Doç. Dr. Çağrı Erhan
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Milli Takım’ın Ermenistan’la maçını izlemek üzere Erivan’ı ziyaretinin ve orada Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’la görüşmesinin üzerinden dört ay geçti. Bu süre zarfında iki ülkenin üst düzey yetkilileri arasında Birleşmiş Milletler ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı toplantıları sırasında ikili görüşmeler yapıldı. Cumhurbaşkanı Gül’ün başlattığı açılımın arkasının geleceği ve yıllardır bir türlü çözülemeyen Türkiye ile Ermenistan arasındaki problemlerin nihayet çözüleceği yönündeki beklentiler arttı. Bu süreç devam ederken, Türkiye’de bir grup aydın tarafından “1915 tehciri dolayısıyla şahsım adına Ermenilerden özür diliyorum” şeklinde özetlenebilecek bir imza kampanyası internette başlatıldı.
Önce iki ülke arasındaki sorunları ana başlıklarıyla hatırlayalım:
En temel sorun Ermenistan’ın Osmanlı İmparatorluğu’nu 1915’te Ermenilere soykırım uygulamakla suçlaması ve İmparatorluğu tabii halefi olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu sorumluluğu üstlenmesini istemesi. Bu iddia esas olarak Ermenistan SSCB’den bağımsızlığını ilan etmeden çok önce İngilizler tarafından -savaş propagandası olarak- ortaya atılmış, ardından da ABD ve Fransa’daki diaspora Ermenilerince Türkiye karşıtı bir kampanya malzemesi haline getirilmişti.
Zaman içinde soykırım iddiaları diaspora Ermenilerinin varlık nedeni haline geldi. Ermenistan da, tıpkı İsrail’in Yahudi soykırımı (Holocaust) için geliştirdiği gibi, soykırım iddialarına dayalı bir ulusal bilinç oluşturmaya çalıştı. Gerçekten de, İsrail ulus inşa sürecinden Holocaust’u çekerseniz, ortak tek bir dili bile konuşmayan Yahudilerin, nerede yaşarlarsa yaşasınlar kendilerini öncelikle İsrailli hissetmeleri mümkün olmaz. Diasporanın Ermenistan’a aidiyetlerini sağlayan en kuvvetli bağ da soykırım iddialarıdır.
Diğer taraftan Ermenistan’ın, Türkiye-Ermenistan sınırını çizen Kars Antlaşması’nı tanımaması ve kendilerince kutsal addedilen Ağrı Dağı başta olmak üzere bazı Türk topraklarını Batı Ermenistan olarak isimlendirmeleri de ciddi bir problem olarak masada duruyor.
Üçüncü temel problem, Ermenistan’ın 1991’den beri Azerbaycan topraklarının beşte birini işgal altında bulundurması ve 1 milyondan fazla Türk’ün bu sebeple evlerinden göç etmek durumunda kalmaları. Yaklaşık 15 yıldır güya bu sorunu çözmek için sözde çalışan Minsk Grubu’nun taraflar arasında herhangi bir ilerleme sağlayamamış olması, ileride bu iki ülke arasında yeni bir sıcak çatışma ihtimalinin devam etmesine yol açıyor.
Dördüncüsü, Türkiye-Ermenistan kara sınırının kapalı olması. Türkiye 1991’de tüm eski Sovyet cumhuriyetlerinin bağımsızlığını resmen tanırken, Ermenistan’ı da dışarıda bırakmamıştı. Ama gerek Kars Antlaşması’nın tanınmaması, gerek Azerbaycan topraklarının işgal edilmesi gibi sebeplerle bugüne kadar Ankara ile Erivan arasında diplomatik ilişkiler kurulmadı. Bu durum, özel havayollarının İstanbul-Erivan hattında yolcu taşımasına ve Türk mallarının İran ve Gürcistan üzerinden Ermeni tüketicisine sunulmasına engel değil. Üstelik yakında Türk Hava Yolları’nın da Ermenistan’a doğrudan seferlere başlayacağı haberleri çıkmaya başladı.
Bu sorunlardan en zor çözülecek gibi görüneni soykırım iddiaları. Zira, Erivan yönetimi bu iddiaların tanınmasını “ikili ilişkilerin geliştirilmesi için bir önşart olarak dayatmayacağını” ifade etmiş olsa da, diaspora soykırım iddialarının tanınması ve hatta “soykırım mağdurlarının yakınlarına” tazminat ödenmesi gibi konulardaki ısrarını devam ettiriyor. Üstelik 18 ülke Ermeni iddialarını kendi parlamentolarında aldıkları kararlarla tanımış durumdalar. Obama’nın başkanlığı döneminde bu ülkelerin arasında ABD’nin de katılması ihtimali Ankara’yı çok endişelendiriyor. Yani, soykırım iddiaları sadece Türkiye ile Ermenistan arasında bir anlaşmazlık konusu olmaktan çoktan çıkmış, Türkiye’nin uluslararası bir sorunu haline gelmiş durumda.
Şimdi yazımızın başına geri dönelim. Bütün bunlar olurken bir grup aydınımız 1915 tehciri dolayısıyla Ermenilerden bireysel olarak özür dileyecekleri bir imza kampanyası başlattılar.
Kimin kimden, neden özür dileyeceği beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor. İsterlerse Habil’in yakınlarından Kabil namına özür dilesinler. İsterlerse Hz. İsa’nın Romalılara ihbar edilişini, İzmir yangınını, John F. Kennedy suikastını, 11 Eylül saldırılarını üstlensinler ve onlar için de muhataplarından özür dilesinler. Ama içlerinde iz’an sahibi olan bir tek kişi varsa, o da Ermenistan’dan veya Ermeni diasporasından yandaki sütunda isimlerini görmüş olduğunuz şehit diplomatlarımızın ailelerinden özür dilemesini istesin.
Siz hiç Ermeni aydınların, “ASALA’nın öldürmüş olduğu Türk vatandaşları için bireysel olarak yakınlarından özür diliyorum” şeklinde bir imza kampanyası başlatacağını düşünüyor musunuz? Ya 2.5 milyon Türk’ü 1821-1912 yılları arasında Balkanlar’da yok eden Yunanlıların, Bulgarların ve Sırpların özür dilemesi mümkün mü? Ya 1893’ten itibaren yüz binlerce Müslüman Türkü ve Kürdü katleden Ermeni çetecilerinin akrabaları özür diler mi? Hem de, 1915 iddialarının aksine bütün bunlar belgelere dayalı tarihsel hakikatler olmasına rağmen.
İşlenmeyen bir suç için özür dilemek ya yurt dışında muteber olmanın yeni moda yöntemi, ya da “ezber bozuyoruz” diye bir ezber tutturmuş olan aşağılık kompleksi sahiplerinin kendilerini yeni tatmin yöntemi. Bekleyelim, görelim bakalım imzacılar; siz kaç kişisiniz? Acaba aranızda kaç tane hayatlarında bir kez olsun arşive girip belge okumuş bilim adamı var? Görelim bakalım.
ASALA terör örgütü tarafından şehit edilen diplomatlarımız
Başkonsolos Mehmet BAYDAR (1973), Konsolos Bahadır DEMİR (1973), Büyükelçi Daniş TUNALIGİL (1975), Büyükelçi İsmail EREZ (1975), Şoför Talip YENER (1975), Başkatip Oktar CİRİT (1976), Büyükelçi Taha CARIM (1977), Büyükelçi Eşi Necla KUNERALP (1978), Emekli Büyükelçi Beşir BALCIOĞLU (1978), Büyükelçi Oğlu Ahmet BENLER (1979), Turizm Müşaviri Yılmaz ÇOLPAN (1979), İdari Ataşe Galip ÖZMEN ve kızı Neslihan ÖZMEN (1980), Başkonsolos Şarık ARIYAK (1980), Güvenlik Ataşesi Engin SEVER (1980), Çalışma Ataşesi Reşat MORALI (1981),
Din Görevlisi Tecelli ARI (1981), Sözleşmeli Sekreter M. Savaş YERGÜZ (1981), Güvenlik Ataşesi Cemal ÖZEN (1981), Başkonsolos Kemal ARIKAN (1982), Fahri Başkonsolos Orhan GÜNDÜZ (1982), İdari Ataşe Erkut AKBAY ve Eşi Nadide AKBAY (1982), Askeri Ataşe Albay Atilla ALTIKAT (1982), İdari Ataşe Bora SÜELKAN (1982), Büyükelçi Galip BALKAR (1983), İdari Ataşe Dursun AKSOY (1983), Müsteşar Eşi Cahide MIHÇIOĞLU (1983), Sözleşmeli Sekreter Eşi Işık YÖNDER (1984), Çalışma Ataşesi Erdoğan ÖZEN (1984), Uluslararası Memur Enver ERGUN (1984).
Bir yanıt yazın