AKP çözüm sürecine ilişkin “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısı”nı Meclis Başkanlığı’na sundu.
Tasarının gerekçesini, Türkiye’de temel hak ve özgürlükler alanını genişleten, vatandaşların ülkeye aidiyetlerini ve devlete güvenlerini pekiştiren ileri adımların atılmakta olduğu,
Toplumun kapsamlı demokratik değişim, dönüşüm ve normalleşme süreçlerinin yaşanmasından duyduğu memnuniyetle,
Barış ve kardeşliğine yönelik en önemli tehdidi oluşturan terör sorunuyla mücadelede bir paradigma değişikliğiyle çözüm perspektifinin önünün açılmış olmasına bağladı!
*
Halbuki, AKP; ABD’nin Ortadoğu’da kurumsal demokrasinin eksiklerini tamamlamak üzere Türkiye’nin İslam dünyası içinde demokratik açıdan yol gösterici olma karakterini kullanmaya karar vermesinin bir ürünüdür.
Ortadoğu’nun sözde kurumsal eksiklikleri tamamlanır, bugünkü dehşet görüntüsüne gelirken;Tayyip Erdoğan neoliberal pazarların güvenliği için sosyo-politik olarak milli gelir ve reel hayat arasında oluşmuş derin uçurumlarda Türkiye’de ve İslam ülkelerinde halkların tepkisini kışkırtmanın görevindeydi.
*
Karşılığında birincisi, yüzyıllık köhne yargıları ve iktidar olmak hırsıyla kendi sivil toplum örgütleri, sendikaları,medyası ve anında harekete geçebilecek kamuoyu oluşturma mekanizmalarıyla islamcı burjuvazi ve sermaye birikimi oluşturdular.
İşte o küresel pazar ekonomisine entegre olabilmek karşılığında Cumhuriyet devleti ve rejimini Fethullah Gülen cemaatiyle birlikte paralel bir yapıda yeniden yapılandırarak, yıktığı ilki yerine Yeni Türkiye’yi kurdular.
*
İkincisi,bütün bu süreçte Erdoğan ve hükümeti, halkı Kürt teröristlerin baskısından korumak, güvenliğini sağlamak ve devleti örgütün bölücü taleplerinden beri tutmak üzere mücadele stratejisini fiyasko ile sonuçlandırdı.
Ne teröristlerin bulunduğu alanda hakimiyet kurulabildi,ne terör örgütünün uluslararası desteği kesildi, ne de herşeyden önce terörle mücadelenin ulusal gücün ekonomi, sosyo-kültürel, eğitim, güvenlik gibi bütün unsurlarıyla yapılması ve ulusal sınırlar ötesinde terör örgütünün yuvalanabileceği ülkelerlede ortak hareket edilmesi sağlandı.
*
Ama Kürtlerin demokratikleşmesi çerçevesinde “Kaç aydır insan ölmüyor,kaç aydır analar,babalar ‘vatan sağolsun’diye inlemiyor” propagandasıyla yürütülen,
Zırt-pırt İmralı’da hükümet heyetleri, BDP-HDP heyeti ile Abdullah Öcalan arasındaki görüşmelerle “Kürt Sorununun Çözümü Süreci” başlatıldı.
Bugün devletin ulus bağlantısından kopmuş milyonlarca Kürt merkeziyetçi yönetime karşı çıkan BDP-HDP çatısı altında, tüm kitle örgütlerinin yönetimlerinde ve yerel yönetimlerden en ücradaki evlere kadar örgütlenmiştir.
*
Demokratik Toplum Kongresi, Kürt halkının tüm sorunlarının demokratik çözüme kavuşturulması için mücadele vermeyi,
Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı, özgür ve demokratik birlikteliği ilkesi çerçevesinde, demokratik özerklik de dahil olmak üzere halkların ihtiyaç duyduğu çeşitli yönetim biçimlerinin tartışılması ve hayata geçirilmesi için mücadele geliştirmeyi hedefliyor.
Türkiye hükümetine geçtikleri bir bildiride,” Kürdistan halkları kendi tercihleriyle statülerini kendi özgücüyle ve kendi özgün siyasetiyle gerçekleşen halk devriminin yanındadır. Türkiye’yi açığa çıkan Kürt iradesini tanımaya, esas almaya ve Türkiye Cumhuriyeti devletini Kürt halkının haklarını tanımaya çağırır” ifadesi kullanılıyor…
*
Seçimle işbaşına gelinmiş Diyarbakır,Mardin,Ağrı gibi büyükşehirlerde,etnik, kültürel ve dini faktörler altında kendi yönetim biçimini bizzat belirleyen Demokratik Özerklik inşasına başlanabilmesi için,
Birincisi,AKP hükümetinin çözüm sürecine ilişkin acilen bir yasal düzenleme yapması,
İkincisi, Demokratik Toplum Kongresinin sivil toplumun parlamentosu olmasını teminen Özerklik Yasası ile Demokratik Toplum Yasası’nın çıkarılması isteniyor.
*
İşte şimdi, “Kürt, PKK ve Abdullah Öcalan” kelimeleri kullanılmadan hazırlanan “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısı”yla,
Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti içindeki statüsü, Öcalan’ın siyasal kişiliği ve PKK’nın müzakerelerdeki statüsü “yasallaştırılır gibi” bir noktaya çekiliyor.
Yasanın adından da görüleceği üzere,Kürt sorunu bir demokratikleşme ve toplumun yönetime katılma sorunu olarak değil, bunların gerçekleşmemesinin sonucunda ortaya çıkan toplumsal hoşnutsuzluk ve şiddet olarak görülüyor.
Bu bakış açısı ve somut esaslar belirlenmediği sürece sorunun “çözülmez mantığı” giderek yaygınlaşıyor…
*
Elbette 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçiminde Tayyip Erdoğan eli bu yasayla güçlendirilmek isteniyor,
Ama, bir taraftan da ABD ile Rusya’nın bölgesel düzeydeki hegomonik mücadelesinin daha da derinleşerek devam ettiği Ortadoğu’nun konjonktürel durumunda,
Kürtlerin jeopolitik konumunun hem ABD, hem Rusya, hem İran için nasıl önem kazanacağının görülmesine fırsat yaratılıyor.
*
Ama tasarının 2.Maddesinde yeralan “Gerekli görülmesi halinde, yurtiçindeki ve yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog, görüşme ve benzeri çalışmalar yapılmasına karar verilir ve bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi, kurum veya kuruluşlan görevlendirilir” ibaresi de, PKK’nın elini güçlendiriyor.
Müzakerelerin ciddiyeti için ya da kimin sorunun çözülmesinde çaba gösterdiği, göstermediğinin bilinmesi için bir an önce gözlemci bir üçüncü tarafın tayin edilerek,müzakerelerin uluslararası hukuk çatısına alınması isteniyor…
Bir yanıt yazın