyar TL ödedi. Türkiye; buğdayını, Rusya, Almanya, Fransa ve Ukrayna’dan temin etti. Arpayı İngiltere ve Hırvatistan’dan sağladı. Samanını Gürcistan’dan aldı. Pamuğunu ABD, Yunanistan, Türkmenistan ve Hindistan’dan getirdi. Soyayı Arjantin’den, mısırını ABD, Arjantin ve Brezilya’dan ithal etti. Çeltik ve pirincini ABD, Vietnam, İtalya ve Tayland’dan sağladı.
Mısır ve Çin’den kuru fasulye aldı Kanada’dan yeşil mercimek ve nohut ithal etti. ABD, Ukrayna ve Kanada’dan bezelyesini, Bulgaristan’dan kurbanlık koyun, Şili, Uruguay ve Fransa’dan büyükbaş hayvan, Bosna ve Hersek’ten lop et ithal etti.
Germemiz gereken bir konuya da değinelim:
Türk halkı genellikle ithal ürünlere karşı soğuk bakıyor. İthal et ürünleri daha düşük fiyata satılmasına karşın, yine de yerli et ürünlerini tercih ediyor. Diğer ithal edilen tarım ürünlerinde de aynı duyarlılığın gösterildiğini görmekteyiz.
Üretim alanlarındaki daralma, üretimi düşürdüğü gibi, tarım alanındaki işsizlerin de çoğalmasına neden oluyor. Özellikle tütün ve şeker yasaları ile üretim alanları daraltılan ve emek yoğun söz konusu ürünlerde 400 bin üretici aile 270 bin civarına indi. Geri kalanlar ya mevsimlik işçi ya da işsiz oldu. Zeytin desteklendiği için zeytin ağacı sayısı arttı ancak bizde özellikle 1960 yıllardan itibaren margarin desteklendi. Son hazırlanan zeytin yasası ile de şimdi zeytinlikler maden arama şirketlerine verilmek isteniyor.
Tarım Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’nin 2014 sonu itibarıyla tarım ihracatı 18 milyar 759 milyon dolar, tarım ithalatı ise 18 milyar 58 milyon dolar. Yani neredeyse başa baş. Ancak Türkiye fındık, üzüm ve incir gibi ürünlerde dünya ölçeğinde önemli hatta lider ülke. Dış ticarette baz alınması gereken ürünler temel gıda ürünleri yani et, buğday ve yağ… Ziraat Mühendisleri Odası verilerine göre Türkiye son üç yılda temel gıda ürünlerine 58 milyar dolar ödedi ve buna içinde bulunduğumuz yıl dahil değil…
Hayvancılık maliyetinin yüzde 60-70’inin yem olduğu biliniyor. Türkiye’nin yem üretimi 9 milyon ton. Gereksinim ise 14 milyon ton. 5 milyon ton açık var. Karma yem üretimi yüzde 50 ithal hammaddelere bağlı. Bu açık ne yazık ki genetiği değiştirilmiş GDO’lu mısır ve soya ile karşılanıyor.
Kaba yem üretimi de 59 milyon ton. Buradaki gereksinim de 74 milyon ton. Açık 15 milyon ton. Çünkü kaba yem ihtiyacı olan meralar korunmak yerine amaç dışı kullanılıyor. Hayvancılığı gelişmiş ülkelerde meraların korunduğu, artırıldığı bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Hollanda’yı buna somut bir örnek olarak gösterebiliriz.
Bu durumda ortaya çıkan tablo pek de parlak sayılmaz. GDO’lu yemle beslenen hayvanların ürünleri için “sağlıklı” denilebilir mi? Doğal yolla beslenen hayvanların eti ile GDO’lu yemle beslenen hayvanların etleri arasında çok önemli farklılar ortaya çıkıyor.
Bu durum ette olduğu kadar süt ve süt ürünlerinde de kendisini gösteriyor.
Besiciler, Bakanlıktan yem konusunda destek istiyor. Sürekli olarak gündeme getirilen bu konuda bugüne kadar tatmin edici bir uygulamanın olmadığını da söylüyorlar.
Hayvancılık desteklenmediği süre içinde yapılan et ithalatının besiciliğe darbe vurduğunu görüyoruz. Kaldı ki, ithal edilen etler fiyatları düşürmediği gibi et fiyatlarını fırlatıyor. Bugün, dünyada kırmızı eti en pahalı yiyen birkaç ülkeden biri haline gelmiş durumdayız.
Çiftçinin desteklenmesi kaçınılmazdır.
Tarım sektörü temsilcilerinin bu konudaki görüşlerini de özetleyelim:
“2003-2015 döneminde ithalata 400 milyar, desteğe 79 milyar ödeme yapıldı. Tarım Kanunu hükmü uyarınca hükümetin çiftçiye 50 milyar TL borcu vardır. Zira 2006’da çıkarılan Tarım Kanunu’nun 21. madde hükmüne göre her yıl GSMH’nin yüzde 1’ini tarım desteği olarak vermesi gerekiyordu. Ancak, hükümet kanun hükmüne rağmen çiftçiye vermesi gereken desteğin yaklaşık yarısını ödedi. Çiftçinin 50 milyar TL’sine el koydu. Eğer üretimde çoğalma, tarım alanlarında zenginlik isteniliyorsa çiftçi teşvik edilmeli, primlerle ödüllendirilmelidir. Bu aynı zamanda tarım alanında iş shalarının artmasına neden olacak, işsiz sayısında azalmalara da yol açacaktır.”
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın