Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlet Başkanı Putin’in, Rusya’nın St. Petersburg görüşmelerinde “Suriye için bölgesel çözümde anlaştılar” biçimli yorumlar yapılıyor.
Bu Türkiye’nin, ABD’nin Batılı ve Arap müttefikleri ile birlikte 5 yıldır bölgede oynadığı oyundan çekilmekte olduğu anlamına geliyor.
Buna göre mutabakatın 4 ayağından bahsediliyor.
1- Ateşkes ve Halep’e insani yardım ulaştırılması,
2- Siyasi yöntemlerle geçiş sürecinin sağlanması,
3- Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması,
4- Suriye Cumhurbaşkanı Esad’ın görevinde kalması.
Eh! Madem mutabakat sağlandı, ardından Türkiye’ye Asya-Avrasya eksenli yeni bir istikamet çiziliyor…
Kamuoyunda yanlış algı oluşturuluyor…
*
Çünkü,Türk yorumcularının öncelikle düşüncelerinin baş köşesine maalesef şu çerçeveyi koymaları gerekiyor:
1- İslam düşüncesi ve pratik siyaset geleneği, İslami sayılabilecek bir siyaset teorisine ya da İslami sosyo-politik kurumsal modele dayalı bir devlet teorisine sahip değildir.
Rağmen dini lider F.Gülen’le cemaati ve siyasi lider R.T Erdoğan’la AKP iktidarı;
Büyük Ortadoğu ve Medeniyetler İttifakı projelerinden aldıkları destekle,
İslamcıların küresel ekonomi ve siyasete entegrasyonu ve egemenliklerini teminen Hakimiyet’in İslami bir orijin, tanrısal egemenliği dünyevi-siyasal alanda da tesis etmenin dini bir zorunluluk olduğundan hareket ettiler.
2-Sonuçta, emperyalizmin oluşturduğu siyaset dinamiğinin bir ucunda ABD/CIA ve İsrail/MOSSAD’dan satın alınan destek,
Diğer ucunda ise devletin içine aldığı CIA ve MOSSAD istihbarat örgütleri yönetiminde ABD ve İsrail’in Ortadoğu’daki çıkarlarına güvenlikli bir bölge oluşturmak için ödenen karşılıkların olduğu yeni Türkiye Devleti oluştu.
3-Yeni Türkiye tüm kurumlarıyla birlikte ne antiemperyalist ne bağımsızlıkçı, ne aklın rehberliğinde ne de çağdaştır…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, CHP ya da MHP’nin topunun bu tabloyu değiştirmesi olanaklı değildir.
Bu kimliği ile yeni Türkiye’nin artık yüksek sesle tartışılması gerekiyor.
*
Son zamanda ABD; Doğu Avrupa’da Rusya ve Asya’da Çin ile gerilimi arttırır, Libya’da yeni bir savaş başlatmışken,
Ortadoğu’da da sözde Irak Şam İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı savaşı büyük ölçüde tırmandırıyor.
*
ABD’de başkanlık seçimleri öncesinde yapılan siyasi değerlendirmeler de, Irak ve Suriye’deki saldırıların zamanlamasında rol oynuyor…
Demokratik Parti’den H.Clinton Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump’a giderek ABD ordusunun başkomutanlığına uygun olmadığı saldırısında bulunuyor.
Ortadoğu’da önemli bir askeri zafer, ne kadar Suriyelinin ya da Iraklının canına mal olursa olsun Clinton’ı yükseltme potansiyeline sahip bulunuyor.
“Musul geri alınırsa, bu Cumhuriyetçilerin Obama yönetiminin İslam Devleti’ne acımasızca saldıramadığı iddialarının altını oyar.
Hem Obama için siyasi bir zafere işaret eder hem de partisinin seçimlerdeki adayı H. Clinton’ın işine yarar” deniliyor.
Ya da “Obama’nın Irak’ta Ekim Sürprizine Hazır Olun” söylemi giderek yayılıyor.
