Rauf R. DENKTAŞ
Basında okuyor ve hayretler içinde kalıyoruz. Talat-Hristofyas görüşmelerinde merkezi idareye seçilecek Cumhurbaşkanı ile yardımcısının, Hristofyas öyle istiyor diye, tek liste üzerinden seçilmesi için formüller üzerinde duruluyormuş. Bunlardan bir tanesi de “ağırlıklı oy” formülüymüş. Yani, tek liste üzerinden Türkler ve Rumlar Cumhurbaşkanı ile yardımcısını seçecekler ama, Türk yardımcının seçilmesinde Türk oylarına yüzde şu kadar ağırlık verilecek ve böylelikle Rumların da benimsediği fakat Türklerin muhakkak istedikleri kişi seçilmiş olacak-MIŞ!
Bu “tek liste ve yüzdelikler” oyunlarına, “ağırlıklı oy” arayışlarına ne gerek varmış? Hristofyas açısından TEK HALK olduğumuza göre TEK LİSTE’den daha doğal ne olabilir? “Kıbrıs Kıbrıslılarındır- Türkiye karışmasın- Garantilere gerek yoktur- isteniyorsa NATO bizi Garantilesin-
Askersizleştirme-yerleşikler ve asker dışarı- AB normları altında tek devlet, tek halk, tek egemenlik- Türklere öz derogasyonlara hayır- Kıbrıs halkı ile ve kurumları ile birleşmeli” siyasetinin girdabında devam eden görüşmelerin bu ilk safhasında “kurumların birleşmesine” seçimlerin zirvesinden başlayacaklar. Futbol Federasyonu da bunun arkasından yola çıkmış Kop ile “şartlı birleşme” diyor. Bazı Sendika ağaları böyle bir gidişattan memnunlar.
Soruyoruz: 1960 Antlaşmalarındaki ayrı seçim formülü kimin neresine batıyor ki, bunu değiştirip karma liste formülüne gidiliyor? Yarın ayni hakkı “diğer azınlıklar” istediğinde ne olacak? İş AB normları açısından yargıya havale edilecek. Yargı ne yapacak? TEK HALK, TEK EGEMENLİK, TEK DEVLET formülünün kabul edildiğine ve Kıbrıs Hükümeti denilen taraftın AB normlarından Türkler lehine taviz verilemeyeceğinde ısrar ettiğine bakarak “böyle saçma yüzdelikli formül sadece Türk azınlığa verilemez ve buna gerek yoktur” dediğinde ne olacak?
Biz, Ankara’nın milli çizgisinden ayrıldıkça en basit konularda bile böyle karmaşık formüller peşinde koşmağa devam edeceğiz ve bu karmaşık formüller yargı önünde TEK HALK, TEK DEVLET, TEK EGEMENLİK formülüne dayalı olarak incelenecektir. Gerçeklerden ve basit formüllerden ayrılmamak gerekir. Gerçekler Halkın da, Egemenliğin de, Devletin de TEK DEĞİL ÇİFT OLDUĞUDUR. Rum tarafının bu gerçekler yokmuş ve her şey TEK’miş gibi çıktığı uzlaşma yolu bizi ancak teslimiyete götürür. Bunu tekrarlamak bizi üzüyor ve yoruyor çünkü söylediklerimizin kaale alındığı yönünde bir işaret alamıyoruz. Tam aksine Tek’li formülün yolunda teklemekte olduğumuzu görüyoruz.
Rum’un Kıbrıs’a sahip çıkmak için 1960 Ortaklık devletini yıkarak yarattığı durumu, Rum’un istediği şekilde tamir etmek zorunluluğu karşısında değiliz. Kendimize gelelim. Haysiyetli, onurlu bir toplum olarak şehitler pahasına kurtardığımız haklarımızı somutlaştırdığımız devletimize ve egemenliğimizle Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki haklarına sahip çıkmak zorunluluğumuz ve sorumluluğumuz vardır. Bunlar tarihe ve gelecek nesillere karşı sorumluluklardır. Kıbrıs meselesini KKTC’ni ortadan kaldırarak halletmek yetkisini bu halk kimseye vermiş değildir. Kimse “Annan Planına evet demekle Kıbrıs Türkleri milli iradelerini teyit etmişlerdir, biz buna uymaktayız” diyemez. Unutmadık ve unutturmayacağız. Referandumda bu halk “evet” desin diye “evet derseniz KKTC’nin tanınmasına ve yücelmesine yardımcı olacaksınız” sözleri de verilmişti. Şimdi devam eden görüşmelerde KKTC’nin kuyusu kazılmaktadır. Adı bile geçmiyor ve Hristofyas Allah’ın günü “iki devlet asla kabul edilemez” diyerek Kıbrıs’ın tümü ve kara suları üzerinde egemenlik hakkının varlığını kanıtlamak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Sadece Kıbrıs’ın coğrafyasını değil, halkını ve kurumlarını da birleştirmek Hristofyas’ın milli görüşü, milli davasıdır. Bunun karşısında bizim milli görüşümüz “Türklerle bir arada yaşamak istemiyorum” diyen Rum çoğunluğuna “yüzdelik hesapları yaparak ve ağırlıklı oy aldatmacaları ile birleşmek mi?” Bu çılgınlık yapıldığı takdirde, 1960 Antlaşmalarının garantilerine rağmen bize yaptıklarını yapanların gün gele, bizden ve bize verilmiş görünecek haklardan kurtulmak için neler yapabileceklerini düşünen yok mu? Geleceği planlayan insanlar, bulundukları zeminden daha sağlam, daha kalıcı bir zemin için vazgeçebilirler; daha loş ve daha boş, daha zayıf bir zemin için akıllı insan elinde bulunandan vazgeçmez. Hele elde bulunanı elde edinceye kadar çektiklerini ve yaptığı fedakârlıkları hatırlıyorsa ve elde olanın kıymetini biliyorsa, bundan vazgeçtiği takdirde bir daha bugün içinde bulunduğu güvenli hayatı bulamayacağının farkındaysa. Bahis konusu olan Devletimizdir, egemenliğimizdir, Türkiye’nin Kıbrıs üzerinde, Lozan’dan kaynaklanan haklarıdır, Kıbrıs Kıbrıslılarındır safsatası ile Türkün hakkından vazgeçilemez. Hristofyas’a göre Akritas planı yapımcısı ve uygulayıcısı Papadopullos “Kıbrıs Halkı” için mücadele etmiş. “Kıbrıs Halkı” bunlara göre Rum halkıdır. Biz bunların içinde azınlığız. 1960 Antlaşmalarından kurtulmak istemelerinin nedeni bize “Ortaklıkta kurucu, eşit hak” verdiği içindir. “Kıbrıs Halkı” için mücadele etmiş olan Papadopullos-Hristofyas ikilisi kurumların birleşmesini de “Kıbrıs Halkına”, yani Rumların milli davasına hizmet için istemektedir. Uyanalım artık.
Bir yanıt yazın