1968 yılında başlayıp, arada kısa süreli aralıklar ve aksamalarda olsa, kırk yıldır sürmekte olan müzakerelerin, Cumhurbaşkanı M. A. Talat’ın tüm iyi niyetine rağmen Rumların “Egemenlik Saplantıları” nedeni ile iki veya üç ayda bitmesi zaten beklenemezdi.
Bu tempoda ve içerikte giden müzakerelerin, bir kırk yıl daha süreceğini söylemek hiçte yanlış olmaz.
Bir taraftan Downer’e bakıyorum, diğer taraftan Rumların taleplerini inceliyorum sonra da önüme Cumhurbaşkanımız M. A. Talat’ın iyi niyetli ve yapıcı düşüncelerini ve önerilerini koyuyorum ve birbirlerine uyan parçaları yan yana veya üst üste koymaya çalışıyorum.
Ne yan yana gelen parçalar var, ne de üst üste örtüşen.
Yıllardır ayda bir kez Ledra Palas’ta bir araya geldiğimiz Rum Siyasi Parti liderleri ile dünkü toplantının öğle yemeği arasında derinlemesine konuşabilmek ve müzakere tezlerini tartışabilmek fırsatım oldu.
Rum siyasi parti temsilcileri, birbirlerinden ayrı ve bağımsız olarak ve diğerlerinin bana ne söylediklerini bilmeden, üç aşağı beş yukarı hep aynı görüşleri dile getirdiler.
1- İlerleme kaydedilmesine izin vermeyenin Türk tarafı olduğu.
2- Türkiye’nin müzakerelerden elini ayağını çekmesi ve karışmaması gerektiği.
3- Uluslararası ve Avrupa Birliği kamuoyunun, kabul edilemez Türk talepleri ve Türk uzlaşmazlığı hakkında bilgilendirilmesi
4- AB üyesi devletlere, Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yönelik yükümlülüklerini yerine getirmediği sürece AB üyelik sürecinin devam etmesine izin verilmeyeceğinin açıkça ortaya konması,
5- Müzakerelerin çıkmaza girmesi durumunda yeni tedbirlerin alınması gerektiği.
Bir Kıbrıslı Türk siyasetçi ve geleceğin egemenlik rakibi olarak bana, kafalarındaki şimdilik söylemek istemedikleri düşüncelerinin yanında duran ve açıklamakta mahzur görmedikleri fikirler bunlardı.
Hedefleri ve çabaları, üniter devlet kurmak amaçları önüne dikilen Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ı ve güya M. A. Talat’ı yönlendirdiklerini iddia ettikleri Türkiye’yi, Uluslararası ve Avrupa Birliği kamuoyunu önünde “Müzakereleri çıkmaza soktukları için” suçlamak propagandası başlatmak.
Bir şekilde BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer’i de bu düşüncelerine alet ettikleri de yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
Alexander Downer, kamuoyu önünde başka konuşuyor ve ihtiyatlı iyimser olduğu görünümünü vermeye çalışıyor, ama kapalı kapılar ardında ileriki adımlar konusunda da bayağı endişeli olduğunu ima ediyor.
Downer açıkça, doğrudan müzakerelerde ele alınan “Yönetim ve Güç Paylaşımı” konusundaki birçok başlıkta ciddi derecede görüş birliği eksikliği bulunması nedeniyle “sıkıntılı düşünceler” içerisinde olduğunu belirtmekten de çekinmedi.
Downer’in müzakereler ile ilgili söylediği sözler bu kadar.
Bir de Rum siyasilerin bu konudaki iddiaları var.
Rum siyasilerin iddialara göre Downer, Türk hükümetini uyarmak ve daha yapıcı olmaya davet etmek için Ankara’ya gidecekmiş ve bu ziyaretteki hedefi de Kıbrıs Türk tarafının “uygulanmasına olanak bulunmayan” taleplerini ortaya koymakmış.
Downer’e göre, “Kıbrıs Türk tarafının, dış ilişkiler ve merkezi hükümet gibi anahtar konulardaki tezleri, federal hükümeti işlevsiz kılacakmış. Bu nedenle de Türk tarafı bu isteklerinde ısrarlı olmamalı ve yetkiler parça devletler yerine Federal devlette olmalıymış. Parça devletlerin “Veto hakları” ise hiç kabul edilemezmiş.
Bu sözler hep üçüncü ağızdan çıkan sözler.
Downer, bu görüşlerini daha kendi ağzından açıklamadı ama ateş olmayan yerden duman çıkmadığına göre de, önümüzdeki haftalarda veya Noel ve Yılbaşından sonra Downer, bir bahane ile Ankara’ya giderse de hiç şaşmamak gerekir.
TRT’nin Lefkoşa Bürosu Temsilcisi Sayın Duygu Tuncer’in, Kıbrısta liderlerin 3 ay evvel başlayan müzakerelerde ne yaptıkları, hangi konularda anlaştıkları ve hangi konularda anlaşamadıklarına dair yaptığı “Kıbrıs’ta Müzakere Süreci” adlı derinlemesine etüt edilmiş çalışması, tarafların tüm tezlerini ve gerçekleri ortaya koymaktadır. (Bu çalışmanın bulunacağı internet adresi )
Bu çalışmayı okuduktan sonra Rumların nasıl haksız bir şekilde, şımarık bir çocuğun isteklerini ağlayarak elde etmesine benzer bir şekilde, isteklerini yoğun propaganda ile elde etmek çabası içinde oldukları çok iyi anlaşılmaktadır.
Hem müzakerelerin sonunda “Üniter bir Kıbrıs Devleti” kurmak istemekteler, hem de buna, Türk tarafınca haklı olarak karşı çıkılınca da, yaygarayı basıp hemen “müzakereleri sabote etmekle” suçlamaya başlamaktadırlar.
Bu gidişatta ve Rumların bu zihniyetinde “Müzakerelerin” bir çıkmaza gireceği kesin. Bu müzakereler ne 2009’da biter ne de 2019’da.
Prof. Dr. Ata ATUN
Bir yanıt yazın