“Bu sonbaharda, tam da seçmenler ulusun bir sonraki başkanının kim olacağına karar verirken, Amerikan halkına Irak’ta ABD önderliğinde askeri bir zafer ikram edilebilir” düşüncesi pekiştiriliyor.
*
Bu çerçevede ABD’nin Irak ve Suriye’deki pozisyonu şöyledir:
1- ABD Özel Harekât Kuvvetleri, Suriyeli asi grupları ve onların cihatçı müttefiklerini belirlemeye ve onları IŞİD ile boy ölçüşebilecek bir güç haline getirmek için örgütlemeye yardımcı oluyor.
Bu güç şimdi 30.000 militanı kapsıyor ve özellikle kuzeydeki Menbic kenti ve çevresinde başarı elde etmiş bulunuyor.
2- ABD güçleri 2014’ten bu yana ilk kez Irak ordu birliklerine alanda danışmanlık yapıyor.
Irak’ta, ülkenin ikinci büyük kenti ve kitlesel göçe rağmen hala bir milyon insanın yaşadığı Musul’un ve Suriye/ Rakka’nın ABD önderliğinde yeniden ele geçirilmesine yönelik hazırlıklar aylardır devam ediyor.
3-ABD’nin Suriye/ Halep’te desteklediği asiler ve onların cihatçı müttefikleri hükümetin kontrolüne yönelik meydan okumayı tırmandırmıştır.
Asileri, ABD’den örtülü silah desteği alan ana akım asi gruplar ile önceden Nusra Cephesi olarak bilinen Halep’e yönelik saldırıyı başlatmadan yalnızca bir hafta önce El Kaide’den onun olurunu alarak ayrıldığını ilan eden ve adını Fetih el Şam Cephesi olarak değiştiren grup oluşturuyor.
Asi gruplar Halep’in kontrolü uğruna girişilen savaşta hükümetin kontrolünde olan ve halkın ezici çoğunluğunun yaşadığı batı bölgesini kuşatmayı başarmıştır.
Öte yandan ABD ve müttefikleri Suriye Devlet Başkanı B.Esad’ı Halep’in doğusundaki cihatçıları bombalayarak insanlığa karşı suç işlemekle suçluyor.
Ne ki, Batı desteklediği teröristlerin kentin batısında sivilleri öldürmesi karşısında kayıtsız kalıyor…
Halep’te şiddetli bir savaş sürüyor.
*
Halep’te yaşanan savaşın sonunda gerek uluslararası güçlerin gerek bölge güçlerinin geleceği belli olacaktır.
Yani kazanan taraf tüm başarıların da sahibi olacaktır…
*
Suriye’de yüzbinlerce insanın yaşamına mâlolan, 5 milyon insanı sığınmacıya dönüştüren, ülkenin bütün alt yapısını çökerten savaşın altıncı yılında;
Aslında Başkan Obama yönetiminin bu savaşı Amerikan halkına bir insani müdahale olarak satma girişimleri bütünüyle başarısız olmuştur.
*
Rusya’nın girişimi ile Suriye İç Savaşı’nın siyasi çözümüne ilişkin Cenevre Görüşmeleri;
Dünyanın bir kez daha böyle bir katliam,saldırı ve yağma ile karşılaşmamasını,
Ya? Savaş suçları işleyen rejim kadar muhalif tarafların, teröristlerin ve destekleyen ülkelerin paylarını üstlenmelerini: Suçların esaslı bir biçimde kategorize edilmesini: Bu sistematik hukukun BM’de yeni bir dünya statüsüne yol açmasını öngörüyor.
*
Türkiye ise Suriye’de ve Irak’ta radikal örgütleri silahlandırıp yönlendirmek ve savaşa salmak: Diğer bir devletin iç işlerine müdahale etmek: Başka bir devlet sınırları içinde iç savaş çıkarmak: İnsan hakları saygılı olmamak: Barışı tehdit edici davranışlardan uzak durmamak: Hukuku ihlal edenlerle yardımlaşmak fiilleriyle itham ediliyor.
*
Rusya, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Suriye’de yaşanmakta olan insani durumu ahlâksız bir ticarete dönüştürmekle suçluyor.
İŞİD terör örgütünün Suriye ve Irak’ta yasal sahiplerinden çaldığı petrolün ana tüketicisinin Türkiye olduğunu: IŞİD’in petrolü Türkiye’de iki limana gönderdiğini: bir kısmının depolandığını: bir kısmının kaçak rafinerilerde işlendiğini: Kerkük – Yumurtalık boru hattından gelen petrolün şaibeli olduğunu: Bu yasa dışı ticarete Türkiye’nin üst düzey siyasi yönetim kadrosu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesinin karıştığını belgelediğini açıklamıştır.
*
Rusya bu belgeler ve IŞİD’in mali kaynaklarının açıklayan belgeleri karapara aklama faaliyetleriyle mücadele eden Mali Eylem Görev Grubu’na (Financial Action Task Force -FATF ) ve BM Güvenlik Konseyine vermiştir.
Erdoğan’ın ve IŞİD’in başta petrol, petrol ürünleri ve tarihi eserler kaçakçılığından sağladıkları mali kaynakların masaya yatırılmasını,
Bu yönde yeni bir standart belirlenmesini ve bu kararın da öncelikle BM’ye sunulmasını istiyor.
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu ahval ve şerait’te Devlet Başkanı V.Putin ile görüşüyor.
1-Rusya ile Türkiye arasındaki yakınlaşmanın ön planında yer alan ekonomik konularda,
Daha önce belirlenen 2023’e kadar ikili ticaret seviyesinin 100 milyar dolara çıkarılması hedefi, Türkiye ve Rusya kadar ABD ve Batılı müttefiklerini de memnun ediyor.
Çünkü, Batı gelişmekte olan bir ekonomiye sahip Türkiye’nin kayıplarının ceremesini çekmek istemiyor.
ABD müttefiki olarak Ortadoğu sorunlarına müdahil olan Türkiye’nin ekonomisinin ana unsurlarını oluşturan taahhüt işleri, nakliyat hizmetleri, turizm, sebze/meyva ve dayanıklı tüketim malları ihracaatı vs. kanallarında Rusya ile yakınlaşmasına izin veriliyor.
2- Türkiye, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve Türk Özel Harekât Birlikleri ile doğrudan doğruya Fetih el Şam Cephesi adı altında yan yana gelen silahlı terör gruplarının Halep’e yaptıkları saldırıları koordine etmekle suçlanıyor.
O yüzden Türkiye gerek uluslararası güçlerin gerek bölge güçlerinin geleceğini belli edecek ya da kazanan tarafı tüm başarıların sahibi yapacak Halep Savaşı’nda önemli bir taşeron rolü oynuyor.
3-O yüzden Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin karşısında doğal olarak ABD’nin Suriye’deki pozisyonuna mümessillik eden bir kimliği sergiliyor.
ABD’nin henüz toplamaya çalıştığı asilere süre ve güç kazandırmak üzere ateşkes ve Halep’e insani yardım götürülmesi teklifini yapıyor…
*
Petersburg’da iki ülke arasında dışişleri, istihbarat ve silahlı kuvvetler temsilcilerinin katılımıyla oluşturulmasına karar verilen üçlü mekanizma görüşmelere başlamıştır.
Rusya,”Türk istihbaratı ve silahlı kuvvetleri ile işbirliği IŞİD’le mücadeleye katkı sunacak” diye ironi yapıyor.
Ardından Türkiye’den öncelikle sınırını kapatmasını istiyor…
*
Ne olursa olsun, herkesin savaşın basitçe şu ya da bu politikacının kana susamış karakterinin değil, kapitalizmin ve rakip ve düşman ulus devletlerin miadını doldurmuş sisteminin bir ürünü olduğunun farkında olması gerekiyor.
14.8.2016
Bir yanıt yazın